Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Vicdanlılar Koalisyonu
Vicdanlılar Koalisyonu
Vicdanlılar Koalisyonu
Ebook254 pages1 hour

Vicdanlılar Koalisyonu

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

2023'teyiz, 17-25 Aralık 2013 ile başlayan, 15 Temmuz 2016 ile hızlanan "Süreç" bütün hızıyla devam ediyor...
Türkiye'de terör estiren devletin, bütün kurumlarıyla, tamamen kuralsızca uyguladığı bir soykırım devam ediyor.
On binlerce insan işinden, gücünden, evinden, malından, mesleğinden oldu. On binlerce insan hiçbir suçu olmadığı halde hapse girip çıktı ya da hapishanede, kimileri sürgün edildi, kimileri işkence ile öldürüldü.
Yaşanan büyük zulmünün bitirilmesi, her şeyin normale dönmesi muhtemelen onlarca yıl alacak.
Bu süreçte ben de işimi, gücümü, olmayan malımı kaybettim, bir nevi sürgün edildim ve şu an Amerika'da politik sığınma bekliyorum.
Yaşadıklarımı, duyduklarımı, düşündüklerimi haftalık yazılarla sizlerle paylaştım, paylaşıyorum.
"Süreç Yazıları" adını verdiğim; Haydi Yeniden, Cendere, Çay Koy Keçeli isimli kitapların dördüncüsü olarak "Vicdanlılar Koalisyonu" isimli kitabı nazarlarınıza arz ediyorum.
Kitapta yer alan makalelerle ben içimi sizlere açtım, içimdekileri sizlerle paylaştım, inşallah istifadeye medar olur.

Mansur Turgut

LanguageTürkçe
Release dateOct 7, 2023
ISBN9798215910917
Vicdanlılar Koalisyonu
Author

Mansur Turgut

Türkiye'nin en küçük ili Bayburt'ta 8 Nisan 1968’de doğdu ve çok sevdiği en büyük ili İstanbul'da büyüdü. İlk, orta, lise öğrenimini İstanbul’da bitirdi. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu. Başta İzmir olmak üzere Anadolu'nun değişik illerinde eğitim hizmetlerinde çalıştıktan sonra Moğolistan'da Tonyukuk ve Orhun Abidelerinin gölgesinde Hizmet etmek şerefine nail oldu. Bütün arkadaşları gibi zorlu sürecin sevk-i cebrîsi ile Güney Kore’de kısa bir süre yaşadıktan sonra Amerika hayatı başladı. Bir ‘mülteci’ olarak ailesi ve sevdikleriyle beraber hayat mücadelesine devam ediyor.Yazıları, haftalık olarak Zaman Avustralya Gazetesi'nde yayınlanıyor ve inandığı doğruları YouTube kanalında anlatmaya çalışıyor.

Read more from Mansur Turgut

Related to Vicdanlılar Koalisyonu

Related ebooks

Reviews for Vicdanlılar Koalisyonu

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Vicdanlılar Koalisyonu - Mansur Turgut

    ÖN SÖZ

    2023'teyiz, 17-25 Aralık 2013 ile başlayan, 15 Temmuz 2016 ile hızlanan Süreç bütün hızıyla devam ediyor…

    Türkiye'de terör estiren devletin, bütün kurumlarıyla, tamamen kuralsızca uyguladığı bir soykırım devam ediyor.

    On binlerce insan işinden, gücünden, evinden, malından, mesleğinden oldu. On binlerce insan hiçbir suçu olmadığı halde hapse girip çıktı ya da hapishanede, kimileri sürgün edildi, kimileri işkence ile öldürüldü.

    Yaşanan büyük zulmünün bitirilmesi, her şeyin normale dönmesi muhtemelen onlarca yıl alacak.

    Bu süreçte ben de işimi, gücümü, olmayan malımı kaybettim, bir nevi sürgün edildim ve şu an Amerika'da politik sığınma bekliyorum.

    Yaşadıklarımı, duyduklarımı, düşündüklerimi haftalık yazılarla sizlerle paylaştım, paylaşıyorum.

    Süreç Yazıları adını verdiğim; Haydi Yeniden, Cendere, Çay Koy Keçeli isimli kitapların dördüncüsü olarak Vicdanlılar Koalisyonu isimli kitabı nazarlarınıza arz ediyorum.

