Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Hüznün Dip Uğultusu
Hüznün Dip Uğultusu
Hüznün Dip Uğultusu
Ebook174 pages1 hour

Hüznün Dip Uğultusu

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Bu kitapta, yazarın kulağına gelenleri kağıda döktüğü gerçek hikayeleri okuyacaksınız. Eğer siz de bir mağdursanız her hikayede kendinize ait bir parça bulacaksınız...

LanguageTürkçe
Release dateMar 19, 2020
ISBN9781370279418
Hüznün Dip Uğultusu
Author

Ferit Can

Yaklaşık elli yıllık bir ömrün büyük kısmını İstanbul ve Ankara da geçirdi. Aslında nerede yaşarsa yaşasın hayatının merkezinde hep kitaplar ve okumalar vardı. Edebiyat ve felsefe üzerinde yoğunlaşan okumaların yanı sıra 2005 yılından bu yana edebiyat sitelerinde yazılar yazdı. Yazılarını “acemi marangozun talaşı, tahtasından fazla olurmuş” sözü ile tanımlıyor ve kusurunun hulusuna bağışlanmasını istiyor.İlk kitabı Hüznün Dip Uğultusu'nun ardından ikinci kitap yayına hazır şekilde bekliyor.Olayları tarih anlatabilir belki ama acıları ve duyguları ifade etmek sanatın özellikle edebiyatın görev ve sorumluluğunda olduğuna inanıyor.

Related to Hüznün Dip Uğultusu

Related ebooks

Reviews for Hüznün Dip Uğultusu

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Hüznün Dip Uğultusu - Ferit Can

    HÜZNÜN

    DİP UĞULTUSU

    Ferit Can

    Published by Crabs Publishing at Smashwords

    Copyright © 2018 Crabs Publishing

    Tüm hakları saklıdır. Bu yayının herhangi bir bölümü, yayınevinin önceden izni olmaksızın, hiçbir formatta ve hiçbir amaçla çoğaltılamaz, dağıtılamaz, yayılamaz, bir veri tabanı veya bilgi kurtarma sisteminde saklanamaz.

    Bu e-kitap sadece sizin kullanımınız için lisanslanmıştır. Bu e-kitap başkalarına tekrar satılamaz veya verilemez.

    Eğer bu kitabı paylaşmak istiyorsanız lütfen her birey için bir kopya satın alın. Eğer bu kitabı okuyorsanız fakat satın almadıysanız veya sadece sizin kullanımınız için satın alınmadıysa lütfen satın alan kişiye iade edin ve kendinize bir kopya satın alın.

    Yazarımızın emeğine saygı gösterdiğiniz için teşekkür ederiz.

    Hüznün Dip Uğultusu / Ferit Can

    Yayın No: 34

    Hikâye: 2

    Yayın yönetmeni: Halit Emre Yaman

    Editör: Ali Osman Gözağaç

    Kapak tasarımı: Nazende Bahar

    Kapak resmi: Ali Osman Gözağaç

    Teknik hazırlık: Yücel Darcan

    Yayın tarihi: 19 Mart 2020

    Dijital ISBN:

    e-posta: crabspublishing@gmail.com

    Twitter: @CrabPublishing

    FERİT CAN

    Yaklaşık elli yıllık bir ömrün büyük kısmını İstanbul ve Ankara da geçirdi. Aslında nerede yaşarsa yaşasın hayatının merkezinde hep kitaplar ve okumalar vardı. Edebiyat ve felsefe üzerinde yoğunlaşan okumaların yanı sıra 2005 yılından bu yana edebiyat sitelerinde yazılar yazdı. Yazılarını acemi marangozun talaşı, tahtasından fazla olurmuş sözü ile tanımlıyor ve kusurunun hulusuna bağışlanmasını istiyor.

    İlk kitabı Hüznün Dip Uğultusu'nun ardından ikinci kitap yayına hazır şekilde bekliyor.

    Olayları tarih anlatabilir belki ama acıları ve duyguları ifade etmek sanatın özellikle edebiyatın görev ve sorumluluğunda olduğuna inanıyor.

