Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

İnsanı ve Gayesini Anlama Kılavuzu (80 Soruda İnsan)
İnsanı ve Gayesini Anlama Kılavuzu (80 Soruda İnsan)
İnsanı ve Gayesini Anlama Kılavuzu (80 Soruda İnsan)
Ebook337 pages2 hours

İnsanı ve Gayesini Anlama Kılavuzu (80 Soruda İnsan)

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

1-İnsanın varlık gayesi nedir?
2-İnsan, ne gibi cihazlarla donatılmıştır ve onların veriliş maksatları nelerdir?
3-İnsandaki kaygıların, hırsların mahiyeti ne?
4-İnsanın içine yerleştirilmiş programların mahiyeti nedir?
5-Kabiliyetler noktasında insanı hayvandan ayıran haller?
6-Hayvandan bir fark ortaya koymak için ne yapmalı ki?
7-İnsanın yaratılış fıtratı değişebilir mi ki?
8-Sahi insan, hep cennette/ cennetlik kalsaydı ne olurdu sanki?
9-İnsan için “kul olmak” neden önemli ki?
10-İnsanın iman ila küfür arasındaki konumu, mahiyeti nedir?
11-Ölümlerle hayatı zehir olan insanın mutluluğu...?
12-İnsanlar arasında iman, İslam halleri...?
13-İnsan, tam kazandım derken kaybeder mi ki?
14-İnsan, bir hiç iken her şey olabilir mi ki?
15-İnsanın iradesinin kaderde yeri ne ki?
16-İmanlı-imansız insan farkı?
17-İnsan, bir bela bulduysa ya...?
18-İnsanda korkunun yeri?
19-İnsandaki sevgi dairelerinin mahiyeti?
20-İnsan için gerçek sevgi...?
21-Nefsine esir insanın hali nicedir ya?
22-İnsan, ikramların farkında mı?
23-Elde ettim dedikleri insanın mıdır sahiden?
24-İnsan, azalarını Yaratıcısı adına kullansa...?
25-İnsan, Yaratıcısının rahmetine dayansa...?
26-İnsan, alırken de verirken de Yaratıcısı namına hareket etmesi gerekmez mi?
27-İnsanın, Yaratıcısının sevgisini karşılıksız bırakması reva mı?
28-Dünyanın aldatıcılığı karşısında insan ne yapsa?
29-İnsan, elmasa mı cama mı meyletmeli?
30-İnsan, kendisini ve dünyayı nasıl sevmeli?
31-İnsan, O’n bulduktan sonra neyi kaybetmiştir ki?
32-İnsanın ebeveynine ve eşine sevgisi ve kaynağı?
33-Yoluğa mahkûm, geçici şeyler insanı tatmin edebilir mi?
34-İnsanı duadan başka ne teskin edebilir ki?
35-Niye insanın her duası ve arzusu gerçek olmaz ki?...
36-İnsanın hiç geri çevrilmeyecek duası...?
37-İnsanın sevgi ve nefrette dengesi?...
38-İnsan insanı neyi için sever; suretinden mi sıfatından mı?...
39-Haset ve düşmanlık ile insan kendisine neler yapar?
40-İnsanlar, farklılıklarını nasıl kavga sebebi sayar?
41-İnsan, nefsini terbiye etmezse?...
42-İnsanlığın farklı zihni ve kalbi beslenme kaynakları?...
43-İnsandaki cesaret, cüret doğru kullanılmazsa?
44-İnsan, mahiyetindeki benliği doğru ya da yanlış kullanılırsa neler gelir başına?
45-Benlik, ego bir referans noktası olarak kullanılabilirse hangi sonuçlara ulaşılabilir?
46-İnsan, Kur’an penceresinden bakınca ölüm nasıl görünür?
47-Dünyanın faniliğine dair Kur’an neler öğütlüyor?
48-İnsanın ilimden imana ulaşmanın yolu nedir?
49-Kâinatı bir yazılım olarak düşündüğümüzde insanın yeri neresidir?
50-İnsan, varlığın mahiyetini nasıl okumalı?
51-İnsan, kainattaki programı çözerse...?
52-İnsan; kâinatı, Allah’ın isimlerinin yansıması bir sanat olarak görürse...?
53-İnsandaki ihtiyaçlar ve Allah’ın isimleri arasındaki korelasyon...?
54-İnsan, ibadetini Yaratıcısına niçin yapar...?
55-Kâinatta israf var mı ki insan israf olsun?
56-İnsanın bu dünyada yaptıkları arşivleniyor mu ki?
57-Kâinat tesbihat halinde iken, insan kayıtsız mı kalacak?
58-Bütün bu alemler ve insanlar niçin var edilmiş?
59-İnsan ve dünya, hangi ilim daireleri içinde...?
60-Bu kâinat sarayında insandan başka kimler istihdam edilmekte acep?
61-Ölümün öldürülemediği yerde insan ne yapmalı?
62-İnsan, ebediyetin neresinde?
63-İnsan, nereden nereye gidiyor?
64-Suretlerin muhafaza edildiği yerde insanın misyonu...?
65-İnsan ve varlık, “lehv ve mahfuz”un neresinde?
66-İnsanın “kaybettim” dedikleri ne kadar kayıp?
67-İnsan, ölümü nasıl görürse daha pozitif gelir bu dünya da öbür dünya da?
68-Gafletten kurtulmak için insan neler yapmalı, nasıl bir vizyon geliştirmeli?
69-Her şeyde bir amacın olması insana bir gaye duygusu vermez mi ki...?
70-İnsan ve dünya için ebediyet olmasaydı ne olurdu?
71-İnsan, hakiki nimet vere

