Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Buraların Ağası
Buraların Ağası
Buraların Ağası
Ebook638 pages27 hours

Buraların Ağası

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Melis üniversite öğrencisi ve yeni yıldan beklentileri çok fazla değil, kendine yeten basit hedefleri olan biri. Erkek arkadaşı yok edinmeyi de düşünmüyor ve Alparslan'ın şok edici sözleri, davranışları dünyasını ekseninden oynatınca ne yapacağını bilemiyor. Alparslan'ın hayatına giriş cümlesi ile bildiği herşey değişiyor ve Melis hayatında ilk defa aşık oluyor. Ama asıl darbe Alparslan'dan geliyor, deli adam tüm duygularını düşüncelerini alt üst ediyor.

LanguageTürkçe
Release dateMar 23, 2022
ISBN9781005336462
Buraların Ağası
Author

Müge K. Erden

Adana doğumluyum. Anadolu Lisesini bitirdikten sonra Boğaziçi üniversitesine girdim. Uzun yıllar özel sektörde yöneticilik yaptım. Evliyim ve bir oğlum bir kızım var. Yirmili yaşlarımdan beri yazıyorum ama diğer insanlarla yazdıklarımı paylaşma cesaretini son yedi yılda kendimde buldum Önce oğlumun bana tanıştırdığı wattpad ile web dünyasına girdim. Kitaplarımın aşırı ilgi görmesi üzerine "Buraların Ağası" nı ebook olarak yayınlamaya karar verdim. Wattpad'de hesabımı kapatmıştım ama yeniden açtım çünkü hayalkırıklığına uğramış destekçilerimden duygusal baskı gördüm :) Ama sanırım artık orada yazmayacağım. Belli de olmaz aklım gidip geliverebilir :)Şuanda Toronto'da yaşıyorum.

Related to Buraların Ağası

Related ebooks

Reviews for Buraların Ağası

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Buraların Ağası - Müge K. Erden

    1

    Sence üzerimdeki elbise iyi olmuş mu? odanın kapısında, ellerim kloş siyah elbisemin eteğinde, umutsuzca bekliyordum. Sinem ayna karşısında hassasiyetle gözlerine eyeliner çekiyordu.

    Bana kısa bir bakış fırlatıp Hıh rahibelere benziyorsun dedi.

    Dar mini eteği ve yüz beden memelerini dışarı taşıran dekolteli bluzuyla tam bir aşüfteye benziyordu. Öfkem içimde kabardı kabardı ama dilimle kelimelere dönüşüp dışarı çıkmalarını engellemek için dişlerimi sıktım. Annem her zaman insanlara karşı kibar ve nazik olmamı öğütler. Güleryüz her kapıyı açar.

    Aynanın karşısında duran ev arkadaşımın yanına geçtim. Gerçekten yanyana çok tezat görünüyorduk. Onun sonradan sarıya dönmüş ve fönlü saçları, koca göğüsleri, bronz bir teni ve büyülü bakışları vardı.

    Başımı hafifçe yana eğip kendime baktım. Beyaz tenliydim hatta biraz soluktum, saçlarım kahverengi, gözlerim mavimtraktı, hani böyle ışıkla renk değiştiren cinsten, mesela o anda çok koyu görünüyorlardı, suda yeşil ya da mavi oluyorlar, güneşli havalarda grileşebiliyorlardı. Tam anlamıyla renkli gözlüydüm. Bakışlarım göğüslerime indi. Sinem’inki kadar olmasa da bayağı iriydiler. Lisede yeni ergen erkek çocukların sapıklıklarına maruz kalmamak, geceleri fantezilerini süslememek için hep bol tişörtler giymek zorunda kalırdım, tabi biraz da kamburlaşırdım. Aslında hiç fena değildim. Sinem ile bakışlarımız aynada çakıştı. Gülümsedi.

    Çok güzelsin ama bakımsızsın dedi. Kendine özen göstersen, başını döndürüp sana ikinci kez bakmayacak adam yok Dalgaları saçlarımı tutup savurdu. Mesela bunların kesin şekillendirilmesi lazım diye ekledi.

    Elbisemin v yakasını elleri ile açıp Bu şahane şeyleri birazcık ucundan göstermelisin göğüslerime dokunması içimi ürpertti.

    Ellerini hafifçe ittim. Her neyse boş ver dedim.

    Bari biraz ruj sür, yanında oruspu gibi görünmek istemiyorum diye sızlandı. İçimden güldüm öyle görünmesine tek sebep sanki bendim. Yine de kalbini kırmamak için gülümseyip elindeki kırmızı ruju alıp dudaklarıma sürdüm. Bembeyaz yüzümde, koca iki dilim domates vardı sanki.

    Aman tanrım palyaço gibiyim diye söylendim.

    Off ne salaksın. Kaç erkek bu dudaklarla yapabileceklerini hayal edecekler seni görünce diye kahkaha attı. Onun, bu pat diye her şeyi utanmadan ifade edebilmesi yanaklarımı kızartıyordu. Ayrıca neden dudaklarımla ne yapmak isteyebilirlerdi ki? Bu konuda gerçekten kelimenin tam anlamıyla bakireydim. Hem bedenen hem zihnen. Özellikle kaçtığım için değil, küçük bir şehirde geleneksel bir ailede büyüdüğüm için, ya da belki anne babamın üzerimdeki aşırı koruyuculuğundan, erkek ve kadın anatomisi adına bildiklerim okuldaki biyoloji dersinden aldıklarımdan ibaretti.

    Her ne kadar Sinem karşı çıksa ve ne kadar muhteşem bir şeyi kaçırdığımı her seferinde ballandıra ballandıra anlatmaya çalışsa da - ki pek başarılı olduğu söylenemez çünkü genellikle o betimlemelerine başladığında, ben kulaklıklarımı takıp yüksek sesle müzik dinlemeyi tercih ediyordum - açıkcası üniversiteyi bitirmeden bu bilgimi arttırmayı düşünmüyordum. Kapı sesi ile ayna karşısındaki ritüelimizden uyandık.

    Geldiler diye zıpladı Sinem ve kapıya koştu.

    Bu sene yılbaşı cumartesi gününe denk geldiği için ve ara tatil olmadığından ailemin yanına gidemedim çünkü hemen ertesi hafta ara sınavlarım başlıyordu ve bir gün için o kadar yorulmaya değmeyeceğine karar verdik. Sinem böyle bir gecede evde oturmama izin vermeyeceğini kesin bir dille ifade edip, beni, erkek arkadaşı ve onun iki okul arkadaşı ile dışarı çıkmaya ikna etti, bu gece dışarı çıkmazsam beni sonsuza dek evden atmakla tehdit ettiğini de eklemeliyim.

    Tedirgin ve heyecanlı bir halde evin kapısının önünde dikilmiş grubun yanına gittim, hafifçe elimi kaldırıp hepsine doğru salladım.

    Selam gülümsemem yüzümü acıtıyordu sanırım biraz abartmıştım. İfademi düzelttim.

    Ne oldu yüzünü astın? Benim elemanları beğenmedin mi? diye sordu Mert.

    Birden gülümsemeyi bırakmamalıydım. Ellerimi ovuşturdum Yok hayır ya, ne haddime, saçmalama ne kadar inkar kelimesi varsa sıralıyordum.

    Tamam tamam inandık, beğendin, sonra hangisini daha çok beğendiğini söylersin bana diye göz attı.

    Ahhhh. Kulaklarıma kadar kızardım. Mert ve patavatsızlıkları.

    Hadi çıkalım artık diye Sinem imdadıma yetişti.

