Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Demir Bir Dolaba Sığan Hayatlar
Demir Bir Dolaba Sığan Hayatlar
Demir Bir Dolaba Sığan Hayatlar
Ebook185 pages1 hour

Demir Bir Dolaba Sığan Hayatlar

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Şer görünende hayır, hayır görünende şer vardır. Belki bana bu mağduriyeti yaşatanlara kızgınım ama bir yönü itibariyle de müteşekkir olmam gerekiyor. Bu güzel insanlarla cezaevinde tanışmak nasip oldu. Bu asrın gariplerinin dertlerini bu süreçte anladım. İçerde iken ‘Bize terörist diyenler, keşke, bu insanların 24 saati nasıl geçirdiklerini bir görseler’ derdim. Belki büyük çoğunluk cezaevinde yaşananları görmedi ve duymadı. O dönem tesellimiz Rabbimin her şeyden haberdar olmasıydı. Bugün ise tüm insanlara duyurma ve tarihe not düşme zamanı. Yaşadığımız bu sıkıntılı, ama bir o kadar hikmetli zaman diliminin unutulmaması için, geleceği sağlam temeller üzerine inşa etmek için, yarın bazı imkânlara kavuşursak yolumuzu kaybetmemek için bugünlerin unutulmaması ve tarihe mal olması gerekiyor.
İki kolu omzuna kadar alçıda tutuklanıp aramıza gönderilen Gazi polisimizi; ikiz bebeklerinin doğacağı gün tutuklanan öğretmenimizi; müjdeli rüyalarımızı; bir demir dolaba sığan hayatımızı; cezaevinde, daracık bir alanda 45 kişiyle yaşadığımız o kardeşlik ortamını; gözyaşları içinde eda edilen namazları ve yapılan duaları; şiirleri; cezaevi günlerine dair özlediklerimi ve elbette özlemediklerimi; zorluklarını ve güzelliklerini; gülümsediğimiz anları ve gözyaşlarımızı şimdi paylaşma zamanı.
Bu kitap belki binlerce farklı mekânlarda yaşanmış binlerce hikâyeden çok farklı değil. Aynı duygu, aynı güzellikler, aynı kardeşlik ortamının yaşandığı binlerce koğuştan sadece biridir 9. koğuş. Dolayısıyla bu kitap, bu dönemde cezaevinde kalanların genel bir hikâyesidir. İyi ile kötünün, zalimin ile mazlumun, Habil ve Kabil’den beri bitmeyen mücadelesinin hikâyesidir bu kitap.
Bu kitap, çile ile davasına sahip çıkan asrın gariplerine, Nazımca söylersek “İnsana yakışır şekilde onuruyla yaşayan” koğuş arkadaşlarıma, bu dönemin can verenlerine, gazilerine ve tüm mağdurlarına ithaf olunmuştur. Yaşanan bu dönemin gelecek nesillere ibret olması umuduyla.....
Özgür Eğilmez

LanguageTürkçe
Release dateJun 20, 2020
ISBN9780463139776
Demir Bir Dolaba Sığan Hayatlar
Author

Özgür Eğilmez

Gençliğinin 4 yılını polis kolejinde 4 yılını polis akademisinde demir dolaplar arasında yaşamış, uzun yıllar bu ülkeye gece gündüz hizmet etmiş, hiç ummadığı bir zamanda yeniden demir dolaplarla karşılaşmış bir 'eski' emniyet müdürü.Hukuk, demokrasi ve insan haklarına sahip çıkmış ve inanmış bir emniyet mensubu olarak bu değerleri içselleştirmiş bir teşkilatı yeniden hayata geçirmek için görev alacağı günleri bekliyor.

Related to Demir Bir Dolaba Sığan Hayatlar

Related ebooks

Related categories

Reviews for Demir Bir Dolaba Sığan Hayatlar

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Demir Bir Dolaba Sığan Hayatlar - Özgür Eğilmez

    DEMİR BİR DOLABA SIĞAN HAYATLAR

    Özgür Eğilmez

    Published by Crab Publishing at Smashwords

    Copyright © 2020 Crab Publishing

    Tüm hakları saklıdır. Bu yayının herhangi bir bölümü, yayınevinin önceden izni olmaksızın, hiçbir formatta ve hiçbir amaçla çoğaltılamaz, dağıtılamaz, yayılamaz, bir veri tabanı veya bilgi kurtarma sisteminde saklanamaz.

