Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Fetva Mecmuası -2: Ramazan Ayı, Oruç, Zekat, Hac ve Umre Kitabı (Necdet İÇEL Külliyatı -15)
Fetva Mecmuası -2: Ramazan Ayı, Oruç, Zekat, Hac ve Umre Kitabı (Necdet İÇEL Külliyatı -15)
Fetva Mecmuası -2: Ramazan Ayı, Oruç, Zekat, Hac ve Umre Kitabı (Necdet İÇEL Külliyatı -15)
Ebook218 pages1 hour

Fetva Mecmuası -2: Ramazan Ayı, Oruç, Zekat, Hac ve Umre Kitabı (Necdet İÇEL Külliyatı -15)

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

İÇİNDEKİLER
Fetva Mecmuası-2: Ramazan Ayı, Oruç, Zekat, Hac ve Umre Kitabı
TAKDİM
4- RAMAZAN AYI VE ORUC İLE ALÂKALI
5- ZEKÂTLA ALÂKALI
6- HAC VE UMRE İLE İLGİLİ
BİBLİYOGRAFYA
YAZARI ve KİTAPLARI HAKKINDA
DİPNOTLAR

LanguageTürkçe
PublisherRoh Nordic AB
Release dateFeb 7, 2023
ISBN9798215942178
Fetva Mecmuası -2: Ramazan Ayı, Oruç, Zekat, Hac ve Umre Kitabı (Necdet İÇEL Külliyatı -15)
Author

Necdet İçel

1955 Yılında İzmir ilinin Torbalı ilçesinin Korucuk Köyü'nde doğdu. Babası Molla Mehmet, annesi Hatice. Ailenin dördüncü çocuğu Necdet İÇEL, üç kız, iki erkek kardeştirler. İlkokulu köyünde okudu. Daha sonra iki sene değişik Kur'an kurslarında dînî dersler aldı. Muhtelif Hocaefendilerden Arapça okudu. 1974 yılında İmam-Hatip Lisesi'nden, 1980 İzmir Yüksek İslam Enstitüsü'nden mezun oldu. Yüksek İslam Enstitüsü'nde okuduğu yıllarda Aydın Vakıflar Bölge Müdürlüğü'ne bağlı yurtlarda, yurt müdür muavinliği İmam-Hatip Okulu yurdunda Yurt Müdürlüğü vazifelerinde bulundu.1980 Kasım’ında Müftülük-Vaizlik imtihanını kazandıktan sonra, Mart 1981'de Samsun'un Ladik ilçesi vaizi olarak atandı. 1983 Kasım’ında Samsun Terme ilçesi vaizi oldu. 1984 Kasım’ında vaizlikten istifa ederek değişik vakıf hizmetlerinde ve basın kuruluşlarında vazife yaptı. 1990 Kasım’ında Adana ili Yumurtalık ilçesinde yeniden vaizlik görevine başladı. 1992 Kasım’ında Kırıkkale Yahşıhan vaizliğine, iki sene sonra da Kırıkkale vaizi olarak göreve başladı. 1995 de Antalya ili vaizliğine, iki ay sonra İzmir Merkez Vaizliğine atanan yazarımız, 2014 tarihinde resmî vazifesi olan İzmir vaizliğinden emekli olmuştur.Yazarımız Necdet İçel, değişik dergi ve gazetelerde yazılar yazmıştır. Bulunduğu illerde mahalli gazetelerde günlük yazıları dikkatle takip edilmiştir.Necdet İçel, Türkiye'nin muhtelif illerinde, ilçelerinde değişik mevzularda ilgi ile izlenen, takip edilen konferanslar vermiştir.Emekliliğinden sonra dînî ve millî hizmetlerine devam etmektedir. Konferanslar, vaazlar ve değişik sitelerde yazdığı köşe yazılarıyla...Ayrıca “ https://www.facebook.com/necdeti.icel ” Facebook sayfasında hizmetlerine devam etmektedir.Teknolojinin verdiği imkanlarla dünyanın değişik yerlerinde bulunan ve istekli kimselerle haftalık sohbetlerine devam etmekte ve bunları görüntülü sohbetler halinde “https://www.youtube.com/@NecdetIcel” youtube kanalında yayımlamaktadır.Yazarımız Necdet İçel Kur’an-ı Kerim’i tefsir etmeye başlamıştır, görüntülü kayıtlarını da Youtube kanalında yayımlamaktadır.Yazarımız Necdet İçel “Hasbihal” başlığında soru cevap sohbetleri yapmaktadır. Bu sohbetlere kalabalıklar halinde iştirak edilmekte ve takip edilmektedir. Görüntülü yaptığı bu sohbetlerin kayıtlarını Youtube kanalında neşretmektedir.Ayrıca yazarımız Necdet İçel Risale-i Nur dersleri yapmakta ve görüntülü kayıtlarını Youtube kanalında yayımlamaktadır.Yazarımız Necdet İçel’in senelerden beri yazdığı -şimdilik 42 adet- kitabının tamamını Nordic Yayınevi’nde online sistem olarak yayınlamaya karar verdik. Yakın tarihte kitap baskısı olarak da yayınlamayı arzu ediyoruz. Bundan sonra yazacağı kitapları da bu kitaplara ilave edeceğiz.Yazarımıza bundan sonraki hayatında başarılar dileriz.

