Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Cennetin Son Yolcusu
Cennetin Son Yolcusu
Cennetin Son Yolcusu
Ebook165 pages1 hour

Cennetin Son Yolcusu

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

İnsan, kendisine emanet olarak verilen hayatı, okumak, anlamak, yorumlamak ve nihayetinde bunların bir neticesi olarak da yaşamaktadır. Allah’ın yaratmış olduğu her varlık, kendi çerçevesinde bir âlem, okunması gereken bir kitaptır... Okumasını bilene insan, hayvan, çiçek, dağ veya bulut birer kitaptır. Bazen de bir bakış, bir davranış, bir söz, bir ibadet, bir ses, bir kelime hatta bir koku kitapların anlatamayacağı şeyi anlatabilir.
Bütün bunlar sadece insana yani yeryüzüne “halife” olarak gönderilen bizlere ihsan edilen özelliklerdir. Dünya hayatı boyunca yerinde ve usulüne uygun olarak ifa edilecek bu vazifelerin sonucunda insan “cennet ehli” olma imkânını büyük ölçüde yakalar.
Elinizdeki kitap, bu kaygılarla kaleme alınmış denemelerden oluşuyor. Birkaç tanesi daha önce Sızıntı ve Çağlayan dergilerinde yayınlanmış olan yazılarda kimi zaman bilgi sahibi olacak, kimi zaman imanınız artacak, kimi zaman edebi duygularınız şahlanacak, kimi zaman da tefekkür vadilerinde yol alacaksınız...

LanguageTürkçe
Release dateOct 23, 2019
ISBN9780463240489
Cennetin Son Yolcusu
Author

Emin Osman Uygur

EMİN OSMAN UYGUR1966’da, bir Temmuz günü gelmişim dünyaya. Meyve ağaçlarının ve ormanların yemyeşil dünyası ile az ötede sanki ebede uzanmış masmavi bir deniz iklimi arasında geçti kimliksiz yıllarım... Yıldızlara bakarak uyudum yaz gecelerinde... Kâinat ve etrafımdaki varlıklar müthiş bir laboratuvar gibiydi benim için... Ne yazık ki çocukluk yıllarımın o heyecan ve gözlem aşkı, uzun süre bir yerlerde bekleyecekti. Ve ben kaderin çizdiği yolda eğitim dünyasında buldum kendimi. Belki de okumanın, tefekkürün verdiği ilhamlar, beni zihinsel keşifler yapmaya yönlendirdi. Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliğini bitirdikten sonra özel ve resmi kurumlarda 25 yıl görev yaptım. Bu arada Sızıntı dergisi ile tanıştım ve bu dergide yazma imkânı buldum; Çağlayan’a evrildiğinden beri de yazmaya devam ediyorum. Ve yazmayı her zaman konuşmaya tercih ediyorum.Crab Publishing’den çıkan diğer kitaplarım:1.Meriç’e Düşen Dua2.Çekirdekte Tefekkür Deneyi3.Gece Yağıyordu Üstümüze4.Cennetin Son Yolcusu5.Bu Yol Uzundur

Read more from Emin Osman Uygur

Related to Cennetin Son Yolcusu

Related ebooks

Reviews for Cennetin Son Yolcusu

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Cennetin Son Yolcusu - Emin Osman Uygur

    CENNETİN

    SON YOLCUSU

    Emin Osman Uygur

    Published by Crabs Publishing at Smashwords

    Copyright © 2018 Crabs Publishing

    Tüm hakları saklıdır. Bu yayının herhangi bir bölümü, yayınevinin önceden izni olmaksızın, hiçbir formatta ve hiçbir amaçla çoğaltılamaz, dağıtılamaz, yayılamaz, bir veri tabanı veya bilgi kurtarma sisteminde saklanamaz.

    Bu e-kitap sadece sizin kullanımınız için lisanslanmıştır. Bu e-kitap başkalarına tekrar satılamaz veya verilemez.

    Eğer bu kitabı paylaşmak istiyorsanız lütfen her birey için bir kopya satın alın. Eğer bu kitabı okuyorsanız fakat satın almadıysanız veya sadece sizin kullanımınız için satın alınmadıysa lütfen satın alan kişiye iade edin ve kendinize bir kopya satın alın.

    Yazarımızın emeğine saygı gösterdiğiniz için teşekkür ederiz.

