Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Evrenin Anahtarı
Evrenin Anahtarı
Evrenin Anahtarı
Ebook335 pages4 hours

Evrenin Anahtarı

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Değerli Okuyucu;
Bu kitap serinin üçüncü kitabıdır. İlki 'Orta Evren Günlükleri', ikincisi 'Evrenin Anahtarı', dördüncüsü 'Evrenin İncisi', beşincisi 'Yok Oluşun Kıyısında' adlı kitaplardır. Bilgilerinize...

Güncellendi (01.09.2022) : Kelime hataları, Gramer yapısı, Noktalama işaretleri, Cümle düzeni ve Anlam karmaşası tekrar elden geçirildi.

Hayal gücümüzün ve maneviyatımızın iç içe yaşadığı beynimizin sağ lobuna inançlarımızla bu kadar hasar vermeseydik bile yine de evrenin yapısını kavramamız olanaksız olacaktı. Başlangıcı bilinmeyen, sonu görünmeyen bir örgünün iç bölümlerinin olduğunu bilmek bir yana, canlıya hareket etme yetisi veren varlığının oluştuğu bir yerin hayâli bile imkansızken, bu varlıkların ölümden sonra oluştukları yere geri dönmesi ve farklı bir boyutta, bir okyanusta süzülen küçük balıklar misali gerçekliğini sürdürmesi inanılmaz.

Bu bölge iyi ya da kötü olanların zamanla seçilerek kendine uygun topluluğa girmesi ile dengesini sağlıyor. Bu denge, ara sıra iyi veya kötü tarafa ağırlığını verse de bu ihtimal her zaman söz konusu olmuş ve bir denge bozulma payı bırakılmış durumda. Burası, altevren... Varlık bütünlüğünün ve gerçekliğinin korunduğu, diğer evren katlarının en büyük dayanak noktası. Burada oluşabilecek bir sorun tüm evrendeki canlı yaşamını tehdit eder, ancak bu şimdiye kadar hiç olmamıştı.

Altevren, her zaman bilinen altı dengeleyicisi ile buradaki düzeni sağlamakla meşguldü. Bunlar, iyilerden Kalya, Soli ve Nekra, kötülerden ise Saylo, Torkan ve Aby’ydi. Bu dengeleyicilerin görevi sadece alt evreni düzenlemek değil aynı zamanda yeni doğan canlılara iyi veya kötü özelliğini vermekti. Aralarında hiçbir şekilde güç dengesi olmayan bu dengeleyicilerin içinde birinin yaptığı küçük bir hesaplama hatası bir gün onlara çok pahalıya patlayacak, ilk defa altevren dengesi bozulmaya başlayacaktı. Bu hatayı yapan Tork, kötü bir ırka gereken özelliklerini verirken biraz aşırıya kaçınca ortalık karışmıştı. Evrenin üst kısmında yaşayan Torklar bu özellikleri alan ırktı. Kendi sınırları olan ve sadece güçlü kalmak için diğer ırklara saldıran sıradan canlılar olmaları gerekirken, üst düzey zekâsı olan, aynı zamanda keçileri kaçırmış bir ırk olup çıkmışlardı.

İşgal ettikleri gezegenlerde yaşayanlara sırf zevk olsun diye işkence ve acı çektiren bu ırk, yakaladıkları hiçbir canlının huzurlu şekilde ölmesine izin vermemişti. Çok fazla yeri işgal edip çok aşırıya kaçtıklarında altevrende kötü varlıkların çok birikmesinden şüphelenen iyi dengeleyiciler bu canlılara karşı yarattıkları yeni ırklarla onları yok etmeyi başarabilmişlerdi ancak sorun bundan sonra başlamıştı. Huzursuz şekilde ölen milyonlarca canlı ve Torkların kötü varlıkları birleşip altevrenin kötü bölümünü ele geçirdiler. Böylece diğerlerini de kendilerine yem yapabileceklerdi, ancak iyi dengeleyiciler çok iyi bir savunma yapmışlar ve dengeyi sağlamayı başarmışlardı.

Gözü dönmüş kötülere bu yeterli gelmeyecekti. Bu yüzden kara delikleri oluşturup orta evrene geçmeyi başarmışlar ve Torkları fiziksel hale sokmuşlardı. Orta evrende onları durdurmak için oluşturulan mavi küreler ve birliklerine yenilen Torklar bunu hazmedememiş, altevrende ne kadar kötü ve huzursuz varlık varsa hepsini toplayıp bir kez daha orta evrene saldırmak için harekete geçerek kalan son güçleri ile bir kara delik daha oluşturup tanecikler halinde geçişlerini tamamlamışlardı.

