Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Kristal Küre Birliği
Kristal Küre Birliği
Kristal Küre Birliği
Ebook275 pages3 hours

Kristal Küre Birliği

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Değerli Okuyucu;
Bu kitap serinin ikinci kitabıdır. İlki 'Orta Evren Günlükleri', üçüncüsü 'Evrenin Anahtarı', dördüncüsü 'Evrenin İncisi', beşincisi 'Yok Oluşun Kıyısında' adlı kitaplardır. Bilgilerinize...

Güncellendi (01.09.2022) : Kelime hataları, Gramer yapısı, Noktalama işaretleri, Cümle düzeni ve Anlam karmaşası tekrar elden geçirildi.

Ana Kristal Küre, İmpetusLV sisteminin yeterince güçlü olmasını arzuluyor, en savaşçı ve güçlü ırkları bir arada tutmak istiyordu. Bunun için seçilmişler ise muhafız halkı Solemlilerin yanında, orta evrenin ilk koruyucuları olan Kadim Kaliumlular, amaçları uğruna sonuna kadar savaşabilen tek ırk olan İnsanlar, gelişmiş insan ırkı olan Swarxlar ve zekâlarını savaşma becerileriyle mükemmel şekilde birleştirebilen Aquanilerdi. Bir zamanlar muhafızlık görevinde başarısız olan Nekriyalılar ise bu birliğe desteğini esirgemeyecekti.

Yazarın Tüm Kitapları:

• Yazgı – Fantastik, Polisiye Olaylar Serisi
• Yıldızlara Seyahat – Zamanı Göstermek Hünerli Bir İştir
• Orta Evren Günlükleri – Ruh Tutucuların Yükselişi
• Orta Evren Günlükleri – Kristal Küre Birliği
• Orta Evren Günlükleri – Evrenin Anahtarı
• Orta Evren Günlükleri – Evrenini İncisi
• Orta Evren Günlükleri – Yok Oluşun Kıyısında
• Ümit Rıhtımı – Kaybolanlar
• Glütensiz Hayat – Tahıl Beyin Özeti
• Yalnızlıklarım – Salih Yıldız
• Bilmukabele Kalbim Kırıldı
• 100 Günde Beşer’i Alem
• Lanetliler Şafağı - Gerçeklerle Yüzleşme Zamanı

LanguageTürkçe
Release dateMay 2, 2020
ISBN9780463522424
Kristal Küre Birliği
Author

Ceyhun Özçelik

Ceyhun Özçelik, the writter of The Diaries of the Middle Universe, was born in İstanbul, Turkey, in 1975. He started to write his novel series in 2006. It has been 12 years for him to write his bestsellers and still continue. In 2010, he decided to share them to all over the world.He has been living in Marmaris almost for 25 years by finishing his carrier in tourism and he moved to small city called Muğla. He finished his education about tourism and hotel management and public administration.His imagination is always about outer life in space even different universes. He impressed from the other performers too much that he mentioned about it in every book he wrote.'I present this story to the spectacular writers and directors that I have read their stories and watched their films for years, which have influenced my imagination and dream world and took me to wonderful lands'

Read more from Ceyhun özçelik

Related to Kristal Küre Birliği

Titles in the series (5)

View More

Related ebooks

Reviews for Kristal Küre Birliği

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Kristal Küre Birliği - Ceyhun Özçelik

    İLK SEKİZLER

    Ey Kalium Oğulları! Sizi camdan yarattım, içiniz görülebilsin, içiniz dışınız bir olsun diye! Sizi kristalden yarattım, size gelen tüm kötülüğü ve iyiliği yansıtın diye! Sizi sudan yarattım hayatın içinde akın, onu yönlendirin, yönetin diye! Sizi ateşten yarattım, tehlikelerle baş edebilesiniz, kötülüğü yok edebilesiniz diye! Sizi yapraktan yarattım, yaralarınızı sarın diye!

    İşte böyle seslenmişti şeffaflık tanrısı Kalya, ilk yarattığı canlılarına ruhlarını verdikten sonra.

