Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

İman Benlik ve Dua
İman Benlik ve Dua
İman Benlik ve Dua
Ebook328 pages4 hours

İman Benlik ve Dua

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

İman, benlik ve dua konularına farklı bir açıdan bakmak isteyen kıymetli kardeşlerimle mülahaza ve müzakereleri acizane paylaşmak arzu ettim. Yazıp yazmamakta çok tereddütlerim ve korkularım oldu. Ene, koca insanlık aleminin beşte dördünü, yüzde sekseninin dalalet ve cehalet vadilerinde zîr u zeber ettiği gibi Kâbe’deki hacıyı, tekkedeki şeyhi, ibadetteki âbidi, medresedeki hocayı da farkına vardırmadan yutmuş dehşetli ve hikmetli bir imtihan vesilesidir. Meselelere getirmeye çalıştığım açıklama ve ifadeler çok büyük bir oranda Alim zatlar, Risale-i Nur ve Hazreti Bediüzzaman kaynaklıdır.
Konular neredeyse benim gibi sıradan insanların seviyesine kadar indirilmiştir. Ben de bu kolaylık içerisinde bu meselelerden Rabbimizin nasip ettiklerini (arzu edenler de isterlerse istifade edebilirler) mülahazaları ile yazmaya başladım. Kendimce Rabbime yalvararak yazılacakların başını, ortasını, sonunu, neticelerini, her türlü benlik, makam, mansıp, maddi-manevi menfaat duygularından koruyarak ancak ve yalnız Rıza-yı İlahiyi yegâne gaye yapmasını diledim. Samimi ve yapıcı, taassup ve inhisarcı duygulardan uzak tavsiye ve öğretileri baş göz üstünde bin teşekkürle kabul ederim. Hatalar kusurlar, yanlışlar nefsime ait cehaletlerdendir. Bütün hayırlar güzellikler faydalı bilgiler Rabbimin lütfu inayeti ihsanıdır. Kitabın hazırlanması, yazılması, tashih ve basımında emekleri geçenlere ayrı ayrı teşekkürlerimi arz eder, Rabbimizin rıza ve rıdvanına nail olmalarını dilerim.

LanguageTürkçe
Release dateMay 8, 2021
ISBN9781005231170
İman Benlik ve Dua

Read more from Abdullah Küçük

Related to İman Benlik ve Dua

Related ebooks

Related categories

Reviews for İman Benlik ve Dua

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    İman Benlik ve Dua - Abdullah Küçük

    KAPAĞIN HİKAYESİ

    BENLİK (ENE) İKİ BAŞLI BİR TOHUMDUR

    Benlik (ene) iki başlı bir tohumdur (Bediüzzaman 30. Söz). Tohumun bir başı cennetteki Tûba ağacının tohumu, ikinci başı ise cehennemdeki Zakkum ağacının tohumudur. (Zakkum ağacı, cehennemin dibinde biten başları şeytan başı gibi tomurcukları olan bir ağaç, Tûba ise cennetin tavanını kaplamış olan üzerinde her çeşit meyvenin bulunduğu ağaçtır.)

    Kur’an-ı Kerim’de (Ahzab suresi, 72. ayet): Biz emaneti göklere ve yerlere arz ettik, onlar kabul etmekten çekindiler. İnsan onu kabul etti (Emanetin hakkını koruyamayıp yerine getiremediği için) insan hakikaten zalimdir ve cahildir. beyanındaki emanet kelimesinin bir manasının da Ene olduğu Bediüzzaman’ın kitabında tefsir ediliyor.

    Ene insanın nefsine takılmıştır. İnsanın nefsi iman ve İslami ahlak ile terbiye olursa, enaniyet, gurur, kibir, ucb vs. gibi kalbi hastalıklardan temizlenirse enenin Tûba ağacı tohumunun vasatı oluştuğundan filizlenerek insanı cennete götürecek, yüksek ahlak yolunda, ona en büyük bir yardımcı ve yol gösterici olacaktır. Dünyasını de ahiretini de cennete çevirecektir.

    İnsanın nefsi küfür ve isyan ile, gurur, kibir, ucb, kin, hased vs. gibi kötü ahlak ile ahlaklandığında ise bu sefer tohumun zakkum ucu filizlenmeye, insanı kuşatıp adeta yutarak, baştan sona enaniyet ile kuşatılmış bir inkarcıya dönüştürüyor. Bu haldeki ene cehaletin en alt ve en koyu tabakasında bulunur. Yaratıcıya isyan ederek inkâr eder ve Yaratıcının her türlü emirlerine karşı bir mücadeleye girişerek inkarcılık katmanlarında ilerlemeye başlar.

