Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Ne İçin Yaşıyorum 2
Ne İçin Yaşıyorum 2
Ne İçin Yaşıyorum 2
Ebook189 pages1 hour

Ne İçin Yaşıyorum 2

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Birinci kitabın kahramanı Cemil, ilerleyen yaşıyla birlikte ömrünün manevi ikinci baharı sayılabilecek ciddi ve çok çalkantılı bir imtihan devrine girmiştir. Akılları başlardan alabilecek, herkesin maddi-manevi her halini belirleyecek, iyi ile kötüyü, ehli olan ile liyakatsizi, elmas ile kömürü birbirinden ayırıp saflaştıracak ateş fırının en kızgın dönemidir.
Bu dönemle her inançlı yolcunun karşılaşması kaçınılmazdır. Bu dönem ikiye ayrılır: Birincisi, Hizmet, hicret, irşad faaliyetleri şeklinde, ikincisi, dehşeti ve ağırlığıyla tahammül edilmesi zor olandır. Bu dönem, Kur'an’ı Kerim'de peygamberlerin bile “Allah'ın yardımı ne zaman?” dediği zorluklara gebedir. Herkesin kalbinde gizlediğinin ortaya çıktığı; hali ve dili ile kendisinin nasıl bir insan olduğunu itiraf etmek durumunda kaldığı fırtınalar, kaoslar, felaketler dönemidir. Bu dönem o güne kadar yaşananların çok hafif kaldığı ağır imtihanlar dönemidir. İkinci dönemin iniş ve çıkışları çoktur ve bunların hepsi onun imtihanlarıdır.
Cemil yaşamındaki manevi imtihanın en önemli safhası olan bu dönemde mal-mülk, makam-mansıp, eş ve çocuklar; hasılı sahip olduğu bütün varlık ve kıymetleri elinden çıkmıştır.
Oluşan maddi-manevi büyük çalkantıları en geniş ve en derin hali ile ifade edebilmek için Cemil, bu ikinci kitap olan “Ne için yaşıyorum 2”yi kendi ağzından kendi duyguları ve hissettikleri ile yazmak istedi. Biz de kalemi Cemil’e bırakarak onu takip ediyoruz. Genel hatlarıyla anlattıkları gerçek hayattan yansımalar olduğundan belki de tarihin bir dönemine ışık tutacaktır.

LanguageTürkçe
Release dateNov 11, 2023
ISBN9798215453544
Ne İçin Yaşıyorum 2

Read more from Abdullah Küçük

Related to Ne İçin Yaşıyorum 2

Related ebooks

Reviews for Ne İçin Yaşıyorum 2

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Ne İçin Yaşıyorum 2 - Abdullah Küçük

    Birinci kitabın kahramanı Cemil, ilerleyen yaşıyla birlikte ömrünün manevi ikinci baharı sayılabilecek ciddi ve çok çalkantılı bir imtihan devrine girmiştir. Akılları başlardan alabilecek, herkesin maddi-manevi her halini belirleyecek, iyi ile kötüyü, ehli olan ile liyakatsizi, elmas ile kömürü birbirinden ayırıp saflaştıracak ateş fırının en kızgın dönemidir.

    Bu dönemle her inançlı yolcunun karşılaşması kaçınılmazdır. Bu dönem ikiye ayrılır: Birincisi, Hizmet, hicret, irşad faaliyetleri şeklinde, ikincisi, dehşeti ve ağırlığıyla tahammül edilmesi zor olandır. Bu dönem, Kur'an’ı Kerim'de peygamberlerin bile Allah'ın yardımı ne zaman? dediği zorluklara gebedir. Herkesin kalbinde gizlediğinin ortaya çıktığı; hali ve dili ile kendisinin nasıl bir insan olduğunu itiraf etmek durumunda kaldığı fırtınalar, kaoslar, felaketler dönemidir. Bu dönem o güne kadar yaşananların çok hafif kaldığı ağır imtihanlar dönemidir. İkinci dönemin iniş ve çıkışları çoktur ve bunların hepsi onun imtihanlarıdır.

