Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Beklentiler ve Gerçekler
Beklentiler ve Gerçekler
Beklentiler ve Gerçekler
Ebook208 pages2 hours

Beklentiler ve Gerçekler

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Osmanlı’nın yerine Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar büyük vaatlerde bulunmuşlardı ama aradan bir asır geçmiş olmasına rağmen bazı konularda Osmanlı’nın bile gerisindeyiz. Her ne kadar özgürlük, adalet ve çağdaşlık gibi kavramları dillerine dolamış olsalar da uyguladıkları ırkçı, seküler ve benmerkezci politikalarla bugünlere geldik. Sonuç olarak da Anadolu topraklarında ayrışmış, birbirine düşman ve kendinden başkasını düşünmeyen lümpen bir toplum ortaya çıkmış durumda.

LanguageTürkçe
Release dateSep 17, 2019
ISBN9780463358832
Beklentiler ve Gerçekler

Read more from H. Emre Yaman

Related to Beklentiler ve Gerçekler

Related ebooks

Reviews for Beklentiler ve Gerçekler

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Beklentiler ve Gerçekler - H. Emre Yaman

    BEKLENTİLER

    VE

    GERÇEKLER

    Halit Emre Yaman

    Published by Crabs Publishing at Smashwords

    Copyright © 2018 Crabs Publishing

    Tüm hakları saklıdır. Bu yayının herhangi bir bölümü, yayınevinin önceden izni olmaksızın, hiçbir formatta ve hiçbir amaçla çoğaltılamaz, dağıtılamaz, yayılamaz, bir veri tabanı veya bilgi kurtarma sisteminde saklanamaz.

    Bu e-kitap sadece sizin kullanımınız için lisanslanmıştır. Bu e-kitap başkalarına tekrar satılamaz veya verilemez.

    Eğer bu kitabı paylaşmak istiyorsanız lütfen her birey için bir kopya satın alın. Eğer bu kitabı okuyorsanız fakat satın almadıysanız veya sadece sizin kullanımınız için satın alınmadıysa lütfen satın alan kişiye iade edin ve kendinize bir kopya satın alın.

    Yazarımızın emeğine saygı gösterdiğiniz için teşekkür ederiz.

    Beklentiler ve Gerçekler / Halit Emre Yaman

    Yayın No: 19

    Türkiye: 4

    Yayın yönetmeni: Halit Emre Yaman

    Editör: Ekrem Çelik

    Kapak tasarımı: Nazende Bahar

    Teknik hazırlık: Güray Ordueri

    Yayın tarihi: 2019

    Dijital ISBN:

    e-posta: crabspublishing@gmail.com

    Twitter: @CrabPublishing

    Sivaslı olmasına rağmen hayatının büyük bölümünü İstanbul ve İzmir’de geçiren Halit Emre Yaman, Hizmet Hareketi kurumlarında 4 farklı şehirde, 20 yıl öğretmenlik ve idarecilik yapmıştır. Evli ve 3 çocuk sahibi olan yazarımız, farklı internet sitelerindeki yazılarıyla çalışmalarına devam etmektedir.

    Yayınevimizden çıkan diğer kitapları:

    Sözüm Bize

    Rahmet ve Bereket İklimi

    Bir Başkadır Bizde Ramazan

    İÇİNDEKİLER

    ÖNSÖZ

    1. BÖLÜM / YENİ HAMLE YAZILARI

    NASIL DİKTATÖR OLUNUR?

    AKŞENER’İN ZORLU YOLCULUĞU

    TEOG KALKSIN… EMRİNİZ OLUR EFENDİM…

    İNSAN GERÇEKTEN HAYRET EDİYOR

    BİR KOLTUK UĞRUNA YA RAB!

    AZRAİL İLACI

    TERÖRİST DEVLET

    AFRİN ERDOĞAN’I KURTARIR MI?

    HALİFE YALAN SÖYLER Mİ?