    İÇİNDEKİLER

    ÖNSÖZ

    TAKDİM

    DİNLE ENGELLİ GÖZLERİMDEN

    HÜZNÜN DİP UĞULTUSU YAHUT ISLAK SECCADE

    GELİNİN YÜZÜNE HÜZÜN ASTILAR

    BABA ÖZLEMİNE İLAÇ VAR MIDIR?

    MAHZUN ŞAİR

    KORKTUĞUM TEK ŞEY

    ROTTERDAMLI ERASMUS DENİZLİ KOCABAŞ CEZAEVİ'NDE

    KARPUZ

    BİR MUHACİRİN YOL DÜŞÜNCELERİ

    KAN TERLEYENLER

    KHK'LI

    MERDÜMGİRİZ

    HİLAL'İN GÜNEŞİ

    HIZIR

    SİZ MAHŞER YERİNE GELMEZ MİSİNİZ?

    BİR KALEMİN FERYADI YAHUT DERİN BİR TOPLUMSAL DİKKAT

    KIZIM

    SELANİKLİ, GÜNEŞ'İN KIZI

    KOMŞULAR

    MELETOS

    Kitapta resimleri ile bize katkı sağlayan

    @giryebart

    @renklituvaller

    @ummugulsinkorku

    @osmangozagac

    hesapları ile Türkiye’de yaşanan hak ihlalleri ve yapılan zulümleri tüm dünyaya duyurmaya çalışan www.magduriyetler.com

    ve

    @Z_Yansiyanlar

    ekibine desteklerinden dolayı teşekkür ederiz.

    ÖNSÖZ

    Gırtlak dokuz boğum, sekizini tut birini söyle demiş atalarımız. Ben de bizi terkisine almış uçuruma doğru sürükleyen gelişmelerin, yaşanmışlıkların sekizini sustum birini söyledim bu kitapta.

    Hüznün dip uğultusu sarsıcı bir hal aldığında ifadeler düğümlendi boğazımda. Yalnız dokuzda biri geldi dilime ve ben onları düştüm kâğıda. Tarih, zulüm altında inleyen insanların çığlıklarını kaydederken, ben de bu kitabın kenar sularına kendimce notlar aldım.

    Yazmak aynı zamanda paylaşmaktır. Dokuz boğumlu bir neyden çıkan yakıcı nağmeler gibi insanın içine işleyen mazlumların feryatlarını www.magduriyetler.com sitesinde yazmaya gayret ettik.

    Acemi marangozun talaşı, tahtasından fazla olurmuş sözü benim yazı tecrübelerimi özetliyor olsa da kusurumun, hulusuma bağışlanacağını ümit ederim.

    Ferit CAN

    Ocak 2020

    TAKDİM

    Gırtlak dokuz boğum, sekizini tut birini söyle demiş atalarımız. Ben de bizi terkisine almış uçuruma doğru sürükleyen gelişmelerin, yaşanmışlıkların sekizini sustum birini söyledim bu kitapta"

    Bebekleri ile hapse atılan anneler, anne ve babasından koparılan çocuklar, ekmek su bile verilmeyen tutsaklar, işkence ile öldürülen insanlar, selam dahi vermeyen eş dost ve akrabalar, Meriç kıyısında son bulan hayatlar…

    15 Temmuz 2016 sonrası yapılan hukuksuzlar nedeniyle yüzbinlerce insanın mağdur edildiği ve seslerini kimseye duyuramadığı bu insanların gerçek yaşam hikâyelerini Sekizini sustum birini söyledim sözleri ile bu kitapta kaleme alan yazarımız, kendisi de bu sürecin bir mağduru olarak ismini dahi açıklayamayacağı bir Türkiye gerçeğinde yaşıyor. Çizimlerini mağduriyetler ekibi olarak yaptığımız bu kitabın dünyaya sesini duyurabilmesi adına altına imza atmak bize düştü. Yaşanan bu zulümlerin bir daha yaşanmaması ve tarihe not düşülmesi adına…

    Ali Osman GÖZAĞAÇ

    DİNLE ENGELLİ GÖZLERİMDEN

    Yanımdaki polisin mahcubiyetini pek de samimi bulmuyordum. Merdivenden bir alt kata inerken, koluma girmeye niyetlenmiş fakat Ben sizin kolunuza gireyim, takip etmesi çok daha rahat olur demem üzerine, kolunu hazır hale getirmişti. Bana daha fazla yardımcı olma telaşı içerisinde gibiydi. Aslında telaş da denemezdi buna. Hiç olmayacak bir durumla karşılaşınca, ‘Acaba gerçek mi değil mi, şaka mı ciddi mi?’ sorularına cevap arama aralığındaki bir insanın, uygulamak zorunda kaldığı bir yanlışa, kalben taraftar olmadığını hissettirme çabaları demek daha doğru olabilirdi.