    Mert’in elemanlar dediği iki tip önden çıktılar. İkisi de orta boyluydu. Biri esmer diğeri daha açık tenliydi ama ikisine de yakışıklı demek için bayağı kalabalık bir şahit ordusuna ihtiyaç duyuyordum.

    Arkadaş olmak ister miydim bunlarla? Sanmam. Gereksiz bir akşam geçirecektim anlaşılan.

    Gece yarısına bir saat kalmıştı. Mert’in daha önce rezervasyon yaptırmış olduğu bir barda sahneden birkaç sıra arkada, barın hemen önünde, bir bistro masada ayakta dikiliyorduk. Masanın üzerinde çerez, bir uzun bardak içinde dilimlenmiş havuç ve salatalık vardı. Buz dolu bir kova içinde de bir şişe jack daniels. Mert, Sinem’in beline elini dolamış, kulağına bir şeyler anlatıyordu. Müzik konuşmayı engellemeyecek kadar yüksek değildi ama ben yine de yanımdaki elemanlarla sohbet etmek istemiyordum. Üstelik bardağıma doldurdukları içki çok ağırdı ve daha hafif bir şeyler içmek istiyordum. Babam genellikle yılbaşı gecelerinde bana ve anneme tatlı kokteyller hazırlar kendisi de bir küçük rakıyı bitirirdi.

    Kokteyl almak amacıyla bara doğru yöneldim ve o anda boşalan bar sandalyesine tırmandım. Barmenin dikkatini çekmek için birkaç kez el salladım ve bir margarita istedim. İçkimi beklerken ayağımla çalan şarkıya tempo tutuyordum. Açıkcası çok fazla Türkçe şarkı bilmiyordum. Yani Türk Sanat Müziği eserleri dışında çok fazla dinleme şansım olmamıştı. Babam asıl mesleğinin yanı sıra müzik ile uğraştığı için, bu konuda hep çok titiz olmuştu. Bana küçük yaşlardan itibaren piyano çalmayı öğretip, ünlü bestecilerin eserleri ile tanıştırmıştı. İlkokuldan sonra yabancı dille eğitim veren bir okula girmeye hak kazandığım için İngilizce benim için önemli hale gelmişti ve yabancı müzikle de bu yıllarda tanışmıştım.

    Barmen içkimi uzattı, ben de ona parayı. Bu ufak alışverişten sonra bir yudum içkimden aldım. Tatmin olmuştum. Barmene gülümsedim ve içkimi dökmeden tabureden kalkmak için bir hamle yaptım. Bir anda nereden geldiğini anlayamadığım bir el beni durdurdu. Tam olarak üst bacağıma yapışmak sureti ile hareket etmemi engelliyordu. Hafifçe taburede geri döndüm, içkimi barın ahşap zeminine bıraktım ve elin sahibinin kim olduğuna aldırmaksızın parmaklarını teker teker etimden sökerek kurtuldum. Tekrar ayağı kalkıp içkimi aldığımda bu sefer aynı el kol uzantısıyla birikte bir yılan gibi belime dolandı. Sırtım sert bir gövdeye yapışmıştı. Bütün vücudumu bir ürperti sardı. Arkamdaki sapık her kimse, uzun boylu ve geniş olduğunu söyleyebilirdim ve bir de sertti. Uvv umarım spor salonu manyaklarından değildi. Belimdeki ele yavaşça dokundum, okşar gibi ve yine aynı sabırla parmaklarından ve sonra da kolundan kurtuldum. Sapığımın yüzünü görebilmek için arkamı döndüm.

    Tipik siyah takım elbise, kravatsız beyaz gömlek, kirli sakal, kara bakışlar. Ya gerçekten ruhu kötülerden ya da öyle görünüp bundan nemalanmaya çalışan bir asalak. Tek kaşını kaldırmış bana bakıyordu.

    Bitti mi beni süzmen dedi. Sesi sert, kalın ve otoriterdi.

    Bana umutsuzca dadanan sapık kim anlamaya çalışıyordum deyip omuz silktim. Beyaz dişleri dudaklarının arasında parladı. Kulağıma eğildi.

    Seni şuanda, hemen, bu bar taburesi üzerinde nasıl da sikmek istiyorum bir bilsen dedi. Bardaki müzik seviyesi saat ilerledikçe artmaya başlamıştı ve duyduğum sözler benim uydurmam mı, yoksa gerçekten karşımdaki hödük bunları söyledi mi diye merak etmeden duramadım.

    Umarım seni yanlış duymuşumdur dedim ve Sinem’lerin yanına gitmek üzere arkamı döndüm. Ayyy. Ayağımı sinirle yere vurdum. Şimdi de sol kolumu yakalamış gitmemi engelliyordu.

    Hemen, şimdi beni bırakmazsan seni tacizden şikayet edeceğim diye dişlerimin arasından tısladım. Evet öfkemi yine hapsediyordum ağzımın içinde.

    Kahkaha attı. Başka bir an olsaydı ne kadar seksi bir ses olduğunu düşünürdüm ama o anda kendimi çok bıkkın hissediyordum ve ondan kurtulmak istiyordum.

    Lütfen izin verir misin arkadaşlarıma katılmak istiyorum birazdan geri sayım başlayacak dedim sesimi olabildiğince yumuşatarak. Tatlı dil yılanı bile deliğinden çıkarırmış.

    Benim yanımda, benimle öpüşerek gir yeni yıla ne olmuş yani? Yanındaki iki hıyarı mı öpeceksin? Bu gece eve gidince hangisine vereceksin peki, ikisine birden mi? sesi alaycıydı ve tam anlamıyla pis pis sırıtıyordu.

    Hayır gerizekalı - anne özür dilerim ama delirtti beni hakaret etmeden duramayacağım- ne seni ne de başka birini öpmeye niyetim yok. Sizin gibi mankafa erkeklerle yatacağıma zehirli yılan alırım yatağıma daha iyi dedim. Kaşlarını çattı. Sanırım uyuyan canavarı uyandırmıştım. Bayağı sinirlenmiş görünüyordu.

    Sakın o güzel ağzınla bana bir daha hakaret etme, net ‘Net’ dedi allahım beni neyle sınav ediyorsun, klişe bir mafya özentisini bu yılbaşında karşıma çıkarmakla neyi görmemi sağlamaya çalışıyorsun? Dalgın bakışlarıma aldırmadan sesi sertleşerek konuşmasına devam etti.

    Benden başka kimseyle yatmayacaksın bundan emin ol. En azından bu gece kendini beğenmiş bir edayla beni süzdü.

    Rüyanda deyip bu sefer beni yeniden yakalamasına izin vermeden masaya geri döndüm.

    Neredeydin be? diye azarladı Sinem beni.

    Bardan içki almaya çalışıyordum ama başarısız oldum içkimi salak adam yüzünden barda bırakmıştım. Neyse zaten içecek hevesim kalmamıştı.

    Sahnedeki yumuşak ve hassas şarkıcı yeni yıl dileklerini sıralalıyordu. Bir anda elimde tüylü bir atkı ve kafamda parlak kırmızı üçgen bir şapka peydahlandı. Geri sayım başladı.

    On -dokuuuz - sekiiiiz, bütün bar aynı ritmle inliyordu. Yediii-altıııı-beeeeş, herkes elindeki saçma sapan düdükleri öttürüyordu her rakamın arasında.

    Dört - üüçç, yanımda elemanlardan biri iyice bana sokulmuştu. Kalabalık yüzünden çok kıpırdayacak yerim yoktu ve bunlardan birinin beni öpmeye çalışması fikri midemi bulandırıyordu. İkisine birden tamamen arkamı döndüm.

