Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

İlim Elde Etme, Risale-İ Nur’u Okuma ve Anlama Yolları
İlim Elde Etme, Risale-İ Nur’u Okuma ve Anlama Yolları
İlim Elde Etme, Risale-İ Nur’u Okuma ve Anlama Yolları
Ebook248 pages2 hours

İlim Elde Etme, Risale-İ Nur’u Okuma ve Anlama Yolları

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ
BİRİNCİ BÖLÜM
İLİM VE TARİFİ
İLİM VE BİLİM FARKI
İLİM, ÂLİM-ÂLEM MÜNASEBETLERİ
İLMİN MAHİYETİ

İKİNCİ BÖLÜM
İLMİN ÜSTÜNLÜĞÜNÜ ANLATAN ÂLİMLER
KUR’ÂN-I KERÎM’DE İLİM
HADİSLERDE İLİM
CEHALET
İLİM SAHİBİ OLABİLMENİN EN ÖNEMLİ KOŞULU; OKUMAK
İLİMDE KALEM FAKTÖRÜ
İLMİN ÇİLESİNİ ÇEKMEK
İYİ BİR DİNLEYİCİ OLMAK
HAVASS-I SELÎME, HABER-İ SÂDIK VE AKIL
“BEN BİLMİYORUM” İLE BAŞLAMAK
BİR BİLENE DAİMA İHTİYAÇ DUYMAK
GÜNLÜK HAYATIMIZI İYİ PLANLAMALIYIZ
İLMİ ELDE ETMEDE BİR GAYE OLMALIDIR
İLİMLERE BİR BAKIŞ KAZANDIRMAK
İLİM İÇİN MERAK ETMEK
ARAŞTIRICI OLMAK
SORU SORMAK
İLİM YOLUNDA ÇİLE ÇEKMEK
BİLDİĞİNİ YAŞAYARAK BİLMEDİĞİ VEHBÎ İLİMLERE MAZHAR OLMAK
İLMİ İRFANA DÖNÜŞTÜRMEK
BUGÜNÜN İŞİNİ YARINA BIRAKMAMAK
İLME AŞIK VE EHL-İ İLİM BİR ORTAMDA BULUNMAK
İLM-İ ZÂHİRİ ELDE ETMEDEN İLM-İ LEDÜNE GEÇMEMELİ
İLİM ELDE ETMEK İÇİN ULEMÂYI İYİ TANIMAK VE SEVMEK
HERKES FARZ İLİMLERİ BİLMELİDİR
İLİM ELDE ETMEDE KİTAP VE HOCA SEÇİMİ ÇOK ÖNEMLİDİR
İLİM ELDE EDECEK TALEBENİN ÖZELLİKLERİ
İLME SARILMAK VE AZ DAHİ OLSA HER GÜN İLİMLE MEŞGUL OLMAK
İLİM ELDE ETMEDE EZBERLEME VE UNUTKANLIK
İLİMDE TEMEL EĞİTİM YAŞI
İLİM TALEBİNDE BULUNANLARIN RIZIK ENDİŞESİ OLMAMALIDIR
İLİM TALEBESİNİN İLİMDEN BAŞKA BİR ŞEYLE MEŞGUL OLMAMASI
İLMİN SIKINTILARINA KATLANMAK
İLİM İÇİN SEYAHAT
İLİM İÇİN MÜZAKERE
İLMİN ÇOK NAZLI OLDUĞUNU BİLMEK
KİTAP OKURKEN YORULUNCA BAŞKA KİTAP OKUMAK
İLİM İÇİN KAVLÎ DUA

