Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Tevhit Selam Kudüs Ordusu Kitabı 1: Mahkeme Zabıtlarıyla (Ramazan F. Güzel Kitapları -42)
Tevhit Selam Kudüs Ordusu Kitabı 1: Mahkeme Zabıtlarıyla (Ramazan F. Güzel Kitapları -42)
Tevhit Selam Kudüs Ordusu Kitabı 1: Mahkeme Zabıtlarıyla (Ramazan F. Güzel Kitapları -42)
Ebook714 pages6 hours

Tevhit Selam Kudüs Ordusu Kitabı 1: Mahkeme Zabıtlarıyla (Ramazan F. Güzel Kitapları -42)

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Tevhit Selam Kudüs Ordusu Kitabı 1: Mahkeme Zabıtlarıyla
A-Karşı kumpas davası
B-Havuz’un “kumpas”ı
C-Havada uçuşan cezalar...
D- Kumpas” denilen karşı davanın tarafları

1- Tevhid-Selam soruşturması ne kadar hukuki...?
2- Kasten şişirilmiş bir iddianame ile savunmanın kısıtlanması üzerine...
3- İfadesi alınmayan İranlılar...
4- Bir “taraf”ın taraflı iddianamesi mi?!
5- İddianamedeki intihaller, ihlaller...
6- Tek bir savcıya zimmetli dosya!
7- Kurulan korku imparatorluğu!
8- CMK 170’e aykırı ve kasıtlı iddianame
9- “Sosyal statüsü” vurgusu ve algı!
10- “Gizlilik” ama kime...?
11- Ahmedinejad ve Erdoğan bahsi!
12- Soruşturmalar kasti mi başlatılmıştı?
13- Mavi Marmara meselesi ve aslı!
14- Soruşturma, “Hakan Fidan MİT müsteşarı oldu” diye mi başlamış?...
15- Soruşturma, “Çözüm sürecini bitirmek için” mi yapılmış?
16- Bu “Selam-Tevhid” soruşturmalarıyla kurumlar mı hedef alınmış...?
17- “Hedef alındı” denilen kişiler ve müdahil olanlara dair...
18- Kurumları hedef alanlar asıl kimler?
19- Soruşturma safhasındaki bariz yanlışlıklar
20- Dijital veriler, harddisklere dair şaibeler!
21- Arşivde dönen dolaplara dair!
22- Arşivde var olan belgeyi yok göstermenin izahı...
23- Polis müfettişleri de Selam-Tevhid örgütü araştırmasında...
24- Selam-Tevhid’in terör örgütü olduğu tespiti raporlarda ama iddianamede “sözde”!
25- Ortada dönen para iddiaları
26- Operasyonlara sonradan devam edildi mi, edilmedi mi?
27- İfadelerde “Emin kod” Hakan Fidan!
28- Soruşturmalar daha önce başlamış ve devam da etmiş...
29- Soruşturmayı yürüten emniyetçilerin suçlu çıkarılmalarına dair...
30- Bu dava siyasidir, çünkü...
31- İhbar çelişkisi
32- Ve gazetelere yapılan servisler meselesi...
33- Mavi Marmara Soruşturması ve İHH- Bülent Yıldırım
34- Yersiz, alakasız talimatlar kimden ve neden...?
35- Gerçeğe uymayan tutanaklar...
36- “Kaç İsmail!” Hadisesi
37- Yetki dışı olarak başkalarına, sivillere talimatlar
38- Soruşturmanın gizliliğini ihlale her türlü devam...
39- Herkese verilen belgeler sanık vekillerine verilmiyor!
40- Başka soruşturmaya dair evraklar dosyaya eklenmiş mi?
41- Herkes mi “şüpheli” idi...?
42- Verilmiş sıkıntılı takipsizlik kararlarına dair...
43- “Kendiliğinden” ifadeye gelenler...
44- “Kurumların takibi” meselesine ek...
45- Çok sorgulama yapılması suç muymuş?
46- Kim özel hayata riayet ediyor ya da etmiyor?
47- Bu bir iddianame mi, köşe yazısı mı; nedir?
48- Savcı dediğin, lehe olanları da değerlendirmez mi hiç?
49- İlgili polislerle ilgili soruşturma izni alınmaması...
50- O polislere özel muameleler ve hak ihlalleri
51- O polislere dair ByLock iddiaları da tam bir garabet!
52- Tevhid- Selam soruşturmasında polisler sahte delil üretmiş mi sahiden...?
53- Hakan Fidan ile ilgili saklanan belgeler
54- Kaybedilen başka tutanak ve tapeler
55- Bazı siyasilerin tapeleri ileride koz olsun diye mi ayrılmış yoksa?
56- Selam- Tevhid örgütünün “teröristliği" sahiden de “sözde” mi?
57- O polislere içeride adeta esir muamelesi yapılması!
58- “İran ne derse o!”
59- O polisler sahiden “Cemaatçiler” miymiş?...
60- Soruşturmayı ve onu yürütenleri 17/25 Aralık gibi soruşturmalarla değersizleştirme çabaları
61- Kamile Yazıcıoğlu ifadeleri üzerine tartışmalar...
62- Örgütün devlet içi casusluk faaliyetleri
63-Hakan Fidan’a özel ilgi ve onunla irtibatı
64- Ödenen paralar, kurulan şirketler ve patlayan bombalar, silahlar...
65- Dinlemelere takılan Efgan Ala’ya dair...
66- Hasan Faraji Ghotlou isimli İranlı kimdir, necidir?
67- Muta nikahı, bal tuzağı ve örgüt!
68- Selam- Tevhid’i araştırmış olmakla polisler hükümete “darbe” mi yapmış oluyorlar?...
69- Faruk Koca etrafında dönen işler ve ağ!
70- Örgütün gizli yapılanmasını ortaya koyan detaylar...
71- Hakan Fi

LanguageTürkçe
PublisherRoh Nordic AB
Release dateOct 21, 2023
ISBN9798215513873
Tevhit Selam Kudüs Ordusu Kitabı 1: Mahkeme Zabıtlarıyla (Ramazan F. Güzel Kitapları -42)
Author

Ramazan F. Güzel

Hukukçu-Yazar-Şair:1972 Konya doğumlu yazar;- İlkokulu Konya’da, orta ve liseyi Eskişehir’de,- Üniversiteyi A.Ü. Hukuk Fakültesi’nde okudu,- Yüksek lisans eğitimini de M.Ü. İletişim Fakültesi’nde İletişim Hukuku üzerine yaptı.15 yıllık serbest avukatlık döneminde eşzamanlı olarak yazın ve medya dünyasında ürünler ortaya koydu.Bir dönem ceza hâkimliği yapan yazar, 2015 yılından beridir İsveç’te yaşıyor. Orada resim ve yazılarıyla edebiyat, sanat ve insan hakları alanında etkinliklerde bulunmakta...- Yazarın Yayınevimiz Nordic Publishing House’ta yayınlanmış eserler listesi:https://www.smashwords.com/profile/view/RamazanFG- Düzenli programlar yaptığı güncel Youtube kanalı:https://www.youtube.com/c/tvFOCUS- Yazarın kişisel YouTube kanalı:http://YouTube.com/@rfgKanal***OM FÖRFATTARERamazan F. Güzel född (1972) och uppvuxen i Turkiet.Har arbetat många år som juridisk rådgivare, advokat och domare.Güzel som också jobbat som journalist i olika mediekoncerner har masterexamen inom kommunikation och medier.Han har skrivit böcker inom juridik, politik och islamisk historia.Bor numera i Sverige och ägnar sig åt konst och mänskliga rättigheter.