LanguageTürkçe
PublisherRoh Nordic AB
Release dateJan 18, 2023
ISBN9798215488904
İnsanı ve Gayesini Anlama Kılavuzu (80 Soruda İnsan)
Author

Ramazan F. Güzel

Hukukçu-Yazar-Şair:1972 Konya doğumlu yazar;- İlkokulu Konya’da, orta ve liseyi Eskişehir’de,- Üniversiteyi A.Ü. Hukuk Fakültesi’nde okudu,- Yüksek lisans eğitimini de M.Ü. İletişim Fakültesi’nde İletişim Hukuku üzerine yaptı.15 yıllık serbest avukatlık döneminde eşzamanlı olarak yazın ve medya dünyasında ürünler ortaya koydu.Bir dönem ceza hâkimliği yapan yazar, 2015 yılından beridir İsveç’te yaşıyor. Orada resim ve yazılarıyla edebiyat, sanat ve insan hakları alanında etkinliklerde bulunmakta...- Yazarın Yayınevimiz Nordic Publishing House’ta yayınlanmış eserler listesi:https://www.smashwords.com/profile/view/RamazanFG- Düzenli programlar yaptığı güncel Youtube kanalı:https://www.youtube.com/c/tvFOCUS- Yazarın kişisel YouTube kanalı:http://YouTube.com/@rfgKanal***OM FÖRFATTARERamazan F. Güzel född (1972) och uppvuxen i Turkiet.Har arbetat många år som juridisk rådgivare, advokat och domare.Güzel som också jobbat som journalist i olika mediekoncerner har masterexamen inom kommunikation och medier.Han har skrivit böcker inom juridik, politik och islamisk historia.Bor numera i Sverige och ägnar sig åt konst och mänskliga rättigheter.

Read more from Ramazan F. Güzel

Related to İnsanı ve Gayesini Anlama Kılavuzu (80 Soruda İnsan)

Related ebooks

Reviews for İnsanı ve Gayesini Anlama Kılavuzu (80 Soruda İnsan)

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    İnsanı ve Gayesini Anlama Kılavuzu (80 Soruda İnsan) - Ramazan F. Güzel

    ÖNSÖZ

    İnsan denen meçhulün, varlığın mahiyeti, varlık ve yaratılış gayesi ne, nereden gelip nereye gidiyor, onu bekleyen akıbetler…?

    Buna ışık tutma ve insana yol gösterme adına birçok ilahi kitaplar, sayısız evliyalar, enbiyalar, hak dostları gelmiş, nice yazarlar, alimler ve filozoflar bu sorulara kafa yormuşlar.

    İnsanın mahiyetine ve varlık gayesine dair -dolayısıyla- cevaplanacak sayısız sorular var. Fakat biz bu kitabımızda 80 tanesine yer verdik. İlahi kitaptan ve nurlardan süzülen huzmeleri derleyerek cevaplar aradık.

    Bu hayat yolculuğunda bir nebze olsun yola ışık tutması umudu ve temennisi ile.

    18 Ocak 2023

    Ramazan Faruk GÜZEL

    1-İnsanın varlık gayesi nedir?

    Varlıklar içerisinde İlâhî mesaja muhatap olanlar, insanlar ve cinlerdir. Her ikisinin de yaratılış gayesi/ yaratılıştan gelen görevi; öğrenerek gelişme… Yani dua ile kulluk!...