    Cennetin Son Yolcusu / Emin Osman Uygur

    Yayın No: 21

    Deneme: 1

    Emin Osman Uygur eserleri: 4

    Yayın yönetmeni: Halit Emre Yaman

    Editör: Mehmet Ali Özcan

    Kapak tasarımı: Nazende Bahar

    Teknik hazırlık: Güray Ordueri

    Yayın tarihi: 2019

    Dijital ISBN: 9780463240489

    e-posta: crabspublishing@gmail.com

    Twitter: @CrabPublishing

    EMİN OSMAN UYGUR

    1966’da, bir Temmuz günü gelmişim dünyaya. Meyve ağaçlarının ve ormanların yemyeşil dünyası ile az ötede sanki ebede uzanmış masmavi bir deniz iklimi arasında geçti kimliksiz yıllarım… Yıldızlara bakarak uyudum yaz gecelerinde... Kâinat ve etrafımdaki varlıklar müthiş bir laboratuvar gibiydi benim için… Ne yazık ki çocukluk yıllarımın o heyecan ve gözlem aşkı, uzun süre bir yerlerde bekleyecekti. Ve ben kaderin çizdiği yolda eğitim dünyasında buldum kendimi. Belki de okumanın, tefekkürün verdiği ilhamlar, beni zihinsel keşifler yapmaya yönlendirdi. Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliğini bitirdikten sonra özel ve resmi kurumlarda 25 yıl görev yaptım. Bu arada Sızıntı dergisi ile tanıştım ve bu dergide yazma imkânı buldum; Çağlayan’a evrildiğinden beri de yazmaya devam ediyorum. Ve yazmayı her zaman konuşmaya tercih ediyorum.

    Crab Publishing’den çıkan diğer kitaplarım:

    Meriç’e Düşen Dua

    Çekirdekte Tefekkür Deneyi

    Gece Yağıyordu Üstümüze

    Cennetin Son Yolcusu

    Bu Yol Uzundur

    İÇİNDEKİLER

    Önsöz

    1. Bölüm / Düşünce Gezintileri

    Ne İçindeyim Zamanın...

    Semure'nin Gölgesinde Geçmeyen Zaman

    Bana Prototipini Söyle…

    Fatiha Ufkunda Tefekkür

    İlimle İman Ufkunu Yakalayanlar

    Kuran-ı Kerim'e Göre Güzel ve Kötü Söz

    Ezan-ı Muhammedi

    Cehalet Ne Renktir?

    Fanatik Çizgideki Hayat

    Olma'nın Dayanılmaz Güzelliği

    En Güzeli (şiir)

    2. Bölüm / İz Bırakanlar

    Bir Hitabet Portresi

    Rıza Gözlü Adam

    Yunus Emre'nin Dilinde İnsanın Halleri

    Eşref ve Edib Bir Gazeteci

    Bir Asrın Derdini Çeken Mütefekkir

    Yesi Yıldızı

    Özgürlük (şiir)

    3. Bölüm / Hayat Kareleri

    Cennetin Son Yolcusu

    Borş ve Hicret

    Bir Hakikat Yolcusu

    Sevda (şiir)

    4. Bölüm / Tefekkür Vadisi

    Gökyüzüne Farklı Bir Seyahat

    Atmosferde Hikmet Gezisi

    Yeryüzüne Yakın Bakış

    ÖNSÖZ

    Hayat bize emanet… Onu anlamak, yorumlamak ve yaşamak bir görev… Göklerden yerlere kadar her ne varsa bir anlam ifade ediyor. Ve her bir varlık aslında bir sanat eseri... Varlığın dilinden anlamak ve varlıkla o dilde söyleşmek en güzeli. Yani bir nevi fıtri okuma yapmak. Harfsiz, kelimesiz ve cümlesiz...

    Bu açıdan bakıldığında her dönem, her olay ve her yaşantı farklı bir anlam ifade eder. Renksiz gibi görünen nice hayatlar bir anda renklenir. Değersiz zannedilen varlıklar, bir anda çok kıymet kazanır. Zamanın akışı, barajlara dolan ve oradan vadilere salınan sular gibi bereket olur, hayat bulur.

