Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Sakli Kutsal Bılgının Peşınde
Sakli Kutsal Bılgının Peşınde
Sakli Kutsal Bılgının Peşınde
Ebook392 pages7 hours

Sakli Kutsal Bılgının Peşınde

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Hipnozla ilgili çalışmalarıma aşina olanlara “Tekrardan Hosgeldiniz.” diyorum. Şu ana kadar öbür kitaplarımdan hiçbirini okumamış olanlara ise “Hosgeldiniz.” Bu yolculuk için tek ihtiyacınız olan açık bir zihin ve kitabı okurken geçireceğiniz süre boyunca kuşkularınıza biraz ara vermeniz. Tuhaf ve bilinmezler alanında o kadar uzun süredir çalışıyorum ki normal geliyor bana. Bana terapiye gelen binlerce danışanım üzerinden verilen bilgileri artık sorgulamıyorum. Çünkü tek bir şüpheye dahi yer vermeksizin biliyorum ki, benim işimde hiçbirşey imkansız değil. Hiç kimseyi keşfettiğim şeylere ikna etmeye çalışmak gibi bir niyetim yok. Çalışmalarım kendi adına yeterince konuşuyor.
Son bir kaç yıldır çalışmalarım esnasında tuhaf bir şey oluyor. Kesinlikle büyük bir değişim görüyorum. Dünyanın her yerinde büyük gruplara yaptığım konuşmalar sırasında adımı hiç duymadığını söyleyen bir çok insan oluyor. Beni konuşmaya sadece bir hafta ya da bir ay kala keşfettiklerini söylüyorlar. Beni internetten buluyorlar. Bu yüzden bu jenerasyona internet jenerasyonu diyorum. Kesinlikle hiç bir yerde saklanmıyordum. 45 yılı aşkındır sürekli hipnoz üzerine çalışmalar yapıyorum, kitaplar yazıyorum, dünyanın her yerinde konferanslarda konuşuyorum. Beni yeni keşfeden insanların çoğu genç görünüyor, o yüzden internetin kitaplarımdan ya da konuşmalarımdan daha fazla insana ulaştığını kabul etmek mantıklı olur. Gerçekten bilgisayar çağında yaşıyoruz artık ve bu olgunun geliştiğini izlemek benim için bir ayrıcalık oldu.

LanguageTürkçe
Release dateOct 27, 2021
ISBN9781370378234
Sakli Kutsal Bılgının Peşınde
Author

Dolores Cannon

Dolores Cannon is recognized as a pioneer in the field of past-life regression. She is a hypnotherapist who specializes in the recovery and cataloging of “Lost Knowledge”. Her roots in hypnosis go back to the 1960s, and she has been specializing in past-life therapy since the 1970s. She has developed her own technique and has founded the Quantum Healing Hypnosis Academy. Traveling all over the world teaching this unique healing method she has trained over 4000 students since 2002. This is her main focus now. However, she has been active in UFO and Crop Circle investigations for over 27 years since Lou Farish got her involved in the subject. She has been involved with the Ozark Mountain UFO Conference since its inception 27 years ago by Lou Farish and Ed Mazur. After Lou died she inherited the conference and has been putting it on the past two years.Dolores has written 17 books about her research in hypnosis and UFO cases. These books are translated into over 20 languages. She founded her publishing company, Ozark Mountain Publishing, 22 years ago in 1992, and currently has over 50 authors that she publishes. In addition to the UFO conference she also puts on another conference, the Transformation Conference, which is a showcase for her authors.She has appeared on numerous TV shows and documentaries on all the major networks, and also throughout the world. She has spoken on over 1000 radio shows, including Art Bell’s Dreamland, George Noory’s Coast to Coast, and Shirley MacLaine, plus speaking at innumerable conferences worldwide. In addition she has had her own weekly radio show, the Metaphysical Hour, on BBS Radio for nine years. She has received numerous awards from organizations and hypnosis schools, including Outstanding Service and Lifetime Achievement awards. She was the first foreigner to receive the Orpheus Award in Bulgaria for the highest achievement in the field of psychic research.Dolores made her transition on October 18, 2014. She touched many and will be deeply missed.

Related to Sakli Kutsal Bılgının Peşınde

Related ebooks

Reviews for Sakli Kutsal Bılgının Peşınde

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Sakli Kutsal Bılgının Peşınde - Dolores Cannon

    SAKLI KUTSAL BİLGİNİN PEŞİNDE

    DOLORES CANNON

    @2014 Dolores Cannon

    Tüm hakları saklıdır. Bu kitabın hiçbir parçası, belli bir kısmı ya da tamamı, Ozark Mountain Publishing’in izni olmadan edebi makale ya da yorumlarda alıntı yapmak dışında, herhangi bir şekilde ya da yolla elektronik, fotoğrafik ya da mekanik, fotokopi çekmek, kaydetmek ya da herhangi bir bilgi depolama veya geri çağırma yöntemi dahil yeniden üretilemez, dağıtılamaz ya da kullanılamaz.

    İzin alma, seri baskı haline getirme, özetleme, uyarlama veya diğer yayınlarımızın kataloğu için Ozark Mountain Publishing Inc., Posta Kutusu 754, Huntsville, AR 72740, İzinler Departmanının Dikkatine adresine yazınız.