    Katmerli bir cehalet içerisindeki ene hem bilmez hem bilmediğini bilmez hem de çok iyi bildiğini, herkesten daha bilgili ve tecrübeli olduğunu zannettiğinden hata ve yanlışlarını anlaması da kat kat daha zordur. Resimdeki tohumun sağ tarafındaki ucundan zakkum filizi, sol tarafındaki ucundan Tûba filizinin çıkması bu hakikati resmetmektedir.

    Tohumun üzerindeki elif harfi ise yine Ene, insanlığın (bütün özelliklerini taşıyan bir incecik filize benzeyen) kalın ipinden bir ip bir eliftir. buyurulduğu gibi bir elif ile sembolize edilmiştir.

    O halde insanın bütün imtihanı 'ene' iledir. Ene terbiye olmuşsa, fert 'insan-ı kâmil' olur. Ene terbiye edilmemişse insanın bütün ahlakı bozulur, dünya ve ahiretin en kötü mahluku haline gelir. Bundan dolayı tasavvuf ve tarikatlarda en evvel insanın enaniyetini yok edecek terbiye usulleri kullanılır ve uygulanır. Rabbim onun şerrinden bizleri ve bütün insanlığı muhafaza buyursun, Âmin.

    Yazar tarafından çizilen kapak taslağı…

    ÖNSÖZ

    İnsan; sonsuz ve sınırsız ilmi, kudreti, iradesi ve sıfatları olan, bütün eksik ve noksan sıfatlardan temiz ve arınmış olan Yüce Yaratıcıyı, bütün sıfatları ile tanımak ve sevmek için dünyaya kısa bir zaman aralığında gönderilmiş muhteşem bir varlıktır.

    Sonsuz, sınırsız güzellikleri ve sıfatları olan Yaratıcıyı tanıyıp anlayabilmesi için insana, sınırsız arzular, istekler, duygular ve manevi cihazlar verilmiştir.

    İnsan bu manevi donanımları ve arzuları ile kısacık dünya hayatında, sınırlı imkanlar içerisinde aciz, zayıf, tahammülsüz, korkan, üzülen, endişe ve kaygılar içerisinde çırpınan sahipsiz bir çocuk gibidir. Bütün bu eksikliklerini giderecek, sınırsız ihtiyaçlarını giderecek, sınırsız ihtiyaçlarını karşılayacak, kendisini sevecek ve koruyacak bir sığınak aramaktadır.

    Büyük maddi imkanlara sahip de olsa, pek çok insanın ulaşamadığı makam, şöhret ve maddi varlıklara sahipte olsa, ailesi, akrabaları, arkadaşları ve binler milyonlar kalabalıklar içerisinde yaşıyor olsa da bu imkanlar onun ihtiyaçlarını karşılamada denizden bir damla kadar bile olamadığından insan, yalnız, mutsuz, çaresiz ve kimsesiz bir varlık gibidir.

    Bu manevi açlık ve zayıflıklarının yanısıra hayatın ve dünyanın maddi manevi problemleri de birçok yönleri ile omuzlarına çökünce, çaresizlikleri, korkuları, gelecek endişeleri ve ihtiyaçlarının sınırsızlıkları ile acınacak ve yardım edilecek bir varlıktır.

    Yaratılış olarak genel özelliklerimle bu ihtiyacı ruhunda ve kalbinde hisseden bir insan sayılırım.

    Karakteristik bir özellik olarak da bütün insanların bu acı ızdıraplarını, sessiz çığlıklarını, zenginlikler içerisindeki fakirliklerini, kalabalıklar içerisindeki yalnızlıklarını ve korkularını hissedebiliyor, psikolojik tepkilerinden bu gerçekleri görebiliyorum.

    Hayat felsefem olarak, Hazreti Muhammed (sav) Efendimiz’in genel ahlakı olan Başkalarını mutlu ederek mutlu olmayı kendime yaşama programı olarak belirlemek idealim olmuştur. Her insanı maddi manevi huzur ve mutluluğa ulaşmış, ihtiyaçları giderilmiş, sevgiye, ilgiye, şefkatli bir koruyucuya kavuşmuş görmedikçe mutlu olamıyorum. Onlar için üzülüyor, dua ediyor, zaman zaman ızdıraplarını içimde hissediyorum.

    Otuzdan fazla dış ülkede bulunmam on yıla yakın yurt dışında yaşamam ile hangi din ve ülke insanı olursa olsun bulunduğum her yerde o insanlar için aynı ızdırapları yaşadım. Zaman zaman onlarla güldüm, sevinçlerini paylaştım. Birçok zamanda acı ve ızdıraplarına maddi manevi çare bulmaya çalışarak onlarla beraber üzüldüm.

    Bütün dünya insanlığının da bu tür acı ve ızdıraplar yaşadığını anlayabiliyor, hissedebiliyorum. Çünkü insanların maddi manevi özellikleri ilk insandan bugüne farklı değildir.