Read more from Ramazan F. Güzel

Related to Tevhit Selam Kudüs Ordusu Kitabı 1

Related ebooks

Reviews for Tevhit Selam Kudüs Ordusu Kitabı 1

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Tevhit Selam Kudüs Ordusu Kitabı 1 - Ramazan F. Güzel

    ÖNSÖZ

    Tevhid Selam Kudüs Örgütü’nü, hakkında başlatılmış soruşturmayı ve ona karşı açılmış kumpas davası denilen davayı anlamak için kaleme alınmış 2 ciltlik kitabın ilki karşınızda…

    Uzun bir döneme yayılan araştırma ve yazım çalışmasının ürünü olan bu kitap serisinin ilkinde o soruşturmalar ve onlara karşı açılan soruşturmaların sıhhatini ve içeriğini, mahkeme zabıtlarına dayanarak irdelemiş olduk. Bu ilk kitapla genel olarak seyri anlamış olacaksınız. (Araştırmaya konu belgeler, bilgiler, iddianameler on binlerce sayfa! Bunlardan çok kısa bir özet sayılır bu yaklaşık 800 sayfalık kitap.)

    Serinin devamı 2. Kitapta ise bu örgütün araştırılması sürecinde elde edilmiş tapeler, fotoğraflar ve belgelerin sistematik olarak taranması ve yansıtılması olacak. Bu da bir bakıma arşiv mahiyetinde…

    Bu ilk kitabın özünde; yargılamalardaki çelişkiler ve gayri hukukilikler ve de önceki soruşturmalardaki bazı hakikatleri gözler önüne sermek amacıyla kaleme alınan ve gerçeği soruşturan bu çalışmamızda, kumpas denilen yargılamalardaki celselerdeki beyanlara ve tutanaklara göz atıyoruz.

    Tevhid Selam Kudüs Örgütü nedir, ne değildir?

    Bu konuda kamuoyunda dönen birçok muhtelif bilgiler ve de kafa karışıklıkları var. Bu örgüt hakkında emniyet müdürlüğü uzun süre araştırmalar ve takipler yapmış ve çok ciddi bulgulara ulaşmış. Fakat 17/25 Aralık Yolsuzluk soruşturmalarının vuku bulmasından sonra bütün dava ve soruşturmaların başına gelenler bu soruşturmaya da oluyor…

    Kaldı ki mevcut iktidar bu soruşturmaya en az 17/25 Aralık Yolsuzluk soruşturmaları kadar önem veriyor! Sonrasında yaptıkları ve telaşı da bunu kanıtlıyor…

    Tevhid Selam Örgütü hakkında çok şeyler söylenebilir, çok kitaplar yazılacaktır zamanla da… Şahsen bu kitap haricinde başka çalışmalar yürütmeyi de düşünüyorum, ömrüm vefa ettikçe… Fakat bu kitabımızda Tevhid Selam Örgütü’ne dair soruşturmayı yürütmüş olan emniyet mensuplarına karşı açılan davalardaki tutanaklardan ve belgelerden yola çıkarak bir eser ortaya koymaya çalıştım. Binlerce sayfalık tutanaklar arasında gerçekleri aramak, bulmak, tasnif etmek ve okunur hale getirmeye çalışmak açıkçası çok zorlayıcı ve yıpratıcı bir süreçti.

    Fakat mesleki görevini yerine getirirken bir anda kendisini sanık sandalyesinde bulmuş o kolluk mensuplarının ve yargı mensuplarının haklarını görme adına bir vefa borcu olarak addettim bu işi… Zira ortada adaleti ve güveni sağlamak için hayatını ortaya koymuş böyle insanlar var ve onlara bir bedel ödetilmekte…

    Sesleri kısılmış insanların ifadelerinin kategorik olarak bir araya getirilmesi gerekiyordu. Belki tamamı olmasa da imkanlarımız el verdiğince yapmaya çalıştık… Başka çalışmalar da yolda…

    Evet, sanık emniyetçinin anlatımlarına fokuslandığımızda bile resmin bütünü genel olarak anlaşılıyor. Başka çalışmalarımızda, başka kimselerin vizöründen, bakış açısından baktığımızda ise başka başka yönler ortaya çıkacaktır.

    İşte o anlatımlardan ortaya çıkan -satır başlarıyla birlikte- şok gerçekler…

    Ramazan F. Güzel

    GİRİŞ

    Bu kitap ne anlatıyor, nasıl anlatıyor?

    Bu kitap, İran bağlantılı olduğu ifade edilen Tevhid Selam ya da Tevhid Selam Kudüs Ordusu isimli örgüt hakkında yapılmış soruşturmanın üzerinin kapatılması üzerine açılan ve İktidar tarafından Tevhid Selam Kumpası denilen davaya ve de o örgüte -kısmen de olsa- ışık tutuyor…

    Nasıl derseniz:

    O mahkemedeki tutanaklardan bazı can alıcı noktalarına mercek tutarak…

    Tevhid Selam ya da Tevhid Selam Kudüs Ordusu ne idi?

    Hizbullah'ın kurucularından İranlı düşünür ve siyasetçi Musa el-Sadr'ın fikirlerini temel alarak ülkede İran şeriatı tarzı bir İslam devleti kurmayı amaçlayan örgüt, olarak belirtiliyor. (Bkz. Türkiye'de 12 aktif terör örgütü var". CNN Türk. 24 Aralık 2007)

    Emniyet Genel Müdürlüğü'nün 2007 yılında açıkladığı terör örgütleri listesinde ismi bulunan İran destekli olduğu ileri sürülen örgüt; Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı suikastlarından da sorumlu tutulmakta...

    2000 yılında DGM tarafından açılan ve Yargıtay'ın 2014 yılında karara bağladığı bir davada, 8 sanığın Tevhid Selam üyesi oldukları gerekçesiyle mahkûmiyetlerine hükmedilmiş, ayrıca kararda sanıkların:

    Türkiye'deki Anayasal düzeni hedef aldıkları ve İran gizli servisince yönlendirildikleri suçlamalarına yer verilmişti. (Bkz. Yargıtay 'Umut Davası'nda cezaları onadı. Al Jazeera Türk. 10 Nisan 2014)

    2011 yılında Emniyet'e yapılan ve birçok bürokrat, asker, istihbaratçı ve siyasetçilerinde aralarında bulunduğu kişilerin örgütlü bir şekilde İran adına casusluk faaliyetlerinde bulunulduğu yeni bir Selam tevhid terör örgütü soruşturması başlatılmışsa da tartışmalı bir sürecin ardından 22 Temmuz 2014'te takipsizlik kararı verilmiş ve soruşturma sona erdirilmişti. (Bkz. Selam Tevhid soruşturmasında sanıklara takipsizlik polislere gözaltı. Radikal. 22 Temmuz 2014.)

    A-KARŞI KUMPAS DAVASI

    Peki, sonrasında ne oldu?

    Ülke ve mevcut iktidar için bir dönüm noktası olan 17/25 Aralık Yolsuzluk Soruşturmaları sonrasında mevcut siyasi davaların diğer hepsinde ne olduysa o oldu;

    İktidar, yapılmış bütün soruşturmaları -özellikle de ucu bir şekilde kendisine ve ortaklarına değenleri- hızla kapatmış, bunların hemen karşısına Kumpas eklemesiyle yeni davalar açmış ve yolsuzluk soruşturmalarının arkasında olduğunu düşündüğü Gülen Cemaati’ni bütün fertleriyle sanık sandalyesine oturtmuştu.

