Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Niçin ve Nasıl Risale Okumalı? -2- (Mustafa Arslan Külliyatı -10)
Niçin ve Nasıl Risale Okumalı? -2- (Mustafa Arslan Külliyatı -10)
Niçin ve Nasıl Risale Okumalı? -2- (Mustafa Arslan Külliyatı -10)
Ebook281 pages1 hour

Niçin ve Nasıl Risale Okumalı? -2- (Mustafa Arslan Külliyatı -10)

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Niçin ve Nasıl Risale Okumalı? -2- (Mustafa Arslan Külliyatı -10)
BÖLÜM 1: ŞAHSI
İlmi
İlim merakı
İzzeti
Niçin zekat almıyordu
Niçin hediye kabul etmiyor
İkinci mektup
Fi’len tekzip
Mükafatımızı Allah versin
Allah için
Tevekkül, kanaat ve iktisat
Başkasının malını almaya izin yok
Niçin veriyorlar
SORU SORMAMA ŞARTIYLA İLİM
EĞİTİM SÜRESİ
ZEKA, HAFIZA VE TAHLİL GÜCÜ
NEDEN HOCA KIYAFETİNİ GİYMEMİŞ?
BİRADERİYLE GÖRÜŞMESİ VE ONA DERS VERMESİ
MOLLA FETHULLAH’LA GÖRÜŞMESİ
ALİMLERİN SORULARINA CEVAP VERMESİ
VAN VEYA DİYARBAKIR’DA ÜNİVERSİTE HAYALİ
HER SORUYA CEVAP VERİLİR, FAKAT SUAL SORULMAZ
ALİMLERİN ÇAYLARINI İÇMESİ
ULEMAYI MAĞLUP EDEN KIRKINCI SORU

BÖLÜM 2: ESERLERİN YAZILMASI
YAZILIŞINDAKİ FEDAKARLIKLAR
RİSALE-İ NUR KÜFRÜN BELİNİ KIRMIŞTIR
NUR TALEBESİ
HANIMLARIN HİZMETİ
NUR TALEBELERİNİN FEDAKARLIKLARI
NİÇİN HEYECANLA HİZMET YAPIYORLAR?
BARLA’DAKİ GÜNLERİ
RİSALE-İ NUR CİHANI AYDINLATACAK
İŞARATÜ’L-İCAZ’IN YAZILMASI
OKUMAK İBADETTİR
BEŞ CİHETLE İBADET NE DEMEKTİR?

BÖLÜM 3: SİYASETE BAKIŞI
ÖNCE FERTLERİ ISLAH ETMEK
Nasılsanız öyle idare edilirsiniz
HACCAC-I ZALİM
TEPEDEN İNMEYLE KAFİRLER MÜNAFIK OLUR
ELEMAN YETİŞTİRMEK
NİÇİN SİYASETTEN UZAK DURUYOR?
ESKİDEN SİYASET YAPARKEN GÖRDÜKLERİ
EN LÜZUMLU İŞ EBEDİ HAYATA HİZMETTİR
KUR’AN HİZMETİ BÜTÜN HİZMETLERİN ÜSTÜNDEDİR
KİMSE BENİ RAKİP GÖRMEMELİ
DİNDEKİ HÜKMÜ NE?
BİR MAKAMIN BİRDEN FAZLA TALİPLİSİ OLURSA
TAMAMEN İLGİSİZ KALMAK MI?

BÖLÜM 4: MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞI
MİLLİYETÇİLİĞİN KISIMLARI
a-MENFİ MİLLİYETÇİLİK VE ZARARLARI
b- MÜSBET MİLLİYETÇİLİK
TÜRKLÜK İSLAM’LA BÜTÜNLEŞMİŞTİR
KÖRÜ KÖRÜNE TAKLİT MASKARALIKTIR
İSLAM’LA HRİSTİYANLIK KIYASI YANLIŞTIR
KIYAS NEDEN YANLIŞTIR?
MENFİ MİLLİYETÇİLERE
İSLAM’IN BU MİLLETE KAZANDIRDIKLARI BAZI FAYDALAR
MÜSLÜMANLIK ÜNVAN OLARAK BİZE YETER

TÜRKÇÜLÜK ADI ALTINDA TÜRK DÜŞMANLIĞI YAPANLARA
İSLAM’DAN ÇIKAN TÜRKLÜKTEN ÇIKAR
VEFATIM DAHA ÇOK HİZMET EDECEK

BÖLÜM 5: OBJEKTİFLİK
KUR’AN’A TARAFSIZ BAKMAK
ORTADA OLUNUR MU?

