Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Aşındırılan Değerler
Aşındırılan Değerler
Aşındırılan Değerler
Ebook205 pages1 hour

Aşındırılan Değerler

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Bu çalışma, Hak ve Adalet Platformu (HAP) tarafından Aralık–2017 tarihinde hazırlanan “15 Temmuz 2016 Sonrası OHAL’de Yaşanan Toplumsal Sorunlar ve Hak İhlallerinin Sosyal Boyutları” başlıklı raporun dini ve sosyal açıdan değerlendirilmesini konu edinmektedir. Mağdurların ifadelerine bakınca, insanların din ve vatan sevgisini sorguladıkları, dindarlardan ve siyasetçilerden nefret ettikleri görülmektedir.

LanguageTürkçe
Release dateMay 10, 2019
ISBN9780463968321
Aşındırılan Değerler
Author

Tarık Polatcan

Ordu doğumlu olan Tarık Polatcan, ilahiyat lisans eğitiminin yanında Temel İslam Bilimleri alanında yüksek lisans ve doktora sahibidir. Akademik yayın ve faaliyetleri ile toplum sorunlarını da yakından takip eden yazarımız, evli ve dört çocuk babasıdır.

Related to Aşındırılan Değerler

Related ebooks

Reviews for Aşındırılan Değerler

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Aşındırılan Değerler - Tarık Polatcan

    GİRİŞ

    Raporun içeriğinden de anlaşıldığı gibi 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrası ülkede yaşananlar dramatik bir görünüm arz etmektedir. Çalışmamıza konu teşkil eden raporda bunun ayrıntılarını görmek mümkündür. Gerek okumalarda gerekse alıntılanan çarpıcı bilgilerin dini noktadan yapılan değerlendirmelerinden, bu süreçte yaşananların insanlık adına yüz kızartıcı ve utanç verici uygulamalar olduğu net olarak anlaşılmaktadır.

    Halkının yüzde doksan dokuzunun Müslüman olduğu ve yöneticilerinin de Siyasal İslamcılıkla şöhret bulduğu ülkede, vehim ve hışımla bir yapı üzerinden nitelikli ve kalifiye olmuş, yüz binleri aşan sayıdaki insanların; devletin gücü ve siyasal İslamcı, daha çok da eğitim seviyesi düşük, varoş oylarla desteklenmiş, bir parti eliyle derdest edilmesi; sosyal soykırıma, açlığa hatta ölüme terk edilmesi, dışarıdan gözlemlendiğinde şaşırtıcı bir durum gibi görülebilir.

    Şaşırdım mı? Hayır! İşte bu demde fırsatı yakaladıklarında on yıllarca zamandır hayallerini süsleyen İslamcı eylem ve söylemlerini bir bir uygulamaya koyacakları açıkça ortaya çıkmıştır. İtiraf edeyim! Bu kadar sağduyu ve akıl nimetini bozuk para gibi harcayacakları ve dünyaya bu denli pespayelikler üretebileceklerini tahmin etmemiştim.

    Şaşırdığım ve şaşkın olduğum bir başka husus, ülkede var olan kelli, felli, sarıklı, cübbeli dinidar ve dinbaz tayfanın, Allah’ın adaletinin örselendiği bir zamanda, Hakkın hatırına gıkını çıkaramamalarıdır.

    Burada Furkan Vakfı Başkanı Alparslan KUYTUL Beyefendiyi hayırla yâd etmemek vefasızlık olur. Peki ya diğerleri? İşte kahredici olan tam da budur. Ve bu durum, dini anlatım ve telkinlerin dilden kalbe düşmediğinin aleniyetidir. Bunca emeğe yazık değil mi? Bu durumda Kur’an’ın, "Size bir fâsık haber getirdiğinde, o haberin doğruluğunu (kılı kırk yararcasına bir hassasiyetle detaylıca) araştırın…" (Hucurat, 6) emri ıskalanmış olmuyor mu?

    "Kimse bir başkasının günahını yüklenmez/suçundan dolayı derdest edilmez" (Fatır, 18) emri, kulaklarda çınlamıyor mu?

    "Bir topluluğa olan kininiz, o topluluğa karşı adaleti gerçekleştirmenize engel olmasın" (Maide, 8) uyarısının düşünce ve inanç dünyanızda bir karşılığı yok mu?

    Daha bunun gibi onlarca Kur’an beyanını sıralamak mümkündür. İsraf-ı kelama lüzum var mı?