    Bundan önceki Tahşiye Davası: Kimin Kime Kumpası ve Bu Devrin Alfred Dreyfus’u Hidayet Karaca kitaplarımızda da gözler önüne serdiğimiz gibi, mevcut ortada devlet birimlerince yürütülmüş soruşturmalar burada da suç ve terör ögütü kavramıyla karşılık bulmuştu…

    17/25 Aralık, evet; bu iktidar için çok önemliydi. Zira kendisini dünyaya ve ülkeye AK olarak gösteren bir iktidarın aslında ne kadar kirli çıkar ilişkilerine girdiğini ve gırtlağına kadar suçlara bulaştığını ve hatta bunun uluslararası boyutu olduğu göstermişti bu soruşturmalar…

    Fakat bu dosyadan bile daha fazla iktidarı korkuymuş ve ürkütmüştü bu Tevhid Selam Kudüs Ordusu soruşturması. Ve yolsuzluk soruşturmalarından da önce, bu soruşturmayı kapatmak için harekete geçmiş, soruşturmayı yürütenleri hızla cezalandırmış ve delilleri – belgeleri hızla ortadan kaldırmıştı….

    B-HAVUZ’UN KUMPASI

    Tevhid Selam Kudüs Ordusu ile ilgili soruşturmayı yürütenlere karşı açılan kumpas davası hızla karara bağlanmış ve ilk derece mahkemesi sıfatıyla eski adıyla 16, yeni adıyla Yargıtay 3. Ceza Dairesinde görülen ve karara bağlanan davanın gerekçesinde, mesele yine FETÖye bağlanmıştı.

    Kararda, Gülen Cemaati üyesi olmakla suçlanan yargı ve emniyet mensubu sanıkların 2010-2014 arasında Kudüs Ordusu terör örgütü adı altında soruşturma yürüttükleri, yüzlerce mağdur ve müşteki ile birlikte kamu kurum ve kuruluşlarını, dernek ve vakıfları herhangi bir gerekçe olmadan terörle ilişkilendirdikleri ifade edilmişti.

    Bu kapsamda soruşturmanın firari Cihan Kansız tarafından İstanbul Cumhuriyet Başsavcı vekili olduğu dönemde başlatıldığı, soruşturmaya ilişkin Kansız'ın 3 kez talepte bulunduğu, diğer sanıkların da soruşturmaya ilişkin çok sayıda iletişimin tespiti ve benzeri karar ve taleplerde bulundukları belirtilen kararda, Söz konusu kurgu soruşturma sonunda sanıkların, Mavi Marmara gemisi tarafından İsrail işgali altındaki Gazze'ye yardım götürülmesi, MİT Müsteşarlığına Hakan Fidan'ın atanması, Türkiye, İran ve Brezilya arasında imzalanan 2010 tarihli Tahran Deklarasyonu, siyasi irade tarafından başlatılan Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi olarak adlandırılan çözüm sürecini engellemeyi amaçladıkları iddia edilmişti.

    Sanıkların, FETÖ'nün talimatıyla hükümeti ortadan kaldırma amacıyla hareket ettikleri belirtilen kararda:

    Mensubu oldukları FETÖ terör örgütünün talimatı doğrultusunda Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmak amacıyla başlatılan soruşturmada Türkiye Cumhuriyeti devletinin 61. hükumetini, MİT Müsteşarlığını, TRT, Anadolu Ajansı, YÖK gibi kamu kurumlarını ve bir kısım sivil toplum kuruluşlarını hedef aldıkları anlaşılmıştır. denilmişti.

    Soruşturma kapsamında pek çok kişinin Selam Tevhid (Kudüs Ordusu) terör örgütü ile ilişkilendirildiği ileri sürülen kararda;

    İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ve teknik araçlarla izleme tedbirine başvurulduğu, 3 yıl 7 ay boyunca herhangi bir ara yakalama, operasyon planlaması benzeri tedbire başvurmadan, herhangi bir suç unsuru bulunamamasına rağmen tedbirin kapsamının genişletilerek daha fazla kişinin telefonlarının dinlendiği iddia edilmişti.

    Yürütülen soruşturma ile ileride yapılması muhtemel bir operasyona zemin hazırlanmaya çalışıldı denilen kararda:

    Yapılan soruşturmada 3 yıldan fazla süre geçmesine rağmen hiç kimsenin ifadesine başvurulmaması, hiçbir yakalama ve gözaltı işleminin yapılmaması, siyasetçi, bürokrat ve kamu kurumu yöneticileri ile akademisyenlerin İran'a yakın terör örgütüne destek veren konumda gösterilmesi ileride yapılması muhtemel bir operasyona zemin hazırlama amaçlı olduğu anlaşılmıştır. Diye eklenmişti...

    Sanıkların Fetullah Gülen'den talimat aldıkları, soruşturmanın 17 Aralık kumpasından bir gün sonra sonlandırıldığı ve aralarında o dönem Başbakan olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da olduğu çok sayıda devlet yetkilisinin gözaltına alınmasının planlandığı belirtilen kararda, dosya sanıklarına cezalar yağdırılmıştı…

    C- HAVADA UÇUŞAN CEZALAR…

    O kumpas dosyasının sanıkları ve cezalarına gelirsek…

    Daire;

    - Aralarında Cihan Kansız, Celal Kara ve Muammer Akkaş'ın da bulunduğu firari 23 sanığın dosyalarını ayırmış, tüm sanıklar hakkındaki, siyasi ve askeri casusluk ile devletin gizli kalması gereken belgelerini açıklama suçlarından açılan davaların da ayrılmasına hükmetmişti.

    - Sanıklar Abdullah Mirza Coşkun, Abdullah Öztürk, Ayhan Bedirhan, Hakan Karaali, Mehmet Erdoğan, Murat İnam, Mustafa Çavuşoğlu, Osman Kaya, Rasim Işıkaltın ve Yakup Kaya ise ayrılan suçlar yönünden hariç olmak üzere atılı tüm suçlardan beraat etmişti.

    - Sanıklar Metin Özçelik ile Mustafa Başer hakkındaki davalar ise daha önce FETÖ'den ceza aldıkları gerekçesiyle reddedilmişti.

    - Davanın diğer 20 sanığı hakkında ise silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 1 yıl 6 ay 22 günden 11 yıl 3'er aya kadar değişen sürelerde hapis cezasına hükmedilmişti.

    - Buna göre, sanıklardan 25 Aralık’ta da yer alan eski hâkim Süleyman Karaçöl ile MİT Başkanı Hakan Fidan'ı ifadeye çağıran eski savcı Sadrettin Sarıkaya, FETÖ üyeliği suçlamasından 11 yıl 3'er ay hapse mahkûm edilmiş.

    - Sanık Adnan Çimen ile Mehmet Ali Uysal aynı suçtan 10 yıl hapis cezasına çarptırılırken Çimen hakkında ayrıca resmî belgede sahtecilik suçundan 2 yıl 6 ay, görevi kötüye kullanma suçundan ise 1 yıl 3 ay hapis cezasına hükmedildi.

    Futbolda şike davasına bakan eski hâkim Mehmet Ekinci ile eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ hakkında tutuklama kararı veren eski hâkim Vedat Dalda ve Fatih Mehmet Uslu ise FETÖ üyeliği iddiasından 8 yıl 9'ar ay hapse çarptırılmıştı.

    - Sanıklar Birol Bilen, Bülent Kınay, Hikmet Şen, Kazım Kahyaoğlu, Muzaffer İren, Rüstem Eryılmaz ve Ümit Zafer Çolak ise 7 yıl 8 ay 15'er gün hapis cezası verilmişti.