Yazarın Tüm Kitapları:

• Yazgı – Fantastik, Polisiye Olaylar Serisi
• Yıldızlara Seyahat – Zamanı Göstermek Hünerli Bir İştir
• Orta Evren Günlükleri – Ruh Tutucuların Yükselişi
• Orta Evren Günlükleri – Kristal Küre Birliği
• Orta Evren Günlükleri – Evrenin Anahtarı
• Orta Evren Günlükleri – Evrenini İncisi
• Orta Evren Günlükleri – Yok Oluşun Kıyısında
• Ümit Rıhtımı – Kaybolanlar
• Glütensiz Hayat – Tahıl Beyin Özeti
• Yalnızlıklarım – Salih Yıldız
• Bilmukabele Kalbim Kırıldı
• 100 Günde Beşer’i Alem
• Lanetl

LanguageTürkçe
Release dateMay 8, 2020
ISBN9780463659090
Evrenin Anahtarı
Author

Ceyhun Özçelik

Ceyhun Özçelik, the writter of The Diaries of the Middle Universe, was born in İstanbul, Turkey, in 1975. He started to write his novel series in 2006. It has been 12 years for him to write his bestsellers and still continue. In 2010, he decided to share them to all over the world.He has been living in Marmaris almost for 25 years by finishing his carrier in tourism and he moved to small city called Muğla. He finished his education about tourism and hotel management and public administration.His imagination is always about outer life in space even different universes. He impressed from the other performers too much that he mentioned about it in every book he wrote.'I present this story to the spectacular writers and directors that I have read their stories and watched their films for years, which have influenced my imagination and dream world and took me to wonderful lands'

Read more from Ceyhun özçelik

Related to Evrenin Anahtarı

Titles in the series (5)

View More

Related ebooks

Reviews for Evrenin Anahtarı

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Evrenin Anahtarı - Ceyhun Özçelik

    SAYLONLULARIN SONU

    Orta Evren, Serventius Galaksisi, ServoX Sistemi (1650)

    Onları bulamadık efendimisss! Sssanki bisssden sssaklanıyorlarr! Tüm şehirler boşşş! dedi çatallı sesiyle, kafasını yukarı kaldırmış, yeşil bir kobra misali olan Sarokan, Saylon başkanına rapor verirken. Konuşurken ağzı hiç açılmamış, ama siyah gözlerinin ortasındaki kırmızı kristal sürekli yanıp sönmüştü.

    Yuvarlak, devasa bir topu andıran odanın içi sarı, kısık ışıklarla donatılmıştı. Saylon lideri hâlâ ilk şeklini korumayı başaranlardandı. Havada, turuncu halde parlayarak oradan oraya bir hayalet misali süzülen vücudu, büyük bir kafaya eklenmiş, yaprakları dökülmüş bir dal gibi, saçaklarını sarkıtıyordu yere doğru. Hemen yanında, vücudunu yerleştirdiği büyük bir yuvarlak nesne, beyaz yüzeyinde yüzlerce küçük, yuvarlak, kırmızı göz bebeklerini barındırıyordu.

    Saylonlular, bu şekilde, yani turuncu renkli bir enerji halinde doğarlar ve sonra üzerlerine bir kıyafet gibi geçirdikleri dış kabuklarını oluştururlardı. Birçoğu bu kabuklarla bütünleşirken en gelişmişleri ise kabuklarını istedikleri zaman değiştirme şansına sahip olurlardı.

    Odanın içinde, havada ışıldayarak gezinen lider birden hızla aşağı, Sarokan’ın dibine kadar gelip uzun kafasındaki kırmızı kristale bakarak havada yankılanan gür sesiyle, Ne demek onları bulamadık! Her şeyi kendim mi yapmam gerekiyor? O zaman sizin gibi işe yaramazlara niye ihtiyaç duyayım ki? demişti öfkeyle. Sonrasında kafasından turuncu ışıklarını gönderip kristali yerinde sökmüş, Sarokan cansız halde yere yuvarlanmıştı. Kapıdan giren bir Saylobot onu yerden alarak dışarı çıkardı yavaşça.

    Dış kabuğuna yönelen lider onun tepesinde açılan delikten önce dal gibi olan alt kısmını ardından kafasını geçirdi ve içine girdi. Havada duran dev yuvarlak nesnenin üzerindeki kırmızı noktalar bir anda açıldı ve yüzlerce göze dönüştü. Göz bebekleri hızla dönüyor, işgal ettikleri tüm yerleri izlemeye başlıyordu lider. Saylonlularun gittikleri her yere yerleştirdikleri nano kameralar sayesinde yapabiliyordu bunu.

    Biraz sonra oradan ışık hüzmesi halinde çıkmış ve Sarok sistemindeki merkez gezegeninde ne kadar Saylonlu varsa onlara telepatik olarak bir mesaj göndermişti. Mesajda Nekriya gezegenindeki canlıların tükendiğini, yeni canlı sistemi bulabilmek için sistemin yönünü değiştireceklerini bildiriyordu.

    Bu durum Saylonluların başına ilk defa gelmemişti ve bu konuda ne yapacağını çözememişti lider. İşgal ettikleri her gezegende, orada yaşayan canlılar bir süre sonra Saylonlar tarafından yeniden kurulan düzene ayak uyduramayarak yok oluyordu, oysa onlar bu sistemlerdeki canlıların bir şekilde yaşamaya devam etmelerini istiyordu, ancak bu yöntemle bunun olmayacağı bir kere daha kanıtlanmıştı. Yeni bir düzenleme yapılıp bu gidişat durdurulmalıydı, ama duygu ve empatiden yoksun bir ırk olan Saylonlular bunu hiçbir zaman yapamayacaktı.