    Sosyal hukuk devletinde suçun unsurları ve suçun şahsiliği dikkate alındığında, suçu sabit olan kişilerin cezalandırılması adalete uygun düşer. Hukuku, siyasetin iti haline getiren karanlık zihniyetin ürettiği … irtibat, iltisak… gibi saçmalıklarla, keyiflerine göre istedikleri kişiler suçlu ilan edilmiştir. Bunu yaparken, ilgili yapı ile doğrudan sıcak temasları olan başta yandaş zihniyetin menfaatperestleri olmak üzere, kişi ve kurumları keyiflerine ve şeytanlık fısıldayan nefislerine göre belirleme yolunu seçmişlerdir.

    Sadece ülkeye değil, tüm dünyaya, siyasal İslamcı birikimleriyle adalet götürmeye niyetli bu kitle, nasıl oldu da bu kadar erken bir toslama yaşadı? Dini misyonlarını, din dışı icraatlarıyla, dinimizin evrensel karakterli ilkelerini gözden ve değerden düşürebildi? Sanırım bunun ciddi açmazları olmalı. Bu bağlamda konuya ilişkin bazı düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

    Konu din olunca, siyaset ve dünyevi menfaatler uğruna istismar edilen de din oluyor. Dini değerler üzerinden insanlar ve kitleler gerektiğinde yüceltilip gerektiğinde de yerlerde süründürülürken, Allah Teâlâ’nın dünya ve ahiret mutluluğunu temin için insanlığa gönderdiği ilahi dinlerin, yetersizliğini ifade etmek de mümkün olamayacağına göre; olsa olsa burada dinin anlaşılması ve pratiğe dönüştürülmesi noktasında ciddi soru ve sorunlar olmalıdır. Bu bağlamda dinin tanım ve kapsamına özetle atfı nazar etmemiz faydalı olacaktır.

    1. BÖLÜM

    KAVRAMLAR VE KAPSAM

    DİN OLGUSU

    Din, insanlara yaratılış gayesini ve varoluş hikmetini bildiren, Allah tarafından vazedilmiş ilahi kanunlar manzumesidir. Yaratan’a kulluğun şekil ve formunu belirleyen, bu çerçevede iyi ve faydalı eylem ve söylemlerde bulunmaya teşvik eden, zararlı eylem ve söylemlerden uzak kalmayı salık veren hükümler mecmuasıdır. Din, insanın fani dünya hayatında kimim, nereden geldim ve nereye gidiyorum? sorularına verilecek anlamlı ve tatmin edici cevapların menşeini teşkil etmektedir. Bir başka anlatımla din adâlet, iyilik, fedakârlık, doğruluk ve fazilet gibi duyguların kaynağı ve insan fıtratındaki inanma ihtiyacının yansıması ve dışavurumudur. İnsanlar, dinleri Allah’tan aldıkları vahyi, aslını koruyarak insanlara tebliğ eden peygamberlerden öğrenmiştir. Dinlerin gerçek sahibi Allah Teâlâ’dır. Peygamberler, dinin hükümlerini insanlara bildiren birer elçidirler.

    İnsanın yeryüzüne gelişiyle bir dine inanma ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Buna göre din, insanlığın yaratılışıyla ortaya çıkan fıtri ve zaruri bir ihtiyaçtır. İnsanlık var oldukça, dine olan ihtiyaç da her zaman devam edecektir. İnsanlık tarihinin hiçbir döneminde din duygusundan mahrum bir topluluğa rastlanamaz. Bu itibarla insanın olduğu her yerde dini duygunun tezahürü müşahede edilmiştir.

    Dini duygu, insanın alamet-i farikası olup, onu her zaman ve mekânda murakabe eden manevi bir otokontroldür. Etkili bir vicdani mekanizma olan din, hem insanı gizli ve açık bütün kötülüklerden alıkoyar hem de her türlü iyilikleri gerçekleştirmede etkin bir rehberdir. Son tahlilde din, insan ihtiraslarını frenleyen güçlü manevi bir mekanizmadır.

    Din, toplum hayatını düzenleyiciliği ve disipline ediciliği bakımından da insanlık için zorunlu bir olgudur. İnsan, din sayesinde Allah’ın her şeyi bildiği ve hiçbir şeyin gizlenemeyeceği hakikatini idrak eder. Bu bilince sahip bireylerden meydana gelen toplumda güven, istikrar, düzen ve ahenk egemen olur. Din, ahlaki faziletlerin kaynağıdır. Bu itibarla dinin getirdiği ahlaki sistemin önemi, insanlık için çok hayatidir. Dindar kimselerde bulunan iman, ahlakın çok önemli bir dinamiğidir. İnsanlık tarihinde pek çok toplum, ahlaken tefessüh ettiği için yok olmuş ve tarih sahnesinden silinmiştir.

