Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Beklenen Barış- Vahdet Ruhu
Beklenen Barış- Vahdet Ruhu
Beklenen Barış- Vahdet Ruhu
Ebook266 pages2 hours

Beklenen Barış- Vahdet Ruhu

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

İÇİNDEKİLER
Beklenen Barış- Vahdet Ruhu
BİRİNCİ BÖLÜM
GİRİŞ
İslam Cemaat Dinidir
Eski Asırlarla Bu Asrın Mukayesesi
Vahid-i Sahih Nedir?
Müceddidlerin Vazifesi
Nifak ve Şikakın Zararları
Ey Alem-i İslamî! Hayatın İttihatta
Vahdetin Te’sisinde ve Yükselişlerde, Feragat Esas Olmuştur.
Bu Ümmetin En Büyük İmtihanı, Kardeşin Kardeşle Olan İmtihanıdır
Efendimizin Kabul Olmayan Tek Duası28
Şefkatli Nebinin Ümmetine Duaları
Safvet ve Vahdet Münasebeti
Beşeriyete İlk Giren Fitne
Hz. Muhammed (a.s) Döneminde Yakalanan Safvet ve Ulaşılan Vahdet
Hz. Ömer’in Şehadetiyle İslam Dünyasına Çağlayanlar Gibi Giren Fitne
İkinci Garipler, Vahdetleriyle Yükselecekler
Sahabe-i Kiram Fitneden Çok Korkuyorlardı
Fitne Nedir?
Fitne Döneminde Bize Düşenler
Kitabın Muhteviyatı

İKİNCİ BÖLÜM
I. İHTİLAFIN ÂMİLLERİ
İHTİLAFIN FITRÎ SEBEPLERİ
İHTİLAFIN DÎNÎ ÂMİLLERİ
MÜCEDDİD İNANCI
Müceddid Nedir? Vazifeleri Nelerdir?
İslam Dünyasında Müceddid Kabul Edilen Şahsiyetler
Müceddid Hakkında Farklı Mütalaalar46
AYET VE HADİSLERİN FARKLI MANA TABAKALARI VE FARKLI ANLAMAYA MÜSAİT OLMALARI
Açıklık ve Delalet Bakımından da Kur’an Lâfızları İkiye Ayrılırlar
Lafızlar Açıklık ve Delalet Kuvveti Bakımından Dört Kısma Ayrılır
ZÂHİR
NASS
MÜFESSER
MUHKEM
Açık Olmayan Lafızlar
HAFÎ
MÜŞKİL
MÜCMEL
MÜTEŞÂBİH
Hanefi Fakihleri Lâfızların Delalet Yollarını Dörde Ayırırlar
Lâfızlar, Şümul Bakımından İkiye Ayrılır
Müfessirin Kur’an’ı Tefsir Etmesinde Üç Ana Esas
Elfaz-ı Kur’aniye’nin Mânâ Şümulu
Ayetlerin Ruhu, Çok Farklı Tefsire Müsait Olması
Hak Bir Olur. Müteaddit ve Zıt Hükümlerin Hepsi Nasıl Hak Olabilir
İtikâdî İhtilaflar
C. FARKLI ŞEKİLDE ESMA-İ İLÂHİ’NİN TECELLİLERİNE MAZHARİYETLER
Allah’ın İsimleri Üç Çeşittir
Her Nebî’de Allah’ın Farklı İsimleri Âzam Mertebede Tecelli Eder
İÇTİMÂÎ FAKTÖRLER
İhtilafın İçtimâî Sebepleri
İç Bünyemizden Kaynaklanan İhtilafın Sebepleri
Dış Dünyadan Kaynaklanan İhtilafın Sebepleri
İngiliz’in Bizleri Bölme ve Parçalama Planları
Sürgündeki Âkif’in Mısır’daki Tesbitleri
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
II. BİRLİK VE BERABERLİĞİN LÜZUMU
Allah Bizden Tek Saff Olmamızı İstiyor
Yeryüzü Varisleri Olabilmek İçin; Vahdet
Sıhhatli Bir Birlik Lüzumludur
Vahdet Ruhundan Kuvvet Doğar
Allah’ın İnayeti Cemaatedir
Vahdet Noktasıyla Mekke ve Medine Farkı
Efendimiz (asm) Hicret Buyurduğunda Yaptığı Üç Mühim İcraat
Kardeşliğin Üç Mertebesi
Âkif’in Vahdet Şiiri
İstanbul’un Fethi Niçin Sahebe-i Kirama Değil de Fatih’e Nasip Olmuştur?

