Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Mukaddes Muhteremoğlu'nun Kaderi
Mukaddes Muhteremoğlu'nun Kaderi
Mukaddes Muhteremoğlu'nun Kaderi
Ebook294 pages3 hours

Mukaddes Muhteremoğlu'nun Kaderi

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

G. En can sıkıcı bulduğunuz suçlama hangi konuda yapılıyor?
M. Bir tane değil ki, bir sürü can sıkıcı şeyden söz ediliyor. Hastaları dolandırdığımdan tutun, para için çalıştığıma, servet biriktirmeyi çok sevdiğime, psikiyatrist görünüp terapiye ihtiyaç duyacak kadar hasta olduğuma, kendi söküğümü dikemezken başkalarına akıl öğretmeye kalktığıma kadar söylemediklerini bırakmadılar.
G. Bu suçlamalar kliniğin çalışmalarını nasıl etkiliyor?
M. Hiç etkilemiyor.
G. Hasta sayınızda düşme olmuyor mu?
M. Hayır hayır olmuyor.
G. Bunca eleştiriden, dolandırıcılığa kadar varan haksız suçlamalardan sonra nasıl böyle bir şey oluyor?
M. İnsanların sosyal medyaya güveni kalmadı. Onca saldırıya rağmen, ki bu saldırıların çoğu, inanın bana meslektaşlarımdan, yani psikolog, psikiyatrist, akademisyen ünvanlı kişilerden gelmiştir, çok şükür kliniğimiz hala sapasağlam ayakta duruyor.
G. Hasta sayınızda hiç eksilme olmadı öyle mi?
M. Çok şükür olmadı. Çünkü hastalarım neden taşa tutulduğumu çok iyi biliyor.
G. Doktor olarak aktif şekilde çalışmaya devam ediyor musunuz?
M. Hasta bakmayı yeni bıraktım. Pandemi başlayınca görüşme yapmaya son verdim.
G. Bir daha hiç psikolojik danışma yapmadınız mı?
M. Yapmadım... Ölüm korkusu başladı, saklayacak değilim. Pandemi en çok yaşlıları etkiledi ya, ölen arkadaşlarım oldu. Ben de duruma bakıp kendimi emekliye ayırdım.
G. Emeklisiniz ama hala işinizin başındasınız?
M. Elbette, işlerimi hiç bırakmadım. Seviyorum çalışmayı. Şunu da belirtmeme izin verin: Bu ülkede iyilik yapanları mutlaka terörle ilişkilendirip taşa tutarlar.
G. Sizi de terörle ilişkilendirdiler mi?
M. Duymadınız mı siz?
G. Hayır duymadım.
M. Güya mafyayım ya, terörle de bağlantım var. Teröristlerin yakınlarına da psikolojik danışmanlık yapıyorum. Nasıl duymazsınız bunu?
G. İnanın ilk defa sizden duyuyorum. Bu haberi kaçırmış olmalıyım.
M. Olay çok saçma olduğu için üzerinde fazla durulmadı. Belki bu yüzden duymamışsınızdır. Aklımdaydı, bir şey diyecektim unuttum. Neyse... Meyve veren ağacı taşlarlar diye boşuna denmiyor. Gerçekten övünmek için söylemiyorum. Ne kadar taş atarlarsa atsınlar, danışanlarım beni terk etmedi, etmeyecekler. Her danışan kendinden sonra başka danışanlarla yanıma geliyor, teşekkürlerini bildirip, bizi kimlere tavsiye ettiklerinden söz ediyorlar.

LanguageTürkçe
PublisherYusuf Solmaz
Release dateApr 10, 2023
ISBN9798215368732
Mukaddes Muhteremoğlu'nun Kaderi
Author