    Cemil yaşamındaki manevi imtihanın en önemli safhası olan bu dönemde mal-mülk, makam-mansıp, eş ve çocuklar; hasılı sahip olduğu bütün varlık ve kıymetleri elinden çıkmıştır.

    Oluşan maddi-manevi büyük çalkantıları en geniş ve en derin hali ile ifade edebilmek için Cemil, bu ikinci kitap olan Ne için yaşıyorum 2yi kendi ağzından kendi duyguları ve hissettikleri ile yazmak istedi. Biz de kalemi Cemil’e bırakarak onu takip ediyoruz. Genel hatlarıyla anlattıkları gerçek hayattan yansımalar olduğundan belki de tarihin bir dönemine ışık tutacaktır.

    ALLAH’IN BİR LÜTFU

    2016 senesinde siyasi nedenlerle yargılanıp hapse atıldım. İlahi kader ile takdir buyurulan hapishane hayatım bir tesadüf eseri olmadığına kanaatim kavidir. Ben ve benim gibiler için Hikmet-i İlahinin rahmeti, bereketi, lütfu, kereminin bir tecellisi olduğuna inanıyorum. Yüce Rabbimin karşımıza çıkardığı musibetlere ben ve arkadaşlarım isyan etmedik, gülerek ve hamd ederek kabul edip aldık. Bu da Allah’ın bizi şereflendirdiğine olan inancımızdan oldu. Bu bakımdan hapishaneye atılmamızı değil Allah’ın bir cezası, aksine lütfu ve şereflendirmesi olarak kabul ettik.

    KASABA İNSANI VE BABAM

    1983 yılında başladığım öğretmenlik hayatım Isparta şehrinde devam ediyordu. Yozgat Çayıralan doğumluyum. Boğazlıyan ilçesinde ilköğrenimimi, Kayseri şehrinde orta ve lise öğrenimimi tamamladım. Ankara Gazi Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi’ni bitirdim. Akabinde teknik öğretmen olarak Isparta Endüstri Meslek Lisesi’nin model bölümünde mesleğe atıldım. İnançlı ve idealist bir öğretmendim. Aileden manevi bir eğitim almış değildim. Ama rahmetli anne ve babam çocuklarını helal lokma ile büyüten, çok bilgili olmadıkları halde Allah’a samimi bir kalple inanmış dürüst insanlardı. İbadet hayatları Ramazan orucu, kurban ve cuma namazından ibaretti. Rahmetli babam, Ramazan ayında oruçla beraber namaza da başlar, Ramazan bitince de bir müddet devam eder sonra da terk ederdi. Ramazan ayı öncesi yaşamına aynen geri dönerdi.

    Ramazan ayı girdiğinde bütün çocuklarını sahura kaldırır, teravih namazı vaktinde camiye gitmeye teşvik eder ve takibini yapardı.

    Ebeveynim ekseriyetle Boğazlıyan ilçesinde yaşadı. Çevre kasabalarla kıyaslandığında maalesef çok geri kalmıştı bu yer. Devlet yetkililerince kaderine terk edilmiş dense yeridir. Yağışlı havalarda çamuru, karı ile meşhur, yaz ve baharı ise altında oturulacak ağacının ve gölgeliğinin bulunmadığı çıplak bir yer olmakla bilinirdi.

    Bu kasabanın fena bir geleneği vardı. Düğünlerinde kurulan soflarda içki eksik olmazdı. İnançlı-inançsız, takvalı, mücrim fark etmez herkes bu minvalde sofralar kurar topluca oturup zilzurna sarhoş olana kadar içerdi. Henüz çocuk yaştaki gençler bile gece geç vakitlere kadar alkol alır ve sarhoş olana kadar içerlerdi. Evlerine gitmekte bile zorluk yaşayıp sokaklarda sızıp kalır, kaldırımlara, duvar diplerine pis pis kusarlardı. Bu alışkanlık küçükten kazanıldığı için maalesef pekçok insan ömürlerinin sonuna kadar alkol ile beraberliğini sürdürdü. Bu kasabada insanların pek çoğunun ölüm nedeni de alkol olurdu.