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
III. BİZİ VAHDETE GÖTÜRECEK YOLLAR
BİRLİĞİN LÜZÜMUNA İNANMALIYIZ
MÜ’MİNLERE KARŞI KİN VE ADAVET BESLEMEMELİYİZ
MÜNAKAŞAYI TERK ETMELİYİZ...78
İHTİLAFI RAHMETE DÖNÜŞTÜRMELİYİZ
İhtilaf, Kader-i İlâhî Noktasıyla Bir Vazife Taksimidir
İHTİLAFLAR, HAYIRDA MÜSABAKANIN NİRENGİ NOKTASIDIR
VESİLELERDE İTTİFAK MÜMKÜN DEĞİLDİR
İki Ana Gayemiz
VAHDETİN AKLÎ VE MANTIKÎ ESASLARA OTURTULMASI
BİRLİK VE BERABERLİK KALBÎ OLGUNLUĞA BAĞLIDIR
Kalbi Olgunluğun Yolları
Çile
Müttaki Olma
BİRLİK VE BERABERLİK AFF-I SAFFLA, MÜLÂYEMETLE MUAMELEYE BAĞLIDIR
Hz. Peygamberimizin (s.a.v) Yumuşaklığı
Her Dönemde Mülâyemet
YUMUŞAK DİLLİ OLMAK
Söz Söyleme San’atı
BİZ ÖZDE BİRİZ
KARDEŞLERİMİZİN MEZİYETLERİMİZLE İFTİHAR EDİP, KUSURLARINA GÖZ YUMMALIYIZ
Herkesin Meziyetlerinin Nâşiri Olmak, Kur’an ve Peygamber Ahlâkıdır
VAHDETTE HAKPERESTLİĞİN ROLÜ
Perestliğin Çeşitleri
Nefisperestlik
Meslek ve Meşrepperestlik
Milliyetperestlik
Hakperestlik
Hakperestlikten Misaller
SU-İ ZAN, TECESSÜS VE GIYBET HARAMDIR
HERKES KENDİ MESLEĞİNİN MUHABBETİYLE YAŞAMALIDIR
Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye Tavsiyeleri
BAŞKALARININ NOKSÂNİYETİ ÜZERİNE KENDİ KEMÂLÂTIMIZI BİNA ETMEMEK
NEFİS C

LanguageTürkçe
PublisherRoh Nordic AB
Release dateFeb 6, 2023
ISBN9798215654361
Beklenen Barış- Vahdet Ruhu
Author