    Hayat yolculuğunda uğradığımız her durakta ayrı bir mana bekler bizi. Tarihten bir karede daha önce hiç fark etmediğimiz bir renkle bir anda göz göze geliriz. Bir fikrin maverasında gezinirken bahar misali kokularla hemdem oluruz ve salarız kendimizi muhakeme ve tefekkür deryasına. Ve sonra yaşadığımız an'a bakarız, hayretler içinde.

    Bazı ibretlik hayat kareleri çıkar karşımıza. Bir daha bakarız hayatın kalbine onların penceresinden. Geçmişin aynasından günümüze yansıyan olaylarla bir daha yorumlarız hadiseleri. Ve bu şekilde daha emin adımlarla yürürüz geleceğe.

    Bütün bunlar yaşanırken tabiat ve kâinat kitabını okumayı ihmal etmeyiz. Onunla hep iç içe, dolu dolu oluruz. Baktığımız her nesneyi, görme ufkuna yükseltip tefekkür vadisinde tenezzüh ettiririz. Böylece, birçok kimsenin sadece bakıp geçtiği hayatı, bire bir yaşama şansı elde ederiz.

    Fani hayatın baki yüzünü de bu gayretler içinde fark edip, geleceğe bu hal üzere hazırlanabiliriz.

    Emin Osman Uygur

    14.08.2019

    1. BÖLÜM

    DÜŞÜNCE GEZİNTİLERİ

    NE İÇİNDEYİM ZAMANIN...

    Zaman, hırçın bir denizin dalgaları gibi durmadan vuruyor ömür sahillerimize ve bir rüzgâr gibi esip duruyor başımızda. Habire aşındırıyor bizi ömürden yana. Çekip alıyor elimizden bizim sandığımız şeyleri. Zamanla ne değişimler yaşıyoruz farkına varmadan. Saf çocukluk günleri gerilerde kalıyor, aklın uçarılaştığı gençlik heyecanları diniyor, zamanla sükûnet bulan akıl, yüklendiği imtihanla daha bir olgunlaşıyor, yaşlılık günleri bir güz mevsimi gibi kapımızı çalıyor. Yüzler kırışıyor, beller bükülüyor, gözler zayıflıyor, saçlar ağarıyor... İnsan bir gün zaman aynasında kendine bakınca veya geçen günlere bir nazar edince derinden bir Hey gidi günler! çekiyor veya geçmişin karanlık demleri adına içi burkuluyor...

    İnsan gençlik akşamının sarhoşluğundan ayıldığı zaman, ihtiyarlık sabahında buluyor kendini. Gülmeler, eğlenmeler derin düşüncelere bırakıyor yerini. Tâ ötelerden Zekeriyya Aleyhisselâm'ın, ihtiyarlık mevsimini işaret eden Başımı beyaz alev sardı. (Meryem, 4) niyazı geliyor kulaklarımıza. Sonra ölüm ötesi geliyor aklımıza. Ruhumuz bir ân savruluyor ötelere; hesaba, Mahşer'e, Sırat'a... Bugünün veya yarının ne farkı var? Nasılsa bir gün gidilecek olduktan sonra. Zaman ince bir perde gibi bir anda yırtılacak olduktan sonra.

    Zaman, çok özel bir nimettir. denebilir. Ancak hazır bulunmuş bu nimetin farkında değil gibiyiz çoğu zaman. Az sonralarla günler geçer, yarınlarla ömürler biter. Emeller, hayal dünyasını esir alır ve insan, yanı başından bütün varidatı ile akıp giden zamanın farkına bile varamaz. Yıllar ne çabuk geçti! denir. Daha dün gibiydi. diye mırıldanmalar duyulur. Ötede ise, Dünyada ne kadar kaldık? diye sorarlar birbirlerine. Allah bu kişilere şöyle der: Çok az bir zaman kaldınız, keşke bunu bilmiş olsaydınız! (Mü’minun, 114)

    Zamanı, bir hesap ile yörüngelerinde dönen Güneş ve Ay milleri ile anlıyoruz. Gecesi gündüzü, akşamı sabahıyla kuşatıyor bizi bu sarmal saat. Ancak, sevap veya günah hanesinde biriken yazılar dışında, dünle bugünün, bugünle yarının ne farkı var? Rızk ve ihsanların hiç kesilmeden akmasına karşılık bir şükür zamanı yok mudur yirmi dört saatin içinde? Kalın bir kitabın bir bir açılan sayfalarından ibaret değil mi her doğan gün? Ve herkesin hayatı birkaç bin sayfalık bir romandan ibaret değil mi? İçinde bir harf bile eksik veya fazla olmayan yaşanmış bir hayatın kitabı değil mi ömür dediğimiz? Ve geçen zamandan geriye kalan, sevap ve günahlardan veya birtakım isimlerden başka nedir?