    Kongre Kütüphanesi Sınıflandırma Sistemi

    Cannon, Dolores, 1931- 2014

    Gizli Kadim Bilgilerin Peşinde, Dolores Cannon

    Pek çoğumuz geçmiş yaşamlarımızı eski gizem okullarında öğretilen kutsal bilgilerin koruyucuları olarak yaşadık. Bu bilgilerin büyük kısmı zaman içinde felaketler, yıkımlar ve ölümler yüzünden kayboldu. Bilgiler, hayatını onları anlamaya ve öğretmeye adamış bir kaç seçilmiş kişiye verildi.

    1. Hipnoz 2.Reenkarnasyon 3. Kadim Bilgi 4. Metafizik

    I. Cannon, Dolores, 1931- 2014 II. Metafizik III.Reenkarnasyon IV.Başlık

    Kongre Kütüphanesi Kart Numarası: 2014957838

    ISBS: 9781940265230

    Çeviren: Pınar Selçuk

    Kapak Tasarımı: Victoria Cooper Art

    Kitap yazı tipi: Felix Titling & Times New Roman

    Kitap Tasarımı: Tab Pillar

    Yayın Evi: Ozark Mountain Publishing Inc.

    Posta Kutusu 754

    Huntsville, AR 72740

    800-935-0045 or 479-738-2348 fax: 479- 738- 2448

    WWW.OZARKMT.COM

    Sevgili Okuyucular,

    Bu kitabı bitirdikten kısa süre sonra annem bu dünyadan diğer tarafa göçtü. Son yıllarında bu kitap ve başka birkaç kitap üzerinde özenle çalışırken bir yandan da eğitim programları geliştirmek amacıyla çokça zaman harcadı ve dünyadaki tüm QHHT uygulayıcılarının yeteneklerini geliştirmeleri için kişisel olarak çaba sarfetti; böylece hayatı boyunca yaptığı çalışmalarının ve mirasının onlar ve gelecekteki uygulayıcılar üzerinden devam etmesini sağlamak istiyordu. Bu dünyadaki son günlerine kadar bu işin ve bilgiyi arayışın sürmesi gerektiğini söyledi ve diğer taraftan da yardıma devam edeceğinin sözünü verdi. Sözünü tuttuğunu sizlerle paylaşmaktan mutluyum.

    Sevgiler

    Julia Cannon

    İthaf:

    Bu kitabı bilgiyi geri getirmek için ışık ile çalışanlara ve özellikle de hepimiz için titreşimi sevgiyle yükselten, dünyanın her köşesindeki QHHT tekniğimin uygulayıcılarına ithaf ediyorum.

    Nefes almamla aynı şey yüzünden yazıyorum – çünkü yazmasaydım ölürdüm.

    Isaac Asimov

    Dolores Cannon Kitapları

    Nostradamus’la Sohbetler, Cilt I

    Nostradamus’la Sohbetler, Cilt II

    Nostradamus’la Sohbetler, Cilt III

    İsa ve Eseneler

    İsa’yla Yürüdüler

    Bahçenin Koruyucuları

    Yaşam ve Ölüm Arasında

    Yıldız Çarpması Efsanesi

    Bir Ruh Hiroşima’yı Hatırlıyor

    Yıldızların Mirası

    Muhafızlar

    Sarmal Evren, Kitap 1

    Sarmal Evren, Kitap 2

    Sarmal Evren, Kitap 3

    Sarmal Evren, Kitap 4

    Hatırlanan Beş Yaşam

    Üç Gönüllü Dalgası ve Yeni Dünya

    Saklı Kutsal Bilginin Peşinde

    Yukarıdaki adı geçen ya da kataloğumuzdaki kitaplardan herhangi biriyle ilgili daha fazla bilgi için lütfen Ozark Mountain Publishing’e yazınız.

    Posta Kutusu 754

    Huntsville, AR 72740

    info@ozarkmt.com

    479-738-2348 or 800-935-0045

    www.ozarkmt.com

    Giriş:

    Hipnozla ilgili çalışmalarıma aşina olanlara Tekrardan Hosgeldiniz. diyorum. Şu ana kadar öbür kitaplarımdan hiçbirini okumamış olanlara ise Hosgeldiniz. Bu yolculuk için tek ihtiyacınız olan açık bir zihin ve kitabı okurken geçireceğiniz süre boyunca kuşkularınıza biraz ara vermeniz. Tuhaf ve bilinmezler alanında o kadar uzun süredir çalışıyorum ki normal geliyor bana. Bana terapiye gelen binlerce danışanım üzerinden verilen bilgileri artık sorgulamıyorum. Çünkü tek bir şüpheye dahi yer vermeksizin biliyorum ki, benim işimde hiçbirşey imkansız değil. Hiç kimseyi keşfettiğim şeylere ikna etmeye çalışmak gibi bir niyetim yok. Çalışmalarım kendi adına yeterince konuşuyor.

    Son bir kaç yıldır çalışmalarım esnasında tuhaf bir şey oluyor. Kesinlikle büyük bir değişim görüyorum. Dünyanın her yerinde büyük gruplara yaptığım konuşmalar sırasında adımı hiç duymadığını söyleyen bir çok insan oluyor. Beni konuşmaya sadece bir hafta ya da bir ay kala keşfettiklerini söylüyorlar. Beni internetten buluyorlar. Bu yüzden bu jenerasyona internet jenerasyonu diyorum. Kesinlikle hiç bir yerde saklanmıyordum. 45 yılı aşkındır sürekli hipnoz üzerine çalışmalar yapıyorum, kitaplar yazıyorum, dünyanın her yerinde konferanslarda konuşuyorum. Beni yeni keşfeden insanların çoğu genç görünüyor, o yüzden internetin kitaplarımdan ya da konuşmalarımdan daha fazla insana ulaştığını kabul etmek mantıklı olur. Gerçekten bilgisayar çağında yaşıyoruz artık ve bu olgunun geliştiğini izlemek benim için bir ayrıcalık oldu.

