Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Beşik Kertmesi
Beşik Kertmesi
Beşik Kertmesi
Ebook345 pages5 hours

Beşik Kertmesi

Rating: 1 out of 5 stars

1/5

()

Read preview

About this ebook

Aşkın gözü kör, kulağı sağırdır; ne doğru yolu görür ne doğru sözü duyar. Hele bir de bu aşk platonik olursa artık orada mantıktan söz edilemez. Dünyanın en tatlı mutluluğu ile en derin acısı arasında gidip gelen âşığın, vuslata ermek için yapmayacağı şey yoktur. Tıpkı kahramanımız Nazlı gibi...
Beşik Kertmesi, internetteki Wattpad uygulaması üzerinden 100.000 okuyucuya ulaşan bir roman...
Biraz sakar, oldukça neşeli ve başarılı Nazlı’nın, işkolik, ciddi ve yakışıklı patronu Anıl’a olan aşkının komik şekilde anlatıldığı bir roman...
Bir solukta okuyacağınız Beşik Kertmesi, neredeyse her gencin, özellikle kızların hayalini süsleyen pembe aşk hikâyelerinden biri... Üstelik yazarı da genç ve neşeli bir kız...

LanguageTürkçe
Release dateJan 29, 2020
ISBN9780463340332
Beşik Kertmesi
Author

Yasemin Meral Milhan

Yazarınız küçüklüğünden beri herkese doktor olacağını söyleyen, hayali bir reklam pazarlama şirketinde CEO olmak olan, Fransızca, Arapça ve İngilizce olmak üzere üç dil bilen, yirmi bir yaşında, yaşam koçu ve tatliş mi tatliş bir psikoloji öğrencisidir.Ayrıca Youtube da pozitif psikolojiye dair içerikler ürettiği Neşeli Psikolog adında çok keyifli bir kanalı var. Sizinle Beşik Kertmesi vesilesiyle gerçekleştireceği bu değerli bağı kanalına abone olup poncik ailesine katılarak daha da güçlendirebilirsiniz.

Related to Beşik Kertmesi

Related ebooks

Reviews for Beşik Kertmesi

Rating: 1 out of 5 stars
1/5

1 rating0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Beşik Kertmesi - Yasemin Meral Milhan

    BEŞİK

    KERTMESİ

    Yasemin Meral Milhan

    (Neşeli Psikolog)

    Published by Crabs Publishing at Smashwords

    Copyright © 2018 Crabs Publishing

    Tüm hakları saklıdır. Bu yayının herhangi bir bölümü, yayınevinin önceden izni olmaksızın, hiçbir formatta ve hiçbir amaçla çoğaltılamaz, dağıtılamaz, yayılamaz, bir veri tabanı veya bilgi kurtarma sisteminde saklanamaz.

    Bu e-kitap sadece sizin kullanımınız için lisanslanmıştır. Bu e-kitap başkalarına tekrar satılamaz veya verilemez.

    Eğer bu kitabı paylaşmak istiyorsanız lütfen her birey için bir kopya satın alın. Eğer bu kitabı okuyorsanız fakat satın almadıysanız veya sadece sizin kullanımınız için satın alınmadıysa lütfen satın alan kişiye iade edin ve kendinize bir kopya satın alın.

    Yazarımızın emeğine saygı gösterdiğiniz için teşekkür ederiz.

    Beşik Kertmesi / Yasemin Meral Milhan

    Yayın No: 29

    Roman: 5

    Yayın yönetmeni: Halit Emre Yaman

    Editör: Mehmet Ali Özcan

    Kapak tasarımı: Nazende Bahar

    Teknik hazırlık: Güray Ordueri

    Yayın tarihi: 2020

    Dijital ISBN:

    e-posta: crabspublishing@gmail.com

    Twitter: @CrabPublishing

    KİM BU YAZARCIĞIM?

    Yazarınız küçüklüğünden beri herkese doktor olacağını söyleyen, hayali bir reklam pazarlama şirketinde CEO olmak olan, Fransızca, Arapça ve İngilizce olmak üzere üç dil bilen, yirmi bir yaşında, yaşam koçu ve tatliş mi tatliş bir psikoloji öğrencisidir.

