Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Beklenen Mehdi mi? Yoksa Deccal mi?
Beklenen Mehdi mi? Yoksa Deccal mi?
Beklenen Mehdi mi? Yoksa Deccal mi?
Ebook372 pages4 hours

Beklenen Mehdi mi? Yoksa Deccal mi?

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

30 Temmuz 2019 tarihi itibariyle “Günün İncileri” adlı Twitter adresindeki @MehdimiDeccalmi adlı hesabımla arşivlemeye başladığım haberleri, 31 Aralık 2022 tarihi itibariyle tamamladım. Aslında arşivleme işlemine “Başkanlık” seçiminin hemen arkasından başlamıştım ama yapılan saldırılarla önceki üç hesabımı da kapattırdılar. Haliyle oralardaki bir yıllık arşivim de gitti. O dönemde aleyhte bir paylaşıma dahi tahammülleri yoktu. Aleyhte yapılan neredeyse her haberi, anında emniyetin, içişleri bakanlığının ve iletişim başkanlığının hesaplarını etiketleyip sizi hedef gösteriyor ve hemen hesabınıza saldırıyorlardı. Oysa ne bu birimlere karşı yapılan bir hakaret, iftira ne de yalan vardı paylaşımlarda. Paylaşımların hepsi medyaya düşen haberlerden oluşuyordu. Ama dediğim gibi ona dahi tahammül edemiyorlardı.
Gerçek görünmesin, bilinmesin hatta silinsin istiyorlardı. O yüzden de kapatıp çöktükleri medya kuruluşlarından, devletin köklü kurumlarına kadar hemen arşiv silme işlemi yapıyor, kendi geçmişlerini internetten temizlemek için kanunlar çıkarıyor, karanlık tarafları bilinmesin istiyorlardı. Bu sebeple doğru haberlerden ve gerçeklerden ölesiye nefret ediyor ve onları önceleyenleri de adeta düşman gibi görüyor ve anında saldırıyorlardı. O yüzden ben de mecburen daha korunaklı son hesabı açarak arşivlemeye sessiz, sedasız devam ettim. Bu çalışma, yaklaşık üç buçuk yıl süren dini bir grubun siyasi hırsıyla toplumda oluşan etkilerinin açık istihbarat denilen medyadaki “literatür taraması” tekniğiyle oluşan haberlerin derlemesidir.
Hesaba girenlerin de göreceği gibi ilk dönemlerde neredeyse günde otuza yakın haber arşivlendiği oldu. Bu arşivlemeler için de genellikle T24, Aktifhaber, OdaTV, Medyaradar, Samanyoluhaber, Sözcü, Haberdar, Cumhuriyet ve Anadolu Ajansı gibi internet sitelerindeki haberlerle Twitter’daki haberler kullanıldı. Bahsedilen süre zarfında on iki binden fazla haber arşivlendi. Bu haberlerin tasnifi, gruplanması, bazılarının ayıklanması gibi süreçler için ise yaklaşık altı ay çalışıldı.
Kitabın başlıklarını ise tamamen bu haberler üzerinde çalışılırken ortaya çıkan tasnifler oluşturdu. Tamamen haberlerin birbirleriyle ilişkilerine göre ortaya çıkan akış, bizi ister istemez böyle bir tasnife götürdü. Nihayetinde ise elinizdeki çalışma ortaya çıktı.
Böyle bir çalışma her ne kadar güncel politik bir durumun dini sosyoloji açısından incelenmesi gibi görünse de aslında doğrudan insanların imanlarına bakan hem de çok ciddi bir yanı var. Şu kadar diyeyim kısaca; ebedi imanı kaybetme ve kazanma tercihini yapıyor insanlar aslında farkında olmadan. İşte bu çalışma o konuda su götürmez, medyaya düşmüş, açık kaynaklardan herkesin okuduğu delillerden reel bir analiz yapıyor bizlere. O açıdan, siyaset sosyolojisinin dini bir topluluk üzerinden çalışılması gibi görünen bu çalışma aslında tamamen imana ait bir çalışmadır geldiği nokta itibariyle. Bu yüzden de 2019 ila 2022 yılları arasını kapsayan ve bir dönem çalışması hüviyetinde olan bu kitabın gerekli ilgiyi göreceğinden şüphe duymuyorum. Bakalım size göre muhatabınız kim? Karşınızdaki kişi İslam âlemi tarafından beklenen bir ‘Mehdi mi?’ yoksa milletin başında bir bela olan ‘İslam Deccalı Süfyan mı?’

Dr. Adil Emir

LanguageTürkçe
Release dateApr 8, 2023
ISBN9798215605868
Beklenen Mehdi mi? Yoksa Deccal mi?
Author

Adil Emir

1978’de doğan yazarımız, üniversitede yabancı diller bölümünde lisans eğitimini tamamladı. Değişik ülkelerde eğitim faaliyetlerinde bulunan yazarımız, İngiltere’de işletme alanında yüksek lisans, Almanya’da din sosyolojisi alanında doktorasını tamamladı. Türkiye’nin önde gelen haber sitelerinde değişik zamanlarda güncel politika, siyaset sosyolojisi ve din sosyolojisi üzerine köşe yazıları yazdı. Dini gruplar, göç sosyolojisi, siyaset sosyolojisi gibi alanlarda akademik çalışmalarına devam eden yazarımız evli ve iki çocuk babasıdır.