    Ben geçmiş yaşam regresyonu ve terapisi üzerine çalışan bir hipnoterapistim. Uzun yıllar önce, insanları her türlü hastalıktan, rahatsızlıktan, sıkıntıdan kurtarmak ve iyileştirmek için insanın kendi zihninin gücünü kullandığı yeni bir hipnoz yöntemi geliştirdim. Şimdi ağırlıklı olarak bunun üzerinde çalışıyorum ve dünyanın her yerinde bu harika metodu öğretiyorum. Teknigimi 2002’de öğretmeye başladım ve benim bulduğum mucizelerin aynılarına tanık olan 4000’inin üzerinde insan yetiştirdim. Tabi işler her zaman böyle değildi. İnanmak güç olabilir ama geçmiş yaşamları ve reenkarnasyonu keşfettiğim 1968 yılında, hipnoterapiyi bu şekilde kullanmak duyulmamış bir şeydi. O zamanlar hipnoterapi sadece kötü alışkanlıklardan kurtulmak (sigarayı bırakmak, kilo vermek vb.) ya da danışanları rahatlatmak için kullanılıyordu. Batıda reenkarnasyon ve geşmiş yaşam regresyon kelimeleri çoğunlukla bilinmiyordu. Benim bu büyüleyici zaman yolculuğu dünyasına girişimin hikayesi ilk kitabım olan Hatırlanan Beş Hayatda anlatılıyor. Korkmaktan ziyade, merakım kontrolu ele geçirdi ve bu konuyu daha da derin araştırma zorunluluğu hissettim. Bugün geçmiş yaşam regresyon alanında bir öncü olarak biliniyorum çünkü bunu daha da ileri taşıyan, danışanın terapisine ve iyileşmesine yardımcı olacak şekilde kullanılabilecek bir yöntem buldum. 1960’larda bana bu tür bir terapiyi öğretecek kimse yoktu ve ben kendi tekniğimi geliştirme özgürlüğüne sahiptim.

    Bu teknikte, evrendeki en büyük güçle doğrudan konuşmanın yolunu keşfettim. Tabi ki bu zamanla oldu, ama ben danışana yardım etmesi için onu nasıl çağırabileceğimi öğrendim. O tüm soruların cevabını biliyor, bilinen ya da bilinmeyen herşeyle ilgili tam bilgiye sahip ve anında iyileşme sağlayabiliyor. Bu gücü keşfettiğimde onun için bir isim yoktu aklımda. Diğerleri ona Yüksek Ruh, Yüksek Benlik, Yüksek Bilinç ya da Evrensel Bilinç diyorlardı. O zamanlar bu terimlere pek aşina değildim, o yüzden onu Bilinçaltı diye adlandırdım. Burda bunun psikiyatrların bahsettiği bilinçaltıyla aynı şey olmadığını vurgulamak isterim. Psikiyatrların kullandığı bilinçaltının zihnin çocuksu bir kısmı olduğunu öğrendim ve benim çalıştığım şeyin gücüne sahip değil. Başka türlü nasıl adlandıracağımı bilemediğim için ona Bilinçaltı dedim. Onlar ise bana kendilerine ne dendiğini umursamadıklarını söylediler. Aslında bir isimleri olmadığını ve bu isimle hitab edildiklerinde cevap vereceklerini, benimle çalışacaklarını söylediler. Bu kitapta ondan BA diye bahsedeceğim. Öğrencilerime de böylesi daha kolay geliyor.

    Uyurgezer seviyesi de denilen, çok derin bir trans halinde çalışıyorum. Bilinçli zihni ekarte edip, direk olarak bu büyük güçle konuşuyorum, BA’yla. Ben psişik değilim, başka varlıklara bağlanmıyorum. Yazdığım bilgilerin tamamı, 45 yıldan fazladır birlikte çalıştığım binin üzerinde danışanımdan geliyor. Kendimi kayıp bilginin araştırmacısı ve habercisi olarak adlandırıyorum, danışanlarımdan gelen bütün bilgileri toparlayıp bir bulmacanın parçaları gibi birleştiriyorum. Ortaya çıkanlara her zaman hayran kalıyorum ve bilgiler bilinmez metafizik konseptlerle ve teorilerle gitgide daha da karmaşıklaşıyor. Bunlar Sarmal Evren isimli kitaplarımın temelini oluşturuyor. Şu anda aldığım bilgileri 20 sene ya da 30 sene önce anlamam mümkün değildi. Bilgiler bana zaman içinde yavaş yavaş verildi, öbür türlü aşırı fazla gelirdi. Dediler ki Sana bir kaşık bilgi veriyoruz, bunu sindir, sonra bir kaşık daha verelim. Böyle yaptıklarına memnunum çünkü başka türlü onları asla anlayamazdım.