    İnsanlar bu sınırsız ihtiyaçlarını karşılayacak arayış içerisinde, değişik zevk ve eğlencelere yönelip, farklı meşguliyet ve heyecanlarla arayışlarını sürdürürken, her ulaştıkları hedeften tatmin olamayıp başka arayışlara yönelmektedirler. Gitgide istediği ve arzu ettiği hedefe ulaşamayanlarda, ilaç bağımlılıkları, alkol ve uyuşturucu alışkanlıkları yaşanmakta, bundan da netice alamayanlarda ise intihar ederek hayatına son verme felaketleri yaşanabilmektedir. İnsanları bu mutsuzluğa ve felaketlere sürükleyen ana sebep ise aslında Yaratıcısını arayan, ona sığınıp onu sevmek, onun tarafından sevilip korunup gözetilmek isteyen insan hep yanlış yerlerde dolaşmış, yanlış kapılar çalmış ve her kapıdan üzülerek ayrılmıştır. Ateist olmakla veya intihar etmeye çalışmakla dertlerine çözüm bulabileceğine inanmış bu yola girmiştir. Ama bu yolun dünyadaki ızdıraplardan sonsuzlarca daha fazla felaketler getirecek sonsuz bir mutsuzluk ve üzüntüler yolu olduğunu görememektedir.

    Onların yardımına koşabilmek maksadı ile onlara yalvarıp rica ve istirham olarak Ne olursunuz ateist olmayın. Ne olursunuz intihar etmeyin ricası ile Lütfen ateist olmayın manasında bu kitabın, kelimeleri gönlümün sesi olarak yazıldı.

    İnsanların hep aradıkları ama bulamadıkları sevgilinin Yaratıcı olduğunu, bir bebeğin annesine kavuştuğunda ancak sevgi, şefkat ve güvene kavuşacağı gibi insanında Yaratıcısı ile buluşup onu tanıdığında, en geniş manada arzu, istek, güven ve huzura ulaşacağını anlatmak istedim. Bu kavuşma ile hem dünyaları hem de ölüm sonrası hayatlarının huzur bulacağını bütün korku ve endişelerinden emin olacaklarını anlatmak istedim.

    İnsanın bütün bu hedeflerine, Yaratıcıyı tanıyıp onu tasdik etmek olan ‘iman’ ile kavuşacağını bildiğimden, bu yolda ilerleyip mutlu sona kavuşmanın ‘dua’ ile olacağına inandığımdan bu iki huzur ve mutluluk yolunu Yaratanın yardımı ile arayanlara gücüm yettiğince göstermeye çalışayım arzu ettim.

    Her yolun üzerinde yol kesiciler ve engelleyiciler olabileceği gibi bu çok büyük ve çok kıymetli yolun ürerindeki en büyük engel ve engelleyici olarak bildiğim ‘benlik’, ‘ene’ veya bunların bozulmuş haline verilen isim olan ‘enaniyet’ konusunu Yaratıcının lutfettiği kadarı ile arz etmeye çalıştım.

    Maksadımı ifade ederken, farklı inanç ve görüş sahibi insanları üzecek bir sözüm olmuşsa binler özür dilerim.

    Niyetimde asla, hiçbir anlayışa saygısızlık olmadığını bir kere daha arz ederim.

    İman, Benlik ve Dua ile ilgili özet olarak da şunları ifade etmek isterim.

    İman, ezelden ebede kadar yaratılmış ve yaratılacak bütün varlık aleminin, en küçük zerrelerinden en büyük sistemlerine kadar bütün mahlukların, tek ve rakipsiz yaratıcısı olan Yüce Allah’ı (cc), bütün eksik ve noksan sıfatlardan tenzih ederek, bütün kemâl sıfatları ile tasdik ederek, dil ile ikrar kalp ile tasdik etmek" diye tarif edilebilir.

    Bir hadisi şerifte Allah vardı onunla birlikte, hiçbir şey yoktu buyurulur. Buradan zahiren anlaşılabilen gerçeklerden birisi de Allah (cc) Hâlık, ondan başka her şey mahluk olduğu gerçeğidir.

    Hâlık; varlığı kendi zatından olup, doğmayan ve doğurulmayandır. Bir başka varlığa muhtaç olmayan, ama kendisinden başka her varlığın her an varlıklarını devam ettirebilmek için kendisine muhtaç olduğu Yaratıcıdır. Sayısını kendisinin bildiği isim ve sıfatlarının tecellileri bilinen bir varlıktır. Zâtı ile nasıl olduğu idrak edilemeyen, akıllara gelmiş ve gelebilecek her şeyin ötesinin ötesinin, ötesinde bir yaratıcıdır.

    Yaratan, her devirde, her kabile ve millete kendi içlerinden seçtiği insanlardan peygamberler seçmiş, onları indirdiği kitap ve mucizeler ve meleklerle desteklemiş ve bu şekilde kulları ile konuşarak, üç büyük ve önemli soru hakkında onları bilgilendirmiştir.