    Hala hayret ederim, nasıl oldu da ben bu alkole bulaşmadım? Bunun için Rabbime sonsuz hamd ediyorum. Koruyan, gözeten odur. Pekçok akrabamın alkol sebebiyle yuvalarının parçalandığı, sağlıklarının bozulduğu ve maddi-manevi sıkıntılar yaşadığını biliyorum.

    Alkolün pek fena bir arkadaş olduğu ve zararını gören kasaba insanı bundan yine de vaz geçmiyordu. Halbuki zararlı olan refik, arkadaş değil düşman olur ancak.

    BABAMIN HATIRASI

    Rahmetli babamın hatıratından bir kesiti yukarıda anlattım. Hayatımda bir mihenk taşı olması sebebiyle tekrar değinmek istiyorum. Tapu memurluğu yaparken kendisine yüklü bir rüşvet karşılığında tapulardan birinin üzerine bir tahribat yapmasını teklif ederler babama. Babam, miktarın yüksek oluşu sebebiyle rüşveti almakta tereddüt eder. Sonra kabul ederek alır. Tapu evrakını arşivden çıkaracak ve tahribatı dışarıda bir öğretmene yaptıracaktır. Rüşveti gömleğinin göğüs cebine yerleştirmiştir. Eve gelir yatar. İşlemi sabah gerçekleştirecektir.

    Gel gör ki sabaha kadar uyuyamaz. Sağa döner, sola döner. Karışık düşünceler içinde, gelgitler yaşar; kararsızlık ve pişmanlıkla kıvranır durur. Göğsünün cep çevresi ateş gibi yanıyordur. Bütün vücudu terler içindedir. Sabah güneş doğar doğmaz evden fırlayan babam koşa koşa rüşvet veren adamın evine gider. Rüşveti adamın suratını atar ve koşarak ayrılır oradan. Eve gelir ve bir oh çeker. İşte o zaman ateşinin düştüğünü ve huzura kavuştuğunu fark eder.

    Bu olayı bugün düşündüğümde anlıyorum ki biz dört oğlan, üç kız kardeş olarak hepimizin inançlı ve ibadetlerini yerine getirmeye gayret eden kişiler olmasının temelinde helal lokma yedirilmiş olmanın payı çok büyüktür.

    Rahmetli anne ve babamı her hatırladığımda hayırla yad ediyorum.

    Saygılı edepli ve vefalı evlat isteyip dünya ve ahirete onlardan fayda görmek isteyen her insanın eş ve çocuklarına nasıl bir kazanç götürdüğünü düşünüp ona göre hareket etmesi çok önemlidir. Babamın hatırasını böyle bir maksatla anlattım.

    HÜKÜMETİN YETİM BIRAKTIĞI ÇOCUKLAR

    1979-1983 yıllarında üniversite tahsilimi Ankara teknik eğitim Fakültesi’nde bitirince Isparta'ya tayin oldum. Ankara'da, üniversitede araştırma görevlisi olabilmem için gerekli şartlara ve teşvik eden akraba çevreye de sahiptim. Ama nedense kalbim, aklım akademik çalışmadan yana değildi. Aklım daha alt seviye eğitim kurumlarındaydı. Oralarda eğitimcilik yaparak gençliğe, millete ve insanlığa daha yararlı olabileceğini düşünüyordum. Isparta'da 1992 yılına kadar dokuz yıl öğretmenlik yaptım.

    Evliliğimden ikisi kız, üçü erkek beş çocuğum oldu. Van ilinde görev yaparken altıncı çocuğum oldu. Altıncı çocuğu Aile ve Sosyal Politikalar Müdürlüğünden edindik. Aldığımda çocuk iki yaşındaydı ve adı Dicle’ydi. Bu çocuğu benim kadar eşim de çok sevmişti. Zaten eşim, ruh ikizim diyebileceğim bir hanımefendiydi ve her hayırlı işte yanımdaki en büyük destekçiydi. Maalesef Dicle yavrumu benim hapishaneye gelişimin ikinci yılında bizden aldılar. Tekrar çocuk esirgeme kurumuna yerleştirdiler. Yargılanan ben iken hem eşimi hem hiçbir günahı olmayan sahipsiz çocuğu(muzu) cezalandırdılar.