    Hipnozla ilgili araştırmamdan anladım ki, gizli saklı gizem okulları her zaman vardı. Kutsal ve gizli bilgilerin kaybolacağına dair korku her zaman vardı, ve çoğu da kayboldu. Başlarda bu bilgiler sözlü olarak korunuyordu, yazılı olarak değil. Gelenekler ve tarihler sözlü olarak jenerasyondan jenerasyona aktarılıyordu. Genelde bilginin emanet edildiği bir kişi oluyordu ve bilgiler özel durumlarda anlatılan hikayelerle aktarılıyordu (tıpkı "Yıldız Çarpması Efsanesi" kitabımda olduğu gibi) ya da efsaneler olarak korunuyordu. Felaketler, kabilelerin yokolması ya da Muhafızın bilgileri henüz yeni bir öğrenciye aktaramadan ölmesi yüzünden zaman içinde pek çok bilgi kayboldu. Normalde Muhafız özel öğrencileri ölümünden çok önce seçip yetiştirmeye başlardı. Eğer aktrarılması ya da korunması gereken çok bilgi varsa yıllarca eğitim vermek gerekirdi. Bu, gizli saklı gizem okullarının başlangıcıydı. Bu bilgiler herkes için değildi, çünkü sıradan insanlar anlayamazdı. Sadece hayatlarını onları anlamaya ve öğretmeye adayan seçilmiş birkaç kişi içindi. Bu kişiler genelde hayatları boyunca herkesten uzakta, tenha ve izole yerlerde yaşamak zorunda kalırlardı çünkü bu tür bilgilere sahip olmak hayatlarını tehlikeye sokuyordu. Her dönemde anlayamadıkları şeylerden dolayı kendini tehdit altında hisseden insanlar (özellikle de güçlü kişiler) olmuştur. Katolik Kilisesinin ilk yıllarındaki cadı avlarının, yargılamalarının ve işkencelerinin ardındaki asıl sebep buydu. Gnostiklerden (ruhani ilimlere inananlardan) ve bildikleri şeylerden korkuyorlardı. İlmi kendileri için istiyorlardı ama Gnostikler ilmi verip ifşa etmektense ölmeyi tercih ediyorlardı. İlmi gizli tutacaklarına yemin etmişlerdi. (Bu hikayeler İsa ve Eseneler adlı kitabımda anlatılıyor.) Sonuç olarak Kilise bu insanların ölmesi gerektiğine karar verdi. Yani aslında bu durumun cadılarla ya da şeytanlarla falan alakası yoktu, daha çok Kilisenin daha fazla bilgiye ve güce ulaşma isteğiyle alakalıydı. Dolayısıyla Engizisyon Mahkemeleri o korkunç dönemin harika bir örneğidir. Engisizyon Mahkemeleri ayrıca insanların bu kadim bilgileri ne dereceye kadar koruyup muhafaza ettiklerinin de mükemmel bir örneğini teşkil eder. Bu insanlar diğer insanlardan tamamen izole ve gizli bir şekilde yaşadılar.

    Yakın zamanda, eski hayatlarından birinde bütün hayatını bir grupla beraber dış dünyadan tamamen uzak bir şekilde (görünüşe bakılırsa Tibet dağlarında), gizemli konularda eğitim alarak geçiren bir rahip olduğu anlaşılan bir kadınla seans yaptım. Dış dünyanın bütün dikkat dağıtıcı şeylerinden ayrı olmak gizemli ilimlere konsantre olmayı ve öğrenmeyi kolaylaştırıyordu. Orada vücudundan kolayca çıkmayı, seyahat etmeyi, başka evrenlerin ve galaksilerin yaratılışına yardım etmeyi ögrenmişti. Bu yaşam süresinde yaşlandıkça, daha genç öğrencilere aynı şeyleri nasıl yapacaklarını öğretiyordu ki bu bilgiler kaybolmasın. Bu yetilerin halen Tibet ve Nepal’deki gizli manastırlarında öğretildiğine inanmak istiyorum.

    Öğrencilerimden birisi (bu kitaptaki hikayelere çok benzer bir şekilde) bir danışanının gizli bilgilerin muhafazı olduğu eski hayatına geri gittiği bir vakayla karşılaştı. Elbette danışanın taleplerinden birisi, BA’na ulaştığımızda, bu hayatta muhafaza ettiği bilginin türüyle ilgili daha fazla şey öğrenmekti. BA yüksek sesle güldü (iyi bir espri anlayışları var) ve dedi ki "Bugünlerde tek yapması gereken Kutsal Geometri’yi Google’da aratmak. Herşey orda, artık bunlar bir sır değil." Dolayısıyla biz Yeni Dünya boyutuna doğru ilerledikçe bir zamanlar insanların hayatları pahasına korudukları ilimler artık herkes için kolayca erişilebilir durumda. Bütün bilgiler ve psişik yetiler inanılmaz bir hızda geri geliyor.

    Aşramlarla ve Swamilerle çok çalışıyorum ve eğitim inzivalarında onlara dersler veriyorum. Sarmal Evren serisinde yazdıklarımla ilgili bilgiler veriyorum. Bahamalar’daki bir eğitimden sonra herkes tapınaktan ayrılıp yatmaya gidiyordu, arka tarafa baktığımda Swami’nin etrafında toplanan bir öğrenci grubu gördüm. Konuşulanları bana sonradan söylediler. Benim anlattıklarımın doğru olup olmadığını soruyorlarmış, çünkü çok radikal bilgilerdi. Swami onlara demiş ki "Gerçeği söylüyor. Gerçek yeni bilgi değil. Gerçek yeni eski bilgi." Gerçek, eskiden hep bütün hayatlarını bu alanda eğitim ve öğrenmeyle geçirenlere, meditasyon yapıp aydınlanmak için Nepal mağaralarında inzivaya çekilenlere verilirdi. Hayatlarını bu alanda eğitim görmeye adamış birkaç kişiye verilirdi sadece. Tek fark, artık sıradan insanlara da veriliyor olması. Birçok insan bunu anlamayacak, ama sorun değil, bu onların yolu değil. Bir sürü insan da anlayacak, ve yaşadığımız bu zamanda bu kadim bilgilerin yeniden kazanılması önemli çünkü bu ilimlere sahip olduğumuz için asılma ya da yakılma gibi bir korku yok artık.