    Kitapta yer alan makalelerle ben içimi sizlere açtım, içimdekileri sizlerle paylaştım, inşallah istifadeye medar olur.

    Mansur Turgut

    3 Eylül 2023

    DÖRT BUÇUK MESELE

    Bir garib öldü diyeler…

    Ülkemiz bir süredir yoklukla mücadele ediyor.

    Diktatör Erdoğan ve avaneleri ülkemizi iyice yönetemez ve yönetilemez hale getirdiler.

    Bütün kurumları alt-üst ettiler. Devlet unsurunun temel dayanakları olan eğitim, mülkiye, adliye, emniyet, askeriye başta olmak üzere her birimi tek kelime ile felç edip yok ettiler.

    Bir diktatörün soygun düzenini devam ettirebilmesi için kendisine direnebilecek hiçbir ciddi, hayati vasıtanın kalmaması gerekiyor.

    Bu dağınıklığın giderilebilmesi için neredeyse yarım yüzyıl gerekiyor.

    Çağın imkanları ele alındığında bu süre belki beş-on yıl erkene çekilebilir.

    Cumhuriyet döneminin bütününde ülkenin okumuşları ya öldürüldüler ya sürgün edildiler ya hapse atıldılar. Her on yılda bir yinelenen modern, post modern, düz yahut yeni icad tiyatro darbelerle aydın-okumuş-vatansever kesim budamalar yaşadı.

    Süregelen hadisatın son kurbanı Hizmet Hareketi, bizleriz.

    Abartmıyorum, bana göre Türkiye işgal edilmiş bir ülke ve ülkemizi kurtaramıyoruz.

    Ülke borç batağında, yokluğa, açlığa doğru sürükleniyor belki de tarihinin en büyük ekonomik krizini ya da krizlerinden birini yaşamak üzere.

    Anadolu ilk defa, yoğun bir şekilde yokluktan, açlıktan ve işsizlikten bunalıp siyanürle intihar eden aileler, hayatına kıyan canlar, evladına verecek parası, yavrusuna pantolon alacak imkanı olmadığı için intihar eden insanlarla dolu.

    Ve elimizden bir şey gelmiyor.

    Saray ise keyfinde, haramzadeler harama doymadan hayatlarına devam ediyor. Tarihimizin en büyük soyguncuları iktidarda.

    İşte bu hengamede büyük bir üzüntü yaşadık kendisine zavallı demeyeceğim, diyemeyeceğim çünkü zavallı olan onu bu duruma düşüren siyasilerdir.

    Yapacak işi, harcayacak parası olmayan, cebinde bir lira ile hayatını idame etmeye gayret eden ve sonunda canına kıyan Sibel Ülki’den bahsediyorum. Bir üniversite öğrencisi.

    İstanbul Üniversitesi, öğrencilerin indirimli yemek hakkını üçten bire düşürüp fiyatları artırırken ve bu olayı protesto eden öğrenciler canavarca coplanırken, hayatına kıyan kızımız.

    Sizin evladınız bu duruma düşse ne yapardınız?

    Diktatör Erdoğan’ın bir gram dahi bu meseleyi anlayacağını düşünmüyorum çünkü üniversiteye gitmeyen, üniversitede yokluk görmeyen, aç kalmayan, diploması bile olmayan Erdoğan bu durumu asla anlayamaz.

    Senin İçin Yavru diye yola çıkan, bütün malını varını yoğunu vatan için vatan evlatları için harcayan insanları öldüren, sürgün eden, hapse atan Erdoğan bu durumu kavrayamaz.

    Bu intihar ne ilkti ne de son olacak; muhtemelen acılarımızı katlayan intiharlar gelecek, devam edecek.

    Sebeb olanları Rabbimiz’e havale ediyoruz.

    Muhalefet mi? Muavenet mi?

    Bu arada muhalefet partileri ne yapıyor? diye düşünebilirsiniz.

    Onlar 15 Temmuz Darbe Tiyatrosundan beri iktidarın tamamen arkasına takılmış durumdalar. Ben onların muhalefet değil muavenet partileri yani iktidarın yardımcıları olduklarını düşünüyorum.