    Bu e-kitap sadece sizin kullanımınız için lisanslanmıştır. Bu e-kitap başkalarına tekrar satılamaz veya verilemez.

    Eğer bu kitabı paylaşmak istiyorsanız lütfen her birey için bir kopya satın alın. Eğer bu kitabı okuyorsanız fakat satın almadıysanız veya sadece sizin kullanımınız için satın alınmadıysa lütfen satın alan kişiye iade edin ve kendinize bir kopya satın alın.

    Yazarımızın emeğine saygı gösterdiğiniz için teşekkür ederiz.

    Demir Bir Dolaba Sığan Hayatlar

    Özgür Eğilmez

    Yayın No: 47

    Hatıra: 4

    Yayın yönetmeni: Halit Emre Yaman

    Editör: Mehmet Ali Özcan

    Kapak tasarımı: Nazende Bahar

    Teknik hazırlık: Yücel Darcan

    Yayın tarihi: 20 Haziran 2020

    Dijital ISBN: 9780463139776

    E-posta: crabspublishing@gmail.com

    Twitter: @CrabPublishing

    ÖZGÜR EĞİMEZ

    Gençliğinin 4 yılını polis kolejinde 4 yılını polis akademisinde demir dolaplar arasında yaşamış, uzun yıllar bu ülkeye gece gündüz hizmet etmiş, hiç ummadığı bir zamanda yeniden demir dolaplarla karşılaşmış bir 'eski' emniyet müdürü.

    Hukuk, demokrasi ve insan haklarına sahip çıkmış ve inanmış bir emniyet mensubu olarak bu değerleri içselleştirmiş bir teşkilatı yeniden hayata geçirmek için görev alacağı günleri bekliyor.

    İÇİNDEKİLER

    Önsöz

    Bitmeyen Hikâye

    BİRİNCİ BÖLÜM / CEZAEVİNE GİDEN GÜNLER

    Sürgün

    Terörün Hedefi İken Terörist Olmak

    15 Temmuz Akşamı

    Açığa Alınma

    Tutukluluğa Giden Günler

    Yargı Tiyatrosu

    Cezaevine Yolculuk

    İKİNCİ BÖLÜM / CEZAEVİNDE YAŞAMAK

    Cezaevine İlk Adımlar

    Nasıl Bir Yer Cezaevi

    Cezaevi Kılavuzu

    Cezaevinde İlk Günler

    Yeniden Kurulan Düzen & Hızla Geçen Günler

    Tahliyeler

    Firari Yaşamak

    ÜÇÜNCÜ BÖLÜM / YAŞADIKLARI YERİ GÜZELLEŞTİRENLER

    Cezaevinde Bir Gün

    Şimdi Okullu Olduk

    İcat Çıkartmayın Başımıza

    Özel Günlerimiz

    Görüş Günleri ve Mektuplar

    Cezaevinde Bayram Sabahı

    Doğum Günleri ve Doğum Günüm

    Unutamadığım Anlar

    Özlediklerim

    Özlemediklerim

    Koğuşa Özgü Laflar

    Cezaevinde Rüyalar

    DÖRDÜNCÜ BÖLÜM / MAĞDURİYETLER

    Hepimiz Mağduruz

    Gazi İken Terörist Olmak

    İkizlerinin Doğum Gününde Tutuklanmak

    Karı Koca Tutuklu Olmak

    Meslek Dayanışması!

    Ölenlerin Ardından

    BEŞİNCİ BÖLÜM / CEZAEVİNDEN İNSAN MANZARALARI

    Aklımda Kalan

    ALTINCI BÖLÜM / SONSÖZ

    Geleceğin Türkiye’si Üzerine

    Dik Durmanın Dayanılmaz Hafifliği

    ÖNSÖZ

    Nazım Hikmet Ran, ‘Kerem Gibi’ şiirinde şöyle seslenir:

    ‘Deeeert çok, hemdert yok. Yüreklerin kulakları sağır olmuş duymazlar. Hava kurşun gibi ağır… Ben diyorum ki ona: Kül olayım Kerem gibi yan yana. Ben yanmasam, sen yanmasan, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa…’