    Çalışmalarımda genelde aynı konuyla ilgili benzer bilgiler alıyorum ve bu vakaları biriktirip, derleyip ayrı bir kitapta birleştiriyorum. Bu kitapta da böyle oldu. Sarmal Evren serisinin bir parçası değil bu kitap. Bu kitap kendi başına ayrı (tıpkı diğer kitaplarımda olduğu gibi) ve bir şekilde kaybolmuş ya da saklanmış bilgileri anlatıyor. Yüzyıllarca bunlar sadece herkesin bilmediği gizemli okullarda öğretiliyordu ve sadece onu anlayabilme ve kullanabilme kabiliyeti olan talebelere aktarılıyordu. Bunlar ayrı ayrı yaptığım bir çok seanstaki vakalardı. Hepsini derledim ve bu kitapta birleştirdim. Bu yolculuğun tadını çıkarmanızı diliyorum.

    BÖLÜM 1

    İSİS VE MAKİNA İNSANLARI

    Bahçenin Koruyucuları ve Muhafızlar isimli kitaplarımda, dünyadaki hayatın dünyadışı varlıklar tarafından nasıl yaratıldığını anlatmıştım. Hayatın başlaması ve gelişmesi tasavvur edilemeyecek kadar uzun zaman aldı. Hayvanlar geliştikten sonra, maymunların genleri ve DNA ları değiştirilerek insanlar yaratıldı. Türler geliştiğinde ve zekaları gelişmeye başladığında dünyadışı varlıklar yeryüzüne geldiler ve onları eğitmek, hayatta kalmaları için gerekli temel becerileri kazandırmak ve nihayetinde bir uygarlık kurabilmelerini sağlamak amacıyla vahşi insanlarla beraber yaşamaya başladılar. Dünyadışı varlıklar insanlarla çok çok uzun yıllar yaşadılar çünkü ölmek istedikleri ana kadar yaşayabiliyorlardı. O yüzden bu varlıklar tanrılar ve tanrıçalar olarak görülüyorlardı ve bu şekilde efsaneler doğdu. Eninde sonunda geri döneceklerini bildikleri için önemli bilgileri, bunları taşıyabileceklerine inandıkları kişilere öğretmeye çalıştılar. Kendileri gittikten sonra da yeteneklerinin bazılarını taşıyıp insanlara yardım etmeye devam edebilecek kişiler olsun diye insanlarla birlikte olup çoğaldılar.

    İlim ve yetenekler seçilmiş kişiler tarafından jenerasyondan jenerasyona yüzyıllarca aktarılmaya devam etti. Bunlar öncülerdi. Sadece bazı kişilerin seçilip değişik tekniklerin öğretildiği Gizli İlim Okullarının başlangıcıydı. Zaman ilerledikçe kendilerini kalabalıklardan uzak merkezlere ve tapınaklara kapadılar. Özel yeteneklerinden dolayı diğer insanlardan ayrı ve onların üzerinde muamele gördüler. Farklı kabiliyetlerde uzmanlaşan rahipler ve rahibelere dönüştüler. Onların da bu ilmi anlayabileceklerine inandıkları insanları tesbit edip bu kişilere aktarmaları bekleniyordu.

    Yüzyıllar boyunca bu bilgiler korundu ve çok az kişiyle paylaşıldı. Bilgilere erişmek için savaşlar oldu, Engisizyon mahkemeleri gibi bir sürü haksızlıklar, kıyımlar yapıldı. Bilgilere sahip olanlar çoğu zaman bu bilgilerin yanlış ellere geçmesindense ölmeyi tercih ettiler. Bilginin ne pahasına olursa olsun korunması gerekiyordu, yok olması değil.

    Artık bu bilgi sadece tapınaklardaki kahinlere, mağaralardaki keşişlere ya da gizli saklı okullardaki bilge kimselere ait değil. Zamanımıza geri dönüyor ve herkesin öğrenebileceği gibi erişilebilir durumda. Çünkü artık perde inceliyor ve Yeni Dünyaya geçerken bizler uyanıyoruz. Titreşim ve frekansımız bu kadim sırları anlayabilmemiz için yükseliyor. Zamanımıza geri dönüyor ve artık herkesin kullanımına açık.

    Bununla birlikte, bu kitapta yer alan regresyonlar bizi bu sırların sıradan insanlar tarafından bilinmediği, sadece seçilmiş bir kaç kişiye haiz olduğu zamanlara götürüyor.