Read more from Necdet İçel

Related to Fetva Mecmuası -2

Related ebooks

Reviews for Fetva Mecmuası -2

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Fetva Mecmuası -2 - Necdet İçel

    TAKDİM

    İslam insanın doğumundan ölümüne kadar hayatını bütünlüğüyle şekillendiren sistemin adıdır. Hatta insan dünyaya gelmeden önce onların bu âleme gelmesine vesile olacak, anne- babasının nasıl olmasını, ne yapmaları gerektiğini anlatan, nişan, düğün, gerdek gecesi adabı ve dualarından tohumlama anına, ondan öldükten sonra gasil, tekvin, teçhiz, cenaze namazı, kabre gidiş, kabir hayatı ve ötesine kadar bütünüyle insanı alâkadar eden prensipleri vaz’ eder.

    İslamın ana Kitabı olan Kur’ân ve ve hadis-i sahiha bütün bu hükümlerin kaynağıdır.

    Kur’ân-ı Kerim bütün zaman, mekân ve içindekilerini anlatır. Şu tespitleri bir hatırlayalım:

    "Mebâhisindeki câmiiyet-i harikadır. Evet, insan ve insanın vazifesi, kâinat ve Hâlık-ı Kâinatın, arz ve semâvâtın, dünya ve âhiretin, mazi ve müstakbelin, ezel ve ebedin mebâhis-i külliyelerini cem etmekle beraber, nutfeden halk etmek, tâ kabre girinceye kadar; yemek, yatmak âdâbından tut, tâ kaza ve kader mebhaslerine kadar; altı gün hilkat-i âlemden tut, tâ

    O tozutup savuran (rüzgârlara),i İyilik için birbirinin peşinden gonderilenlerii kasemleriyle işâret olunan rüzgârların esmesindeki vazifelerine kadar; Bilin ki, Allah insan ile kalbi arasına girer (diledigi takdirde arzusunu gerçekleştirmesini önler).iii Ama Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.iv işârâtıyla, insanın kalbine ve iradesine müdahalesinden tut, tâ  … gökler âlemi de bükülmüş olarak elinin içindedir.v bütün semâvâtı bir kabzasında tutmasına kadar…;  Orada üzüm bağları ve hurmalıklar yaptık.vi âyetiyle  zeminin çiçek ve üzüm ve hurmasından tut, tâ Yer o müthiş depremiyle sarsıldığı zaman.vii ile ifade ettiği hakikat-i acibeye kadar; ve semânın  Sonra iradesi bir gaz halinde olan göğe yöneldi.viiiHâletinde ki vaziyetinden tut, tâ duhanla inşikakına ve yıldızlarının düşüp hadsiz fezada dağılmasına kadar; ve dünyanın imtihan için açılmasından, tâ kapanmasına kadar; ve âhiretin birinci menzili olan kabirden, sonra berzahtan, haşirden, köprüden tut, tâ Cennete, tâ saadet-i ebediyeye kadar; mazi zamanının vukuatından, Hazret-i Âdem'in hilkat-i cesedinden, iki oğlunun kavgasından tâ tufana, tâ kavm-i Firavunun garkına, tâ ekser enbiyanın mühim hâdisâtına kadar; ve  Ben Sizin Rabbiniz degil miyim?ix işaret ettiği hadise-i ezeliyeden tut, tâ  O güzel ve Yüce Rablerine bakakalır ... Ve nice suratlar vardır o gün asılır.x ifade ettiği vakıa-i ebediyeye kadar bütün mebâhis-i esasiyeyi ve mühimmeyi öyle bir tarzda beyan eder ki, o beyan, bütün kâinatı bir saray gibi idare eden; ve dünyayı ve âhireti iki oda gibi açıp kapayan; ve zemin bir bahçe, ve semâ, misbahlarıyla süslendirilmiş bir dam gibi tasarruf eden; ve mazi ve müstakbel, bir gece ve gündüz gibi nazarına karşı hazır iki sahife hükmünde temâşâ eden; ve ezel ve ebed, dün ve bugün gibi silsile-i şuûnâtın iki tarafı birleşmiş, ittisal peydâetmiş bir surette, bir zaman-ı hazır gibi onlara bakan bir Zât-ı Zülcelâle yakışır bir tarz-ı beyandır.