    Ortasındaki merkez gezegene devasa kanallarla sekiz göktaşını bağlayan Sarok sistem gemisi bu haliyle orta evrenin en büyük yapısı olma rekorunu elinde bulunduruyordu. Merkez küreden (İmpetusLV) üç kat ve neredeyse orta evrenin tüm gezegenlerinden altı kat daha büyüktü bu gemi. Bundan dolayı böyle bir gemiyi harekete geçirmek için çok büyük bir güç gerekliydi.

    Saylonlular, zengin kaynakları olan göktaşları sayesinde bu güce ulaşabiliyorlardı, ancak bu kaynakları ortaya çıkaracak iş gücü gerekiyordu. Buradaki madenleri çıkaranlar, onların işgal ettikleri yerlerden esir alarak köle haline getirdikleri, sayıları milyonları bulan farklı canlılardı. Onların sayılarındaki azalma gemi gücünün azalması demekti ve Saylonluların en son isteyecekleri şeydi bu.

    Kölelerdeki azalmanın farkında olan lider ise bir an önce, hedef olarak belirlediği Serventius Galaksisindeki ServoX sistemine doğru yola çıkarmıştı sistemi. Burada yaptıkları taramalarda milyarlarca canlının oradaki büyük sayılabilecek gezegenlerde yaşadığını saptamışlardı. Aynı zamanda onların çok iyi bir teknolojiye de sahip olduklarını bilen Saylonlular yenilme riskini göze alabileceklerini düşünüyorlardı. Bu durumda ise yakaladıkları esirlerle oradan uzaklaşıp galaksideki diğer sistemlere saldırabilirlerdi.

    Çok ileri düzeyde bir teknolojiye sahip olan Korgun ırkı aynı zamanda ServoX sistemini dışarıdan gelen tehlikelere karşı koruyan tek ırk ırk olma özelliğini elinde bulunduruyordu. Siyahımsı, tüylü derilerinden çıkan altı bacak ve dört kola sahip bu canlıların dev bir tüylü örümceğe benzeyen bu görünüşlerinden dolayı  herhangi başka bir canlı onları gördüğünde aniden ürkebilirdi, ancak gelişmiş bir beyne sahip bir tür olmaları yanında iyiliksever bir yapıya da sahiptiler. Yassı kafalarının üzerinde, iki önde iki arkada dört gözünün olması onları diğer canlılardan farklı kılan bir diğer özelliğiydi.

    Sisteme hâkim olan küre muhafızları için tek sorun vardı Korgunlarla ilgili. Dışarıdan gelen herhangi bir tehlikeyi savunan bu canlılar kızdıklarında, önlerinde durulamıyor, tehdidi yok etmeden durmak bilmemeleri bir yana şuurlarını kaybedip ne yaptıklarını da hatırlamıyorlardı. Bu da muhafızlar için bazen sorun olabiliyordu, çünkü tüm gezegeni savunmasız da bırakabiliyorlardı.

    Korgunlar, tüm ServoX sisteminin korumasını, onun etrafını saran ve sayıları yüz binleri aşan mekikleriyle yapıyorlardı. Her mekikde yaklaşık on kadar Korgun askeri bulunurdu. Sistem oluşmaya başladığında oraya düzen getirmek için ortaya çıkan kristal küre, koruma ırklarına yaklaştığında anlamıştı onlardaki değişik yapıyı ve o yüzden onlara tam kendilerine göre bir görev vermişti. Bu görev savunma silahlarını oluşturmak ve onları yönetmekti, ancak bu kadar gemiyi yapacak materyal bu sistemlerin hiçbirinde bulunmuyordu.

    İşte burada Korgunların bir başka özelliği devreye girmişti. Tıpkı örümceklerde olduğu gibi onlar da vücutlarından bir çeşit madde çıkarıyorlardı, ancak bu örümcek ağına hiç mi hiç benzemeyen, onların vücutlarından çıkınca sertleşen, oldukça sağlam bir organik metal karışımdı. Çok çalışkan ve zeki olan Korgun ırkı için bu metalleri gemilere çevirip gezegeni sarmak sadece bir yıl kadar bir zamanlarını almıştı.

    Saylonlular bu sisteme saldırmadan önce bu ırkla ilgili iyi bir araştırma yapsalardı kesinlikle buraya uğramadan diğer sistemlere geçerlerdi, çünkü onların bilmediği, Korgunlar ile ilgili bir diğer gerçek, onların nano teknoloji konusunda da çok ileri düzeyde oluşuydu ki bu Saylonluların ana saldırı mekanizmasıydı.

