Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Möbius Şeridi
Möbius Şeridi
Möbius Şeridi
Ebook232 pages2 hours

Möbius Şeridi

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Bu kitap Can Başkent'in Manifold'da yayınladığı ilk elli yazı. Bu yazılar Başkent'in gündeme en çok temas eden yazıları aynı zamanda. Manifold'un çok sesliliği, Möbius şeridi gibidir aslında, diyor Başkent: "Möbius şeridinin önü-arkası yoktur. Önü sandığınız arkaya, aşağı sandığınız yukarıya bağlanır."

LanguageTürkçe
Release dateJan 25, 2021
ISBN9781927893753
Möbius Şeridi

Read more from Can Baskent

Related to Möbius Şeridi

Related ebooks

Reviews for Möbius Şeridi

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Möbius Şeridi - Can Baskent

    Sunuş: Bir İhtimalden Möbius Şeridi’ne

    2016 yılının 28 Nisan’ında Can Başkent’i Manifold’a davet ettim. Manifold daha ortaya çıkmamıştı, üzerinde çalışılan bir hayalden ibaretti. Davetime aynı gün içinde olumlu yanıt verdi. Güvenini Jeff Talks deneyimi üzerinden açıklamış; topolojik manifoldlara olan sevgisi ve topolojinin akademik çalışmalarındaki yerinden ötürü hoş bir tesadüf olan yayının adına sevinmiş, dergi ismiyle de tavladı yazmıştı e-postasında. Her metninde olduğu gibi Can’ın mektuplarında da hayatla kurduğu kanlı canlı ilişkiyi hissetmek mümkün. Öte yandan vurgulamak isteğim, Can’ın, eğer var olabilirse varoluşunu anlamlı bulma ihtimali olan bir şeye emek verme niyeti. Nitekim, ilk kez baba olduğu ay hariç Manifold için her ay bir metin kaleme alan Can, Manifold’u kelimenin her anlamıyla ‘manifold’ yapan, onu bir ihtimal olmaktan çıkarıp anlamlı bir yayın olarak var eden birkaç kişiden biri oldu.

    Möbius Şeridi’nde yer alan metinler Manifold’da –Temmuz 2016 ve Aralık 2020 tarihleri arasında– aşağıda alfabetik sırayla akan etiketlerle yayına girdi. Siyah dizilmiş olanlar ise en sık kullanılanlar. Sadece bu etiketler dahi, Can’ın denemelerinin nasıl geniş bir alanı kapsadığını gösteriyor:

    abonelik, ahlak, aile, alfabe, algoritma, altkültür, anarşizm, beslenme, bilgi arkeolojisi, bilgi, bilişim, bitcoin, blockchain, blok-zinciri, büyük veri, Christian Rudder, cinsiyetçilik, dağıtık ağ, David Graeber, devlet, dijital ekonomi, dijital kültür, dil (lisan), din,  drone, e-kitap, ekonomi, eleştiri, Elon Musk, en soi, farklılık, fikir önderi, filateli, form, gastronomi, gelecek, girişim, girişimcilik, Google, halo etkisi, haute cuisine, hayal kırıklığı, hayvan, Hindistan, idea, ideoloji, ifade özgürlüğü, iktisat, Imre Lakatos, inovasyon, internet ekonomisi, internet, ırkçılık, kent planlama, kimlik politikaları, kodlama, koleksiyon, kopya, kripto para, lider, mahremiyet, makine, meta, meta, mikro-siyaset, mucize, müsvedde, müzik, Netflix, Nişanyan Adlar Sözlüğü, OkCupid, ölüm, omnipotent, omniscient, otonom araç, para, performans, Platonculuk, polimat, politika, popüler kültür, popülizm, pour soi, Prometheus, pul koleksiyonu, pul, rekabet, sanat, seçim, sermaye, ses, Sevan Nişanyan, şiddet, Slavoj Žižek, Snapchat, şöhret, sosyal medya, soyutlama, Spotify, startup, stil, streaming media, tartışma, tekel, teknoloji, telif, Twitter, Uber, vegan, veganizm, veri işleme, veri tabanı, veri, yapay zekâ, yatırım, yazı, yazılım, yazmak, yeme içme, yemek tasarımı, yeni medya

    Can’ın siyaset, ahlak ve teknoloji odaklı denemelerinin, Manifold bağlamı dışında, bu kitapta bir araya gelerek kendi bağlamlarını kurmaları, fikirler arasındaki ilişkileri daha görünür kılacak. Belki böylece Möbius Şeridi toplumcu ihtimallere emek verme niyeti aşılayacak.