    - Sanıklar İsmail Işık, Menekşe Uyar, Nalan Can ve Salim Duran, aynı suçtan 6 yıl 10 ay 15 gün hapisle cezalandırılmıştı.

    - Etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanarak itirafçı olan sanıklar Mehmet Hamzaçebi ile Dursun Ali Gündoğdu'ya ise silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 1 yıl 6 ay 22'şer gün hapis cezası verilmişti.

    (Bkz. Bkz. Anadolu Ajans'ın 02.12.2021 tarihli Yargıtay’daki Selam Tevhid kumpası davasının gerekçeli kararı açıklandı" başlıklı internet haberi.)

    D- KUMPAS" DENİLEN KARŞI DAVANIN TARAFLARI

    İSTANBUL 14. AĞIR CEZA MAHKEMESİ’nde 2017/2 Esas No ile açılmış davanın heyeti:

    BAŞKAN: Ali İhsan HORASAN

    Üyeler: Arif ATANIAN, Sonat GÜVENÇ

    CUMHURİYET SAVCISI: Mehmet YEŞİLKAYA

    Dosyanın sanıkları:

    Tutuklu sanıklar ENSAR DOĞAN, ERKAN ÜNAL, İSA ARDIÇ, KÜRŞAT DURMUŞ, İSMAİL YALINIZ, OĞUZHAN CEYLAN, HALİL AKDENİZ, MEHMET KURU, MEHMET IŞIK, RAMAZAN AVŞAROĞLU, ERTAN ERÇIKTI

    , ABDULLAH ŞAHİN, MUSTAFA BECERİKLİ, GAFUR ATAÇ, SELMAN YUYUCU, SERHAT TANER DOĞAN, SAMET SİNCAR, YURT ATAYÜN, ADEM DEMİR, ABDÜLKADİR AĞIR, OSMAN ÖZGÜR AÇIKGÖZ, HASAN YÜKSEK, MUSTAFA ARSU, MUSTAFA ALTUNBULAK, MEHMET ALİ DOĞAN, Bekir Enes Arı…

    Dosyadaki vekiller:

    Sanıklar Ensar Doğan, Abdulkadir Ağır, Abdullah Şahin, Ahmet Yurtsever ve Cezmi

    Gücüyener müdafii Av. Eda Çilingir,

    Sanık Erkan Ünal, Faruk Nazlı, Hasan Yüksek, Mehmet Işık, Oğuzhan Ceylan müdafii Av. Derya Demir,

    Katılanlar Seracettin Karayağız, Ayhan Ogan, Hayrettin Çakmak, Hüseyin Dinçel ve Mehmet Öztürk vekili Av. Hüsnü Tuna,

    Durmuş Günay vekili Av. Pelin Naz Karabıyıkoğlu,

    Katılan İbrahim Karagül vekili Av. Pınar Akgül,

    Recep Tayyip Erdoğan, Mustafa Varank, Hasan Doğan, Hakan Fidan, İbrahim

    Eren, Aydın Ünal, Lütfullah Göktaş, Ömer Ekşi vekilleri Av. Hatice Özay

    Davaya Katılanlar:

    Ahmet Davutoğlu, Lütfi Elvan, Ömer Dinçer, Durmuş Ali Sarıkaya, Osman Sert, Adnan Boynukara, Burhanettin Duran, Zafer Demircan, Ömer Kayani, Yusuf Ziya Cömert, İbrahim Karagül, Recep Tayyip Erdoğan, Mustafa Varank, Hasan Doğan, Hakan Fidan, İbrahim Eren, Aydın Ünal, Lütfullah Göktaş, Ömer Ekşi…

    1- TEVHİD-SELAM SORUŞTURMASI NE KADAR HUKUKİ...?

    Tevhid Selam Örgütüne dahil yürütülmüş 2011/762 sayılı soruşturma aslında -iddia makamının dediği gibi- bir komplo/ kumpas mıydı?

    O soruşturmalar ne kadar hukuki idi?

    İddia edildiği gibi bir kumpasın olmadığını, normal rutin bir örgüt soruşturması olduğunu, dosyada yer alan ve iddianame eklerinde bulunan bilgi belgeler ışığında Savcı Fidan'ın görmediği, görmek istemediği belgeler doğrultusunda ifade ve tutanakları okuyanlar çok rahat anlayabiliyor…

    Bir soruşturma da yanlış, usulsüz, hukuka aykırı şeyler olmaz mı?

    Olabilir, tabiidir…

    İfade tutanaklarında bir emniyetçi şöyle diyor:

    Ben yaklaşık 10 sene terörle mücadele biriminde çalıştım. Çeşitli soruşturmalar da geçirdim. Ama hiç bu denli bir soruşturmaya denk gelmedim. Bir soruşturmada pek tabi ki hukuksuz, usulsüz veya haksız isnatlar da olabilir, onlarla ilgili ifadeler verilir, fakat bütün soruşturma dosyasının tamamına suç denilip bu dosyada en ufak bir parafı, en ufak bir imzası olan kişiler de suçluymuş gibi yansıtılmasına ilk defa rastladım.

    Evet, bu çok makul değil. Akla izana ve insafa sığmaz. Bu şekilde bir kapı açanlar bir gün bu açtıkları kapıdan, bu açtıkları yolla yüzleşeceklerdir.

    Soruşturmada 2 tane Savcı, 20’ye yakın Hâkimin görev yapmış gözüküyor.

    Fakat dosyayı incelediğimizde görülüyor ki İstanbul TEM Şube Müdürlüğünde yaklaşık amir ve memur 150'ye yakın kişi, yine TEM Daire Başkanlığında yaklaşık 50 kişi, Ankara, Diyarbakır gibi harici illerde fizik takip çalışmaları yapıldığından yaklaşık 50 kişi diğer illerin personeli, yine TİB'de sayısını bilmemekle birlikte bir o kadar personel, Adliyede onlarca Zabıt Katibi, Yazı İşleri Müdürü, 36 tane Hâkim, 27 tane Savcı ve daha nice birçok kişi görev yapmış.

    Bu 27 Savcıdan 3 tanesi dosyanın esas savcıları olup, Salim DURAN Savcı ile başlamış İsmail TANDOĞAN ve TMK'nın kapanmasıyla birlikte Adem Savcı'da, en son bilindiği gibi İrfan FİDAN ile nihayet bulmuş.

    Dünya görüşleri, meslek bilgileri, hukuk tecrübeleri birbirinden farklı olan, farklı tarihlerde ve farklı kurullar, amirler ve müdürler tarafından görevlendirilen bu kadar insanın bir yanlışta birleşmeleri akıl ve mantıktan uzaktır. Bu iddianın siyaset meydanlarında alıcısı bulunabilir fakat hukukta olmaması lazım, olmamalıdır ama maalesef hukukta daha fazla yeri olduğunu müşahede etmiş olduk, acı bir şekilde tecrübe ederek görmüş olduk.

    Aslında 2011/762 sayılı soruşturmada dinlenen kişiler, gruplar kendilerini çok iyi bilmektedir. Mesela Ensar Mey isimli sanık emniyetçi 7-8 celse ifade vermiş ve ifadesinde Mahmut AYDIN isimli kişiyle ilgili de tespit tutanağı yapmış birisi. Onunla ilgili de anlatımları bulunacak…

    Mahmut AYDIN yaklaşık 5 celse Ensar Bey'in ifadesine katılmış fakat ne tesadüftür ki tam Mahmut AYDIN'ın anlatılacağı bölümde kendisi yok. Şunu akla getiriyor;

    2011/762 sayılı soruşturma kapsamında hakkında iletişim takibi uygulanan kişiler; kendi konumlarını, durumlarını çok iyi bilmekte…

    Mesela ifadelerden anlaşıldığına göre İstanbul'da Caferi inancına sahip kişiler belli bölgelere ayrılmış. Halkalı bölgesinde Zeynebi olarak isimlendirilen bir grup vardır. Yine 2011/762 sayılı soruşturma kapsamında genellikle Kevser grubu olarak bilinen kişiler ile ilgili iletişim takibi başlamış. Bir de karşıda Kayışdağı'nda yine Caferi inancına sahip kişiler var.

