Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Son Cephede Şafak
Son Cephede Şafak
Son Cephede Şafak
Ebook294 pages3 hours

Son Cephede Şafak

Rating: 5 out of 5 stars

5/5

()

Read preview

About this ebook

This book is for people who can read Turkish.
Bu kitap Türkçe okuyabilen dünya okurları içindir. Türk Edebiyat Tarihinin evren tasarımı içeren ilk bilimkurgu serisi olan AlacaŞafak Beşlisi'nin ilk üyesidir. Yazar Özlem Kurdoğlu tarafından edebi rol modeli olarak benimsediği güçlü kadın karakterin erken öldürüldüğü senaryoya tepki olarak, alternatif bir devam senaryosu halinde yazılmış, Atılgan Bilimkurgu Dergisinde bölüm bölüm yayınlanmış, daha sonraki yıllarda iki kez yazılı basımı gerçekleşmiştir. Üçüncü baskısı elinizdeki e-kitap olan Son Cephede Şafak, zor kurtarmaların zor şartlar altında gerçekleştirilen öykülerine tanıklık sunar.

LanguageTürkçe
Release dateFeb 11, 2015
ISBN9781310357626
Son Cephede Şafak
Author

Dr.Ozlem Kurdoglu

I am a Medical Doctor, Published Author, Certified Counsellor, Official Translator, Literary Editor, Expert and Trainer on: How To Survive Attacks For People With Lesser Muscle. I'm also a kickboxing, Tai Chi, and Muay Thai practitioner, scuba diver, and mother of one. My sci-fi pentology is in Turkish, the language of my country. The first four of them have been print-published in Turkey and sold out. For readers who can read Turkish, the e-book versions of my sci-fi novels are available worldwide via Smashwords. (If online translators continue with their present speed of upward trend of success, my novels might pretty well become readable for all sci-fi followers throughout the world soon enough :) ) "Overcome Violence" is my first non-fiction book as well as my first work that I wrote in two languages, both in English and Turkish. It is also the first time with this book that I discovered my ability to draw illustrations defining motion. I prepared the illustrations that describe my selection of ten basic self-defense moves myself.

Read more from Dr.Ozlem Kurdoglu

Related to Son Cephede Şafak

Related ebooks

Reviews for Son Cephede Şafak

Rating: 5 out of 5 stars
5/5

1 rating0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Son Cephede Şafak - Dr.Ozlem Kurdoglu

    = BİRİNCİ KİTAP =

    GİRİŞ

    Sıcak. Derisine su toplatacak kadar. Umursamıyor ama... Acı bile duymuyor. Hepsi bitti çünkü. Artık ihtiyacı olan uzun, sakin bir dinlenme.

    Ona doğru uçuyor şimdi. Gözlerini açıyor bir ara, alevlere doğru serbest düşüşünde kendisine eşlik eden alev renkli bir kapsül görüyor rüyasında.

    Kapsül kendini ona göre ayarlayarak açılıyor, onu bir tabut gibi sararak içine alıyor. Kapak üzerine kayarak kapanıyor, ama içerisi karanlık değil.

    Su durusu bir ışık, yumuşak iç kaplamayı aydınlatıyor. Güzel kokuyor içerisi. Sakin bir uykuya dalmak üzere. Ellerinin arasında çırpındığını, cildini sokup daladığını hissettiği yaratığa rağmen sakin.

    Aslında şu anda acıyla kıvranıyor olması gerekirdi, ama ölüm kurtarıyor onu. Ölüler acıya bağışıktır. Ne iyi.

    BÖLÜM 1 – Uyanış

    Riplie gözlerini açtı, görüşündeki bulanıklığın geçmesini sabırla bekledi.

    Bulunduğu yeri tanıyıp tanımadığına baktı sonra. Arz'da mıyım acaba, diye düşündü.

    İçinde müthiş bir varta atlatmışlık duygusu vardı. Kafasındaki düşünceleri yokladı. Ticari uzay gemilerinin ruhsuz, dar mekanlı ortamlarında çalışarak geçirdiği yıllar geldi gözünün önüne. Son ticari seferinin felaketle bitmesine sebep olan, uzayda karşılaştıkları o saldırgan canlı türünü hatırladı.