    Hayvana gelince;

    Onun aslî vazifesi, öğrenerek gelişme, ilim kazanarak ilerleme, aczini göstermekle yardım istemek ve dua etmek değildir. Onlar, kabiliyetine göre görevini yapar ve fiili olarak kulluğunu yerine getirirler.

    İnsan;

    - Bir yönüyle, arıdan ve serçeden daha aşağı, sinekten ve örümcekten daha zayıfken,

    - Diğer bir yönüyle de dağın, yerin ve göğün mükellefiyetinden çekindiği kulluğun o ağır yüküne talip olmuş ve irade gibi bir cihazı omuzlamıştır.

    Doğrusu biz emaneti göklere, yere ve dağlara arz (ve teklif) ettik de (onlar) bunu yüklenmekten kaçındılar ve onun getireceği sorumluluktan korktular da onu insan yüklendi. (Eğer bunun gereğini yapmaktan kaçınırsa) cidden o çok zalim, çok cahil (demek)tir. (Ahzâb Sûresi, 33:72)

    Böylece insanlık, büyük emaneti yüklenerek yer, gök ve dağa üstün gelerek yeryüzü halifeliği makamına ulaşmıştır.

    O, kendisine emanet edilen iradesiyle, elinin ulaştığı ve kuvvetinin yetiştiği yerlere kadar iyilik tohumları atmaya, bazen de fenalığı ve tahribi dilemesiyle de çok büyük tecavüzlere muktedir olmuştur.

    Velhasıl, insanoğlunun şer ve negatif eylem gücü, hayırdaki iktidarından fazla... Bu yönüyle de bir haneyi bir günde harap eder, yüz günde inşasını veya tamirini yapamaz.

    2-İnsan, ne gibi cihazlarla donatılmıştır ve onların veriliş maksatları nelerdir?

    İnsan, ayetin de ifadesi ile Ahsen-i Takvim (en güzel kıvam) suretinde yaratılmış, kâinatın halifesidir. Fıtratındaki genişlik ve donanım sayesinde Allah’a muhatap bir varlık…

    Yani insan; maddi ve manevi duyu ve organlarıyla Allah’ın bütün isim ve sıfatlarını tanıyıp bilecek bir mahiyete sahiptir.

    Bu noktadan bakıldığında insan, kâinat kadar geniş ve donanımlıdır. Duyu ve organları da âlemlere açılan pencereleridir.

    Göz penceresi ile renkler âlemini, kulak penceresi sayesinde sesler âlemini, burun sayesinde kokular âlemini vs. tadan, kendisine tahsis edilen duyu ve organlarını, ömür sermayesiyle birlikte harcayan insan; bu zenginliğini, misafiri olduğu sonsuz cömertlik sahibi Zât’ın izniyle harcamak ve dünyada kendini misafir olarak bilip ona göre yaşamak zorundadır.

    İnsanın, yaratılıştan gelen vazifelerinin fazlalığı ve sahip olduğu aklı/ fikri sebebiyle, duyuları ve duyguları fazla gelişmiştir. İhtiyaçlarının çokluğu, kendisine çeşit çeşit duygular ve hisler kazandırmış… hassasiyetinin çeşitliliği ve fıtratının çok şeylerle ilgili oluşu kendisini çeşitli arzularla tanıştırmıştır.

    Yerinde kullanılmayan bütün duyu ve organların, haşirde sahibinin aleyhinde şahitlik edeceği İlahi gerçeği dururken; insana verilen bütün duyu ve organların bu ehemmiyetsiz dünya hayatı için verilmediği… belki çok daha önemli olan ebedi bir hayat için verildiği gerçeği ortada...

    O, kendine vazife kılınan ibadetlerin tümünü yerine getirebilmeye uyumlu ve istidatlı bir fıtratta yaratıldığı için, istidat ve kabiliyetleri gelişmeye açıktır.

    Ona bu kadar donanım ve ömür sermayesi olarak verilen zenginlik; önemsiz ve geçici dünya hayatının kazanımı için verilmiş olamaz.

    Evet, insan;

    -Dua ve sonsuzluğa ulaşma arayışları yönüyle, dünya misafirhanesinin en aziz bir yolcusu,

    -Emelleri, hayalleri ve sonsuz yaşama arzusu, misafiri olduğu Kerim tarafından gözünün kestiği veya hayalin gittiği yere kadar genişletilmiş bir yeryüzü halifesi...