    İnsan kimdir? Bu varlık alemine nereden gelmiştir? Bu hayatın sonunda, nereye ulaşacaktır? Bütün bu sevkiyatlar kimin emri ile, gücü, kudreti, hakimiyeti ve izni ile gerçekleşmektedir? Vazifeli gelen peygamberlerin vazifeleri ve misyonları bittikçe yenilerini gönderen yüce Yaratıcı son peygamber Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi vesellem ile son kitap Hazreti Kur’an’ı ezeli ve ebedi ilmi ile seçmiş ve göndermiştir.

    İnsanlar elest bezminde yani Ruhlar Aleminde, Allah’a (cc) Sen bizim Rabbimizsin sözü ile Yaratanın ilahlığını ve Rablığını kabul etmişlerdir. Dünya denilen ve ahiret zaman birimine göre bir gün veya daha az bir zaman kadar kısa bir zaman için gelip tekrar ebedi hayatlarına döndükleri bir imtihan ile mükelleftirler. Ruhlar aleminde verdikleri sözü, iman etmek ve salih amel işlemek ile ispat edeceklerdir.

    Fakat dünya hayatı caziptir ve peşindir. Ahiretin ebedi hayatı hem gaybidir görünmüyor hem de ileride gelecektir. İnsan da Allah’ı (cc) tanımak için verilmiş çok kıymetli, çok derin, çok kapsamlı bir hususiyet olan ene vardır. Bir tür ‘farazî ilahlık’ manasındaki bu özellik, eğer ne için verildiği anlaşılmazsa, nefis ve şeytanın dürtüsü ile kendi hesabına ve kendi menfaat ve zevklerine, kendi hakimiyet ve uluhiyetine yönelip, isyan eden iki yönlü bir programdır.

    Bütün şerleri ve dalâletleri doğuran enenin bu ikinci yönüdür. İnsan cahil, aceleci, günahlara, zevklere, eğlencelere müptela, aciz ve zayıf bir mahluktur. Hayatın zorlukları içinde zayıflık çaresizlik, güçsüzlük ve acziyet içerisindeki insan bu büyük davanın altından nasıl kalkacaktır. Rıza-yı İlahî çizgisinde dünya imtihanını muvaffakiyetle nasıl tamamlayabilecektir? İşte Allah (cc), sonsuz şefkat ve merhameti ile, bu zayıf ve aciz kuluna, bütün zorlukları rahatlıkla aşabileceği, olmazları oldurabileceği, beşer üstü, sebepler üstü ilahi bir yardım diyebileceğimiz bir kulluk kapısını açıp kullarına Bu kapıdan her ihtiyacınızı her an, sınırsızca karşılayabilirsiniz buyurmuş, bu kapının adına da ‘dua’ demiştir. Kullarına Dua edin duanıza cevap vereyim ayeti ile her an cevap vermeye hazır olduğunu bildirmiştir.

    Görüldüğü üzere; iman gaye, ene yoldaki en büyük ve dehşetli imtihan vesilesi ve dua, en güçlü ve sınırsız kapasiteli savunma ve mücadele silahımızdır.

    İman Benlik ve Dua neden yazıldı?

    Rabbim azze ve cellenin lütfu, izni ve inayeti ile inşallah izah etmeye çalışacağım İman, Benlik (Ene) ve Dua bahsinin, imanî ve ameli konuların en derin, en geniş, en yüksek, en hassas ve en dakik üç konusu olduğunu biliyoruz. Konunun derinliğini, hassaslığını, dakikliğini ve önemini, nereden biliyoruz?

    İlk olarak, bu üç konunun önemini Hazreti Kur’an’ın beyanlarından, Efendimiz’in (sav) sünnet-i seniyyesindeki yerlerinden, Hazreti Bediüzzaman’ın Risale-i Nur eserlerindeki izahları ve temsillerinden, İslam tarihinde yaşamış bulunan müceddid, evliya, alim, fazıl ve araştırmacı büyük zatların bu konudaki fevkalâde hassasiyet ve beyanlarından, günümüzün en önemli gönül, akıl ve kalp insanlarının beyan ve tahşidatlarından anlayabiliyoruz.

    İkincisi, dinin ve imtihanın özü, Allah, insan ve kâinat arası münasebetleri bilmek, bu bilgiden kendisine, hayatına gaye olacak bir hedef çıkarmak, bu hedefini hayatına ana program olarak koyup uygulamaya çalışmak diye özetlenebilir.

    Bu imtihan dünyasına adım atan insan; önce Rabbini tanıyıp iman ve itaat edecek, sonra kendisini tanıyacak, sonra da kâinatın her bir ferdi ve zerresi gibi kendisini vazifeli olarak görecek, sınırsız acziyet, zafiyet, zeliliyet ve hakiriyetini idrak ederek kulluğun özünü Rab’be kullukta derinleşmede bulacaktır.