    İstanbul'da bu 3 ana bölgeye ayrılmışlar. Bunların haricinde Müstebsir veya Müştebşir denilen sonradan Şii olan, kendi konumlarını merkezileştirip bir kurumsal çatı altına almaya çalışan kişi ve gruplar var.

    Dosyadaki Dizi 100'de Fehmi Bülent YILDIRIM ile Musa isimli bir kişinin görüşmesinde Fehmi Bülent YILDIRIM diyor ki karşısındakine:

    Abi nasıl karışık hem de bak bunlar ikiye ayrıldı. Ya buradaki Azeriler, Kevser ve bunlar...

    Kevser derken, 2011/762'de az önce bahsettiğim kişileri kast ediyor:

    Kevser grubu gönderdi abi; Kevser, adamı bastırdı. Kevser gurubunu yerini, bilgisayarlarını kırdı, adamlarını dövdü, bu Iğdır Caferilerini. Kevser direkt İran'a bağlı, evet bunlar, bunların da İran istihbaratı ile irtibatı var. Var var, bunlar da İran'a bağlı, hı hı. Bunlar mesela Türkiye'de bir İlahiyat Fakültesi İran'daki Üniversite ile Tahran Üniversite ile ortaklaşa bir proje yapıyor.

    El Mustafa Üniversitesi’nin Türkiye temsilciliğini bahsediyor, bunun İran ile bağlantısı olarak Türkiye'de proje yürüttüğünü:

    Her iki mezhebin yakınlaşması adı altında bu projeyi de Kevser almış tamam mı? Buradan 25 tane 45 tane öğrenciyi götürmüşler. Abi bu Selahattin devreye bir giriyor, öğrencileri sınırda yakalatıyor hava alanında inince tamam mı, Kevser ile kavgalı…

    Kevser ve Zeynebiye gurubu arasındaki muhabbeti, konuyu anlatıyor. Ama bunu anlatırken şunu diyor:

    Kevser direkt İran'a bağlı, İran istihbaratı ile çalışıyorlar.

    Bu dosyada dinlenilen, bu dosyada takip edilen şüpheli olan kişilerin hiçbiri duruşmada görünmüyor. Ne televizyonda çıkıyor ne başka bir yerde ne mahkeme salonunda bulunuyorlar. Ama bu dosyada bir "dolaylı dinleme" diye bir şey icat ediliyor, 2013- 17 Aralık'tan sonra…

    O icat doğrultusunda karşı numara adı verilen kişiler sanki bir övünülecek bir şey gibi kendilerinin Selam Tevhid'de dinlenilmiş olduğundan bahisle çıkıp her yerde konuşma yapıyorlar.

    Fakat bu dosyada asıl mağdur denilecekse 232 kişiden hiçbiri ne televizyonda çıkıyor ne huzurda bulunabiliyor.

    Buna rağmen, açılmış karşı soruşturma ve davalarda sayısız usul ve esas hataları var… Malum olduğu üzere usul esastan önce gelir. Bu kaide fehvasınca da eğer yanlış bir kapı açarsanız, yanlış bir hedefe varırsınız. Bu iddianame ile İrfan FİDAN'ın çok yanlış bir kapı açtığını ve yanlış kapı açtığı için de yanlış bir hedefe vardığını tespitlerle ortaya koyma zarureti var…

    Bu çelişkilerle dolu iddianame ile bağlı bir yargılama yapılmış ve akabinde ısmarlama kararlar verilmiştir.

    Bunları açalım.

    2- KASTEN ŞİŞİRİLMİŞ BİR İDDİANAME İLE SAVUNMANIN KISITLANMASI ÜZERİNE…

    Öncelikle iddianamenin sayfa sayısı üzerine konuşmak gerek... Bilindiği üzere mevcut iddianame 10529 sayfadır. 498 tane ek klasörü, bunlar da 153611 sayfadan ibarettir.

    Bununla birlikte sonradan kabul edilen iki tane ek iddianame bu dosya ile birleştirilmiş…

    Yine haklarında henüz iddianame tanzim edilmemiş fakat soruşturma işlemine tabii olmuş kişilerin olduğu da bilinmekte. Onların da bu dosya ile birleştirilmiş olması muhtemel.

    Bu iddianamede 122 sanık 968 müşteki var başta. Fakat iddianamede müşteki mağdur olarak yer alan 968 kişiden 488 tanesinin hiçbir surette ifadesi alınmamış.

    İddianame kapsamında yargılanmakta olan 42 kişinin dosyası bu dosyadan tefrik edilerek Yargıtay 16. Ceza Dairesinde birleşmiş. Cumhuriyet tarihi boyunca bu kadar yekûn, bu kadar sayfa sayısı fazla olan bir iddianame olduğunu düşünmüyorum ki bundan sonra da muhtemelen olmayacaktır.

    İddianame birçok ekten oluşan soruşturma dosyasının özeti mahiyetindedir, öyle olması gerekir. İddia makamı bu özeti işin fezlekesini ortaya koyamadığı için ve bence bunu tek başına yazmadığı için bu şekilde farklı kaynaklardan gelen bilgi belgeleri kopyala yapıştır mantığı ile birleştirmiş ve sözde bu iddianameyi hazırlamış.

    Bu özet yapılamadığı için çok ciddi ve uzun bir metin ortaya çıkmış belli ki… ve bu süreçte de çok zorluklar yaşanmıştır.

    Böyle bir dosya üzerinde sanık polislerin sağlıklı bir savunma hazırlayabilmesi de mümkün olamayacaktır. Çünkü iddianamenin hepsini okuyabilmek bile başlı başına bir iş!...

    Yine diğer ciddi bir mağduriyet; en basitinden iddianamenin tamamı CMK hükümlerine rağmen huzurda okunmamış ve ciddi bir ihlale sebebiyet vermiştir.

    Okunan kısımlarda bile bir sürü tekrar bulunmakta olup sürekli atlanmak suretiyle bu tekrarlardan kurtulmaya çalışılmış. Bunun en büyük müsebbibi ise iddia makamıdır.

    Şu an kumpas olarak adlandırılan, sürekli dillerde sakız yapılan o eski iddianamelere baktığımızda… mesela Ergenekon, Balyoz hatta KCK iddianamelerinin sayfa sayılarına bakalım:

    - Ergenekon'un birinci iddianamesi 2455 sayfa,

    - Ergenekon'un ikinci iddianamesi 1909 sayfa,

    - Ergenekon'un üçüncü iddianamesi 1454 sayfa.

    Şu an dillerde pelesenk olmuş, herkesin, en basit merkez kıraathanelerinde tartışılan konuşulan Ergenekon soruşturmalarının iddianamelerinin sayfa sayısı bile budur. Yine:

    - İrtica ile Mücadele Eylem Planı 165,

    - İnternet Andıcı 90,

    - Balyoz'un birinci iddianamesi 968,

    - ikinci iddianamesi 82,

    - üçüncü iddianamesi 264 sayfa,

    - KCK ana iddianamesi (İstanbul) 2401 sayfa,

    - KCK iddianamesi (Diyarbakır) 7500 sayfa,

    - KCK'nın ikinci iddianamesi ise 891 sayfadır.