    İkiii - biiiiiir - Sıfııııııııııııııııııııııııııır. Şarkıcı böğürüyordu. İnsanlar sanki piyango kazanmış gibi zıplıyor sarılıyor birbirlerini öpüyorlardı. Bense.. Ben mii? Hiiç!!!

    Hmmm istemsizce inledim.

    Öpüşüyordum. Hem de hayatımda ilk defa dudaklarımdan. Hatta detaya girersem sanırım ağzımın içindeki bir dildi ve itiraf ediyorum hissettiğim ta dudaklarımdan bacak arama kadar sızıyla ilerleyen harika bir duyguydu. Durumumu özetlemem gerekirse, dizlerim titriyordu, kötü adam belimden sıkıca kavramıştı bu sayede düşüp yerlerde sürünmemi engelliyordu. Beni sarmalayan bu güçlü adamın yüzüne baktım ve bakar bakmaz sinir oldum. Tek kaşı havada yüzünde muzip bir gülümseme beni izliyordu. Belden aşağımız siyam ikizleri gibi tek parça olmuştu ve karnıma bastırdığı sert şey tahminimce kemeri beni rahatsız ediyordu. Ellerim göğsünde sabitlenmişti. Gömleğinin altından teninin sıcaklığını hissedebiliyordum.

    Bazı şeyleri açıklığa kavuşturmak lazım. Bir kere ben dokunmayı ve dokunulmayı sevmem. Annem ve babam dışında hiçbir aile ferdi beni yanaklarımdan dahi öpemez, saçımı başımı okşayamaz. Rahmetli babaannem bunu yakınen tecrübe etmiş ulu bir ruhtur. Yapış yapış tükürüklü ağzıyla beni öpmeye kalktığında ufak çaplı sinir krizi geçirmiş ve üf babaanne yaa iğrençsiiin diye bağırarak yüzümü sabunla yıkamak zorunda kalmıştım. Rahmetli hem küstü hem de bir daha böyle bir girişimde bulunmadı. Tabi sonra ben onun gönlünü çikolatayla aldım. Ne de olsa kadınız yani yaşımız kaç olursa olsun bir çikolataya bir de Brad Pitt’e kimse hayır diyemez. Bu adam kimin nesi oluyordu da son bir saattir bana bir şekilde dokunmayı sarılmayı başarıyordu?

    Evet öfkem midemden yukarı doğru tırmanmaktaydı.

    Ellerimi seri bir hareketle geri çektim ve bedenimi sıcak ham maddeden sıyırmaya çalıştım.

    Anahtar sözcük çalışmak. Zira benim iki katım genişliğinde ve bir kafa daha uzun bu şahıs gitmeme izin vermiyordu. Başını eğdiğinde bir daha öpmeye kalkacağı düşüncesiyle çırpındım. Aslında itiraf ediyorum biraz da heyecanlanıp umutlandım. Dudaklarımdan ziyade kulağıma yöneldiğinde, telaşlandım ama nefesini tenimde hissedince içim yine aynı sızı ile titredi. Sesi beni jöle gibi yere yapıştıracaktı az kalsın.

    Söylediğimi yaparım. Bu ne demek biliyor musun? Cevabımı beklemeden devam etti. Bu gece seni sikeceğim

    Dehşet içindeydim. Kim bu kadar terbiyesiz ve ahlaksızca konuşur? Hiç mi filtresi yoktu bu adamın? İnsan sürekli küfreder mi? Seninle yatmak istiyorum de ne bileyim seni becermek istiyorum diyebilirsin ki bana kalırsa o bile çok çirkin bir ifade. Dütmek ne ya? Bak kelimeyi zihnimde bile tekrarlayamıyordum utancımdan. Ay allahım yüzüm pancar gibi olmuştur kesin zira hem hödüğün vücut ısısı hem iç termostatımın bozulmuş olması sebebiyle yangın yerine dönmüş durumdaydım.

    Derhal toparla kendini Melis!

    Kendimi hızla sıcak maddeden geri çektim. Bu sefer başardım ve üstelik sadece geri çekilmekle kalmadım. Elimi kaldırdım ve sağ yanağına sağlam bir şaplak patlattım. Kafası yana savruldu, tokadım o kadar etkiliydi yani, tabi bir de elim biraz acıdı. Hızla arkamı döndüm bistro masanın altında asılı olan çantamı ve montumu aldım. Ağzı yere kadar açılmış Sinem’e ve Mert’e döndüm. Ben eve gidiyorum diye bağırdım çünkü sahnedeki neşeli dostumuz haydi lelli lelliiiii diye böğürmekteydi, bu deEsinde sesimin duyulmuş olmasından bile tam olarak emin değildim.

    Bardan fırtına gibi çıktım.

    Dışarısı bayağı soğuktu. Henüz kar yağmıyordu ama keskin bir buz havası vardı. Kapıdaki görevli, tahminimce ‘araçlardan sorumlu bar bakanı’ na taksi çağırabilir misiniz? diye sorduğumda beni baştan aşağı süzdü. Ne oldu taksiye uygun muyum diye mi baktın canım dememek için dilimi ısırdım.

    Takhsiiii diye bağırıp el işaretiyle köşedeki aracı çağırdı.

    Tam arabaya doğru yönelmiştim ki sıcak madde arkamda belirdi. O kadar yakın duruyordu ki sırtımdan aşağıya doğru soba ısısı gibi sıcak yayılıyordu. Çenesini sağ omzuma dayadı. Nereye gittiğini sanıyorsun?

    Başımı çevirdiğim anda yüzlerimiz birbirine yapışacaktı bu nedenle dimdik durdum.

    Eve arrggh sesim çatallaştı, sanki boğazıma balgam yapışmış gibi. Öksürüp temizlemem lazım ama o zaman bu salak bana yapışmışken nasıl olacak. Ihıım ıhım evet temizlendi ama sıcak madde bu vesile ile bir dirhem gevşeyen bedenime arkadan iyice sarıldı.

    Tanrım o anda oracıkta ona dönüp kıpkırmızı dudaklarına yapışmak, bacaklarımı beline dolamak ve sert gövdesinin her zerresini vücudumda hissetmek arzusuyla yanıp tutuşuyordum. Kendime inanamıyordum. Toplamda üç cümle sarf eden ve ikisi beni dütmekle ilgili olan bu saygısız ahlaksızla, ahlaksızlığın dehlizlerine inmek istiyordum.

    Aracınız geldi efendim biraz önce beni aşağılayarak süzen ve taksiyi böğürerek çağıran değnekçi arkadaş biranda saray asilzadelerine hizmet veren uşak modeline dönüşmüştü. Asilzade. Pmhf burnumdan güldüm.

    Asilzade cebinden çıkardığı yüzlüğü değnekçinin eline tutuşturdu. Kibarlığın ve saygının asıl sebebi bulunmuştu. Küstah olduğunuz kadar zenginsiniz de bayım. Saçma sapan analizlerimle meşgul olduğum için arabanın yolcu koltuğuna oturtulduğumun hatta emniyet kemerimin bağlandığının farkında değildim. Araç hareket ettiğinde yerimden sıçradım ve avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım.

    İndir beniiiiiiiiiiiiiiii

    İnmek istiyoruuuuum

    İmdaat bu arada cama vurduğumu eklemeliyim.

    Yanımdaki zengin adam sadece gülüyordu. Hem de pis pis. Sanki arkadaşına eşek şakası yapmış ve şakanın iğrençliğiyle doğru orantılı olarak pisleşen gülme efekti ile krize girmek üzereydi. Hızla ona döndüm ve kolunu yumruklamaya başladım.