    Allah’a imanı esas alan ve sadece Allah’a kulluk ve ibadeti emreden hak dinler, Allah’ın tarafından gönderilmiş semavi dinlerdir ki bunlar tevhit dini olarak isimlendirilir. İnsanlığın ilk dini, ilk insan ve ilk Peygamber Hz. Âdem (as)’a gönderilen ve Allah’ın bir olduğu inancına dayanan tevhit dinidir. İnsanlığa gönderilen son tevhit dini ise son ve evrensel özellikleriyle öne çıkan İslam dinidir (https://Sorularlaislamiyet.Com/Kaynak/Din-Nedir 05.01.2018).

    DİN

    Din, insanların yaratıcı addettiği üstün bir güce inanışları ve bu bağlamda yapılacak ibadet, eylem ve söylemlerin şekil ve formunu düzenleyen inanış biçimidir.

    Din, hayatı bütün boyutlarıyla kuşatan, belli kuralları, emir ve yasakları bulunan, dindarlık perspektifleri sunan, müntesiplerine çeşitli direktifler veren ve farklı zaman ve mekânlarda davranış biçimleri öngören öğretiler bütünüdür.

    Kur’an’a göre din, insanın zihinsel işlevlerini/inanç ve düşüncelerini, davranışlarını/ibadetlerini, tutumlarını ve sosyal yapılar gibi organizasyonlarını belirleyen bir sistemdir. Kur’an’da, sadece İslam’ın insanları doğruya ve kurtuluşa erdireceği, diğer dinlerin ise makbul olmadığı anlatılır.

    Müntesibi olduğu dinin emir ve yasaklarına büyük bir hassasiyetle riayet eden ve bu hususta titizlik gösteren kimselere dindar denir. Bir başka ifadeyle, mensubu olduğu dinin inanç, ilke, pratik ve sembollerini içselleştirip bunları tutum ve davranışlarında sergileyen kişi dindardır.

    DİNDARLIK

    Dindarlık, kişinin herhangi bir dinsel yapıya bağlı olma ve dinin emirlerini gayretle yerine getirme durumu, kişinin mensubu olduğu dine ait inanç, ibadet ve sembollere ilişkin kabul, yoğunlaşma ve meşgul olma derecesi olarak tanımlanabilir. Dindarlık, insanın iman-amel temelinde ortaya koyduğu dini tutum, deneyim ve davranış biçimidir. Dini yaşantı veya dindarlık, inanılan dinin emir ve yasakları doğrultusunda yaşamayı ifade eden inanç, bilgi, tecrübe, duygu, ibadet, etki ve organizasyon gibi boyutları olan bir olgudur. İslam’da dindarlık, takvanın türlü biçimleriyle kayıtlı olmasıdır. Bununla beraber dindarlık, kişisel inanç ve yorumlara paralel olarak sübjektiflik arz eder (Bk. Bilgi, Abdülcelil, "Din, Dindar, Dindarlık: Özeleştirel Bir Değerlendirme", Anemon Muş Alparslan Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt:2 Sayı:2 Aralık: 2014, s. 76–77).

    Din ve dindarlık bakış açısına dair genel ve özet yaklaşımlardan sonra öteden beri zihnimi meşgul eden, zaman zaman tartışmaya açtığım ve önemsediğim bir önermeyi, önemine binaen burada gündem yapmak istiyorum. Konuyla ilişkilendirilecek bu önerme şudur:

    Evrensel insani erdemlerle bezenmiş iyi bir insan, ancak iyi bir Müslüman’dır. Evrensel insani erdemlerden yoksun kalan insanın iyi bir Müslüman olma şansı yoktur. Gerçek İslam, evrensel insani erdemleri kazanmayı da öğretilerinde muhteva olarak içerir aslında. Sanırım dini anlama ve algılama noktasında müntesipleri ciddi sorunlar yaşamaktadır. Dini formel ibadet ve ritüellerden ibaret görme anlayışı, İslam’ın evrensel ilkelerini geniş boyutta anlamaya ve kavramaya engel teşkil etmektedir. Bu kapsamda İnsani-İslami Erdemler ya da Ahlaki-Dini Erdemler konusu önem arz etmektedir.

    İNSANİ-İSLAMİ ERDEMLER YA DA AHLAKİ-DİNİ ERDEMLER

    İnsan, kendisi dışındaki varlıklardan farklı kendine özgü yapısı ve nitelikleri olan bir varlıktır. İnsanı değerli kılan, bu varlık yapısını hakkıyla değerlendirip, kendisinden beklenen ideal pozitif niteliklere sahip olmasıdır. İnsanın fıtri ve ontolojik boyutu ile varlık sahnesine çıkışı, tamamen Yüce Yaratıcı’nın tasarrufuna bağlıdır.