    Allah Rasulü (sav) Kendini bilen Rabbini bilir buyurur. Allahu alem kendini bilmenin bir yönü de eneyi tanımaktır. Rabbini bilmek ise Rabbin sonsuz ve sınırsız esma ve sıfatlarının tecelliyâtı karşısında dua dua yalvarmakla ve ona sığınmakla, ondan yardım istemekle Rab bilinmiş olur. Ona karşı her ân-ı seyyâle haddini bilmek, tazarru ve niyaz halinde bulunmak, onu idrak etmek demektir. İnsanın kendi kabiliyetlerinde bulunmuş ve bulunabilecek her şeyi her an ondan bilip hamd ve senâ halini her an koruyabiliyorsa ancak onu tanıma yoluna girmiş olur.

    Nasıl biteceği bilinmeyen bir kulluk yolu, yolcu için her an akıbet endişesi içerisinde tir tir titreyerek geçirilmelidir. Sığındıkça sığınmalı, yalvardıkça yalvarmalı, hiçbir ibadet ve kulluk, hiçbir yalvarış yakarış Rab’be karşı hâşâ bir naz ve emniyete dönüşmeden havf ve reca ölçülerinde devam etmelidir. İşte Rabbe karşı bu hassas kulluğu ancak Rabbi tanıma yolundaki insanlar idrak edebilir ve korunmanın koridorlarında bulunabilirler. Efendimiz’in (sav) hayat-ı seniyyelerine baktığımızda her anlarının dua ile örgülendiğini, her hareket başlangıcının dua ile başladığını, sonunun muhakkak her şeyin Allah’tan (cc) olduğunu ifade eden hamd ile bitirildiğini göreceğiz. Yine bir hadisi şeriflerinde Ayakkabınızın bağını bile Allah’tan isteyiniz buyurmakla Yaratıcıyı gerçek manada tanımış olmanın en önemli kriterinin dua insanı olabilmek olduğunu bildirmiştir.

    İnsanın dünyadaki hayrını sınırsız boyutlarda artıracak tek şey duadır. Hak’tan talep etmektir. Dünyaya ve günahlara meyyâliyeti kesip azaltacak, insanı sefahatten kurtaracak tek şey yine Allah’a (cc) sığınma duaları diyebileceğimiz istiğfardır.

    İşte bu ve buna benzer bütün kulluk hassasiyetlerinin pek çoğu dönüp dolaşıp gelip enaniyetin Rab ile kul arasından kaldırılmasına bağlanmıştır. Bu mücadelenin insan iradesini zorlayan zorluklarla dolu olmasından, Allah (cc) havl ve kuvvetine dua ile yapışılmasına gerek duyulmuştur.

    Bu konulara farklı bir bakışla bakmak isteyen kıymetli kardeşlerimle mülahaza ve müzakereleri acizane paylaşmak arzu ettim. Yazıp yazmamakta çok tereddütlerim ve korkularım oldu. Ene, koca insanlık aleminin beşte dördünü, yüzde sekseninin dalalet ve cehalet vadilerinde zîr u zeber ettiği gibi Kâbe’deki hacıyı, tekkedeki şeyhi, ibadetteki âbidi, medresedeki hocayı da farkına vardırmadan yutmuş dehşetli ve hikmetli bir imtihan vesilesidir. Meselelere getirmeye çalışacağımız (biiznillah) açıklama ve ifadeler çok büyük bir oranda Alim zatlar, Risale-i Nur ve Hazreti Bediüzzaman kaynaklıdır.

    Konular neredeyse benim gibi sıradan insanların seviyesine kadar indirilmiştir. Ben de bu kolaylık içerisinde bu meselelerden Rabbimizin nasip ettiklerini (arzu edenler de isterlerse istifade edebilirler) mülahazaları ile yazmaya başladım. Kendimce Rabbime yalvararak yazılacakların başını, ortasını, sonunu, neticelerini, her türlü benlik, makam, mansıp, maddi-manevi menfaat duygularından koruyarak ancak ve yalnız Rıza-yı İlahiyi yegâne gaye yapmasını diledim. Samimi ve yapıcı, taassup ve inhisarcı duygulardan uzak tavsiye ve öğretileri baş göz üstünde bin teşekkürle kabul ederim. Hatalar kusurlar, yanlışlar nefsime ait cehaletlerdendir. Bütün hayırlar güzellikler faydalı bilgiler Rabbimin lütfu inayeti ihsanıdır. Kitabın hazırlanması, yazılması, tashih ve basımında emekleri geçenlere ayrı ayrı teşekkürlerimi arz eder, Rabbimizin rıza ve rıdvanına nail olmalarını dilerim.

    Hamd ve sena, şükür ve minnet ancak Allah (cc) ya, salat ve selam onun Rasülü Hazreti Muhammed (sav)’e ve onun âl ve ashabına, bütün peygamberlere ve salih kullaradır.