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

NİÇİN RİSÂLE-İ NUR?
NİÇİN KÜLLİYAT?
RİSALE-İ NUR’U OKUMA VE ANLAMA YOLLARI
RİSALE-İ NUR’U NASIL OKUMALIYIZ?
MEVZU MEVZU RİSALE MÜNASEBETLERİ
ALLAH’IN ZÂTI, SIFATLARI VE İSİMLERİ
ŞİRKİN REDDİ
İMANIN TARİFİ VE İMANIN VERDİĞİ HUZUR, KÜFRÜN VERDİĞİ ELEM
İMAN VE KÜFÜR MUVAZENELERİ
PEYGAMBERLERE İMAN
PEYGAMBERLİĞİN LÜZUMU
RİSALELERDE PEYGAMBERLER
NEBÎLER NİÇİN DAHA ÇOK ORTADOĞU’DAN ÇIKMIŞTIR
NÜBÜVVET-İ KÜBRÂ SAHİBİ HZ. MUHAMMED (S.A.S)
KİTAPLARA İMAN
ALLAH’A VE PEYGAMBERLERE İMANLA KİTAPLARA İMANIN MÜNASEBETİ VE MÜLAZEMETİ
AHİRETE İMAN
DİĞER İMAN RÜKÜNLERİNİN HAŞRE İMANLA MÜNASEBETİ VE MÜLAZEMETİ
MELEKLERE VE RUHANİYATA İMAN
KAZA VE KADERE İMAN
İMAN VE İSLAM MÜNASEBETİ
İMAN ESASLARINDAN İBADET VE NAMAZ İLE ALAKALI HUSUSLARIN KAYNAKLARI
ZEKAT VE İNFAK
İSLAM ESASLARINDAN RAMAZAN VE ORUÇ
İSLAM ESASLARINDAN HACC
İSLAM’IN VE RİSALE-İ NUR’UN DAVA CEPHESİ
BİBLİYOGRAFYA
YAZARI ve KİTAPLARI HAKKINDA
DİPNOTLAR

LanguageTürkçe
PublisherRoh Nordic AB
Release dateFeb 19, 2023
ISBN9798215428443
İlim Elde Etme, Risale-İ Nur’u Okuma ve Anlama Yolları
Author

Necdet İçel

1955 Yılında İzmir ilinin Torbalı ilçesinin Korucuk Köyü'nde doğdu. Babası Molla Mehmet, annesi Hatice. Ailenin dördüncü çocuğu Necdet İÇEL, üç kız, iki erkek kardeştirler. İlkokulu köyünde okudu. Daha sonra iki sene değişik Kur'an kurslarında dînî dersler aldı. Muhtelif Hocaefendilerden Arapça okudu. 1974 yılında İmam-Hatip Lisesi'nden, 1980 İzmir Yüksek İslam Enstitüsü'nden mezun oldu. Yüksek İslam Enstitüsü'nde okuduğu yıllarda Aydın Vakıflar Bölge Müdürlüğü'ne bağlı yurtlarda, yurt müdür muavinliği İmam-Hatip Okulu yurdunda Yurt Müdürlüğü vazifelerinde bulundu.1980 Kasım’ında Müftülük-Vaizlik imtihanını kazandıktan sonra, Mart 1981'de Samsun'un Ladik ilçesi vaizi olarak atandı. 1983 Kasım’ında Samsun Terme ilçesi vaizi oldu. 1984 Kasım’ında vaizlikten istifa ederek değişik vakıf hizmetlerinde ve basın kuruluşlarında vazife yaptı. 1990 Kasım’ında Adana ili Yumurtalık ilçesinde yeniden vaizlik görevine başladı. 1992 Kasım’ında Kırıkkale Yahşıhan vaizliğine, iki sene sonra da Kırıkkale vaizi olarak göreve başladı. 1995 de Antalya ili vaizliğine, iki ay sonra İzmir Merkez Vaizliğine atanan yazarımız, 2014 tarihinde resmî vazifesi olan İzmir vaizliğinden emekli olmuştur.Yazarımız Necdet İçel, değişik dergi ve gazetelerde yazılar yazmıştır. Bulunduğu illerde mahalli gazetelerde günlük yazıları dikkatle takip edilmiştir.Necdet İçel, Türkiye'nin muhtelif illerinde, ilçelerinde değişik mevzularda ilgi ile izlenen, takip edilen konferanslar vermiştir.Emekliliğinden sonra dînî ve millî hizmetlerine devam etmektedir. Konferanslar, vaazlar ve değişik sitelerde yazdığı köşe yazılarıyla...Ayrıca “ https://www.facebook.com/necdeti.icel ” Facebook sayfasında hizmetlerine devam etmektedir.Teknolojinin verdiği imkanlarla dünyanın değişik yerlerinde bulunan ve istekli kimselerle haftalık sohbetlerine devam etmekte ve bunları görüntülü sohbetler halinde “https://www.youtube.com/@NecdetIcel” youtube kanalında yayımlamaktadır.Yazarımız Necdet İçel Kur’an-ı Kerim’i tefsir etmeye başlamıştır, görüntülü kayıtlarını da Youtube kanalında yayımlamaktadır.Yazarımız Necdet İçel “Hasbihal” başlığında soru cevap sohbetleri yapmaktadır. Bu sohbetlere kalabalıklar halinde iştirak edilmekte ve takip edilmektedir. Görüntülü yaptığı bu sohbetlerin kayıtlarını Youtube kanalında neşretmektedir.Ayrıca yazarımız Necdet İçel Risale-i Nur dersleri yapmakta ve görüntülü kayıtlarını Youtube kanalında yayımlamaktadır.Yazarımız Necdet İçel’in senelerden beri yazdığı -şimdilik 42 adet- kitabının tamamını Nordic Yayınevi’nde online sistem olarak yayınlamaya karar verdik. Yakın tarihte kitap baskısı olarak da yayınlamayı arzu ediyoruz. Bundan sonra yazacağı kitapları da bu kitaplara ilave edeceğiz.Yazarımıza bundan sonraki hayatında başarılar dileriz.