    Ayrıca Youtube da pozitif psikolojiye dair içerikler ürettiği Neşeli Psikolog adında çok keyifli bir kanalı var. Sizinle Beşik Kertmesi vesilesiyle gerçekleştireceği bu değerli bağı kanalına abone olup poncik ailesine katılarak daha da güçlendirebilirsiniz.

    Mail: neselipsikolog21@gmail.com

    İnstagram: @neselipsikolog

    Twitter: @NeseliPsikolog

    İnternetteki Wattpad uygulaması üzerinden 100.000 okunmaya sahip olan Beşik Kertmesi, platonik bir aşığın bitmek tükenmek bilmeyen karşı tarafı etkileme çabalarının komik şekilde anlatıldığı bir roman…

    Toplumumuzda, özellikle genç kızların beyinlerinde virüs gibi yayılan pembe aşk hikâyelerinin bir yansıması mahiyetinde olan eser yine neşeli bir genç kız tarafından kaleme alındı.

    İÇİNDEKİLER

    YAZARINDAN SEVGİ PITIRCIKLARINA…

    BEŞİK KERTMESİ

    HAYALLER GERÇEK OLUYOR

    LÖ ASİSTAN

    SEN ADAM OLMAZSIN, ÇÜNKÜ…

    KAHVE FELAKETİ

    KELLE PAÇA İÇMENİN ADABI

    BİLMEDİĞİN ŞEYLER VAR

    YENGE BU MU?

    BEN KENDİMİ NERELERE KOYSAM…

    OĞLUMUZ OLACAK BUĞRA, NE OLUR BANA VURMA!

    ÇOK GÜZEL OLMUŞSUN

    LALALA DONDURMA

    KALAS!

    ONUNLA KURULUR DÜNYADA CENNET

    ÖLMEK ÖLMEKSE, YAŞAMAK DA YAŞAMAKTIR...

    VE GOOLLL!

    SEVMEK YA DA SEVMEMEK, İŞTE TÜM MESELE BU!

    KOD ADI HEMŞİRE

    ÜSTÜME BASIP GEÇME YÂR...

    NE OLURDU GÜZELİM SEVSEN BENİ

    AŞK, ALLAH SENİN BELANI VERSİN!

    BİR ŞEY SÖYLEYİM Mİ, BENCE ÇOK GÜZEL OLDUN…

    BİRİ PASTA MI DEDİ!?

    İNCİR REÇELİ

    İSKENDERİNİ YE, YOKSA ARKANDAN AĞLAR

    SANA NE ANIL?

    BAKLAVANIN SUÇU NE!?

    AJAN BÜŞRA!

    İTİRAF

    ÇÖZÜLME

    TUVAL’E DÖNÜŞ

    FİNAL

    5 AY SONRA

    Bu bir zoraki evlilik kitabı değildir.

    Yasal uyarı:

    İçerisinde aşırı dozda komedi bulunduğundan, kalp hastası okuyucularımızın hikâyeye başlamadan önce doktorlarına danışmalarını önemle tavsiye ederiz.

    YAZARINDAN SEVGİ PITIRCIKLARINA…

    Merhaba benim dondurmalı pastalarım, çikolatalı sütlerim, tarhana çorbalarım…

    Nasılsınız?

    Bu hikâyeye başladığım ilk günden beri minnoş okurlarıma hep sevdiğim şeylerle hitap ettim onlarda bana yazarcığım dediler.

    Ve sen aramıza yeni katılan şanslı insan! Artık sende bir sevgi pıtırcığısın…

    Evet, evet sen…

    Hala okumaya devam ettiğinizi ümit ederek biraz bu hikâyenin çıkış noktasından ve yaşadığım süreçlerden bahsetmek istiyorum.

    Gözlemlediğim kadarıyla, gençlerin özellikle internet üzerinden müstehcen sahnelerle dolu, çarpık ilişkilerin özendirildiği, hem dini hem de ahlaki değerlerimizle zerre alakası olmayan kitaplar okuduklarını üzülerek gördüm.

    Bende hem yazarken keyif alıp pozitif düşünmeme katkıda bulunacak hem de genç kardeşlerime masum aşkların da var olabileceğini gösterecek bu romanı yazmaya karar verdim.

    Bazen yaşadıklarımı yazdım, bazen de yazdıkça yaşadım. On altı yaşlarında başladığım hikâyeyi yirmi bir yaşında tamamladım.