    Hazreti Bediüzzaman; Hadis-i şeriflerin bire bir lafızla rivayeti mümkün olmadığında, mana olarak rivayeti caizdir buyurur. Ders ve müzakerelerde sahih rivayetlerden dinlenilen konuyla ilgili hadis ve ifadeler bazen mana yönü ile aktarılmaya çalışılmıştır. Niyet rıza-yı İlahi, rıza-yı Peygamberi ve müminlerin hayır adına istifadesidir. Rabbim kusurlarımızı hayırlara tebdil buyurup kabul buyursun… Âmin.

    İkinci bir hatırlatma olarak, İman, Benlik ve Dua kitabı, İman konulu bir kitaptır. Malum olarak imanî konular anlatım içerisinde gerekli olan yerlerde tekrar edilerek kalpte, akılda imanın güçlenip yerleşerek kuvvetlenmesine sebep olur. Zaman zaman imanî ispatların tekrar etmesi bu sebepledir. Mazur görülmesi rica olunur.

    Abdullah Küçük

    Başlangıç tarihi: 05.05.2017

    Bitiş Tarihi: 15.09.2017

    BİRİNCİ BÖLÜM

    İMAN

    Ezelden ebede kadar gelmiş ve gelecek tüm varlık aleminin, bilemediğimiz ve göremediğimiz en küçük bölümlerindeki varlıklardan, ulaşamadığımız ve ulaşamayacağımız en büyük alemlerin en büyük varlıklarına kadar, var olan her şeyi hiç yoktan yaratan, onları en güzel ve mükemmel bir şekilde sanatlarla suretlendiren, onların varlığının devamı için sonsuz ve sınırsız iradesinden, kudretinden ve ilminden kanunlar yaratarak varlık alemini bu kanunların emrinde hareket ettiren, küçük büyük her varlığı her an gören ve gözetleyen, onların her halinden haberdar olan, varlıklar aleminin küçük büyük az çok bütün ihtiyaçlarını bilen, gören ve her an onların ihtiyacı olan rızıklarını vaktinde onlara ulaştıran ve bütün bu bilebildiğimiz ve bilemediğimiz faaliyetlerini sonsuz ve sınırsız bir sevgi, şefkat ve merhameti ile sarıp sarmalayıp kuşatarak yapan Rabbimi tasdik ederim. Kendisinde varlıklara ait acizlik, zayıflık, eksik ve noksan sıfatların hiç birisi bulunmayan, fakat, büyüklük, mükemmellik, kusursuzluk ve kemâl sıfatlarının tamamı sonsuz ve sınırsız bir mükemmellikte kendisinde bulunan, varlık aleminin bütün güzellikleri, kendi güzelliğinin çok küçük oranlarda yansıması olup kendisi görülmeye, seyredilmeye layık sonsuz güzelliklerin sonsuz ve sınırsız tek ve yegane kaynağı olan, bir anlık görülmesi bile cennetlerin binlerce güzellik ve lezzetlerinden çok daha hazlara ve lezzetlere sahip bulunan güzeller güzeli Yaratanımın sıfatlarına şahitlik ederim.

    Bir olan, eşi, benzeri, zıddı, ortağı bulunmayan, daha bunlar gibi ve bunlardan sonsuz derecede bilemediğimiz bilemeyeceğimiz kemâl, cemal ve celâl sıfatları bulunan, yine bilemediğimiz ve bilemeyeceğimiz daha nice sonsuz eksik ve noksan sıfatlardan münezzeh bulunan Yüceler Yücesi sevgili Rabbimize bir fani olarak layık olan kulluğu yapamayız, yapamadık. Ancak niyet ve dua olarak en engin kalp ve gönül dilimle diyorum ki, gelmiş ve gelecek bütün alemlerdeki bütün varlıkların, bütün ibadet, ubudiyet ve ubudetleri ile, bütün tahiyyat, kulluk, hamd ve senaları ile, yaptıkları ve yapacakları kulluklarının hepsini, bütün zamanların her bir anında, bütün mekanların her bir zerresinde, sonsuzlar kere (kendi adıma âcizane, fakirane) arz ederim.

    Rabbimin varlığına, esma ve sıfatlarının tamamına, başta Efendimiz Hazreti Muhammed (sav) olmak üzere bütün peygamberlerine, gönderdiği kitaplarına, meleklerine, öldükten sonra dirilmeye ve hesap gününün varlığına, cennet ve cehennemin varlığına, kader ile olmuş olacak her şeyin önceden takdir ve tespit edildiğine, hayrın ve şerrin Allah tarafından yaratıldığına bütün tasdik edicilerle birlikte tasdik ederim.

    Allah’ın (cc) razı olduğu her şeyi içerisine alan İslamiyet’e ve onun esaslarının hak ve doğru olduğuna, ezelden ebede kadar gelmiş ve gelecek bütün varlıkların bütün imanları ile iman eder, dilimle ikrar, kalbimle tasdik ederim.