Related to Beklenen Mehdi mi? Yoksa Deccal mi?

Related ebooks

Reviews for Beklenen Mehdi mi? Yoksa Deccal mi?

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Beklenen Mehdi mi? Yoksa Deccal mi? - Adil Emir

    GİRİŞ

    30 Temmuz 2019 tarihi itibariyle Günün İncileri adlı Twitter adresindeki @MehdimiDeccalmi adlı hesabımla arşivlemeye başladığım haberleri, 31 Aralık 2022 tarihi itibariyle tamamladım. Aslında arşivleme işlemine Başkanlık seçiminin hemen arkasından başlamıştım ama yapılan saldırılarla önceki üç hesabımı da kapattırdılar. Haliyle oralardaki bir yıllık arşivim de gitti. O dönemde aleyhte bir paylaşıma dahi tahammülleri yoktu. Aleyhte yapılan neredeyse her haberi, anında emniyetin, içişleri bakanlığının ve iletişim başkanlığının hesaplarını etiketleyip sizi hedef gösteriyor ve hemen hesabınıza saldırıyorlardı. Oysa ne bu birimlere karşı yapılan bir hakaret, iftira ne de yalan vardı paylaşımlarda. Paylaşımların hepsi medyaya düşen haberlerden oluşuyordu. Ama dediğim gibi ona dahi tahammül edemiyorlardı.

    Gerçek görünmesin, bilinmesin hatta silinsin istiyorlardı. O yüzden de kapatıp çöktükleri medya kuruluşlarından, devletin köklü kurumlarına kadar hemen arşiv silme işlemi yapıyor, kendi geçmişlerini internetten temizlemek için kanunlar çıkarıyor, karanlık tarafları bilinmesin istiyorlardı. Bu sebeple doğru haberlerden ve gerçeklerden ölesiye nefret ediyor ve onları önceleyenleri de adeta düşman gibi görüyor ve anında saldırıyorlardı. O yüzden ben de mecburen daha korunaklı son hesabı açarak arşivlemeye sessiz, sedasız devam ettim. Bu çalışma, yaklaşık üç buçuk yıl süren dini bir grubun siyasi hırsıyla toplumda oluşan etkilerinin açık istihbarat denilen medyadaki literatür taraması tekniğiyle oluşan haberlerin derlemesidir.

    Hesaba girenlerin de göreceği gibi ilk dönemlerde neredeyse günde otuza yakın haber arşivlendiği oldu. Bu arşivlemeler için de genellikle T24, Aktifhaber, OdaTV, Medyaradar, Shaber, Sözcü, Haberdar, Cumhuriyet ve Anadolu Ajansı gibi internet sitelerindeki haberlerle Twitter’daki haberler kullanıldı. Bahsedilen süre zarfında on iki binden fazla haber arşivlendi. Bu haberlerin tasnifi, gruplanması, bazılarının ayıklanması gibi süreçler için ise yaklaşık altı ay çalışıldı.

    Kitabın başlıklarını ise tamamen bu haberler üzerinde çalışılırken ortaya çıkan tasnifler oluşturdu. Tamamen haberlerin birbirleriyle ilişkilerine göre ortaya çıkan akış, bizi ister istemez böyle bir tasnife götürdü. Nihayetinde ise elinizdeki çalışma ortaya çıktı.

    Haber taraması ve tasnifi yaparken dikkatimizi ilk önce çeken şey medya haberleri oldu. Herkesin ağız birliği yapmışçasına Yandaş Medya diye tanımladığı medyanın fonksiyonunun, sanıldığından da fazla olduğu gerçeği karşıladı bizleri. Devletin olanca gücüyle tekeline aldığı medyanın olaylar karşısındaki duruşu, hükümeti korumaktan başka amacı olmadığını adeta ispatlarcasına ortaya koyduğu tavrı ile karşılaştık. Elbette alt başlıklarında yandaş medya kanallarının örneklerini, medyaya ve dolayısıyla topluma yapılan baskı, sansür ve yasaklarını gördük. RTÜK kanalıyla devletin eline nasıl bir sopa aldığına şahit olduk. Bu haberlerin üç yıllık seyrini toplu halde okuduğunuzda sizler de buna şaşıracaksınız.

    Daha sonra ise haberler bizi AKP başlığına doğru sürükledi. Haberler arasında dolanırken bir AKP’li Prototip ile karşılaşıyorsunuz. Hangi olaylar karşısında nasıl davrandığı ve neden öyle davranmak zorunda olduğunu ispatlarcasına kendisini gösteren bir prototip bu. Sözüne güvenilmeyen, çok rahat U-dönüşü yapabilen, dini, milli ve kültürel bütün değerleri hiçe sayan bir tip. Kendilerini ülkenin sahibi sayan ve onu elde tutmak için de yapamayacağı hiç bir şey olmayan bir yapı. Rüşveti, yolsuzluğu, hırsızlığı geçtim, adam öldürmeyi bile kendilerine yararı varsa davadan gören bir zihniyet. Kendi beceriksizlikleri görülmesin diye etraflarındaki kabiliyetli insanları kıyıma uğratmayı vazife sayan, kendi kadrolarını oluşturmak için liyakat ve kaliteyi önemsemeyen bir kafa. Kumar, esrar, uyuşturucu, şatafata müptela olmuş ve paçasını bundan kurtaramayan bir kitle.

