Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Güzel İnsanlar 1
Güzel İnsanlar 1
Güzel İnsanlar 1
Ebook141 pages1 hour

Güzel İnsanlar 1

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Kendi rahatlarını “başkalarına zarar verme” prensibi üzerine kuran kıskanç, bencil ve merhametsizler ne sever, ne de sevilirler. Buna mukabil özünde insanlara faydalı olma düşüncesine sahip olanlar karakterlerinin gereğini sergileyip hal ve gönül diliyle her yerde kendilerini ifade ederler. Hal böyle olunca da açılmaz denen kapılır açılır ve en sert gönüllerde bile tahtlar kurulur.
Evet, her doğum sancılıdır. Hele bu doğum “her şeyi dünya olan” akılsızların ve onların peşinden koşan yığınların rahatını bozacaksa sancısı da artacaktır. Mevsimi gelip de doğum gerçekleştiğinde dünya-ahiret dengesini kurabilmiş, vicdan sahibi, düşünen, akıl ve tecrübeye önem verenlerin önünde kimse duramayacaktır.
Bu kitapta sevgi dili ile insanların gönlüne girmeye çalışanların gördükleri zulüm karşısında eşi görülmemiş yeni bir destanı nasıl yazdıklarını okuyacaksınız. Tarihe not düşme ve gelecek için bir kılavuz mahiyetindeki kitabı okurken yer yer gözyaşlarınıza hakim olamayacaksınız.

LanguageTürkçe
Release dateMar 12, 2019
ISBN9780463753613
Güzel İnsanlar 1
Author

Yahya Zeki Çınar

Kars’ta doğan yazarımız, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği bölümünden mezun olmuştur. Türkiye’nin çeşitli illerinde öğretmenlik ve idarecilik yaptıktan sonra 2013 yılından beri yurtdışında yaşamakta ve çalışmaktadır. Evli ve 2 çocuk babasıdır.

Related to Güzel İnsanlar 1

Related ebooks

Reviews for Güzel İnsanlar 1

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Güzel İnsanlar 1 - Yahya Zeki Çınar

    YAZMAK

    Tarihi yapanlar ve yazanlar…

    Günümüzde yaşanan olaylar da bir gün tarih olacak. Ama yaşanan o kadar anı, sıkıntı, rüya var ki, yazılmadığı zaman kaybolup gidecek. Gelecek nesillere, çekilen mukaddes ızdırabın anlatılması adına yaşananların kaleme alınması gerekiyor. Birileri, bir yerlerde yazıyordur mutlaka. Ama herkes, birileri kaleme alıyor diye yazmadığından, bazen yaşananların çok cüzi bir kısmına vakıf olabiliyoruz.

    Yaşanan bir tarih var ve yaşayan kahramanlar…

    Bir zulüm var… Zulmeden bir güruh ve temel hakları dahi elinden alınmış bir mazlum kitle… İşinden atılmış, imkanları elinden alınmış, işyerlerine el konulmuş, suçsuz yere gözaltına alınmış, hakkında iddianame dahi hazırlanmadan hapse atılmış, aylarca, yıllarca neden içeride yattığını bilmeyen erler, anneler, annesi ile birlikte hapis çocuklar… İçerde doğum yapmış, içerde bebeklerini kaybetmiş, işkenceye maruz kalmış, işkence sonucu hayatını kaybetmiş, bulunduğu koğuşta yazın kalorifer açılarak, kışın kalorifer kapatılarak psikolojik baskıya maruz bırakılmış, eşiyle/çocuğuyla tehdit edilmiş, sağlığını ve psikolojisini yitirmiş, ilaçları verilmemiş, temel ihtiyaçları bile karşılanmamış on binlerce insan var…

    Kanun hükmünde kararnamelerle (KHK) keyfi bir şekilde mesleğinden edilmiş, iş aramak için gittiği kapılardan kovulmuş, evleri taşlanmış, komşusu, akrabası, eşi-dostu selamı sabahı kesmiş ve onun da ötesinde bir cüzzamlı, bir vebalı gibi muamele görmüş, ev sahibi evinden çıkarmış, apartman yöneticisi, mahalle muhtarı, birlikte çalıştığı mesai arkadaşları tarafından jurnallenmiş, adeta yokluğa ve açlığa mahkûm edilmiş on binler…

    Annesinden ve babasından koparılan çocuklar, dağılan yuvalar, anne babası tarafından bile kabul edilmeyen hatta evlatlıktan reddedilen insanlar…

    Yıllarca parmakla gösterilen, toplumun gıpta ettiği bu seçkin zümre, bir anda ve ne olduğu bile anlaşılmadan, dost bildiği insanlar tarafından açlığa hatta ölüme mahkûm edildi. Toplum, kısa bir süre içinde Oh olsun! Hak ettiler! moduna, medya, siyasiler ve bazı güçler tarafından getirildi.