    Sağ kalan tek kişi olduğu o seferden dönmek için kurduğu kış uykusu kapsülü, planladığından çok daha uzun süre uzayda gezdirmişti onu. Kurtarma mekiği uzayda sürüklenip kaybolmuştu çünkü. Şans eseri bulunup kurtarıldığında, ailesinin en genç ferdinin bile çoktan yaşlanıp öldüğünü öğrenmenin şokunu yaşamıştı.

    Yeni bir zamana ve dünyaya uyum sağlamak için verdiği uğraşı da gayet iyi hatırlıyordu şimdi. Yine çalışma hayatına atılmış, zamanı bir kez daha uzay gemisi koridorlarında geçmeye başlamıştı. Bu seferkiler ticari değil, bilimsel veya askeri seferlerdi gerçi... Ama uzay yine aynı uzaydı.

    Üstelik bir süre sonra eski kabusunun da yine dönüp dolaşıp karşısına çıktığını gördü Riplie. Bir ömür öncesi hayatını mahveden o saldırgan canlı türüne tekrar çatmıştı çünkü.

    Gözünün önünde alevler belirdi birden. İrkildi.

    Birilerinin o illet yaratıkları biyo-silah ürünü olarak pazarlamaya kalkıştığını öğrendiğinde verdiği tepkiyi anımsadı.

    Kullanıldığına ne kadar içerlediğini... Hormonlu böceklere benzeyen o şeylerle uğraşıp durduğu yaşantısından nasıl bunaldığını... İleride kraliçe böcek haline gelecek son larva eline geçtiğinde, onu açgözlü silah tüccarlarına canlı olarak teslim etmeyi nasıl reddettiğini hatırladı birer birer.

    Yaratık dayanıklıydı. Öldürmesi zordu. Antenlerinin ucu da, parçalandığında fışkıran vücut sıvıları da zehirliydi. Riplie'nin o larvanın hakkından gelmek üzere o anda tek bulabildiği, maden işleme fırınlarından birinin akkor haline gelmiş alev çukuruydu.

    Oraya yaratıkla birlikte kendisi de düşmüş, ama anlaşılan sağ kurtulmuştu.

    İyi de...

    Nasıl?

    Elini koyu renkteki dalgalı saçlarına götürdü. Son hatırladığında daha uzundu, kıvır kıvır omuzlarına dek iniyordu saçları. Dalgın bir ifadeyle parmaklarını elmacık kemiklerinin, biçimli çene hattının üzerinde gezdirdi. Derin bir soluk alıp verdi.

    Odanın kapısında beliren genç bir adam çekti dikkatini. Riplie gözünü gelenin yüz ifadesine dikti. O bir Şirket elemanı değil, diye düşündü. Bu yine aynı kabus değil. Lütfen olmasın.

    Merhaba, dedi yeni gelen. Uyanmışsın. Kendini nasıl hissediyorsun?

    Aksanı Riplie'nin dikkatini çekti; bu türlüsünü daha önce hiç duymamıştı.

    Fena değil, dedi kısık bir sesle. Ses telleri paslanmış gibiydi, bir-iki kere öksürdü.

    Yeni gelen, başucundaki bir bardak sıvıyı Riplie'ye verdi. Yatağın yanındaki sandalyeye oturmadan önce tokalaşmak üzere elini uzattı. Adım Ray Booker. Sosyal danışmanım. Uyum sürecinde sana yardımcı olmak için görevlendirildim.

    Bardağın içindeki renksiz sıvı her neyse, boğazındaki düğümü biraz çözmüştü. Neredeyim?

    Dawne gezegeni, Yeni Renk Kent Hastanesi. Biraz daha dik oturmak ister misin?

    Evet lütfen, dedi Riplie, Booker yastıklarını düzeltirken doğrulmaya çalışarak. Dawne gezegeni de neresi, diye düşündü. Kimbilir uzayın hangi köşesindeyiz.

    Doktorların söylediğine göre durumun gayet iyi, dedi Booker.

    Riplie başını salladı. Gerçekten de kendini gittikçe daha iyi hissediyordu, derin bir nefes alıp rahatlayabilmek güzeldi. Hayret, ne baş ağrısı vardı, ne baş dönmesi, ne de o lanet karın burgusu...

    Eli karnına gitti, bastırdı. Acı yoktu. Zehirlenme belirtileri kaybolmuştu. Sanki kalbi duracakmış gibi içini yakıp kavuran o sızı, böceğin soktuğu yerlerin yangısı... Hepsi gitmişti.