    ServoX sisteminin biraz ilerisinde her zaman keşif gemilerini bırakan Korgunlar intikam ve kendilerini kaybetme durumu hariç sistemin savunmasını her zaman kontrol altında tutuyorlardı. Bu keşif gemilerinden üçü ise ilk defa karşılaştıkları Sarok Sistem gemisini ve Saylonluların nasıl bir tehdit olduğunu kısa sürede anlayacaktı.

    Saylonlular son hızla Serventius Galaksisine girmişler ve ServoX sistemine doğru yol alıyorlardı. Bunu gören keşif gemileri önce sistem korumalarına ve savunma sistemine durumu ilettikten sonra kendi sistemlerinden biraz daha küçük olan dev yapıyı yakından araştırma yapmaya koyuldular. Onlar için bir tehdit olup olmadığını öğrenmeleri gerekiyordu, çünkü bu hızda bu kadar büyük bir yapının sistemlerine çarpması çok kötü sonuçlar doğuracaktı.

    Tüm frekans taramalarını Sarok sistemine yönelten keşifçiler ana gezegenin etrafındaki göktaşlarında yaşayan milyonlarca canlı olduğunu fark ettiklerinde bunun başıboş bir sistem olmadığını tahmin ederek gemi kalkanlarını oluşturup daha yakına gitmeye karar verdiler.

    Saylonlular ise tarayıcılarında bu sivri üçgenlere benzeyen gemileri görmüş ve saldırgan nano botlarını onların üzerlerine göndermişlerdi. İlk iki gemi bu nano botlar tarafından anında hasara uğratılıp parçalanmıştı. Bunu gören arkadaki Korgun gemisi frekanslarını değiştirerek onlara neyin saldırdığını hemen fark etti. Kendi oluşturdukları nano düzenleyicileri hemen devreye sokan Korgun askerleri bu nano botların bazılarını kontrol altına almış ve gemiye zarar vermelerini önleyerek hızla oradan uzaklaşmıştı. Gemileri parçalanmadan durumu rapor eden askerler onu son anda tek parça Korgun gezegenindeki üslerine indirdikten sonra orada bulunan ekipler hemen araştırmalarına başladılar.

    Saylonluların nanoları Korgun teknolojisinin biraz daha gerisindeydi. Bunu kullanan Korgunlar onlara hiç ummadıkları bir sürpriz yapmak için hazırlıklara başladı. Milyonlarca Korgun’a haber verilmiş, artık tek amaç için uğraşıyorlardı, o da kendilerine saldıracak nanoları yakalayarak yeniden programlayan ve kaynağına geri saldırmalarına sağlayan bir sistem kalkanı oluşturmaktı.

    Hızla işe koyulup sistem etrafındaki gemilerin de yardımıyla görünmez haldeki kalkanı oluşturan Korgunların yapması gereken tek şey beklemekti artık. Gemiler kalkanın tam arkasında tuzak olarak duruyor, böylece Saylonluların ilk hedefi olacaktı.

    Sisteme yaklaşan Sarok sisteminin merkezinde bulunan Saylon lideri, ServoX gemilerinin pozisyonuna bakmış ve onların sistemin her yerine dağıldığını ve sistemin çevresni tamamen kapladığını görmüştü. Tüm göktaşlarındaki saylon ekiplerine haber veren lider aynı anda tüm nano botları gemilere göndermelerini emretti. Böylece ana savunmayı yıkıp sisteme girebileceklerdi. Aynı anda tüm orduyu da şekillendirmiş ve merkezdeki altı bin kadar Saylobot hariç diğerlerinin gemiler parçalandıktan sonra hızla gezegenlere saldırmasını emretmişti.

    Bu Saylobotlar kendi gibi gelişmiş Saylonluların kullandığı kabuklardı. Onlar istedikleri zaman bu kabukların içinden çıkıp başka kabuklara geçebiliyorlardı. Böylece bir Saylobot arızalanırsa bu onlar için sorun olmayacak, yenisini yaparak onu kullanabileceklerdi.

    Saldırı başlamış, Saylon lideri, gözlem mekiklerinin çektiği görüntülerden savunma gemilerinin yok oluşunu izlemek için hazırlanmıştı, ancak gemilerin hemen önünde oluşan renklenmeler onu şüpheye düşürdü. Gemilere bir şey olmuyor, ama tüm ServoX sisteminin her tarafında pembeli mavili ışınlar ortaya çıkıyordu. Bu, nano botların kalkana çarptıktan sonra değişim sürecinde oluşan bir görüntüydü aslında, ama lider bunu anlayamamıştı ilk etapta. Sonrasında öndeki Saylon gözlem gemileri teker teker parçalanmaya başladığında durumu çözmüş, ama iş işten geçmişti. Buradan geri dönüş olmayacaktı. Kendi silahları ile vurulmaya başlamışlar, göktaşlarında bulunan tüm Saylon ekipleri nano botların saldırısıyla yok olmuştu.

    Beyinlerinde çip olan köleler de aynı durumdaydı. Hepsi yavaş yavaş ölüyordu ve liderin buna yapabileceği hiçbir şey yoktu, çünkü neredeyse tüm sistemi hedef alan nanoların sayısı çok fazlaydı ve kontrol edilemeyecek kadar da hızlılardı. En son merkez gezegene saldıran nanolar Saylobotlarını terk eden binlerce Saylonluyu yakalayarak onları yok etmişti.

