Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Paslı Ranza
Paslı Ranza
Paslı Ranza
Ebook95 pages57 minutes

Paslı Ranza

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Kendi milleti tarafından taşlanmak, dışlanmak, sürülmek... Allah’ın rızasını kazanma yolundaki yolcuların kaderi ve kaçınılmaz çilesidir bu. Ne yaparsanız yapın önüne geçemezsiniz.
Yaşadığımız bunca yıkıma ve aldığım tüm darbelere rağmen geldiğim noktadaki ruh halimin özeti şuydu: Büyük resmi görenler, küçük resimlere ve önemsiz şeylere takılıp kalmazlar. Gözünü sonsuzluk ikliminin meyvelerine dikenler, bu dünyanın geçici ve kendisine emaneten verilen mevkileri ellerinden alınınca feveran etmezler. Ölmezler, bitmezler. Dua ederler, niyaz ederler; ama Allah’tan gelene şikayet etmezler. Sabrederler, dayanıklılık gösterirler.
Hiçbir şeyden sakınmadan, hapse gireceğim güne kadar durduğum yerde durmayı, geri adım atmamayı kafama koymuştum. Suçlu değildim ve bundan en ufak bir kuşkum yoktu. O gün için sahip olduğum mücadele gücümün ve motivasyonumun kaynağı masumiyetime olan işte bu inancımdı.
Gittiğim yere kadar gidecek, yolun bittiği yerde kaderime teslim olacaktım. Nihayetinde alnımıza ne yazılmışsa o olacaktı. İşin aslı, gelmekte olanı görüyor ve sükûnetle sıramın gelmesini bekliyordum.
Özgürlüğüme göz dikenlerin bir gün beni de esir alacaklarını bilmiyor değildim. Hayatım boyunca kimseye ne bir kötülüğüm olmuş ne de fenalık etmiştim. Buna rağmen biliyordum ki hapishaneler bizi bekliyordu.
Türkiye’de on binlerce başarılı, donanımlı ve topluma değer katan insan hapishanelere atıldı. Adaletin yok edilip zulüm ve haksızlığın sıradan hale geldiği bir yerde masumların hapsedilmesi elbette kaçınılmazdı.
Ben de bir kış günü girmiştim Medrese-i Yusufiye’nin kapısından. Koğuş arkadaşlarımı o zor şartlara rağmen çok canlı ve moralli bulmuştum. Sıcak ve samimi duygularla karşılamışlardı beni. Ve hapis hayatım o gün başlamıştı.
İnsan belli bir süre kaldıktan sonra kaldığı yer hapishane de olsa şartlara alışıyor. Zamanla orası da eviniz gibi oluyor. Size ait ranzanız, yatağınız, kitaplarınız... Koğuşta ranzalarımız yıllardır boya yüzü görmediği için paslanmışlardı. Bizler de beş litrelik plastik su şişelerinin dışındaki etiketleri söküp ranzalarımızın paslı demir kısımlarına yapıştırırdık. Tâ ki o pas elimize ve üzerimize bulaşmasın, koğuşumuz paslı kokmasın.
Rabbim acziyetimize binaen demir ve nem kokan koğuşları ve o paslı ranzaları sevdirmişti bizlere. Elli beş ay, on beş gün yatıp çıktıktan sonra geriye dönüp baktığımda, arkada bıraktığım can arkadaşlarımdan sonra en çok yıllarca yattığım ranzamı özlüyorum ben. Üzerinde defalarca Kuran’ı hatmettiğim, yüzlerce kitap bitirdiğim, yazılar kaleme aldığım, hayaller kurduğum paslı ranzamı...
Peyami Safa “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” romanında hapishane ile ilgili şöyle bir ifade kullanır: “Burada ızdıraba ve tevekküle, kadere boyun eğmeye o kadar alıştık ki, onları bıraksam ruhumun bir parçası kesilmiş gibi boşluk duyacağım. Bırakmasam isyansız nasıl yaşayacağım.” İşte bizim ruh halimiz.
Sevgili okur,
Bu kitapta işte bu ruh halinin yansımalarını ve o paslı ranzada bazen gözyaşlarıyla, bazen sonsuz umutlarla, bazen kahırlarla, çoğu zaman da mütevekkil hüzünlerle yazdığım yazıları okuyacaksınız.
‘Paslı Ranza’da zorbalara ve güce boyun eğmektense yıllarca hapis yatmayı göze alanların hissiyatını bulacaksınız. Özgürlüğü, malı-mülkü, evlâd-ı iyâli elinden alındığı halde, hak bildiği yoldan şaşmayan insanlara dair duygulara şahitlik edeceksiniz.
Bu kitapta, benimle beraber bu süreci yaşamak zorunda bırakılan kader arkadaşlarımın, tüm Yusufların ve onların cefakar ailelerinin hislerine de tercüman olmaya çalıştığımı düşünüyorum.
Meramımı ne kadar ifade edebildim, yaşadıklarımızın ve hissettiklerimin ne kadarını satırlara yansıtabildim, bunu okurların takdirine bırakmakla birlikte; tarihe küçücük de olsa bir not düşebildiysem ne mutlu bana. Elinizdeki bu kitapla gelecek nesillere, 21. yüzyılda Müslüman bir coğrafyada yaşanan soykırımla ilgili hakikatlerden bir kesit yahut bugünlere dair bir hikaye aktarabilirsem kendimi hedefime ulaşmış sayacağım