Read more from Necdet İçel

Related to İlim Elde Etme, Risale-İ Nur’u Okuma ve Anlama Yolları

Related ebooks

Related categories

Reviews for İlim Elde Etme, Risale-İ Nur’u Okuma ve Anlama Yolları

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    İlim Elde Etme, Risale-İ Nur’u Okuma ve Anlama Yolları - Necdet İçel

    ÖNSÖZ

    Tevhid inancının kökleri iman, gövdesi amel, dalları terbiye, meyvesiyse saygı ve ahlaktır. Bütün bunların hepsi ilim olarak da ifade edilir. Bu değerleri kendi zâtında toplayan kimseye de âlim denir.

    Yeryüzünde varlıklar içerisinde erişilmesi ve elde edilmesi en zor olanı ilimdir. Elde edilmesi zor olduğu için en kıymetli olanı da odur. Bir şeyin mağnemiyeti mağremiyetine göredir. Kıymetli olan şeylerin elde edilmesi de zordur.

    Hz. Âdem (a.s) ile başlayan insanlık, Onunla da zirvede bir ilimle başlamıştır. Bütün peygamberler yeryüzüne imanı, ilmi ve irfanı yaymak için gönderilmişlerdir. Peygamberlik zincirinin son halkası olan Hz. Muhammed’e (s.a.s) gelen ilk ayetin İkra olması, oldukça dikkat çekicidir. Zira okuma olmadan ilim de olamaz.

    İlim öğrenmenin zamanı, mekanı, yaşı ve kaydı konulmamıştır. Beşikten mezara kadar erkek-kadın herkese ilim öğrenmek farz kılınmıştır. Yolculukta, savaşta, ticaretle uğraşırken, misafirlikte hasılı akla gelebilecek her yerde ilim tahsili için gayret sarfetmek, her insanın vazifesi olmalıdır.

    Dinimiz İslam, ilim öğrenmeyi ve öğretmeyi ibadet kabul etmiştir. İbadete gösterilen ihtimamın, ilmi öğrenirken ve öğretirken de gösterilmesini istemiş, âlimlerin kalemlerinden akan mürekkebin, şehitlerine kanlarına bedel olduğunu; ilim tahsil ederken ölen bir kimse ile peygamber arasında Allah katında bir derece fark bulunduğunu bildirmiştir. Maddî bir menfaat karşılığı ilim öğrenmeyi ayıplamış, ilim öğrenmenin ve ilim öğretmenin hasbî olmasını istemiştir.

    İslam dini ilim yolunda seyahati, merkezden taşraya âlim gönderilmesini; toplum içinde muayyen bir zümrenin devamlı ilimle meşgul olmasını; sık sık âlimlerin bir araya gelerek meseleleri müzakere etmelerini, âlimlerin lüzumsuz suallerle yorulmamasını istemiştir.

    Dinimiz mücerred bilgiye değil, yaşanan bilgiye değer vermiştir. Âlimin hayatında tatbik ettiği bilgileri başkalarına tavsiye edebileceğini söylemiştir.

    İnsanların, bilgileri olmadığı hususlarda münakaşa etmemelerini, üzerinde bile durmamalarını tavsiye etmiş, böyle meselelerin ehl-i zikre, ehl-i ilme sorulmasını emretmiştir.