    Babil zamanındaki tapınaklar dışarda birbirinden eşit mesafede yerleştirilmiş sütunlarla dizayn edilmişti. Bazılarının çatıları açıktı ve gökyüzüne bakıyordu. (Milattan önce 3000 yıllarında, Babil oldukşa yüksek bir kültüre sahipti.) Bu tapınaklar Gözlemevi olarak düşünülmüştü. Rahip binanın merkezinde belirli bir noktada oturur, yıldızların ve gezegenlerin hareketlerini onlar sütunlar arasındaki boşluklardan geçtikçe, gözlemler ve kaydederdi. Kayıtlar saklanır, yüzyıllarca takip edilirdi. Bu şekilde her hareketin kaydı doğru olarak hesaplanırdı. Bu kayıtlar kutsal bilginin bir parçası olur, sadece gizemli sır okulları bu bilgilere erişebilir ve anlamlandırabilirdi. Bu, astrolojinin ve astronominin doğuşu veya başlangıcı olmuş olabilir. Tabi ki asıl öğretiler (ve hangi yıldızların gözlemleneceği) dünya dışı varlıklardan geliyordu. Orjinal olarak verilen bilginin çoğu çıplak gözle görünmeyen gezegenleri gözlemlemek anlamına geliyordu. Dolayısıyla teleskop (Muhtemelen Qumran’daki uzağı gösteren aygıtlara benzer. Lütfen İsa ve Eseneler adlı kitabıma bakınız.) gibi oldukça ileri düzeyde enstrumanları kullanıyorlardı. Bunlar dünya dışı varlıklar için son derece önemliydi çünkü kendi gezegenleri ve takım yıldızlarıyla alakalıydılar. Kendi gezegenlerine seyahat etmek ya da orayla iletişim kurabilmek için doğru zamanı öğrenmek adına gezegenlerin hareketlerini kaydetmek istiyorlardı. Yani astrolojik bulguların bazıları dünyalıların zaman ve mevsimlerin geçişini anlamaları açısından önemliyken, bazıları da dünya dışı varlıklar için önemliydi.

    Bu model Stonehenge, New Grange ve daha bir sürü başka yapılar gibi taş çemberlerin ve tek parka taş abidelerin inşaa edilmesiyle devam etti. Mevsimlerin geçişlerini veya belli başlı yıldızların ve gezegenlerin pozisyonlarını gösteren işaretlerdi. Rotaları lentolara ya da dikili taşlara göre çizilirdi.

    Bu, Atlantis uygarlığı zamanında gayet ileri düzeyde bir bilimdi. Bu bilgiler Mısır’a ya da dünyanın başka yerlerine kaçarak hayatta kalanlarca taşındı. Bu konular Sarmal Evren kitabımda anlatılıyor.

    Tapınaklar ve taş çemberler inşaa etmek ya da mevsimlerin geçişlerini belirlemek neden bu kadar önemliydi ki? Eski anıtların ve kadim sırların tarihi ilkel insanın yeni yeni ziraati, çiftçiligi ve hayvancılığı öğrenmeye başladığı zamanlar kadar eskilere gidiyor. Geleneksel açıklamalar, bu muhteşem yapıların bu insanlar tarafından inşaa edildiği yönünde. Onlar daha vahşi hayattan uygarlığın ilk adımlarına doğru yeni yeni ilerlerken böyle birşey nasıl mümkün olabilir? İlk zamanlarda Dünya dışı varlıkların gelişmekte olan insanlarla beraber yaşadıklarını ve onlara evrimleri sürecinde yardım etmek için bir takım hediyeler ve bilgiler verdiklerini biliyoruz.

    Dünya üzerindeki her medeniyetin kendilerine kültür getirenlerle ilgili bir efsanesi vardır. Bunlar, gelip onlarla yaşayan, hayatta kalmaları ve gelişmeleri için onlara bazı temel beceriler öğreten varlıkların hikayeleri. Örneğin, Amerika’daki yerlilerin onlara ne zaman ve nasıl mısır ekmeleri gerektiğini öğreten bir Mısır Kadını vardır. Ya da başka varlıkların gelip onlara avcılığı ve ateşi kullanmayı öğrettiğinin anlatıldığı hikayeleri. Dünya genelindeki bütün bu efsanelerin tamamında kültür getirenler ya gökyüzünden ya da denizin öbür ucundan geliyorlar. Sarmal Evren I’de, güneşin, ayın ve yıldızların enerjisini kullanan makineler yapan uzaylılarla ilgili bir hikaye var mesela. Bu varlıklar istedikleri kadar yaşayabildiklerinden insanlar tarafından hep tanrılar olarak görülmüştür.

    Gelişen nesillerin ne zaman ekim, ne zaman hasat yapacaklarını bilebilmeleri açısından, zamanın hesaplanması, özellikle de mevsim geçişleri çok önem arz ediyordu. Dolayısıyla yapıların inşaasının önemli olması da burdan geliyor. Mevsimleri takip etmek, belirli kimseleri bunları yorumlayabilmeleri için eğitmek ve diğer insanlara anlatmak için. Yıllardır yaptığım seanslar sayesinde öğrendim ki bu orjinal yapılar o zamanlarda yaşayan ilken insanlar tarafından değil, uzaylılar tarafından yapılmıştı.

    Taşları vb. şeyleri yaratmak ve kaldırmak için zihni kullanma yetisi bazı çok gelişmiş medeniyetlerde iyice öğrenilmişti ve Atlantis’in yokoluşunun ardından bu bilgiler felaketten kurtulanlar tarafından Mısır’a ve başka yerlere götürülmüştü. Atlantis uygarlığı zamanında uzaylılar halen insanlar arasında yaşamakta ve onlarla gelişmiş bilgileri paylaşmaktaydılar.

