Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Hakuna Matata
Hakuna Matata
Hakuna Matata
Ebook224 pages2 hours

Hakuna Matata

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Türkçede misafir kelimesi Svahili dilinde 'msafiri' şeklinde var. İsim olarak da kullanılıyor.
Bir grup Tanzanyalı, Msafiri isimli bir öğrenciyle Türkiye'ye geziye giderler. Gezi esnasında Ankara'da bir dükkâna girerler. Bu siyahi sempatik misafire kanı kaynayan esnaf sorar:
“Toprağım! Gel gel hemşerim, senin adın ne?”
“Msafiri.”
“Tamam anladık, misafirimizsin, ismin ne?”
“Msafiri abi!”
“Allah Allah! Tamam ya! Sen misafirsin... İsmin, ismin diyorum!”
Öğrenci bu sefer ismini soy ismiyle beraber söyler:
“Msafiri Juma.”
“Tamam, Cuma'ymış!”

***
İki ay önce Manavgat’tan bir iş adamı grubu geldi. İçlerinden birini daha önceden Hindistan’dan tanıyordum. Turistlere deri ve el yapımı hediyelik eşya alım ve satımı yapan bir esnaftı. Ben böyle medeni cesareti patlama noktasında bir Türk görmedim.
Türkçeden başka bir dil bilmeyen bu iş adamı, hayatında hiç yurtdışına çıkmamışken, ilk seyahatini Hindistan’a yapar. Yurtdışına çıkmaya karar verdiğinde Hindistan’da deri mamullerinin ucuz olduğunu duymuştur. Ve dahi orada Türk okulu olduğunu gazetelerden okumuş, televizyonlardan seyretmiştir. Okul müdürünün telefonunu ele geçirince Emirates’le Dubai üzerinden Hindistan’ın Kalküta şehrine gitmek üzere yola çıkar.
Müdür arkadaşım bana Dubai’den o iş adamının çektiği mesajı göstermişti:
“Hocam, ben Emir Ateş’le geliyorum. Bi zahmet havaalanında karşıla!”
O iş adamı bu defa Tanzanya’daydı. Getirdiği gruba da mihmandarlık yapıyordu. “Burada Ali Bey var ya, gerisi kolay...” diyordu. Grupla Zanzibar’ı gezip geldiler. Zanzibar’ı çok beğenmiş. “Mutlaka bir dükkân açmalıyım.” dedi.
“Gelmişken bir de Serdengeçti (Serengeti demek istiyor) Milli Parkı varmış, oraya da bir gitsek nasıl olur?” diye sordu.

LanguageTürkçe
Release dateJun 5, 2022
ISBN9781005562908
Hakuna Matata
Author

Ali Akkız

He was born in 1970 in Mersin, Turkey. He finished primary school in his village. He studied secondary school and high school in Alaşehir, and completed the last year of high school in Mersin. The reason for choosing Çukurova University, Faculty of Economics was that the medium language was English. As soon as he graduated, he worked as an "English and Economics" teacher in Bashkortostan. He compiled the 9 years he spent in Bashkortostan in "Kayıp Hilalin Peşinde-In Pursuit of the Lost Crescent". Between 2003-2013, he held various administrative positions in New Delhi, India. He compiled these 10 years in the book "Hindistan Kendini Yavaştan Sevdirir - India Lets You Love Her Slowly". He has been compiling the memories he lived during his administrative duties in Tanzania, where he lived for the last seven years, under the name of "Tanzania Notes". He has three lovely children, one European (Russia), the other Asian (India) and the last African (Tanzania). He likes history, literature and writing. He is ready to go anywhere in the world with his beloved wife. He categorizes the countries into two: "Fig grown countries and others".*1970’te Mersin’de dünyaya geldi. İlkokulu köyünde bitirdi. Ortaokul ve liseyi Alaşehir’de okudu, lise son sınıfı Mersin’de tamamladı. Çukurova Üniversitesi İktisat fakültesini tercih sebebi, eğitimin İngilizce olmasıydı. Mezun olur olmaz Başkurdistan’da “İngilizce ve Ekonomi” öğretmeni olarak görev yaptı. Başkurdistan’da geçirdiği 9 yılı “Kayıp Hilalin Peşinde” adlı eserde derledi. 2003-2013 yılları arasında Hindistan Yeni Delhi’de çeşitli idari görevlerde bulundu. Bu 10 yılı “Hindistan Kendini Yavaştan Sevdirir” adlı kitapta derledi. Son yedi yıldır yaşadığı Tanzanya’da idari görevleri esnasında yaşadığı hatıraları “Tanzanya Notları” adı altında derlemekte. Biri Avrupalı (Rusya), diğeri Asyalı (Hindistan) ve sonuncusu Afrikalı (Tanzanya) olmak üzere üç sevimli çocuk babası. Tarihi, edebiyatı, yazmayı sever. Sevgili eşiyle dünyanın her yerine gitmeye razı. Ülkeleri “İncir yetişen ve yetişmeyen” diye iki kategoriye ayırır.