    Bu imanımı ezelden ebede kadar gelmiş ve gelecek bütün zaman birimlerinin en küçüklerinden en büyüklerine, bütün mekanların bütün zerrelerinin her birerlerinde sonsuzlar kere tekrar ederim. Rabbimin ezeli ebedi ilminde var olan her şeyi dolduruncaya kadar tekrar ederim. Rabbim razı oluncaya kadar tekrar ederim. Bütün inkarcıları, münafıkları, gafilleri, cahilleri tekzip içinde yine onların hayatları kadar tekrar ederim. Rabbim niyetim üzere kabul buyursun. Niyetimi ihlaslı, sadık ve samimi kılsın. Bütün insan ve cinleri de bu türlü bir iman ve iz’an ile şereflendirsin. Âmin.

    Rabbimize kulluk ve ibadet ve hamd ü sena adına ne yaparsak yapalım ne kadar yaparsak yapalım, ona layık kulluk ve ibadetin zerresini de yapmış olamayız. O ancak kendi bildiği kadar kulluk ve ibadete layıktır. Rabbim azımızı çoğaltarak kabul buyursun, Âmin.

    Yüce Yaratıcı Allah (cc), zâtı ile, mevcud-ı meçhuldür. Zâtı vardır ama insanlığın hiçbir kriteri ile kavranamaz. onun Zâtı akılların, hayallerin, düşüncelerin, tasavvurların ötesinin ötesinin ötesindedir. O ancak isim ve sıfatlarının varlık alemindeki sonsuz ve sınırsız icraatları, faaliyetleri, sanatları ile bilinebilir, tanınabilir, idrak edilebilir.

    İnsan olarak Yaratıcıyı idrak edilebilecek en yüksek seviyede idrak eden Hazreti Muhammed’dir (sav). Hakiki ve en yüksek manada idrak ufuklarına uluşarak, ona hakiki manada muhatap olmuş, Yüce Rabbin isim ve sıfatlarını kendi üzerinde azam mertebede temsil ederek göstermiş, varlık aleminin hem çekirdeği, hem en muhteşem meyvesi olmuş, bütün bir kainatın Kur’an gibi ayet ayet Rabbi anlatan bir dil ve dudak olduğunu göstererek varlık aleminin ilahi bir sanat eseri olduğunu ispat etmiş, insanoğullarının ve yaratılmış varlıkların en şereflisi ve en nurlusu Allah’ın (cc) sevgili habibi, peygamberi Hazreti Muhammed (sav) Efendimiz’dir.

    Bizde ona, âl ve ashabına bütün gönlümüzle diyoruz ki, ezelden ebede kadar gelmiş ve gelecek bütün zamanları, bütün mekanları, bütün sayı ve rakamları, Allah’ın (cc) ilm-i ezelisindeki bütün miktarları dolduruncaya kadar, Rabbimiz razı oluncaya kadar, sonsuzlarca salâtlar, selamlar, rahmetler, inayetler, bereketler üzerine olsun. Onunla beraber bütün peygamberlerin, Efendimiz’in (sav) âl ve ashabının, iman hizmetkarlarının ve bütün inananların da üzerlerine olsun. Âmin.

    İman ve imansızlığın sebepleri ve sonuçları

    Fıkhi tabirle iman; Allah’ın (cc) varlığına, birliğine, Hazreti Muhammed’in (sav) onun kulu ve peygamberi olduğunu dil ile ikrar, kalp ile, tasdik ettikten sonra Allah’ın (cc) insanın kalbinde yaktığı bir nurdur. diye tarif edilir.

    Ana başlıkları ile biraz daha tafsilatlandırıldığında; Allah’ın (cc) varlığına, birliğine, Hazreti Muhammed’in (sav) onun kulu ve peygamberi olduğuna, bütün peygamberlerin hak olduğuna, bütün semavi kitap ve sayfaların hak olduğuna inanmak, meleklerin varlığına inanmak, öldükten sonra dirilmeye inanmak, kadere, hayrın ve şerrin Allah’tan (cc) geldiğine inanmak diye altı ana bölümde izah edilir.

    En geniş ve tahkiki manada iman ise (burada altı madde ile ifade edilen) imanın bütün bölümlerine; varlık alemindeki görülen, görülmeyen bütün delilleri ile tahkiki bir şekilde inanmak ve bunu varlığının bir gerçeği olarak yaşam haline getirmektir.

    İnançsızlık, yaratıcı kabul etmeme fikri ise sebep ve sonuçları farklılık arz eden, muhtelif gerekçelere dayalı olarak oluşturulmuş bir fikir akımı bir hayat felsefesidir.