BÖLÜM 6: TASAVVUFA AİT YÖNÜ
BEŞİNCİ MEKTUP
VELAYET KAÇ KISIMDIR?
İMAN ESASLARINA SAĞLAM İNANMAK
NAKŞİ TARİKATININ ÜÇ YOLU
İTİKAT VE SÜNNETE HİZMET EN MÜHİM İŞTİR
RİSALE-İ NUR İTİKADA VE SÜNNETE ÇALIŞIYOR
RİSALE-İ NUR SADECE AKLA HİTAP ETMEZ
MAHREMCE BİR SUALE MAHREMCE CEVAP
ALLAH NEFERİNİ MAHÇUP ETMEZ
RİSALE-İ NUR VELİLİKTEN BEKLENEN NETİCELERİ VERİR
FÜTUHU’L-GAYB’LA TEFEÜL
KENDİNİ MUHATAP YAPARAK OKUMAK
MİRZA BEDİÜZZAMAN’A MEKTUP
TEVHİD-İ KIBLE
RİSALE-İ NUR YALNIZ AKLA HİTAP ETMEZ
KUR’AN BÜTÜN DUYGULARI TATMİN EDER
HAKİKATA ULAŞMANIN İKİ YOLU
RİSALE-İ NUR BÜTÜN DUYGULARA HİTAP EDER
KATRAN AĞACINDAKİ EKMEK
NİS’TEN KİTAPLA GELEN ADAM
...
TEFEKKÜRDE EŞYA VE HADİSELERİ AŞMAK
NAZ VE FAHR YOK KULLUK VAR
RAHMAN, RAHİM, HAKİM
DÖRT HATVE
MADDİ-MANEVİ BEKLENTİSİZ HİZMET
İYİLİKLER ALLAH’TAN KÖTÜLÜKLER KENDİMİZDENDİR
MANAY-I İSMİ MANAY-I HARFİ
(DÖRT HATVENİN) HATİME(Sİ)
ESMA-İ İLAHİYE’YE AYNA OLMA
İHLAS
ŞEYTANLAR EHL-İ HİZMETLE ÇOK UĞRAŞIR
FABRİKANIN BİR ÇARKI OLMAK VE BİRLİK BERABERLİK
DARILMAK AYRILMAK YOK DAYANMAK SADAKAT VAR
RABITA-İ MEVT
TEFEKKÜRLE MARİFETİ SANİİ KAZANMAK
İHLASI KIRIP RİYAYA SEVKEDEN SEBEPLER
BİRİNCİSİ: MADDİ MENFAAT
İHLASI KIRAN İKİNCİ MANİ: HUBB-U CAH:
FETHULLAH GÜLEN HOCAEFENDİ’NİN, MAKAM DÜŞKÜNLÜĞÜ İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ
BEDİÜZZAMAN’IN HUBB-U CAH’LA İLGİLİ GÖRÜŞLERİ
ÜÇÜNCÜ MANİ: KORKU VE TAMA’DIR
(HÜCUMAT-I SİTTE’DEN) İKİNCİ DESİSE
PSİKOLOJİK YIPRATMA

BÖLÜM 7: RİSALELER NİÇİN MEDHEDİLİYOR?
İ’CAZI AÇIKLAYACAK ZAT OLDUĞUNU ANLAMASI
KUR’AN METODU
NUR’LAR BENİM DEĞİL KUR’AN’IN MALIDIR
TEVAZU KÜFRAN-I NİMET TAHDİS-İ NİMET
BİZDEN SONRAKİLERE ZEMİN HAZIRLIY

LanguageTürkçe
PublisherRoh Nordic AB
Release dateFeb 2, 2023
ISBN9798215616437
Niçin ve Nasıl Risale Okumalı? -2- (Mustafa Arslan Külliyatı -10)
Author

Mustafa Arslan

İlahiyatçı-YazarGaziantep İslahiye nüfusuna kayıtlı olan yazar 1960 doğumludur. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunudur. Evli ve dört çocuk babasıdır.TV programcılığı ve köşe yazarlığı da yapan Mustafa Arslan, yurt içinde ve dışında Kutlu Doğum, Aile içi iletişim, Çanakkale, Mevlâna, hicret, eğitim, gibi konularda konferanslar vermektedir.Çeşitli yayınevleri tarafından basılmış kitapları vardır.