Necdet İçel

1955 Yılında İzmir ilinin Torbalı ilçesinin Korucuk Köyü'nde doğdu. Babası Molla Mehmet, annesi Hatice. Ailenin dördüncü çocuğu Necdet İÇEL, üç kız, iki erkek kardeştirler. İlkokulu köyünde okudu. Daha sonra iki sene değişik Kur'an kurslarında dînî dersler aldı. Muhtelif Hocaefendilerden Arapça okudu. 1974 yılında İmam-Hatip Lisesi'nden, 1980 İzmir Yüksek İslam Enstitüsü'nden mezun oldu. Yüksek İslam Enstitüsü'nde okuduğu yıllarda Aydın Vakıflar Bölge Müdürlüğü'ne bağlı yurtlarda, yurt müdür muavinliği İmam-Hatip Okulu yurdunda Yurt Müdürlüğü vazifelerinde bulundu.1980 Kasım’ında Müftülük-Vaizlik imtihanını kazandıktan sonra, Mart 1981'de Samsun'un Ladik ilçesi vaizi olarak atandı. 1983 Kasım’ında Samsun Terme ilçesi vaizi oldu. 1984 Kasım’ında vaizlikten istifa ederek değişik vakıf hizmetlerinde ve basın kuruluşlarında vazife yaptı. 1990 Kasım’ında Adana ili Yumurtalık ilçesinde yeniden vaizlik görevine başladı. 1992 Kasım’ında Kırıkkale Yahşıhan vaizliğine, iki sene sonra da Kırıkkale vaizi olarak göreve başladı. 1995 de Antalya ili vaizliğine, iki ay sonra İzmir Merkez Vaizliğine atanan yazarımız, 2014 tarihinde resmî vazifesi olan İzmir vaizliğinden emekli olmuştur.Yazarımız Necdet İçel, değişik dergi ve gazetelerde yazılar yazmıştır. Bulunduğu illerde mahalli gazetelerde günlük yazıları dikkatle takip edilmiştir.Necdet İçel, Türkiye'nin muhtelif illerinde, ilçelerinde değişik mevzularda ilgi ile izlenen, takip edilen konferanslar vermiştir.Emekliliğinden sonra dînî ve millî hizmetlerine devam etmektedir. Konferanslar, vaazlar ve değişik sitelerde yazdığı köşe yazılarıyla...Ayrıca “ https://www.facebook.com/necdeti.icel ” Facebook sayfasında hizmetlerine devam etmektedir.Teknolojinin verdiği imkanlarla dünyanın değişik yerlerinde bulunan ve istekli kimselerle haftalık sohbetlerine devam etmekte ve bunları görüntülü sohbetler halinde “https://www.youtube.com/@NecdetIcel” youtube kanalında yayımlamaktadır.Yazarımız Necdet İçel Kur’an-ı Kerim’i tefsir etmeye başlamıştır, görüntülü kayıtlarını da Youtube kanalında yayımlamaktadır.Yazarımız Necdet İçel “Hasbihal” başlığında soru cevap sohbetleri yapmaktadır. Bu sohbetlere kalabalıklar halinde iştirak edilmekte ve takip edilmektedir. Görüntülü yaptığı bu sohbetlerin kayıtlarını Youtube kanalında neşretmektedir.Ayrıca yazarımız Necdet İçel Risale-i Nur dersleri yapmakta ve görüntülü kayıtlarını Youtube kanalında yayımlamaktadır.Yazarımız Necdet İçel’in senelerden beri yazdığı -şimdilik 42 adet- kitabının tamamını Nordic Yayınevi’nde online sistem olarak yayınlamaya karar verdik. Yakın tarihte kitap baskısı olarak da yayınlamayı arzu ediyoruz. Bundan sonra yazacağı kitapları da bu kitaplara ilave edeceğiz.Yazarımıza bundan sonraki hayatında başarılar dileriz.

Read more from Necdet İçel

Related to Beklenen Barış- Vahdet Ruhu

Related ebooks

Related categories

Reviews for Beklenen Barış- Vahdet Ruhu

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Beklenen Barış- Vahdet Ruhu - Necdet İçel

    MUKADDİME

    Ufkumuzda tüllenen bahara doğru yol alırken, ne yazık ki bazılarımız itibariyle herşeyi bir kenara bırakıp, Asr-ı Saâdet’le birlikte kalbimize perçinlenmiş olan kardeşlik duygusunu tahribe yöneldik. Bu ne arsız bir hissiyâttı ki; gözümüzü kan bürüyor, sabah-akşam düşmanlık solukluyorduk. Mü’minin diğer bir mü’min için birbirini perçinleyen bir duvar olması gerektiğini belirten nebevî ölçüyü göz ardı ediyor, kendi kardeşimizi kendi elimizle ateşe atıyorduk. Oysa kardeşliğe o kadar ihtiyacımız vardır ki...!

    Eğer uhuvvet hissini aramızda tam te’sis edebilmiş olsaydık, cihan bizim yüksek ve gür sadâmızla inleyecek, çığlığımız Arş-ı Âlâda yankı bulacaktı. Yapamadık, yaptırmadılar...! Kardeşi kardeşe vurdurup uzaktan seyre koyuldular. İnanan insanları birbirine düşürüp cemiyet içinde ferdiyete mahkûm ettiler. Bizi bize esir edip, baharımızı kışa çevirdiler.

    Bundan beş asır önce yaşamış ve pençesinde cihanı titretmiş olan büyük Türk Serdarı Yavuz Sultan Selim ne güzel söylemişti:

    Milletimde ihtilâf ü tefrika endişesi,

    Hattâ kûşe-i kabrimde bî karar eyler beni.