    Dediğim gibi bu denli uzun bir iddianame olmadığı gibi muhtemelen bundan sonra da olmayacaktır. Yani bu yargılamaya konu iddianame 5 tane Ergenekon 10 tane Balyoz iddianamesinin tamamına denk düşmekte.

    Ergenekon davası ile ilgili Yargıtay'ın verdiği bozma kararında iddianamenin ve gerekçeli kararların uzunluğu da eleştirilmiştir. Mesela oradan kısa bir alıntı:

    Gerekçeli kararın uzun olarak hazırlanmalarına ilişkin itirazlar incelendiğinde mevzuatımızda iddianamenin ne kadar sayfa yazılacağı konusunda bir düzenleme bulunmamakla birlikte CMK 170. maddesinde bulunması gerekenler sıralanmış ve suçun delilleri ile yüklenen suçu oluşturan olayların mevcut deliller ile ilişkilendirilerek açıklanması, sadece sanıkların aleyhine olan hususların değil, lehine olan hususların da belirtilmesi ve suç maddelerinin açıkça zikredilmesi zorunlu kılınmıştı. Bunun dışındaki bilgilerin iddianame de bulunması gerekmez.

    Fakat bu davaya konu iddianamede bunun dışında birçok yersiz bilgiler de var…

    Kararda yine şöyle diyor:

    CMK'nın 174. maddesinde iddianame ve soruşturma evrakının mahkemeye verildikten sonra 15 gün içinde incelenmesi gerektiği, 176. maddesinin 4. fıkrasında iddianamenin 7 gün içinde sanıklara tebliğ edilmesi gerektiği belirtilmektedir, düzenlenmiştir.

    Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 6/3-b maddesine göre, hakkında suç isnadı olan kimse savunmasını tamamlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak hakkına sahiptir. Bu bendin ihlali silahların eşitliği bakımından da ihlale neden olabilmektedir.

    Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince duruşmaların başlamasından iki hafta önce 17.000 sayfanın dava dosyasını edinebilmeleri silahların eşitliği ilkesi ile birlikte 6/3-b maddesinin de ihlali olarak nitelendirilmiştir.

    17.000 sayfa iddianamenin ekleri ile birlikte;

    - bu iddianamenin ekleri 153.000,

    - 10.000'de kendi iddianamesi, 163.000,

    - Diğer eklenen iddianameler ile birlikte yaklaşık 200.000 sayfalık iddianame ve ekleri bulunmaktadır:

    "Tüm bu açıklamalardan düzenlenen iddianamenin mahkemece 15 gün içinde incelenebilecek, sanık yönünden ise okunup 1 hafta içinde savunma hazırlanabilecek bir hacme sahip olması gerektiği ancak davanın kapsamına göre savunma süresinin artırılabileceği sonucuna varılabilecektir.

    Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarında ise binlerce sayfalık iddianameler için ihlal bulunduğu kabul edilmiştir."

    Daha maçın ilk dakikası ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihatlarına göre binlerce sayfalık iddianameler için ihlal denmiş, herhalde 10.000 sayfalık iddianame de bu cümle kapsamına girmektedir:

    "Bu kadar uzun ve çok sayıda eki olan iddianame karşısında sanık ya da müdafine iddianameyi okuyup, delilleri inceleyip buna göre etraflıca bir savunma hazırlamak olanağı verilmemesi adil yargılanma hakkının ihlali olarak görülmüştür.

    Bu durum aynı zamanda sanığın sağlıklı bir şekilde hakkında yapılan suçlamayı öğrenememesi sonucunu doğurmakla, isnat edilen suçu öğrenme hakkının da ihlali olarak kabul edilmiştir."

    Gerekçeli karar içinde Ergenekon yargılaması sonucu hazırlanan gerekçeli kararın 16.798 sayfa olması eleştirilmiş ve bu da bu kadar sayfadan ibaret gerekçeli kararın bir haftalık temyiz süresinde okunup, sanığın kendisine ilişkin bölümleri belirleyip diğer sanıklarla bağlantıları ile gerekçeli kararın dayandığı kanıtlar ve değerlendirmelerini inceleyerek temyiz hakkını kullanması olanaklı değil, denmiştir.

    Belirttiğim gibi; bu davanın iddianamesi bile 5 tane Ergenekon 10 tane Balyoz iddianamesi yapıyor, az önce okuduğum hususlar Ergenekon iddianamesini bozan Yargıtay'ın içtihadıdır…

    3- İFADESİ ALINMAYAN İRANLILAR…

    Bu soruşturma kapsamında bir kısım İranlılar takip edilmiştir. Fakat ne gariptir ki soruşturma kapsamında Savcı İrfan FİDAN; bu İranlı kişilerin ifadelerine başvuramamış, mağduriyetlerini tespit edememiş, müşteki olarak beyanlarına başvuramamıştır(?).

    968 müştekiden 488 tanesinin hiç ifadesi alınmamış. İşin ilginç tarafı ise savcılık hiçbir İran uyruklu kişinin ifadesine başvuramamıştır.

    2011/762 sayılı soruşturma kapsamında 27 tane İran uyruklu yabancı kişi ile ilgili olarak iletişim takibi işlemi uygulanmıştır. Fakat iddianamede bu kişilerin ifadesi bulunmamakta.

    Bunlara bakıldığında Amir MORADIAN, Siamak Mazloum RAVASAN, Hamid Habibi HEFZABAT, mesela şahıs İstanbul'da oturuyor çok rahat ulaşılabilir idi ama savcının kafasında nasıl bir İran anlayışı, algısı varsa İranlı deyince yanına bile yaklaşamamış...

    Ali Hasan SELAMİ, Hasan ŞABANİ, Naser GHAFARİ, Rasul ABDULLAHİ İstanbul da oturuyor imiş…

    Ali Kiasat FAR,

    Hüseyin MUKTEDİRİ, Savara, Seyyid Aliekber MİRVEKİLİ, Zehra, Ali Ekber VELİ, İraj NAJAFI, Mehdi Sasany AGHDAM da yakında ve mesela Mehdi Sasany AGHDAM Türk vatandaşı… iddianamenin bir kısım yerlerinde anlatımlarda bulunurken T.C. kimlik numarasına bile yer verilmiş.

    Hatta T.C. kimlik numarasına yer verilmesine rağmen diplomatik muafiyeti olan kişi olarak da sayılmış; öyle de bir çelişki var... O kişinin de ifadesine başvurulmamış, kendisi Edirne'de doktorluk yapıyor olsa da...

    Yine Habibullah HAYDARİ’ye ulaşılamaması da mümkün değil… Hatta Narkotik Şubeye müzekkere yazılmış olsaydı, bu şahsa ulaşın ben ifadesini alacağım diye, Narkotik Şube en kısa zamanda o şahsı temin edebilirdi. O derece İstanbul'da faaliyetleri bulunan bir kişi.

    Hamid NOSRATİ, Seyed Asghar Seyed TORABİ, Nergis (kod ad), Gholam REZA, Ali Mehdi Nejad MAMAGANİ, Velid Hasan RIDVAN…

    Ki, Velid Hasan RADWAN savcılıkta ifadesi alınmıyor fakat gazetelerde boy boy röportaj verebiliyor, böyle de bir kişi…

    Yani bu kişiler aslında ifadeleri alınabilecek, ulaşılabilecek kişiler fakat savcılığın özellikle ulaşmadığını da anlamış oluyoruz.

    Birçok yerde bunlarla ilgili isnatlar bulunmasına rağmen birinin dahi ifadesine soruşturma aşamasında başvurulamamıştır. Bunlardan birçoğu halen ülkemizde bulunmaktadır.