    Lider ise ortadan kaybolmuş, ondan bir daha haber alınamamıştı. Sistemdeki canlıların tamamen yok olduğunu anlayan Korgun ekipleri son kalan nanoların da kendilerini imha etmelerini sağlayarak ana merkez gezegenine ve liderin kontrol odasına girip Sarok sistem gemisini tekrar programladılar. Onun hiçbir gezegene çarpmadan çok yavaş bir şekilde hareket etmesini sağlayıp sistemlerinden uzaklaştırdıktan sonra görev tamamlanmış ve ServoX sistemi korunmuştu. Bu savaşla Saylon ırkı yok olmuş, bir daha başka hiçbir ırkı tehdit edemeyeceklerdi.

    KÜRE BİRLİĞİ – ÖZEL GÖREV 1

    Orta Evren, İmpetusLV, Küre Birliği (2095)

    Saf kötülüğün tohumları artık yuvadan uçmaya hazırdı. Saylonluların yok olmasından sonra geçen dört yüzyılı aşkın bir sürede Torklar daha önce orta evren kürelerini yok etmeye çalıştıysa da bunu başaramamış, ama amaçlarından hiçbir zaman vazgeçmemişlerdi. Onlara göre fiziksel şekli olan canlıların yaşaması gereksizdi. Bunu sağlamak için yeterince bekleyip kötü ırkları kışkırtarak İmpetusLV merkez küresini yok edecek, bu sayede güçsüz kalan diğerlerini alt etmek çok kolaylaşacaktı onlar için. Bu sefer hazırlıksız olmayacaklar ve çok daha güçlü canlıları kullanacaklardı amaçları için, ama her şeyden önce orta evrende şekil alabilecekleri güçlü vücutlara ihtiyaçları vardı. Daha önce kullandıkları parçalanmış et yığınları hiçbir işlerine yaramamış, dahası onları güçsüz ve yetersiz kılmıştı evren muhafızlarına karşı.

    Orta evrene geçebilecekleri son kara deliği oluşturduklarında hızlı olmaları gerektiğini anlamışlardı, çünkü muhafızlar eskisine oranla çok daha çabuk davranıyor ve kürelerin yardımıyla delikleri kolayca kapatabiliyorlardı artık.

    Solemniya gezegeninde muhteşem gökkuşağı ormanlarının ortasına kurulmuş, orta evrenin tüm kötü varlıklarına ve onu tehdit eden düşmanlara korkusuzca karşılık veren cesur yürekli muhafızlara ev sahipliği yapan görkemli tapınak, ona karşı yapılan her saldırıda tüm heybetiyle ayakta kalmaya devam etmişti. Tapınağın hemen önünde yeni günün ilk ışıklarını karşılayan yaşlı lider, toparlanmaya başlayan askerlerini izlemekteydi.

    O esnada Torklar altevrenden geçişlerine hazırlanırken İnka’nın beyninde yanan kırmızı sinyaller o kadar güçlüydü ki tapınak merdivenlerinde dengesini kaybetmiş, neredeyse bayılacaktı. Aynı anda Athena ve Korat da bunu hissetmiş, İnka’ya telepatik olarak art arda mesajlar gönderiyorlardı. Artık devrinin sonuna gelen yaşlı muhafız lideri ise kafasını hemen toparlayıp onlara gitmeleri gereken yeri bildirdi.

    Gerçek şu ki İnka, yardımcısı ve en yakın dostu Tara’yı kaybettikten sonra içinden bir şeylerin koptuğunu fark etmişti. Ardından kalbini ilk defa açtığı, Aquantis halkını kurtaran ve ulusu için bir kahraman olan Darius’u kaybetmek ona çok daha zor gelmişti. Kürenin ona verdiği uzun ömrün en acı yanı da buydu. En sevdikleri bir bir yok oluyordu ve buna yapabileceği pek bir şey yoktu muhafız liderinin. Athena’yı bulduğunda yaşadığı annelik duygusu bir yana tüm orta evrenin sorumluluğunu üzerinde hissetmek zamanla onu yıpratmıştı. Yavaş yavaş kendi devrinin bittiğini anlamaya başlamıştı, ancak kendinden sonra gelenlere en iyi geleceği bırakmak için verdiği kararından ölene kadar vazgeçmeyeceğini biliyordu. 

    Orta evreni ve tüm yaşamı tehdit eden Torkları ortadan kaldırmalıydı, ama bunu nasıl yapacağını henüz çözememişti. Bu konuda küre birliğine ve özellikle Korat’a çok güveniyordu ve zamanı oldukça onu ziyarete gitmiş, başlarından geçenleri anlatmış, onun hazır olması gerektiğini söylemişti ona. Torkların görünmeme özelliğini, başka canlıları kontrol edebileceklerini ve onları kendilerine karşı kışkırtacaklarını üzerine basa basa belirtmişti.