    Dinimiz İslam ilim ahlakına uygun hareket edilmesini, gerçeğe safsatanın, hakka bâtılın karıştırılmamasını istemiştir.

    Her şeyi bilenin tek Allah olduğunu kabul etmekle beraber; insanî planda ilme bir sınır da konulmamıştır. Yani insanlar için ilim elde etmenin sınırsızlığına dikkat çekilmiştir.

    Dinimiz âlimlerin devlet adamlarının ayağına gitmemesini, devlet adamlarının gerekirse âlimlerin ayağına gitmelerini istemiş ve devleti âlimlerin vereceği bilgilere göre yönetmelerini istemiştir. İnsanların cahillerin peşinden gitmesini kıyamet alameti saymıştır ve âlimlerin yeryüzünde Allah’ın emini ve halifesi olarak kabul etmiştir. Âlimin ölümü âlemin ölümüne denk olarak ifade edilmiştir.

    Bu önemli husus elbette kolay gerçekleştirilemeyecektir. Senelerden beri hayalimde canlandırdığım ve pek çok sohbetler müteaddid defa anlattığım ilmi elde etme yollarını bu kitapta siz okurlara özetle de olsa anlatmaya çalıştım.

    İslam ağacının kökleri mesabesinde olan iman ilmi, Risale-i Nur’ların ana meselesidir. Ağacın kökü olmayınca, gövde ve dalları olamayacağı gibi; iman ilmi olmadan da diğer ilimlerin olabilmesi hayatiyetini devam ettirmesi mümkün değildir.

    Üstad Bediüzzaman hazretlerine bir vefâ borcu olarak, O’nun yirmi sekiz sene zindanlarda, sürgünlerde, hapishanelerde te’lif ettiği Risale-i Nur’u okumak ve anlamak vazifemizdir. Bu O’na karşı vefalı olmanın gereğidir. 1969 senesinden Risale-i Nur’ları okuyan ve anlatmaya çalışan bir insan olarak, bu vefâmızı îfâ ettiğimiz söylenemez. Çevremize baktığımız zamanda da bu hususun çapına göre ele alınmadığını ve okuyup anlaşılamadığını esefle görmüşümdür.

    On-on beş seneden beri farklı mahfillerde anlatmaya çalıştığım Risale-i Nur’u okuma ve anlama yolları başlığındaki tespitlerimi de siz kardeşlerimle de paylaşmayı arzu ettim. Bu iki mevzuyu birleştirdiğimiz zaman İlim elde etme, Risale-i Nur’u okuma ve anlamanın yolları başlığında bu okuyacağınız eser meydana gelmiş oldu.

    Kitabı yazarken çok zorlandığımı ve ağır bir yükün altında olduğumu fark ederek yazdım. Kitap, üç ana bölümden meydana geldi. Birinci bölümde; ilim, ilim ve bilim farkları, ikinci bölümde; otuz beş madde içerisinde ilim elde etme yolları ve üçüncü bölümde de; Risale-i Nur’u okuma ve anlama yolları anlatıldı.

    Risale-i Nur’u okumada ve anlamada dört defa okuma yolu işlendi. Birinci okuyuşta süratlice okumalı, ikinci okuyuşta anlamaya çalışmalı, üçüncü okuyuşta mevzu mevzu ele almalı, dördüncü okuyuşta ise aynen birinci okuyuş gibi süratlice okumalı… Son tarafında ise Lahikalar’ı okurken nelere dikkat edilmesi ve hangi bakış açıları içinde okunmasına dikkat çekildi.

    Bir sene Risale-i Nur derslerini anlayarak ve kabul ederek okuyan kimse, bu zamanın mühim ve hakikatli bir âlimi olabilir sözünün açılımını yapmak istedim. Bu bir sene sadece Risale-i Nur ile meşgul olmaya göre söylenmiştir. Biz ise bu kitapta diğer işlerimizi aksatmadan Risale-i Nur’u okuyabilmesi usulleri üstünde durarak altı-yedi seneye yaymış olduk. Yedi sene uzun süre değildir. Talebe, memur, esnaf, ev hanımları yani herkes bu usulü takip edebilir ve sonunda Risale-i Nur’u anlayarak ve yaşayarak Üstad’a karşı vefâlı davranmış ve vefâ borcunu ödemiş olabilir.