    -Sınırsız ihtiyaçlarıyla, rahmeti her şeyi kuşatan bir zenginliğe ve kudreti sınırsız olan Allah’a çağrılmış bir davetli...

    -O’nun sınırsız tecellilerini yansıtması istenen de bir ayna!...

    İnsana misafir dedik ya:

    Bu dünya misafirhanesinde öyle bir Kerim’e, öyle şerefli, izzetli ve cömert olan Cenab-ı Hakk’a misafir olmuştur ki;

    Bakışlarına sayısız sanat eserleri sergilemiş, kendisinden başka da var olan ve kendisine hizmet için yaratılan tüm misafirlere de sınırsız rahmet hazineleri açılmış ve hizmetkârları emirlerine vermiştir.

    İnsanın, her yaptığı işi kendinden bilme gururuna kapılıp, kendine güvenme gibi dünya hayatına bakan yönünün yanında bir de kulluk ve ibadetiyle zenginleştirilmiş ebedi hayata bakan bir yönü vardır.

    Dünya hayatına bakan yönü itibarıyla o; küçücük bir iradeye ve zayıf bir kazanıma, kısacık bir ömre ve çabuk çürüyen bir cisme… Kulluğa yönelik formatlarıyla da pek büyük bir genişliğe ve öneme sahiptir.

    3-İnsandaki kaygıların, hırsların mahiyeti ne?

    İnsanda gelecek endişesi gibi binlerce hissiyat var. Oysa ne endişe ettiği geleceğine söz geçirebilir ne de dert çekmeye değecek kadar zamanı vardır onun…

    En büyük gafleti; hayatta kalacak kadar rızkı Yaratan’ı tarafından taahhüt altına alındığı halde bütün gayretini dünyaya sarf edip, kazanımı dünyada olan ebedi saadet yurdunu yok saymasıdır.

    Mala ve makama karşı da şiddetli hırs gösterir insan. Halbuki her nimette olduğu gibi, onlara da geçici olarak nezaret eder.

    Dünyaya ait ihtişam ve saltanatlar aldatıcıdır. Yönetime geçenler, ya nebî gibi masum olmalı… Veya Dört Halife ve Emevi dönemindeki Ömer ibnî Abdülâziz gibi bir zühd-ü kalbi olmalı ki, aldanmasın.

    Gelip geçici şeylere olan hırsı, baki ve kalıcı şeylerle yer değişsin diye arzulayan insan; geçici mallara, musibetli şöhretlere, ayağını kaydırabilecek makam ve mevkilere şiddetli hırs göstermemeli.

    Kendisini Allah’a yaklaştıracak manevi mertebelere, Allah rızası için yapılan kalıcı işlere ve ahirette duyacağı ihtiyaçlara da zaman ayırmalı ve yönelmeli. Zira ‘Sonsuz Saadet Yurdu’nun da kazanma ve kaybetme kuşağı dünyadır.

    Kendi kendine yeteceğini düşünüp benliğine itimat eden ve dünya hayatını hayalinin gayesi yapan bir insanın; geçim derdi ve telaşına kapılıp, geçici bazı lezzetler için çalışıp durarak, dar bir daire içinde boğulup gitmesi kaçınılmaz olur.

    Furkan Suresi, 25.70 beyanına göre:

    Benliğini bırakıp, nefsine güvenmekten vazgeçip tövbe eden; sayısız kötülük kabiliyetleri, sayısız hayırda yarışan kabiliyetlere dönüşecek... en güzel suret ve kıvamda yaratılmış olanların kıymetini alıp, Yüceler Yücesi’ne çıkacaktır.

    4-İnsanın içine yerleştirilmiş programların mahiyeti nedir?

    İnsanın dünyadaki hayatı, tohumun yer altındaki hayatına benzer! Toprak altındaki o dar âlemden çıkıp geniş yeryüzü âlemine dâhil olmak üzere, Yaratan’ından kabiliyet diliyle bitki olmayı isteyen bir tohuma…

    Kendine özgü şekle bürünebilmesi için, kudretten önemli donanımlar, kaderden ince ve kıymetli programların kendilerine verildiği tohuma…

    Tohum, kendisine verilen manevi cihazları ve kıymetli programlarını, kazandığı kötü huyundan dolayı, toprak altında bazı zararlı maddelerin elde edilmesine harcarsa; o daracık yerde ve kısa bir zamanda boşu boşuna kokuşup çürümekten kendini alamaz.