    Bu çalışmada yaşanan olaylar, görülen rüyalar, yazılan bazı mektuplar derlenerek bir araya getirildi. Yaşayanlara ve yaşadıkları anılara saygısızlık olmaması için değişiklik yapılmadan ve hissiyat katılmadan yazıldı. Bir neslin çektiği sıkıntılar ve iliklerine kadar yaşadığı zorluklar elbette unutulmamalıydı. Ama onlardan ders çıkarma ve gelecek nesillere aktarma adına kaleme alınıp ölümsüzleştirilmesi lazımdı.

    Kimdir bunlar?

    Anne ve baba tutuklanınca, ortada kalan torunlarına el uzatmayıp, çocuk esirgeme kurumuna verilmesine razı olan dede ve nineler mi?

    Kendi kardeşini şikâyet edip, hapse girmesine neden olan kardeşler mi?

    Gelinini evden atan kayınpederler mi?

    Yıllardır bir kez bile saygısızlıklarına şahit olmadıkları çocuklarını evlatlıktan reddeden anne-babalar mı?

    Hapse giren evlatlarını ziyaret etmeyenler mi?

    İşsiz güçsüz kalan kirasını bile ödeyemeyecek hale gelen, mazlumları dışlayan ve selam dahi vermeyen akrabalar mı?

    15-20 yıllık meslek hayatından sonra görevden alınıp çocuklarının geçimini sağlamak için kapı kapı iş arayıp, gittiği bütün kapılar yüzüne kapatılan garipler mi?

    Diğer yandan;

    Hakkında yakalanma kararı olmasına rağmen, gaybubette yaşarken, hapiste olan arkadaşlarının, aile ve akrabalarının dahi sahip çıkmadığı, çocuklarına sahip çıkan ve onlara kendi evlatları gibi bakan kahramanlar mı?

    Yaşanmaz hale getirilen ülkeden kaçarken Meriç Nehri veya Ege Denizi'nin sularında şehadet şerbeti içen masumlar mı?

    İşkence sonucu, hayatlarını kaybeden eğitimciler mi?

    Elbette bunlar da tarihin sayfaları arasında yerini alacak, ölmemiş vicdanlar hakikati görecek, ağlamayan gözler ıslanacak ve tarih bir kere daha yaşanan bir zulme tanıklık edecek.

    Yahya Zeki Çınar

    1. BÖLÜM

    KENDİME DAİR

    HİZMET’LE TANIŞMAM

    Hizmetle tanışmam lise 2. sınıfta dershaneye gitmemle başladı. Hafta sonları ilçeden ile dershane için gittiğimiz zaman derslerden sonra katıldığımız rehberlik programları ile ilk defa tanımış oldum Hizmet’i… İlk rehber hocam olan Alper Bey’le, aradan 15 yıl geçtikten sonra, Ankara Kızılcahamam’da bir programda karşılaşıp o eski günleri yâd etmek bu hareketin güzel yanlarından biriydi.

    Kars’ın soğuk havasına aldırmadan, arkadaş grubuyla ilçeden ile gelince medeniyet görmüş gibi dolaşırdık bütün cadde ve sokakları... Pazar günü koştura koştura servise yetişme ve ilçeye tekrar geri dönme… Sonraki hafta sonunu iple çekme… Lise son sınıfta ders yoğunluğumuz daha da artmış, gece yarılarına kadar dershane yurdunda ders çalışmaya başlamıştık. Gece yarısı acıkınca belletmen abimizin mutfağı bize açması bulunmaz bir nimetti. Zira mutfak, yemek saatleri dışında açılmazdı.

    Sene sonunda üniversiteyi kazanınca hem okul hem de dershanedeki arkadaşlarla ayrılık vakti gelmişti. Her biri farklı şehirlere farklı üniversitelere yerleşecekti. Ben de Atatürk üniversitesini kazanacaktım. Erzincan'daki fakültede dört yıl sürecek olan yeni bir hayata yelken açıyordum.

    Yazın Bursa’dayken üniversiteyi kazandığım haberini almıştım. Aslına bakılırsa çok da sevinmemiştim kazandığıma. Daha iyi bir yer kazanabilirdim. Sınavda midemden rahatsızlanınca bir buçuk saat erken çıkmak zorunda kalmıştım. Ama kaderde Erzincan’da dört yıl okumak varmış.