    Esen Karol

    Önsöz

    Elinizde tuttuğunuz bu kitap, Manifold’da yayınlanan ilk elli yazımı içeriyor. Manifold 2016’nın temmuzunda kurulduğunda, 14 Temmuz 2016’da yüklenen ilk yazılardan beri benimdi. Dolayısıyla, Manifold ile doğuşundan beri beraberiz diyebilirim. O tarihten beri neredeyse her ay bir yazıyla Manifold’a katkıda bulunma şansım oldu.

    Manifold’da yazmak beni iki açıdan mutlu ediyor.

    Evvela, yazılarımın ticari ya da mali olarak sömürülmediğini biliyorum. Çok okuru olan mecralar için bu bir lüks. Zira Manifold haydi haydi abonelik sistemli bir siteye dönüşebilirdi. Dönüşmedi. Her yazı ve katkı erişime açık tamamen.

    İkincisi, düzenli olarak yazılarımı yayınlama zevkine erişebildiğim neredeyse tek mecra Manifold. Bu kadar uzun süre yazılarımı düzenli yayınlama şansına eriştiğim tek mecra. Bunun nedeni de Manifold ekibinin dirayeti ve çalışkanlığı. Bu kitap da aslında bu emeğe ve çabaya bir şapka çıkarma aslında. Ben belki bu yazıları yine yazardım, ama bu kadar özenli bir mecrada yayınlayıp, bu kadar okura ulaşamazdım.

    Möbius şeridinin önü-arkası yoktur. Önü sandığınız arkaya, aşağı sandığınız yukarıya bağlanır. Manifold’un çok sesliliğinde, Möbius şeridiyle kendimi var edebilmem bu açıdan hoş bir denge aslında — çünkü Manifold’da çok içinde tek olabildim.

    Manifold yazılarım, güncele en çok temas eden yazılarım. Yine de bu yazıların özünde olan fikirlerin benden uzun yaşayabileceğine inanıyorum. Bu yazıları kitaplaştırma nedenim de bu umut. Umarım okur da bu umudu benimle paylaşabilir.

    Can Başkent

    Aralık 2020

    Sartre’ın Facebook Hesabı

    0.

    Büyük verinin ne olduğunu anlamanın en kolay yolu, meselenin gönül telimizi titrettiği noktadan işe başlamaktır [1].

    Dünyanın en büyük arkadaşlık ve flört sitelerinden biri olan OkCupid’in kurucularından Christian Rudder, bu konuda en ufuk açıcı gözlemlere sahip araştırmacılardan biri. Rudder’ı ilginç yapan nokta insanların birbirine puanlar verdiği, birbirlerinin sorularını yanıtladığı sıradan bir arkadaşlık sitesinin veritabanından neler damıtılabileceğini etkileyici bir şekilde göstermesi.

    Tekrarlamak bile abes, kitlesel olarak elde edilen büyük veri bize istatistiğin ötesinde bilgi sunuyor. Bu bilginin en önemli yanı, dinamik olması. Bu farkı görebilmek için nüfus sayımı en berrak örnek. Eskiden bu sayım, insanları eve tıkayıp sayım memurlarının haneleri tek tek ziyaret etmesiyle halledilirdi. Memurlar türlü türlü sorularla demografik istatistikler için veri toplarlardı. Bu kadar soruya ve kocaman nüfusa rağmen öğrenebildiklerimiz, nüfusun yüzde kaçının lise mezunu olduğuyla, iller bazında insanların ortalama kaç yaşında evlendiği gibi sıradan ve yüzeysel bilgilerdi. Örneğin, ilk evliliğini yirmi beş yaşından önce yapanların yüzde kaçının hangi gelir grubunda kırk yaşına gelmeden boşandığı gibi daha detaylı istatistiklere erişimimiz yoktu. Bu koca veriyi nasıl işlememiz gerektiğini, bu veriyle sosyal bilimler yahut iktisat yapmayı bir avuç araştırmacı dışında düşünen pek yoktu.