    Nasıl bir usta, bina ettiği ve idare ettiği iki haneden bahseder, programını ve işlerinin liste ve fihristesini yapar. Kur'ân dahi, şu kâinatı yapan ve idare eden ve işlerinin listesini ve fihristesini, tabir caizse programını yazan, gösteren bir Zâtın beyanına yakışır bir tarzdadır. Hiçbir cihetle eser-i tasannu ve tekellüfgörünmüyor. Hiçbir şaibe-i taklit veya başkasının hesabına ve onun yerinde kendini farz edip konuşmuş gibi bir hud'anın emaresi olmadığı gibi, bütün ciddiyetiyle, bütün safvetiyle, bütün hulûsuyla, sâfi, berrak, parlak beyanı, nasıl gündüzün ziyası Güneşten geldim der, Kur'ân dahi Ben Hâlık-ı Âlemin beyanıyım ve kelâmıyım der.

    Evet, şu dünyayı antika san'atlarla süslendiren ve lezzetli nimetlerle dolduran ve san'atperverâne ve nimetperverâne, şu derece san'atının acibeleriyle, şu derece kıymettar nimetlerini dünyanın yüzüne serpen, sıravâri tanzim eden ve zeminin yüzünde seren, güzelce dizen bir Sâni, bir Mün'imden başka, şu velvele-i takdir ve istihsanla ve zemzeme-i hamd ve şükranla dünyayı dolduran ve zemini bir zikirhane, bir mescit, bir temâşâgâh-ı san'at-ı İlâhiyeye çeviren Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyan kime yakışır ve kimin kelâmı olabilir? Ondan başka kim ona sahip çıkabilir? Ondan başka kimin sözü olabilir? Dünyayı ışıklandıran ziya, güneşten başka hangi şeye yakışır? Tılsım-ı kâinatı keşfedip âlemi ışıklandıran beyan-ı Kur'ân, Şems-i Ezelîden başka kimin nuru olabilir? Kimin haddine düşmüş ki ona nazire getirsin, onun taklidini yapsın?

    Evet, bu dünyayı san'atlarıyla ziynetlendiren bir San'atkârın, san'atını istihsaneden insanla konuşmaması muhaldir. Mademki yapar ve bilir; elbette konuşur. Madem konuşur; elbette konuşmasına yakışan Kur'ân'dır. Bir çiçeğin tanziminden lâkayt kalmayan bir Mâlikü'l-Mülk, bütün mülkünü velveleye veren bir kelâma karşı nasıl lâkayt kalır? Hiç başkasına mal edip hiçe indirir mi?"xi

    Bütün yönleriyle insanı ve insanı alâkadar eden herşeyi anlatan Kur’ân ve onun şerhi olan sünnet-i sahihanın, insanın hayatına ait prensipler ve hükümler vaz’ etmemesi düşünülemez. İşte bu noktadan fıkıh ilmi(amel) ortaya çıkmış ve fetva müessesi oluşmuştur. Fetva ilmiyle meşgul olan islâmî ekole ‘Fıkıh İlmi’ denir. Hüküm istinbatı için çalışanlara müctehid, bu hükümleri bize aktaran, veren kimselere de ‘müftî’ denir. Bu husus kitabın girişinde genişçe anlatılacaktır.

    İslâm toplumunda ideal olan, her müslümanın günlük hayatında uygulayacağı hüküm ve kuralları dinin asıl kaynağından yani Kur’ân ve Sünnetten öğrenmesi ise de bunun bütün fertler bakımından gerçekleşmesi mümkün değildir.

    Bütün insanların günlük hayatında îfâ edeceği fiilleri, dinin asıl kaynağı olan Kur’ân ve sünnetten öğrenip, hüküm istanbat * edebilmeleri de mümkün değildir.

    Bunun için müçtehitlere, müftîlere ihtiyaç vardır ve Cenab-ı Hak ‘Kevseriyetin Bereketi’ içinde bu ümmete nice müctehiler ve müftiler lütfetmiştir. Verdiği diğer nimetlerle beraber bu nimetlerine de binlerce hamd ve sena olsun.