    Korat bu hikâyelere hiç yabancı değildi aslında. Kathlyn de ona Kalium gezegenine olanları en ince ayrıntısına varana kadar anlatmıştı, ancak İnka bu konuda daha deneyimliydi ve onun öngörüleri her zaman doğru çıkmıştı şimdiye kadar. Eskisi gibi çok fazla tapınakta vakit geçirmeyen İnka son zamanlarda kendini hep Solemniya kırlarının kenarında bulunan nehrin karşısında oturup düşünürken buluyordu. Böyle zamanlarda kalbi küreyi hissediyor ve huzurla dolu son yolculuğuna gideceği küre sislerinin içini hayal eder olmuştu, ama bu huzuru yakalamadan gitmeye niyeti de yoktu. Sadece kendi halkı değil tüm evrenin canlıları onun için çok değerliydi. Bu yüzden onların geleceğini inşa edeceğine inandığı küre birliğini en iyi şekilde yetiştirmiş ve küreyi koruma sırasının onlara geldiğinin bilincindeydi.

    Korat, İnka’dan aldığı bilgiler doğrultusunda küre birliğinin hemen toplanmasını istemişti. Amos’u, Tanaka’yı ve Elvira’yı alarak Athena’yla Solemniyada buluştuklarında uzun süredir birbirlerini ne kadar özlediklerini hatırlamışlardı. Son beş yıldır hepsi farklı görevler yapmaya başlamış ve birbirleriyle çok az görüşme şansları olmuştu. Bu olay sayesinde küre birliği tekrar toplanmış ve gerekeni yapmak için yola koyulmaya hazırlanmıştı. Hedefleri Torkların en son oluşturduğu kara delikti ve onu bir an önce kapatmaları gerekiyordu.

    Amos’un yaptığı mekiğe bindiklerinde Amos, Korat’ın ona verdiği koordinatları ayarladı ve henüz birbirleri ile konuşmaya bile zaman bulamadan mekik hızla yola çıktı. Güvertede kendileri için hazırlanmış, ikisi önde, üçü arkada duran beş koltuğa dizilen ekipten arkada sağda oturan Athena her zamanki gibi sessizliği ilk bozan kişi olmuştu. Oraya gidene kadar kısa bir zamanları vardı ve o bu fırsatı kaçırmak istemeyip ekiple hasret gidermek niyetindeydi.

    Şimdi kızmayayım diyorum, ama nerelerdesiniz ya! Ben sizi görmeye gelmesem hepten unutulacağız yani!

    Arkada, orta koltukta oturan Tanaka, Biz senden saklanmaya çalışsak da sen bizi bulursun! dedi gülümseyerek.

    Tabii ki! Benim işim sizi bulmak. Unutmadınız herhalde! diye cevapladı onu Solemli kız.

    Athena bir anda onu ve diğerlerini nasıl bulduğunu hatırlamıştı. Bazı anıları bulanık olsa da bu hatıralar zihninde hep canlı kalacaktı. Tanaka’yı bulduğu dağdaki mağarayı, ona karanlıkta çekinerek bakan kocaman ürkek, parlak gözleri nasıl unutabilirdi ki? Onu ilk gördüğünde mağaranın dibine sinmiş vahşi bir yaratık sanmıştı, ancak yaklaşınca onun ne kadar büyük ve heybetli olduğunu hatırlıyordu. Kendine ne kadar acıdığını ve diğerlerinden kaçmak için oraya saklandığını anlamıştı. Onu ikna etmesi gerekmişti ve bunu başarıyla yapmış, onun kendini bulmasını sağlamıştı.

    Mağaradan çıktıklarında onun yanında ne kadar küçük olduğunu düşünmüş ve o, dağdan aşağı doğru düştüğünde Tanaka’nın yeni vücudunun ona nasıl uçma yeteneği verdiğini anımsıyordu. O an onu tamamen kaybettiğini zannetmiş ve aklı çıkmıştı, ancak sonrasında gördüğü inanılmaz olayla doğru yolda olduğunu anlamıştı Athena.

    Nekriyada yaşadığı deneyim, Elvira’nın onu Pesilonlara yem olarak bırakıp kaçması ise onu çok şaşırtmıştı. Hele labirent gibi olan Nekriya dağlarında ölümle burun buruna geldiği zamana ne demeliydi? Önce yanmaktan, sonra iki hareketli tepe arasında kalmaktan kıl payı kurtulduğunda ne kadar kızdığını hatırlıyordu. Ne berbat bir yere geldim ben böyle dememiş miydi ölümün soğuk nefesini ensesinde hissedip, alnından soğuk terler akıtırken?

    Sonrasında güçlü Nekriya askerleri ve tabii ki Nekriya lideriyle karşılaşmasını hatırlamıştı bir an. Her şeyi hesap ederken Lurina’nın bir zamanlar abisi olan biyonik askeri nasıl gözden kaçırdığını bazen düşünür ve bundan sonra daha dikkatli davranacağını hatırlatırdı kendine.