LanguageTürkçe
Release dateJan 10, 2023
ISBN9798215011294
Paslı Ranza

Related to Paslı Ranza

Related ebooks

Reviews for Paslı Ranza

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Paslı Ranza - Ali Hasan Gökçe

    ÖN SÖZ

    Kendi milleti tarafından taşlanmak, dışlanmak, sürülmek… Allah’ın rızasını kazanma yolundaki yolcuların kaderi ve kaçınılmaz çilesidir bu. Ne yaparsanız yapın önüne geçemezsiniz.

    Benim durumumda olan arkadaşların çoktan hapsi boyladığı o malum ve meşum zamanlardı. Dört bir koldan acımasızca üzerimize hücum ediliyordu. Zulüm ayyuka çıkmıştı. Koskoca bir toplum, küçücük bir topluluğun üzerinde düpedüz tepiniyordu.

    Yaşadığımız bunca yıkıma ve aldığım tüm darbelere rağmen geldiğim noktadaki ruh halimin özeti şuydu: Büyük resmi görenler, küçük resimlere ve önemsiz şeylere takılıp kalmazlar. Gözünü sonsuzluk ikliminin meyvelerine dikenler, bu dünyanın geçici ve kendisine emaneten verilen mevkileri ellerinden alınınca feveran etmezler. Ölmezler, bitmezler. Dua ederler, niyaz ederler; ama Allah’tan gelene şikayet etmezler. Sabrederler, dayanıklılık gösterirler.

    Hiçbir şeyden sakınmadan, hapse gireceğim güne kadar durduğum yerde durmayı, geri adım atmamayı kafama koymuştum. Suçlu değildim ve bundan en ufak bir kuşkum yoktu. O gün için sahip olduğum mücadele gücümün ve motivasyonumun kaynağı masumiyetime olan işte bu inancımdı.

    Gittiğim yere kadar gidecek, yolun bittiği yerde kaderime teslim olacaktım. Nihayetinde alnımıza ne yazılmışsa o olacaktı. İşin aslı, gelmekte olanı görüyor ve sükûnetle sıramın gelmesini bekliyordum.

    Özgürlüğüme göz dikenlerin bir gün beni de esir alacaklarını bilmiyor değildim. Hayatım boyunca kimseye ne bir kötülüğüm olmuş ne de fenalık etmiştim. Buna rağmen biliyordum ki hapishaneler bizi bekliyordu.

    Türkiye’de on binlerce başarılı, donanımlı ve topluma değer katan insan hapishanelere atıldı. Adaletin yok edilip zulüm ve haksızlığın sıradan hale geldiği bir yerde masumların hapsedilmesi elbette kaçınılmazdı.

    Ben de bir kış günü girmiştim Medrese-i Yusufiye’nin kapısından. Koğuş arkadaşlarımı o zor şartlara rağmen çok canlı ve moralli bulmuştum. Sıcak ve samimi duygularla karşılamışlardı beni. Ve hapis hayatım o gün başlamıştı.

    İnsan belli bir süre kaldıktan sonra kaldığı yer hapishane de olsa şartlara alışıyor. Zamanla orası da eviniz gibi oluyor. Size ait ranzanız, yatağınız, kitaplarınız… Koğuşta ranzalarımız yıllardır boya yüzü görmediği için paslanmışlardı. Bizler de beş litrelik plastik su şişelerinin dışındaki etiketleri söküp ranzalarımızın paslı demir kısımlarına yapıştırırdık. Tâ ki o pas elimize ve üzerimize bulaşmasın, koğuşumuz paslı kokmasın.

    Rabbim acziyetimize binaen demir ve nem kokan koğuşları ve o paslı ranzaları sevdirmişti bizlere. Elli beş ay, on beş gün yatıp çıktıktan sonra geriye dönüp baktığımda, arkada bıraktığım can arkadaşlarımdan sonra en çok yıllarca yattığım ranzamı özlüyorum ben. Üzerinde defalarca Kuran’ı hatmettiğim, yüzlerce kitap bitirdiğim, yazılar kaleme aldığım, hayaller kurduğum paslı ranzamı…

    Peyami Safa Dokuzuncu Hariciye Koğuşu romanında hapishane ile ilgili şöyle bir ifade kullanır: Burada ızdıraba ve tevekküle, kadere boyun eğmeye o kadar alıştık ki, onları bıraksam ruhumun bir parçası kesilmiş gibi boşluk duyacağım. Bırakmasam isyansız nasıl yaşayacağım. İşte bizim ruh halimiz.