Yusuf Solmaz

Rehber öğretmen Yusuf Solmaz, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi, Eğitimde Psikolojik Hizmetler Bölümü mezunu. Okullarda psikolojik danışman olarak görev yaptı. Solmaz, 1963 yılında Türkiye'de doğdu. İlkokul ve liseyi Yozgat'ta tamamladı. Üniversite eğitimine 1983 yılında Ankara'da Eğitim Bilimleri Fakültesi'nde başladı. Fakültenin, önceki adı Eğitimde Psikolojik Hizmetler (EPH), şimdiki adı Psikolojik Danışman ve Rehberlik (PDR) olan bölümünden mezun oldu. Ülkenin değişik yerlerinde okul psikolojik danışmanı olarak görev yaptı. İlkokul, ortaokul, lise, anaokulu, rehberlik araştırma merkezi gibi kurumlarda, otuz yıla yakın okul psikoloğu olarak çalıştı.Askerliğini, öğretmensizlik nedeniyle açılamayan bir okulda, adı terörle anılan, çok sayıda öğretmenin ve sivilin terör kurbanı olduğu bir bölgede, asker öğretmen olarak yaptı. Küçük bir mezrada, birleştirilmiş bir sınıfta Türkçe bilmeyen öğrencilere, bir yıl kadar, okuma yazma eğitimi verdi.Bir grup arkadaşıyla, öğretmenlerin mesleki sorunlarını ele alan, demokratik ve laik eğitimi savunan bir derginin çıkarılmasında, basılmasında, dağıtılmasında, yaşatılmasında gönüllü olarak görev aldı. Yeni kurulan eğitim sendikasına kaydını yaptırdığında, öğretmenlerin sendikalara üye olması yasaktı. Darbeci generaller, eğitimcilerin, akademisyenlerin, memurların sendika üyesi olmasını istemiyordu. Yusuf Solmaz, buna benzer anti demokratik yasalara karşı çıktı. Meslek hayatı boyunca darba hukukunu değiştirmeyen, bu hukuk üzerinden ülke yöneten iktidarları protesto eden eylemlere katıldı.Kimi dergi ve gazetelerde yayımlanan yazılarından dolayı adı defalarca soruşturmalara konu oldu. Birçok kez düşüncelerinden, mesleki çalışmalarından ve sendikal faaliyetlerinden, katıldığı eylemlerden dolayı kurum amirleri tarafından disiplin cezası ile cezalandırıldı. İş hayatının önemli bir kısmı bu cezaları iptal ettirmeye çalışmakla geçti. Görev yaptığı okulların çoğunda yöneticilerin sistematik yıldırma girişimlerine maruz kaldı.Yüksek lisans yapmaya hak kazanınca tekrar Ankara'ya döndü. Mastır çalışmalarını, üniversitenin Güzel Sanatlar Eğitimi alanında sürdürdü. Farklı üniversitelerden sanat eğitimi, sanat eleştirisi, sanat psikolojisi, sanat tarihi, sanat ve yaratıcılık, sanat ve insan, sanat ve varoluş psikolojisi üzerine dersler aldı.Eşcinsel eğilimleri olduğu ileri sürülen ünlü yazar Sait Faik'in hayatını tez konusu olarak inceledi. Bu çalışma, tez danışmanının eşcinselik konusuna itirazı nedeniyle tamamlamadı. Fakülde tarafından kabul edilmeyen tez, daha sonra bir yayınevi tarafından kitap olarak basıldı.Yusuf Solmaz, askerlik görevini tamamladıktan sonra mastırını bitirmek için tekrar üniversiteye döndü. Bu kez, tez konusu olarak, bir edebiyat eseri üzerinden karakter çözümlemesi yaptı; Orhan Pamuk'un Cevdet Bey ve Oğulları romanını psikolojik açıdan inceledi. Roman yazarına gönderme yaparak, romana konu olan olayları ve bu olayların karakterler üzerindeki psikolojik etkilerini ele aldı. Söz konusu tez, bir süre sonra kitap haline getirildi.Yusuf Solmaz, halen bir lisede psikolojik danışman olarak görevine devam etmektedir. Evli ve iki çocuk babasıdır.Lisans Eğitimi:Ankara Üniversitesi, Eğitim Bilimleri Fakültesi, Eğitimde Psikolojik Hizmetler Bölümü, 1987Yüksek Lisans Eğitim: Ankara Üniversitesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölûmü, 2002Orta öğrenim: Yozgat Lisesi, 1983,Yozgat İstiklâl ortaokuluİlköğretim: Alacalıoğlu İlkokuluGörev Yaptığı Kurumlar1. Mardin Rehberlik ve Araştırma Merkezi2. Tokat Lisesi3. Ankara Fatih Sultan Mehmet Lisesi4. Ankara Kalaba Ortaokulu5. Ankara Faruk Verimer Ortaokulu6. Ankara Emniyetçiler Ortaokulu7. Ankara Çankaya Rehberlik Araştırma Merkezi8. Bodrum Cumhuriyet İlköğretim Okulu9. Bodrum Ayşegül Sevim Ali Rüştü Kaynak Lisesi10. İzmir Menderes Bayrak Anaokulu11. İzmir Menderes Alparslan İlköğretim Okulu12. Öğretmen Dünyası Dergisi Yazı Kurumu Üyeliği

Read more from Yusuf Solmaz

Related to Mukaddes Muhteremoğlu'nun Kaderi

Related ebooks

Reviews for Mukaddes Muhteremoğlu'nun Kaderi

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Mukaddes Muhteremoğlu'nun Kaderi - Yusuf Solmaz

    Ünlü Psikiyatrist

    Mukaddes Muhteremoğlu’nun

    Kaderi

    Yusuf Solmaz

    ©

    Yusuf Solmaz, 1963 yılında Yozgat’ta dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini Yozgat’ta tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi, Eğitimde Psikolojik Hizmetler Bölümü’nü bitirdi. Mardin, Tokat, Ankara, Bodrum, İzmir il ve ilçelerinde rehber öğretmen olarak görev yaptı. Güzel Sanatlar Eğitimi alanındaki yüksek lisans çalışmasını 2002 yılında tamamlayarak Bilim Uzmanı unvan ve yetkisi almaya hak kazandı. Yaklaşık 30 yıl eğitimin pek çok alanında görev yaptıktan sonra 2016 yılında emekli oldu.