    Başta mevsimleri takip etmek gibi temel şeylerle başladılar, sonrasında daha sofistike ileri astronomi bilgisiyle devam ettiler. Bunlar uzaylıların kendi gezegenlerinin hareketlerini ve pozisyonlarını izleyebilmeleri içindi. Yapılar ayrıca uzaydan da görünebiliyorlardı ve gezegenin etrafında dönen uzay gemileri için belirleyici olarak işlev görüyorlardı ki diğer kardeşlerine yeryüzünde nerede bulunduklarını ve çalıştıklarını bildirebilsinler.

    ******************************************************************************

    Terry Texas’taki çiftliğinde yaşayan ve zamanını at üretimi yaparak ve onları satarak geçiren bekar bir hanımdı. Bana kendi kişisel problemlerine cevaplar bulmak için gelmişti. BA’nın danışana hangi geçmiş hayatı göstereceğini asla bilmiyoruz. Onun kendine has ve eşsiz bir mantığı var, ve ben onun neyi seçeceğini ya da danışanın şu andaki hayatıyla nasıl bir bağlantı olduğunu hiç bilmiyorum.

    Terry buluttan çıktığında, uzun sütunları olan büyük bir tapınakta duruyordu. Önünde ejderha başı olan bir geminin ona doğru gelişini izliyordu. Üzerindeki yirmi kişiyle bu gemi büyük bir nehrin limanına giriyordu. Uzun siyah saçlı ve kolunda altın bilezik olan bir kadına bakıyordu. Çok güzel bir kadın. Kahkülleri var. Kafasında da birşey var… altından birşey. Konuşurken kadınla bütünleşti ve şöyle dedi Ben bir akolitim yardımcısıyım, burda öğrenim görüyorum. İsis kelimesini duyuyorum. dedi.

    Sözlük akolit kelimesini bir tür yardımcı olarak tanımlıyor (tahminen dini görevlerle ilgili bir yardımcı.)

    D: Ne okuyorsun?

    T: Yıldızları. Ve gezegenleri.

    D: İsis’le ilgili olduğunu söyledin? (Evet) İsis kim?

    T: O kraliçe. Bu tapınakta yaşayan kişi.

    İsis eski Mısır’da çok popüler bir tanrıçaydı. Efsaneye göre Yeryüzünün tanrısı Geb ile Gökyüzünün tanrıçası Nut’ın ilk kızlarıydı. Kardeşi Osiris ile evlendi ve oğlu Horus dogdu ve Horus sonradan Firavun oldu. Bu muhtemelen soyun saf kalması için yapılan akraba evliliğinin başlangıcıydı. Efsanede İsis’in pek çok sihirli gücü ve olağandışı yetenekleri vardı. Sirius yıldızı İsis’le ilgilidir. Yıldızın görünmesi yeni bir yılın geldiğini bildirirdi ve İsis yeniden doğuşun ve reenkarnasyonun tanrıçası ve ölülerin koruyucusu olarak düşünülürdü. Bütün Mısırlılar tarafından tapınılan tek tanrıçaydı. Eski tarihçi Plutarch, İsis’i bilgi ve anlayışı olabilecek en yüksek derecede gören, istisnai bir şekilde bilgili ve bilgeliği seven bir tanrıça olarak tanımlamıştı.

    İsise kendi tarikatının tarihi boyunca rahipler ve rahibeler tarafından hizmet edildi. Bunların çoğu bilgelikleri ve şifacılıkları bakımından oldukça ünlenmişlerdi, rüya yorumlama ve havayı kontrol etme gibi özel güçlerinin olduğu söyleniyordu. İsis ve Osiris tarikatı İsa’dan sonra 6. yüzyıla kadar varlığını sürdürdü, taki Justinian, Theodosian yasasını çıkartıp bütün pagan tapınakları zorla yokettirdiği ana kadar. İsis tarikatının bir çok inancı ve ritüeli o dönemde yeni yeni ortaya çıkmakta olan Hristiyanlık dinine eklendi.

    Bu hikaye İsis’in hayatta olduğu ve henüz tarikatleşmediği dönemde geçmiş gibi görünüyor. Bir tapınak heykelinden değil de gerçek bir kişiden bahsettiğimizden emin olmak istedim.

    D: İsis gerçek bir kişi mi? (Evet) Ben heykeli olan tanrıları ve tanrıçaları düşünüyordum.

    T: Hayır, O gerçek. Pek çok kişi onunla eğitim alıyor.

    D: Hepsi aynı konuda mi eğitim aliyor?

    T: Hayır, hepimizin farklı görevleri var. Bazılarımız kitaplar veya parşömenler üzerinde çalışmasına izin verilmiyor. Hala çok kızgınlar.

    D: Neden kızgınlar?

    T: Burda olmak istemiyorlar. Eve gitmek istiyorlar.

    D: Burası ev değil mi zaten?

    T: Hayır. Hepimiz onunla çalışmak için farklı yerlerden geldik.

    D: Dünyanın farklı yerlerinden mi demek istiyorsun?

    T: Hayır. Onlar göklerden geliyorlar. Komşu galaksi veya yıldızlardan geliyorlar. Geldikleri yerlerde kadınlar değersizdi. Bu yüzden burada olmak istemiyorlar. Onunla çalışmak istemiyorlar.

    Geldikleri yerlerde kadınlara saygı gösterilmiyorsa açık bir şekilde İsis’in altında çalışmak istemiyorlardı.

    D: Orda mutlu değillerse geldikleri yere geri dönemiyorlar mı?