    Rudder’ın çalışması işte tam bu boşluğu dolduruyor ve bunu da pek şık bir nüansla kotarıyor. Kimse bakmazken, yani tek başımıza bilgisayar başındayken, romantik meselelerde nasıl davrandığımıza dair elde edilen büyük veriyi işliyor Rudder [2]. Sadece İnternet sayesinde var olabilecek muazzamlıktaki ve detaydaki bir verinin arkeolojisi ve sosyolojisiydi bu. Etkilenmemek ne mümkün!

    Bu veri, dinamik bir şekilde bize insanların (en azından romantik yaşamlarında) ne olduklarını, nasıl değiştiklerini ve daha önemlisi kendilerini nasıl gördükleri konusunda ciddi bir kaynak oluşturuyor. Birkaç örnek vereyim.

    Romantik arkadaş bulma sitelerinin ortak noktalarından biri insanların birbirlerini puanlamasıdır. OkCupid’in milyonlarca kullanıcısının birbirlerini puanlamasını değerlendirmek feminizm açısından da bize önemli veriler sunmakta. Bunlardan belki en ilginci, (heteroseksüel) kadınların ve erkeklerin birbirlerini nasıl puanladıkları. Aşağıdaki grafiğe bakalım.

    1

    Kadın ve Erkek Çekiciliğinin Karşı Cinsler Tarafından Puanlandırılması

    kırmızı (245, 82, 96): erkeklere kadınları verdiği puanlar

    gri (112, 116, 117): kadınlara erkeklerin verdiği puanlar

    x-ekseni: insanların yüzdesi

    y-ekseni: verilen ortalama puanlar.

    Büyük veriden elde edilen bu sonuca göre, kadınların büyük çoğunluğuna göre erkeklerin büyük çoğunluğu ortalamanın altında. Rakamsal konuşmak gerekirse, kadınlara göre ancak altı erkekten biri ortalamanın üzerinde. Öte yandan erkeklere göreyse, kadınların dağılımı beklenen bir çan eğrisi şeklinde. Bu basit bilgi gerek toplumsal cinsiyet ve beklentileri anlamak açısından, gerekse Rudder’ın değindiği gibi flört yarışında öne geçebilmek için önemli bir ipucudur.

    Büyük veriyi okumanın yanında, bu veriyi yaratmak için de deneyler tasarlamak mümkün. Bu amaçla, OkCupid bir günlüğüne tüm kullanıcıların yükledikleri resimlerini yayından kaldırmış. Bu deneye de Aşkın gözü kör mü? adını vermiş. Tahmin edilebileceği gibi, resimler kalkınca insanlar arasındaki mesajlaşma ciddi oranda düşmüş. İlginç olansa, insanlar, aldıkları mesajlara daha fazla sıklıkla cevap vermişler, online sohbetler daha da derinleşmiş, telefon numaraları daha çabuk alınıp verilmiş ve özetle, Rudder’a göre, sistem çok daha iyi çalışmış. Ta ki, resimler tekrar aktifleştirilinceye kadar. Rudder’ın tabiriyle, loş bir barda tüm ışıkları parlak bir şekilde açmışcasına, insanlar birbirlerinden kaçışmış.

    Keza, Rudder, OkCupid’in veritabanında özellikle birbiriyle alakasız parametreleri karşılaştırarak da şaşırtıcı bilgiler elde etmiş. Vejeteryanlerin (hem kadın, hem erkekler arsında) oral seks vermede daha istekli olmasından tutun da, her gün düzenli twitter kullananların oranıyla ilişkilerin sürekliliği grafiğinin neredeyse aynı olmasına (demek ki twitter takipçilerine sosyal sadakatle partnere sadakat arasında da ciddi bir paralellik varmış), daha fazla üniversite harcı ödeyen özel üniversite öğrencilerinin daha fazla seks yapmak istemesine dek türlü türlü etkileyici verilere ulaşmak mümkün.