    *

    Bu kitaptaki olayların gerçeklerle herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Anlatılanlar tamamen kurgu olup düşünceler, söz ve ifadeler kurgulanmış karakterlere aittir.

    *

    Birinci Yayın yılı: Nisan 2023/ İzmir

    1

    Delikanlıların Ölümü adlı romandan kısa bir alıntı:

    "Ceketinin altında duran bıçakla masaj salonuna girince, yirmili yaşlarındaki delikanlının bütün vücudu tir tir titredi. İçeride oturanlar neden bu kadar heyecanlı olduğunu anlamadı. Kasada bekleyen temiz yüzlü pezevenk, oturması için eliyle boş koltuklardan birini gösterdi, genç adam geçip oturdu. Az sonra Rüya adındaki seks işçisi geldi. Gülerek, ileride katili olacak olan delikanlının yüzüne baktı:

    Hoş geldin kocacığım. Biraz işim var, anlarsın ya, bekle beni. Sakın başkasına gitme, küserim bak! diyerek yanağına öpücük kondurup, sıradaki müşterinin altına yatmak için gözden kayboldu.

    Birazdan düzüşme sırası, az önce içeriye giren, bir hafta sonra katil olacağını bildiğimiz delikanlıya gelecekti. Odanın biri boşalınca, salonun işletilmesinden sorumlu travesti kılıklı pezevenk, kırıtarak 'buyurun beyefendi' diyerek, belinde bıçak taşıyan katili içeriye aldı. Oda da kırmızı bir ışık yanıyordu. Öldürme kastıyla içeriye girdiği halde, bugün değil ama, sonraki günlerin birinde katil olacağını bilmeyen genç adam, duvardaki aynaya, aynadaki sevimsiz bulduğu görüntüsüne baktı. Kim bilir bugüne kadar kaç kişi şu boy aynasının önünde soyunup, pörsük çüküyle düzüşme sırası beklemişti. Konuşacak olsa şu duvarlar, sedyeye benzeyen şu yatak, lavabo, yıkanmak için de kullanılan şu küçük tuvalet neler anlatırdı kim bilir?

    Odayı incelemeye devam eden genç adam, düşüncelerinden sıyrılıp, bileğine göre hayli iri görünen saatine baktı. Zaman ilerliyordu. Yatak yerine kullanılan, 'düzüşme tezgâhı' da denebilecek sedyenin üzerinde pantolonsuz, külotuyla, dalgın, buruşuk halde duran cinsel organının, seksi giysiler içindeki Rüya'yı görünce sertleşeceğinden emin değildi. Daha önce bir kez beraber olduğu bebek yüzlü, geniş kalçalı, gün boyu zihninden atamadığı, genç yaştaki hayat kadınının gelmesi geciktikçe heyecanı artıyordu. Tekrar saatine baktı, orospunun işi uzamış olmalıydı. Bunun nedeni şu olabilirdi: Gelen müşteri paralıysa kaçırılmamalı, iyi muameleyle tekrar gelmesi sağlanmalıydı. Üç misli vizite ücreti aldıysa mesela Rüya, güzel bedenini, memelerini, müşterinin dokunuşlarına tamamen teslim etmiş olabilirdi. Kendisine parayla bile izin vermezken, acaba başkalarına her yerini yalatıyor muydu? Belki de yakışıklı olmadığından, sümsük göründüğünden kendisine yasak olan yerlerini, aşkıyla yanmakta olduğu bu kadın, başkalarına sınırsızca açıyor, üstelik de bundan zevk alıyor olabilirdi. Muamelenin böylesi için hiç kuşku yok ki çok para gerekirdi. Bunları düşününce hem heyecanı arttı hem de derin bir kıskançlığa kapıldı. Birazdan kapı açılacak, Rüya ecelinin yanına gelecek, belki de ona, Çok beklettim mi seni kocacığım? Anlarsın ya, işim biraz uzun sürdü, kusura bakma tatlım. Sen paradan haber ver. Parasını verirsen tam bir saat sevişiriz. Olur mu aşkım? diye soracaktı.