Read more from Mustafa Arslan

Related to Niçin ve Nasıl Risale Okumalı? -2- (Mustafa Arslan Külliyatı -10)

Related ebooks

Related categories

Reviews for Niçin ve Nasıl Risale Okumalı? -2- (Mustafa Arslan Külliyatı -10)

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Niçin ve Nasıl Risale Okumalı? -2- (Mustafa Arslan Külliyatı -10) - Mustafa Arslan

    ÖNSÖZ

    Bediüzzaman’ı anlamak bir seviye ister. Günü kurtarma sevdasında olup, ileriye bakmasını bilmeyen ve yüzeysel düşünenler, O’nun ortaya koyduğu hakikatlerin derinlerini inip özü kavramakta çok zorlanacaklardır. Kendilerini kahraman sanan kişilerin onun yaptığı fedakarlıkların semtine bile yaklaşmaları mümkün değildir. İnandığı değerleri adına dünya ve içindekilerini bir tekmede terk etmiş, daha da ötelere giderek anlamaktan aciz kaldığımız, ahiretini bile feda etme derecesindeki şefkati, fedakarlıkta yeni bir boyut geliştirmiş ve inançlı insanları karşısında selam durdurmuştur.

    Asrın dertlisi , felaket ve helaket asrında, üzerine düşen vazifeleri ifa etmesi için ısmarlama bir insan olarak, günün gerektirdiği bütün donanımlar kendisine ihsan edilmiştir.

    Ciddi bir eğitimi olmamasına rağmen yazdığı eserleri, devrinde karanlıkları parçalamış, küfrün belini kırmıştır. İslam’a saldırı için yapılan her türlü soruya cevap vermiş ve izah edilemeyecek hiçbir meselesinin olmadığını dünyaya ilan etmiştir. Üzerinde ileri geri konuşulan konuları ele almış ve mantıki izahlar getirmiştir. Risale-i Nur’lar, kendisinden yıllar sonra, bütün cihanı aydınlatmaya devam etmektedir, inşallah kıyamete kadar da devam edecektir.

    Herkesin yeni bir dirilişten ümidinin kırık olduğu bir dönemde sanki ölülere ruh üfler gibi yeniden ümitli olmayı insanımızın gündemine sokmuş ve istikbalde en gür sadanın İslam’ın sadası olacağını haykırmıştır. Fakat bu ümit sadece kuru bir hayalden değil, sebepler planında bütün imkanları seferber ederek üzerine düşen vazifeleri yapmaya çalışmıştır. Elinden gelen bütün gayreti yerine getirdikten sonra neticenin Allah’a ait olduğunu ifade etmiştir.

    His ve mantık dengesini iyi ayarlamış, gerektiği yerde hizmetin heyecanı ile coşmayı, normal insanların delilikle itham edecekleri bir hizmet aşk ve şevkiyle koşmayı, son nefesine kadar bu hayattan çok daha değerli iş için hizmeti öğretmiştir. Sırası geldiğinde mantıkla hareket etmiş, belki de kendi duygularımızı tatmin için yaptığımız işlerin çoğunun Donkişot’luk sayılabileceğini belirterek düşünce dünyamıza yeni boyutlar kazandırmıştır.

    Eserler te’lif edilirken, alışılmışın dışında ilham edildiği anda içinde bulunduğu şartların zorluğuna aldırılmadan kaleme alınmış ve menfaat temin edilmesi şöyle dursun, elde bulunan bütün imkanlar bu uğurda feda edilmiştir.

    Son devirlerin müthiş hastalıklarından olan ve dünyayı kan gölü haline çeviren menfi milliyetçiliği müsbet anlamda kullanarak uzlaşma ve yardımlaşma için pozitif bir yaklaşımla ele almış, zararlı olabilecek bir anlayışı faydalı bir duruma çevirmek için çaba harcamıştır. Ülkemizi, ırkçı yaklaşımlarla birbirine düşürerek bizi parçalamak isteyenlere karşı müthiş bir mücadele vermiştir.

    Yanlış anlamalara fırsat vermemek için kendini ve talebelerini siyasetten uzak tutmuş, fakat davası açısından en ufak bir şey yapanları da takdir etmiştir.

    Mücadelesini yaparken ülke içerisinde anarşinin her türlüsünün karşısında dimdik durmuş, dahilde bütünleştirici bir rol oynamıştır. Sokakta hak aramak değil, müsbet hareket etme yollarını göstermiştir. Hakkımız olan bir şeyi elde etmek için bile olsa, emniyet ve asayişi bozacak hiçbir olaya müsaade etmemiştir. Çünkü bu ülke hepimizindir. Ülkemize gelecek zarar bu topraklar üzerinde yaşayan her vatandaşı menfi olarak etkileyecektir.