    Risale-i Nur’u incelerken özellikle üçüncü okuyuşta Fethullah Gülen Hocaefendi’nin o sahalarda yapmış olduğu seri vaazlarını ve kitaplarını da, o mevzularla bütünleştirerek okumayı uygun bularak kitabımıza dercettik.

    Bu kitabın hazırlanmasında ve yazılmasında bana yardımcı olan Emre Acı kardeşime de teşekkürlerimi ifade etmeyi bir borç bilirim.

    Üstad’a karşı bir vefâ borcumu îfâ etmenin rahatlığı içerisinde siz okurlarıma selam ve muhabbetlerimi sunuyor, dualarınızdan beni de eksik etmemenizi diliyorum.

    1 Şubat 2012 Çarşamba İzmir-Bozyaka Necdet İçel

    BİRİNCİ BÖLÜM

    İLİM VE İLİM-BİLİM FARKI

    İLİM VE TARİFİ

    Bazı dilciler, ilmin mârifetle mürâdif manada olduğunu söylerler.i

    İlim ile irfanın bazı farkları olduğu da muhakkaktır. İlim aklî, zâhirî, irfân kalbî, hissî ve bâtınî yönlerine bakar.

    İlim Türkçemizde pratikte bilgi, bilmek manalarında kullanılır ve cehaletin zıddıdır. Hissetme, tam vakıf olmaktan, bir şeye tam vakıf olma, öğrenme, anlama, tanıma, yakîn, tefekkür, istidlâl neticesinde elde edilen bilgi, tecrübe sonucu bir şeyi kavrama manasınadır.ii

    İlim kökünden türeyen âlim, alîm, allâm veallâme, ma’lum, ma’lumât, muallim, meteallim, muallem kelimeleri bilgi anlamıyla bağlantılı olarak kullanılmaktadır.

    Istılâhî manada ilmin farklı mânâları vardır. Bu hususta farklı müzakere ve mütalâalar vardır. Fahruddin er-Râzî der ki; İlim bütünüyle tarif edilemez ve tarife de tam ihtiyacı yoktur. Çünkü ilim bedîhîdir ve kesbîsi de vardır vehbîsi de… Başkaları ilimle tarif edildiği için başkasının onu tarif edebilmesi mümkün değildir.iii

    İlim dimağla alakalı olduğundan, dimağın mertebeleri kadar ilmin de kendi içinde dereceleri vardır.

    Dimağın en düşük mertebesi tasavvurdur ki; bunun da ortaya koyduğu ilimler de hipotez, nazariye denen kesinleşmemiş araştırmaya dayalı ilimlerdir.

    Üçüncü mertebesi; taakküldür ki, neticesinde ispatlanmış, kesinleşmiş müspet ilimlerdir.

    Dördüncü mertebesi; tasdiktir ki, taakkül ile elde ettiğimiz ilimleri yapan, yaratan vardır deyip yaratıcısının varlık ve birliğini kalben de desteklemek manasınadır. İman da burada başlar.

    Beşinci mertebesi; iz’andır ki, tasdikle kabullendiğimiz hususların sebep ve müsebbeb münasebetlerini derinden kavrayıp şuurluca kabullenmektedir.

    Altıncı mertebesi; iltizamdır ki tasdikle kabullendiğimiz iz’anla şuuruna vardığımız yaratıcının emir ve yasaklarına itaat, inkiyad etmektir ki bu mertebe iltizam mertebesidir.

    Yedinci mertebesidir ki salabet-i diniye ve imaniye mertebesinde itikaddır.iv

    İmam-ı Gazali’ye göre ise ilim nazârî yani kesbîdir. Tarifi mümkündür fakat zordur. Misallerle veya bölümlere ayırarak tarif edilebilir.v

    Ehl-i sünnet kelamcılarının ilimle ilgili yaptıkları tariflerden bazıları;

    İlmin tam manasını yapmayan ve sadece onun hakkında malumat veren Muhyiddin İbn-i Arabî’ye göre ilim; ister var ister yok olsun, kalbin herhangi bir şeyi olduğu gibi elde etmesidir. Bu noktada ilim kalbe gerekli elde etmeyi sağlayan sıfattır. Bilen kalp, bilinen ise elde edilen özdür.vi