    Bütün bu dediklerimin kronolojik olarak haberlerini tek tek okuduğunuzda sizler de göreceksiniz ne demek istediğimi. Günlük haber akışı arasında unutulup giden haberlerin sıklığını fark edince, insanın içi ürperiyor adeta. Bu kadar da olamaz dediğiniz aslında ne varsa hepsini yapmış ve yapıyor adamlar. Bu başlığın altına AKP’li Belediyeler ile AKP’li Memurlar da otomatikman girdiler. Rejimin nasıl parti devletine döndüğüne de o başlıklar altında şahitlik edeceksiniz.

    Kurdukları vakıflar da medyaya düşen haberlerle kendilerini hissettirince ister istemez TÜGVA, TÜRGEV ve ENSAR haberleri de yerlerini aldılar. O vakıfların asıl icraatlarını altındaki haberlerden okuyunca Bu kadar da olmaz diyeceksiniz bir kez daha. Bu tür haberlerle sabah-akşam muhatap olan vatandaş da farkında olmadan AKP’lileşmiş. Bu tezi ispatlayan haberler de eminim çok şaşırtacak okuyucuları.

    AKP’nin mevcudiyetini koruması için müracaat ettiği tehdit, şantaj, dövme haberlerini içeren bölüm de çok ilginç. Adım adım nasıl bir korku imparatorluğu kurulduğunu görüp, gözlerinize inanamayacaksınız. Sonrasında ise devletin kanunları nasıl sündürüp bu hedefi için onları oyuncağa çevirdiğini Kayyım haberleri ile anlayacaksınız. TOKİ’yi nasıl mahalle bakkalına çevirdiklerini, Kızılay’ı nasıl aile şirketine döndürüp içini boşalttıklarını izleyeceksiniz.

    Benim Vatandaşım diye ortaya çıktıkları her işte aslında vatandaşa kazık attıklarını, onu bir vampir gibi sömürüp, vatandaşın iliğinde kan kalmayıncaya kadar sömürüp posasını çıkardıklarını okuyacaksınız. Çünkü vatandaşın lehine olan hemen her önergeyi reddettiklerini ve bu önergelerin seksenin üzerinde olduğuna şahit olacaksınız. Devamında ise nasıl bir soygun düzeni kurulduğunu hakka’l yakîn idrak edeceksiniz. İhale oyunu ile hedeflenen rantlar için Millet Bahçesi gibi balonların nasıl tek tek patladığını, eldeki paraların nasıl iç edildiğini, deprem gibi bir dertlerinin olmadığını görüp küçük dilinizi yutacaksınız.

    Baskı ve yasakların geldiği noktaya hayret edecek, Katar ile yatıp kalkanların yumuşak karınlarını görecek, torpil, atama, ayrımcılık, yandaşlar, liyakatsizlik, kadrolaşma ve kakistokrasinin kralına şahit olacaksınız.

    Bütün bunların gölgesinde AKP’nin vatandaşla nasıl dalga geçtiğine şahit olacaksınız. Rejimin kuklasına dönüşmüş bürokrat ve memurlarla AKP’li Bakan ve parti yetkililerinin her sıkıştıkları yerde 8-9 yaşındaki çocukların aklına nispet yaparcasına yaptıkları açıklamaları okuyup şaşırıp kalacaksınız. Bu kadar da aptallık olmaz diyeceksiniz. Ama maalesef bütün o demeçlerin medyaya düştüğünü görüp ne diyeceğinizi bilemeyeceksiniz.

    Erdoğan, başlı başına bir başlık, tahmin edebileceğiniz gibi. Değişik dönemlerde yaptığı ve birbirinin neredeyse %100 zıttı açıklamaları okuyacaksınız. İtibar kılıfı altındaki talanı yaşayacaksınız. Irkçılığın ülkede devlet eliyle geldiği noktaları görüp korkacaksınız. Kürtlere, Ermenilere, Suriyelilere, Alevilere ve KHK’lılara yapılanlar karşısında, tepki verip sessiz kaldığınız için insanlığınızdan utanacaksınız. Bir de Benim Vatandaşım bölümü var ki onu ancak o bölümü okuyunca göreceksiniz.

    Sonrasında ise bakanlıklar tek tek karşılayacak sizi. Elbette ki ilk bölüm ‘Ekonomi’nin. Birileri her gün ara vermeden Pik yaptık, Şahlandık, Avrupa bizi kıskanıyor… derken onlara asıl en iyi cevabı bizzat ekonomik göstergelerin kendisinin verdiğine şahitlik edeceksiniz. Ama bizler hızla akan haber akışı arasında meğer çoğunu gözlerden kaçırmışız. Cari açık, bütçe açıkları dolar fiyatları, altınının roket gibi gidişi, işsizlik oranları, sosyal yardım artışları, faturalar, vergiler, zamlar, icra ve iflas haberleri, intiharlar ve dahası Yalan konuşuyorsunuz demiş bas bas bağırarak bizlere ama bizler duymamış, duyuramamışız. Üç yıllık haberlerin ay be ay sıralamasına bakıp tekrardan düşünün aslında ne kadar hızlı bir şekilde ülkenin altının oyulduğunu. Elbette o bölüm Damat başlığı ile tamamlandı ortaya koyduğu performansla.