    Büyüdüm, öğrendim, gördüm, tanıdım...

    Bütün gece uykusuz kalıp sabahın altısında bölümümü tamamladığım da oldu, günler geçmesine rağmen evden dışarı adımımı atmadığım da.

    O zamanlarda Beşik Kertmesi’ni kitap haline getirmek aklımın ucundan dahi geçmiyordu ve internette ücretsiz olarak yayınlıyordum.

    Diyeceksiniz ki yazarcığım, madem bastırmayı düşünmüyordun o zaman kendini nasıl motive ettin? Neden yazmaya devam ettin? Amacın neydi?

    Eğlenmekti!

    Evet, sadece eğlenmek...

    Benim yazarken zevk aldığım, mutlu olduğum şeyleri sizin de okurken olacağınızı düşündüm.

    Cemal Süreya'yı hepimiz yazdığı aşk şiirlerinden biliriz. Oysa onun hakkında duyduğum bir şey neredeyse hayata karşı tüm bakış açımı değiştirmişti.

    O'nun gibi yedi yaşında sürgün hayatı başlayan, küçücük yaşta annesini kaybedip öksüz kalan ve yaşamı boyunca onlarca sıkıntıya maruz kalan Cemal Süreya'nın, sevgisizliğin dayatıldığı bir coğrafyada aşk şiirleri yazması başlı başına bir başkaldırıştır!

    Ben de döndüm kendime baktım ve dedim ki; sürekli bize negatifliğin dayatıldığı, insanların mutsuz olmaya sürüklendiği ve umutsuzluğundan beslendiği bir dünyada senin komedi romanı yazman, gerçek bir başkaldırıştır!

    Bence şu hayattaki en haklı isyanlarımdan biri bu oldu.

    Ay, lafı çok uzattım yine değil mi? Bir an önce hikâyeye başlamak için sabırsızlandığınızı biliyorum, ben öyleyim çünkü… Yeni bir kitap aldığım zaman heyecandan karnıma ağrılar girer. Bir an önce okuyup bitirmek isterim.

    Son olarak şunu söylemek istiyorum ki ben yazdığım bu kitapla birlikte size kalbimi açıyorum. Eğer sizlerde sosyal medya üzerinden ya da mail adresinizden bana neler yaptığınızı, neler düşündüğünüzü, kitap hakkındaki görüşlerinizi yazabilirseniz gerçek bir etkileşim içine girmiş olup birbirimizi daha iyi tanıyabiliriz.

    Yazmayanın bir yüzü, cevap vermeyenin iki yüzü kara...

    HERKESE KEYİFLİ OKUMALAR…

    BEŞİK KERTMESİ

    Size meftunum, benimle izdivaç eder misiniz? diye sordu yumuşacık bir sesle…

    Üzgünüm, lakin bu teklifinizi kabul edemeyeceğim, sizi sevmiyorum

    Sana inanmıyorum!

    Kader bize en büyük kazığını attı, istesek de beraber olamayız... dedim sesimin çatlamasına engel olamayarak.

    Neden? Tanrı aşkına bana bir neden söyle!!

    Çünkü biz ayrı dünyaların insanlarıyız...

    Sustu ve kederli bir şekilde bakmaya başladı. Haklı olduğumun ziyadesiyle farkındaydı. Gitmek ve geri dönmemek suretiyle arkamı dönmüştüm ki,

    Nazlı, sevgilim ne olur gitme!!

    Lütfen zorlaştırma kuzum dedim ve arkama bakmadan koşmaya başladım.

    Nazlı! Nazlı! Nazlııı!!

    Nazlı hanım? Nazlı hanım?

    Haah? diyerek etrafıma bakmaya başladım. Offf yine neleri kaçırmıştım. Türk filmlerinin yan etkileriydi hepsi. Dalıp dalıp gidiyordum.

    Etrafıma bakındığımda milletin bana tuhaf tuhaf baktığını farkettim.

    Toplantı salonunda olduğumu yeni yeni idrak ediyordum. Evet, sıklıkla yer ve zaman kavramını yitirmek gibi bir problemim vardı. Bir psikoloğa görünsem fena olmazdı. Ya da görünmemek daha iyiydi. Bu kız deli diye hastaneye tıkarlardı neme lazım.