    Kadını, erkek türü karşısında değersiz gören, içine kendini de kattığı şu erkekler var ya, çok acayip, inanılmaz varlıklardı. Karısını ya da sevgilisini, bırakın sevişmeyi, başkasıyla yan yana görmeye dahi dayanamayan pek çok erkek, masaj salonu adı altında faaliyet gösteren küçük bir geneleve gelince, başka odalarda sevişmekte olan orospular için sıra bekliyordu. Hatta böyle bir kadını tek taraflı da olsa çok sevip kıskançlıktan kuduranlar oluyordu. İleride Rüya'nın katili olacak delikanlı da bu durumdaydı. Genç adam çakır gözlü Rüya'yı elinde olmadan, hastalıklı olduğunu bilmediği duygularıyla öyle çok seviyor, öyle çok kıskanıyordu ki, evlenmeyi kabul ederse, biricik aşkını, içine düştüğü, tutsak alındığı bu kötü hayattan kurtarmayı planlıyordu. Amacına ulaşamazsa belki de intihar edecekti. Katlanmak zorunda kaldığı, sevgilisini orospu yapan bu iğrenç hayat daha fazla devam etmemeliydi. Madem ki rüyasında ona yol gösterilmişti, yalnız kaldığı, kirli yorganının altında uyumaya çalıştığı zamanlarda, 'tek aşkımsın' dediği Rüya'yı öldüreceği günün hayalini kuruyor; daha doğrusu onu Tanrıya kurban edecek olmanın, akıl almaz, korkunç mutluluğunu yaşıyordu.

    Az sonra kapı açıldı, Rüya içeriye girdi. Sanki az önce yan odanın birinde başkasıyla düzüşen o değildi. Kadınca bir cilveyle sokuluyor, belki de birazdan katili olacak adamın parmak kadar küçük, buruşuk çükünü tutuyordu... Adam odaya girer girmez, nereye koyacağını bilemediği belindeki bıçağı bir süre düşündükten sonra askıdaki ceketinin iç cebine koymuştu.

    Niyetini bilmediği genç adamın heyecanlı olduğunu gören Rüya, şuh bir edayla çirkin müşterisinin dudaklarını, yalandan yılan gibi yalayıp ücretin peşin olduğunu söyledi. Adettendi, böyle yerlerde sözü edilen ücret peşin alınıyor, ilişkiden sonra para işi konuşulmuyordu. Genç adam, önceden hazırladığı, bir haftalık yevmiyesi olan parayı çıkarıp Rüya'ya verdi. Rüya az bulmuş gibi, elindeki kâğıt paralara baktı. Dört başı mamur bir sevişme için bu paranın yeterli olmadığını söyledi. Orospuların öncelikli işlerinden biri de kandırabildikleri kadar müşteri kandırmaktı. "Bu para çok az kocacığım. Kalbimi kırıyorsun... Sen beni ne kadar mutlu edersen ben de seni o kadar mutlu ederim, biliyorsun bunu, hadi biraz daha ver de, şöyle güzel bir muamele çekeyim sana,' diyerek daha çok para koparmaya çalışırlardı. Elbette çok para daha iyi muamele anlamına gelmezdi. Zaten müşterilerin çoğu sevişme nedir bilmeyen deneyimsiz gençlerdi. Özellikle toy delikanlılar erken boşaldığından yapılan işe sevişme demek dahi mümkün değildi.

    Rüya'nın hoş olmayan tavrı karşısındaki heyecanını gizlemeye devam eden genç adam, bir daha ki gelişinde daha çok para getireceğini söyledi. Rüya, ölme eşeğim ölme, yaz gelince yonca biçeceğiz diyorsun yani, dedi gülerek. Elindeki para kadar, bir an önce yatıp kalkmak istiyordu. İyi muamele, uzun sevişme ancak peşin parayla, gelen müşteri temiz olduğu kadar da yakışıklıysa mümkün olabilirdi. Katil hem temiz değildi hem de alkol kokuyordu. Böyle birini öpme düşüncesi bile tiksinti duymaya yeterdi. Delikanlı bir kez daha: Söz, bir dahaki geldiğimde daha fazla para getireceğim, dedi.

    Sırtındaki kırmızı ince tülü, sandalyenin üzerine bırakan Rüya, hiç oralı olmadı. Düzüşmenin veresiyesi mi olurdu, gülmemek için kendini zor tuttu. Genç adam, bütün cesaretini toplayıp bir elini sutyenli memelere doğru uzatınca Rüya'nın yüzü asıldı. Yavaş ol bakalım, yasak bölgeye girdin, dedi. Katil bu uyarıyı çok da dikkate almadı. Rüya bir süre daha düzüşmek için para almamış gibi davranmayı sürdürdü. Artık ne gülümsüyor ne de diliyle ya da eliyle müşteriye şaka yapıyordu. Karşısındakinden nefret eder bir hali vardı. Vizite ücretini almıştı ya gerisi önemli değildi. Kahverengi bir külotla ayakta dikilen delikanlının çorapsız olduğunu gördü. Böyle yerlerde çorap çıkarılmayacağını öğretmediler mi sana! dedi sertçe. Delikanlı ne diyeceğini bilemeyerek sustu. Üzgün yüz ifadesiyle yere baktı. Parlak kırmızı dudakları, süt gibi beyaz teniyle Rüya o kadar güzel görünüyordu ki... Genç adam günlerdir hayalini kurduğu, para biriktirip geldiği memelere, muhteşem görünen kalçalara, dokunma isteğiyle yanıp tutuşuyordu. Ellerinin nasır içinde olduğunu unutmuştu. Nasırlı parmaklar beyaz, yumuşak kadın bedenine değer değmez azarlandı. Rüya da neden böyle davrandığını anlayamamıştı. Kendisi değil de sanki başka biri şunları dile getirdi:

    Alemin akıllısı sen misin? Hem az para ver hem de bol kepçe mama iste. Yok öyle... Bu kadar paraya elletmem... Üç kuruş verip oramı buramı elleyemezsin orospu çocuğu! Yalnızca sikip gideceksin, o kadar!

    Kendisi değil de sanki başkası söylemişti bu sözleri. Parasını verdiği halde istediğini alamadığını düşünen genç adam, bu ağır hakareti duymazdan geldi. Olay büyüyecek olursa amacını gerçekleştiremeden dışarı atılabilirdi. En iyisi fazla uzatmadan son bir kez düzüşmeyi denemekti. Rüya külotunu çıkarmış, bacaklarını açmış, Gelsene ulan, seni mi bekleyeceğim, ne bakıyorsun mal mal. Sikeceksen sik. Sikemiyorsan uğraştırma beni! diyerek, uzandığı yerden iğrenç bulduğu müşterisine bakıyor, hatta bir de tokat atmak istiyordu.

    Bu kadar kötü muamele beklemeyen, asıl niyeti cinayet işlemek olan genç adam, Rüya'nın dik duran bacaklarının arasındaki kıllı bölgeye özlemle bakıyor ama sertleşemiyordu. Nasıl bir psikopatın karşısında olduğunu bilmeyen Rüya, biraz dokunsa, yalandan da olsa şefkat gösterse, buruşuk çük belki de sertleşirdi. Uzanmış haldeki seks işçisi hala domuz gibi bakıyor, başka bir şey yapmıyordu. Ne yapacağını bilmeyen, psikopata ait titrek eller tenine dokundukça, içinde bulunduğu ortamdan kaynaklı pek çok nedene bağlı olan öfkesi kabarıyor; Hadi hadi, bu halinle mi sikeceksin orospu çocuğu? diye küfrediyordu. Neye uğradığını anlayamayan delikanlının bacaklarının arasındaki solucana benzeyen çük iyice küçülmüştü. Birkaç defa titreyen eller ısrarcı davranarak Rüya'nın tıraşlı organına değdi. Kadın, temiz görünmeyen delikanlının her dokunuşundan rahatsız oluyordu. Bir hafta sonra cinayetten tutuklanacak olan genç adamın kara bir solucana benzeyen buruşuk çükü, bir süre daha, Rüya ısrar ettikçe, hiç aç değilmiş gibi verilen yemeği yiyememenin sıkıntısı içinde küçülmeye devam etti. Sertleşme geciktikçe güzel kadının çıkardığı oflama sesleri artıyordu. Belden aşağısı anadan doğma çıplak olan katil şimdi, soğuk terler döküyor, gitmekle kalmak, öldürmekle kaçmak arasında tereddüt ediyordu. Kimseye anlatamayacağı tarifsiz bir utanca gömülmüştü. Bir erkek olarak belki de hayatının en kötü anını yaşıyordu. Genç adam bu duygular içindeyken Rüya, küfürlü konuşmayı şöyle sürdürdü: Madem sikişemeyecektin gelmeseydin. İnsan kendini tanımaz mı? Senin kaldıramadığını ben mi kaldıracağım pezevenk! Kaldırmıyorum ulan. Yeter ettin... Yarım saattir seni bekliyorum. Mecbur muyum buna? Siktir git! Seninle mi uğraşacağım? Üç kuruş verdin bir sürü zamanımı çaldın. Şimdiye kadar kaç kişiyle sikişirdim. Yapamıyorsun defol git! Bu sözler delikanlıyı iyice çileden çıkarmıştı. Cebindeki bıçağı almak isterken vazgeçti. Üç kuruş para denerek azımsanan vizite ücreti, delikanlının bir haftalık kazancıydı. Cinayet işlemekten bir an için vazgeçen yirmili yaşlardaki katil, titrek bir sesle, öfkesini, bacaklarını titreten aşırı heyecanını gizlemeye çalışarak, kendisinin de duyamadığı kısık bir sesle: Sevişsek olacak, dokundurtmuyorsun ki, dedi utanarak. Söyleneni güçlükle duyan Rüya: Ne sevişmesi ulan! Dudak dudağa sevişme mi bekliyordun şerefsiz! Şimdi hatırladım seni. Sen o'sun evet. Daha önce de gelmiştin. İyiydin o zaman. Siktiğini hatırlıyorum, doğru mu? Şimdi niye sikemiyorsun? Bir derdin mi var? Vallahi hiç uğraşamam. Madem yapamayacaksın defol git! dedikten sonra sedyeye benzeyen yataktan kalktı. Dantelli giysilerini, külotunu giyip kapıyı açtı. Dışarı! dedi bağırarak. Katil o sırada üstünü giymekle meşguldü. Bu dakikadan sonra sevişme adına bir şey yapılamazdı. İktidarsızlığın utancı içindeki katil, aynı heyecanla ceketini giyerken: Paramı ver o zaman, dedi. Yirmili yaşlardaki Rüya bir hafta sonra boğazını kesecek adama, Ne parası lan? Altına yatmadım mı? Gel sik diye bağırmadım mı? Erkek olaydın da sikeydin! Bir sürü müşteri sırada bekliyor. Senin yüzünden kaç müşteri kaçırdım! Kafamı daha fazla bozmadan defol git şuradan. Doğru ya, ortada iktidarsız bir çük vardı. Bu utançla delikanlı daha fazla konuşamadı. Kavga büyüdüğünde belki de şöyle denecekti:

    Adam iktidarsızmış. Rüya yatmış ama bu, bir türlü becerememiş... Sikemeyince çocuk gibi, 'küstüm oynamıyorum, paramı geri verin,' demiş. Rüya da, 'altına yatmadım mı? Adam olsaydın da sikseydin pezevenk!' deyince kavga çıkmış.

    Olayın bu şekilde dile düşmesini istemeyen, yakın gelecekte Rüya'nın katili olacak olan, hasta ruhlu delikanlı üzerini giyip, kimsenin yüzüne bakmadan kapıyı açıp dışarıya çıktı. Kapı önünde yirmili yaşlardaki, belki de asker olan biri, içerideki kadınları kastederek:

    İyi muamele yapıyorlar mı abi? Hangisi daha iyi acaba, tavsiye edebileceğin biri var mı? diye sordu.

    Delikanlı konuşacak halde değildi. Sadece kin duyuyor, intikam almak istiyordu. İçeride neler olduğunu merak edenlerin sorularını duymamış gibi yere bakarak yoluna devam etti."

    *

    Delikanlıların Ölümü adlı romandan kısa alıntı:

    Öğretmenlik diploması olduğu halde Haydar, rezidans inşaatında gece bekçiliği yapıyordu. Kendisi gibi üniversite mezunu işsiz, iki ağabeyi vardı. Ağabeyleri bir gün bile aşk yaşamadan, sevmeden, insanca sevişemeden, yirmili yaşlarında, terörle mücadele ederken şehit düşen pek çok asker gibi, emeklerinin hakkına alamadan hayata veda ettiler. Haydar bir gün, yoksulların girip çıktığı birahanede arkadaşlarıyla sohbet ederken şöyle demişti: Nereye baksam güzel kızlarla dolu. Bir tanesi bile bizimle arkadaş değil. Ne yapacağız böyle? Nasıl katlanılır böyle bir hayata? Diğerleri de aynı fikirdeydi, ama sanki böyle bir sorunları yokmuş gibi gülüyorlardı. Erkek olduklarına göre kadınsız bir yaşam sürdürmeleri, ömür boyu yalnız kalmaları olanaksızdı. Ne var ki ellerine geçen asgari ücretle arzu ettikleri hayatı yaşayamayacaklar, emekli dahi olamayacaklardı. Kadınlar bir tarafta hep başkalarıyla, onlar bir tarafta hep kendi başlarınaydılar. Üçü de evlenmek isteyen bir kadın için cazip gelecek ekonomik olanağa sahip değildi. Bütün zamanları işte geçtiğinden, evlenmelerine yardım edecek çevreleri de olmadığından, sosyal medya haricindeki kadınlarla tanışıp yakınlaşmaya zaman da bulamıyorlardı. İçinde bulundukları siyasal İslamcı bu düzen, kadını onlara yalnızca parayla sunuyordu. Yine de umutlu olmalıydılar; daha çok kazanırlarsa, parayla, birkaç saat için de olsa, alınabilecek kadınlar vardı. Bunun dışında güzel olan bir şey yoktu hayatlarında. Paranın en yüksek değer olduğu günümüzde her şey için daha çok paraları olsun istiyorlardı. Çünkü kimi fahişeler, güya daha kaliteli ilişki için fazladan ücret istiyorlar, istediklerini alamadıklarında, sadece 'gel git' anlamına gelen vizite ücretine razı oluyorlardı, ama sattıkları memelerine, rujlu dudaklarına, kokulu saçlarına dokunulmasına dahi izin vermiyorlardı. Bacaklarını aralayıp, iğrenç, nefret dolu sesleriyle, 'hadi sik, siksene ulan! çabuk ol, bekletme beni!' diyorlardı. İşsiz ya da asgari ücretle çalışan bir genç için hayli yüksek olan vizite ücretini, hakaretler arasında az buluyor, yalandan muamele çekmek için ek ücret talep ediyorlardı. Yalamak ya da yalatmak, öpmek ya da öptürmek ayrı ücretlere tabiydi. Para yoksa bunlar da yoktu. Vizite ücretine yalnızca külot çıkarılır, bacaklar iki yana açılarak kırmızı ışığın altındaki yatakta beklenirdi. Kimi gençler için satın alınan, para tuzağından başka bir şey olmayan bu iğrenç cinsellik, çoğu zaman bir dakika bile sürmüyordu.