    Bir sonraki başlıkta ise İçişleri Bakanlığı, Soylu’nun nezaretinde açtı kapılarını bizlere. Milletin içini nasıl dışına çıkardıklarını da bu bölümde okuyacaksınız. Özellikle Soylu’nun tanımıyorum dediği kişilerle ortaya çıkan haberleri, nerede bir ahlaksız varsa poz verdiği resimleri bir kez daha kimlerle muhatap olduğunuz hakkında derli toplu bilgilendirecek sizleri.

    Özellikle araştırma yapılan dönemin doğal dört başlığını da korona piyangosu olan Sağlık Bakanı, orman yangılarının fatihi(!) Tarım ile Çevre ve Orman Bakanları ve yine korona döneminin hediyesi Milli Eğitim Bakanı oluşturdu.

    Şehir Hastaneleri ile yapılan vurgunları, imara açmak için yakılmasına müsaade edilen ormanları, çöken EBA’nın altında kalan Eğitim Bakanlığıyla yeniden tanışacaksınız. O süreçlerde verilen demeçleri, yapılan açıklamaları okuyup insanlığınızdan bir kez daha utanacaksınız. Aklınıza sık sık Ali Bulaç’ın o meşhur sözü gelecek Bunlar Moğollardan sonra ülkenin başına gelen en büyük musibetmiş. diyeceksiniz.

    Adalet Bakanlığı ise AKP döneminin doğal başlığı. Çünkü zıtlar her daim birbirini hatırlatır. Zulmün olduğu yerde adalet elbette aranır. Adaletsizliğin ispatı ve 15 Temmuz’un kendi dillerinden kumpas olduğunun anlaşılacağı haberlerle de o bahis kapanıyor.

    Kapanışı ise Diyanet yapıyor. Siyasete payanda olmuş bir dini yapının siyasileri nasıl canavarlaştırıldığını, bu misyon için nasıl paraya boğulduğunu, bir noktadan sonra artık din ve diyanetten eser kalmadığını okuyacak ve diyanet çalışanlarının maalesef iğrençlikleriyle de kitabın kapağını kapatacak ama kendinize ihtimal uzun süre de gelemeyeceksiniz.

    Sonuç bölümünde ise 5. Şua’da Bediüzzaman Said Nursi’nin tespitlerinin eldeki haberlerin eşliğinde sağlamasını yapacak ve karşınızdaki muhatabın aslında kim olduğunu daha net bir şekilde görmüş olacaksınız.

    Üzerinde yaklaşık üç buçuk yıl çalışılan ama nerdeyse on gün içinde yazımı tamamlanmış olan bu kitabın eminim ki okunması da aynı hızla olacak, eline alanlar bitirmeden kitaptan ayrılamayacaklar. Çünkü her bir başlık bir sonrakini meraklandıran haberlerden oluşuyor. Geçmiş zaman içinde bir şekilde karşılaştığınız ve üzerinde düşünmeden okuyup geçtiğiniz haberleri destekleyen başka haberleri de görünce ister istemez zihniniz sizleri alıp başka yerlere götürecek. Devamındaki başlıkları merak edecekseniz şaşırarak.

    Sonuç bölümünün son kısmını ise bundan sonra bu zihniyetten beklentilerimiz oluşturacak. Kitabın sonuna geldiğinizde, oraya kadar okuduklarınız neticesinde az-çok tanıdığınız bu kafanın bundan sonra neleri nasıl yapacağını sizler de tahmin ediyor olacaksınız.

    Böyle bir çalışma her ne kadar güncel politik bir durumun dini sosyoloji açısından incelenmesi gibi görünse de aslında doğrudan insanların imanlarına bakan hem de çok ciddi bir yanı var. Şu kadar diyeyim kısaca; ebedi imanı kaybetme ve kazanma tercihini yapıyorlar insanlar aslında farkında olmadan. İşte bu çalışma o konuda su götürmez, medyaya düşmüş, açık kaynaklardan herkesin okuduğu delillerden reel bir analiz yapıyor bizlere. O açıdan, siyaset sosyolojisinin dini bir topluluk üzerinden çalışılması gibi görünen bu çalışma aslında tamamen imana ait bir çalışmadır geldiği nokta itibariyle. Bu yüzden de 2019 ila 2022 yılları arasını kapsayan ve bir dönem çalışması hüviyetinde olan bu kitabın gerekli ilgiyi göreceğinden şüphe duymuyorum. Bakalım size göre muhatabınız kim? Karşınızdaki kişi İslam âlemi tarafından beklenen bir ‘Mehdi mi?’ yoksa milletin başında bir bela olan ‘İslam Deccalı Süfyan mı?’

    Dr. Adil Emir

    17 Mart 2023, Almanya

    BEŞİNCİ ŞUA

    Mesih ve Deccal bahsi önemli bir konu mu? Belki bu soru akıllara gelebilir ilk başta. Evet, bu konu şuurlu Müslümanların her sabah ve akşam namazlarında istisnasız ondan ve onun şerrinden Allah’a sığındıkları ve sürekli Allah’a bu hususta yakardıkları bir konu. Bu, o kadar tehlikeli bir hal ki yaşadığı dönemi idrak edenler bunu neredeyse hiç ihmal etmemişler hayatları boyunca. O kadar şerli, imanı doğrudan hedef alan bir tehlike ki bunun ihmali kabil değil. O yüzden her bir mümin, yaşadığı dönem itibariyle böyle bir tehlikeye dikkat edip, bu konuda ciddi araştırmalar yaparak kendisini, yani imanını korumaya almak mecburiyetindedir. O yüzden de Deccal ve İslam Deccalı olan Süfyanı ve onun özelliklerini en ince ayrıntısına kadar bilmeye mecburdur.