    Bırak şu saçma hareketleri diye gürledi. Biranda arabanın içi sessizleşti. Sesinden o kadar ürkmüştüm ki koltuğa iyice gömüldüm. Gözlerim yanıyordu, boğazımda düğüm oluşmaya başlamıştı. Kimse hayatımda kimse direkt olarak bana bu şekilde bağırmamıştı. Ben de hak edecek bir şey hiçbir zaman yapmadım. Şimdi olduğu gibi. Bana bağırmaya hakkı yoktu. Son model arabasında tanımadığım bir adamla nereye gittiğimi bilmiyordum ve tepki vermem çok normaldi.

    Heh şöyle be iki dakika sessiz dur, a.nı koyayım

    Küfredince tiksintiyle ürperdim. Yüzümü de ekşitmiş olmalıyım ki direksiyondan bir elini bırakıp parmağıyla burnumu fiskeledi.

    Ne oldu hoşuna gitmedi mi? Barda öyle demiyordun ama kollarımda mum gibi eridiydin. Hayvansı bir sesle iç geçirdi. Eminim acayip de ıslanmışsındır Eliyle pantolonun önünü düzeltti.

    Hayvan.

    Ne? sesi yine sertleşmişti.

    Bir şey yok bense iyice korkuyla pısmıştım.

    Bana hayvan mı dedin?

    Sesli düşündüysem demek. Hay dilimi eşek arıları soksun.

    Adını bilmiyorum, eh tipine ve davranışlarına bakınca sana en uygun isim bu gibi geldi aferin Melis, kriz anında asabi insanlarla uğraşmak konusunda gerçekten uzmansın. Şimdi iyice delirecek ve şuracıkta seni becerip yol kenarına atacak. Düşüncesi bile göz pınarlarımın aşırı üretim yapmasına yetmişti, yalnızca baraj kapaklarının açılmasını bekliyorlardı gözyaşlarım yanaklarımdan özgürce süzülebilmek için.

    Alparslan dedi. Sesi biraz yumuşamış mıydı ne?

    M-melis diye kekeledim.

    Bana yan gözle baktı. İsmin güzelmiş dedi sırıtarak.

    Teşekkür ederim. Utanarak başımı çevirdim ve pencereden dışarıyı seyretmeye başladım. Ulus’a doğru gidiyorduk.

    Nereye götürüyorsun beni? diye sordum başımı pencereden çevirmeden. Şimdi şuanda arabadan atlasam, hazır yavaşlamışken diye hesaplar yapıyordum.

    Evime dedi dünyanın en doğal şeyiymiş gibi.

    Gelmek istemiyorum ve beni zorluyorsun bu tuhaf değil mi?

    Omuz silkti. Aslında gelmek istediğini biliyorum. Böyle bir hallere giriyorsun ‘ben zor kızım’ falan triplerine. Onun için seni ciddiye almıyorum. Eve girince seni öpmeye başlayacağım ve oradan devam edeceğiz

    Eminsin yani kendinden.

    Yine omuz silkti.

    Bir süre yüzünü izledim. Bayağı yakışıklıydı aslında. Yani bir sürü kız bununla birlikte olmak isteyebilirdi. Eh biraz önce beni de arzudan delirttiğine göre potansiyeli çok yüksek olmalıydı.

    Ben kendimden emin değilim. Seni istiyor olabilirim ama seni tanımıyorum ve bu beni tedirgin ediyor. Normal insanlar gibi görüşmeyi seçseydik daha iyi olmaz mıydı?

    Ne gereği var? Biraz eğleneceğiz sonra sen sabah kalkıp gideceksin. Birbirimizi tanımanın bir anlamı yok

    Benim için var

    Sakın ben senin bildiğin kızlardan değilim teranesi yapma bana. Nasıl salınarak yürüdüğünü, her geçene memelerini sürttüğünü, kıpkırmızı rujlu dudaklarını nasıl büzdüğünü, gözlerini her bakıştığın erkeğe süzdüğünü, bütün bar gördü. Resmen aranıyordun.

    Şoktaydım. Bana bakabilir miydi? Bardaki en muhafazakar elbise bendeydi. Boğazıma kadar kapalıydı ve dizime kadar uzundu. Yüzümde rujdan başka makyaj yoktı. Sinem’e içimden küfrettim.

    Yanılıyorsun. Senin bu aşağılamalarına katlanmak zorunda değilim. Lütfen inmek istiyorum. Daha fazla zorbalığa gerek yok Sesim titriyordu. Ağlamanın eşiğine ulaşmıştım.

    Tamam diyelim ki yanlış düşünüyorum. Ama madem bu kadar yol geldik bari birbirimize bir şans verelim olmaz mı? yine sırıtıyordu duygusuz duyarsız insan.

    Bak hala zorluyorsun beni. Lütfen ben evime gitmek istiyorum ilk gözyaşı aktı. Geride bekleyen milyonları tutabileceğimi sanmıyordum.

    Tamam seni evine bırakalım bakalım sıkıntıyla söylendi.

    Adresimi söyledim ve eve varana dek tek kelime konuşmadık. Ben de böylece ağlama nöbetimden kurtulmuş oldum.

    2

    Yeniyıldan beklentilerim nelerdi bir düşünelim.

    *Bu yıl üniversitede üçüncü senem geçmiş yıllarda olduğu gibi yine iyi bir derece yakalamak. Mümkünse bölüm birinciliği

    *Edebiyat kulubünde başkan olmak

    *Bir kitap yazmaya başlamak

    *Buket Uzuner’e Mavi Tuna Kumral Ada kitabını imzalatmak. Aşığım o kitaba.

    *Yurtdışına çıkmak. Mümkünse Viyana’ya. (Tanrım sen sebeplerimi biliyorsun)

    Evet özetle isteklerim bunlar.

    Hayaller.

    Peki yeni yıla nasıl başladım? İçimi metalleri eritecek kadar ısıtan bir öpüşmeyle. Kimle? Bir hödükle. Yeni yıl bahsettiğim dilekleri gerçekleştirmeme yakınlaştı mı? Mutfağımda oturan bana sırıtan hödüğe bakılırsa cevap negatif.

    Arabadan iner inmez apartman kapısına koştum içimden bir ses zengin ve küstah adamın beni takip edeceğini söylüyordu nitekim o ses yanılmadı. Tüm itirazlarıma rağmen kendisi bir şekilde, beni sürüklemek de dahil olmak üzere önce asansöre sonra eve girmeyi başardı.

    Şimdi mutfak tezgahına dayanmış elimde su bardağıyla karşımda bira içen zorbayı izliyordum.

    Elindeki birayı alıp fırlatabilir, yüzündeki küstah sırıtışı tokatla silebilir ve tekmeleyerek onu dışarı atabilirim.

    Kuramlar.

    Elindeki birayı kapıp fırlatabilir, sonra üzerine atlayıp bacaklarımı beline dolayabilir ve arsızca bana gülümseyen dudaklara saldırabilirim.

    Fantaziler.

    Elindeki birayı mutfak masasına bırakıp ayağa kalktı. Yavaşça bana doğru yöneldi. Nefesimi tuttuğumu ancak dibime geldiğinde farkettim. Nazikçe yüzüme düşen saçımı kulağımın arkasına itti. Gözleri hayatımda görmediğim kadar siyahtı. Kömür karası. Başını yana doğru eğip yüzümü incelemeye başladı. Utanmıştım başımı öne eğdim. Hafifçe çenemden tutup kaldırdı. Nefesim hızlanmıştı, kalbim kaburgalarımı zorluyor, dışarı çıkmaya çalışıyordu.