    Ulemanın kabulüne göre Müftînin fetvası şer’-i müevvel ve şer’-i münzel olan Kitab (Kur’ân) ve sünnetin açıklamasıdır.

    Buna göre müftî, Helâldir, haramdır, caizdir, caiz değildir, bu işin dini hükmü şudur gibi ifadelerle Şâri’in helâl, haram, sıhhat, fesad v.b hükümlerini nakletmekte veya açıklamaktadır.

    Bundan dolayıdır ki müftü (müftî), Şâri’ adına konuşuyor gibi olduğundan, bu mes’uliyetli bir işdir. Bu vazifeyi herkes yapamaz, yapmamalıdır. Bu şerefli, mes’uliyetli vazifeyi yapanların da belli şartlara haiz olması da gerekmektedir. Bu şartlar kitabın girişinde izah edilecektir.

    Şartlarına haiz olmayan kimselerin fetva vermesinin bir değeri olmayacağı gibi, İslâmiyete bir iftira, kutsî değerlere saygısızlık olacağından da şüphe yoktur.

    Kur’ân-ı Kerîm de; De ki: Rabbim o güzel şeyleri değil, açığı ile gizlisi ile bütün fuhşiyatı haram kılmıştır. Keza her türlü günahı, haksız tecavüzü ve kendisine tapılması hakkında Allah’ın herhangi bir delil bildirmediği bir nesneyi Allah’a şerik yapmanızı, bir de Allah’ın emretmediği birtakım şeyleri iftira ederek O’na mal etmenizi haram kılmıştır.xii

    Kendi dillerinizin yalan yanlış nitelendirmesiyle uydurduğunuz yalanı Allah’a mal ederek bu helâldir, şu haramdır demeyin. Çünkü Allah adına yalan söyleyenler asla iflah olmazlar.xiii

    Kur’ân-ı Kerîm’de, Allah bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır;xiv Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak, ‘Bu helâldir, şu da haramdır’ demeyin, çünkü Allah’a karşı yalan söylemiş olursunuz. Şüphesiz Allah’a karşı yalan uyduranlar hiçbir zaman kurtuluşa eremezlerxv denilmek suretiyle kişinin yeterli bilgiye sahip olmadan dinî konularda hüküm vermesinin ağır bir vebal olduğu bildirilmiştir.

    Hz. Peygamber aleyhisselâm bilmedikleri şeyler hakkında hemen fetva vermeye cüret edenler hakkında, Bir kimseye ilimsiz fetva verilirse bunun günahı sadece bu fetvayı verene ait olur;xvi Sizin fetva vermeye en cüretkâr olanınız, cehenneme atılmaya en cesaretli olanınızdırxvii

    Bugünün Müftüler mecâzî Müftülerdir. Çünkü Müftü mukallid seviyesinde bir müctehid olmalıdır. Bugün müctehid seviyesinde bir müftü yoktur. O makamı temsil ettikleri içn onlara mecâzî manada müftü denmektedir.

    Fetva Mecmuası ismini verdiğimiz bu kitabda ki fetvalar sadece kaynağından alıp aktarmadan iberettir. Ne ictihaddır ve ne de istif da…

    Vaizliğim döneminde müftülükde tuttuğumuz fetva nöbetlerinde bize, telefonla veya bizzat sorulan fetvaların mecmuu bu kitaba dâhil edilmiştir.

    On-onbeş sene muhtelif gazete, dergiler ve internet sitelerinde yazdığım yazıların bir kısmı fetvalarla alâkalı oldu. Onları da bu kitaba dercettik.

    İnsanlara faydalı olmak suretiyle ismimi izafetle açılan internet sitemde on yıla yakın bana maille gelen sorulara, araştırarak cevablar vermeğe çalıştım. Onların da önemli bir kısmı fetvalar idi. Onları da bu kitaba ilave ettik.

    Uzun yılların neticesinde meydana gelen bu kitab, ciddî bir tashih ve tertipten sonra bu isimle bu şekli alarak siz değerli okurlarla buluştu.

    Fetva Mecmuası verdiğimiz bu kitaba fetva, müftî, kâdı ve müftü farkları, kâdı ve müftü ilişkileri, fetva usulü, fetvanın tarihçesi.. gibi, bu sahada genel kültür sunmak istedim. Üzerinde bihayli çalıştım. Sonra Diyanet İşleri Başkanlığımızın çolk kıymetli ilim adamlarımıza yazdırdığ İslâm Ansiklopedisiin de bu hususla alâkalı, değerli araştımacı Fahrettin Atar’ın çalışmasını gördüm. Kendi çalışmamı bir kenara koyarak, onun o özet ve enfes çalışmasını aynen aldım, siz meraklı okurlarla paylaştım. Kendisine çok teşekkür ederim

    Tekrar edelim, "bütün maksadım sizlere, insanlara faydalı olmak suretiyle Rabbimizin rızasını kazanmaktır.