    İttihât etmekken a’dâya karşı çaremiz,

    İttihât etmezse millet, dâğidâr eyler beni

    Ve ne yazık ki, o büyük Türk Serdarının korktuğu şey başımıza geldi. Milleti içten parçalamaya yönelik pek çok plan yapıldı ve araya sürekli iftirak ve adavet tohumları serpilerek insanların kamplara bölünmelerine sebebiyet verildi. İslâm’ın o kutsî atmosferini birlikte soluyan, kendisine çok uzak olan bir mü’minin acı ve ızdırâbını yüreğinde duyan bu necip milletin, kardeşlik anlayışı gün geldi bağı kopmuş tesbih taneleri gibi saçılıp gitti.

    Bizi birbirimize düşürecek argümanlara alet mi olmalıydık? Bağrımıza serpilen kin ve nefret tohumları yeşermek için fırsat mı bulmalıydı? Dün bizi bir bayıra gömen, Aman kalkar...! deyip, üzerimize taşlar koyan, vicdandan yoksun kemtâlihlilerin heveslerine tâbi mi olmalıydık?

    Aynı kaderin, aynı mazlûmiyetin ve aynı mağduriyetin evlatları olan bizler, birlik ve beraberlik kokan bir çağı getirmek ve o çağı Beklenen Nesile bir buket gül takdim eder gibi takdim etmek için daha ne kadar bekleyeceğiz?

    Kardeşlik anlayışının ve uygulanışının zirveleştiği, uhuvvet hissinin dâsitânî bir hal aldığı ve başka hiçbir asırda öylesine güzel temsil edilemediği Asr-ı Saâdetin dünyevilikten ârî, Safvet ve samimiyetle taçlandırılmış ve eşya ile de münasebet yollarını bulup, bütün bir kâinata Kardeşlik Beşiği mülahazasıyla bakmayı düstur edinmiş, o kutlulardan kutlu kardeşlik anlayışının ikamesi için, çekilen her çileyi cana minnet bilip, her şeyimizle mücadele etmenin zamanı hâlâ gelmedi mi?

    Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan, Hûcûrat suresindeki, Şüphesiz ki mü’minler ancak kardeştirler âyetiyle, inanan her insanı inanan her insana kardeş kılarken, aramızda sahabe misâl bir kardeşliğin ve rabıtanın te’sis edilmesi ve hiç kopmayacak bir zincirin halkaları gibi birbirimize kenetlenmek için acaba neyi bekliyoruz?

    ***

    Bizim kardeşlik anlayışımızda bir ülkü ve ideal birliği söz konusu olduğu için, yüreklerimiz aynı duygu ve heyecanla çarpar; birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için felsefesiyle hareket eder, başkalarının lezzetini de elemini de yüreğimizi de hissedâr ve kardeşlerimizle hep omuz omuza yürürüz.

    Bu perspektiften bakınca bizim kardeşlik anlayışımız çok engin, çok rengin, çok zengin ve çok derindir. Bu öylesine kutlu bir kardeşlik anlayışıdır ki, ölüm bile bu kardeşliği bozamaz ve kardeş kardeşini cennette de bulur.

    Biz, birbirimizin fazilet ve meziyetleriyle iftihar eder ve onları aynen kendimizdeymiş gibi kabullenir, birbirimizde fani olur, vefâ ile dolup taşar ve birbirimize hayırhahlık yapmaktan tarifi imkansız bir haz alırız.

    Nefsimiz adına sıkıntıda olsak bile kardeşimizi kendi nefsimize tercih eder ve bir bedende pek çok can taşırız.

    Bizim kardeşlik anlayışımız o kadar mükemmeldir ki, meselenin hissî yanlarını da mantıkî yönlerini de hep nazar-ı itibara alır ve asla tek buutlu bir kardeşliğin te’sisini bir zorunluluk olarak kalplerimizde hissetmeli ve onu bir niyet halinde yüreğimizde taşıyıp yeniden ikamesi adına o istikamette adımlar atmalıyız.