    Ondan kurtuldun, dedi Booker. Kraliçe öldü.

    Riplie ne diyeceğini bilemeden bakıyordu. Soracak yüzlerce sorusu vardı. Nasıl... Neden...

    Bir dakika, dedi kendi kendine. Sakin ol. Baştan başla. Ne kadardır buradayım ben?

    Maden fırınına düşmekten kurtarıldığından beri yaşamının otuzyedi fizyo-günü geçti.

    Fizyo gün mü?

    Öyle. Bunun anlamı şu: O günkü halinden sadece otuzyedi gün daha yaşlısın. Öte yandan, eğer biz devreye girmemiş olsaydık, ikiyüz seksen yıl önce ölmüş olacaktın.

    Booker mı saçmalıyordu, yoksa işleri karıştıran kendi karmaşık aklı mıydı? Ne..?

    Zamanda bir sıçrama. Nasıl olduğunu şimdilik boşver, sadece bunu yapabildiğimizi veri olarak al.

    Riplie bir iki saniye düşündü. Yani sizler-- Durakladı ve tekrar denedi. Beni oradan şeyden önce aldınız--

    Yaratığın zehiri seni öldürmeden önce, evet. Sana antidot tedavisi uyguladık ve durumunu stabilize ettik. Sonra vücudunu iyileşmeye bıraktık.

    Peki ya ona ne oldu?

    Sesi de, kahverengi gözlerinin bakışları da sertleşmişti aniden. Ama tepkisini haklı çıkaracak çok önemli nedenleri vardı ve Booker hepsinin farkındaydı.

    O düşüşünü tamamladı ve fırının alevlerini boyladı, Riplie. Amacımız ona değil sana ulaşmaktı, seni temin ederim. O şeylerle müşerref olmak için isteyeceğimizden çok fazla şansımız var zaten. Bu işlem sadece seni oradan canlı çıkarmak içindi.

    Haydi canım, diye düşündü kadın. Beni kim ne yapsın ki?

    Neden? Beni niye bu kadar önemsediniz?

    Lükse harcayacak paramız var diyelim. Bu operasyondaki herkesin ortak görüşüne göre, sen ve daha bir iki kişinin, elde etmek için o kadar uğraştığınız o şansın size verilmesine hakkınız vardı.

    Ne operasyonu? Hangi herkes?

    Böceksavar operasyonu. O fazla gelişmiş eklem yumaklarına karşı ilan ettiğimiz savaşın resmi olmayan adı bu. Hayatının son birkaç fizyo-yılını savaşmakla harcadığın o yaratıklar yani.

    Bakışları hâlâ sertti. Üç yüzyıl sonra onlarla hâlâ mı başınız dertte?

    İkiyüzseksen yıl. Uzaydaki yayılma hızları, yerleşimler arası araç trafiğinin tek başına durumu açıklamaya yetmeyeceği kadar yüksek. Yuvalandıkları gezegenleri zamanda geriye doğru taradık ve ilk nerede ortaya çıktıklarını bulmaya çalıştık. Seni de o zaman fark ettik.

    Tanrım, diye düşündü Riplie. Sırada ne var? Sonsuza kadar bununla mı uğraşacağım?

    Zaman ekseni, ha?

    Madenci gezegeninde neler olup bittiğini görebiliyorsanız, neden daha geçmişe uzanıp yaratıkların oraya nereden geldiğini bulmuyorsunuz?

    Bulduk, dedi Booker. Toplam otuz sekiz gezegeni kapsayan geniş bir dosyamız var. Böcekler birkaç bin yıl geriye uzanan bir tarihe sahip. Galaktik sahnede ilk belirdikleri noktaya müdahale etmek birçok nedenden dolayı, onları bugün tek tek yok etmeye çalışmaktan daha tehlikeli. Herşeyden önce, geçmişe yolculuklar dikkatle yürütülen ince hesaplamalara göre yapılır. Bugünkü gerçekliğimizde istenmeyen değişikliklere yol açmamak için bu şarttır. Diğer bir önemli nokta, zamanda ne kadar uzak koordinatlara gidersen, kullanman gereken enerjinin de o kadar artacak olması.

    Danışman ellerini bu-kadar-basit dercesine iki yana açtı. Riplie'nin yüz ifadesinden yaptığı açıklamanın yeterli olup olmadığını anlamaya çalıştı. Ancak kendisine dönen bakışlar hâlâ sertti.