Read more from Ali Akkız

Related to Hakuna Matata

Related ebooks

Reviews for Hakuna Matata

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Hakuna Matata - Ali Akkız

    ÖNSÖZ yerine

    TANZANYA NOTLARINI NEDEN TUTTUM?

    2003 yılı mayıs ayında Rusya, Başkurdistan'daki okullarımızı kapatacağının sinyallerini belirgin bir şekilde vermeye başlamıştı. Okullar Genel Müdürü Mehmet Yaşa abiye gidip:

    Abi, Başkurdistan'da 10 yıldır çalışan öğretmen arkadaşlar olarak dünyanın dört bir tarafına dağılacağız gibi. Yaşanmış onca hatıra da arkadaşlarla dağılacak. Daha sonra bunların toparlanması zor olur. Bu hatıraları arkadaşlar dağılmadan derlesek güzel olmaz mı? demiştim. O da sağ olsun bu vazifeyi oracıkta bana vermişti.

    Hizmet Hareketi’nin tohumları ilk defa Tanzanya'nın bereketli topraklarına 25 yıl önce atılmaya başlanmış. Bu süre zarfında onlarca öğretmen gelmiş, geçmiş. Giderken yanlarında yaşadıklarını da götürmüşler. Yarın o yaşananlar, yaşayanlarla birlikte toprağa karışacak. İyisi mi arkadaşların yaşadıklarını taze taze not alıp hem birinci ağızdan aktaralım hem de kaybolmasın diye not almaya başladım.

    Evet, not tutuyordum ama nasıl paylaşacaktım? Hindistan’da bunu ‘Baharat’ adlı iki haftalık bir broşürle arkadaşlarla paylaşıyordum. 84 sayı devam etmişti. Sonunda ‘Fincan Teyze’nin bir yazısı ile sansüre uğradı ve yayın hayatına(!) son verdirildi.

    Tanzanya’da ne derlerdi acaba? Epey bir tereddütten sonra karar verdim: İşadamları derneği olarak Tanzanya’daki Türk işadamlarının şirketleri arasında bir turnuva organize ettik. Bu turnuva için bir gazete çıkardık. Fikstürü, maç tahminlerini, maç yorumlarını, haftanın takımını, yıldızlarını, gol kralını bu gazete üzerinden yayımlamaya başladık. Gazetenin sivri dilli yazarı Faruk abi en çok okunan yazarıydı. Gazetenin ismi ‘ABITAT CUP’tı.

    Turnuva bitti, gazete hayatına ‘Tanzanya Haber’ olarak devam etti. Gazetenin içeriği Tanzanya ile ilgili notlardı. 63. sayıda Faruk abinin bir yazısı sebebiyle sansüre uğradı. Sonra okuyucular ısrar ettilerse de devam etmedim. Faruk abi öldü. dedim. Gazete de o ölünce yayın hayatına son vermişti.

    Daha sonra tuttuğum notları WhatsApp grubu kurup, Tanzanya’da yaşayan Türkleri bu gruba ekleyip Tanzanya Notları başlığıyla paylaşmaya başladım. Aslında not alarak arkadaşları bu işe teşvik etmiş olurum diye düşünüyordum ama onlardan tebrik dışında yardım da göremiyordum.