    Kulağıma eğildi. Odan nerede hadi yatağa girelim artık dedi.

    Gerçekler.

    Yatağa gidecek olan benim bayım. Sen evine geri döneceksin Gözlerimi irice ayırmış anladı mı diye yüzüne bakıyordum.

    Alaycı bir şekilde güldü. Yok ya bu kadar yol geldim geri mi döneceğim üstelik bu kadar içmişken

    Bana mı sordun içerken? sorum aslında soru değil bir doğrulamaydı. Geldiğimizden beri iki şişe birayı su gibi götürmüştü.

    Yapacak birşey yok benden kurtulamazsın bu gece buradayım dedi kendini bilmiş bir edayla.

    İyi o zaman salonda kanapeyi hazırlayayım dedim masumca. Ne yapalım kalacaksa kalsın, sabah kalkar gider diye düşündüm.

    Yok daha neler. Ne kanapesi ya? Seninle yatacağım. Gecenin başından beri söylüyorum anlaman kıt mı? Seni sik…

    Sözünü kestim çünkü artık bu kelimeyi duymaktan bıkmıştım.

    Bana bak kendini ne zannediyorsun bilmiyorum ama benim dünyamda seni tanımlayan bir takım kelimeler mevcut ve ben onları kullanarak seni kırmak istemiyorum. Ya kanapede yatarsın ya da gidersin. Birazdan arkadaşım ve sevgilisi eve gelecek onlarla tanışmak istemezsin. Sinem’in bu gece eve geleceğinden emin değildim ama blöf atmanın bir zararı olmazdı.

    İyi sen kanapeyi hazırla ama sabah beni yanında görünce şaşırma dedi ve göz kırptı.

    Salak dedim içimden ve odama yöneldim.

    Duydum seni diye seslendi. Hıh yine sesli düşündüm galiba.

    Hızla dolaptan yedek yorgan ve yastık aldım ve salonda kanapeyi açıp elimdekileri üzerine attım.

    Haazır diye seslendim. Arkamda gölgesini hissettiğimde geri döndüm ve çıplak bir gövde ile karşılaştım.

    Nefesim kesilmişti. Allah boş zamanında yaratmış. Kalıptan çıkmış gibi bir gövde tam göğüste hafif kıllar göbekten aşağıya doğru bilmek istemediğim bir destinasyona doğru ilerliyordu.

    Ağzının suyunu sil deyip pis pis güldü.

    Gözlerimi devirdim ve tekrar mimarları kıskandıracak olağan üstü yapıya bakmamaya çalışarak yanından geçtim.

    İyi uykular

    Uyumayacağım kesin deyip yine güldü. Yemin ederim kafasını kesip pencereden dışarı fırlatmak istiyordum. Omzumu silktim. Keyfin bilir dedim kapıyı kapatırken. Derin bir nefes alıp odamın olduğu koridora yöneldim.

    Banyoda işlerimi bitirip odama girdim ve hızlıca anneciğimin semt pazarından aldığı kırmızı kalpli beyaz peluş pijamalarımı giydim. O kadar yumuşak ve rahattılar ki günlerce üzerimden çıkartmayabilirdim. Salondaki adamı yok farzederek yatağıma gömüldüm. Ne kadar yorgun olduğumu ayaklarımı uzattığımda anladım. Her kasım sızlıyordu. Gözlerimi kapadım ve uykuya daldım.

    Sabaha karşı kapı sesi ile uyandım. Uykum bu kadar hafifti. Biri nefes alsa hissederdim. Sinem’in eve geldiğini düşünüp sıcak yastığıma sıkı sıkı sarıldım.

    Bir dakika.

    Tamp tamp. Yastığımın ne zamandır sesi var? Kafamı kaldırdım ve gözlerimi açtım. Sarıldığım şey kesinlike yastığım değildi. Doğrulup ayağa kalkmaya çalıştığımda güçlü bir kol beni geri yatağa çekti.

    Yat aşağı diye homurdandı kolun sahibi. Başım sıcak gövdeye yasladım inanılmaz rahattı ve çok güzel kokuyordu. Burnumu tenine sürttüm.

    Yavaş ol canavarı uyandırıyorsun dedi aynı ses.

    Başımı sesin geldiği yere çevirdim. Çevirdiğim anda ıslak sıcak dudaklar dudaklarıma yapıştı. Kollar beni yavaşça yukarı doğru çekti. Başım dönüyor vücudum yanıyordu. Omurgamdan aşağı sıcacık bir sıvı akıyordu ve bacak aramdan dışarı fışkırıyordu. Hissettiğim sızının sona ermesini istiyordum ve içgüdüsel olarak kendimi altımdaki sert bacağa sürtüyordum. Ağzımın içindeki dil her noktama dokunuyor arada sırada dilime değip içimi ürpertiyordu. Üzerimdeki pijamaları çıkarıp atmak altımdaki muhteşem tene birebir dokunmak istiyordum.

    Nefesim kesildiğinde dudaklarımı zevk kaynağından ayırdım. Dudaklarında yamuk gülümsemeyle bana bakıyordu. İster istemez ben de gülümsedim. Belimi saran kollar beni mengenede gibi sıkıyordu ama bana yetmiyordu, suyumu çıkartana kadar bastırsın istiyordum.

    Aldığım tat damağımda kalmıştı ve daha fazlasını arzuluyordum. Bu sefer dudaklarına yapışan ben oldum. Seri bir hareketle beni sırt üstü yatırdı ve dudaklarını ayırmadan üzerime abandı. Kırkdokuz kiloluk ben bir ayıyı üzerimde taşıyordum hem de zevkle. Bacak arama yaptığı sert baskı ile inledim. Kendimi tanıyamıyordum. Bu his neydi anlamlandıramıyordum ama sadece fazlasını istiyordum.

    Dudaklarının yumuşak ama ısrarlı dokunuşu, dilinin ağzımın içindeki seyahati hiç bitmesin istiyordum. Her bir dudak hareketi bedenimi yakıyor, her bir zerrem ona dokunsun istiyordum. Bedenim zevkten geriliyor kasılıyordu. Nefesimiz kesilene kadar öpüştük.

    Alnını alnıma dayadı. Kollarım boynuna dolanmıştı onunkilerse hala belimdeydi.

    Ne yapıyorsun bana? diye sordu. Aslında soru değildi sanki. Zaten soru olsa bile cevabını bilmiyordum zira benim de beynimde aynı soru dönüp dolaşıyordu.

    Bu kadar iğrendiğim nefret ettiğim bu adam bana ve vücuduma neler yapıyordu. Bu histen tamamen teslim olmadan nasıl kurtulabilirdim. Hafif bir hareketle altından kaymaya çalıştım.

    Şıışşş dedi kulağıma ve tam altına bir öpücük kondurdu. Yine içim titredi.

    Öpüşleri yavaşça boynumda ilerledi, diliyle öptüğü noktaları yalıyordu ve her bir dil darbesi inlememe neden oluyordu. Kıkırdağını duydum ama umrumda değildi. Dudakları boynuma omzumun kesistiği noktağa geldiğinde vücudumu kontrol edemez olmuştum. Aynı noktayı emdi, yaladı ve öptü. Beynim belden aşağımın yönetimini tamamen kaybetmiş isyankar duygulara teslim olmuştu. Edepsizce iki bacağı arasındaki sertliğe -bu sefer kesin emindim kemer değildi - sürtünüyordum. Dudaklarını boynumdan ayırdığında itiraz edecektim ki nereden çıktığını farkedemediğim eller pijamamın altından çıplak tenimi okşamaya başladı. Yavaş yavaş yukarı çıkıp keşifflerini göğüslerimde sonlandırdılar.