    Sekiz bin beş yüz metre yükseklikteki Ak Dağının üzerinde bulunan kraterin içine kuruluydu cam kristalden yapılmış tapınak. Tanrı Kalya’nın burada yaşadığına inanılırdı. İlk yaratılanlar, orada duymuşlardı onun hükümlerini. Onlar, beyaz gezegenin açık mavi denizle kaplı dalgasız yüzeyinde bulunan küçük adacık gruplarının ortasında, beyaz cam kristallerinin içinde oluşmuşlardı. Ruhlarını kazandıklarında kristaller yavaş yavaş parçalarına ayrılmış ve beyaz kar tanelerine benzeyen yumuşak adacık zeminine düşmüşlerdi. Zemindeki madde yaşamlarını devam ettirebilecekleri tüm mineralleri sağlamıştı onlara. Henüz çok ufakken içlerindeki enerjiyi kullanmayı keşfetmişler, kendilerini geliştirmişlerdi.

    İlk gelenler sekiz kişiydi ve ileride Kadim Kaliumluların ataları olacakları için bu sayı, özel olarak tanrıları tarafından belirlenmişti. Kalya, onların arasından kendi sesini onlara duyurup yön verecek olanı seçmiş ve lider özellikleri onun ileride diğerlerine önderlik etmesini sağlayacaktı. Kalya aralarından üçünü Kaliumluları korumak için seçmiş ve onlara savaşma yeteneği bağışlamıştı. Diğer üçü ise halkın ve savaşçıların sağlığını korumak için şifacılık özelliği almışlardı. Aralarında son kalan ise fiziksel olarak diğerlerine hiç benzemiyor, zayıf görünüyordu, oysa o, halkın tek koruyucusu, onların en güçlüsü ve Kalya’nın yansımasıydı.

    Onların arkasından toplu halde kristallerden çıkanlar, zamanla üremiş ve topluluk olarak büyümeye başlamışlardı.

    Beyaz toz ve kayalarla kaplanmış gezegenlerinin suyla kaplı olmayan en geniş bölgesinde kurulmuştu Kalium şehri. Yer yer küçük, mavi ve gri ağaç ve çalı toplulukları göze çarpıyordu beyaz zeminden farklı olarak. Gezegenin neredeyse dörtte üçü suyla kaplıydı ve binlerce beyaz adacık yüzüyordu bu engin suların üzerinde.

    Adacıkların suyun üzerinde birbirleriyle birleşmeden oluşturduğu çemberin ortasında, suyun yüzeyinde yoğun sislerden görünmeyen bir bölge vardı. Bu bölgede Tanrı Kalya’nın dinlenip huzur bulduğuna inanılır ve zamanı gelen Kaliumlular gemilerle oraya, tanrılarının yanına gönderilirdi.

    Kara bölgesinde, mavi alanların yanında, beyaz tozun katılaşması ile oluşmuş, yukarıya üçgen şeklinde uzanan birçok kristal kayası göze çarpıyordu. Kaliumlular zamanla bu kristallerle bağlantı kurarak kendilerini geliştirecekler, gezegenin enerjisini kullanıp yeni icatlar yapmayı öğrenecekler ve bu aynı zamanda kendilerini de keşfetmeyi sağlayacaktı.

    Şehir ise bu beyaz kristal kayalarının etrafını çevirdiği kara parçasının ortasında kurulmuştu. Sayıları bin kadar olan bu ilk topluluk, içlerinde henüz tam olarak keşfedemedikleri enerjiyle beyaz tozu kullanarak çadırlarını oluşturmuş ve beraber yaşama evresine geçmişlerdi. Ruhları verildiği anda kazandıkları konuşma yeteneklerini yeni doğanlara öğretmiş ve aralarında kuvvetli bir bağ oluşturmuşlardı.