    Sonra gözlerim, onun gözleriyle buluştu. Hayallerimin başrolüyle, rüya adamla…

    Bu ayki sayı için konu buldunuz mu? diye sordu.

    Ahhh şu resmi halleri, konuşması...

    Bu şekilde kendimden geçmiş bir halde sırıtırken, yan tarafımda oturan arkadaşım beni hafifçe dürterek bıkkınlıkla bizi izleyen Anıl beyi işaret etti.

    Bunun üzerine hemen kendimi toparlamaya çalışıp cevap verdim

    Evet, bir fikrim var aslında...

    Çekingen bir şekilde başladığım cümleme Anıl Beyin başıyla onay vermesi üzerine devam ettim.

    "Yazılarımı 'be fresh, be free!' başlığı altında toplamak istiyorum.

    Gözlemlerimden yola çıkarak rahatlıkla söyleyebilirim ki insanlar sürekli değişen moda anlayışından çok sıkıldı.

    Kumral bir kadın saçını boyatıp, gözüne lens takıp makyaj yaparak sarışın bir kadına dönüşebiliyor. Sonra ne oluyor, sarışın kadın modası geçiyor.

    Diyelim ki sonsuza kadar bu moda revaçta olacak. Öyle bile olsa sürekli saç diplerini boyatmak, yüzlerce bakım ürünü kullanmak, evde bile makyaj yapmak zorunda kalmak bir yerden sonra en bakımlı insan için bile katlanılmaz hale gelir.

    Artık kadınların 'doğal ol, özgür ol!' gibi şeyler duymaya ihtiyaçları var. Onlara bu isteklerini verirsek rakip firmalara fark atacağımıza inanıyorum.

    İnsanlar kendilerini sömürmeye çalışmayan, her haliyle güzel olduğunu söyleyen samimi buldukları bir dergiye daha çok bağlanacaklardır."

    Nefes nefese kaldığımda başta sevgili patronum olmak üzere salondaki herkesin beni pür dikkat dinlediğini gördüm. Kendimi Anıl Beyin karşısında olduğumu unutturacak kadar konuya kaptırmıştım.

    Mesela İngiltere'deki bir moda dergisi kapak resminde kırk iki beden ve dişleri ayrık kadınları kullanmış. Biz de öyle yapalım demiyorum ama en azından makalelerimizle bu doğallığı yansıtabiliriz belki...

    Söyleyeceklerimi bitirdikten sonra merakla yapacakları yorumları beklemeye başladım.

    İlk konuşan Anıl Bey olmuştu,

    İlginç dedi düşünceli bir tavırla,

    Bizim sektörün en büyük geliri insanların kendilerini beğenmeme ve sürekli değişme arzusundan doğar, siz ise bunu tam tersini öğütlememizi söylüyorsunuz. Doğru mu anlıyorum?

    Evet dedim başımla onaylayarak.

    Böyle söyleyince fikrimin saçmalığını ben bile farketmiştim.

    Anlatırken baya mantıklı gelmişti oysa.

    Tamam, hemen çalışmalara başlayın o zaman.

    Onun bu yanıtı üzerine şaşkınlıkla sordum

    Nasıl yani?

    Beğendiniz mi gerçekten?

    Evet, neden olmasın, bölümün adı da gayet güzel. Sadece dikkat etmeniz gereken nokta diğerleri gibi bu fikirde hızlıca tükenecektir. O yüzden sürekli ileriye dönük çalışmalar yapmanız lazım.

    Peki efendim.

    Bunu söylerken neredeyse sevinçten uçacak raddeye gelmiştim, sanırım yavaş yavaş Anıl Beyin gözüne girmeye başlıyordum.

    ...

    Nazlı cidden komedi filmlerinden fırlamış gibisin dedi ve kahkaha atmaya devam etti.

    İşten çıktığımızdan beri biricik(!) arkadaşımın çenesine maruz kalmıştım.

    Tamam Selin, kapatalım şu konuyu dedim bıkkınlıkla nefesimi verirken.

    Elbette devam etti. Ne yani susmasını mı bekliyordunuz?

    Demek koskoca Anıl Saydam'a on defa ismini tekrarlattın

    Onun adını duymamla birlikte yüzüme tatlı bir tebessüm yayıldı. Kalbimse çoktan bir kuş gibi çırpınmaya başlamıştı.