    Türkideki felâketli sürecin beni belli bir inzavata itmesiyle bu ve benzeri yedi kitab ortaya çıktı. Şer gördüklerimizden hayırlı neticeler zuhur etti..

    Rabbimiz bizleri rızasından ayırmasın.

    22-Kasım-2017- 3- Rebiulevvel-1439 Leipzig

    Necdet İÇEL

    4- RAMAZAN AYI VE ORUÇ KİTABI

    RAMAZAN AYI BÖLÜMÜ

    Ramazan Allah’ın (c.c) İsimlerinden Birisi midir?

    Bildiğiniz gibi, Allah dendiği zaman aklımıza üç veya dört mesele gelir:

    1-Allah’ın Zât’ı,

    2-Allah’ın sıfatları,

    3-Allah’ın şe’ni,

    4-Allah’ın isimleri.

    Allah’ın isimleri de kendi içinde:

    a.) Allah ism-i hassı, yani ism-i Zâtî,

    b.) İsm-i A’zamlar,

    c.) Esma-ül Hüsna’ki Kur’ân’da geçen isimleridir,

    d.) Esma-i ilâhiye’dir ki Kur’ân’da geçmeyen, diğer semavî kitap ve suhuflarda geçen isimlerdir.

    e) Cenab-ı Hakkın hiçbir Peygambere bildirmediği, hatta Efendimiz Hz. Muhammed aleyhisselâma da bildirmediği, kendi zatında kenz olarak sakladığı, tecelliyâtını (veya temessülâtını!) ancak Cennette görebileceğimiz Allah isimleri vardır.xviii

    Allah’ı şöyle tarif etmişlerdir: "Allah (cc), esmasıyla malum, sıfatlarıyla muhat, Zâtî ile mevcud-u meçhul olan bir Zât-ı Ecell-i A’lâ’dır."xix

    Demek ki Allah’ın Zâtı var. Sıfatları var. İsimleri vardır.

    Ve lillâhi meselü’l A’lâ; Benim zatım var, Zatıma bağlı kabiliyetlerim var, Kabiliyetimden fiillerim, fiillerimden de bir kısım sanatlar meydana geliyor. Sanatların çeşitlerine göre bana bazı isimler veriliyor. İyi yazı yazınca Kâtip veya Hattat, iyi bir heykel yapınca Heykeltıraş (vs.) gibi…

    İşte bunun gibi (misaller Allah içindir.),xx Allah’ın zatı var, mevcud-u meçhuldür. Bizdeki kabiliyetler mesabesinde sıfatları var. O bizler için hayret ve şaşkınlık makamıdır. Biz, bizdeki kabiliyetleri kullandığımız zaman bazı fiillerimiz meydana geldiği gibi Allah’ın sıfatlarından da şe’n-İlâhîxxi veya Şuunât-ı İlâhiye meydana gelir. Fiillerimizin sonunda meydana gelen sanatlar ve o sanatlara göre isimler meydana geldiği gibi, Şuunât-ı İlahiyenin tecellisinden de âlemde sanatlı varlıklar meydana gelir. O sanatlara göre de Allah’a isimler verilir. Bizden bir farkı var ki, Allah kendi isimlerini kendisine kendi verir. Allah Kur’ân’ın da isimleriyle kendisini bize tanıtır. Zatı bizler için mevcud-u meçhuldür.

    Kur’ân-ı Kerîm’de geçen Allah’ın isimleri Allah’ın Efendimize bildirdiği isimleri içindeki güzel isimleridir. A’raf, 180, İsra, 110, Taha, 8, Haşr, 24 âyetlerinde El Esma-ül Hüsna, ifadeleri vardır.

    En güzel isimler manasındaki Esma-ül Hüsna ifadesi, dînî literatürde bilhassa Allah’ü Teâlânın isimleri için kullanılır. Bu isimlerin bazıları, zât, bazıları da sıfat ismidir. Allah ismi, bunların hepsini toplayan zât ismi, diğerleri sıfat ismidir. Rahman, sıfat ismi olmakla beraber, Allah’tan başkasına verilmeyen hususî bir isimdir.

    Sıfatlar, zâtiye, fiiliyye ve maneviye olmak üzere üç

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1