    Hepsi kendi yaptıkları beyaz, uzun tek parça bir elbise giyiyordu. Sadece kendi yansıması olarak seçilmişler haricinde ilk yaratılan dişilerin düz, uzun, omuzlarına düşen sapsarı saçları vardı. Erkekler ise saçlarını kazıyordu. İki metreye yaklaşan boyları ve biçimli vücutlarıyla çok güzel yaratılmışlardı. Ela gözlerindeki zekâ pırıltıları onların ileride ne kadar büyük ve yüce bir topluluk olacaklarının işaretini veriyordu adeta. Kendilerine bahşedilen üç yüz yıllık uzun ömürleri de bunu kanıtlıyordu.

    Aralarında nadiren görünen boyu ufak, çelimsiz, kahverengi kıvırcık saçlı olanlar, sanki onlardan değilmiş gibi görünüyorlardı. Gözlerinin rengi de mora yaklaşan bir mavilikteydi onların. İleride çok güçlü bir grup olarak ortaya çıkacak olan bu topluluğun diğerleri ile birleşmesi, Kalium ırkı için çok değerli ve yetenekli kişilerin ortaya çıkmasına sebep olacaktı.

    İçlerinden gelen hisler onları uzun yaşamlarında evrenin kalıcı bir parçası olmaya itecek ve yaşamın dengesini korumakta önemli bir görev üstlenmelerini sağlayacaktı. Bu dengeyi sağlamakta ise şeffaflık tanrısının onlara armağanı olan kadim dillerini ve evrenin nitelikli parçalarını birleştirip, yapacakları çok kuvvetli büyüleri kullanacaklardı.

    Tanrı Kalya onlara ruhlarını verirken evren dengesini korumak için büyü, savaşma ve iyileştirme yeteneği bahşetmişti. Ne kadar iyi bir görüş yeteneğine ve zamanlamaya sahip olduklarını ilk savaş deneyimlerinde, anlık bir refleksle gezegen tozundan oluşturdukları ok ve yayı kullandıkları zaman anlayacaklardı. İlk yaralanmalarında aralarından bazıları yine doğadaki malzemeleri kullanarak yaraları nasıl çabucak iyileştireceklerini keşfedecekti. Böylece büyücü, savaşçı ve şifacı olarak kendilerini keşfedip zamanla bu yeteneklerini geliştirecek ve bunları gelecek nesillere aktarmak için bir akademi kuracaklardı. En önemli yeteneklerini ise Kalya’nın huzuruna çağrıldıkları zaman öğreneceklerdi.

    KAL-VİN’İN GÖZYAŞLARI 1

    Gezegen atmosferi her zamanki gibi zemindeki beyazlığı yansıtıyordu. Sakin bir gündü ve Kal-Tek, şehrin hemen dışındaki kristallerin önünde bağdaş kurmuş, ellerini önünde birleştirip kendilerine bahşedilen hayatın anlamını, ne yapmaları gerektiğini ve amaçlarını düşünüyordu. İlk sekizlerin arasında o, en ileriyi gören, en saygı duyulan kişiydi.

    Onun kanından altıncı kuşak torunu olan Verton ise akademiyi ve gezegeni kurtaramayacak, ama diğerlerini kurtarmak için büyük bir fedakârlık yapıp, ırkının evren dengesini korumasında çok önemli bir rol oynayacaktı.

    Uzun zamandır gezegenin birçok yerine gitmiş, nasıl bir çevrede yaşadıklarını keşfetmeye çalışmıştı Kal-Tek. Gezegen tozunun hem besin konusunda hem de ihtiyaç duydukları araçları yapma konusunda onlara sağladığı kolaylık aklına takılmış, gezegenin her yerinde bu kolaylığın onlara sağlanması ise bunun açıkça bir sebebinin olduğunu düşündürmüştü lidere, ancak yaşadıkları yerde yalnız olmadıklarını da biliyordu.