    Cumhuriyet tarihinde etnik ve dini kimliği ve siyasi düşüncesinden dolayı muhafazakârlar, Aleviler, Kürtler, azınlıklar ve birçok farklı kesim zulme maruz kaldı. Doğru ya da yanlış bu ülke için ideali olan bir nesil, sağ ve sol kavgalarında kayboldu. Zulmedenler değişti ama zulüm bu toprakların makûs kaderi olmaya devam etti. Sen yandın, ben yandım ama ne acı ki, karanlıktan aydınlığa çıkamadık. Hatta şu günlerde Cumhuriyet tarihinin en karanlık günlerini yaşıyoruz. İnsanlar adalet talepleri ile yollara dökülüyor.

    Binlerce insan terörist, darbeci denerek ‘hukuk mezbahanesine’ dönmüş saraya bağlı mahkemelerde hukuksuz şekilde yargılanıyor. Tek adam rejimi inşa etme sevdasına düşmüş bir rejim tarafından, Cumhuriyet tarihinde ilk defa bu kadar farklı kesim aynı anda zulme uğruyor. Tarihinde ilk defa sadece sen, sadece ben değil biz yanıyoruz. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu ‘Türkiye'ye sığamadık ama iki buçuk metrekare hücreye sığdık’ demişti. Bugün Erdoğan rejimine muhalif olanları o hücrelerde buluşturdu. Ancak, bu dönem Erdoğan rejimini destekleyenleri de içine alacak şekilde ‘hepimizi yakmadan’ durmayacak. İşte o zaman bugün zulme maruz kalanların ortak inşa edebileceği, hepimizin içine sığacağı bir ülke kurmak için yeni bir şans doğacak. O şansı iyi kullanmak bu günleri unutmamaktan geçiyor. 5 ay cezaevinde kalmış ve aylarca firari hayatı yaşamak zorunda bırakılmış biri olarak, bu günler unutulmasın diye ve cezaevinde tanıştığım o güzel insanları sizlere anlatmak için yazıyorum bu kitabı.

    Allah bana bu güzel insanlarla tanışmayı cezaevinde nasip etti. Kur’an-ı Kerim okumayı orada öğrendim. Kur’an tefsiri, meali ve hadis kitapları ile orada hemhal oldum. Necip Fazıl Kısakürek’i, Nazım Hikmet’i, Nurettin Topçu’yu, İmam Gazali’yi ve Bediüzzaman’ı orada tanıdım. Allah’a dayanmayı ve güvenmeyi orada öğrendim. Bu insanların derdini orada anladım, orada gördüm gerçek insanlığı ve orada tanıdım gerçek Allah dostlarını…

    Peygamber Efendimiz’in (sav) ‘Gariplere müjdeler olsun’ sözünün muhatabının, yani asrın gariplerinin bu insanlar olduğuna ve Allah’ın bu gariplerle beraber olduğuna inandım. Bir dönem hayatlarını valizlere sığdırıp İslam’ı anlatmak için dünyaya dağılan bu insanlara bugün, hayatlarını demir dolaplara sığdırmak düştü. Bu insanları bu kadar geç tanımanın hüznünü yaşarken, diğer insanlara tanıtmayı bir borç bildim. Orada okuduğum kitaplar ve sohbetlerden öğrendiğim dil ve üslup ile bugün bu borcu ödemeye çalışıyorum.

    Bediüzzaman, ‘Nefsini ıslah etmeyen, başkasını ihya edemez’, Mevlâna ise ‘Mum olmak kolay değildir! Işık saçmak için önce yanmak gerekir’ demektedir. Bu ülkenin zulümlerle dolu makûs kaderini değiştirmek ve etraflarına ışık saçmak için bu insanlar bugün cezaevlerinde pişiyorlar. Bu dönem bedel ödemeyi göze alan tüm onurlu, vicdanlı kesimler hep birlikte bu ülkenin geleceğini inşa edecekler.

    Nazımca söylersek, ‘Esas olan, sadece yaşamak değil, insana yakışır şekilde ve onurla yaşamak’tır. Bu kitap, bu dönemi insana yakışır şekilde onuruyla yaşayanlara, koğuş arkadaşlarıma, bu dönemin can verenlerine ve tüm mağdurlarına ithaf olunmuştur.