    Boynumu fetheden beni zevkten kıvrandıran dudaklar şimdi, yukarı kalkmış pijamamdan serbest kalan göğüslerimi öpüyorlardı ve ben artık cennete giriş kapısında olduğumu düşünüyordum. Dili göğsümün ucunu yaladıkça beynimdeki tüm elektrik şalterleri kısa devre yapıyordu.

    Biraz önce pijamamı yukarı çıkaran eli izinsizce pijama altıma doğru yöneldi ve içeri girdi. Parmaklar cinsel organımı bulduğunda hafif bir çığlık attım. Islaklığımda dolanan parmaklar beynime öyle bir uyarı göndermişti ki dünyadaki tüm kırmızı alarmlar performanslarından utanabilirlerdi.

    Hayır diye fısıldadım.

    Beni dinlemedi ve parmaklar edepsizce bana zevk vermeye devam etmeye çalıştı.

    Anahtar sözcük. Çalışmak. Kendimde bulduğum son güçle elini ittirdim.

    Hayır dedim bu sefer daha emin bir tonla.

    Ne oldu neden durdurdun? dedi. Sesi öyle boğuktu ki sadece bu sese bir ömür verebilirdim. (Kendime not: Eğer bakire olmasaydım verebilirdim). Hayır bu planlarımda yer almıyordu ve planlarımı değiştirmeye niyetim de yoktu.

    B-ben bakireyim Sesim tedirgin çıkmıştı.

    Kömür bakışları gözlerimi deliyordu.

    Olsun dedi nefesini kontrol etmeye çalışarak

    Hayır. İlk seferim böyle olsun istemiyorum dedim

    Oflayarak üzerimden kalktı ve yanıma devrildi.

    Eninde sonunda seni sikeceğim biliyorsun değil mi? İlk ya da son. Gerçi ikisi birden olmayı tercih ederim. dedi küstahça gülerek.

    Yüzüm o kadar kızarmıştı ki arkamı döndüm.

    İyi geceler güzel kız diye fısıldadı ve arkandan belime sarıldı.

    İyi geceler hödük.

    Hıh?

    Yok bir şey

    Hödük mü dedin sen bana?

    Gözlerimi devirdim.

    Hayır. İyi geceleeer

    3

    Birbirine dolanmış iki beden nasıl ayrılır?

    Sabah güneş pencereden gözüme saygısızce girerken kolumu doksan kiloluluk ağırlığın altndan çekmeye çalışıyordum. Pijamam göğüslerime kadar yukarı sıyrılmıştı ve kocaman bir el göbeğimi kaplamıştı. Bacaklarımdan biri iki kara bacağın arasında eziliyordu. Diğeri serbestti. Kıpırdandıkça belimdeki el etimi daha sıkı tutuyordu. Başarısızlıkla çıplak sert gövdeye geri düştüm.

    Havada kalan elimi omzuna koydum. Teni bebek kadar yumuşaktı ama bedeni sert ve kaslıydı. Göğüsünde kara kıllar burnumu gıdıkladı, başımı biraz daha yukarı kaldırdım ve boynu ile omzunun birleştiği noktaya dayadım. Erkeksi ten kokusuna serin taze parfüm kokusu karışıyordu.

    Boynunun erkeksiliği ve teninin cezbediciliği ile dudaklarımı daha fazla geri çekemedim ve küçük bir öpücük kondurdum. Vücudum tamamen bu sert bedene yapışmıştı, serbest bacağımı diğerinin üstüne dolamıştım. Uyanmadığını farkedip durumdan olabildiğince faydalanmak istedim. Bana ne oluyordu anlayamıyordum. Şimdiye kadar hiçbir erkekle bu kadar yakın olmamıştım ama bu adam beni şuanda koca bir mıknatıs gibi kendisine çekmiş ve geri gitmemi engelliyordu.

    Aynı noktayı tekrar öptüm bu sefer dudaklarımı daha uzun tuttum teninde. Hafif bir inleme ile kımıldadı. Anında bacağımı ve kolumu çektim ve bedenimi kurtarma çalışmalarına geri döndüm. Hafifçe yana döndü böylelikle her iki kolu ile bütün belimi kavrayabiliyordu. Bu sefer başını boynuma gömme sırası ondaydı. Hafif sakalı, sıcak nefesi tüylerimi ürpertti, içim titredi.

    Kafasını kaldırmadan boynumda homurdandı. Günaydın Off bu ses tüm zerreciklerimden girip bacak aramda sonlandı. Farkına varmadan sert bacağına kendimi bastırdım.

    Sabah sabah birisi azdı mı? diye boynumda güldü.

    Saçlarımın dibine kadar ateş basmıştı, kısmen utançtan çokca azgınlıktan. Kendimi geri çektim. Hadi kalk ve artık evine git dedim. Kollarından tamamen kurtulmuştum. Yatağın ayakucuna doğru kaydım bağdaş kurup oturdum.

    Ahh oyun bozanlık yapma, yeni başlıyorduk oynaşmaya dedi tek kaşını havaya kaldırmış beklentiyle bana bakıyordu.

    Hiç şansın yok, hadi canım hadi diye elimle bacağının yan tarafını dürttüm.

    Kaç yaşındasın sen? diye sordu beni duymazlıktan gelerek.

    Yirmi. Sen?

    Yirmisekiz

    Of büyükmüşsün bayağı sen ya?

    Sen de küçüksün ama ben çıtır severim zaten kendi salak esprisine kendisi güldü.

    Olmaz bu iş yürümez. Hadi kalk evinee dedim son bir güçle yataktan ittirmeye çalıştım.

    Neden olmazmış olur hem de çok güzel olur dedi tavana gözlerini dikip hayal eder gibi bekledi bir süre. Evet düşündüm süper bile olur valla, ne dersin? diye sordu.

    Başımı yana eğip kafam karışmış baktım yüzüne. Neyden bahsediyorsun sen?

    Sen, ben, seks dedi omzunu silkip.

    Bu kadar mı? İki saat tavana bakıp bunu mu düşündün yani? Şimdi ben kahkaha atıyordum.

    Dilini şaklattı. Evet düşünüyordum. Yani hayal ediyordum. Bedenin altımda, bacakların belime dolanmış ben sana gömülmüşüm, üstümdesin kolların boynumda benim ellerim kalçanda, sen domalmışsın ben arkanda pompalarken Yine ateşler sarmıştı her tarafımı, o böyle fütursuzca anlattıkça ben arzu doluyordum.

    Şşş. Sen de hayal ediyorsun değil mi? Yatakta doğrulmuş başını karyolaya dayamıştı. Sert ve bronz gövdesini esmer meme uçlarını yalamak istiyordum. Şehvetle bakışlarımı göğüslerinden yüzüne çevirdim. Aynı yoğunlukla beni izliyordu. Ya şimdi oturduğum yatak ucundan ona doğru uçup öpmeye başlayacağım ya da kapıya doğru depar atacağım. Buna karar vermesi gereken beynim acilen devreye girerse iyi olur zira bacak aramdaki hain organım beni satmaya dünden razı.

    Telefonum çalmaya başladı. Müdahale yukardan gelmişti. Allahım teşekkürler diye mırıldanıp komodinin üzerindeki telefonumu aldım. Annem. Açsam bir türlü açmasam daha fena türlü. Hızla cevaplaya basıp odadan dışarı çıktım. Hayatımda ilk defa annem aradı diye hem çok sevinmiş hem de hayal kırıklığına uğramıştım.