    T: Hayır. Belirli bir süre burda kalmak zorundalar. Kendi dünyalarında herşey çok farklı. Geldikleri yer çok karanlık ve bir sürü makina var. Burası çok yeşil, çok verimli, çok güzel ve sıcak. – Burda kalıp kendi dünyalarına bilgi götürmeleri emredildi.

    D: Bu insanlar sizlere benziyor mu?

    T: Hayır, elleri sivri şeylerle kaplı ve maske takıyorlar. Yüzlerini göremiyorsun.

    D: Öyle mi? Neden maske takıyorlar acaba?

    T: Makinaları saklamak için, çok güzel yüzlü insanlar değiller. Karanlıklar. Karalar, metal gibi.

    D: Maskeleri neye benziyor?

    T: Kuşa benzetiyoruz. Sivri bir gaga gibi. Gözleri için büyük boşluklar var ama gözleri içine gömülü. Ve gözleri ölü gibi görünüyor. Hızlılar, kuş gibi. Sesleri bir makina gibi geliyor, yumuşak değil ve konuştuklarında melodisi yok.

    D: Ama sen onları hiç maskesiz görmemistin?

    T: Maskelerinin ötesini görebiliyorum.

    D: Böyle bir yeteneğin mi var?

    T: Evet. Vücutlari deri gibi görünüyor.

    D: Makinalar gibi olduklarını söylemistin?

    T: Hayır. O kısım kılıfın altında.

    D: Ama canlılar değil mi?

    T: Evet. Ama bizim gibi organları yok. Organlara ihtiyaçları yok. Onlardan korkuyorum. Sevmiyorum onları.

    Kulağa bir çeşit mekanik insanlar gibi geliyordu, bilgisayarlaştırılmış bir şey gibi. Belki bir robot gibi.

    T: Zekası var. düşünebilme ve olaylara tepki verme kabiliyeti var ama sahte. Bir şey onlara nasıl cevap vermeleri gerektiğini ve ne yapmaları gerektiğini söylüyor.

    D: O halde bir robot ya da makine gibiler, değil mi?

    T: Evet. Ama daha ileri düzeyde.

    D: Eğer kızgınlarsa bir tür duygu hissedebiliyorlar demektir. (Evet) Ve orda olmak zorunda değiller. İsis onların orda olması konusunda nasıl hissediyor?

    T: Gerekli olduklarını söylüyor. Onlarla dost olmamız gerektiğini. Ortamda huzur olmak zorunda.

    D: Eğer gelmelerine izin vermezse huzur olmaz mı?

    T: Evet, doğru.

    D: Belki de öğrenmeleri gereken birşey vardır.

    T: Nezaket. Bazıları öfkelerini yeniyor ve kalıyorlar. Duyguları öğreniyorlar. Yıldızları zaten biliyorlar. Saman Yolu’ndan olduklarını söylüyorlar. Biz de onların kültürünü öğreniyoruz.

    D: Bu mabette başka türde insanlar var mı?

    T: Evet. Çok büyük insanlar var. Beyaz kıyafetler giyiyorlar. Keller ve çok uzun boylular. İki metreden uzunlar. Fazla konuşmuyorlar. İstedikleri şeyleri sana zihinsel olarak söylüyorlar. Bu gezegenin güç noktaları üzerine çalışıyorlar. Bu noktaları eneji üretmek için kullanıyorlar. Bu şekilde seyahat ediyorlar.

    D: Bunu yapmak için bir araca ihtiyaçları var mı?

    T: Bazen, bazen de gerek yok.

    D: Peki ya karanlık olanlar, onlar da bir araç kullanıyorlar mı?

    T: Evet, mutlaka bir araç olması lazım. Makinalardan başka birşey bilmiyorlar. Araçları uzun ve dar, bir tür boru gibi. Belli bir şekilde dönüyor, göremiyorsun bile. Işık parlıyormuş gibi görünüyor. Ama uzun insanlar birden beliriveriyorlar. Makinaları sevmiyorlar.

    D: Buranın çok enteresan öğrencileri varmış gibi görünüyor, değil mi?

    T: Evet, pek çok değisik insan var. Bazıları dünyadan, benim gibi dünyada yaşayanlar.

    D: Diğerleri dünyada yaşayanlardan daha mı fazla?

    T: Hayır. İsis diğerlerinin çok sayıda gelmesini istemiyor.

    D: Orda olmayı seviyor musun?

    T: Ah, evet. Çok huzurlu bir yer. Bir sürü de kitap var.

    D: Bir sürü değisik türden varlıkla birlikte gezegenler ve yıldızlar hakkında oralara seyahat ederek pek çok şey öğrenebilirsin, değil mi?

    T: Burdan ayrılmaya iznimiz yok.

    D: Bu şekilde birinci elden bilgi edinebilirsin diye düşünmüstüm.

    T: Ah, hayır. Karanlık olanlar bizi götürmek istiyorlar ama geri getirmezler.

    D: Muhtemelen bilgileri kendi dünyaları için istiyorlar. (Evet) Sen de kitaplardan öğrenmeyi tercih ediyorsun.

    T: Evet. Kendi kendime çok çalışıyorum.

    D: Şu gördüğün tekne, tekneyle gelenlerin kim olduğunu biliyor musun?

    T: Onlar hacılar. Çok uzaktan, çok soğuk bir iklimden geliyorlar. İsis’i tanıyorlar. Onu görmek için geliyorlar. Daha önce gelmemişlerdi.

    Vikingler gibi geldi kulağa.

    D: Bu çok sık olur mu?

    T: Hayır bir

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1