    4- BİR TARAFIN TARAFLI İDDİANAMESİ Mİ?!

    Yine iddianameyi alıp okumaya başladığınızda iddianamenin daha ilk cümlelerinden itibaren hukukilikten uzak, adeta basit, iki kişi arasında bir konuşma yapıyormuş tarzında ifadelerden ibaret olduğu görülecektir.

    Mesela, iddianamenin ilk girişinde diyor ki:

    "FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün iş birliği içerisinde olduğu uluslararası güç odakları ile birlikte uygulamaya sokulan bin yıllık Türkiye Cumhuriyeti Devletinin siyasi birliğini, bütünlüğünü, bağımsızlığını, ulusal ve uluslararası çıkarlarını hedef alan bir ihanetin iddianamesidir. Bütün bu sebeplerle şüphelilerin eylemlerinin kamusal görev anlayışı ile Türkiye Cumhuriyeti devletinin yüksek menfaatleri ile vatan ve millet sevgisi ile izah edilemeyeceği ortadadır…

    Şüpheli eylemlerinin FETÖ/PDY terör örgütünün ve örgütü kendi amaçları doğrultusunda kullanan üçüncü ülkelerin çıkarları ve talimatları doğrultusunda gerçekleştirildiği malumun ilamıdır" diyor Fidan.

    Aslında savcının görevi malumu ilam etmek değil, delillerini ortaya koyup delillerle iddiasını ilan etmektir. Ama iddiasını ilan edemeyen, delilleri ortaya koyamayan kişi malumun ilamı sözüne sığınır ve sığınmıştır.

    Yine iddianamenin hemen giriş sayfalarında:

    Aynı tarihlerde Emre TANER'in emekli olması ile uluslararası güç odakları ve yerli uzantılarının... diyor.

    Bunlar kimse onlara dair açıklama da yok.

    Tepki göstermesine rağmen Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığına Hakan FİDAN'ın atanması ve siyasi irade tarafından Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi olarak adlandırılan barış sürecini yönetmekle görevlendirilmesi olduğu...

    İddianame böyle olunca katılan tarafın soruları da maalesef bu yönde oluyor…

    Maalesef iddianamedeki her şey de mutlak doğru olarak kabul edilince, arkası araştırılmayınca, görülmek istenmeyince bu iddialara sığınarak yargılama yapılmaya çalışılmış.

    İddia makamı, henüz kendi iddialarını bile izah edemezken vatan millet sevgisi, malumun ilamı gibi soyut, bunu ölçecek bir ölçüt bulunmayan ifadelere sarılması acizliktir.

    İddia makamının bu kanıya nasıl vardığına dair iddianamenin hiçbir yerinde izahat yoktur. Somut delil arayışında olunan iddianamede savcının daha da ileri giderek vatan sevgisini değerlendirmesi karşısında ise söylenebilecek fazla da bir söz bulunmamaktadır.

    5- İDDİANAMEDEKİ İNTİHALLER, İHLALLER…

    Yine iddianame ile ilgili başka bir tespit;

    İddianame maalesef savcının en çok yapması gereken hukuki değerlendirmeler bile intihal bilgilerle dolu, yani bilgi hırsızlığı, intihal emek hırsızlığı, onu izah edelim.

    İddianamenin 820 ve devamı sayfalarında iddia olunan suçlar ile ilgili açıklamalar yer almaktadır.

    Açıklamalar incelendiğinde, iddiama makamının bir hukukçu olarak kendi yapması gereken açıklamaları bile başka kaynaklardan intihal etmek suretiyle aldığı ve bu kaynaklara atıf yapmadığını da maalesef iddianamede görmüş bulunmaktayız.

    Söz konusu kaynak Türkiye Barolar Birliği Dergisinde Faruk Turinay'a ait bir makale. Kendisi Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesinde Doktora Programında görevli Öğretim Görevlisi.

    Bu makaledeki hukuki görüşlerin tamamı savcının iddianamesinde noktasına virgülüne kadar aynı. Hiçbir parafı çıkarılmadan, hiçbir eklenti yapılmadan İrfan FİDAN o makaleyi almış ve iddianamesinin hukuki değerlendirme kısımları olmuş.

    Makalenin yazarına da daha sonra ulaşılmış; makalenin yazarı:

    Ben makalemi bu mülahazalarla yazmamıştım. Aslında benim makaleyi yazarken düşündüğüm mülazımlar farklıydı fakat teessüf ediyorum ki İrfan FİDAN bana sormadan da bu makaleyi kullanmış, bu makale aslında bu tür bir durum için yazılmamıştı demiş.

    Fakat İrfan FİDAN buna rağmen muhtemelen bunun ortaya çıkmayacağını düşünerek veya başkalarından geldiği şekliyle direkt iddianamesine yapıştırmış.

    Bunu niçin söylüyorum; bu iddianamenin ne kadar özensiz hazırlanmış olduğunu vurgulamak için… Bu iddianame aslında İrfan FİDAN'ın kendisi tarafından hazırlanmamış, TEM Şube veya başka mihraklar tarafından hazırlanıp savcı tarafından imzalanmıştır.

    Evet, iddianame ile ilgili İrfan FİDAN'a düşen; sadece imza atmak olmuştur…

    İrfan FİDAN, iddianamede o derece ileri gitmiş ki makalenin sonuç kısmında bilimsel yayınlarda olduğu üzere yapılan eleştiri değerlendirmeler bile doğrudan alınıp yapıştırılmış.

    Mesela, orada sonuç kısmında diyor ki:

    Tüm bu incelemelerin sonucunda Türk Ceza Hukukunda terör örgütünü diğer suç örgütlerden ayıran unsurlar ve kanuni dayanaklar şu şekildedir: Yöntem, modus operandisini vs. anlatmış…

    Terörün, işte amaç, saik kısmını anlatmış, hangi amaçlarla terör suçu oluşmaktadır gibi… Araç gereçler… Terör örgütünün silahlı bir örgüt olma gereği vs.

    Elverişlilik; amaç suça erişmek için araç ve gereçlerin elverişli olması lazım. Üye sayısı en az 3 kişiden oluşması lazım…

    Ve şöyle bir şey diyor makalede ve aynı şekilde iddianamede de var:

    İlk bakışta her ne kadar terör örgütü kavramının açık hukuki dayanağını yitirdiği ve kavramın belirsizliğinin arttığı iddia edilebilir görünse de Ceza Hukukunun sistematik bütünlüğü bakımından tüm örgütlü suçların birbirleriyle ilişkilendirilmesi olumlu bir gelişme olarak nitelendirilebilir.

    Savcı ifadesinde bir hukuki yorum yapıyor, olumlu olarak nitelendirilebilirmiş bu gelişmeler…

    "İkinci olarak yaptığımız incelemeler göstermektedir ki mevcut haliyle terör örgütü kavramı ile terör kavramı arasında belli ölçüde totolojik bir ilişki vardır."

    Ben çok merak ediyorum şu an savcı FİDAN'a sorsak totolojik kelimesinin manasını muhtemelen söyleyemeyecektir!

    Ve yine casusluk, devleti yıkma, darbe gibi iddiaların yapıldığı bir iddianamede son yıllarda ülkemizde çıkan terör kanunlarının eleştirilmesi, bunlarla ilgili yorum ve değerlendirilmelerin yapılması vs. Bunlar hangi amaçla yapılmıştır, çok merak ediyorum.

    Yine dediğim gibi, bırakın totolojiyi; savcıya "modus operandi"yi sorsak bile şuradaki yazılanlar kadar bir anlatımda bulunamayacaktır.