    MELETOS, ANYTOS, LYCON VE SOCRATES

    BU NE ACELE?

    24 HAZİRANA DOĞRU

    MUHARREM İNCE’NİN ADAYLIĞI ÜZERİNE

    24 HAZİRAN SEÇİMLERİNE DOĞRU MHP

    SEÇİM SONUÇLARINI OYLARI SAYANLAR BELİRLER

    24 HAZİRAN SEÇİMLERİ VE BOŞ BEKLENTİLER

    İYİ PARTİ’DE NELER OLUYOR

    HER DİKTATÖR BİR RUH HASTASIDIR

    AYNI GEMİ Mİ?

    TİRANLAR DEĞİŞİR, TİRANLIK DEĞİŞMEZ

    GÜLENİST MİSİNİZ?

    FELAKET ATEŞİ HARLANIYOR

    ZALİME BOYUN EĞMEYEN YİĞİTLER

    BİR SEÇİM DE BÖYLE GEÇTİ

    RAHMET VE BEREKET İKLİMİ YAKLAŞIRKEN

    ŞAŞIRDIK MI?

    BEDİÜZZAMAN’IN TARTIŞMA ANLAYIŞI

    İŞİN EHLİ OLMAK VE İŞİ EHLİNE VERMEK

    EY DAVUTOĞLU!

    2. BÖLÜM / SAMANYOLU HABER YAZILARI

    ÇAĞLAYAN’A DÖNÜŞÜN SIZINTI

    EY HALKIM!

    KAZANMA KUŞAĞINDA KAYBETME

    MODERN RESİM VE TÜRKİYE

    BEYİN GÖÇÜ VE TÜRKİYE

    SONUCU BELLİ SEÇİMLERE DOĞRU

    İRADENİN HAKKINI VERMEK

    ALLAH’IN RUHU VAR MI?

    İNSAN İNSANIN KURDU MUDUR?

    HOCAEFENDİ’NİN LE MONDE’DAKİ MAKALESİ ÜZERİNE

    MEDRESE-İ YUSUFİYE EHLİ OLMAK

    ÖNSÖZ

    15 Temmuzun ne olduğu, nasıl olduğu ve kim tarafından yapıldığına dair henüz cevaplandırılmamış birçok soru var. Zaten bu tür olaylarda gerçeklerin ortaya çıkması için biraz zaman geçmesi gerekiyor. Hele de bunu Allah’ın bir lütfu olarak görenler iktidardan düşmeden veya ölmeden gerçeklerin ortaya çıkması zor.

    Sosyal medya ve internet gazeteciliği sayesinde 15 Temmuz’a dair birçok bilgi ortaya çıkmış olsa da henüz bunlar genel kabul görmüş, kamuoyuna mal olmuş şeyler değil. Türkiye’deki sansür ve korku iklimi ile beraber toplumda farklı düşüncelere sahip insanların sadece kendi mahallesindeki mağduriyetlere sahip çıkıyor olması da gerçeklerin duyulması/duyurulması konusunda bir engel teşkil ediyor.

    Osmanlı’nın yerine Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar büyük vaatlerde bulunmuşlardı ama aradan bir asır geçmiş olmasına rağmen bazı konularda Osmanlı’nın bile gerisindeyiz. Her ne kadar özgürlük, adalet ve çağdaşlık gibi kavramları dillerine dolamış olsalar da uyguladıkları ırkçı, seküler ve benmerkezci politikalarla bugünlere geldik. Sonuç olarak da Anadolu topraklarında ayrışmış, birbirine düşman ve kendinden başkasını düşünmeyen lümpen bir toplum ortaya çıkmış durumda.