    Özgür Eğilmez

    Haziran, 2017

    BİTMEYEN HİKÂYE

    Cezaevinde bir arkadaşımız hep, ‘ya kapımızı polis değil Azrail çalsaydı ne yapardık’ derdi. Pişmanlığın fayda vermeyeceği hesap gününden önce, ‘Allah bizlere günahlarımızdan arınmak ve temizlenmek için bir fırsat verdi dedik’ ve o zor günlere dayandık. Kabre konulunca nasıl kimseye ulaşamıyor ve sesini duyuramıyorsan, orada da uzunca bir süre kimseye sesimizi duyuramadık ve ulaşamadık. Orada bir nevi kabir ve berzah hayatını tecrübe ettik.

    Zor bir imtihan süreci yaşandı, yaşanıyor ve farklı şekillerde yaşanmaya devam edecek. Cennetin ucuz olmadığını ve cehennemin lüzumsuz olmadığını iliklerimize kadar hissettik. Ben yalnızca Allah’a dayanır ve güvenirim, tevekkül O’nadır, O bana yeter diyenlerle, bir zalime dayananların mücadelesini yaşadık ve şahit olduk, tarihin her döneminde yaşanmış olduğu ve şahit olunduğu gibi.

    Bu mücadelenin bu ülkeyi yeniden ayağa kaldırma ve Allah’ın adını tüm dünyaya duyurma adına olduğuna ve bu uğurda mücadele edenlerin yaşadıkları sıkıntıların boşa çıkmayacağına inananlar, Dayanacağız, sarsılmayacağız, geri dönmeyeceğiz, tereddüt etmeyeceğiz ve endişeye kapılmadan yolumuza devam edeceğiz dediler ve ettiler. Bu mukaddes yükü taşıyamayacak olanlar ise savruldu gittiler.

    Görünür sebeplerin tükendiği ve herkesin bir köşeye dağıldığı günlerde ‘Allah var gam yok’ diye iman tazeleyenlerle, ‘ama nasıl olacak’ diye şüphelerinin altında kalanların,

    Allah, kendi dostlarını şeytanın dostlarının elinde ve tek başlarına bırakacak değildir diyenlerle, şeytanlaşmış insanlara sırtını dayayanların,

    Bizi görevlerimizden alıp, Medreseyi Yusufiye’ye koyanın bir zalim değil, Rabbim olduğunu, bunun bir imtihan vesilesi olduğuna inanan ve sonunda çıkaracağına iman edenlerle, makamım, malım, mülküm ve evlâd-ü iyalım diye zulme ortak olanların ve sesini çıkarmayanların,

    Bizim de gücümüzü makamdan ve maldan aldığımızı sananlarla, gücünü makamdan ve maldan alanların,

    Sığındıkları (mal, mülk ve iktidar) örümcek ağından daha çürük olanlarla, yıkılmaz ve sarsılmaz olan Allah’a sığınanların,

    Ne kadar büyük ve güçlü olursa olsun hiçbir dünyevi iktidarın kalıcı olmadığını bilenlerle, tarihi gerçekleri unutup güce ve iktidara dayananların değişmeyen mücadelesidir aslında…

    Diğer bir deyişle;

    Güzel günleri idrak ettiğimizde ayakları kaymayacak ve gözleri bulanmayacaklarla, o günleri aramızda yaşasalardı bozgunculuk çıkarmaktan başka bir faydaları olmayacak ve bizi fitneye düşürmek için aramızda koşup duracakların ayrıştığı,

    Tahkiki iman sahipleri ile taklidi iman sahiplerinin, elmas ile kömürün ayrıştığı dönemdir bu dönem.

    Tarihin her döneminde yaşanmış ve yaşanmaya da devam edecek olan hakikattir bu yaşananlar.

    Dolayısıyla, mümin ile münafığın, iman ile küfür mücadelesinin, zalim ile mazlumun yaşadıklarının bir hikâyesidir bu kitap.

    Çay koy keçeli yeniden başlıyoruz diyenlerin, kandan irinden deryaları aşma azminde olanların, hiç durmadan yürüyenlerin, asrın gariplerinin hikâyesidir.