    İmam-ı Eş’ari’ye nispet edilen İlmin anlamı ve hakikati kendisiyle, bilinenin bilineni bildiği şeydir.vii

    Bilgi, mahallinin bilen olmasını gerektiren şeydir.viii

    İlim, bilinenin olduğu gibi algılanmasıdır.ix

    Temhidi’l Evail’inde Bakıllâni, ilmi; bilineni olduğu gibi bilmek şeklinde tarif eder. Kendisi bu tarifin efradını cami, ağyarını mani bir tarif olduğunu söyler ve bunu delillendirmeye çalışır.x

    Eş’arî kelamcılarından bazılarının ise ilmi; bilinenin olduğu gibi açıklığa kavuşması şeklinde tarif ettikleri görülür. Ancak bu tarifte yer alan açıklığa kavuşma manasının ifade ettiği için Allah’ın ilmi bu tanımın dışında kalır.xi

    Ebu’l-Muîn en-Nesefî bu son tanımı ve daha başkalarını zikrettikten ve eleştirilerini yaptıktan sonra, Maturidi tarafından şifai olarak yapıldığı kabul edilen bir tanıma yer verir. Bu tarife göre ilim; ait olduğu kimseye kendisiyle mezkurun söylenmesi ve düşünülmesi mümkün olan şeyin tecelli ettiği, açığa çıkmaya sıfattır. Nesefî’ye göre bu tanım efradını cami ve ağyarını manidir.xii

    İLİM VE BİLİM FARKI

    İlim neden diye sorarken bilim gözlerini kapatır, kulaklarını tıkar, nedeniden vazgeçerek nasıllar üstünde durur.

    İlim nurdur, bilim ışıktır.

    İlim kendinden aydınlatır, bilim ışığını bir yerlerden bulmuştur ve yansıtır.

    İlim Marifetullah’a, bilim ise sırtını aydınlanmaya dayamıştır. O aydınlanma ki gücünü feodaliteden beri uğradığı zulümden alır. Gücü hırs, intikam, öfke ve kin kaynaklıdır. Bilimin gözünü bu hasletler kapamıştır.

    İlim uhrevidir. Bilim insanı elbette ilme götürecektir. Çünkü insan nasıla kapalı olabilecek bir varlık değildir. Bir yerde denildiği gibi İlim ve bilim aynı kapıya çıkar. Ancak bilimi anlamak için henüz gençtir.

    Bilim müşahhas varlıklarla meşgul olur. İlim ise hem müşahhas hem de mücerred varlıklarla meşgul olur.

    Bilim tabiatı varlıkları anlamaya çalışır, ilim ise hem tabiatı ve varlıkları hem de tabiat ötesini ele alıp anlamaya çalışır. Yani ilim bilimi de içine alır.

    İlim bilime yol gösterir.

    Bilim sadece hayatın dünyevi yönüyle alakalı sorularına cevap bulmaya çalışır. İlim ise hem dünyevî hem de uhrevî yönden bakmaya ve cevap bulmaya çalışır.

    Bilim ilimden sonra gelir.

    Bilim kainatta olan hadiseleri bilmektir. İlim ise hem dînî hem de dünyevî ilimleri bilmektedir.

    İlim de bilim de ortak paydada araştırır ve bulduklarını ortaya koyar. Ama ilim farklı olarak, mevcudiyeti ispatlanamayan varlıkları da açıklar.

    Bilim kesinlik ister, yanılmaya ihtimali vardır. İlimde kesinliği ve yanılmanın yerini inanç alır, yanılma ihtimali yoktur.

    İlim de bilim de insanlığın faydasını hedef alır, insanlığın faydasına olan hususları ortaya koyarlar.

    İlim ile bilim birbirlerini tamamlarlar. Bilimin açığını ilim tamamlar.

    Bilim daha ziyade akla, hisse ve araştırmaya dayalıdır. İlim ise aklî ve hissî olmakla beraber nakle de dayanır. İlim kalp ve tasdik alakalıdır.

    Ekseriyetle bilim gördüğü şeyi kabul eder. İlim ise görmediği şeyleri kabul etmemezlik yapamaz.

    Bilim deneylerle ispatlanan bulguları doğru kabul eder, ilimde ise bir şeyin deneylerle doğruluğunun kanıtlanması gerekmez.