    Sonrasında Amos’u ve Korat’ı nasıl bulduğunu düşündü. Hepsiyle arasında oluşan özel bağ ise tarif edemeyeceği kadar güçlüydü. O, Athena’ydı. İnka’nın kızı, kürenin çocuğu! Onun görevi her zaman bu ekibi koruyup onları bulmak olacaktı.

    Aradan geçen sürede ise hiçbirini yalnız bırakmayarak sürekli onları takip eder olmuştu. Ne de olsa onları bir arada tutmak onun işiydi, ama en çok Amos’un yanına gitmiş, onunla oldukça güzel vakit geçirmişti. Amos’un hiçbir şekilde yargılamayan uysal yapısı ve her zaman yeni şeyler üretme peşinde olması onda merak uyandırıyor, onun yanında hiç sıkılmıyor, hatta onunlayken kendini çok rahat hissediyordu.

    Medex topluluğunun oluşmasını sağlayan Tanaka bunu yaparken sevdiği kız olan Lusi’yle beraber olmuş ve ellinin üzerinde yavruları doğmuştu. Medex ve insan karışımı olan bu ikilinin deneyimi oldukça sıra dışıydı, çünkü doğumu yapan son Kalium büyücüsü Kathlyn bir insan bebeği beklerken Lusi’nin karnından siyah bir kese çıkarmıştı. Kesenin içi ise küçük kaygan ve parlak toplarla doluydu.

    Onları ilk hisseden Tanaka olmuş, ilk gördüğünde birer yumurta olduklarını anlayıp onları Medex balçığının içine alarak orada bekletmişti uzun süre. Yumurta çeperleri gitgide büyüyerek birer basketbol topu şeklini aldığında ilk Medexler kabuklarını kırmaya başlamışlardı. Yeni doğanlar insan şeklindeydi, ancak her an siyahlaşıp değişik şekiller oluşturabiliyorlardı. Bu durum Lusi ve Tanaka’yı ilk etapta çok zorlasa da yavrular bir insandan çok daha hızlı büyüyüp bilinçlerini kazanmışlar, bu da ikiliyi bu kadar bebeğin uzun ve işkence dolu büyüme evresinde bir nebze olsa kurtarmıştı. Tek sorun ise beslenmeydi. Her ne kadar balçıkta durdukları sürece beslenmeye ihtiyaç duymasalar da insan olan yanları onlara açlık hissettirmiş, burada da iş İnka ve muhafızlara düşmüştü. Onların beslenebilecekleri besinleri Solemniya nehirlerinden ve gökkuşağı ormanlarından toplamışlar ve Medexe ulaştırmışlardı.

    Sonunda büyüyüp gelişenler, insanlar ve diğer ırklar gibi değildi, çünkü kendi aralarında çoğalmaya başlamışlardı. Üreme ve gelişme hızlı olunca aradan geçen beş senede oldukça kalabalık bir topluluk olmuşlardı. Tanaka, Athena ve ara sıra çağırdığı Valeri sayesinde onların savunma eğitimi almalarını sağlamış, yeni vücutlarını nasıl kullanmaları gerektiğini öğretmişti onlara. Şimdi ise düzenli bir ordu kurmayı başarmışlar, küreye gelebilecek herhangi bir tehlikede diğerlerine destek olabileceklerdi artık.

    Önde, sağda oturan Korat söze girerek, Siz ne düşünüyorsunuz bilmem, ama bu görevin gelmesi ne kadar güzel oldu bilemezsiniz? İtiraf etmeliyim sizi özlemişim! Tüm o ülke yönetme işleri falan gerçekten çok sıkmıştı! dedi sakince.

    Arkada orta koltukta oturan Elvira, Bak bu konuda sana kesinlikle katılıyorum. Ülkemi veya halkımı sevmediğimden değil, ama sizinle beraber geçirdiğimiz zaman ve maceralarımız bana hep ne kadar özgür olduğumu hissettirmişti, oysa şimdi annem gibi oldum neredeyse. Saraya kapatılmış bir kuş gibi hissediyordum. Ben de sizi özlemişim arkadaşlar! diyerek göz ucuyla Korat’ı süzmüştü. En iyi onunla anlaştığını biliyor ve onu ne kadar özlediğini fark ederek bunun normal bir his olmadığını anlamaya başlamıştı. Ona karşı hisleri vardı ve zaman bunu ona unutturmamış aksine daha çok anlamasını sağlamıştı.

    Halkı tarafından Proel (Kurtarıcı) olarak anılan Korat’a yüklenen sorumluluk oldukça fazla gelmişti ona ilk dönemlerde. Öğreticisi ve bir anne kadar yakın bulduğu Kathlyn’i kaybettikten sonra bir süre toparlanamamış, ancak eğitmenleri, Valeri ve Alex sayesinde kendini bulabilmişti. Artık sadece olağanüstü yeteneklerle bir halkı yönetemeyeceğini anlamış, aynı zamanda öngörülü, zeki ve adaletli olması gerektiğini de öğrenmişti. Valeri’den Kalium geçmişiyle ilgili çok şey öğrenen Korat ırkının neler feda ettiğini çok iyi biliyordu.