    Dicle’yi biz ne kadar kendi çocuğumuz olarak kabul etmişsek, o da bizleri anne-babası olarak benimsemişti. Henüz olayları idrak etmekten uzak bir yaşta yani yedi yaşındayken başıma gelenleri ve kendinin başına gelenleri Dicle’ye anlatamıyorduk. Hem şefkatli, sıcak yuvası yerine Çocuk Esirgeme Kurumu’na alınmasını nasıl anlatabilirdik? Ben yanlarında değilken annesi çocuğa yatılı okula gideceğini söyleyerek ikna etmeye çalışmış. Yuvada bulunuyorken eşim her ziyaretine gittiğinde feryat-figan ağlıyor ve annesine sarılıp bırakmıyormuş.

    O dönem Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı da bir kadındı. Bakan Hanımın vicdanına seslenen bir mektup kaleme aldım. Dicle’ye süreç nedeniyle yapılanın yanlış olduğu, bir masumun göz göre göre cezalandırıldığını, suçun şahsiliği ilkesince, değil masum bir çocuğun, yavrusu elinden alınan eşimin dahi cezalandırılamayacağını belirttim. Çocuğun yuvadan alınarak ailesi olan bizlere tekrar geri verilmesini talep ettim. Ne var ki ne bakan ne bakanın mensup olduğu parti ne de partinin taraftarı olan kimselerden bir cevap alabildim. Kulakları sağır, gözleri kör olmuştu ki dramatik durumumuzu ne gördüler ne duydular. Duvar oldular duruma karşı.

    Mektup internetten, sosyal medya platformlarında yayımlandı. Lakin vicdanları taş kesilmiş yetkililerden bir müsbet karşılık bulmadı.

    17-25 Aralık (2013) süreci olarak tarihe geçen rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarından sonra başlayan ve nihayet tiyatral bir askeri kalkışmayla neticelenen süreçten sonra bizimki gibi yüzlerce çocuk ve aile mağdur edildi.

    Aldıkları kararlarla, bu yetimlerin bulduğu şefkatli ellerden koparıp yuvaya vermek ancak acımasız siyasetçilerin işi olabilirdi. Bunlardan başka hiçbir insan böylesine vicdandan, iz’andan, mantık ve muhakemeden ırak bir işin altına imza atmazdı.

    TOPLUM VE BEN

    1992 yılında devlet öğretmenliğinden istifade ederek Türkmenistan, Afganistan gibi Orta Asya ülkelerine gitmiştim. Bu ülkelerde bulunan Türkiye özel teşebbüsünün eseri olan eğitim kurumlarında öğretmenlik ve idarecilikler yaptım. Derken 2001 yılında tekrar Türkiye’ye döndüm. İskenderun, Samsun ve Diyarbakır'da yine özel eğitim kurumlarında eğitmenlik yaptım. 2007 yılında tekrar Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde ortaokul ve liselerde öğretmen olarak çalışmaya başladım. İkinci devlet memurluğumda ilk üç seneyi Van şehrinde, Endüstri Meslek Lisesi'nde; son dört yılda Vali Tahir Paşa İlköğretim okulunda teknoloji tasarım dersi öğretmeni olarak çalıştım.

    İster görev yaptığım kurumlarda ister komşularım arasında ister sosyal çevremde hep taktir edildim. Kimseye bir kötülüğüm dokunmadı ve kimseyle bir olumsuz münasebet içinde olmadım. Herkesle uyumlu, yardımsever biri oldum. Her insanın hatta her nesnenin hukukuna riayet ettim.

    Sıklıkla insanlar arasına, sosyal hayata karışırdım. Misafirliklere gider, evime misafir kabul ederdim. Van’da da daha önce görev yaptığım vilayet ve ülkelerde

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1