    Böylece aramızda yeniden bir vifâk ve ittifâk te’sis edilecek, inanmış gönüller anlaşıp bütünleşecek, insanlar birbirlerini bulundukları konumda kabullenecek, herkes birbirinin hizmetini alkışlayacak, hak yolun yolcuları birbirine yardımcı olacak ve kardeşlik duygusu , inanan her insanın tabiatının ayrı bir buutu haline gelecektir. Bunun akabinde Allah’ın inayet ve keremi üzerimize sağanak sağanak yağacak ve terfiki bize yâr olacaktır.

    ***

    Kardeşlik yelpazemiz o kadar geniş olmalı ki, dava yolunda dökülenlerle bile münasebetimizi kesmemeli ve civanmertliğimizi her fırsatta göstermeliyiz. Bize sırt çevirene sırt çevirmek, ayağı takılıp düşeni bırakıp gitmek, geri dönenden yüz çevirmek ve insanların bir büyük boşlukta kaybolup gitmelerine göz yummak bizim kardeşlik anlayışımızla bağdaşamaz.

    Bugün teferruata ait meseleleri bir kenara bırakıp, hâricî ve dâhilî tehlikelere karşı birlik olma zamanıdır. Mütefekkirler ve hüşyâr kalpler bu ruh etrafında birleşmeli ve bütünleşmelidir. Yüreklerin birlikte attığı bir kardeşlik için Allah ve Resulünün ölçüleri mihrabımız olmalıdır. Neden parça parçayız diye dövünüleceğine, parçalanmaya götürücü söz ve davranışlardan uzak durmalı ve birleşme nasihatları yerine, birleşmeye götürücü söz ve davranışlar hayata geçirilmelidir.

    Ne olursa olsun, hasmâ ne duygularla oturup kalkan bir güruh karşısında vahdetimizi zedelememeliyiz. Vifâk ve ittifâk duygularıyla bezenen ruhlar, hak yolundaki her hizmeti alkışlamalı, farklı meşrep mensupları arasında aynı anlayışın yollarını araştırmalı, müsamaha ve toleransı elden bırakmamalı, farklılıklara saygı göstermeli ve sertliği bir kenara bırakıp hakka hizmet duygusuyla dolup taşan her kardeşimizi takdir ve tebcil etmeliyiz. Hayâlî vahdet yolları aramayı bir kenara bırakıp, farklı fıtratlara hitap eden, farklı meşreplerin farklılıklarına saygı duymalı ve hak yolun yolcusu her kardeşimizi alkışlamalıyız.

    Bedîüzzaman: Tevfik-i İlâhînin en büyük vesilesi vifâk ve ittifâktır buyurur. Evet, eğer Allah’ın yardımını arkamıza almak ve zirvelere yükselmek istiyorsak, vifâk ve ittifâkı te’sis etmekten başka çaremiz yoktur.

    Birlik ve beraberliğin te’sisi için dostlarımıza karşı mürüvvetkârane muamelede bulunmalı, benliğimizi bir kenara bırakıp taassup ve bağnazlıklarımızdan arınmalı, gaflet perdesini yırtıp Asr-ı Saâdeti model almalı, hırs ve ihtiraslarımızı bir kenara bırakıp Safvet ve samimiyetle donanmalı ve vefâ duygusu ile dolup taşmalıyız.

    Yeniden dirilişimiz için iftirak ve ihtilâftan daha büyük bir tehlike tasavvur etmek mümkün değildir. Bir an önce ortak noktalarımızı masaya yatırmalı ve gaye birliği etrafında bir ittihad meydana getirmeliyiz. Zeminimizi iftirak tohumlarıyla bezeyen mihrâklara göz açtırmamalı, oyunlarına alet olmamalı ve kendi elimizle kendi sonumuzu hazırlamamalıyız.

    Rekâbet hissinin tahrik edilmesi, kavgaya teşvik edilmesi, yapılan hizmetlerin semerelerinin burada beklenmesi, dâhilî sürtüşmelerin meydana getirilmesi, hâricî vuruşmaların körüklenmesi ve muhabbet yerine adâvetle meşgul olunması gibi marazlarla ma’lûl bir milletin yeniden dirilmesi acaba mümkün müdür?