    Bir keresinde büyücüler yazmasını tamamen okuyan Korat’ın dikkatini bir şey çekmiş ve neredeyse bayılmasına neden olacak bir ağırlık hissetmişti yüreğinde. Okuduğu bölüm Valeri’yle ilgiliydi. Karu canavarını yok eden kişinin Kalium halkını kurtarmak için seçilen kişi olduğunu yazıyordu kitap. Bunu yazan Calipsio’ydu ve ardından okuduğu bölümü yazan ise Kibela’ydı. Son Kalium varisinin karu canavarını yenen Valeri olduğunu ve her ne şekilde olursa olsun onun korunması gerektiğini yazmıştı büyücü.

    Burada kafası karışan Korat bu durumu Valeri’yle konuşmaya karar vermişti, çünkü şu an lider kendisiydi, ancak aslında Kalium ilklerinin soyundan gelen Valeri’nin başta olması gerekiyordu. Kathlyn ise bu durumdan hiç bahsetmemiş ve son varisin kendisi olduğunu belirtmişti. Kendisiyle gönderilen mektupta öyle yazıyordu. Mektup ise Kathlyn’le beraber Kalinsmaniya gezegenindeki beyaz Kalium tozuna gömülmüş, içinde Kathlyn’in ona söylemediği bir şey olduğundan şüphelense de, yine de onun huzurunu asla bozmayacağını bilen Korat, bu şüphelerinin Valeri ile ilgili olabileceğini tüm kalbinde hisseder olmuştu.

    O yüzden Valeri’ye konuyu açmış, Neden seni değil de beni seçti Kathlyn? diye sormuştu merakla. Genç kız ise bu soruya hazırlıklı değildi, çünkü Korat’ın zihnine girdiğinde neler olduğunu hâlâ çok net hatırlıyordu. Varlığının onun içinde olduğunu ve acıyla yanmaya başladığını biliyor, bunun neden Korat’ın hafızasında yer aldığını anlayamamıştı, çünkü bu durumu rüyalarında da görmüştü. Korat’a bunu anlatmaya karar vermiş ve rüyasıyla onun içindeki hatıranın aynı olduğunu söylemişti.

    Bir şekilde bu olay gelecekte olacaksa ben bunu nasıl bilebilirim ki? O halde bu olay geçmişte olmuş olmalı yani benim geçmişimde ve bunu hafızama kaydetmiş olmalıyım demişti kafası iyice karışan Korat. Valeri onun ellerini tutarak, Her ne olursa olsun Kathlyn bizim bilmediğimiz, seninle ilgili çok önemli bir şey biliyor olmalı ve bence sen halkımızı yönetecek en doğru kişisin. Sakın bundan şüphe ve endişe duyma. Neye karar verirsen ver ben her zaman yanında olacağım! diyerek onu sakinleştirmişti.

    Valeri’nin bu konuşması onda o kadar etkili olmuştu ki onun gözlerine bakarken sevgi ve arkadaşlıktan daha fazlası olduğunu anlayabiliyordu. Kaliumluların aile arasındaki özel bir bağına benziyordu bu hissettiği. Daha önce Alex’le olduğu gibi onu da çok yakını, hatta ailesi olarak hissetmesine yol açmıştı bu durum. Artık iyice rahatlayan Korat yönetim işlerine ağırlık verebilecekti.

    Elvira ise ekiple yaptıkları ilk görevden sonra Nekriya dağlarına, yuvasına döndüğünde annesinin özlemiyle hızla saraya girmiş, ama hiç hazırlıklı olmadığı acı bir sürprizle karşılaşmıştı. Tahtın hemen önünde toplanan Nekriyalılar uzun, geniş bir büstün üzerine konan, elleri önünde birleştirilmiş Lurina’nın ölü bedeninin yanına çiçekler koyup ona son bir uğurlama hazırlamışlardı.

    Bir anda gözyaşlarını tutamayan genç kız dizlerinin üzerine çöküp öylece kalmıştı. Acısı tarif edilemeyecek kadar çok, kalbi sanki en ağır Nekriya tepesi kadar olmuştu içinde. Tüm sinir uçları gerilmiş, ellerini yumruk yaparak kendini zor tutmuştu bayılmamak için. Yanına artık zorla yürüyen biyonik dayısı gelmiş, çökerek onu kolları arasına alıp ona sıkıca sarılmıştı. Bir biyonik olmasına rağmen diğerlerinden her zaman farklı olan Nezar’ın mavi gözleri de yaşarmıştı.

    Korat’ın aksine acısı çok daha fazla olmasına rağmen kendini bırakmayan Elvira, annesinin izinden gideceğine, halkı için güçlü olacağına dair kendine söz vermiş ve yas tutarak vakit kaybetmek yerine hemen toparlanıp diğer ırklardan da yardım isteyerek geniş bir ülke kurmuştu dağın eteklerinden aşağı doğru. Tüm halkını oraya yerleştiren Elvira, bundan sonra dağın içine gireceklerin

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1