    Bu yorum ve eleştiriler ve bu tür iddianamede olmaması gereken hususların da ne maksatlı iddianameye girdiğinin tespiti de önem taşımaktadır.

    6- TEK BİR SAVCIYA ZİMMETLİ DOSYA!

    Bu dosyaya ait bir başka sorun, bunun İrfan FİDAN'a, onun şahsına zimmetli olması...

    Bugüne kadar gerek İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı gerek diğer savcılıklarda örneği görülmemiş bir şekilde İrfan FİDAN her nereye gitse, terfi de alsa, başka bir yerde de çalışsa bu dosyayı da beraberinde götürmüştür.

    2011/762 sayılı soruşturma dosyası 24/02/2014 tarihinde TMK 10. Madde ile yetkili bölümde görevli Cumhuriyet Savcısı Fidan'a tevzi olunmuştur.

    Fidan:

    - 15/01/2015'de Kaçakçılıktan sorumlu Başsavcı Vekili,

    - 11/01/2016'da Terörden sorumlu Başsavcı Vekili,

    - 15/07/2016 sonrasında ise İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı olmuştur. Bu makamlarla taltif edilmiştir. Fakat sanki anılan dosya kendisine zimmetliymiş gibi gittiği her yere bu dosyayı da götürmüştür.

    Mesela 29/09/2016 tarihli dosyaya giren bir evrak var, o dönemde İrfan FİDAN Başsavcı, Başsavcı olmasına rağmen onun imzasıyla 2014/41637 yani bu soruşturma ile ilgili bilgiler bu dosyaya gelmiştir.

    Duruşmalar devam ederken bile bu dosyaya savcılıktan gelen bütün evraklar İrfan FİDAN imzasıyla gelmiştir. Normalde, geçmiş dönemlerde de terfi ve benzer tayinler olunca savcılar uhdelerinde bulunan dosyaları bırakır, devreder, ona göre yeni görev yerinde hangi görev verildiyse o görevle ilgili çalışmalara başlar.

    Ergenekon'la ilgili mesela bir gazete haberi var:

    Ergenekon'da Öz devri kapandı.

    O dönem Zekeriya ÖZ'ün Ergenekon soruşturmalarında bulunması rahatsızlık oluşturmuştu fakat nasıl dosyadan el çektirileceği de herhalde bilinmiyordu, şöyle bir tedbir alınmıştı; Zekeriya ÖZ Başsavcı Vekili yapılmıştı.

    Başsavcı Vekili yapılınca da elindeki dosyayı da bırakmış olacaktı ki bıraktı. Bu açık kaynak bilgilerinde bile var.

    Gazetede diyor ki internette:

    Ergenekon Savcısı Zekeriya ÖZ, yeni HSK tarafından İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğine atandı. Yeni görevi bir terfi olmasına rağmen özel yetkilerini kaybeden ÖZ soruşturmada bütün dosyalarını devredecek.

    Bakın, zamanında Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN'ın zırhlı arabasını verdiği Zekeriya ÖZ ile ilgili elinden dosyalar alınmak için böyle bir terfien sürgün yöntemi uygulanmıştı.

    O dönem herkesin üstündeymiş, o bile terfi olunca Başsavcı Vekili olunca dosyalarını devretmiş, fakat günümüzde bakınca İrfan FİDAN hangi makama gelirse gelsin sanki bu dosya kendisine zimmetliymiş gibi dosyalarını da yanında götürmüştü.

    Yine başka bir haberde aynı şekilde:

    Savcı ÖZ dosyalarını devretti yazıyor. Yine haberlerden takip edilince; yeni Ergenekon savcısı Cihan KANSIZ, Zekeriya ÖZ'ün yerine atandı, diyor.

    İşte, Zekeriya ÖZ'ün elindeki dosyalar Şile kazıları ile ilgili soruşturmayı yapan Özel Yetkili Savcı Cihan KANSIZ'a devredildi, verildi.

    KANSIZ'a soruşturmada diğer savcı Ufuk ERMERTCAN yardım edecek şeklinde bir başka haber...

    Bu soruşturma dosyaları hiç kimseye devredilmediği gibi bu soruşturma ile ilgili İrfan FİDAN'ın başka kişilerde bir dosya olması, bir yazı yazılmasına bile tahammülü yok… Kendisine başka bir savcıdan bu dosya ile ilgili çalışma yapıldığına dair bir talimat gelince direkt o savcılığa talimat yazarak, "elindeki dosyayı birleştirmek üzere bana gönder" anlamında talimatlar yazmıştır.

    Şu an maalesef birçok kişi eleştirse de Ergenekon soruşturmaları yapıldığı dönemde bile şu an yapılanların binde birinin yapılmadığı görülmektedir.

    HSK Başmüfettişleri tarafından İrfan FİDAN başta olmak üzere Başsavcı, Başsavcı Vekillerinin bilgi sahibi olarak ifadeleri alınmış.

    O dönemin Başsavcı Vekili Oğuzhan Atamtürk UYAR, 13/03/2010 tarihli ifadesinde şöyle diyor;

    O dönem soruşturma ile ilgili iki tane savcı atadık, şu an halen terör örgütünün faaliyetlerine yönelik çalışmaları hem de silinen bilgisayar kayıtlarının kurtarılmasına yönelik çalışmalar sürdürülmektedir. Bu evrakın soruşturması halen Cumhuriyet Savcısı İrfan FİDAN'ın uhdesindedir.

    Yani İrfan FİDAN 2011/762 soruşturmadaki şüpheliler ile ilgili faaliyetleri incelemek için görevlendirilmiş.

    "Yine bu konuda Emniyet Müdürünün çalışmasının sonucu beklenmektedir…

    Ayrıca bu soruşturma kapsamında görev yapan Emniyet görevlilerinin hukuka aykırı işlemleri ile ilgili olarak ayrı bir soruşturma başlattık, bu soruşturma da Cumhuriyet Savcısı Mehmet Akif EKİNCİ tarafından yürütülmektedir." diyor Oğuzhan Atamtürk UYAR.

    Yani aslında o dönem sanık polisler ile ilgili soruşturmayı Mehmet Akif EKİNCİ yürütüyormuş, fakat ne oldu ise bir şekilde İrfan FİDAN o dosyayı da almış.

    Bütün bunlara karşın İrfan FİDAN'ın ifadesi incelendiğinde, o da yine o dönem Başmüfettişler tarafından ifadesi alınmış, o da ifadesinde diyor ki:

    Halen İstanbul Adliyesinde Cumhuriyet Savcısı olarak görev yaparım, Başsavcı Vekili Oktay ERDOĞAN'ın tayini çıktıktan sonra Oğuzhan Atamtürk Bey TMK'daki tüm dosyalara el koydu. Cumhuriyet Savcısı arkadaşlarım Fuzuli AYDOĞDU, İsmail UÇAR ve bana tüm dosyaları incelememiz için devretti. Dosyaları incelerken klasör numarası 2011/762 olarak belirtilen tek klasörden ibaret dosyayı incelerken dosyaya örgütsel dokuman olarak konulan müstekbirlerin eylem planı olarak hatırladığım dokümanın üzerinde maddeler halindeki bölümlerin yanına el yazısı ile yorum şeklinde notlar yazıldığını ve 6. madde olarak numaralandırılan bölümünde...

    İşte o meşhur Ahmetinejat, Tayyip ERDOĞAN olarak belirtilen dökümünü anlatmış...

    Burada benim belirtmek istediğim husus;

    Aslında 17 Aralık 2013'ten sonra adliyede olan değişikliklerin

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1