    Bir insanın adı bile vücudunuzdaki kimyanın değişmesine sebebiyet veriyorsa ve daha da önemlisi bende olduğu gibi midenizdeki kelebekler at koşturuyorsa (ki kelebeklerin nasıl olurda at koşturabildiğini anlayamıyorum) endişelenmeyin; bütün bunlar sizin koşulsuz ve geri dönülemez bir şekilde âşık olduğunuzun göstergesidir...

    Evet, evet ishal değilsiniz.

    Selin bana dönerek,

    Kabul adam taş maş ama... Buzdolabı gibi be! dedi.

    Bakınca bile üşüyorum

    Bunun üzerine şaşkınlıkla haykırdım

    Allah aşkına sen nasıl yazar oldun? Kurduğun tek bir cümle bile düzgün değil

    O ise umursamaz bir şekilde omuz silkti,

    Ben profesyonelim bir kere! Konuşmayla yazıyı karıştırmıyorum, hem biliyor musun bende senin nasıl olurda dergide insanlara aşk hakkında tavsiyeler veriyorsun ona şaşıyorum...

    Haklıydı, çoğu zaman bende çok mantıksız bir iş yaptığımı düşünüyordum. Bu zamana kadar hiç ilişkim olmamıştı.

    Pardon lisede Urfalı bir çocukla çıkmıştım. Onu unutmamak lazım…

    Beraber geçirdiğimiz bir hafta ilişkimiz gayet iyi gidiyordu. Beraber çiğköfteciye gidiyor, geceleri telefonda ‘Urfalıyam ezelden’i dinliyorduk.

    Tam Urfa'ya gelin gitmeye hazırlanıyordum ki beni terk etti.

    Bahane olarak ise kayınvalidemin bana çok iş yaptıracağından, ayakta durmaktan bacaklarım şişeceğinden, babasının oranın ağası olduğundan ve zorlarlarsa karşı gelemeyip üzerime kuma alacağından falan bahsetmişti.

    Ona bu durumun çokta önemli olmadığını, kumamla kardeş kardeş geçinebileceğimizden bahsetsem de kâr etmedi, ayrıldık...

    O gün bu gündür ne zaman çiğköfte yiyecek olsam, boğazıma takılır...

    Yanlış anlaşılmasın onu özlediğimden değil. Çok acı olduğu için. Marulla yememe rağmen fayda etmiyor.

    Selin'den ayrılıp eve gelince üzerimi bile değiştirmeden sofraya oturdum. Annemin yaptığı mis gibi yemeklere daldım. Daldım dediysem balıklama atladım. Tamam, kötü espriydi kabul...

    Babamın yalancıktan öksürüğüyle bakışlarım bir an ona kaysa da umursamayıp yemeğime devam ettim. Açım ben aç!

    Babam bana bakarak,

    Kızım iki saattir bir şey söylemeye çalışıyorum, hiç mi merak etmiyorsun? diye sordu.

    Ne bir şey mi söylemeye çalışıyordu? Farkında bile değildim...

    Pardon baba dedim ağzımdaki yemeği yutmaya çalışarak.

    Annemse onaylamaz bir şekilde bakıyordu.

    İnsanın bazen kendini Recep İvedik filminde rol almış gibi hissettiği zamanlar vardır ya, işte tamda o zamandayım. Kendimi odun gibi hissediyorum.

    Annem lafa girerek,

    Kızım okulunu bitirdin, istediğin işe de girdin ama hala sende tık yok! Bu gidişle evde kalacaksın, turşunu kuracağız... dedi üzgün bir şekilde.

    Çatalımı bırakıp meraklı bir şekilde konuştum,

    Anne yeri geldi diye soruyorum, turşu kurmak ne ya? Atalarımız daha düzgün bir deyim bulamamış mı?

    Annem ölümcül bakışlarını yollarken Selim’le beşlik çaktık. Selim benim erkek kardeşim, evimizin new ergeni.

    "Kızım biliyorsun biz modern bir aileyiz (ya ya ne demezsin!) ama modernlikte bir yere kadar. Sana çok şans verdik.

    Yıllar önce doğduğunda deden sana beşik kertmesi yapmıştı. Önceden bunu çok saçma bulmuştum ama babacığım haklıymış, bu halinle kimse almaz seni..."