    Sadece gezegen ve içindekilerle değil dış çevreyle de ilgileniyordu. Bu yüzden tırmanabileceği ufak bir tepeye çıkmış ve yukarı, beyaz bulutlarla kaplı atmosferlerine bakmaya başlamıştı. Dışarıda bir yerlerde kendileri gibi veya daha farklı canlılar olabileceği düşüncesi onu sarıyor, gezegenlerinin, sanki çok büyük bir sistemin çok küçük bir parçası olduğunu hissediyordu. Bu hislerini kanıtlamak için ona gereken araçları yapmak ve dışarıdakileri keşfetmek istiyordu.

    Durduğu yerden arkasını dönüp halkını izlediğinde ise kafasındaki asıl soruların bunlar olmadığını fark etti. Bunlar belki ileride onların amaçları veya yapmaları gereken şeyler olabilirdi. Henüz bunu bilmiyor, ama çok merak ediyordu. Asıl sorular ise neden yaratıldıkları sorusuydu. Onları kim yaratmıştı? Kristallerin içinde var olmalarını kim sağlamış, neden bu gezegende ortaya çıkmışlardı? Yaratılış amaçlarını anlayabilirse halkına yön verebilir, onları doğru yola sevk edebilirdi.

    Derin derin bunları düşünürken bağdaş kurduğu yerden kafasını kaldırıp hemen bulunduğu tepenin altında kalan bir metre uzunluğundaki kristallere bir an baktı. Kristallerin bir kalp atışı gibi siyaha dönüşüp tekrar beyaza dönmesini seyretmeye başlamıştı. Bu, bir işaret olmalıydı. Gözlerini kapayarak ne için yaratıldığını ve onları kimin yarattığını düşünmeye başladığı anda kafasının içinde yankılanan gür sesle irkildi.

    Kafasının içinde ki ses ona, Kal-Tek, ilk yaratılan kardeşlerini topla ve size hayat bahşedene yaklaşın!dedi.

    Kristallerdeki yanıp sönme durmuş, Kal-Tek ayağa kalkıp az önce ne duyduğunu anlamaya çalışıyordu. Bu sesi kafasından da uydurmuş olabilirdi, ama hissettiği bir şey varsa o da kafasındaki soruların yanıtlarını mutlaka almak istediğiydi. Bunun sırrı ilk yaratılan Kaliumlularda gizli olmalıydı, çünkü kendisi bu kadar sorguluyorsa onlar da bunu sorguluyordu muhtemelen. Onları bulmalı ve hissettiklerini paylaşmalıydı. Hemen kurdukları şehre doğru yola çıkarak beraber büyüdüğü kardeşlerini görmeye gitti.

    İlk yaratılanlar, arkadan gelen tüm Kaliumlulardan önce yaşayacakları yeri belirlemişler ve ilk yarattıkları Eskimo kulübesine benzeyen yuvarlak evleri mesken edinmişlerdi. Hepsi aynı yerde çember şeklini almış yedi evin içinde yaşamaya başlamışlar, aralarından en çelimsiz olanı ise diğerlerinden biraz daha uzakta olan hafif bir tümseğin üzerine kurmuştu evini. Onunki diğerlerine benzemiyor, daha büyük ve kare şeklindeydi.

    Kal-Tek uzun süre önce oradan ayrılmış, geri döndüğünde ise hiçbirini yerinde bulamamıştı. Etrafa bakarken orada bulunan kalabalığın içinde olan, Kal-Ven’i görmüş ve yanına gitmişti. Kal-Ven kendisi gibi bir dişi olan Kal-Nor ile yeni doğum yapmış bir anneye yardım ediyordu. Onlara denizden bir kova ile su getiren ise bir erkek Kaliumlu olan, ilk sekizlerden Kal-Tim’di. İşleri bitince onları evlerinin ortasındaki alana çağıran Kal-Tek aklındakileri ilk onlarla paylaşmış ve diğerlerinin nerede olduğunu sormuştu.

    Ona ilk cevap veren Kal-Ven’in aynı zamanda diğerlerinden çok daha otoriter ve bilgili bir duruşu vardı.