    Sevgili okur,

    Bu kitapta işte bu ruh halinin yansımalarını ve o paslı ranzada bazen gözyaşlarıyla, bazen sonsuz umutlarla, bazen kahırlarla, çoğu zaman da mütevekkil hüzünlerle yazdığım yazıları okuyacaksınız.

    ‘Paslı Ranza’da zorbalara ve güce boyun eğmektense yıllarca hapis yatmayı göze alanların hissiyatını bulacaksınız. Özgürlüğü, malı-mülkü, evlâd-ı iyâli elinden alındığı halde,  hak bildiği yoldan şaşmayan insanlara dair duygulara şahitlik edeceksiniz.

    Bu kitapta, benimle beraber bu süreci yaşamak zorunda bırakılan kader arkadaşlarımın, tüm Yusufların ve onların cefakar ailelerinin hislerine de tercüman olmaya çalıştığımı düşünüyorum.

    Meramımı ne kadar ifade edebildim, yaşadıklarımızın ve hissettiklerimin ne kadarını satırlara yansıtabildim, bunu okurların takdirine bırakmakla birlikte; tarihe küçücük de olsa bir not düşebildiysem ne mutlu bana. Elinizdeki bu kitapla gelecek nesillere, 21. yüzyılda Müslüman bir coğrafyada yaşanan soykırımla ilgili hakikatlerden bir kesit yahut bugünlere dair bir hikaye aktarabilirsem kendimi hedefime ulaşmış sayacağım.

    Hasan Ali Gökçe

    4 Ocak 2022, İzmir

    BİRİNCİ BÖLÜM

    MÜCADELE GÜNLERİM

    Kapının zili çalıp mercekten polis ve jandarmaları gördüğümde anladım ki dışarıdaki rızkım artık bitmiş. Şimdi Medrese-i Yusufiye’ye yolculuk vakti…

    Özgürlüğüme göz dikenlerin bir gün beni de esir alacaklarını bilmiyor değildim. Hayatım boyunca kimseye ne bir kötülüğüm olmuş ne de fenalık etmiştim. Buna rağmen biliyordum ki hapishaneler bizi bekliyordu.

    Kendi milleti tarafından taşlanmak, dışlanmak, sürülmek… bu yolun yolcularının kaçınılmaz çilesiydi. Bu yolun kaderiydi bu. Ne yaparsan yap önüne geçilemezdi. Ve işte o an gelip çatmıştı.

    Mütevekkilim. Eşim de öyle. Sanki bir süredir beklediğimiz misafirlerimiz gelmiş gibi. Biraz gecikmeli de olsa… Evi didik didik arıyorlar. Arasınlar. Ne arıyorlarsa? Bir şey bulamayınca cüzdanımdaki çocuklarımın rızkı olan parayı alıyorlar. Ona da eyvallah. Nedense hiç şaşırmıyorum. Panik yok, Allah Kerim’dir.

    Aradıkları kitapları bulamayınca oğlumun üniversiteye hazırlık test kitaplarına sarıyorlar. Otuza yakın kitaba yayınevinden dolayı el koyuyorlar. Hepsini tek tek tutanağa geçiriyorlar. Şaka gibi.

    Aldıkları bu üniversiteye hazırlık kitaplarını resmi tutanaklara geçirmelerine seviniyorum. İleride bugünlerin belgesi olacak benim ve ailem için. Bu karanlık günler elbette geçecek ve tarih olacak bir gün. Şimdi yaşadıklarımızı o gün torunlarıma bundan daha başka ve daha net nasıl anlatabilirdim? Bilmem ki bu topraklar hiç bu ölçüde bir kitap düşmanlığına şahitlik etmiş miydi daha evvel?

    Sabah on gibi başlayan ev araması saatlerce sürüyor. İkindi namazımı da evde kılıyorum. Ve artık ayrılık vakti. Şairin Ayrılmak biraz ölmektir dediği vakit… Ben de biraz ölüyorum. Her ölümüm aynı zamanda başka bir dirilişin başlangıcı olduğunu bilerek biraz ölüyorum.

    Eşimle sarılıyoruz. Son teselliler, son sözler… Duygu yoğunluğumuz en üst seviyede olsa da ikimiz de ağlamıyoruz. Üzerimizde bizi sarmalayan

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1