    Rudder’ın sunduğu birçok anekdot, sadece feminizmi ve toplumsal cinsiyeti değil gündelik siyasetin neredeyse her boyutunu yeniden düşünmemiz için bize gani gani yeni veri sunuyor. Sosyal bilimleri ve siyaseti nümerik büyüklüklere bağlı olarak gözden geçirmek belki çoğumuz için demode ve itici bir talep, bunu anlayabiliyorum. Fakat, anlamadığım, bu ve benzeri verileri göz ardı etme lüksümüz olduğunu düşünmek. Şüphesiz sadece OkCupid verileri değil, birçok büyük veri kaynağı bize toplumun, özellikle ekonomi ve politika olmak üzere, sosyal bilimlerin tahmin ve tahlil ettiğinden çok daha farklı olduğunu söylüyor. Matematiksel analizler, sosyologların tasavvur bile edemeyeceği detaylara ve dinamizmlere yoğunlaşarak, bizi bize matematiksel bir kesinlikte anlatıyor. Toplum, sadece grafiklerle ve istatistiklerle değil, neredeyse kitabının yazarının ülkesindeki her iki bekar insandan birinin dahil olduğu bir veri tabanına dayanarak kendini yeniden okuyor.

    Bu, yazının başında değindim, işin gönül telimizi titreten boyutu.

    1.

    Büyük verinin bizi nasıl ürküteceğini defalarca gördük: WikiLeaks’ten tutun da Panama Belgeleri’ne, Türkiye’deki kimlik numaraları ve seçmen bilgileri sızıntısına (ve toplumun ve bürokrasinin bununla nasıl baş edemediğine şahit olmaya) dek birçok tekil örnek akla geliyor.

    Büyük verinin işlendiği en önemli sahalardan biri epistemoloji ve bilgi arkeolojisi. Şüphesiz bu büyük verinin en önemli sahibi de Google / Alphabet Inc. Şirketin arama sonuçlarını çerezlerle birlikte ticari fayda ve reklam için kullanıyor olması, altında ezilerek kabullenmek zorunda kaldığımız bir gerçek. Bu şekilde internet reklam pastasının en büyük aracısının da Google olması yine şaşırtıcı değil, kabul.

    Fakat, Google’ın tek yaptığı bu değil. Arama sonuçları bir bilgi arkeolojisidir. Her İnternet araması, o bilginin geleceğini az da olsa değiştiren bir çentiktir epistemolojide. Mesele, bu sonuçların cevabının bilgi ve iznimiz dahilinde tek elde toplanması ve nihayetinde de bu tekelin arkeolojik kazıyı istediği gibi yapma lüksünü kendinde görmesi. Sadece sansür ya da algoritmik müdahaleler değil söz ettiğim: Google, bu veriye dayanarak bir bilgi hiyerarşisi oluşturmakta. Her Google araması, sağlamasını yapamayacağımız, kontrol edemeyeceğimiz bir veri seline maruz bırakıyor bizi. Fakat, her veri bilgi değildir. Ancak, Google sayesinde verileri bilgi olarak anlamaya ve kabül etmeye başlıyoruz. Sürekli, devingen, dinamik ve akışkan olması gereken bilgi, tıkız adımlara kopuk sürüklenişlere dönüşüyor. Google bilgiyi nasıl öğrenmemiz ve özümsememiz gerektiğini, birazdan yine değineceğim, veriden yola çıkarak bize öğretiyor. Eminönü’nden Kuzguncuk’a en ivedi nasıl giderim sorusunun cevabı, içinde yaşadığımız kentin sokaklarını bilmemize gerek olmadığı bilgisini de içeriyor. Çok boyutlu ve katmanlı şehir, iki boyutlu bir harita ve köy manifolduna indirgeniyor. Ne de olsa, Google için her yolculuk bir çizge, her sorunun cevabı birkaç sözcüktür. Bu, büyük veriye dayanarak bilginin yeniden inşasıdır. Bilgi, veriye eşitlenmektedir [3].

    Büyük verinin epistemolojisini ele alınca akla ilk gelen bilginin arkeolojisi ve onun yeniden inşası değil elbette. Meselenin ekonomisini de es geçilemeyecek bir aciliyet gösteriyor. Rudder’ın büyük veriyi eşeleyebilmesine izin veren belki de en önemli neden, kendisinin bu verinin sahibi olması. Büyük verinin ortaya çıkışı, sahiplenilmesi ve satılması, küçük bir balıkçı kasabasının yirmi - otuz yılda büyüyerek inanılmaz bir rant yatağına dönüşmesinin hikayesine benziyor. Bodrum’u kurtaramadık, toplum olarak yarattığımız büyük verinin akıbeti ne olacak kim bilir…

    2.