    28 Şubat sürecinin en hararetli yaşandığı dönemlerdi. Kredi Yurtlar Kurumunda kalmak zorundaydım. Süreçten dolayı Kars’taki öğretmenler değişmiş, kimse nerde kalmamız gerektiği ile ilgili bana rehberlik etmemişti. Yaklaşık bir ay sonra yolda tesadüfen gördüğüm ve Işık Evlerde kalan bir hemşerimin vesilesiyle Hizmet evlerinde kalmaya başladım.

    Aynı kaseti belki 50 defa hiç sıkılmadan dinleyen mübarek İsmail Hoca, Sezen Aksu’nun bütün kasetlerini bulunduran Muammer Hoca, rahatsızlığından dolayı tuvalette 45 dakika kalarak ev cemaatine adeta çarliston dansı yaptıran Abdurrahman Hoca, Efendiliği ile Reis Hoca… Hepsi, çok güzel arkadaşlardı. Unutamayacağım güzel bir yıl geçti. Yıl sonunda belletmen olarak başka bir yere geçtim. Üç yıl da orada geçti. Öğretmenlik mesleğinin kutsallığını iliklerime kadar hissettiğim, mesleğe hazırlanmaya başladığım yıllardı belletmenlik yılları… Gece yarısı yatakhane yatakhane dolaşıp öğrencilerin üstünü örtmeler, lavabo ve tuvaletleri temizlemeler, öğrencilere dua etmeler, aile ziyaretleri… Güzel yıllardı.

    ÖĞRETMENLİK

    En kutsal meslek, peygamberlik mesleğidir… İdrak edenler ve hakkını verenler için… Türkiye’nin doğusunda bir ilde başladı öğretmenlik serüvenim. 6 yıl… İçinde askerlik ve evlilik gibi hayatımda önemli olayların da olduğu yer…

    28 Şubat sürecinde Batı Çalışma Grubunun her hafta birkaç defa dershaneyi bastığı, sınıflara girdiği, başörtüsü ve sakal avına çıktığı yıllar… Sınıfın huzurunda öğretmene fırça atıldığı, öğretmen ve öğrencilerin psikolojisinin bozulduğu yıllar…

    Bir yandan da maddi sıkıntılar. Arkadaşların ev kiralarını zor ödeyebildiği çileli günlerdi. Ama bir o kadar da hey gidi günler denilecek, güzel hizmetlerin yapıldığı, güzel dostlukların kurulduğu günler…

    2008 yılına kadar bu ilde kaldım. Kızım burda dünyaya geldi.

    Daha sonra Karadeniz bölgesinde bir ilde beş yıl öğretmenlik görevi devam etti. Farklı kültür ve farklı insanlar… Yine güzel dostluklar, zor günler…

    PAKİSTAN

    Bir Ağustos günü Pakistan yolculuğu için evden ayrıldık. Annem, babam ve kardeşlerimle sarıldık. Annem çok hüzünlendi ve ağladı. Çok duygulu bir ayrılma oldu. Kendimi tuttum, güçlü görünmeye çalıştım ama içinde bulunduğum araba biraz ilerledikten sonra gözyaşlarımı tutamadım. Eşim de ağlıyordu. Uzak diyarlara doğru gidiyorduk. Bizi ne bekliyordu, bilmiyorduk. Kendimi boşlukta gibi hissettim.

    Havaalanı… İnsanların telaş ve koşturmaları…

    Check-in işlemleri ve Bıcırık… Muhabbet kuşumuz. Havaalanına gelene kadar her şey yolundaydı. Telefondan kuşun da rezervasyonunu yaptırmıştık. Ama havaalanında Kuşu uçağa alamayız diye direttiler. Yarım saatten fazla dil döktük, yalvardık. Kızım hüngür hüngür ağlıyordu. Çünkü kuşu ona almıştık. Birkaç kelime bile öğretmişti. Onsuz çok zor olurdu gurbet ellerde ilk zamanlar diye düşünmüş ve yanımıza almaya karar vermiştik. Yarım saatlik mücadeleden sonra zafer bizim olmuş ve izin vermişlerdi. Muhabbet kuşumuz Pakistan’da bizimle dört yıl geçirdi. Pakistan’dan ayrılacağımız yıl, Bıcırık evde uçarken fana çarpmış ölmüş ve okulun bahçesine gömmüştük. Bir hafta boyunca kızımın gözünde yaş eksik olmamıştı. Biz de çok etkilenmiştik.

    Pakistan yolculuğu… Uçağa binmeye başladığımız zaman işin vehametini anlamaya başladık. İnsanların kıyafet ve dilleri değişmeye başlıyordu. Pakistan İslamabad Havaalanına sabaha

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1