    Eli kalem tutan siz öğretmenler değil de esnaf abiler mi yazacak? diyordum; Doğru. Aslında yazmak lazım. diye geçiştiriyorlardı. Yazarlar analarından yazar olarak doğmadılar, yazarak yazar olunur. diyordum; Haklısın. diyorlardı.

    Yavuz Bey, meselâ, Senin gönderdiğin yazılara bakıyorum; ekranın altında 'Read more' yazıyorsa okumuyorum. Uzun yazıları sevmiyorum! diyordu. Sırf o okusun diye bazı yazıları oldukça kısa tutuyordum bazen. Yine de okuyor muydu bilmiyordum.

    İnsan kendi tarihini okumayacak da ne okuyacak?

    Düzenli takipçilerinden biri de Akif abiydi. Notlara elinden geldiğince yorum yapar, çiçek resmi gönderir, emoji atardı. Dostlarıyla da paylaşırmış. Tanzanya Notlarını onun yazdığını düşünen bile olmuş. Kendi yazdıklarıma ismimi yazmıyor, arkadaşlarınkini hem kaynağını belirtmek hem de teşvik olsun diye belirtiyordum. Bu arada 'gizli' hayranınızım, bilesiniz. diye yazmıştı bir gün. Estağfurullah abi. O sizin güzelliğiniz. Hocaefendi’nin tavsiyesini kendi kendime emir telâkki ettim. Elimde kalemim var, onunla moralleri yüksek tutmaya çalışıyorum. diye yazmıştım bir defasında.

    Diğer teşvikçim Ali Açıl abiydi. Hemen her yazıma Kanada'nın sembolü bir turuncu çınar yaprağı kondururdu. Hikâyenin konusuna göre de yanına ya bir çiçek ya da bir gülücük koyardı.

    Notları yaklaşık 500 kişi ile paylaşıyordum. Böylece bir gün o notları kaybedersem, sorabileceğim 500 kişi olacaktı. Birinde olmasa mutlaka bir diğerinde olurdu. Ekrem abi gibi güzel gördüğü şeyleri paylaşanlar sayesinde okuyan sayısının ikiye katlandığını düşünüyordum. Yazılar ne kadar kişinin kalbine fer, ümitlerine kamçı olabilirse o kadar iyi olur diye düşünüyordum.

    Hint filmleri için, Filmin sonunda bazı seyirciler gülüyor, bazısı burnunu çekip, gözyaşını siliyorsa, o film başarılıdır. derler. Bu notlar birleştirilip kitap formatını alınca bakacağım; kitabı okuyanlar yer yer gülüp, yer yer ağlarlarsa başarılı bir çalışma olduğuna karar vereceğim.

    Temâşânın ücreti alkış, yazıların ücreti ise kısa da olsa hisleri dile getiren birkaç cümle veya emojidir. Bunların hiç birisini yapmayanların da canı sağ olsun. Olsun, bu dünyada onlar da lazım.

    Bazı yazıların sonuna yazarının ismini yazmadım. Çünkü istemediler. Bazılarının kendilerinden izin alarak isimlerinin baş harflerini yazdım. Çünkü Türkiye’de şu yaşanan süreçte sıkıntı çekmelerini istemedim.

    Bu kitaptaki notlar Tanzanya Haber adı altında yayınladığımız 63 sayının özeti denebilir. Elinizde çerez gibi, bir solukta okuyacağınız bir çalışma duruyor. WhatsApp grubunda paylaştığımız notlara ikinci ve üçüncü kitapta ulaşabileceksiniz. Onlar da yolda.

    Müjdesini şimdiden vermiş olayım.

    İyi okumalar.

    Ali AKKIZ

    Mart 2022 / Tanzanya

    BÖLÜM 1

    TARİH KORİDORU

    Aslanlar kendi hikayelerini yazmadıkça

    avcıların hikayelerini dinlemek zorundadır.