    Büyük veri inanılmaz olanaklar sunuyor. Bu olanakları birkaç dev bilişim firmasına bırakmaktansa, toplumun hizmetine sunmanın gerekliliği açık. Açık olmayansa gerek verinin, gerekse küreselleşip büyük veriye dönüşen verinin ve bu veriyi eşeleyerek ve işleyerek basit bir şekilde veriden okunamayacak sonuçları çıkarmanın mülkiyetinin kimde olduğu. Bu mülkiyeti biz, insanlar, yaratıyorsak ve sonunda da bu yarattığımıza sahip çıkamıyorsak, büyük verinin sunacağı aydınlanmadan epey uzağız demektir.

    Sitüasyonistlerin meseleyi nasıl analiz edeceği açık. Ancak, biz varoluşçuların da buna ekleyecekleri var. Büyük veri, tikelliğiyle, anlamsız ve suratsız bir yığındır. Bu yığına vereceğimiz anlamlar, ondan damıtacağımız manalar, şüphesiz bir nebze içinde bulunduğumuz koşullara göre anlam kazanacaktır. Ama, eğer büyük veri, pour soi insanları yanyana koyarak, onlardan elde edilen basit ve küçük verileri üstüste dizerek en soi bir varlık yaratmaksa, işte bu muazzamdır [4]. Bizlerin pour soi kararlarının ve seçimlerinin milyonlarcasının yanyana kaydedilmesinin böyle devasa bir en soi varlığa yol açması, eşi zor bulunur bir fenomendir. Markette brokoliyi ve pirinci yazarkasardan geçiren kasiyere nasıl davranacağımı belirleyen kararlarımın, kararlarımızın, senin kararlarının, benim kararlarımın, on milyonlarca insanın kararının analiz edildiğinde, basit bir psikoloji denklemine ve istatistik çizelgesine dönüşmesi, bantı geriye saralım, verdiğim kararların ne kadar benim varoluşuma ait olduğunu sorgulatıyor. Büyük veri, varoluşumuzu sınırlamakla kalmıyor, pour soi varlığımıza baş edilmesi zor bir şiddetle saldırıyor.

    Kendimizi büyük verinin saldırısından nasıl koruyabileceğimize dair afaki birçok örnek literatürde mevcut. DuckDuckGo arama motoru kullanmaktan tutun da Tor tarayıcı kullanmaya dek, sadece birkaç meraklının ilgileneceği alternatifler halihazırda var [5]. Tüm bu zorluklara karşı mücadelede en büyük zorluk, sol düşüncenin bilişim politikalarına karşı vurdumduymazlığı belki de [6]. Zamanında kendi Linux’unu yaratabilen bir toplumken, FATİH projesi gibi saçmalıklara savrularak toplum olarak meseleye ne kadar ilgisiz olduğumuzu, teknolojiyi çocukların eline tablet vermek olarak gördüğümüzü Yeni Türkiye’de defalarca ispatladık. Şüphesiz, Türkiye çerçevesinde büyük veri hala bir aktör olarak devletin pek dahil olamadığı bir konu. Bu da şirketlere ve daha önemlsi bizlere bir manevra alanı açıyor. Yoksa, mesele büyük veritabanları, XML kodlar değil, bu verinin kime ait olduğu ve ne kadar açık bir şekilde işlendiğidir - Google ve OkCupid deneyimleri bunu açık bir şekilde ortaya koyuyor.

    Aksi takdirde, Abinizin sevgili bulmanıza nasıl karışacağını öngörmek zor değil.

    *

    Manifold heyecan verici bir proje. Dahil olmak mutluluk verici.

    Hoşbulduk.

    Notlar

    1. Teknolojinin yeni terimlerini çevirmek zor. Big data’yı büyük veri olarak çevirmem hoş görülür umarım.

    2. Christian Rudder, Dataclysm, Crown Publishers, 2014.

    3. Peki ya mahremiyet meselesi dediğinizi duyar gibiyim. Büyük verinin yol açtığı en büyük sorunlardan biri mahremiyet meselesidir. Sosyal medya çağında bu konuyu, online sosyalleşmelere değinmeden ele almak olanaksız. Bu nedenle mahremiyet meselesini başka bir yazıya bırakacağım.

    4. Sartre felsefesinin kavramları olan pour soi ve en soi’yi basitçe anlatalım. Pour soi (kendisi

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1