    Bunlar beni niye oradan çıkardığınızı açıklamıyor.

    Pekala, diyerek derin bir nefes aldı Booker. Bizler bu günkü durumumuzu sana borçlu olduğumuzu düşünüyoruz. Böceklerle ilk çarpışanlar arasında yer alıyorsun. Yenilginin insanlığın ilerlemesi açısından ciddi bir felaket anlamına geleceği kritik bir noktada onların hızını kesen sen oldun. İnsanlığa onlarla başa çıkmak için gerekli gücü toparlayacak zamanı sağlayan sensin. Yeterli silahın yanısıra yeterli bilinçten de sözediyorum. Bilmem anlatabiliyor muyum...

    Uzun yıllar önce Riplie, Şirket elemanlarından birine seferin gerçek amacını sorduğunda adamın cevabı, Sana söz veriyorum, olmuştu. Geri getirmek, incelemek için değil. Onları evrenden silmek için gidiyoruz.

    Ama Şirket biyolojik silah departmanı için yeni materyal peşindeydi. Şimdi de bu insanlar bilinçten, silahtan, böceksavar operasyonundan dem vuruyorlardı.

    Daha öncekilerden farkları var mıydı sanki?

    Öte yandan, olmasa ne değişirdi?

    Uzun zaman önce sona ermiş bir hayattan başka kaybedecek neyi vardı ki?

    BÖLÜM 2 – Küçük Kız, Asker Ve Android

    Şimdi sıkı dur, diye devam etti Booker. Senin için önemli olduğunu düşündüğüm başka haberlerim var.

    Hakkımda neler biliyorsunuz? dedi Riplie aniden. Oturup hayatımın her dakikasını izlemediniz ya?

    Ne demek istediğini anlıyorum, diye gülümsedi Booker. Şöyle açıklayayım: O şeylerle ilk karşılaştığından beri hayatında olup bitenleri izledik. Aradığımız elbette ki günlük hayatının detayları değildi. Özel hayatından da saygın ölçüler içerisinde uzak kaldık. Böyle durumlarda tutumumuz her zaman budur. Asıl ilgilendiğimiz senin böceklerle olan savaşımındı... Ve gördüklerimizin bizi oldukça derinden etkilediğini söylemeliyim.

    Danışman, Riplie'nin gözlerini olabilecek en ufak kaçamak belirtisini yakalamak için kendi yüz ifadesine diktiğinin farkındaydı. Kendini bir tür sınavda hissediyordu, ama böyle olacağını önceden tahmin etmiş, hoş görmeye baştan karar vermişti. Şimdi... Eğer aklına takılan başka birşey yoksa, sözünü ettiğim önemli haberlere geçeceğim.

    Riplie'nin yavaşça başını salladığını görerek devam etti. Senin alevlere düşüşüne yaptığımız müdahalenin ilki olmadığını söyleyerek başlayacağım. Ölümünden az önce zaman ekseninden çıkarılan tek kişi de sen değilsin. Endişeyle durakladı. Riplie'nin kalp krizi geçirmek üzereymiş gibi bir hali vardı çünkü.

    Başka kim..?

    Genç adam ellerini sakin ol dercesine kaldırarak dikkatle, Üçü de, dedi. Logan, küçük Rebeka ve android Vezir.

    Askeri seferden Riplie ile birlikte sağ kalan son üç kişiydi bunlar. Logan çekirdekten yetişme asker tiplerdendi, ama aynı zamanda sağduyulu bir adamdı. Acil durum otamında Riplie'ye silah kullanmasını öğretme zahmetine girip vakit ayırmıştı örneğin. Ve bu sayede bir anlamda onun hayatını kurtarmıştı.

    Küçük Rebeka'yı ise böcek istilası altındaki gezegende saklanırken bulmuşlardı. Riplie kendisi uzayda kış uykusundayken büyüyüp yaşlanan, o yetişemeden hayatını tamamlayıp vefat eden kendi çocuğunun yasını tutmaktaydı o sıra. Ortalıkta ailesini kaybetmiş bir çocuk bulup da ilgisiz kalması mümkün değildi. Dolayısıyla hem onun hem de ufaklığın, kaybettiklerinin yerine birbirlerini koymalarında şaşacak birşey yoktu.