    Kal-Tek! Senin görüşlerin ve halka yaklaşımın her zaman bizde saygı uyandırmıştır. O yüzden seni bu topluluğun bir lideri olarak görüyorum kendi adıma. Ayrıca aynı soruları ben de kendime çok sormaya başladım bu aralar. Neden burada, bu yerde ve bu şekilde oluşumuzu merak ediyorum, ama bunun cevabını aramak için bir arada olmamız gerekiyorsa bunu seve seve kabul ederim. Bu arada diğerleri de senin gibi etrafı gezip keşif yapmakla meşguller. Birazdan dönerler, ancak şu adını bile bilmediğimiz dış tarafta kalanın ne yaptığını bilmiyorum. Gerçek şu ki onu buraya geldiğimizden sonra bir daha görmedik dedi Kal-Ven.

    Kal-Nor ve Kal-Tim de ona katılacaklarını belirtmişler, onların onayını alan Kal-Tek ise yamacın başındaki gizemli eve doğru yürümeye başlamıştı. Evin sahibinin kendi ırklarından olup olmadığını düşünüp, onu çağırıp çağırmamakta kararsız kalmış, ama onun da kendileri gibi ilk yaratılanlardan biri olduğunu bildiği için çağırmak zorunda hissetmişti kendini. Aynı zamanda içinden bir ses onun önemli olabileceğini de söylemekteydi.

    Evin kapısına geldiğinde içinde bir ürperti oluşmuş, ama bunun üzerine çok düşmemişti. Kapıya vurmaya başladığında kapının yavaşça açıldığını fark edip, içeriye girdi Kal-Tek. Evin ortasında yuvarlak bir cisim yukarıya doğru incelerek uzuyor, içinden gelen sarı ışıkların gölgeleri karanlıkta oynaşıyordu. Hemen önünde dizlerini içine çekerek çıplak vaziyette yatan dişiyi görünce bir an şaşırdı. Dikkatle bakınca onun vücudundaki morluklar belli oluyordu. Onun bir an ölmüş olabileceğini düşünerek yanaşmış, ancak gözleri açık halde, titreyerek durduğunu fark etmişti.

    Sarı ışıklardan gelen sıcaklık onu ısıtıyor, ama bu yeterli gelmiyordu. Bunu anlayınca onun neyi yapmadığını ya da yapamadığını çözümleyen Kal-Tek hemen dışarı çıktı ve yerdeki tozu şekillendirip onun kalın bir battaniye olmasını sağlayarak içeri geri girdi. Battaniyeyi onun üstüne örttüğünde, bir süre sonra yüzündeki morluklar geçmeye başlamış, teni tekrar canlılığına kavuşmuştu.

    Kal-Tek ona bakarak, İyi misin şimdi? diye sordu. Yerinden doğrulan dişi, İyiyim. Nasıl yaptın bunu? diye sordu battaniyeyi göstererek.

    Sonra anlatırım. Kafama takılan soruları çözmeye çalışıyorum ve yardımın gerekli. Sen de bizimle beraber ilk yaratılanların arasındasın. O yüzden benimle gelmeni istiyorum

    Ben sizden çok farklıyım ve benim aranızda olmam sıkıntı yaratabilir. Bu aralar neredeyse ölmeyi bekliyordum ve aklımda çok soru var. Kimim ben? Burada neden sizinle beraberim? Bizi kim yarattı?

    Ben de tam bunlar için geldim zaten. Diğerlerini de yanıma alıyorum ve bunu bir şekilde çözeceğiz. Hem burada ölmeyi beklemekten daha iyidir dedi Kal-Tek ona gülümseyerek. Onun haline acımış, kendilerine verilen gücün onda olmadığını düşünmüştü o an.

    Evlerine geri gelen son ekip ise onun gelişini bekliyorlardı alanda. Onlardan ilk konuşan ise Kal-Tor olmuştu. O, hepsinden daha iri ve cüsseli idi.

    Kal-Tek! Kardeşim! Nedir kafana takılanlar? dedi gür sesiyle.

