Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Aşkın Üç Yönü
Aşkın Üç Yönü
Aşkın Üç Yönü
Ebook91 pages3 hours

Aşkın Üç Yönü

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Herkesin anlatacak en az bir hikayesi var, bu da benim hikayem. Her kadın prensestir, söylemese de…


Anladım ki her kadın babasının prensesiymiş, annem hep kendi zamanın da anne babaların çocuklarını rahat sevemediklerini söylerdi. Büyüklerin yanın da ayıpmış. Bu yüzden olsa gerek o dönem ki kadınlar babaların dilin de uçuk gibi, sır gibi saklanan sakınan prensesler bence. Ben mi? Ben şanslılardanım, beni her fırsatta sarıp sarmalayan yumuşacık kalbiyle içimi dolduran babam en yakın dostum aynı zamanda. Ömrünün büyük kısmını beni anlamaya çalışarak geçirdi muhtemelen. Annemin sert ve soğukluğu, babamın girişken ve sempatik hali arasında gerçek bir prenses gibi büyüdüğümü inkar edemem. İstediğim her şeye sahip oldum. Anlayacağınız kötü ya da dramatik bir gençlik geçirmiş değilim. Güzel olduğumun da farkında olduğumdan olabilir erkekler konusunda da annemin dediğinin aksine kenarda bir çiçek gibi kısmetimi beklemedim. Ben seçtim… Babam övünçle öz güvenimin olduğunu söyleyip bunu mutlu çocukluğuma bağlar, annemse hemen şımarıklıkla bağdaştırırdı.


Tüm arkadaşlarım gibi üniversiteyi kazandığım da ben de çok heyecanlandım, birazda korktum sanırım. Babam beni bırakmasın istiyordum. Diğer taraftan evden bir an önce kaçıp arkadaşlarımla eğlenmek istiyordum. En yakın arkadaşımla aynı okula hatta aynı bölüme girmiştik. Bu iyiydi. Eşyalarımızı bile buna göre seçmiştik. Tabi ki en önemlileri güzellik kremlerimizin içinde bulunduğu pembe valizdi. En az üç kez kontrol ettiğimizi hatırlıyorum. Okuldan çok, aşık olmak için gidiyorduk işin aslı. Diğer kızların aksine ben bunu saklamıyordum. Sadece kendime değil herkese dürüst davranıyordum. Ondan olsa gerek üniversite de herkesin en az bir kez girdiği depresyon benim kapımı hiç çalmadı. Her şeyin mükemmel olduğu bir dünya, ne sıkıcı ama…

LanguageTürkçe
Release dateApr 19, 2019
ISBN9786057861962
Aşkın Üç Yönü

Related to Aşkın Üç Yönü

Related ebooks

Reviews for Aşkın Üç Yönü

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Aşkın Üç Yönü - Gülay Sunar

    BÖLÜM

    1. BÖLÜM

    §

    Herkesin anlatacak en az bir hikayesi var, bu da benim hikayem. Her kadın prensestir, söylemese de…

    Anladım ki her kadın babasının prensesiymiş, annem hep kendi zamanın da anne babaların çocuklarını rahat sevemediklerini söylerdi. Büyüklerin yanın da ayıpmış. Bu yüzden olsa gerek o dönem ki kadınlar babaların dilin de uçuk gibi, sır gibi saklanan sakınan prensesler bence. Ben mi? Ben şanslılardanım, beni her fırsatta sarıp sarmalayan yumuşacık kalbiyle içimi dolduran babam en yakın dostum aynı zamanda. Ömrünün büyük kısmını beni anlamaya çalışarak geçirdi muhtemelen. Annemin sert ve soğukluğu, babamın girişken ve sempatik hali arasında gerçek bir prenses gibi büyüdüğümü inkar edemem. İstediğim her şeye sahip oldum. Anlayacağınız kötü ya da dramatik bir gençlik geçirmiş değilim. Güzel olduğumun da farkında olduğumdan olabilir erkekler konusunda da annemin dediğinin aksine kenarda bir çiçek gibi kısmetimi beklemedim. Ben seçtim… Babam övünçle öz güvenimin olduğunu söyleyip bunu mutlu çocukluğuma bağlar, annemse hemen şımarıklıkla bağdaştırırdı.