    Vezir ise zamanın en gelişmiş insana benzer robot modellerinden biriydi. Robotlardan pek hoşlanmamak için sebepleri olan Riplie ilk önce onu yanına yaklaştırmamış, ancak neden sonra ona güvenebilmişti.

    Kulaklarına inanamayarak derin bir soluk çekti kadın. Küçük kızı en son madenci yerleşiminde cansız bir halde yatarken görmüş, onu hayatta tutamadığı için müthiş bir suçluluk hissetmişti. Onu gördüm, diye fısıldadı, sesi daha yüksek çıkmayı reddederek. Doktor otopsi yaptı. Ölmüştü o.

    Kendine sevinme izni veremiyor, diye düşündü Booker. Galiba gerçekleşmek için fazla iyi şeyler anlatıyorum. Hayır Riplie, diyerek başını salladı. O Rebeka değildi, sadece seni ve doktoru ikna etmek amacıyla tarafımızdan hazırlanmış sentetik humanoid bir cesetti. Kolay iş değildi. Doktor zeki bir adamdı, en ufak şüphesi olsaydı cesedin gerçek bir vücut olmadığını hemen anlardı.

    Rebeka burada mı yani?

    Evet. Logan ve Vezir de. Oraya girmişken kurtarılabilecek herkesi getirdik.

    Sadece beni bıraktınız.

    Öyle. O olayları yaşamak zorunda kaldığın için üzgünüm, ama her istediğimizi çekip kaderinin elinden kurtaramayacağımızı anlamalısın. Zaman eksenindeki hareketlerimizin bugünkü pozisyonumuza bir zarar vermeyeceğine emin olmak zorundayız, bunu sana anlatmıştım. Senin duygularını ve tepkilerini taklit edecek bir robot yapamazdık, insanlar öyle önceden tahmin edilecek düzenli davranışlara sahip değiller. Bu özellikle senin için geçerli. Orada olman gerekiyordu; böceğin canına okuyan, maden istasyonunun kapanmasını sağlayan sen olmak zorundaydın. Anlıyor musun?

    Lanet olsun, hayır, diye düşündü Riplie. Anlamıyorum. Gökten inen iyiliklere inanmam. Benden asıl istediğiniz nedir?

    Başını kaldırıp Booker'a baktı sonra... Ve genç adamın yüz ifadesindeki birşeyler öfkesinin üzerine serin rüzgarlar estirdi. Adam içtenlikle ilgiliydi. Koyver gitsin, dedi kendi kendine. Bütün bunlara son bir şans vermek için istekli olduğunu farketti.

    Tamam, pekala, öyle olsun bakalım, diyerek başını salladı yavaşça. Üzgünüm, sadece kendimi biraz... Onları ne zaman görebilirim?

    Booker gülümsedi. Yataktan çıkar çıkmaz.

    ***

    Dawnian mimarisinin genel stili, sanki hiç bozulmamış bir doğa parçasının içinde yaşandığı hissini uyandırma fikri üzerine kuruluydu. Tüm yapı ve tesisler, yemyeşil ağaçlandırılmış alanların ve bitki örtülerinin arasına adeta kamufle edilerek yerleştirilmiş gibi duruyordu.

    Su kitleleri ve su akıntıları içeren manzaraların Dawne kültüründe özel bir yeri vardı. Çevresinde en az bir, bazen birden fazla ışıklandırmalı şelale tasarımı yerleştirilmemiş yaşama alanı yok gibiydi. Bu şelaleler çeşitli büyüklüklerde yapay göletlere dökülüyor, bölge florasının özelliğine göre bu su birikintilerinde küçük su canlıları ve bitkileri yaşıyordu. Yüzeylerinde ördekler, kuğular, dış dünyalardan ithal edilmiş farklı su kuşları dolanıyordu.

    Dış mekanlar olabildiğince doğayla iç içe dururken, iç mekanlar eşyayla doldurulmaksızın ferah biçimde kullanılıyor, buna karşılık zamanın tüm teknolojisini ve konforunu sunacak şekilde tasarlanıyordu. Estetik renk dağılımlarına ve renkli ışıklandırmalara özel bir vurgu yapılması, toplu çalışma ortamlarında arka planda hafif bir müzik yayını yapılması adettendi.

    Benzer biçimde Yeşil Departman da geniş, yeşil bir arazi üzerinde kurulmuştu. İlk bakışta el değmemiş bir doğa parçası gibi görünüyor, dikkat edince arada çocukların yararlanması için yapılmış düzenlemeler göze çarpıyordu.