    Başkaları bu yollarla hak aramaya kalkasalar bile, bizim kendi prensiplerimizin olduğunu ve menfi hareket edenlerin hasmımımız olmadıklarını anlatmıştır. O’nun talebeleri emniyet ve asayişin bekçileri gibi davranmışlardır. Nur talebelerine yapılan akla hayale gelmez tahriklere rağmen, onların emniyet ve asayişi bozan hiçbir olaya karıştıkları görülmemiştir.

    Üstad hazretleri, kendisinden önceki bir kısım büyük zatların yaptığı gibi, kitap ve sünneten istifade ederek Allah’a ulaşmak için bir ekol geliştirmiştir. Fakat bu daha öncekiler gibi değil de devrin ortaya koyduğu şartlara göre olmuş. Acz, fakr, tefekkür ve şefkat prensipleriyle dört başı mamur seviyeli insanlar yetişmesine vesile olmuştur. Bu yolla velayetten beklenen neticelerin hasıl olacağını misalleriyle izah etmiş ve başka yollar aramaya ihtiyaç bırakmamıştır.

    Bir tahdis-i nimet olarak inayetleri açıklamayı bir vazife telakki etmiştir. Çünkü o devirde öyle menfi propaganda yapılıyordu ki, bunlar açıklanmamış olsaydı belki de çok kişiler eserleri ve müellifini anlayamayacaklardı.

    BÖLÜM 1: ŞAHSI

    1- İLMİ

    Üstad hazretleri, Osmanlı döneminde meşihat (fetva) makamı olan Darü’l-Hikmeti’l-İslamiye de çalışmış, daha sonraki dönemlerde; Kimseye soru sormaz. Her türlü soruya cevap verilir. diyerek ilmini ortaya koymuş, Şam’daki Emeviye Camiinde yüzden fazla büyük alimin bulunduğu yerde hutbe okumuş, Müslümanların sıkıntılı durumunu ve bundan kurtuluş çarelerini izah etmiş, meseleleri açıklarken bulunduğu şartların etkisinde kalmayarak açıklamıştır. Ömer Nasuhi Bilmen, Konyalı Mehmet Vehbi, Ahmet Hamdi Akseki gibi devirlerinin muhteşem alimleri onun ilminin büyüklüğünü tasdik etmişlerdir. İşte tahsil hayatından notlar:

    İLİM MERAKI

    Dokuz yaşına kadar peder ve validesinin yanında kaldı. O esnada bir hâlet-i ruhiye, tahsilde bulunan büyük biraderi Molla Abdullah'ın, ilimden ne derece feyizyâb olduğunu tetkike sevketti. Molla Abdullah'ın gittikçe tekâmül ederek, (ilerleme göstererek) köydeki okumamış arkadaşlarından okumakla tezahür eden meziyetini(ortaya çıkan güzel özelliklerini) düşünüp hayran kaldı. Bunun üzerine ciddî bir şevk ile tahsili gözüne aldı ve bu niyetle nahiyeleri İsparit Ocağı dahilinde bulunan Tağ Köyünde Molla Mehmed Emin Efendi'nin medresesine gitti. Fakat fazla duramadı. Hâlet-i fıtriyeleri icabı, (yaratılışı gereği) daima izzetini koruması ve hattâ âmirâne söylenen küçük bir söze dahi tahammül edememesi; medreseden ayrılmasına sebeb oldu.

    İZZETİ

    Molla Said’de küçük yaşda görülen bu izzet, nefse muhabbetten gelmiyordu. Kader-i İlâhî, istikbalde İ'lâ-yı Kelimetullah (Cenab-ı Hakk’ın yüce adını bayraklaştırma) vazifesini inayetiyle vereceği bir abdine, o vazifeyi bihakkın ifası (hakkıyla yerine getirebilmesi) için lâzım olacak hasletlerden biri olan izzet-i ilmiyeyi vermişti.

    Molla Said, henüz o zaman bunun mahiyet ve hikmetini belki bilemiyordu; fakat zaman gösterdi ki; şimdi muhteşem bir ağaç mahiyetini alan Risale-i Nurun muazzam ve geniş hizmetinin levazımatından olan izzet-i ilmiyeyi Cenab-ı Hak, Molla Said’in ruhunda, ta o zaman küçük bir çekirdek olarak dercetmişti.