    Bir kaç dakika önce, aralarında konuşan polislerden birisi de o idi. 20 yılık polisim. Böyle bir durumla hiç karşılaşmadım. Adam zaten görme engelli, nezarethaneye atmak nedir? Nereye kaçabilir, nereye gidebilir bu adam? diyordu.

    Kendisince aldığı emirleri eleştirse de, benimle muhatap olduğunda, tavır ve ses tonundan ‘Üzgünüm ama yapmak zorundayım’ manasını çıkarmak çok da zor değildi.

    İlk önce ceplerimi boşaltmamı istedi. Cüzdanımı, 45 TL paramı, kalemimi, mendilimi, kabartma kol saatimi masanın üzerine bıraktım. Sonra kemerimi çıkartmamı istedi, onu da çıkarıp masanın üzerine koydum. Onlar belirtmeden ben ‘yoldaş’ ismini verdiğim beyaz bastonumu katlayıp diğer eşyaların yanına bıraktım. Nezarethaneye ayakkabı bağı da sokulamayacağı için onları da istedi. Kendisi eğildi ise de Lütfen, memur bey ben çıkartırım dedim. Ayakkabı bağcıklarını da çıkarınca , Tamam şimdi gidebiliriz dedi. Arkadan bir ses Gözlüklerini almayacak mısınız? diye sordu. Ses tonunda ‘Bu adam engelli ama merhamete layık değil’ iması gizliydi.

    Gözlüklerimi çıkartmayı hiç sevmezdim. Gözlüklerimi çıkarınca kendimi çıplak ve savunmasız gibi hissederdim. İyice çukura kaçmış, kapalı mı, açık mı olduğu belli olmayan, göz kapakları sanki göz güllesiyle yapışık bir hal almış, yüz ifadesi ile bütünlük arz etmeyen, körlük tiklerinin merkezi olan gözlerime giydirdiğim bir nevi kıyafetti gözlüklerim.

    Elimi gözlüklerime attığımda Hayır, çıkarmanıza gerek yok dedi biri. Gözlüklerimi almadıkları iyi oldu diye düşündüm. Kemer neyse de, ayakkabı bağcıklarım alınınca babasının ayakkabısını giyen çocuklar gibi hissettim bir an. Ayakkabı büyük geliyor, adım atmak için kaldırdığımda, ayağımdan çıkmaması için özel gayret sarf ediyordum.

    Maruz kaldığım bu durum beni mahallede çocuklar tarafından çember içine alınmış, alay ve hakarete maruz kaldığım günlere götürdü. ‘Bu toplum neden bu kadar acımasızdı?’ demeyi sevmezdim zira kimsenin bana acımasını istemezdim. Ne var ki, destek olmak isteyen iyi niyetli insanlar dâhil olmak üzere, birçok el tarafından hep hırpalandığım da bir gerçekti.

    Sol elim tırabzanda, sağ elim polisin kolunda bir kat aşağıya indik. Biraz ilerledikten sonra durduk. Nezarethane nöbetçisi kilidi açtı. İki polis şaşkınlıklarından konuşamıyorlardı bile. Demir kapı sessizliği bozacak şekilde açıldı ve beni getiren polis Biliyorsun biz de emir kuluyuz dedi. Nedense samimiyetine pek inanamıyordum. Rol yapan bir tavrı vardı sanki. Sadece başımı sallamakla cevap verdim ve bir adım daha atarak nezarethaneye girdim. Demir kapı kapandı ve asma kilit asıldı demir parmaklıklara.