    Oyun, eğitim ve spor alanları, açık ve kapalı yüzme havuzları, binalar ve diğer tesisler araziye serpiştirilmişti. Küçük iki veya dört tekerlekli taşıtlar içinde çocuklar oradan oraya gidip geliyorlardı. Sağda solda çeşitli işlerle ilgilenen birkaç robot göze çarpıyordu. Yer yer daha küçük yaştaki çocuk grupları yetişkinlerin gözetiminde koşuyor, oynuyor, keyifle bağırıyor, gülüyor, zıplıyorlardı... Mutluydular.

    Bütün çocuklarımız Yeşil Departman merkezlerinde büyür, diye açıkladı Booker. Tekerlekli bir arazi taşıtında ilerliyorlardı. Dawne doğumlu olanlar da, dış dünyalardan getirilenler de, hep beraber buralardadır. Taşıt ağaçlıklı bir yola saparak ileride görünen geniş, beyaz bir binaya doğru ilerledi.

    Çiftlik evinden çok malikaneye benzeyen, göz zevkine uygun, özenli bir yapıydı. Binaya yaklaştıkça, düzensiz açılı duvarlar ve birbirini kesen merdivenler arasında çocuk yüzleri belirginleşti.

    Riplie gördüğü her oniki yaş civarı çocuğa bakarak Rebeka'yı aradığını fark etti. Sabırsızlanma, dedi kendi kendine. Az kaldı.

    Sonunda binanın taşıt parkına girdiler, aracı orada bırakarak içeri yöneldiler. Booker girişte yer alan görüntülü haberleşme ünitesini kullanarak Rebeka’nın görüşme salonuna gönderilmesini istedi.

    Riplie'nin artık çevresine dikkat edecek hali kalmamıştı, ama yine de görüşme salonuna doğru giden yol boyunca gördüklerinden memnun oldu. Rebeka’yı emanet etmesi gerekse, ilk bakışta bundan daha uygun bir yer bulamayacağını düşünmeden edemedi. Çocuklar da, içinde yaşadıkları çevre de tek kelimeyle bakımlıydı. Özellikle ortamın özen gösterilmiş, önemsenmiş, üzerinde uğraşılmış bir hali vardı.

    Geniş bir salona geldiler. Kapının karşısındaki duvarda büyük bir akvaryum, sol duvarda geniş bir ekran, ikisinin arasındaki köşede ise içecek servisi yapılan bir bölme vardı. Çeşitli oturma grupları yerdeki kalın tüylü kaplamanın üzerine dağıtılmıştı.

    Uzun bir oturma ünitesi sağ duvara yaslanmış, duvar üzerine çocukların yaptığı çeşitli el becerisi ürünleri asılarak sergilenmişti. Dönerek pırıldayan bir tavan sarkacının hemen altında oturan boncuk gözlü, sarışın küçük kız, gelenleri görünce ayağa kalktı.

    Tanrım, dedi Riplie. Kollarını açtı, gözlerinin ıslandığını hissetti. Rebeka ona koştu, sıkıca sarıldı. Bir süre öylece kaldılar.

    Seni bekliyordum, dedi Rebeka. Geleceğini söylemişlerdi.

    İyi vakit geçirdin mi burada?

    Evet. Burası eğlenceli. Hem yeni şeyler de öğreniyorum.

    Riplie gülümseyerek parmağını çocuğun yanağında gezdirdi. Bunu duyduğuma çok sevindim. Yüzüne renk gelmişti küçük kızın. Ailesini yitirdiği gezegende yaşadığı depresyonun, süreğen dehşetin, kötü beslenmenin izleri silinmeye yüz tutmuştu.

    İlk günler her gece kabus görüyordum. Şimdi sadece ara sıra uyanıyorum.

    Yalnız mı uyuyorsun?

    Hayır, yanımda hep Eğitmen Quane oluyor. Kabuslar bitinceye kadar beni yalnız bırakmayacaklarına söz verdiler.

    Eğitmen Quane her kimse, Riplie birden onun yerinde olmayı çok istediğini hissetti. Rebeka ile aralarında yarım kalan, dile getirilmemiş, yapılmamış çok şey vardı. Onu kaybettiği fikrine dayanması çok zor olmuştu.