    Kal-Tor, Kal-Vin ve Kal-Den! Sizlere, diğerlerine de söylediğim gibi kendimizi ve neden yaratıldığımızı sorgulamayı teklif ediyorum. Üzerinde bulunduğumuz yerin gücü nedir? Bizden başka canlılar da var mı başka kara parçalarının üzerinde? Bizi kim yarattı? Bunları sorgularken fark ettim ki biz, ilk yaratılanlar çok azız ve farklı olduğumuz da belli. Peki neden? İşte bunu araştırmak için sizi, ilk yaratılanları yanıma almayı düşündüm. Bu gezegenin bir yerinde bu sırrı keşfedebileceğimize inanıyorum, ama bunu beraber yapmalıyız bence

    Peki! Onun ne işi var burada? diye sordu Kal-Den, cılız olan kıvırcık saçlı dişiyi göstererek.

    O da bizimle beraber aynı kristallerden çıkmadı mı kardeşim? dedi Kal-Tek biraz sinirlenerek.

    Biz ilk çıkanlar olarak sekiz kişiyiz ve bazı özelliklerimiz olduğuna inanıyorum, ama bunu anlamak için bu yolculuğa çıkmalıyız. Biraz dinlenin ve hazırlanın. Geri geldiğimde beraberce araştırmaya başlayacağız! dedi ve oradan ayrıldı Kal-Tek. He zaman gittiği tepeye çıkacak ve orada bir süre dinlenecekti. Gerçekten bulmayı umduğu şeyi bulmasının sadece onun için değil diğerleri için de önemli olduğunu hissediyordu.

    İyice dinlenmiş, tepeden aşağı doğru inmeye başlamıştı, ancak önüne aniden çıkan sert rüzgâr onun sendelemesine sebep oldu. Toparlandığında kendisini sersemleten şeyin ufak bir hortum olduğunu gördü Kal-Tek. Onun gidişini takip eden lider, hortumun gitgide artan bir hızla yükselip, büyüdüğünü fark etmiş, tekrar indiği tepeye çıkarak onun varacağı yeri gözetlemeye başlamıştı. Kendilerine göre oldukça uzak bir nokta olan Akdağ’ını sarmış olan hortum, onun ucuna çıkıp orada bir anda yok olmuştu. Bunun bir tesadüf olmadığına inanan Kal-Tek ise gözünü dağın zirvesine çevirmişti. Gidecekleri yeri biliyordu artık. Eğer yaratıcıları ile konuşma şansları olacaksa bile bu o dağın tepesinden başka bir yer olamazdı.

    Şehre gittiğinde diğerlerinin onu ortada beklediğini görmüş ve onlara gidecekleri yeri anlatmıştı. Onlara göre biraz uzakta olan zayıf dişiye seslenen Kal-Tek, Adın nedir? Biz birbirimizin adını bilerek yaratıldık, ama seninkini bilmiyoruz dedi merakla.

    Ben de bilmiyorum! diye cevaplayan dişi onların yanına gelip kafasını öne eğerek beklemeye koyuldu. Kal-Vin onun halini görünce ona yeni bir elbise oluşturmuş ve onu beslemişti.

    Tamam, o halde eminim bunun cevabını da alacağız sonunda. Herkes hazırsa ilerleyelim dedi Kal-Tek ve yola düştü.

    İlk yaratılanları uzun ve zorlu bir yolculuk bekliyordu şimdi. Kal-Tek’in zihninde gidecekleri yolun bir haritası bulunuyordu. Daha önceki keşiflerinde o tarafa çok gitmişliği vardı. Gezegenin en büyük yükseltisiydi bu dağ. Oraya ulaşmaları için Kuzey ormanını geçmeleri gerekiyordu. Ardından ise beyaz tozun toprak ve suyla karışıp yumuşadığı sarı bataklık bölgesini aşacaklardı, ancak bu yerleri geçtikten sonra Akdağ eteklerine ulaşıp uzun ve tehlikeli tırmanışlarına başlayabileceklerdi. İlk sekizler oraya ulaşmak için her şeyi yapmaya hazırlardı, ancak liderleri dışında diğerlerinin bilmedikleri bir şey vardı o da gezegende yalnız olmadıklarıydı.