    Tekrar Nurs'a döndü. Nurs'da ayrıca bir medrese olmadığından dersini büyük biraderinin haftada bir defa sılaya geldiği günlere hasrederdi. Bir müddet sonra Pirmis karyesine (köyüne), sonra Hîzan şeyhinin yaylâsına gitti.

    Burada da tahakküme (hükmedilmeye) tahammülsüzlüğü, dört talebe ile geçinmemesine sebeb oldu. Bu dört talebe birleşip, kendisini daima tâciz ettiklerinden bir gün Şeyh Seyyid Nur Muhammed Hazretlerinin huzuruna çıkıp, izhar-ı acz (acizlik içinde) ile arkadaşlarını şikâyet etmiyerek şöyle dedi:

    – Şeyh efendi, bunlara söyleyiniz, benimle döğüştükleri vakit, dördü birden olmasınlar, ikişer ikişer gelsinler.

    Seyyid Nur Muhammed, küçük Said'in bu mertliğinden hoşlanarak:

    – Sen benim talebemsin, kimse sana ilişemez! buyurdu.

    Bu hâdiseden sonra Şeyh Talebesi diye yâdedildi. Burada bir müddet kaldıktan sonra, biraderi Molla Abdullah ile beraber Nurşîn köyüne geldiler. Yaz olması dolayısiyle, ahali ve talebelerle birlikte Şeyhan yaylâsına gittiler. Orada, biraderi Molla Abdullah ile bir gün döğüşmüş. Tâgî Medresesi Müderrisi Mehmed Emin Efendi, küçük Said'e:

    – Ne için kardeşinin emrinden çıkıyorsun? diye işe karışmış.

    Bulundukları medrese, meşhur Şeyh Abdurrahman Hazretlerinin olması dolayısiyle, hocasına şu yolda cevap verir:

    -Efendim, şu tekkde bulunmak hasebiyle, siz de benim gibi talebesiniz. Şu halde burada hocalık hakkınız yoktur! diyerek, gündüz vakti bile herkesin güçlükle geçebileceği cesim (büyük)bir ormandan geceleyin geçerek Nurşîn'e gelir.

    NİÇİN ZEKAT ALMIYORDU?

    Şarkî Anadolu'da medrese teşkilâtındaki hususiyetlerden birisi şudur ki: İcazet (hocalık yapmak için diploma) almış bir âlim, istediği köyde hasbetenlillâh (sadece Allah rızası için) bir medrese açar; medrese talebelerinin ihtiyacı, iktidarı olursa medrese sahibi tarafından, iktidarı yoksa halk tarafından temin edilir; hoca meccanen (ücretsiz) ders verir, talebelerin iaşe ve levazımatını da halk deruhte ederdi.(karşılardı) Bunların içinde yalnız Molla Said, hiçbir suretle zekât almıyordu. Zekât ve başkasının eser-i minneti olan bir parayı katiyen kabul etmiyordu.

    Zekât ve sadaka ve mukabilsiz hiç bir şey almadığının sebeb ve hikmeti, Risale-i Nurdan İkinci Mektub ve sair risalelerde beyan edilmiştir. Evet, Molla Saidin istikbalde Risale-i Nurla göreceği hizmet-i imaniyeyi kemâl-i ihlâsla ifası ve bu hizmetin meydana gelebilmesi için Uhrevî hizmetin mukabilinde hiç birşey taleb etmemek olan kudsî düsturun icmâlî (özlü) bir fihristesi, daha küçük yaşında iken rahmet-i İlâhiyye tarafından ruhunda yerleştirilmişti.) (1-Tarihçe-i hayat, ilk hayatı, 31-32)

    NİÇİN HEDİYE KABUL ETMİYOR?

    Fetvalar yer şahıs ve zamanına göre değişiklik arzedebilir. Nitekim Peygamber efendimiz hediye kabul etmiştir. Bu sünnet olarak anlatılır. Halbuki adaletiyle nam yapmış ikinci Ömer diye anılan Emevi halifesi Ömer Bin Abdülaziz’e hediye verdikleri zaman kabul etmemiştir. Kendisine Peygamber Efendimiz’ (sav) in hediye kabul ettiği halde kendisine neden kabul etmediğini soranlara:

    -Peygamber Efendimiz (sav) zamanında hediye idi. Şimdi ise rüşvet oldu. cevabını vermiştir. (2-Ahmet Şahin, Sohbetler, s 40, Cihan Yayınları, 2002)

    Ömer Bin Abdülaziz devlet başkanı idi. Kendisine hediye verenler kısa bir süre sonra gelip bir iş için devreye gireceklerdi. O da onlardan hediye aldığı için reddedemeyecekti. İşte bu duruma düşmemek için hediye kabul etmemiştir.