    İlk adım attığım yerde kalakalmıştım. İçeride birden fazla kişi olduğu belliydi. Birden gözlerimi kaybettiğim ve körlüğü damarlarıma kadar, koyu ve karanlık bir boşluk olarak hissettiğim, yabancısı olduğum bir mekâna girdiğimde, bir uçurum kenarında duruyormuşum zannı ve tedirginliğini yaşadığım günlerin sisi yüreğime çöktü. Nezarethaneye dair bir fikrim olsa da ellerimle dokunarak duvarların birbirine ait mesafesini, mekânın büyüklüğünü, kapıyı, oturma alanını bir an evvel tanımak istiyordum.

    Tedirginliğim Merhaba beyefendi, hoş geldiniz denir mi bilmiyorum ama ne diyeceğimi de bilmiyorum sesi ile son buldu. Sesin sahibi nezaketli ve edepli birisi olmalıydı. Sesinin tonu ve vurgusundan kötü ve suçlu birisi olmadığı kanaati uyanıverdi bende.

    Merhaba ben Orhan dedim elimi uzattım. Sağ elimi iki eli arasına alıp, samimi bir şekilde, hafifçe sıktıktan sonra isminin Mustafa olduğunu belirtti. Şu an sizinle beraber nezarethanede 6 kişiyiz dedi. Diğerleri merhaba, Allah kurtarsın, selam ve temennilerinde bulundular. Seslerdeki samimiyet tüm tedirginlik ve korkumu almıştı. Nezarethaneye götürüleceğimi ilk duyduğumda, suçlularla beraber kalacağım fikri, kalp atışlarımı etkileyip hızlandırmış, çaresiz çırpınışlar içerisinde iç dünyam alt üst olmuştu. Oysaki hislerim beni yanıltmıyorsa bir huzur ikliminin, ruhu okşayan bahar esintileri gibi bir ortam sezinlemiştim burada.

    Diğer arkadaşlarla tanışmadan evvel Mustafa Bey'den beni nezarethanede gezdirmesini rica ettim. Yanımda iken bana gayet anlaşılır ve net ifadelerle yardımcı oluyor ben de ellerimle duvarları, parmaklıkları, mekânın genişliğini, sabitlenmiş oturma yerlerini tanımaya çalışıyor ve hafızama alıyordum.

    Mustafa Bey ve arkadaşları 8 gündür buradalarmış. Kendilerine göre bir düzen kurmuşlardı nezarethanede. Yere serdikleri battaniye üzerinde oturuyor ve namaz kılıyorlardı. Nezarethaneyi keşfettikten sonra bağcıksız ayakkabılarımı çıkarıp, onlar gibi battaniye üzerine oturdum. Bana sesiz ve derin bakışlarından, durumumu görüp, kendi hallerine şükrediyor oldukları çıkarımını yapıyordum. Bu hep böyle olmuştur, başkalarının dertleriyle ilgilenerek kendi dertlerini unutmak imkânı bulurlar insanlar.

    Battaniye üzerinde oturup herkes kendisini tanıttı. Milli Eğitim’de Şube Müdürü Mustafa Bey, Öğretmen Serdar ve Bülent Beyler, Doktor Selim Bey ve Psikolog Musa Beydi nezarethane arkadaşlarım. Ben de Görme Engelliler Rehabilitasyon Merkezi Müdür Yardımcısı Orhan dedim ve kendimi tanıttım. Hepimiz KHK ile işlerinden atılmış ve sonra da gözaltına alınmış memurlardık.

    Tanışma esnasında hepsi ile teker teker tokalaştım. Gözlerimi kaybettiğim çocukluk yıllarından beri insanları tanıma biçimlerinden biri olmuştu bu benim için. Dokunduğum kişinin ellerinden ve ses tonundan vücut yapıları ve kıyafetlerine, hayalimde biçim vermeye çalışır ve hafızamda onlara bu şekilleriyle yer açardım.

    Sabahtan beri yaşadığım korkunç ve yoğun bir günden sonra nezarethane arkadaşlarımın yanına gelmek, dev dalgaların ve azgın fırtınaların peşinden erişilen durgun ve dinlendirici bir koy gibi geldi bana.

    Biraz rahatlamıştım. Kulaklarım korkudan açılmış iki göz gibi etrafı dinlemekten, başım olup biten saçmalıkları anlamaya çalışmaktan o kadar gerilmişti ki, arkadaşlarla oturup konuştuktan sonra ancak bu gerginliğin

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1