    Annem hemen sadede geldi. Onun bu huyuna bayılıyorum. Hal hatır sormalar iki saat uzatmalar oynanmaz onunla, pat diye konuya girer söyleyeceğini söyler duyacağını dinler, bir seni seviyorum la kapanış yapar, görüşme sonlanır.

    Melis sana kargo hazırladım annem, dün çok yapmışım herşeyden, pasta börek falan. Yersin ev arkadaşınla. Yarın kargodan al olurmu annem güzel kızım

    Tamaaam, teşekkür ederiiiiim. şımarmıştım ve kapının önünde saçımdan bir tutamla oynayıp salınıyordum

    Seni seviyorum annem.

    Ben de seni seviyoruuum Anne puaçaları ve keklerinin hayaliyle telefona kapattıktan sonra bile uzun uzun ekrana bakıp iç geçirdim. Tam mutfağa doğru gidip çay yapayım diye niyetlenmişken odamın kapısından biri beni hızla içeri çekti. Kendimi büyük adam ile burun buruna buldum. Yani fiziken imkansız bir durum, aslına bakılırsa kafamı bayağı geri atmıştım o da eğilmişti. Neden? Bilmiyorum içgüdüsel olsa gerek.

    Kimle konuşuyordun?

    Sanane Allah allah hesap mı vereceğim ben buna?

    Sevgilin falan mı var? Yoksa o akşamki salaklardan biri mi? Hani bakireydin sen yalan mı söyledin? Kolumu sıkmaya başlamıştı ve gözlerindeki öfke beni ürkütüyordu.

    Bırak kolumu diye tısladım. "Hayatımda ne yaptığım, kimle görüşüp görüşmediğim seni ilgilendirmez. Çünkü sen benim hayatımın bir parçası değilsin. Şimdi çık git evimden"

    Yüzü o kadar yaklaşmıştı ki nefesini yüzümde hissediyordum.

    Yalancıları hiç sevmem dedi

    Ben de ısrarcıları diye cevap verdim. Kendimi bu salak zorbaya savunacak ya da kanıtlayacak halim yoktu. İstediğini düşünebilirdi zaten az sonra hayatımın ön kapısından çıkacak ve o kapı bir daha ona açılmayacaktı. Yavaşça kolumu bıraktı bir adım geri çekildi.

    Öyle olsun bakalım dedi gözünü gözümden ayırmadan. Bir tehdit seziyordum ama hadi hayırlısı.

    Olsun öyle olsun hepimiz için en iyisi, ben sana kapıyı göstereyim unutmuşsundur belki reverans yaparak koridoru işaret ettim. Önümden kapıya doğru bütün heybeti ile yürüdü. Askıdan ceketini aldı. Kızılay mı dağıtıyor bu siyah takımları acaba diye düşündüm. Her mafya bozuntusu bu kıyafeti giymek zorunda mı?

    Kızılay’ın Armani ile anlaşması olduğunu sanmam dedi sırıtarak.

    Sesli düşündüm değil mi?

    Evet güzel kız. Seri bir hareketle belimden bedenimi gövdesine çekti. Başını boynuma gömdü önce kokladı sonra yavaş yavaş öpmeye başladı. Çeneme doğru ilerleyip dudaklarımın tam köşesinde durdu, yine sırıtıyordu ve ben ifadesini tırnaklarımla yüzünden söküp atmak istiyordum.

    Kendini beğenmiş idiot.

    Başını geri çekip kahkaha attı.

    Hayatımda rastladığım en tuhaf kızsın yeminle dedi.

    Kaşlarımı çattım. Tuhaf olmak hoşuma gitmemişti. Ben normaldim, düzdüm. İyi bir öğrenci ve evlattım. Biraz fazla sarkastik olduğumu biliyordum, hayatla dalga geçmek benim yaşama uyum sağlama yolumdu ama tuhaf olduğumu hiç sanmıyordum.

    Tuhaf değilim dedim canım sıkılarak. Sadece sen ve ben aynı açılardan bakmıyoruz hayata

    Önemli olan nereden baktığın değil güzel kız, nasıl gördüğün dedi.

    Vay bu kadar bilgece bir cümle beklemiyordum.

    Neyse diye iç geçirdim. Farketmez zaten. Nasıl olsa birbirimizi bir daha görmeyeceğiz

    Bu kadar emin olma dedi kapıyı açıp çıkarken.

    Duvara yaslandım ve bu yakışıklı, küstah adamı düşündüm. Adını dilimde yokladım.

    Alparslan çok hayvani diye düşündüm ve bacaklarımı sıktım zira sevgili isyankar vajinam sadece isminin titretişimi ile tatlı tatlı sızlamıştı.

    4

    İnanılmaz yoğun bir haftaydı. Neredeyse hergün bir ya da iki sınava girdim. Sabahlara kadar ders çalışıp kupa kupa kahve tükettim ama nihayet bitti.

    Sonunda Cuma geldi. Haftasonu günlerini sevmem. Cuma favorim. Başlangıçlar vaat eder. Cumartesi ara gün, alışveriş ev işi falan yaparsın, sonra bir bakmışsın gün bitmiş. Pazar dinlenmek istersin, uzanırsın kanapeye bir film açarsın. Hop uyumuşsun günün yarısı geçmiş üstelik geçerken de pazartesinin ağırlığını üzerine bırakıvermiş.

    İçim hafifti, omuzumdan derslerin yükü şimdilik kalkmıştı. Eve girdiğimde sessizlikle karşılaştım. Sinem ortalıkta yoktu. Belki de Mert’ledir diye düşündüm. Sitenin küçük marketinde yaptırdığım leziz sandiviçimi bir tabağa alıp televizyon karşısına geçtim.

    Zaplarken bir kanalda Kurtlar Vadisi’nin eski bölümlerinden birine rastladım. Hiç seyretmediğim bir diziydi. Mert hastasıydı. Dizinin yayım gecelerinde asla başka program yapmaz ve Sinem’i delirtirdi. Diziyle ilgili bilgim, siyah takım elbiseli, silahlı adamlardı. Birden aklıma benim çakma mafyam geldi. Burnumdan püskürdüm. Güldüm güldüm durdum. Aaa nereden benim oluyordu? Ciddileşip kendime geldim.

    Annem esmer erkeklere illet olur. Babam da kendisi de kumral. Çok kara adamları görünce tüm vücutları ile birlikte çoraplarının da kokuyor gibi göründüğünü söyler. Mesela İbrahim Erkal’ı ne zaman televizyonda görse kanal değiştirtir, koku oturma odasına kadar gelecek iddiasıyla. Alparslan güzel kokuyor ama. Hatta fazla güzel. Kolları da o kadar kıllı değil. Saçları gür ve siyah ama hafif şakakları açık. Kaşları da öyle tekkaş değil. Ama kirpikler kızları kıskançlıktan ağlatır.

    Annem onu görse ne der acaba? Kesin bana çok kızar bir kere adam benden sekiz yaş büyük, kaba, ne iş yaptığı belli değil - gerçi hiç sormadım sadece karanlık bir tip olduğunu varsaydım- iri yarı ve göz korkutucu. Hele o vücudu. Bedenime yaydığı sıcaklık, bütün gece kollarında sıkı sıkı tutması, kirli sakalının boynumda yarattığı ürperti.

    Panikle oturduğum yerden ayağı fırladım.

    Annem bütün bunları bilse kalp krizi geçirir. Benim hep mezun olduktan sonra saygın bir uluslararası şirkette iyi bir poziyonda işe başlayacağımı ve orada hayatıma uygun bir koca adayı ile tanışacağımı varsayıyor. Belki belki demişti bir keresinde okulun son senesinde düzgün bir aile çocuğu ile tanışırsın o zaman iş bulmadan önce de evlenebilirsin biraz duraksayıp

    Bu zamanda senin gibi el dememiş güzel ve akıllı kız bulmak zor. Seni alan çok şanslı diye eklemişti.