    Onun dar âlemden çıkıp gerçek yapısına kavuşması, ancak taneleri ve çekirdekleri çatlatan (Şüphesiz Allah’tır) beyanının sahibi olan yüce Allah’ın, yaratılışa dair emirlerine uyup, cihaz ve programlarını yerinde kullanmasıyla mümkündür.

    İnsanın özüne de kudretten önemli cihazlar ve kaderden kıymetli programlar bırakılmıştır. Şu daracık dünya âleminde ve dünya hayatının toprağı altında sahip olduğu manevi donanımlarını, nefsinin istekleri doğrultusunda harcayan insan; tıpkı yer altındaki o çekirdek gibi, az bir lezzet için çürüyüp bozulacak ve manevi sorumluluğunu da talihsiz ruhuna yükleyerek şu dünyadan göçüp gidecektir.

    Özünde var olan iradesini, maneviyat suyu, iman ışığı ve Allah’a kulluk toprağı altında terbiye edip, manevi cihazlarını hakikî gayelerine yönlendiren insan;

    -Ölümsüzlük ağacının kıymetli bir çekirdeği,

    -Kâinat ağacının mübarek bir meyvesi olacak,

    -Ebedi hayatta ürün veren güzel bir makine gibi dünyada ektiği tohumlar cennette filiz verecek ve

    -Orada sınırsız güzelliklere ve sayısız nimetlere kavuşacaktır…

    Toprak; suya, havaya ve ışığa oranla daha yoğun ve daha katı olmakla birlikte, sanat eserleri gibi olan bütün varlıklara analık yapmak gibi bir yönü de vardır. Bu özelliğinden dolayıdır ki toprak, diğer bütün unsurların üzerinde bir değere sahiptir.

    Katılıkta toprak gibi olan insan vücudu da kapsamlı olan yapısı itibariyle (manen temizlenmek şartıyla) bütün insanî duyuların üstüne çıkar.

    İnsan vücudu en kapsamlı ve en zengin İlahi isimlerin tecelli yeridir. Bundan dolayıdır ki, bütün Rahmet hazinelerinin içeriğini tartacak ve ölçecek cihazlar, insan bedeninde mevcuttur. Meselâ, dildeki tatma duyusu, bütün yiyecek ve içecek türleri sayısınca, tat testine tabi tutmasaydı, her birini ayrı ayrı hissedip tanıyabilir miydik?

    İnsan bedeni, birçok İlahi isimlerin tecellilerini hissedip tanıdığı gibi, farklı farklı lezzetleri de hissedecek istidatlarla donatılmıştır.

    Madem Kâinatın Sanatkârı, bütün rahmet hazinelerini tanıttırmak, bütün İlahi isimlerin tecellilerini bildirmek ve çeşit çeşit lütuflarını tattırmak istiyor;

    Elbette, vaat ettiği Ebedi Saadet Yurdu, şahit olduğumuz şu kâinata bir derece benzemeli ve dünyada alışık olduğumuz bedenî, ruhanî ve bütün esaslarımızı muhafaza etmeli.

    Yüce Yaratan, yarattıklarının görüntülenmesi ve varlık âleminin tazelenip yenilenmesi için, her bir ruhu model gibi yaparak atomu vazifelendirmiş ve onu hareketli kılmıştır.

    Atomların başıboş olmadıkları ve atomlardaki hareketliliğin de İlahi güç ve kudretin verdiği yaratılışla ilgili emirlere göre -kaderin çizdiği sınırlarda kalarak- hareket ettikleri anlaşılıyor.

    Dikkatle bakıldığında, en değersiz ve kokuşmuş maddelerden (sperm), taze bir hayat nuru olan canlılığın oluşturulmasında;

    Yaşadığımız sonlu âlemin atomlarını harekete geçirip, varlık âlemini hayatın nuruyla cilâlandırma, eritme ve güzelleştirme gibi amaçların yer aldığı görülecektir.

    Yeryüzüne her mevsim farklı elbiseler giydirilir…

    Hoş bir âleme olan yolculukta varlık âlemi de süsleyip zenginleştirilir.

    İnsanda varlığıyla farklılık yaratan ruh, zaman ve mekânla sınırlı bir varlık değildir. İnsanın hissî yapısı olan duyguları, ruh derecesine çıktığı zaman; başkası için geçmiş veya gelecek diye tabir edilen zamanlar, onun için hazır zaman halini alır.