    Uzun yolculuklarına başlayıp, yaklaşık kırk kilometre sonra ilk durakları olan kuzey ormanına gelmişlerdi. Ufak boylu ağaçlardan ve sık çalılıklardan oluşmuş, yaklaşık on beş kilometrelik bir alana yayılan yeşil ve grinin hâkim olduğu bir bölgeydi burası. Hepsi bu kadar uzun bir yolculuktan sonra oldukça yorulmuşlar ve dinlenmeye ihtiyaç duymuşlardı. Onlara göz gezdiren Kal-Tek ormana girmeden önce uzunca bir dinlenme molası verdi ve daha çok yolları olduğunu söylemeyi de unutmadı gruba. İkişerli olarak sırasıyla nöbet tutacaklardı, çünkü ne ile karşı karşıya gelecekleri belli olmazdı. Kal-Tek buralardan geçtiğinde bazı yaratıklar görmüştü, ama çok tehlikeli değillerdi.

    İlk nöbet Kal-Tek ve zayıf dişinindi, ama lider onu yukarıda bir tepeye götürmüş ve diğerlerinin görmediğinden emin olunca ona uyumasını söylemişti. Ona acıyor ve haline üzülüyordu.

    Bir süre geçtikten sonra ikinci nöbet için Kal-Den ve Kal-Tim’i uyandıran lider yavaşça ormanın kıyısında uzandıkları koyu sarı renkli kısa otların üzerinde uzanıp dinlenmeye geçti. Kal-Den hemen sağındaki yükseltide, ağaçlık kısmın giriş yerine yakın olan yerde kendilerinden farklı olan dişinin uyuduğunu görebiliyordu. 

    Kal-Tim’e dönerek, Onun hikâyesi nedir acaba? Ben hâlâ bizim gibi Kaliumlu olduğundan emin değilim dedi sessizce.

    Ona uykulu gözlerle bakan Kal-Tim, Boş ver! Nasıl olsa anlarız. Bu arada bizden sonra Kal-Vin’le Kal-Nor’u uyandıracağız. Ben uyuya kalırsam sen kaldırırsın herhalde onları dedi esneyerek

    Yerini hazırlıyorsun önceden bakıyorum. Yok, öyle yağma! Beraber tutacağız bu nöbeti! diyerek onu cevaplayan Kal-Den yerinden kalkarak ormanın kıyısına doğru ilerledi. Bir hışırtı geldiğini duyar gibi olmuş, bu da onu harekete geçirmişti. Ormanın giriş yerinde durup önce yerde yatan zayıf dişiye, sonra hiçbir ses duyup, hareket göremediği kısa ağaçlara baktı. Ortamın bu derece sessiz olması onu biraz şüpheye düşürmüştü, ancak belli ki boşunaydı endişesi.

    Geri yerine doğru döndüğünde, Kal-Tim’in gözlerinin onun arkasına bakarak fal taşı gibi açıldığını gördü ve hemen arkasına bakıp, yerde ormanın girişinde uzanan dişinin etrafından ve üzerinden onlara doğru gelen uzun yuvarlak sürüngenleri fark etti. Kuyrukları ve baş kısımları iki parçadan oluşuyordu bu siyah renkli, parlak derili yaratıkların. Çok sessizce ilerliyorlar, sanki sadece oradan geçiyor gibiydiler.

    Kal-Den, Kal-Tim’e dönerek fısıltıyla, Sessiz ol ve hareket etme. Sanırım zararsızlar ve yolları buradan geçiyor dedi soğukkanlılığını korumaya çalışarak.

    Yatanların arasından ve nöbet tutanların ayaklarının altından kıvrıla kıvrıla geçip giden yaratıklar sanki onları görmüyor gibiydi, ancak en son gelen, Kal-Tim’in önünden geçerken, Kaliumlu yanlışlıkla yerdeki dal parçasına basmıştı. Bir anda duran yaratık iki kafasını havaya doğru uzattı ve Kal-Tim’e doğru döndü. Ardından hızla ona doğru fırlamış, ancak iki kafasına havada saplanan sapsız hançerlerle olduğu yere düşüp ölmüştü.