    *

    Dizi filme konu olmayan bölümlerden biri de bu olsa gerek arkadaşlar. Sadece Delikanlıların Hayatı adlı dizi için söylemiyorum, başka dizilere de bakalım, hangi dizi ya da dizilerde, fahişeler ve cinsel açlık içindeki delikanlılar hakkında böyle şeyler duydunuz? Duymadınız, duymayacaksınız. Dizilerin amacı gençleri bilinçlendirmek, toplumu daha demokratik, yaşamı daha yaşanır hale getirmek, aşkı, sevgiyi, ilişkileri paranın egemenliğinden kurtarmak değil. Bir tek amaçları var: insanları ekran başında tutarak daha çok reklam izletmek... Şu reklamlar yüzünden öyle çok zamanımız, öyle çok hakkımız çalınıyor ki... Tanıtım yapmanın başka bir yolu bulunsa da bütün televizyonlardan, bütün internetlerden izlemek zorunda kaldığımız reklamlara son verilse. Sadece reklam yapan, sabahtan akşama reklam gösteren televizyon kanalları, internet siteleri olsa fena mı olur? Başkalarının dikkatine, vaktine tecavüz etmeyen, reklamsız yeni bir kültür gelişse. Sabun alacak olan, mesela daha kaliteli ürün arıyorsa, sadece reklam yayınlayan kanallara, sitelere başvursa daha iyi olmaz mı? Bütün ürünlerin reklamı bu siteler de ya da TV kanallarında yapılmalı. Temiz internet, temiz görsel kanallar istemek aptallık değil. Bu talebin insan hakları arasında sayılacağı günlerin hayalini kuruyorum.

    *

    Reklamsız televizyon kanalları yok değil, parası ödenen her şeyin reklamsız olanı da var. Hadi beraberce bağıralım: Reklamlara hayır! Evime gelmeyin, izlediğim kanallara girmeyin! Kötü film, saatlerce süren kötü dizi izlememe neden olmayın. Allah hepinizin belasını versin. Boş dizilerinizden de yalan dolu reklamlarınızdan da bıkıp usandık! Hangi parti ya da rejim, insanlığı reklam izleme işkencesinden kurtarırsa oyumuzu onlara vereceğiz, söz! Böyle bir çığlığın neye faydası olacak arkadaşlar? Boş hayal bunlar. İki ay önceki depremde yüz binden fazla insan öldü. İletişim alt yapısı çöktüğü için milyonlar telefonsuz kaldı, göçük altındakilere ulaşılamadı da mahkemede hesap veren mi oldu? Böyle bir ülkede siz, reklamsız program izlemeyi mi hayal ediyorsunuz? Gülerim halinize...

    *

    Delikanlıların Ölümü adlı romandan kısa bir alıntı:

    Ek ücret ödemeden, mafyanın koruması altındaki orospuların orasını burasını ellemeye kalkmak, kimi zaman çok tehlikeli olabilirdi. Soyunuk halde yatağa uzanmaya hazırlanan müşteriye mesela, çorabını çıkardığı için, 'uyumaya mı geldin şerefsiz, sikip gideceksin, çorap çıkarmak neyin nesi anasını bellediğimin evladı,' denerek ana avrat küfredilebilirdi. Şiveleri bozuk, alt kültürden gelen bu kadınlar, hiç çekinmeden en ağır küfürleri etme konusunda son derece ustaydılar. Yeteri kadar para verilmeden kıllı kutucuklarına el, memelerine dudak uzandığında: Hop hop, çek ulan elini orospu çocuğu, adam gibi sikeceksen sik, sikmeyeceksen siktir ol git! şeklindeki nice küfürleri, zerre kadar utanç duymadan makinalı tüfek gibi saydırıverirlerdi. Dudaktan dudağa öpüşmek, memelere dokunabilmek, kısaca korkmadan sevişmek için hayli para lazımdı... Allah o Nataşalardan razı olsun, onlar geldiler de Türk tipi orospular müşteri bulamadıkça, yelkenleri suya indirip, Müşteri velinimetimizdir, alıcıların dediği olur," demeye başladılar. O orospu denen, elleri öpülesi Nataşalar böyle konuşturdu onları. Onlar olmasa kurdukları düzende en ufak bir değişiklik olmayacaktı. O mağdur, mazlum Nataşalar ki, felaketin ortasında ne kadar temiz kalpli olduklarını gösterip, pezevenklerine güç yetiremediğinden müşterisine havlayan orospulara da nasıl müşteri tutulacağını, velinimet kaybedilmeyeceğini gösterdiler. Fakat bu durum uzun sürmedi. Nataşa olarak bilinen Rus kökenli kadınların başlangıçta bu işi, müşteriyi hoşnut edecek şekilde, hem de daha ucuza yapmaları piyasayı etkilemiş, hizmet kalitesinin gözden geçirilmesini sağlamıştı ama iktidarı ele geçiren siyasal İslamcılar, oy için, ilkin avuç açtıkları hayat kadınlarına saman altından su yürüterek saldırmaya, onları daha kuytu, daha korunaksız mekanlara doğru yitmeye başladılar. Yerli hayat kadınına alternatif olan göçmen kadınlar bir süre sonra dağılacak, daha doğrusu çok paranın döndüğü belli bir çevreye hapsedileceklerdi. Neyse... bu konuyu geçelim.