    Bu iş o kadar zor ki zira başlangıcı itibariyle o eşhas dahi kendilerini bilmiyor. O dahi kendisini bilmezken, sen-ben nasıl bileceğiz, değil mi? Bu sorunun cevabı basit aslında: Onu ortaya koyduğu amellerinden yani icraatlarından bileceğiz. Mesela, ‘aldatmakla, yalanla iş görecek’. Bu en baskın özelliği ve bu yönüyle herkese onun hakkında yanıltmaz bir işaret verecektir. İkincisi, Horasan taraflarında dolaşmış olan bir topluluğun yani Türklerin içinden neşet edecek. Yani, gözünüz Anadolu coğrafyasında dolaşmak zorunda onun izini sürebilmek adına. Üçüncüsü, taraftarı hayli çok olacak. Belki milyonlara baliğ üyesi olacak. O sayıyı dahi şişirmek için türlü türlü oyunlara başvuracak. Siyasetin piri olacak, âlimleri kendisine ram edecek. Hatta zalim hâkimler dahi onun önünde el pençe divan duracak. Adeta köpeklik yarışına girecekler kendi aralarında altına imza attıkları kararlarla.

    Kimse ona Deccal ya da Süfyan nazarıyla bakmayacak, bir kral gibi algılanacak bütün muhatapları tarafından. Belki halkına zulüm yapan, demokrasi ve insan haklarını tam algılayamamış bir idareci gibi yazılıp çizilecek bütün medyada da. Gittiği her yerde bir fitneye, karmaşaya sebebiyet verecek. Yüksek dozajlı tartışmalara, itişip kakışmalara, siyasi etikle bağdaştırılmayacak şekilde muhataplarıyla kameralar önünde atışmalara hatta kavgaya varan tartışmalara varacak şekilde icraatları olacak. Bu hal herkesi rahatsız edecek. Belki bu yüzden belli bir dönemden sonra devlet başkanları tarafından muhatap dahi alınmayacak. Ancak mecburen katılması gereken yerlere gittiğinde muhatapları onunla kerhen aynı kareye girmek zorunda kalacak.

    İnsanların kalbinden saygı ve merhameti yaralayacak şekilde fitneyi körükleyecek. Birbirlerinin muhbiri haline getirecek onları. Böylece insanlar birbirlerinin celladı olacaklar farkına bile varmadan. Haliyle de öyle bir topluluk artık siyasetle yönetilip idare edilme şansını kaybedecek. Yani her yerde anarşi hakim olacak.

    İnsanların kendisinden nefret edeceği icraatları toplumun nezdinde daha baskınken ‘ehli gaflet’ tarafında aşırı bir muhabbetle karşılanacak. ‘Hz. Ömer’ ismine sıkça vurgu yapacak ve onu ve icraatlarını yerli yersiz övecek. Her ne kadar İsrail ile teması olsa, onların açık desteğini görse de bir devreden sonra onları dahi aldatacak. Böylece iktidarı çok dehşetli sanılacak.

    Görünüşü sıradan bir insan gibidir. Ama oldukça mağrur, firavunlaşmış, adeta Allah'ı unutmuş gibi icraatlarıyla tanınır. Zulmün her an hissedildiği hâkimiyetine adeta ulûhiyet namını vermiş bir şeytan-ı ahmak ve bir insan-ı dessas olacak. Döneminde dinsizlik akımı alıp başını gidecek.

    İşte bu ve bunun gibi özellikleriyle rahatlıkla tanınacak olan Deccal ya da İslam Süfyanı’nı bizler de tanımaya mecburuz. Bu yüzden de bu konu üzerinde en cami, öz ve bilgilendirici malumata sahip olduğunu düşündüğüm eserlerden biri olan Risale-i Nur Külliyatındaki Beşinci Şua’da Bediüzzaman’ın bize özetlediği özelliklerle zaman-ı hali yorumlamamızın bizi yanıltmayacağı kanısıyla bu eserin özeti olan kısmı maddeler halinde burada derç ederek giriş yapmak istedim. Kitabın sonuç bölümünde ise buradaki açık haberlerle bu maddeleri karşılaştırarak bu çalışmayı tamamlamış olacağız. O bölümde okuyucu kendisi karar versin, acaba muhatabı hakikaten kimmiş?

    Deccal ya da İslam Süfyanı’nın Özellikleri:

    1) Çok müsrif olacak, her adımı israf olacak.

    2) Etrafındakilere yalancı bir dünya inşa eder.

    3) Medreseler kapanacak, zikredenler hapsedilecek.

    4) -Haşa- Ulûhiyet iddia edecek, öyle davrananlara ses çıkarmayacak.

    5) O dönemde kimse nefsine sahip çıkamaz (kasetler).

    6) Çok âlimler ona ittiba edecekler.

    7) Müslüman arasına fitne sokacak.

    8) Görünürde güçlü bir iktidarı olacak.

    9) Meşru nikâh azalır (Mut'a yaygınlaşır).