    El değmemiş. Geçtiğimiz cumartesi gecesine kadar öyleydim. Bir adamla üstelik sadece ismini ve yaşını bildiğim biriyle yatağımı yarı çıplak paylaşmak beni ne yapıyordu bu durumda? El değmiş olduğu kesin çünkü o büyük elleri vücudumun her noktasında dolaştı. Ahh bacaklarımı çapraz yapıp birbirine bastırdım, karnımdan aşağıya birden saplanan sızı ve bu sızıdan kurtulma isteği beni kıvrandırmaya başlamıştı.

    Düşünme düşünme. Kendi kendimi telkin etmeye çalıştım işe yaramayınca televizyona odaklanmaya çalıştım. Çok güzel ekrandaki pempe dizide öpüşme sahnesi yakaladım. ‘Geç geç geç’ panikle kumandanın artı düğmesine bastım ve basketbol maçına denk geldim. Derin bir nefes alıp kanapeye geri oturduğum sırada dairenin kapısı açıldı ve gürültücü bir grup insan içeri hücum etti. Sırasıyla Sinem, Mert, geçen haftaki elemanlardan biri, esmer düz saçlı bir kız. Çiftler gecesi yapacaklar düşüncesi ile odama yöneldim.

    Sinem yarı yolda yakaladı beni. Naber?"

    İyi, yoruldum bu hafta biraz odamda yayılacağım satır altından Bu akşam arkadaşlarını çekemeyeceğim siz takılın içerde bana bulaşmayın mesajımı net bir şekilde verip odama girdim.

    Tamam dedi arkamdan. Kolay olmuştu. Umarım birkaç saat sonra kafası güzelleşince benim yalnızlığıma ağlamaya başlayıp beni bara gitmeye zorlamaz.

    Aynen dediğim gibi oldu. Tam olarak 2 saat sonra, koridordan odama doğru

    Meliiiiis! Benim yavru ceylanııım, güzeller güzeli arkadaşııım gelsene yanımızaaa diye bağırmaya başladı.

    İki seçeneğim vardı, ya yanlarına gidecek ve Sinem’in beni arkadaşları yanında aşk hayatımı ele alıp küçük düşürmesine izin verecektim ya da odamda kalacak ve Sinem’in bana en az bir hafta küs kalmasına göz yumacaktım. Bu ne demekti? Bir hafta boyunca bir bardağı bile yerinden kaldırıp yıkamaması, salonu özellikle beni delirtmek için dağıtması Mert’in bütün hafta bizde kalması ve banyoda kıllarını kanıt olarak yerlerde, lavoboda bırakması en fenası da geceleri hiç bitmeyen seks seansları nedeniyle ince duvarlardan odama taşan inlemelerini dinlemek zorunda kalmak.

    Öfleyerek odamdan çıktım. Kurtarıcı silah olarak yanıma telefonumu almıştım. Eğer işler çığrından çıkar da konu benim ne zaman kimle ilk kez sevişebileceğime ilk kez nasıl bir tiple yatmam gerektiğine kadar gelirse annemi çaldıracaktım. Her zaman işe yarar. Annem hemen geri arar. Ben de onunla konuşma bahanesiyle kendimi odama kapatır ve Sinem’e de annemin dışarı bara çıkmamam için yemin verdirdiğini söyleyerek durumumu kurtarmaya çalışırım.

    Siyah düz saçlı kız gözüme biraz emo gibi gelmişti. Gözlerinin çevresini o kadar koyu siyahla çevrelemişti ki direk bakınca insanın içi ürperiyordu. Kahkülünün de yarım ay gibi gözünün birinin üzerine düştüğünü eklemeliyim.

    Eleman geçen haftasonu hatırladığım üzere, gayet silikti. Öyle ki odadaki varlığını kanıtlamak için yanına gidip yüzüne dokunsanız bile karşınızdakinin gerçek bir fiziksel varlık değil biraz sonra havada yok olacak hologram bir görüntü olduğunu zannedebilirdiniz. Çocuk o kadar yoktu yani.

    Televiyonun çaprazındaki tekli koltuğa oturdum.

    Salondaki eşyaların yarısı Sinem’in halasının eski eşyalarından oluşuyordu. Bir kanape, bir koltuk, yemek masası, televizyon ve sehpası. Ben ise Beşiktaş’tan çok güzel bir orta sehpa ve açılınca yatak olan iki kişilik bir kanape almıştım. Halı ve perdelerimiz annemin kendi tabiriyle uydurmalarıydı. Birgün çalışıp kendine ait gerçek bir evin olduğunda herşeyin en iyilerini alırsın demişti, merdivenin tepesinde kahverengi kadife perdeleri asarken.

    Bu gece bizimle geliyorsun dili peltekleşmeye başlamıştı Sinem’in.

    Başlıyoruz işte. Acaba hangi aşamada müdahale etmeliyim? Kaçış planımı ne zaman uygulamaya koysam? Sinem’i severim. Üniversiteye geldiğimde ilk iki yıl okul yurdunda kalmıştım. Odada 6 kişiydik. Sinem herkesten sonra giriş yapmıştı ve benim ranzamın alt katına yerleşmişti. Gece fısırdamaları, sabah kahve sohbetleri bizi üçüncü yılımızda aynı eve taşınmaya kadar getirmişti. Sinem benim tersime aşırı rahat, kendine güvenli ve anda yaşayan biriydi. Hareketlerinin ertesi gün onu nasıl etkileyeceğini, sözlerinin karşısındakini kırıp kırmayacağını asla düşünmezdi. Ne zaman benimle ilgili - ki çoğunlukla var olmayan cinsel hayatımla- bir takım kalp kırıcı yorumlar yapsa, onu uyardığımda Bunlar benim düşüncelerim sana ne oluyor? Bunlar benim senin ile ilgili sorunlarım, dile getiriyor olmam senin çözmen gerektiği anlamına gelmiyor. demişti. Hala bu mantığı kavrayamıyorum.

    Sinemciğim gerçekten bu hafta beni çok yordu ve evde dinlenmek istiyorum gözlerinin içine bakıyordum halden anlasın diye ama ne yazık ki şehla bakmaya başlamıştı bile. Sinem ile ilgili bir detay daha, sarhoş olmaya başladığında önce şehlalaşıyor sonra da şaşı bakıyor. Yani o raddeye nadiren geliyor dolayısyla muhtemelen şehla bakışlarını erkekler seksi bulduğu için çok umursamıyor ve içki alımını hep kontrol ediyor. Ama bazen eğer kontrol elden gittiyse o güzelim ela gözler fena halde şaşılaşıyor.

    Saçmalama emo kız konuşmuştu. Başını arkaya savurup görünmez elemanı saçları ile tokatladı. Babaanne misin sen evde oturacaksın haftasonu? henüz yeni tanıştığın birine söyleyebileceğin sözler bunlar olmamalı, saygısızlığı ve sınırsızlığı bana kötü adamımı hatırlattı. (Kendime not: Sürekli adam sana aitmiş gibi imleme yapma.)

    Bazılarımız sokak kızı gibi dolaşmaktansa babaanne gibi oturmayı tercih ediyor diye hısladım.

    Emo hiç oralı olmadı. Sanırım alkol aşırı zayıf olduğu için damarlarda daha hızlı hareket ediyordu, eh tabi beyin de çok küçük olunca sen düşün.

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1