    Eğer ikiniz de isterseniz, Rebeka’nın bir süre seninle kalması için gerekli düzenlemeleri yapabilirim, dedi Booker aniden. Her ikisinin de yüzünün aydınlandığını görmenin zevkini çıkararak ekledi. Birlikte zaman geçirmek isteyeceğinizi tahmin etmekle yanılmıyorum sanırım...

    Tanrım, Booker, dedi Riplie. Beynimi okudun.

    Yok canım. Sadece yüz ifadene baktım.

    ***

    Bir sonraki durakları Güvenlik Departmanı oldu. Buradaki yapılar genelde kısa boylu ve yayvandı. Çevre düzenlemesi yine aynı özenle yapılmış, ağaçlandırılmış alanlar havuzlu akarsu dekorları ile zenginleştirilmişti. Pırıl pırıl çelik-cam ile yeşilliğin kucaklaşmasından ortaya yüksek düzeyde teknolojik ile yüksek düzeyde doğalın ilginç bir karışımı çıkmıştı.

    Konut olarak kullanıldığı ancak kapısının üzerindeki adres plakasından anlaşılan geniş bir binaya girdiler. İçerisi de dışarısı gibi göz zevkine uygun düzenlenmiş, her köşedeki geniş saksı bitkileri ile yeşilliğin devamı sağlanmıştı.

    Bir robot yanlarına yaklaştı. Yaklaşık 160 santim boyundaydı. Görünürde iki kolu vardı, ama göğüs kısmındaki kapakların altında çok fonksiyonlu iki kolun daha haznesi saklıydı. Hoşgeldiniz efendim, dedi yumuşak ve uniseks bir sesle. Karnındaki bir hazneden küçük bir dokunmatik ekran çıkardı.

    Booker Daire 318, dedi ve robotun uzattığı ekrana kimliğini tuşladı.

    Teşekkür ederim, dedi robot. Küçük ekranı haznesine geri çekti, gövdesini hafifçe eğerek selam verdi ve dönüp uzaklaştı.

    Demek çevreyi derli toplu tutan bunlar, diye düşündü Riplie. Görünüşe göre aynı zamanda bina güvenliğiyle de ilgileniyor olmalıydılar. Bina başına kaç robot düşüyordu acaba. Sonra Yeşil Departman yapıları içinde hiç robot görmediğini hatırladı. Booker'a sordu.

    Orada da temizlik, tamir ve bakım işleri için robot kullanırız, diye açıkladı genç adam. Ama çocuk yetiştirme konusunda onlara pek iş düşmüyor.

    Booker bir kapının önünde durdu, üzerindeki düğmeye basarak bekledi. Kapı yana kayarak açıldı, Onbaşı Roger Logan'ın tanıdık yüzü gölgelerden sıyrılarak ortaya çıktı.

    Logan gelenin kim olduğunu fark eder etmez göz bebekleri hafifçe büyüdü, nefesini tuttu, bir-iki saniye hiçbir şey söyleyemeden öylece kaldı. Riplie de sessizce bakarak onu tekrar canlı görme mutluluğunun tadını çıkardı. İnce uzun ve sağlam vücut hatları, grimsi yeşil gözleri, asker traşıyla kesilmiş kumral saçları, şaşkın baktığında üst dudağının altından belirip onu olduğundan daha genç gösteren ön dişleri hiç değişmemişti.

    Sonunda konuşabilecek hale geldiğinde, Seni gördüğüme sevindim Riplie, dedi Logan. Lütfen içeri gelin.

    Evin içinin de göz okşayan bir dekora sahip olması Riplie'yi hiç şaşırtmadı. Bu insanlar yaşadıkları yeri güzelleştirmekten hoşlanıyorlardı. Anlaşılan Logan da olaya uyum sağlamıştı.

    Rebeka'nın kıkırdadığını duyarak baktı. Logan amcası şaşkınlığından sıyrılıp küçük kızı fark ettiğinde, Gel bakalım bal arısı, deyip onunla ilgilenmeye başlamış, gülerek şakalaşmaktaydı. O da keyiflendiğini hissetti. Daha önce Rebeka’yı bu kadar içtenlikle eğlenirken görme şansı olmamıştı.

    Logan peşinde Rebeka ile köşedeki bara geçip herkese içecek hazırlamaya koyuldu. Riplie bir kanepeye yerleşerek genç adamı inceledi. Pek değişmemişti. Sadece biraz

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1