    10) Onun dört günü olacak, dördüncü gün adileşir.

    11) Telkin, hipnoz ve ispritizma ile meşguldür.

    12) Yahudilerle kuvveti kavidir (üstün şeref madalyası).

    13) Halkın ahlak, kalp ve insaniyetini bozacak.

    14) Çıktığı gün herkes onun çıktığını işitir ve bütün dünyayı müstebir bir kral sıfatıyla gezer.

    15) Siyaset, diyanet ve saltanat âlemlerinde icraatları olacak.

    16) Döneminde insanlara bir mikrop (virüs) musallat olacak.

    17) Anarşistliğe zemin hazırlar (Deniz daha tam dalgalanmadı).

    18) Toplumun maddi manevi bağlarını bozar.

    19) Ülkede yapılan her şeyi kendi hanesine yazar.

    20) Yönetiminde azami derece baskı, zulüm ve şiddet vardır.

    21) İşlerini yaptıracak birileri yanında bulur ve kullanır (düşük profilli insanlar).

    22) Ehl-i salaha saldırıp tecavüz edecek.

    23) Türkçülüğü ve İslamiyet’i kullanır.

    24) Çok güçlü medyası vardır.

    25) Yalanla iş görür.

    Bu özelliklere göre yapılan bir okuma, sahibini sanırım yanıltmaz.

    MEDYA

    Gobbels, Basın, hükümetin elinde, hükümetin istediği gibi çalabileceği bir piyano gibidir. der. Bu bölümde devletin elindeki basından başlayarak, o kaynakların nasıl manipülasyonlar için kullanıldığını, basın yoluyla eğriyi nasıl doğru göstermeye çalıştıklarını, oraları nasıl kadrolaşma ve rant alanı olarak kullandıklarına şahit olacaksınız. Bu amaçla TRT, Yandaş Basın, Medyaya Baskı, Basında Sansür, Erişim Engeli, Yasak ve RTÜK başlıkları altında tasnif edilmiş haberlerle felaketin büyüklüğüne şahitlik edeceksiniz.

    TRT

    2019 Eylül ayında ekranlara düşen bir haberle TRT’de ihtiyaç fazlası personelin, hakları muhafaza edilerek TRT olmayan yerlere atandığı, hatta bunların içinde memleketine bile atanan olduğunu öğrendik. Plansızlık, arsızlık, utanmazlık ne ararsanız var aslında bu haberde. Bu haber tazeliğini korurken 2020 Mart ayında TRT’ye bir yıl içinde hem de sınavsız olarak 3.149 kişinin alındığını öğrendik.

    2019 Ekim ayında ise TRT'deki programların %39'unun kurum dışı yapıldığını öğrendik. Bu kurum dışı ibaresi ise yeni bir yandaşa alan açma, çocuklar üzerine kurulan yeni yapım firmalarına program yaptırma ve bu sayede yeni vurgun alanlarının oluşturulması manasına geliyordu. Bu ilişkilerin ve harcamaların araştırılmasının önlenmesi için yapılacak müracaatları ise TRT harcamaları için ticari sır koruması alarak önleyeceklerdi. 2019 Kasım ayında neden bu kararın çıkarıldığı anlaşılacaktı. Zira 2 yıldır yaptığı harcamalar hakkında rapor dahi vermeyen TRT’nin 92 milyon TL zarar ettiği anlaşılacaktı. Bu zararın neden kaynaklandığı anlaşılamayacaktı. Zira yaklaşık bir yıl sonra TRT’nin elektrik zamlarından 1 milyar TL gelir elde ettiği haberini okuyacaktık. Üstüne üstlük aynı kurumun 3 yıldır da faaliyet raporu açıklamadığı bilgisi de öylece orada duruyordu.

    Evet, üç yıldır faaliyet raporu açıklamayan TRT’nin kasasına Ocak 2021 itibariyle vatandaşın cebinden tam olarak 7 milyar 258 milyon TL girdiğini öğrendik. Ayrıca TRT gelirinin %88'inin vatandaştan geldiğine de kimse şaşırmadı. TRT 2020'de enerji hasılat payından 1 milyar 215 milyon 447 bin TL, bandrolden ise 2 milyar 619 milyon 604 bin TL gelir elde etmişti. Kasım 2019’da 92 milyon zarar açıklayan kurumun 2022 Temmuz’da bütçesinde temsil ve ağırlama için 100 milyon TL harcadığı anlaşılacaktı. İleride diğer devlet kurumları, kayyımlar, bakanlıklar ve belediyeler için bu temsil ve ağırlama ile hediye kalemlerini nasıl bir vurgun ve soygun kapısına dönüştürüldüğünü daha iyi anlayacaksınız.

    Kendisini tamamen siyasi erke terk eden kurum elbette sadece hâkim gücün sesi olacak ve muhalif herhangi bir habere imza atmayacaktı. Milletin paralarıyla ayakta duran yapı, milletin rağmına her şeyi yapacaktı. Mesela 2020 Nisan ayında ülke korona ile savaşırken, Türkiye'de vaka sayısı 600 ila 900.000 arası diyen vatandaşın sözü TRT tarafından hemen kesilecekti.

     2019 Eylül TRT de ihtiyaç fazlası personel hakları muhafaza edilerek TRT olmayan yerlere atandı memleketine bile atanan var.