    Afrika Atasözü

    MERHABA TANZANYA

    Tanzanya Afrika kıtasında Türk müteşebbislerinin okul açmak için ilk gittikleri ülkelerdendir. 1995 yılının ağustos ayında Alptekin Bey öğretmen olarak gelmiştir. O dönemde doğrudan uçak yoktur. Emirates ile 4 durak sonra Tanzanya’ya ulaşmıştır. Gelirken cebinde 1500 doları vardır. Elinde üniversite eğitimini Türkiye'de tamamlamış, şu an büyük bir şirketin bilgisayar işlerini yapan yerli Abdurrahman Bey'in adresi vardır. Fakat o zamanlar Abdurrahman Bey'in kalacağı yer olmadığından, yeni başladığı evinin inşaatında kalmaktadır.

    Alptekin Bey aradığı kişiyi bulur. Abdurrahman Bey onu bir otele götürür. Paradan tasarruf etmek için ertesi gün buradaki fakir halkın tercih ettiği bir misafirhaneye yerleşir. Her gün okul arsası veya binası bulmak için Kigamboni denen yerden şehir merkezine ve civarına yürüyerek gider-gelir. Bu da ortalama her gün 15 km yol demektir. Üstelik hava da nemlidir. Bütün şehri hemen hemen yürüyerek dolaşır. Bu arada parası giderek azalmıştır, Bir süre sonra misafirhaneye verecek parası da kalmayacaktır.

    Cami evim, hasır döşeğim

    Abdurrahman Bey'e, Acaba bir cibinlik alıp camide yatıp kalksam olur mu? diye sorar. Abdurrahman Bey bir çare arar. Durumu 80 yaşını geçkin akrabası bir amcaya açar. Şimdilerde rahmetli olan amcamız bu aziz misafirin orada kalmasına gönlü ve vicdanı razı olmaz ve iki odalı evindeki misafir odasında kalmasını ister. Fakat bir problem vardır: Oda küçüktür ve amcanın çok fazla misafiri gelip gitmektedir. Bazı günler aynı odada iki kişi yatarlar. Sabah kalktığında 5 kişiyi bulduğu da olmuştur.

    Alptekin Bey aylarca çok ama çok az bir yemekle orada kalır ve her gün sabahtan akşama kadar bu şehrin sokaklarını okul binası veya arsası için tek tek dolaşır. Uzun süren araştırmalar ve zorluklara bir de Alptekin Bey'in hastalıkları eklenir. En sonunda menüsküs ağrıları dayanılmaz olunca ameliyat olmak ve genel durumu aktarmak için Türkiye'ye döner.

    Tekrar Tanzanya

    Alptekin Bey yeniden Tanzanya'ya döner ve araştırmalarına devam eder. Mikocheni'de (şu anki anaokulu) kaba inşaatı bitmiş vaziyette 3 katlı büyük bir ev görür ve inşaattaki ustalardan sahibinin telefonunu alır ve arar.

    Ev sahibi Umman asıllı bir Arap'tır ve memlekette belki de karşılaşılabilecek en şuurlu insanlarındandır: Şeyh İsmail. Izdırap ve çile hikmet kapısını aralamıştır. Şeyh İsmail o dönem buradaki Keşunat Birliği'nin başındaki insandır. Varlıklı birisidir ve bu binayı da kendisine ev olarak inşa etmektedir. Alptekin Bey telefon ettiğinde aslında evini kiraya vermek gibi bir düşüncesi yoktur. Arayan bir Türk'tür. Sadece merakını gidermek için Alptekin Bey'in randevu talebini kabul eder.

    Alptekin Bey görüşmeye geldiğinde şeyh şaşırır. Alptekin Bey 25 yaşlarında olmasına rağmen görüntü olarak 17-18 yaşlarında minyon tipli bir delikanlıdır. Uzun muhabbetin ardından Alptekin Bey meramını anlatır. Şeyh İsmail, kendisi ile bir daha görüşmek için Bir düşüneyim der ve başka güne randevu verir.