    Ülkenin iç politikası, dış politikası, ekonomisi, eğitimi kısaca her şeyi bu kadar berbat durumdayken hiçbir karşılık, iktidara karşı hiçbir plan ortaya koyamıyor, üretemiyorlar, üretmiyorlar.

    Diktatör onlarla alay ediyor dişime göre bir muhalefet bulamadım diye.

    AKP’nin oluşturmuş olduğu İstanbul Kanal Projesi, Libya Tezkeresi, Yerli Oto gibi afedersiniz salak-saçma suni projelerin gevezeliğini yapıyorlar. Muhalefet yapmışmış gibi görünerek.

    Bütün gerçek gündemleri es geçiyorlar ya da hayır hayır esasen alkışlıyorlar, yardım ediyorlar.

    Yerden yere vurabilecekleri, darmadağın edebilecekleri bir iktidarı sırtlarında taşıyorlar.

    Ah benim bahtsız milletim, bahtsız ülkem.

    Uydurduğu dine inanan adam

    Bu arada din adamı görünenler de evlere şenlik.

    Çağlar Cilara programında Mustafa İslamoğlu’nu ağırladı. Adam üst perdeden esiyor, gürlüyor.

    Bütün hadis külliyatlarını, kitaplarını yerle yeksan eyledi. O’na bakarsanız toptancı bir mantıkla neredeyse bütün Hadisler uydurma diyecek.

    Efendiler Efendisi’nin (sav) namaza, Cuma’ya, Ramazan’a dair iştiyak uyarma, teşvik ve günahtan kurtulma vesilesi olarak ifade ettiği, varid olan bütün Hadisleri ekranda günaha teşvikmiş gibi anlatıyor.

    Namaz kılınca günahlarının afv olacağına inanan insan ahlaklı olur mu? Bu adam günah işler. diyor.

    Namaza teşvike, kendince günaha teşvik kisvesi giydiriyor.

    Sade Kur’an sade Kur’an… derken Kur’an’ın yubeddilullahi seyyiatihim hasenat yani Allah günah ve hatalarınızı sevaba çevirir hakikatinin bu hadislerle hayattar olduğunu atlıyor.

    Siz bir hata işlerseniz ardından hemen iyilik yapın, iyilik yapmaya devam edin iyilikte müdavim olun, Allah iyiliklerinizi hatalarınıza keffaret yapar, kötülüklerinizi hayra tebdil eder.

    Bu manaya dönüp hiç bakmıyor.

    Kendince bütün mezhepler, meşrepler, tarikatlar hepsi berbat aldatıcı, saptırıcı şeyler.

    Bir tek kendisi doğru yolda.

    Bir de iftira atıyor, Hizmet benim kitaplarımı yaktı, yayınevlerine sokmadı. diyor.

    Hizmet çok büyük, bir iki yeni yetme meslek taassubu ile bu zatın kitaplarına karşı tavır almış olabilir ama yaktıklarını düşünmüyorum.

    Fakat şunu çok iyi biliyorum; Hocaefendi’nin yanındaydık kendisine büyük bir tablo hediye edildi, tablonun içeriğinde Rabbimiz’in isimleri, Kur’an’da kaç defa geçtiği, ne manaya geldiği gibi çıkarımlar ve çizimler vardı, o tabloyu şimdiki büyük salona astırdı.

    Hocaefendi’nin karşısına oturduğunuzda o tablo sağ tarafta, tam karşınızda, duvarda asılı olarak gözünüze çarpar.

    Tabloyu hazırlayan kimdir diye düşünürseniz Mustafa İslamoğlu.

    Senin kitaplarını yayınevine sokmayan, sana tavırlı olan, hazırladığın çıkarımları bir tablo olarak mescidine astırır mı? Hayır.

    Hata ediyor, belki de bilerek yalan söylüyor, iftira atıyorsun.

    Yüksek perdeden uydurulan dine inanmıyorum diyor.

    Kendince sünnetsiz, hadissiz, mezhepsiz bir din uyduruyorsun ve uydurduğun bu yolun, mezhebin, meşrebin kitaplarının her yere girmesini istiyorsun.

    Belki de muhataplarına sorabilsek kitaplarının o yayınevlerinde satıldığını öğreneceğiz.