     2019 Ekim: TRT'de programların %39'u kurum dışı yapılıyor.

     2019 Kasım: TRT harcamaları için ticari sır koruması

     2019 Kasım: 2 yıldır rapor vermeyen TRT 92 milyon zararda.

     2020 Mart: TRT’ye bir yılda sınavsız 3.149 kişi alındı.

     2020 Nisan: Türkiye'de vaka sayısı 600 ila 900.000 arası dedi, TRT hemen sözünü kesti

     2020 Ekim: TRT elektrik zamlarından 1 milyar TL gelir elde etti, 3 yıldır da faaliyet raporu açıklanmıyor.

     2021 Ocak: 3 yılda vatandaşın cebinden TRT’ye giden para 7 milyar 258 milyon TL.

     2021 Temmuz: TRT gelirinin %88'i vatandaştan. TRT 2020'de enerji hasılat mayından 1 milyar 215 milyon 447 bin TL, bandrolden ise 2 milyar 619 milyon 604 bin TL gelir elde etti.

     2022 Temmuz: TRT temsil ve ağırlama için 100 milyon TL harcadı.

    Yandaş Basın

    Yandaş basınla alakalı o kadar çok haber vardı ki mecburen benzer başlıklardan numunelik olanları seçmek zorunda kaldık. Bu medya grubu basın tarihinin en utanılası haberlerine imza atmaktan hiç çekinmedi. Milletin menfaati ve haklarından daha ziyade hâkim iradenin sesi olmayı tercih etti maalesef. Yalan haber yapmaktan hiç utanmadılar.

    Mesela bir yandaş grubun 2019 Eylül ayında bir gurbetçi ile Fransız polisi arasında geçtiğini iddia ettiği video sahte çıktı. Ama bu sanki hiç olmamış gibi onlar yayınlarına devam ettiler. Bir ay sonra ise çok trajik başka bir görüntü ekranlara düştü. TRT Haber diğer yayın kuruluşlarıyla beraber kendilerine ayrılan güvenli bir yerde canlı yayın yaparken yanlışlıkla A Haber muhabirinin acınası halini ekrana taşıdı. TRT muhabiri normal bir şekilde arkasındaki kareyi haberleştirirken, A Haber muhabiri o esnada sanki saldırı altındaymış gibi eğilmiş ve telaşlı bir şekilde haber yaparken yakalandı. TRT Haber muhabiri ayakta haberini sunarken, o 2 metre ileride saldırı altındayız haberi geçiyordu.

    Yandaş basının acınası halini eski bir Başbakan Danışmanı şu sözlerle ifade etti katıldığı bir programda: Manşeti gönderip uygun mudur diye soruyorlardı. Aslında bu haber bile medyanın ne kadar zavallılaştığını ispat etmek için tek başına yeterliydi.

    Hâkim irade diğer taraftan da az sayıda kalmış muhalif medyayı sindirmek için uğraşıyordu. 2020 başlarında Basın İlan Kurumu, Cumhuriyet, Birgün ve Evrensel gazetelerine ilan ve reklamları durdurduğunu açıkladı. Cumhuriyet gazetesine 35 gün Fahrettin Altun cezası verilerek ilan kesme cezasına çarptırıldı. 2020 Aralık’ta ise Sözcü'ye 14 buçuk milyon vergi cezası kesildi.

    Bir taraftan da diğer yandaş basın bültenleri sıralı yalanlarına devam ediyorlardı. Örneğin 2019 Aralık itibariyle Yeni Şafak gazetesinin 2010'dan beri 71 defa yerli otomobil müjdesi haberi yaptığı haberi düşmüştü ekranlara.

    Bir ara AB’ye karşı silah olarak kullanılmaya çalışılan sığınmacılara A Haber muhabirinin Meriç Nehri’ni nasıl geçmesi gerektiğini ekranlardan tek tek anlattığı görüldü.

    Kadrolaşma hırsıyla devletin kurumlarına doldurulan beceriksizlikler yüzünden trajikomik manzaralar ortaya çıkıyordu. Mesela devletin resmi ajansı olan Anadolu Ajansı 2020 Haziran’ında Fransa'nın siyasi Hiciv gazetesinin haberini gerçek sanarak haberleştirdiği görüldü.

    Korona döneminde bunalan halka mikrofon tutan CNN Türk muhabirinin esnafın beklenmedik cevabını duyunca mikrofonu geri çektiği dahi görüldü. TRT de zamanında ağaç katliamını dile getiren küçük çocuğu susturmuştu. Yine aynı yılın ağustos aylarında başlayan yangınları manipüle etmek için sahaya inen TGRT muhabirine halktan tepki geldi: Yapmayın! Bak yanıyor arka taraf, doğru haber verin.

    Hakkını vermek lazım, aldığı ihaleler hatırına Yeni Şafak bu alanda tahtı kimseye bırakmıyor. Mesela bir ara ülkede meşhur olan kuyrukları haberleştiren Yeni Şafak buna Ekonomik Şahlanış dedi hiç utanmadan. Ya da döviz dizginlerinden boşalıp korumalı mevduat sarmalına doğru koştuğu dönemde dövizin yükselişinin sebebini bankalar olarak belirledi ve: Döviz toplamak önlenebilir, bankalar ve TÜSİAD kurla oynuyor. şeklinde haber haptı. Hatta geçtiğimiz yılın ortalarında bu alanda Yeni Şafak ile yarışan Yeni Akit Gazetesi de: CHP'li Seyit Torun, kızını Şişli Belediyesi'ne Özel Kalem Müdürü yaptı diye haber yaptı. Bu haber üzerine Seyit Torun açıklama yaptı: Benim kızım yok ki.