    Anlaşılması zor olan bu gerçek sırrın esası, İlahi yakınlığın tesisiyle mümkün olur. Güneş, ışığıyla, ısısıyla bize yakın gibi duruyor ve aynamız vasıtasıyla avucumuza sığdırabildiğimiz halde bizi yakmıyorsa; bizim ondan çok uzakta oluşumuza bağlamak gerek.

    5-Kabiliyetler noktasında insanı hayvandan ayıran haller?

    İnsanı diğer yaratıklardan farklı kılan en önemli özelliklerinden biri de -diğer varlıklar için de kısmen geçerli olsa bile- kâinat ve fizikötesi dünyanın sahibinden parıltılar yansıtan eşsiz bir yansıtıcı/ ayna oluşudur.

    Hayvan;

    -Adeta başka bir âlemde kemale doğru olgunlaştırılmışçasına fıtri meyil ve kabiliyetine göre mükemmel bir şekilde dünyaya gönderilirken;

    İnsan ise;

    -Her şeyi öğrenmeye muhtaç ve hayat kanunlarına cahil bir vaziyette dünyaya gelir.

    Evet, İnsan;

    -Hayat şartlarını belki yirmi senede bile öğrenemiyor,

    -Ömrünün sonuna kadar da eğitim sürecine muhtaç,

    -Bir-iki yılda ayağa kalkıp yürüyebilse de kâr ve zararını ancak on-on beş yılda öğrenebilir.

    -Sosyal hayatın getirdiği yardımlaşmalar da olmasaydı ne menfaatlerini arayabilecek ne de tek başına zararlardan sakınabilecekti.

    Hayvana gelince;

    -Türüne göre, iki saatte, iki günde veya iki ayda hayatın bütün şartlarını, hayatın kendine dönük kanunlarını öğrenerek maharet sahibi olur.

    -İnsanın yirmi senede elde ettiği hayati kazanımları, serçe ve arı gibi minik bir hayvan yirmi günde kazanır,

    -İçgüdüleri olarak onlara ilham olunur.

    Velhasıl;

    Her ne kadar duyu ve organ zenginliği bakımından insan, hayvana kıyasla çok daha donanımlı gibi gözükse de dünya hayatının lezzetini alması bakımından hayvandan belki yüz derece daha aşağıda kalabilmektedir.

    Hem insanın şöyle de bir mutsuzluğu var:

    -Her gördüğü lezzette, binlerce elem izi mevcuttur,

    -Geçmiş zamanın elemleri,

    -Gelecek zamanın korkuları ve

    -Her bir lezzetin de bir gün yok olacağı endişesi onun zevklerini bozar, lezzetlerini acılaştırır.

    Oysa hayvanı;

    -Ne geçmiş zamanın sıkıntıları incitir,

    -Ne de gelecek zamanın korkuları ürkütür,

    -Acısız ve kedersiz bir lezzet alır hayattan,

    -Rahatça yaşar ve şükreder Yaratanına...

    En güzel bir şekilde yaratılan insan, fikir ve düşüncelerini sadece dünya hayatına odaklarsa, donanım bakımından hayvandan zengin olduğu halde, belki serçe kuşunun hayattan aldığı lezzeti alamaz.

    6-Hayvandan bir fark ortaya koymak için ne yapmalı ki?

    İnsanı bir aynaya benzetmiştik…

    İnsan zihni de tıpkı bir ayna gibi; buna nuranî şeyler de kesif şeyler de yansır.

    Güneş gibi nuranî varlıklar aynada, ısısı ve ışığıyla gerçekmiş gibi yansırken, katı ve kesif varlıklardan olan madde ve cisimler, güneşin aksine sadece görüntü olarak yansırlar ve özelliklerini yansıtamazlar.

    Tıpkı güneşe karşı tutulan aynayla kâğıt tutuşturulabildiği ve aynaya akseden yılanın ısıramayacağı gibi…

    Nuranî yansımalar, özellikleriyle beraber taşınacağından nuraniyet ve hayırlı izler bırakır... Kesif şeylerle sadece görüntülerin taşınması söz konusu olacağından kalıcı bir etki bırakmazlar. Hayallerini nuranî temalarla süslemeli, davetsiz gelen kesif şeyleri de önemsememeli.

    İnsan, geçmiş ve gelecek zamanları düşünerek hem elem hem de lezzet alabilir. Dalâlet ve gaflete düşen bir insanın, geçmişten gelen hüzünleri ve gelecekteki endişeleri onun hazır lezzetini acılaştırırken, hayvana gelince; fikri olmadığından, geçmişten gelen hüzünler ve geleceğe

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1