    Ayrıca kimse senin dininin kitaplarını satmak zorunda da değil.

    Ey uydurduğu dine inanan adam (!) senin yolun sana, bizim yolumuz bize.

    Yolun açık olsun…

    Neyi, nasıl okumalı?

    Bu arada neyi nasıl okumalıyız meselesi aklıma geldi.

    Kur’an, Sünnet, Risale-i Nurlar, Pırlantalar ve temel esaslarımız ile bunlara dair kitapları devamlı ve dikkatlice okumalıyız.

    Her şeyi mihenge tabi tutmak Üstadımız’ın tavsiyesi; bunu yapmakta beis yok, hatta bizi geliştirir.

    Bir gram bal için beş-on kilo keçiboynuzu çiğnememek lazım, bizden evvelkilerin tetkik ve tecrübeleriyle teşvik, tavsiye ettiği kitapları da seçip okumalıyız.

    Doğu ve batı kültürünün ürünlerini beraberce, tetkik ederek, herdem okuduklarımız üzerine yeni şeyler koyarak, okumalıyız.

    Ayrıca, önemle bulunduğumuz ülkenin öğrendiğimiz dilini daha geliştirebilmek adına seviyemize uygun kitapları okumamızda büyük faide olduğunu biliyorsunuz.

    Malum, hakkında en çok sıkıntı çektiğimiz şey zaman olgusu.

    Zaman fevt etmeden, zamanı israf etmeden, okumak, okumak, tekrar okumak lazım.

    Avustralya’da ciğerlerimiz yanıyor

    Avustralya’daki yangın hepimizi üzen bir tarzda devam ediyor, ülkenin ciğerleri, ormanlar, içerisindeki canlılar, hayvanlar yanıyor, ülke yanıyor, üzülüyoruz.

    Rabbimizden bir an evvel bizlere yardımcı olmasını niyaz ile bu yangının yaralarını sarmak istiyoruz.

    Avustralya’nın yarasını sarmaya gönüllüyüz.

    Bütün yaralar bizi yakıyor, dünyanın her yerindeki yarayı, yaraları sarmaya gönüllüyüz.

    Rabbimiz yardımcımız olsun.

    BİR HADİS-İ KUDSİ BEN ALLAHIM …

    Öğrencilik yıllarımızda aşk ve şevkle Büyüğümüz’ün kapısını gözetler, herhangi bir fırsat bulduğunuzda o kapıdan içeri girip, O’nun mübarek, mualla ikliminde istifade ve istifazaya açık derin sohbetlerini dinlemek için elimizden geleni yapardık.

    Zannediyorum doksan dört yahut doksan beşte yine böyle kapının açıldığı bir günü değerlendirerek, ağabeylerle beraber, karşısında diz çöküp oturmak nasib olmuştu.

    Şubat Fırtınası’nın evvelindeki yıllardı.

    İzmir Bozyaka’daki terasta oturuluyor ve kendisine değişik sorular sorularak cevapları bekleniliyor, dikkatle dinleniliyordu.

    Bir ara, bir Hadis-i Kudsi’nin baş kısmını ifade buyurdular, Rabbimiz Ben Allahım … diyerek başlıyordu.

    Talebelerinden Cemal Hoca hemen yerinden kalkarak içeriye gitti, Hadis-i Şerif’in içerisinde bulunduğu Arapça kitabı getirdi Büyüğümüz’e uzattı.

    Büyüğümüz, Hadis’i Arapçasından okuyup güzelce izahını yaptı.

    Sonra da kendi burnuna vurur gibi yaparak Seni ukala, sanki Arapça da biliyormuşsun gibi okuyor, konuşuyorsun diyerek tevazu ile iki büklüm oldu.

    Daha sonra söz konusu Hadis’in büyük bir tablo şeklinde Altunizade ve Bozyaka’nın duvarına Hocam tarafından astırıldığını biliyorum.

    Bu hafta bir arkadaşımızın WhatsApp grubumuza attığı diğer bir Hadis bana hemen bu Kudsi Hadis’i hatırlattı.

    Lütfen dikkatle okur musunuz?