    Yaratıcının varlığına, peygamber ve kitaplarının beyanlarına inanıp iman getirip tasdik etmenin gereği olarak insanlara bir takım mükellefiyetler, sınırlar, doğrular-yanlışlar gibi ölçüler getirilmektedir. Ayrıca ölüm sonrasında hayatın bütün hesabının görüleceği en küçücük bir günahın hesabının sorulacağı, en küçük bir sevabın karşılığının verileceği ya ebedi cennet ya ebedi cehennemle imtihanın sonlanacağı ifade edilir.

    Yaratıcının varlığına inanmayan ateist grup ise genel manada; hayatını hiçbir mükellefiyet almadan, hiçbir kural kaide ve sınıra tabi olmadın, öldükten sonra da hayatı ile ilgili hiçbir hesap sorgu-suale muhatap olmadan, hayatın bütün zevk ve lezzetlerinden en yüksek oranda istifade etmek isteyen insanlardan oluşmaktadır.

    Tabi ki, bu gurubun aklını zorlayacak pek çok sorular olacaktır. En evvel gelebilecek sorular olarak akıl ile bilimsel gerçeklerle, varlık alemindeki sonsuz ve sınırsız sanat eserleri ile kendi varlığını, birliğini gösteren Yaratıcının, bütün delillerini susturacak, çürütecek, aklî, mantıki, ilmî deliller bulmak ve aklını, kalbini bu bulduğu delillerle ikna etmek zorundadır.

    Çünkü hayal iradeyi dinlemez. Yaratıcının ve hesap gününün yokluğuna kendisini inandıramamış bir ateist, sürekli cehennem ve azap göreceğim düşüncesinden kurtulamayacağından hayatın lezzetlerini ve keyfini tadamayacak, sürekli korkular, endişeler, kaygılar içerisinde hayatı zehir olacaktır. Hayatın lezzetlerini yaşayabilmek için yaratıcının ve hesap günün varlığını reddetmek, inkâr etmek ve bu suretle, bu düşüncelerden kurtulacaklarını zannederek bu hallerinin gereği olarak da inançsız bir hayatı tercih ederler.

    Allah’ın (cc) varlığını hiçbir akıl inkâr edemez. Çünkü bütün varlık alemindeki başta insan, hayvan ve bitkiler olmak üzere, cansız varlıklarda bile akılları hayret ve hayranlıklarda bırakacak sanatlı yaratıklar, düzenli, intizamlı, ölçülü yaşantıları ile insanüstü sonsuz ve sınırsız güç, kuvvet, kudret, ilim ve irade sahibi bir varlığın, yani yaratıcının varlığını mecburi kılmakta, yokluğunu ise akıl dışı bulmaktadır. Yaratılan varlıkların görme, işitme, konuşma, irade kullanma, duygu ve hissiyatlarını kullanma, bir çok kabiliyet ve özelliklerini sergileme gibi hususiyetleri var olduğuna göre bu varlıkları yaratan yaratıcıda da bu ve benzeri sıfatların sınırsız ölçülerde var olması gerekir. Görmesi olmayan yaratıcı, gören bir varlık yaratamaz. İşitmesi, konuşması olmayan bir yaratıcı, işiten, konuşan bir varlık yaratamaz. Yani Yaratıcı kendisinde olmayan bir sıfatı nasıl mahluklara verecektir. Bu kıyaslama ile varlık alemindeki bütün faaliyetler ve sanatlar aynı anda yaratıcının sıfatlarının küçük ölçeklerde bizlere yansımasıdır.

    Bu faaliyetler; tabiat ana ve doğa babanın eserleri ve faaliyetleri diyerek geçiştirici ve kaçamak cevaplarla izah etmeye kalkmak insanın kendi kendini aldatmasıdır. Tabiat içerisinde akıllı, şuurlu, gören, işiten, konuşan, akıl ve irade kullanıp sanat eseri icat eden en kabiliyetli sebep insandır. İnsandan daha kabiliyetli bir sebep yoktur. Pekâlâ; varlık alemindeki bütün varlıkları insan yaratamayacağına göre kim yaratmıştır. İnsan sınırsız âciz ve fakir olduğuna göre, kudreti ve sıfatları sonsuz bir yaratıcının varlığı ve birliği zorunlu değil midir? İnsan ve diğer varlıklar, sürekli ölmeleri ile fani olduklarını ispat ettiklerine göre, ezeli ve ölmeyen, ebedi olan bir yaratıcının varlığını tasdik etmiyorlar mı? Tabiatta bulunan bütün varlıklar ölümlü ama tabiatta devam eden konular, süreklilik ve devamlılık üzere faaliyetlerine devam ediyor olmaları, ezeli ve ebedi olan bir kudretin varlığına delil değil midir?

    Evet bu ve benzeri sorular bu küçük aklımızı derhal imana ikna edecektir. Düşünebilen her insan için bu tefekkür doğal bir insani faaliyettir. Netice olarak, ilmi,

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1