    Kal-Tim onları fırlatanın Kal-Den olduğunu anladığında onun yanına giderek, Çok teşekkür ederim, ama nasıl yaptın bunu? dedi merak ve heyecanla. Yerdeki yaratığı eline alıp onu ormanın içine fırlatan Kal-Den ona cevap olarak, Bilmiyorum! Bir anda senin tehlikede olduğunu sezince tozdan yaptım o cisimleri. Sanırım bende de böyle bir yetenek var dedi sakince. Ardından göz kapakları yavaşça kapandı ve olduğu yere yığıldı.

    Onun bayıldığını gören nöbet arkadaşı hemen yanına gelip ona bakınca sağ elindeki kızarıklığı fark etmişti. Elini göğsünün ortasına bastırdığında kalbinin de çok hızlı attığını hisseden Kal-Tim bulundukları yerin kenarında, ortası koyu sarı olan bir çiçeği kopardı ve orta kısmını ağzında çiğnedikten sonra onu Kal-Den’in eline sürdü. Bir süre sonra elindeki kızarıklık geçmiş ve sürdüğü şey simsiyah olmuştu. Kalbi de az öncekine göre yavaş atmaya başlamış, rahatlamıştı Kaliumlu. Onu dinlenmeye bırakan Kal-Tim nöbetin geri kalan kısmını tek başına bitirecekti.

    Onu nasıl iyileştirdiğini düşündüğünde o da yeteneklerinin farkına varmaya başlamıştı. Beraber gezdiği arkadaşlarıyla her yaptıkları şey Kaliumluların sağlığıyla ilgiliydi çoğunlukla, hatta bir seferinde hepsinden daha fazla sözü geçen Kal-Ven, etrafına bakıp, Bu doğada sanki bizim kullanabileceğimiz, bize faydası olabilecek çok fazla madde var. Ne dersiniz? diye onlara sormuş, ama diğerleri onu o an için anlayamamıştı. Şimdi fark ediyordu Kal-Tim bu durumu. Bu gezegende onların hastalandığında iyileşmesi için gereken tüm malzemeler mevcuttu. Sadece onları tanıyıp, ne şekilde kullanacaklarına kalıyordu iş.

    Biraz sonra nöbet sırası Kal-Vin ve Kal-Nor’a geçmişti. Kal-Tim onlara başlarına gelenleri hiçbir ayrıntıya atlamadan anlatmış, dikkat etmeleri gerektiğini de vurgulamıştı özellikle. Diğerlerinin aksine iki dişi olan Kal-Vin ve Kal-Nor etrafı gezmekten çok konuşmayı tercih etmişlerdi.

    Sende de oluyor mu? Ara sıra tozdan çok cisimler yaptığımı hayal ediyorum, ama ne işe yarayacaklarını bilmiyorum. Bu sanki bir şeyi vurmaya veya avlamaya yarayan tarzdan cisimler. Normalde denediğimde ise bir türlü hayalimdeki cismi şekillendirmeyi başaramadım, ama Kal-Tim’in anlattığına göre Kal-Den onu, tozdan şekillendirdiği keskin cisimler sayesinde kurtarmış. Bu çok ilginç! diyerek söze başlamıştı Kal-Vin. Diğerlerine göre biraz daha ufak boylu olmasına rağmen çok atletik ve dinç bir yapısı vardı.

    "Aslına bakarsan beni daha çok bu doğadaki maddeler ilgilendiriyor. Adlarını bilmiyorum çoğunun, ama Kal-Tim’in yaptığı gibi bazı koruyucu şeyler yapmak çok iyi olurdu. Kaliumlulara yardım etmeyi çok seviyorum. Hele ki sağlıkları ile ilgiliyse bu sorunlar, sanırım bu daha çok benim ilgi alanıma giriyor. Peki!

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1