    İlimsiz bilim kör, bilimsiz ilim ise topaldır. İkisi de birbirinin tamamlayıcısıdır. İlim olmayınca bilim insanlığın elinde patlamaya hazır bir bombadır. Atom bombası gibidir ki, tarihte kara lekeler bırakmıştır. İlim de bilimsiz olmamalıdır. Çünkü bu sefer de taassup içine sorgulamayan insanlar artar.

    İlim de bilim de Allah’ın bir eseridir ve ikisi de bize Allah’ı tanıtır.

    İlmin temeli Allah’a iman olduğu için, böyle bir bilme sahip bir insan sadece aklını ve beş duyusunu değil, vahyi de rehber edinir. Aklını aşan hükümleri de kabul eder. Daha sonra bu hükümlerin hiçbirinin akla zıt olmadığını da idrak eder. Zira insanı da, kainatı da, hayatı da ve bunlar arasındaki münasebetleri de yaratan Allah’tır. Böyle bir insan akıl ve hislerinin sınırlı olduğunu bildiği için akıl ve havas-ı selimesi ile bilinemeyen şeylere yani gayba inanır.

    İLİM, ÂLİM-ÂLEM MÜNASEBETLERİ

    Âlim; âlem ya da ilim kökünden gelir. Âlem; ilme ve bilgiye götüren belirti veya işarettir. Günümüzde minarelerin başına konulan alem de orada bir câmi bulunduğuna bir işarettir.

    İlim bir tür bilgidir. Âlim misal teşkil edebilecek, kendisinde bu iki özelliği de bulunduran insandır ve denebilir ki bu sadece Müslüman bilginlere özel bir addır. Onda hem ilim vardır, hem de o yaşayışıyla bir âlemdir. Görülmesi bile insanı menzil-i maksuda doğru yönlendirir. Onun ilmi görünür ve sezilir hale gelmiştir. Kur’ân-ı Kerîm âlimin en önemli özelliği olarak Allah’tan korkmasını zikreder.xiii

    Burada Arapçanın bir özelliğine işaret etmemiz gerekir; Aynı harflerden oluşan farklı kelimeler arasında mana yakınlığı bulunur denir. Arapçada ilim, âlim ve âlem kelimeleri de aynı (ayn, lâm, mîm) harflerden oluşur. Bunun anlamı, ilimle âlim ve âlem arasında ilgi ve yakınlığın bulunmasıdır. Bir bakıma bilgi türleri arasında ilim âlemi bilmektir, âlemin (kainatın) ilmini bilene de âlim denir.

    Âlim; âlem, Kur’ân ve sünnet bilgisini kendisinde toplayandır. Yani bilgisi sadece belli alanlara has değildir. Çünkü Kur’ân ve sünnetin bilgilendirme üslubu, ihtisası değil, hayatın bütünlüğünü ihtiva eder.

    Âlimle âlem kök itibariyle de ikiz kardeşler gibi oldukları için âlimin ölmesi âlemin de ölmesi gibi olarak ele alınmıştır.

    İLMİN MAHİYETİ

    "İmân, insanı insan eder; belki, insanı sultan eder. Öyle ise, insanın vazife-i asliyesi İmân ve duâdır. Küfür, insanı gayet âciz bir canavar hayvan eder.

    Şu meselenin binler delillerinden yalnız hayvan ve insanın dünyaya gelmelerindeki farkları, o meseleye vâzıh bir delildir ve bir bürhan-ı kâtidir.

    Evet, insaniyet İmân ile insaniyet olduğunu, insan ile hayvanın dünyaya gelişindeki farkları gösterir. Çünkü hayvan, dünyaya geldiği vakit, âdetâ başka bir âlemde tekemmül etmiş gibi, istidadına göre mükemmel olarak gelir; yani gönderilir. Ya iki saatte, ya iki günde veya iki ayda bütün şerâit-i hayatiyesini ve kâinatla olan münâsebetini ve kavânîn-i hayatını öğrenir, meleke sahibi olur. İnsanın yirmi senede kazandığı iktidar-ı hayatiyeyi ve meleke-i ameliyeyi, yirmi günde serçe ve arı gibi bir hayvan tahsil eder; yani ona ilham olunur. Demek, hayvanın vazife-i asliyesi taallümle tekemmül etmek değildir; ve mârifet kesb etmekle terakkî etmek değildir; ve

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1