    Delikanlıların görüşüne göre söylersek, kültürlü memleketin orospusu bile başkaydı. Bizdekiler eğitimsiz eşekse, diğerleri diplomalı kısraktı. Mis kokulu, sevişirken gülümseyen, güzel güzel konuşan kısrakları tanıyan yoksul gençler, ilk defa kadının ne olduğunu, yatakta nasıl olması gerektiğini anlamışlardı. Gerçek sevişmenin, seksin ne demek olduğu Türkçe bilmeyen, dilleri başka söyleyen kadınlardan öğrenilmişti. Gerçi bugüne kadar güzel bir Nataşa'yla hamama girip koklaşa koklaşa yatmak nasip olmamıştı. Güzel kokular sürünen Nataşaların nasıl seviştiğiyle ilgili konulara tesadüfen kulak misafiri olmuşlardı. Belki de bütün duydukları söylentiden ibaretti. Belki de aç tavuk misali kendilerini darı ambarında görüyorlardı. Söylentiye göre, bir sakıza razı olan artist gibi, güzellik yarışmasından çıkmış gibi Nataşalar vardı. Sarışın arıyorsan sarışın, esmer arıyorsan esmer, hepsi vardı. Hem de o kadar ucuza çalışıyorlardı ki; pahalı olsalar da aldıkları ücreti hak ediyorlardı. Üstelik, Oramı elleme, burama dokunma, öpme! Öpmek başka sokmak başka! Öpmek de parayla... demiyorlardı. İnanılır gibi değildi yatakta yaşattıkları muamele.

    Nataşa rüzgârı çoktan durulduğundan artık onlara ulaşamazlardı. Büyük kentlerdeki lüks otellere gelenlerin de artık çok pahalandığı söyleniyordu. Hep başkalarından duymuşlar, gittikleri genelev, masaj salonu gibi yerlerde söylendiği gibi muamele bulamamışlardı. Oysa izledikleri porno filmlerde neler yoktu ki. Kadının sevişirken bu denli cömert davrananı, erkek bedenini dondurma gibi yalayanı belki de yalnızca filmlerde oluyordu. Bu tür porno yapımlarda sevişenler, özellikle kadınlar aşktan adeta kuduruyor, izleyenlerde her şeyi gerçek sanıyordu. Porno yıldızı güzel sarışın kadınlar bir türlü tatmin olmuyor, erkeklerin kol gibi cinsel organları saatlerce inmiyordu. Onlarsa gittikleri masaj salonlarında, sevişmiş gibi değil de düpedüz aldatılmış, dolandırılmış gibi hissediyorlardı. Cep telefonundan porno video izleyerek kendini tatmin etmek bile kimi orospularla yatmaktan hem daha iyi hem de daha ucuzdu. Sabahın erken saatinden geç saatine kadar sen git eşek gibi çalış, sonra da iki günlük yevmiyeni hiç acımadan götür, altında sevişirken köpek kadar bile zevk almayan bir orospuya vizite ücreti olarak ver... Olacak şey miydi? Ceplerinde kalacak olsa neler almazlardı bu paraya. Üçünün de sırtında soğuk kış günleri, öldükleri güne kadar giydikleri eski birer kaban vardı. Bu kadar parayı bu şekilde harcayacaklarına yeni bir ceketle kışlık bir de kaban alsalar fena mı olurdu. Elbette tek suçları insan olmaktı. Güzel porno yıldızlarını izlerken mastürbasyon yaparak da gereksinimlerini giderebilirlerdi, ancak doğallık arayan dürtüleri bunu tam bir çözüm olarak kabul edemiyordu. Varoluşun vazgeçilemez bir gereği olarak kadın

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1