    Ha baba ha, yıllardır aynı tehdit dedim umursamaz bir tavırla.

    Tehdit değil tatlım, yarın akşam seni görmeye gelecekler

    Bunun üzerine korku dolu gözlerle bakmaya başladım. Şaka olmasını umuyordum ancak yüz ifadeleri fazlasıyla ciddiydi.

    Bir anda elime bıçağı aldım ve bileğime doğru tuttum.

    Masadakilerin şaşkın bakışları arasında Eğer beni verirseniz, yemin ediyorum canıma kıyarım!! dedim. Rolüm gereği piskopat gibi bakmayı da ihmal etmedim tabi.

    Babam beni sakinleştirmeye çalıştı.

    Tamam, tamam! Sakin ol kimseye verdiğimiz yok seni, biz sadece tanışmanızı istedik, bu kadar...

    Evet kızım aynen babanın dediği gibi. Şimdi indir o elindekini tamam mı? Bak şeytan doldurur sonra!

    Bıçağı elimden bırakırken yüzlerindeki rahatlamayı bariz bir şekilde gördüm.

    Selim ise bıyık altından gülüyordu. Yüzünde sen var ya sen... der gibi bir ifade vardı.

    Eh yavrucak tanıyordu ablasını. Ama Allah var bende iyi tanıtıyordum...

    Şimdiyse muhteşem üçlü toplanmış yarınla ilgili ACP (acil plan toplantısı) yapıyorduk.

    Bu üçlüyü ben, Mehtap ve Selin oluşturuyorduk. Arada Selim'de bize katıldığı için 'muhteşem üç buçuk' dediğimizde oluyordu.

    Selin ile ikimiz dergide çalışıyorduk. Biz kendimize yazar diyorduk ama gerçek şu ki yazar aday adayı bile değildik, hatta Victor Hugo dirilip de bizi görse bırak kefeni yırttığına sevinmeyi, kesin bulduğu ilk inşaattan atlardı. Doğruya doğru şimdi...

    Mehtap ise çok tatlı bir ilkokul öğretmeniydi. Aslına bakarsanız bir araya gelmediğimiz zamanlarda üçümüzde gayet normal, aklı başında insanlara benziyorduk.

    Bu zamanda beşik kertmesi falan kaldı mı ya? Doğrusu Asel teyze ve Kamil amcadan hiç beklemezdim dedi Selin elindeki yastıkla oynarken.

    Üzgün bakışlarla onu onayladım. Mehtap ise

    Düşünsene Nazlı, sen ve beşik kertmen ilk görüşte sevdalanıyorsunuz, sonra köyünüze gidiyorsunuz, en az on tane çocuk yapıyorsunuz...

    Onun bu yorumu üzerine ikimizde 'oha!' dedik. Kızda da ne hayal gücü varmış!

    Hem İstanbul'da yaşıyorlarmış, köye gideceğimizi nereden çıkardınız? diye sordum.

    O zaman zoraki evlilik kitaplarında ki gibi olur. Aileleriniz sizi şirketlerinin çıkarları için zorla evlendirir, başta ikinizde birbirinizden nefret edersiniz ama nefretiniz zamanla tutkulu bir aşka dönüşür...

    Sonra da ayrılmak zorunda kalırız? Kızlar hayal gücünüze hayran kaldım ama ikinizde saçmalıyorsunuz. Anlattığınız şeyler sadece aşk romanlarında olur...

    O zaman ne yapacağız?

    Aslında bir şey yapmayacağız. Selin haklı hangi zamanda yaşıyoruz. Beni zorla evlendirecek halleri yok ya...

    Emin misin?

    Asel teyze seni evlendirmeyi kafasına koymuş. Kamil amcada ikna olmuş gibi. Üstelik bu aileyi seviyorlarsa pekâlâ baskı yapabilirler. Her gün saatlerce dır dır dinlemeyi göze alıyor musun Nazlı?

    Selin'in bu söyledikleriyle beraber yaşayacaklarım film şeridi gibi gözümün önünden geçmeye başladı.

    Ben sana demedim mi evlen diye! Bak kaçırdık gül gibi çocuğu! Kendinde bulamıyorsun zaten. Hayır, anlamıyorum torun sevmek benimde hakkım değil mi? Nazlı, kime diyorum?!