    Denge-denetim mekanizması oturmamış bir yönetim sisteminde ortaya çıkabilecek bütün sorunları yüz yıldan beri yaşayıp duruyoruz. Özellikle 15 Temmuzdan sonra bunu daha net görebiliyoruz. Normal şartlarda bir araya gelmeleri mümkün görünmeyen kişilerin bu süreçte birlikte hareket ediyor olmaları, üzerinde düşünülmeye değer bir konu…

    Komplo teorilerine meraklı insanların yıllardır dile getirdiği şeyler gerçek galiba; derin devlet olarak da isimlendirilen yapı, toplumun her kesiminden insanları devşirerek o yapılara sızıyor ve şartlara göre de onları kullanıyor… Perinçek, Bahçeli, Öcalan, Cübbeli ve daha birçok farklı düşüncedeki insanın AKP’nin/Erdoğan’ın 2023’e kadar iktidarda kalması gerektiğini dillendiriyor olması ister-istemez insanı komplo teorilerine inanır hale getiriyor.

    Evrensel değerlere Anadolu boyası çalarak insanların gönüllerine giren Hizmet Hareketini bitirmeye çalışan bir konsorsiyum var ve ne yazık ki dünya genelinde olmasa bile Türkiye içinde bu konuda epey yol almış durumdalar. Bu da gösteriyor ki İslam’dan ve Anadolu’da oluşturulan hoşgörü ikliminden rahatsız olan birileri var ve bunu yok etmeye yönelik yapmayacakları şey yok…

    Aslında bu yapılanlar Hizmet Hareketine mahsus bir şey değil. Cumhuriyeti kuranlar ve halefleri, iktidarlarını devam ettirip, ülkeyi istedikleri gibi yönetebilmek için her dönem bir düşman icat ettiler. İlkler Osmanlı düşmanlığı ile işe başladılar, ardından Aleviler, Kürtler, milliyetçiler, komünistler ve dindarlar rejim düşmanı kabul edildi ve devlet eliyle yok edilmeye çalışıldılar. Son dönem itibariyle de bunlarla birlikte Kemalistler, Geziciler, ulusalcılar ve Hizmet Hareketi devletin düşmanı ilan edildi. Tabi ki meydanlarda ve ekranlarda her zaman düşman ilan edilen ama onlarla işbirliğinden de vazgeçilmeyen düşmanlarımız da var: Amerika, İngiltere, Rusya, Yunanistan, Yahudiler, Ermeniler…

    Daha önce düşmanlar, karşıt düşüncedeki insanlar eliyle yok edilmeye çalışılırken son dönemde Hizmet Hareketi, İslamcılar eliyle yok edilmeye çalışılıyor. Maşa olarak kullanılan AKP ve düşünme becerisinden yoksun taraftarlara, farklı kesimlerden sürpriz destekler yapılıyor. İnsan gerçekten hayret ediyor; nasıl oluyor da daha önce birbirini bir kaşık suda boğacak durumda olanlar Hizmet Hareketine söz konusu olunca bir araya gelebiliyor diye…

    Peki, yaşananlarda Hizmet Hareketinin hiç mi suçu yok? Evet, yok… Hizmet Hareketinin temel prensipler açısından hiçbir suçu yok çünkü bu prensiplerin temelinde Kur’an, Sünnet ve 1500 yıla yakın sürede yaşanan tecrübe birikimi var. Bununla birlikte milyonlarca Hizmet Hareketi müntesibi veya sempatizanının çok sayıda hata yapmış olduğunu/olabileceğini da kabul etmek gerekir. Toplumun farklı kesimlerinden çıkıp gelen herkesin Hizmet’i aynı şekilde algılaması ve hayatına uyarlaması mümkün değildir. Bunun sonucu olarak da fertlerin hataları, yapılan birçok güzel faaliyete rağmen ne yazık ki Hizmet Hareketine mal edilmektedir. Bu yanlış yaklaşımı ortadan kaldırmak da kolay bir iş değildir. Hayran olduğumuz, medeni olarak kabul ettiğimiz ülkelerde bile bu yanlış bakış açısı varlığını devam ettirmektedir.