    Üstad Bediüzzaman hazretlerinin de bu asırda hediye kabul etmemesinin sebepleri vardır ve ikinci mektupta bu konuya açıklık getirmektedir.

    İKİNCİ MEKTUP

    O mezkûr ve malûm talebesinin (Hulusi) hediyesine karşı cevaptan bir parçadır.) ........Sâlisen: (üçüncü olarak) Bana bir hediye gönderdin. Gayet ehemmiyetli bir kaidemi bozmak istersin. Ben demiyorum ki Kardeşim ve biraderzadem olan Abdülmecid ve Abdurrahman'dan kabul etmediğim gibi senden de kabul etmem. Çünki sen onlardan daha ileri ve ruhuma daha yakın olduğundan, herkesin hediyesi reddedilse, seninki bir defaya mahsus olmak üzere reddedilmez. (Bu sözlerde Bir daha reddedilmemek için sen de böyle bir iş yapmaya teşebbüs etme. uyarısı vardır.) Fakat bu münasebetle o kaidemin sırrını söyleyeceğim.

    Şöyle ki: Eski Said minnet almazdı. Minnetin altına girmektense, ölümü tercih ederdi. Çok zahmet ve meşakkat çektiği halde, kaidesini bozmadı. Eski Said'in senin bu bîçare kardeşine irsiyet kalan şu hasleti ise, tezehhüd ve sun'î bir istiğna değil, belki dört-beş ciddî esbaba istinad eder.

    Fİ’LEN TEKZİP

    Birincisi: Ehl-i dalalet, ehl-i ilmi; ilmi vasıta-i cerr (dini maddi menfaatlerine alet) etmekle ittiham ediyorlar. (suçluyorlar) İlmi ve dini kendilerine medar-ı maişet (geçim vasıtası) yapıyorlar. deyip insafsızcasına onlara hücum ediyorlar. Bunları fiilen tekzib (davranışlarımızla yalanlamak) lâzımdır.

    MÜKAFATIMIZI ALLAH VERSİN

    İkincisi: Neşr-i hak (hakkı yaymak) için enbiyaya ittiba etmekle (peygamberlere uymakla) mükellefiz. Kur'an-ı Hakîm'de, hakkı neşredenler: Benim mükafatım ancak Allah katındadır. (3-Hud suresi 29, Yunus suresi 72) diyerek, insanlardan istiğna göstermişler. (Onlardan şahsi menfaatleri için bir şey istememişler.) Sure-i Yâsin'de Sizden bir ücret istemeyenlere uyun. Onlar doğru yoldadırlar. (4-Yasin suresi 21) cümlesi, mes'elemiz hakkında çok manidardır...

    ALLAH İÇİN

    Üçüncüsü: Birinci Söz'de beyan edildiği gibi: Allah namına vermek, Allah namına almak lâzımdır. Halbuki ekseriya ya veren gafildir; kendi namına verir, zımnî (üstü kapalı) bir minnet eder. Ya alan gafildir; Mün'im-i Hakikî'ye (hakiki nimet verene) ait şükrü, senayı, zahirî esbaba (gördüğü sebeplere) verir, hata eder.

    TEVEKKÜL, KANAAT VE İKTİSAT

    Dördüncüsü: Tevekkül, kanaat ve iktisad öyle bir hazine ve bir servettir ki, hiçbir şey ile değişilmez. İnsanlardan ahz-ı mal (mal alıp) edip o tükenmez hazine ve defineleri kapatmak istemem. Rezzak-ı Zülcelal'e yüzbinler şükrediyorum ki, küçüklüğümden beri beni minnet ve zillet altına girmeye mecbur etmemiş. Onun keremine istinaden, bâkiye-i ömrümü de (geri kalan ömrümü de) o kaide ile geçirmesini rahmetinden niyaz ediyorum.

    BAŞKASININ MALINI ALMAYA İZİN YOK

    Beşincisi: Bir-iki senedir çok emareler ve tecrübelerle kat'î kanaatım oldu ki; halkların malını, hususan zenginlerin ve memurların hediyelerini almağa me'zun değilim.(izinli) Bazıları bana dokunuyor, belki dokunduruluyor, yedirilmiyor.

    Bazan bana zararlı bir surete çevriliyor. Demek gayrın malını almamağa manen bir emirdir ve almaktan

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1