    Şeyh İsmail'i dinleyelim: Yemenli Şeyhim geldi bir gün. Ona yeni evimi gezdirdim. Hemen evimin girişinin sol tarafında kütüphane ve çalışma odası için büyük bir oda hazırlamıştım. Şeyhimden kendim ve evim için dua etmesini rica ettim. Şeyhim ellerini açıp bu binanın bir ilim yurdu olması için dua etti. O zaman şeyhimin bu duasına bir anlam verememiştim, ta ki Alptekin Bey'le görüşünceye kadar.

    Salih daire

    Ardından başlayan gelip gitmelerden sonra Şeyh İsmail evini okul olması için kiraya verir. O günden sonra bu bina bütün müesseselerimizin adeta anası olur. İlk olarak bu binada 1997 yılında erkek lisesi açılır. Resmi açılışı 1998'de yapılır. Ardından 2004 yılında Erkek Lisesi Tegeta’da şimdiki yerine taşınır. Aynı binada kız lisesi açılır, daha sonra şimdiki Kawe’deki yerine taşınır. İlkokul açılır yine aynı binada ve o da Kawe’deki binasına taşınır. Şu an yine aynı binada anaokulu var.

    Bu dönemde Şeyh İsmail çok önceleri gördüğü bir rüyayı hatırlar ve bunun kendisine ilahi bir lütuf olduğunu düşünerek Alptekin Bey'e ve meselelere can-ı gönülden sahip çıkar ve omuz verir.

    Bir gün rüyasında Yemenli Şeyhi ile birlikte otururken ızdırapla sorar:

    Şeyhim ne olacak bu İslam dünyasının hali?

    Şeyhi kolundan tutar ve ona Kâbe’nin içinde oturmuş ibadet eden, ders yapan grupları gösterir:

    Bunlar Ummanlılar. İslam'ın güzel geleceği için çalışıyorlar. Bunlar Mısırlılar, ders görüyorlar. Bunlar filan, şunlar filan… der. En sonunda halka olmuş ders yapan bir grubun yanına getirir onu ve İsmail der, Bunlar da Türkler. Sen de onlardansın.

    Bu rüyayı Alptekin Bey'le tanışmasından uzun süre önce görmüştür ve bir zaman sonra da hatırlar.

    Okulların anası

    Okul işi tamamdır. Şimdi sıra öğretmenlerdedir. İlk olarak gelen Mahmut Bey ve ailesidir. Kinondoni'de bir ev tutulur. Ev hem vakıf merkezidir; Alptekin Bey çalışma ofisi ve barınak olarak kullanır, hem de Mahmut Bey'in ailesinin evidir. Uzun zaman Mahmut Bey ve ailesi maddi imkansızlıklardan dolayı bu evde tek odada yaşamak durumunda kalırlar. Mahmut Bey bu süreçte çok ciddi hastalıklar geçirir. Bu süreçte okul açılmış bazı şeyler de yavaş yavaş yoluna girmeye başlamıştır.

    Bu 3 katlı bina hem yurt hem okul görevi görmektedir ama yeterli değildir. Yeni bir binaya ihtiyaç vardır. Alptekin Bey ve arkadaşları yeniden şehri karış karış gezmeye başlarlar.

    Erkek lisesi doğuyor

    Bu sırada Alptekin Bey evlenir ve 2 katlı bir evin üst katına taşınmıştır. Alt kat komşularını yemeğe davet eder. Yemekte tanışıp sohbete başlarlar. Kendisi bir okulda çalıştığını ve yeni bir okul yeri aradıklarını da söyleyince komşusu Mr. Mari Tam da aradığım adamsınız siz. der, Sizi bana Tanrı gönderdi. Bu yakınlarda tam da sizin istediğiniz gibi bir arazi var ve biz onu yıllar önce bir Müslüman kuruluşa verdik. Ama arazi tahsis edildikten bu yana bir çivi bile çakılmadı. Arsayı geri alsak, Bakın Müslüman kuruluşların arazilerine el koyuyorlar… diye halkı kışkırtacaklar. Almasak böyle kullanmaya ve kendi aralarında paylaşmaya devam edecekler. Siz hem Müslümansınız hem de eğitimci... Tam da bizim aradığımız özellikler… der.

    Ve sabahında Mr. Mari araziyi verir. Arkadaşlar da o

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1