    Uluslararası bilim olimpiyatlarında Türkiye’ye birçok madalya kazandıran ve ulusal sınavlarda birçok birinci çıkaran okulum, 15 Temmuzdan sonra KHK ile kapatıldı ve öğretmenlik hakkım elimden alındı. Özel ders için gittiğim yerden eve geç dönünce beni tutuklamaya gelen polislerden kurtulmuş oldum ve o günden sonra evime gidemez oldum. Saklandığım evde okumaktan başka yapabileceğim pek bir şey yoktu ve ben de onu yaptım.

    Öyle zamanlar oldu ki günde 500 sayfayı bulan okumalarım oldu. Aldığım notların, altını çizdiğim satırların ve tespit ettiğim şeylerin bende saklı kalmaması gerektiği düşüncesiyle de bir şeyler karalamaya çalıştım. Yeni Hamle sitesi yazdıklarımı yayınlamak suretiyle bana bir kapı araladı ve daha sonra başka kapılar açıldı. Böylece eğitimcilikten başka bir alana geçiş yapmış oldum.

    Türkiye’de artık yaşayamayacağımı anlayıp da Meriç’i geçtikten sonra yazılarımın içeriğinde değişmeler oldu. Günlük siyasi gündeme dair yazılarım azaldı çünkü artık Türkiye’deki gündemi yakından takip etme imkânım yoktu. Şu anda hala bir düzenim ve işim yok, birçok mülteci gibi hayata tutunmaya çalışıyorum; dolayısıyla da bu yazılarımın içeriğine yansıyor.

    Elinizdeki kitap, yukarıda bahsini ettiğim Türkiye konulu mevzular çerçevesinde Yeni Hamle ve Samanyolu Haber sitelerinde yayınlanan yazılarımdan oluşuyor. Farklı internet sitelerinde Hizmet Hareketine dair yayınlanan yazılarımı daha önce Sözüm Bize kitabımda toplamıştım. Onunla birlikte Beklentiler ve Gerçekler kitabı, yaşanmakta olan süreci anlamaya yönelik okumalarımın bir sonucudur diyebilirim.

    Okuduklarım, gördüklerim ve hissettiklerimi dile getirmeye çalıştığım yazılarımdan dolayı olumlu ve olumsuz çok mesaj aldım. Bu mesajlardan etkilenmedim desem yalan olur; kimi zaman boşuna yazıyorum diye düşündüm, kimi zaman da yazmasam olmaz dedim ve bu tür gel-gitlerle bugünlere geldim. Bundan sonra önüme ne gibi imkânlar çıkacak ve ben de bu fırsatları ne kadar değerlendirebileceğim? Yaşayıp göreceğim…

    Rabbim bütün mağdurların yardımcısı olsun ve ülkemize selamet versin…

    Halit Emre Yaman

    YAZILARI

    NASIL DİKTATÖR OLUNUR

    İnsanoğlu genel olarak ışığı, huzuru, güzelliği sever, ama istisnai olarak karanlıktan beslenen, kaosu bir hayat felsefesi haline getiren ve kendisini buna adayanlar da olmuştur. Birey olarak bunu hayat tarzı haline getirenler olduğu gibi belirli tarihsel şartlar sonucunda bu tiplerin ardına düşen toplumlar da olmuştur. Hitler’in başında bulunduğu Nazilerin, Alman toplumunu İkinci Dünya Savaşına sürüklemesi buna tipik bir örnektir.

    Ana hatlarıyla Hitler’in hayatına bir göz atalım. Bu arada siz de okuduklarınızla günümüz Türkiye’sinde yaşananları karşılaştırın.

    1889’da Avusturya’da dünyaya gelen Adolf Hitler, ilk ve orta tahsilini burada yaptı. Maddi sorunlar ve hastalık nedeni ile okula devam edemedi ve lise diploması alamadı.