    Sıkıntılı ânlarda, düşünce saatlerinde, ibadet hâllerinde yavaşlıyor zaman ve biz onu sindire sindire yaşıyoruz. Hemen geçip gidemiyor üzerimizden. Kalbimize uğraması, ruhumuzda dalgalanması, beynimizde kıvrılması gerekiyor bir süre. Zaman genişliyor, uzuyor.

    Bir an bir saat, bir saat bir gün gibi oluyor. Sanki insan kalb ve ruh âleminde seyahat ettikçe, zamanın tesirinden çıkıyor ve zaman üstü bir keyfiyete ulaşıyor.

    Geceyi ve gündüzü iyi değerlendirenler, yani zaman üstü keyfiyet yaşayanlar, zamana ve dolayısıyla zaman nehrinde akıp gidenlere renk verme payesine erişiyorlar. Ve zamana renk verenler; alın teri, çile, ıstırap ve dualarla hayatı tatlılaştırmaya çalışanlardan başkası mıdır? Bunlar, zaman levhasında hep parıldayan ve hiç silinmeyen isimlerdir. Zamana rengini veren isimler... Zamanla iç içe ama zaman üstü yaşayan isimler... Zamana ait esma ile boyanan ve o esma ile yaşayan isimler... Ve zaman, bu isimlerle ve onlara bağlı hâdiselerle değer kazanmaktadır. Zaman da onlar için şekillenir âdeta.

    Yıl, beş yüz yetmiş birdir meselâ. Bir kutlu doğum dilimindedir zaman. Yıl, Milâdî altı yüz yirmi ikidir. Zaman, yeni bir tarihe şahit olacaktır. Bir Muharrem, yeni bir tarihin, yepyeni bir adımın ilk günü olacaktır. Hicret'in yani Hicri takvimin ikinci yılıdır. Müslümanlar Bedir önlerindedir. Yıl bin dört yüz elli üçtür. Güzel komutan Fatih Sultan Mehmed, İstanbul kapılarından şehre girmektedir. Çanakkale, zaman gömleğinde şehit kanıdır; Sarıkamış, donmuş bir zaman parçasıdır dağlarda.

    Herkes zamanzede bir hâlde yaşarken birden İlâhî lütuf eseri birisi çıkıp kuşatmıştır bütün zamanı. O, simyayı bulmuştur herkesin dünyaya daldığı günlerde. Zaman tünelinden geçmiştir bir ânda, farklı boyutlarda seyahatler yapmıştır ruh iklimlerinde. Kur'ân ikliminin sağanak yağmurlarında ıslanmış, hakikat bahçesinin güllerinden derme imkânını elde etmiştir. Dertlerle el ele tutuşmuş, hüzünle olgunlaşmış, ideallerle kanat çırpmıştır. Onun gözyaşları süzülmüştür damla damla zamanın sinesine. Dünyayı hizmet yeri, hayatı da hizmet zamanı olarak telâkki etmiştir. Etmiştir de, bir ömür çile ve ıstırap yudumlamıştır rıza yamaçlarında.

    O, kalb kulağını hep lâhutî iklimlerden gelen seslere ayarlamış ve zamanını ona göre tanzim etmeye azmetmiştir. İza nudiyeyi duymuş, iza rameyteye, iza zülzileyiye kulak kesilmiş, men temessekenin heyecanı ile coşmuş, iza caenin pırıltıları altında hedefe doğru yola koyulmuştur. Yoluna çıkan engellere takılıp kalmamış, aleykûm enfûsekûm sırrına vâkıf olmuş ve kendine çatanlara selâm diyerek zaman üstü bir keyfiyette hoşgörü ikliminde yoluna devam etmiştir.

    Evet, yüzünü hasat mevsimine çevirmiş bir ekin tarlasıdır sanki zaman. Saniyeler, dakikalar ve saatler bu tarlada filizlenir durur.

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1