    Vifak ve ittifak, rüşte ermemize bağlı bir husus olup, Allah bir gün onu da bu aziz millete nasip edecektir. Yeter ki biz, Kur’an’ın o elmas düsturlarına sımsıkı sarılıp, vifak ve ittifak için her gün dua edelim. Bütün mü’minlere hürmet ve muhabbetle kalplerimizi sonuna kadar açalım.

    ***

    Mevzuyu buraya kadar getirdikten sonra eser ve müellifi hakkında bir şeyler söylemenin tam sırasıdır sanırım. Muhterem hocamız Necdet İÇEL beyin eserine takdim yazmanın şahsım adıma ne kadar büyük bir anlam taşıdığını ve ne ölçüde bir şeref vesilesi olduğunu ifadeden aciz olduğumu belirtmek isterim.

    Beklenen Barış VAHDET RUHU müellifin irticâlî olarak yaptığı sohbetlerin yazıya geçirilmesi ile vücût buldu. Eserin vücût bulmuş olması bizim için tarifi imkansız sevinç ve heyecan kaynağıdır. Eser, bir bütünlük arz etmekte ve konuların bütünü aynı ana düşünce etrafında dönüp, etraflıca bu ana düşünceyi beslemektedir.

    Eser farklı zamanlarda yapılmış sohbetlerin bir araya getirilip, yazı diline çevrilmesi suretiyle oluşan bir kitap olmanın çok ötesinde, önceden plânlanmış bir dizi düşüncenin sistematik olarak yazıya geçirilmesi ile meydana gelmiş ve Vahdet Ruhunda Buluşmanın çerçevesini belirlemiştir.

    Müellif-i muhteremi yakından tanıyanlar bilirler ki, o’nun hayatı hep aynı besteyi seslendirmiş ve yaymaya çalıştığı o kutlu mesâjın hiçbir yerine tenakuzun zerresinin dahi konmasına izin vermemiştir. Yıllarca temelde İslâm dünyasının, özelde işte bu ülke insanının son birkaç asırda yaşadığı buhranlar; İslâm’ın hakkıyla temsil edilmeyişi; yeniden dirilişin gerçekleşmesi; yeniden dirilişi gerçekleştirecek neslin temel vasıfları gibi hayatî mevzular üzerinde yoğunlaşmış ve hayatını bu gayeye vakfetmiştir.

    Elinizdeki eser, öncelikle bize, inanan insanların hal-i hazırdaki görüntüsünü görme imkanını veriyor ve biz şuna şahit oluyoruz ki; bugün müslüman coğrafyalar üzerinde sürekli iftirak ve ihtilaf bulutları dolaşmaktadır.

    " Beklenen Barış Vahdet Ruhu ", iftirakın, ayrılıkların, ihtilafların ve iç çekişmelerin âmillerine öylesine mücmel ve sistematik olarak gözler önüne seriyor ki, eser bu hüviyeti ile bir kitap olmaktan çıkıyor ve adeta onulmaz hastalıklarımıza teşhis koyan bir hekim hüviyetine bürünüyor.

    "Beklenen Barış Vahdet Ruhu", bir yandan onulmaz gibi görünen hastalıklarımıza teşhis koyarken, bir yandan da birlik, beraberlik, ittifak, ittihat, kardeşlik, uhuvvet, vahdet ve vifâk gibi mevzuların lüzumunu vurguluyor ve kalplerimizi, bu meselelerin hayatî önemi noktasında tam bir itminâna erdiriyor.

    Eser, son olarak ittifak ve kardeşliğin te’sisi adına neler yapılması gerektiğini izah ederek, mevzunun bütünlüğünü sağlamış oluyor. Bu noktasıyla eser, bir kitaptan öte bir reçetedir ve onulmaz yaraların adına en te’sirli ve en etkili ilaçları sunmaktadır. Bu perspektiften bakınca kitap, her sayfasıyla bir şifâ membaı hüviyetini almakta ve eserin bütünü adeta bir eczane gibi bir deva dağıtmaktadır.

    Kitapta dikkati çeken önemli bir husus, me’hazın kutsiyeti hususudur. Yani, kitap’ ın sayfalarında seyahat ederken, adım başı, ya bir ayete ya da bir hadis-i şerife rastlarsınız. Bu da müellifin bağlı olduğu köklerin ne kadar sağlam olduğunun bir göstergesidir. Müellif nefsini konuşturmamış, sadece hakka tercümanlık yapmıştır.