    Ebu Nuaym’ın Hilyetü’l-Evliya’sında ve Taberani’nin Mu’cemu’l-Evsat’ında zikredilen Ebu’d-Derda Hazretlerinin rivayet ettiği bu hadis-i kudsîde Efendimiz şöyle buyurmaktadır:

    "Aziz ve Celil Allah ferman buyurdu: Ben Allahım, Benden başka ilah yoktur.

    Kainatın yegane sahibi ve hükümdarların efendisi Benim.

    Hükümdarların, idarecilerin kalpleri Benim elimdedir.

    Eğer kullarım Bana itaat ederler, dinin gereğini yerine getirirlerse idarecilerinin kalplerini onlara karşı merhamet ve şefkat duygularıyla doldururum.

    Fakat, eğer kullarım Bana isyan eder, dinden yüz çevirirlerse hükümdarlarının kalplerini onlar hakkında öfke, hiddet, hınç ve kine sevk ederim de onlara azabın en acılarını tattırırlar.

    Öyleyse, idarecilerinize beddualar ederek kendinizi oyalamayın; zikir, dua ve yakarışlarla ma’mur ettiğiniz gönüllerinizle Bana yönelin ki ben de zalim idarecilerinizin haklarından geleyim."

    Müsaade buyurursanız bu mübarek sözü birkaç parçaya ayırarak, affınıza sığınıp, acizane üzerinde durmak istiyorum.

    Çünkü fark ettim ki duyuyor fakat üzerinde düşünmüyorum.

    Hep beraber düşünmeye ne dersiniz?

    Aziz ve Celil Allah ferman buyurdu:

    Ben Allahım, Benden başka ilah yoktur.

    Malum-u aliniz Rabbimiz Kur’an’da birçok yerde sözünü kuvvetlendirmek ve meselenin önemini vurgulamak için yemin ederek, kasem ederek bizlere yönelir.

    Al-i İmran suresi 18. ayet-i kerime’de Rabbimiz bizzat kendisi, kendisinden başka ilah olmadığına şehadet ettiği gibi üzerine basarak söylüyor.

    Dikkat edin! Ben Allahım, Benden başka ilah yoktur.

    Kainatın yegane sahibi ve hükümdarların efendisi Benim.

    Ey insanlar, kullarım, te’kidle kuvvetle ifade buyurduğum şu sözlerimi dinleyiniz.

    Hakikatinden şüphe etmeyiniz.

    Her şeyin, bütün kainatın, bütün varlığın zimamı benim elimde olduğu gibi hükümdarların, idarecilerin kalpleri de Benim elimdedir.

    Kalpleri evirip çeviren de hayata izin ile çalıştıran, ahirete geçiş için durduran da Benim.

    Şu iki şeye dikkat ediniz.

    1. Eğer kullarım Bana itaat ederler, dinin gereğini yerine getirirlerse idarecilerinin kalplerini onlara karşı merhamet ve şefkat duygularıyla doldururum.

    Çünkü yaşadığınız gibi yönetilirsiniz isyan içindeyseniz isyankarlarla, itaat içerisinde iseniz itaat eden merhametkar insanlarla idare edilirsiniz.

    İnsanlık tarihi buna şahittir.

    Allah zerre miskal zulmetmez, ancak insanlar kendilerine zulmederler.

    Kendinize zulüm kapılarını açıp, bizatihi kendinize zulmetmeyiniz.

    Kulluğunuzda boşluk bırakmadan hakkıyla kul olursanız kurtulursunuz.

    2. Fakat, eğer kullarım Bana isyan eder, dinden yüz çevirirlerse hükümdarlarının kalplerini onlar hakkında öfke, hiddet, hınç ve kine sevk ederim de onlara azabın en acılarını tattırırlar.

    (İşte burası beni çok korkutuyor.)

    Başımıza gelenlerin müsebbibi biziz.

    Ve hâlâ suçu başkalarında arıyoruz atfı cürümde bulunuyoruz, sütten çıkmış ak-kaşık gibi zalimin zulmüne sövüp, sayıyoruz.

    Olmamız gereken yerde olamadığımız, korumamız gereken kıvamı koruyamadığımız, geliştiremediğimiz için bir nevi dinden, hizmetten yüz çevirdik ve hınca, zulme, kine,

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1