    Tarihler 2021 Kasım ayını gösterdiğinde Yeni Şafak için sancılı bir dönem başladı. Zira daha önce gazeteciliğin etik kuralları ve basın ahlakına göre değil de hükümetin dönemsel reflekslerine göre haber yapan gazete bir anda kendisini boşlukta buldu. Çünkü geçmişte BAE için şerefsiz bunlar diye manşet atmışlardı. Erdoğan dönüp BAE ile tekrardan barışınca gözüne karanlıkta ışık tutulmuş tavşan gibi ortada kaldılar.

     2019 Eylül: Yandaş Basın yalanı. Gurbetçi ile Fransız polisi videosu sahte çıktı

     2019 Ekim: TRT Haber yanlışlıkla canlı yayınladı: A Haber sanki saldırı altındaymış gibi eğilip haber yaparken yalandan TRT haber muhabiri ayakta haberini soruyordu normal olarak.

     2019 Kasım: Eski Danışman Manşeti gönderip uygun mudur diye soruyorlardı demiş.

     2019 Aralık: Basın İlan Kurumu Cumhuriyet, Birgün ve Evrensele ilan ve reklamları durdurdu

     2020 Mayıs: Cumhuriyet gazetesine 35 gün Fahrettin Altun cezası, ilan kesme cezası

     2019 Aralık: Yeni Şafak 2010'dan beri 71 defa yerli otomobil müjdesi haberi yapmış.

     2020 Mart: A haber muhabiri sığınmacıya Meriç Nehri nasıl geçilir tek tek anlattı.

     2020 Haziran: Anadolu Ajansı Fransa'nın siyasi Hiciv gazetesini gerçek sandı.

     2021 Ocak: CNN Türk muhabiri Ali esnafın cevabını duyunca mikrofonu geri çekti.

     2021 Ağustos: Hükümetin kanalı TGRT muhabirine halktan tepki Yapmayın! Bak yanıyor arka taraf, doğru haber verin

     2021 Kasım: Yeni Şafak BAE için şerefsiz bunlar diye manşet atmıştı şimdi Erdoğan döndü onlarla tekrardan barıştı ve Birleşik Arap Emirlikleri yetkilileri kara yolu ticaretini artırmak için iki ülke arasında anlaşmalar yapmak için ülkeye geldi. Yeni Şafak sessiz…

     2021 Aralık: Millet ucuz ekmek kuyruklarında ucuz elma meyve kuyruklarında iken bu kuyrukları gösteren Yeni Şafak buna Ekonomik Şahlanış dedi utanmadan.

     2021 Aralık: Hükümetin Tetikçisi Yeni Şafak sayesinde hükümet namluyu fiyat ve özel bankalara çevirdi: Döviz toplamak önlenebilir, bankalar ve TÜSİAD kurla oynuyor şeklinde açıklama yapıldı.

     2022 Mart: Yeni Akit Gazetesi: CHP'li Seyit Torun kızını Şişli Belediyesi'ne Özel Kalem Müdürü yaptı. Seyit Torun: Benim kızım yok ki.

    Medyaya Baskı

    2013 sonrasında başlayan ve 15 Temmuz ile zirve yapan medyayı susturma girişimleri özellikle Başkanlık dönemiyle birlikte müthiş bir ivme kazandı. Gazetecilerin kartları iptal edildi. Muhalif olan yerel gazete, ajans, dergi, TV, internet siteleri ve radyolar kapatıldı. Muhalif gazetecilere saldırılar düzenlendi. Gazeteci tutuklamaları sıradanlaştı. Olur-olmaz şeyde muhalif medyaya ağır cezalar kesildi. Medya o hale getirildi ki istifa eden ‘Damat’ haberini koskoca ülkede beş kurum verebildi. Bir bakana istemediği muhabirin işine hemen ertesi gün son verildiği görüldü mesela.

    Hükümetin foyasının ortaya çıkma olasılığı olan bölgelerde basına akreditasyon uygulanmaya bile başlandı. Gerçeği ortaya çıkaracak her şeye ölesiyle savaş açılmış gibiydi. Küçük internet fenomenlerinin kanallarına bile tahammül edilemiyordu. Sokak röportajı yapanların evlerine baskınlar yapıp, gözaltılar gerçekleştiriyorlardı.

    Bütün bunların yanında ülkede olup biten her şeyin birer kurgudan ibaret olduğunu ortaya çıkaran bir olay daha gerçekleşti. Sözde canlı yayın yapan Erdoğan, 2022 Ocak ayında katıldığı bir TV'de kendisine henüz soru sorulmadan önündeki prompterdan bir şeyler söylemeye başladı. Sorunun cevapladığını gören gazeteciler ise hemen telaşla araya girip cevabını okuduğu soruyu araya sıkıştırdılar. Medyaya yapılan aleni bu baskıyı dilerseniz seçilen haberlerin kronolojik sırasıyla anlamaya çalışalım:

     2019 Ağustos: 210 Youtube kanalı

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1