    Nazım Hikmet’in dediği gibi alçaklığın, hainliğin, ikiyüzlülüğün, kısaca kokuşmuşluğun at oynattığı bir dönemde, teslim olmadan, boyun eğmeden, sürünmeden ve el etek öpmeden yaşayanların hikâyesidir.

    Kısaca, iyi ile kötünün, Habil ve Kabil’den beri devam eden bitmeyen mücadelesinin bir hikâyesidir bu kitap.

    *

    Bu kitabı yazmaya tahliye olduktan sonra başlamıştım. Benim olmadığım bir anda polisin yeniden kapıma gelmesi benim için yeni bir dönüm noktası oldu. Ya gidip tutuklanacak ya da gitmeyip firari olacak ve gittiği yere kadar gitsin diyecektim. Ben ikincisinde karar kıldım ve bu eser bu firari günlerimin meyvesi oldu.

    Bu kitabın yazım süreci 2017 yılı Mayıs ayının başında bitmiştir. Haziran ayında önsöz eklenmiştir. Yayınlanması için uygun zaman dilimini uzun süre beklenmiştir. Umudum gerçek ismimle ve gerçek isimlerle bu kitabı basmak ve elime alıp tekrar o günleri yâd etmekti. Ancak geçen üç yıla rağmen bu kitabın yayınlanacağı bir ortamdan çok uzağız. Bu nedenle daha fazla beklememek adına bu eserin E-kitap olarak yayınlanması düşüncesi ağır basmaya başlamıştı. İnternette bu döneme ilişkin kitapları yayınlayan Crab Publishing isimli yayınevi ile irtibata geçerek süreci başlattık. Kısa sürede yayına hazırlayarak okuyucularımızla buluşturma imkânına kavuştuk. Bu süreçte kitabı okuyarak önerilerde bulunan tüm arkadaşlarıma ve yayınevi çalışanlarına teşekkürü bir borç bilirim.

    Haziran, 2020

    BİRİNCİ BÖLÜM

    CEZAEVİNE GİDEN GÜNLER

    SÜRGÜN

    Allah onların kalblerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların gözlerine de bir çeşit perde gerilmiştir ve onlar için (dünya ve ahirette) büyük bir azap vardır. (Bakara, 7)

    17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmaları bu ülkenin geleceği için bir dönüm noktası oldu. Gerçeğe gözlerini kapamayıp görmek isteyenler için bir iktidarın yolsuzluğa bulaştığı apaçık gözler önüne serilmişti. Bugün cezaevlerinde olan, ancak tarihe adları altın harflerle yazılacak olan bu polis, savcı ve hâkimler, bu ülkeye temizlenmek için tarihi bir şans vermişlerdi. Ülke olarak bu şansı kullanamadık. Zaten ülke olarak bunu kullanacak bir anlayış ve vicdanî duruştan uzaktık. Bu olaylar öncesinde sınırlı olan rüşvet ve yolsuzluk sistemi her alana ve kuruma yayılarak çok daha aleni hale geldi. Yarın ise acı bir şekilde bu sistemin ülkeyi nasıl batırdığı ile yüzleşmiş olacağız.

    AKP, bu olayı bir darbe girişimi gibi lanse ederek yolsuzluk operasyonlarından sorumlu gördüğü Gülen cemaatine savaş açtı. Tarihin en kapsamlı yolsuzluk dosyası, para dolu ayakkabı kutuları, kasalar, para sayma makineleri, dönemin Başbakanının oğluna söylediği ‘10 milyon doları alma, nasıl olsa kucağımıza düşecek’ sözleri ve ‘sıfırlama’ diye bilinen ses kayıtları ortada iken parti içinden vicdanlı bir ses duyulmadı. Oysa parti yöneticileri montaj saçmalığının doğru olmadığını ve bu kayıtların doğru olduğunu çok iyi biliyorlardı. O zaman konuşsa bir anlam ifade edecek AKP yetkilileri susmayı ya da dönemin Başbakanına destek olmayı tercih etti. O dönem partinin ağır topları ve vicdanı denen isimler de zaman içinde bir köşeye atıldılar. Konuşacak bir ortam bulamaz, bulsa bile dikkate alınmayacak hale geldiler.

    30 Mart 2014 seçimleri ise, halkın bu yolsuzluğa karşı

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1