    Eserin hemen hemen her sayfasında, ya bir sahabînin, ya selef-i salihinden kutlu bir sîmânın, ya da bir büyük İslâm aliminin arz-ı endam ettiğini görürsünüz. Kitap bu yönüyle dahî tebrik ve tebcile layıktır.

    Müellifin, omuzlarına tahmil edilen o kutlu vazifesini yerine getirmeye çalıştığı noktasında kendi adıma şahit olduğumu söyleyebilirim. Bu gün Beklenen Nesil in destanını yazan kıymetli hocamızın, yarın Çilesini yazan bahtiyar bir kalem sahibi çıkacak ve insanlar İlklerin nelere göğüs gerip de zemini gül tohumlarıyla bezediklerini öğreneceklerdir.

    Muhterem müelliften ifadelerimin dağınıklığı ve takdimimin esere mukaddime olma liyakâtini tam gösteremediği için affımı diler ve bu kıymetli eserin herkes için istifâde ve istifâzeye açık olmasını Mevlâ-yı Müteâl’den niyaz ederim.

    Mukaddimemizi Kur’an’dan aldığımız gül kokulu bir duayla noktalayalım:

    Rabbimiz! Bizi ve bizden önce gelip geçmiş imânlı kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde imân edenlere karşı hiçbir kin bırakma.

    Ramazan BÖLÜKBAŞI

    18 OCAK 2002- İZMİR

    TAKDİM

    MAZİDEKİ TEFRİKADAN İSTİKBALDEKİ İTTİFAKA

    İnanç temellerini sağlam atmamış fert ve toplumların er veya geç yıkılmaları mukadderdir. En ufak bir esinti veya küçük bir girdapta yıkılmaya ve yutulmaya mahkumdurlar. Bu sebeple ayakta kalmak isteyen fertlerin ve toplumların ciddî olarak yapacakları ilk iş, düşünce ve inanç binalarını inşâ etmek olacaktır.

    İçinde bulunduğumuz asır itibariyle çeşitli fikir akımları vardır ve olacaktır da. Son iki üç asırda globalleşen dünyamızda, küresel çapta yaşanan sosyal, siyasal ve kültürel olaylar, dünya kültürlerinin üzerinde hem birbirlerinin hem de bizzat kendi kültürlerini keşfetmeye sevk etmiştir.

    Bunun sonucu olarak toplumlarda ciddî sıkıntıların yaşandığı görülmüştür. Gerçi yaşadığımız devre göre, kendi ihtiyaçlarını gideren toplumlarda sıkıntı yok denecek kadar azdır. Fakat maddî ve manevî ihtiyaçlarını giderememiş ve kendi tabii gelişimlerini sürdürememiş toplumlarda bu sıkıntı çok daha fazla olmuştur.

    Bütün bunların sonucunda dünya bir kere daha yapılanacak ve milletler bu çalkalanmalardan kendi hisselerini alarak yeni dünyalarını kuracaklardır. Tabii olarak milletimiz de böyle bir yapılanma içerisine girecektir. O da bunalımdan bunalıma girecek ve birçok sıkıntıya maruz kalacaktır.

    İşte bu yeniden yapılanma meselesi için bir araya gelmek ve birlik halinde bu işleri yürütmek gerekmektedir. Bu noktada hocamız bütün birikimiyle karşımıza çıkmış ve bizim nasıl bir metot takip etmemiz gerektiğini irticalen yaptığı konuşmalarla belirtmiştir.

    Biz de bu konuşmaların dört duvar arasında kalmaması ve bizim gibi ihtiyacı olan diğer kardeşlerimize de ulaştırılmasını uygun gördük. Hocamızdan ricalarda bulunarak kâleme alınması hususunda ısrar ettik. Binlerce şükür olsun ki kâleme alındı. Kitap haline geldi. Bu kitabı bütün insanlara kemal-i ciddîyetle tavsiye ediyoruz.