    Hızlıca başımı sağa sola doğru çevirip beynimde oluşan bu görüntüden kurtulmaya çalıştım. Selin haklıydı, Asel hatunda öyle bir çene vardı ki dünyanın en mutlu insanını bile hayattan bezdirebilirdi ve ben daha çok gençtim, böyle bir baskı için kendimi hazır hissetmiyordum.

    Aaa kızlar buldum!

    Mehtap gözleri parlayarak sevinçle şakıdığında merakla ne söyleyeceğini beklemeye başladık.

    Köylü mü değil mi bilmiyorum ama beşik kertmesine hala değer verip oğullarını evlendirmeyi düşünüyorlarsa geleneksel bir aile olmalılar. Nazlı karşılarına öyle bir çıksın ki hemen bu işten vazgeçsinler. Yani ne bileyim piercing falan taksın, ağır bir makyaj yapsın, siyah, yırtık pırtık isyankâr kıyafetler... Ha, nasıl olur?

    Harikasın Mehtap! diye sevinçle haykırdım Bugün resmen kendini aştın, tebrik ediyorum!

    Mehtap'a elimi uzatmış tokalaşırken gururla gülümsedi. Cidden çok sevinmiştik

    Bence de iyi fikir. dedi Selin,

    Klasik ama her zaman işe yarar. Mehtap'a katılıyorum Nazlı, çok aykırı giyinmen lazım. Benimde evde birkaç parça ergenlikten kalma kıyafetim var. Sabah dergide buluşunca veririm sana.

    ...

    Şirketten geldiğimden beri odama kapanmış, akşam için hazırlanıyordum.

    Annem ise saatlerdir beni yardıma çağırmadığına göre görücü için hazırlık yapmam hoşuna gitmiş olmalıydı.

    Hahaha acaba tipimi görünce ne yapacaktı.

    Kesin beni evden kovar ya da bir kuleye hapsederdi. En olmadı kapıdan ilk giren kişiye köle olarak verirdi artık.

    Hiç abarttığımı sanmayın şu an tipimi görseydiniz...

    Öncelikle üzerime Selin'in verdiği yırtık pırtık kıyafetleri giydim. Saçlarımı fırçayla bonus olana kadar kabartıp siyah ağırlıklı bir makyajla kapkalın bir eyeliner çektim. Aksesuar olarak bir kaç zincir, mıknatıslı piercing ve kuru kafa motifli bileklikler taktım.

    Aynadaki görüntüme bakınca içimden kusmak geldi. Bu halimle yirmi birinci asrın rüküşü ilan edilmem işten bile değildi. Kendime abuk subuk bir tarz yapmıştım.

    Fark edilmemeye çalışarak merdivenlerden parmak uçlarımda inerken annemin mutfakta olduğunu görüp sevindim.

    Babam ile Selim ise salonda oturmuş sakin sakin misafirlerimizin gelmesini bekliyorlardı.

    Bizimkilerin her ne kadar bu halime kızsa da misafirlerin önünde bir şey demeyeceklerini umuyordum.

    Gelen zil sesiyle birlikte Ben bakarım! diyerek neşeli bir şekilde hoplaya zıplaya kapıyı açmaya gittim.

    Gördüğüm manzarayla birlikte ise gülümsemem yüzümde dondu ve şaşkınlıkla ağzım kocaman açıldı.

    A… Anıl Bey?

    HAYALLER GERÇEK OLUYOR

    Şok geçirmiş halde dakikalardır kapının önündeydim. Gördüğüm kişinin gerçek olması şu anda imkânsızdı.

    Acaba bu bir rüya mıydı? Belki de sürekli kurduğum hayallerden biriydi…

    Karşımda her zamanki gibi yakışıklılığıyla nefes kesen Anıl Bey şoktan çıkmama hiç yardımcı olmuyordu.

    Annem gülümseyerek misafirleri karşılamaya geldiğinde beni görmesiyle olduğu yerde kalakaldı. Yüzünde öyle bir dehşet ifadesi vardı ki korkmadım desem yalan olur.

    Nazlı bu halin ne?!

    Nihayet transtan çıkıp giydiğim kıyafetleri hatırlayınca kafama balyoz yemiş gibi hissettim. Utançtan baştan aşağı kızarmıştım.