    Tüm arkadaşlarım gibi üniversiteyi kazandığım da ben de çok heyecanlandım, birazda korktum sanırım. Babam beni bırakmasın istiyordum. Diğer taraftan evden bir an önce kaçıp arkadaşlarımla eğlenmek istiyordum. En yakın arkadaşımla aynı okula hatta aynı bölüme girmiştik. Bu iyiydi. Eşyalarımızı bile buna göre seçmiştik. Tabi ki en önemlileri güzellik kremlerimizin içinde bulunduğu pembe valizdi. En az üç kez kontrol ettiğimizi hatırlıyorum. Okuldan çok, aşık olmak için gidiyorduk işin aslı. Diğer kızların aksine ben bunu saklamıyordum. Sadece kendime değil herkese dürüst davranıyordum. Ondan olsa gerek üniversite de herkesin en az bir kez girdiği depresyon benim kapımı hiç çalmadı. Her şeyin mükemmel olduğu bir dünya, ne sıkıcı ama… Her şey mükemmel değildi tabi benim de kendime göre sıkıntılarım vardı. En büyük sıkıntım, açıkça söylemekten utanmıyorum, benim kadar zeki olmayan birinin benden yüksek sınav notları almasıydı. İçten içe kendimi beğendiğim doğru, bunda utanılacak bir şey görmüyorum güzel ve zeki olduğumu biliyorum ve bunun için utanacak halimde yok. Hayır, şımarık değilim…

    Baharın ilk günleri hava yeni yeni canlanırken gördüm ilk onu. Bir sürü sıkıcı şeyin arasında bir seminer için gelmişti okula. O anı hiç unutmuyorum… Kendinden emin, yakışıklı, olgun ve canlı. Nefes alamadığımı fark ettiğim de yüzüm kızarmaya başladı. Ne anlattığını hiç hatırlamıyorum, muhtemelen dinlemedim ama çok etkilendim. Ne garip değil mi? Sonra ki bir hafta boyunca onu araştırdım. Yazdığı her şeyi yer içer gibi okudum. Onu tanıdıkça daha çok merak eder olmuştum. İşin tuhaf tarafı hep ondan bahsetmek isterken onun adı geçerse bir yerde hemen kızarıyordum. Sevgili kankam beni çok iyi tanıdığından şakayla takıldı;

    -Hayırdır, aşık mı oldun yoksa?

    Kendimin bile anlamadığım bir tuhaflıkta inkar çabasına girerek kekeledim. O anı hiç unutmuyorum ben kekelerken onun yüzü ciddileşip gerilmiş ve sert bir şekil de;

    -Adam kırkına merdiven dayamış ve evli biliyorsun değil mi?

    Bir sessizlikten sonra yine ilk o gülümseyerek;

    -Benim ki de laf şimdi, sanki senden haberi var…

    Sonra bu cümleyi kurduğuna pişman oldu mu bilmiyorum ama bu cümle beni uyandırmış gibi hissettim. Neden tanışmayayım? Neden bu yükü ben taşıyayım? Tanışırsam tüm gizemi kaybolur bende yoluma devam ederim diye düşündüm. Ama hayal kurarken ne o evli oluyordu ne de ben öğrenci. Bir ara o kadar ileri gittim ki düğün yerimize karar veremez olmuştum. Erken yatıyor gece uyanıp kimsenin haberi olmadan hayal kuruyordum. Kimsenin haberi olmuyordu. Sadece ben ve o…

    Bir uykudaymışım gibiydi. Normal değildi ve ben bunun farkındaydım ancak önemseyecek kadar uyanamadım, denemedim de. Uyuşmuş gibiydim ve mümkün olduğunca böyle kalmak istiyordum. Git gide asosyalleşirken bunun fark edilmesinden de korkmuyor değildim. Artık sır gibi içimde taşıyor kimseyle birkaç kelimeden fazla konuşmuyordum. Müzik dinleyerek uzun yürüyüşlere çıkıyor, adına da spor diyordum. Hal bu ki ne gittiğim yerden ne de uzunluğundan haberim oluyor, körü körüne hayal kuruyordum. O artık benim en iyi dostum, arkadaşım bazen hayalimde kavga ettiğim düşmanım, ara ara küsüp konuşmadığım… Kaza yapmamış olmam büyük şans diye düşündüğüm de çok oluyordu. Yine böyle bir sabah gördüm onu ve ilk o zaman konuştuk… Ben son ses müzikle dünyadan irtibatımı kesmiş dalgın dalgın yürürken önümden aniden geçen arabayla irkildim. İlk can korkusunu böyle yaşadım. Ensemden boşalan ani ter buna şahittir. Kulaklığı çıkarıp bağırdım hemen;

    -Sen ne biçim insansın, ölüyordum az kalsın…

    Araba durunca da korkmadım değil. Manyak az değil sonuçta. İçinden o indiğindeyse biri ciğerime oturmuş gibi oldu, nefes alamadım. Tuhaf olan şu ki bir ara hayal olup olmadığından bile emin olamadım. O ise her şeyden habersiz;

    -Kusura bakma küçük hanım kornaya o kadar çok bastım ki bozulmuş olabilir. Ama haklısın kızgınlıkla bile böyle bir şey yapılmamalı.

    Sonra gülümsedi, o gülümseyene kadar ben söylediklerinden çok hayalimden daha mı az yakışıklı kısmıyla ilgileniyordum ancak gülümseyince hepsini unuttum.

    -Önemli değil ben de dalmışım.

    Bunları nasıl söyledim bilmiyorum. Ses sanki başkasından çıkmıştı. Birden tiz bir sesle

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1