    Her devirde aktüalitesini koruyan ittifak ve iftirak mevzuunun özellikle günümüzde ehemmiyeti daha da artmıştır. Fakat bu meselede en büyük korkumuz asırlardan beri milletimizin, hissiliği hep ön planda tutmasıdır.

    Maalesef toplumumuz ilmî ve fikrî yapısı itibariyle alabildiğine sığ, Kalbî ve Rûhî hayatı itibariyle oldukça fakir, imam ve rehber itibariyle de sahipsiz ve acınacak haldedir. Ve bizim ilk olarak bunu aşılamamız gerekmektedir. Zira ittifak, hoşgörü ve diyalog akıl ve mantık işidir. Akıl ve mantıkla yapılmayan ve hissiyata dayanan beraberlikler ise kısa ömürlü olacaktır.

    Farklı düşünce, farklı yaratılışın neticesidir. Yaratan böyle dilemiştir. Bunda da rahmet ve hikmet vardır. Dolayısıyla bizler – temelde olmamak üzere- fer’î meselelerdeki değişik anlayışlara en azından bir yabancıya takındığımız tavrı takınmalıyız ki bu da birlik için zarûrîdir. Kaldı ki şu belirteceklerimiz gibi hiç de küçümsenmeyecek faktörler vardır.

    Uzun süre dînî hizmetlerin geri kalması ve bunu yeniden canlandırmaya çalışırken grupların farklı metotlar uygulamaları.

    Bu gruplardan her birinin kendi başlarındaki kişilere müceddid inancı ile bakmalarıdır ki, kıyamete kadar, - bu Hadis-i Şeriflerle ifade edildiği için - bu inanç sürecektir.

    Müceddid anlayışının bir benzeri de aynı şekilde hadislerde anlatılan Mehdî inancıdır. Bu gruplaşma hissi, insanın fıtratında vardır ve olacaktır. Asıl mesele bunu Efendimiz (s.a.v) gibi zararsız, hatta faydalı duruma getirmektir. Bunu da bir an önce yapmalıyız. Zira; biz dostuyla düşmanıyla büyük bir devletin mirasçısıyız. Bin yıldır süren kültür ve Hilâl-salîb (haç) savaşları yüzünden düşmanlarımız devamlı artmış ve bugün de sadece taktik değiştirmişlerdir. Cemil Meriç’in ifadesiyle Bütün Kur’an’ları yaksak, bütün câmileri yıksak biz yine Osmanlıyız. Avrupa bizi böyle bilmektedir. Bütün olumsuzluklara karşı biz sımsıkı kenetlenmeliyiz.

    Unutulmamalıdır ki, en ufak meselelerde dahî ihtilaf çıkarmak küçüklük, yapılan hizmetlerde Allah’a ulaşan her başarıyı alkışlamak ve hak bilmek ise büyüklük âlametidir. Öyle ise biz de başkalarını rencide etmemeli, onlara karşı kesinlikle tekfir ve tecrimde bulunmamalıyız.

    Özellikle devr-i saadette Efendimiz (s.a.v) öyle bir kardeşlik te’sis etmiştir ki, eşi ve menendine hiçbir devirde rastlanmamıştır. Fakat bu arada fıtrattan gelen ayrılıklara kesinlikle dokunulmamıştır. Evs kabilesi Evs, Hazreç kabilesi Hazreç olarak kalmış, hamiyyet ve benzeri gibi duygulara hiç ilişilmemiştir. Hatta Hz. Hâlîd bin Velid ve Amr bin Âs gibi sahabeler arasında teferruat da çok ciddî ayrılıklar olmasına rağmen kesinlikle yadırganmamıştır.

    Hepimiz birbirimizi hiç olmazsa yaratandan ötürü sevmeliyiz Yunus gibi. Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır demiş atalarımız. Biz de insanlara mülâyemetle, yumuşaklıkla davranmalıyız ve buna ölçü olarak da Musa (a.s.) ‘mı almalıyız. Ki O, Fir’avuna karşı tatlı dille konuşmuştu. Yoksa Fir’avun’dan daha mı kötü çevremizdeki insanlar?

    Artık bırakalım şu his ve heyecanlarımızdan gelen zemzemeleri, mukaddes prensiplerimiz etrafında toplanalım. İman, amel, ibadet,

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1