    Anıl beyin ailesi olup biteni anlamaya çalışırken adımı duyunca kendisi de fazlasıyla şaşırmıştı. Elimle yüzümü kapatmaya çalışarak hiç bir şey söylemeden merdivenlere yöneldim.

    Odama girdiğimden beri adeta dörtnala koşan kalbimin normal ritmine dönmesi için çabalıyordum.

    Korkuyla aynaya baktığımda düşündüğümden daha da rezil göründüğüm gerçeğini geçte olsa idrak ettim.

    Hala Anıl beyin beni bu kılıkta gördüğüne inanamıyordum. Kendimi yere atıp delicesine ağlamak, 'batsın bu dünya!' diyerek canıma kıymak istiyordum.

    Kendi kazdığın kuyuya düşmek diye buna deniliyordu herhalde.

    Annemle babamı rezil etmek için kılık değiştirmiş, netice olarak ise platonik aşkımın gözünde küçük düşmüştüm.

    Ben bunları düşünürken o sırada kapım tıklatılmıştı. Gözlerimi kısarak temkinli adımlarla yaklaştım.

    Kimsiniz?

    Umarım annem falan değildi. Gerçi o olsaydı şu an aramızda kapı olmazdı, hatta bana olan siniriyle duvarı bile kırabilirdi.

    Oda servisi!

    Ben bir şey istemedim ki.

    Of abla benim aç.

    Bu Selimdi! Onun borazan sesini duyduğuma bu kadar sevineceğim aklımın ucundan bile geçmezdi.

    Kapıyı açmamla birlikte Uuff berbat görünüyorsun! Geri kapat. demesi bir oldu.

    Ben ise kolundan çekip içeri soktum.

    Aşağıda havalar nasıl?

    Parçalı bulutlu, bir iki güne kadar şiddetli yağış bekleniyor.

    Seliim! dedim uyarır bir tonda.

    Benim burada ömrümden ömür gidiyor, çocuğun derdi laklak yapmak.

    Eh işte krizi atlattık sayılır, babam aşağı gelmeni söyledi. Birazdan sofraya oturacağız.

    Tamam, sen git şimdi, ben hemen giyinip geleceğim.

    Bu sefer hangi kılıkta geleceksin çok merak ediyorum.

    Michael Jackson kılığına gireceğim.

    Şaşkın gözlerle bana baktı

    Adam ölü abla!

    Tamam işte annem beni bugünden sonra yaşatmayacağına artık Kendimi ölü sayabilirim. dedim ve Selim'i zorlukla odadan çıkartıp gardırobumun başına geçtim.

    Elime vişneçürüğü rengindeki dantel işlemeli elbisemi alınca çok uzun zamandır bu tarz şeyler giymediğimi farkettim.

    İşe gidip gelmekten ve evde yazı yazmaktan başka hiçbir şey yapmadığım için kıyafetlerim genellikle kot pantolon ile tişörtten oluşuyordu.

    Saçlarıma kabarıklığı geçmesi için köpük sıkıp güzelce taramaya başladım. Bir yandan da elimdeki temizleme pamuğuyla makyajımı siliyordum. Yeniden makyaj yapmak için vaktim yoktu.

    Bu yüzden elbisemle hemen hemen aynı tonlardaki ruju dudak çizgilerime sürüp parmak ucumla yaymaya başladım. Geri kalan kısmını da elmacık kemiğimin alt kısmına dokundurup allık gibi sürdüm. Bu şekilde hem yüzümü renklendirmiş hem de doğal bir görüntü elde etmiş oluyordum.

    Hoş, bu saatten sonra yapabileceğim fazlada bir şey yoktu...

    Son kontrolleri yapmak için aynaya bakıp derin nefes aldım.

    Her ne kadar rezil de olmuş olsam pes etmemeliydim. Hele ki bunca zamandır karşılıksız sevdiğim patronum beşik kertmem çıkmışken vazgeçmek ancak aptallık olurdu.

    Odamdan çıkıp salona indiğimde yemekler servis edilmeye başlanmıştı. Misafirlere kısaca selam verip hal hatır sorduktan sonra masadaki tek boş yer olan Anıl beyin yanına dikkatli bir şekilde oturdum.

    Heyecandan kıpır

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1