    Birinci Dünya Savaşında, onbaşı rütbesi ile haberci olarak aktif hizmette bulundu. Konuşkanlığı ve girişkenliği ile ordu istihbarat birimlerinin dikkatini çekti ve özel eğitim alıp karşı devrim eylemlerinde bulundu. 1919’da kendisine tehlikeli fikirlerle savaşma görevi verildi. İlk iş olarak da Alman İşçi Partisi (DAP) adında bir grubu (muhtemelen bu grubu ordu oluşturmuştu) inceleyecekti. Grubun konferanslarına katıldı ve altı kişi tarafından kurulmuş olan DAP'nin yedinci üyesi oldu. Oluşumun adı 1921’de Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (NSDAP) olarak değiştirildi ve Hitler partinin lideri oldu.

    Artık lider olan Hitler Hücum Birliği (SA) adında 55 bin kişilik fanatik bir milis grubu oluşturdu. Bu gayri resmi yapıya ordu, personel ve malzeme yardımı yapıyordu. Bundan rahatsız olan Hitler, daha sonra Güvenlik Birliğini (SS) kurdu, çünkü SA'nın içinde sivrilen askerler kendisine muhalif hareket edebiliyordu.

    Yola çıktığından beri endüstri, finans ve sigorta devlerinden büyük miktarda mali destek sağladı. Terk edilmiş hangarlarını onun emrine verdiler. İşsiz garibanlar burada bir kâse sıcak çorba ve geceleri yatacak döşek bulabiliyorlardı. Bunun için haftada iki milyon mark masraf yapılıyordu.

    Hitler, Alman vatandaşı değildi ve 1932'deki cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olmak istiyordu. Brunswick eyaletinin İçişleri Bakanı, Berlin’deki temsilciliğine Hitler’i ataşe olarak tayin etti. Bu komik manevra ile Hitler otomatik olarak Alman vatandaşı oldu ve aday olmaya hak kazandı. Seçimde %37 oy alarak ikinci oldu. Seçim sürecinde zengin burjuvazi kendisini destekliyor, bir mitingden diğerine özel uçak ile yolculuk yapıyordu.

    1933 yılının başında, komünistlerin bir grevle tüm ekonomiyi işlemez hale getirerek devrimci durum oluşturacakları ve ülkede iç savaş çıkacağına dair söylentiler çıktı. Bu söylenti o derece derinleştirildi ki, büyük sermaye sahibi bankacılar, toprak sahipleri ve sanayicilerin baskısı ile Cumhurbaşkanı, istikrarlı bir yönetim sergileyeceği umuduyla NSDAP lideri olan Hitler’i Şansölye atadı.

    27 Şubat 1933 akşamı Reichstag’ta bir yangın çıktı. Bu yangının Gestapo tarafından başlatıldığı iddia edilmesine rağmen polis soruşturması daha çok komünistler üzerine yoğunlaştı. Aynı gece, önceden hazırlanan listeler esas alınarak, 10.000’e yakın kişi tutuklandı. İzleyen günlerde partilerin yayınları ve seçim çalışmaları durduruldu. Yeni parti kurulması yasaklandı. Bütün muhalif basın ve birçok gazete yasaklandı. Basın ve toplantı özgürlükleri askıya alındı. Muhalefet edenler kamplara gönderildi.

    1933 seçimlerinde NSDAP, oyların %44’ünü aldı. Seçimlerden sonra çıkarılan bir kanun parlamentonun tüm yetkilerini dört yıl süre ile hükümete devretti. Bu kanun için parlamentoda üçte iki çoğunluk kararı gerekiyordu. Oylama günü polis parlamentoyu kuşatmış, bazı parlamenterler içeri alınmamış, 81 komünist parlamenter de gözaltına alınmıştı. Böylece Almanya’da parlamenter demokrasi sona ermiş oluyordu. Yeni rejimin düzenlemeleri doğrultusunda artık gerçek

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1