    Manevi özünün iyileştirip geliştirmek ise, insanın kendisine bırakılmış, onun iradesine verilmiştir. Bu anlamda insan, kendine özgü olan yönünü geliştirebildiği ölçüde mükemmel insan olabilme potansiyeline açık bir varlıktır.

    İnsanın ontolojik yapısında insan olması bakımından pek fark yoktur. Kendisine özgü niteliklerin ve eğilimlerin belli ölçüde gerçekleşmesinde bu yapı etkili ve belirleyicidir. İnsanın ahlaki yapısı, arzu ve eğilimleri, onun maddi tabiatıyla oldukça ilişkilidir. Bu eğilimler insanda bir ahlak oluşturur. Akabinde ruhta bir seçme gücü (ihtiyar, temyiz) doğar. Böylece aklın düşünme yeteneği ile ahlak mükemmellik kazanır. Sonuç itibariyle dini buyruk ve yasaklarla ahlak güçlenir ve güzelleşir.

    Dolayısıyla her insan kendi karakteri ve tabiatı doğrultusunda hareket eder. Gerçek anlamda yeteneklilik, iyi ve güzel bir doğal yapıya sahip olmaktır. İnsan daha doğuştan, sonradan geliştirip mükemmelleştireceği birtakım yeteneklere sahiptir. İnsanın insanlığını gerçekleştirebilmesi için asgari düzeyde de olsa bu yeteneklerini aktif hale geçirmesi gerekir.

    İnsanın düşünen ve temyiz eden bir varlık olması bunun temelini oluşturur. İnsanın işte bu yönünü gerçekleştirmesine, kendindeki doğal yeteneği ortaya koymasına doğal eğilimini gerçekleştirme, insanlığını ortaya koyma anlamında fıtrî erdem denilir. Fıtrî erdem kavramı, insanın salt insan olması bakımından sahip olması gereken, insan olmanın sahip olmayı zorunlu kıldığı erdemleri ifade etmektedir. Buna eşdeğer olarak insanî erdemler ya da ahlâkî erdemler de denilir.

    Erdemler salt insan için bir anlam ifade ettiğinden, insanî erdem ifadesi eksik kalmakta, kastı tam olarak ifade edememektedir. Sözgelimi, yolda yürürken, önümüzde düşen bir çocuğu kaldırmak, yaşlı ya da hasta birine yardım etmek için dört dörtlük dindar bir insan olmak gerekmez. Bunları yapmak için insan olmak yeterlidir. Her şeyden önce, insanlığımız bize bunu emretmektedir. Bu itibarla değerler, birbirinin tamamlayıcısı olarak, insani/ahlaki erdemler, İslami/dini erdemler şeklinde bir tasnife tabi tutulabilir.

    Ahlaki erdemler, fıtratımızda mevcut düşünme ve temyiz gücünü iyi kullanarak sahip olduğumuz erdemlerdir. Dini buyruk ve yasaklarla ahlak güçlenmiş ve güzelleşmiş olur. Dini/İslami erdemler ise, dindar ve Müslüman olmamızın sahip olmayı zorunlu kıldığı erdemlerdir. Bunların birbirinin tamamlayıcısıdır. İnsanî erdemler, İslami erdemler ile bütünleşememişse eksiktir. İslami erdemler de temelinde insani erdemleri barındırmıyorsa havada kalmaktadır. Bu ayırıma dikkat çektikten sonra, bunun günlük hayatta karşılaşılan ahlak problemlerinin ortaya çıkış nedeni üzerinde durulabilir.

    İnsan davranışlarının belli bir standardı olmadığı için toplumdaki bazı insanların bazı davranışlarını anlamak ve anlamlandırmak bir hayli zordur. Özellikle iyi eğitim almış, belli bir konumu işgal etmiş, toplumun önünde yer olan, belli bir anlayış ve davranış düzeyine ulaşmış olması gerektiği düşünülen ve başkalarına örnek olması gereken kişilerden, konumlarına yaraşır davranış modelleri beklenmektedir.

    Sözgelimi, dindar olduğu bilinen, dindarlığını, dini erdemlere sahip olduğunu fırsat buldukça açığa da vuran birinden, dindarlığıyla hiçbir şekilde bağdaştırılamayan bazı tavırlar gözlemlendiğinde şaşırır ve anlamakta güçlük çekeriz. Hatta bu tür davranışlarına şahit

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1