Anton Çehov Öyküler
By Anton Çehov
()
About this ebook
Read more from Anton çehov
SIKICI Bir Öykü Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsVişne Bahçesi Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsÇukurda Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsÜç Kız Kardeş Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsHayatım: Taşralı Birinin Öyküsü Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsDüello Rating: 0 out of 5 stars0 ratings
Related to Anton Çehov Öyküler
Related ebooks
Düello Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsPembe ve Yusuf Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsEmma Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsEskiden Gelecek Güzeldi Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsKuyucaklı Yusuf Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsRüya Gibi Geçti Ömür (Harun Tokak Külliyatı -6) Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsBaharı Bekle Manolyam Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsAşk Batağı Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsKan & Ateş Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsDuygusal Kısa Öyküler - 2: Sade, Duygusal, Sürpriz ÖYKÜLER Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsEdebiyat Dünyam Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsÇoban Yıldızı Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsHasret Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsOkul Psikoloğunun Anıları 4 Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsBakır Çalığı Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsBeyaz Geceler Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsGavur Izmir: Sepeti Askla Doldurmak Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsMeriç'i Geçerken Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsBulutlara Yazılan Öyküler Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsEnkaz: "Sıfır Noktası" Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsParçadan Bütüne Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsMesut Ağa Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsGöl Hikayeleri: Gahbe Gençlik Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsAşk Bir Delilik mi? Rating: 5 out of 5 stars5/5Kazaklar Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsYazı Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsSon Defa Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsSanal Cinayet: "Kurda Tuzak Kurmak Bazen Ölümcül olur" Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsÖrge Sokak Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsBİNBİR GECE MASALLARI Rating: 0 out of 5 stars0 ratings
Reviews for Anton Çehov Öyküler
0 ratings0 reviews
Book preview
Anton Çehov Öyküler - Anton Çehov
Anton Çehov'dan Öyküler
DOĞAN KİTAP TARAFINDAN YAYIMLANAN DİĞER KİTAPLARI:
https://www.dogankitap.com.tr/yazar/anton-pavlovic-cehov
Anton Çehov'dan
Öyküler
Anton Çehov
Rusça aslından çeviren: Ergin Altay
Yayına hazırlayan: Serra Tüzün
Türkçe yayın hakları: © Doğan Yayınları Yayıncılık ve Yapımcılık Ticaret A.Ş.
Dijital yayın tarihi: /Eylül 2023 / ISBN 978-625-6843-51-6
Sayfa uygulama: Taylan Polat
Kapak tasarımı: Cüneyt Çomoğlu
Doğan Yayınları Yayıncılık ve Yapımcılık Ticaret A.Ş.
19 Mayıs Cad. Golden Plaza No. 3, Kat 10, 34360 Şişli – İSTANBUL
Tel. (212) 373 77 00 / Faks (212) 355 83 16
www.dogankitap.com.tr / editor@dogankitap.com.tr / satis@dogankitap.com.tr
Anton Çehov'dan Öyküler
Anton Çehov
–
Çeviren:
Ergin Altay
–
Başkalarının Derdi
Kovalev hukuk fakültesini yeni bitirmiş, bitirir bitirmez de evlenmişti. Genç karısıyla birlikte kupa arabalarına binmişler, bir köye gidiyorlardı. Daha sabahın altısı bile olmamıştı. Şimdiye kadar hiç bu kadar erken kalkmamışlardı. Durgun yaz sabahı çok güzeldi. Ancak masallarda olabilecek bir güzellikti çevrelerindeki.
Her yer yemyeşildi. Elmas çiy taneleri pırıl pırıl parlıyordu otların, yaprakların üzerinde. Güneşin ışınları ormanın koyuluğunda uzanıyor, ayna gibi parlayan nehrin yüzeyinde yansıyordu. Masmavi, berrak havada olağanüstü bir tazelik vardı. Doğa sanki banyodan yeni çıkmış, daha sağlıklı, daha taze olmuştu.
Karı koca Kovalevler daha sonra o sabahı hatırladıklarında her zaman, şöyle söyleyeceklerdi: O sabah balayımızın da, hayatımızın da en mutlu sabahıydı.
Hiç susmadan gevezelik ediyor, şarkılar söylüyor, nedensiz yere kahkahalarla gülüyorlardı. Sonunda çocukça davranışlarını öylesine ileri götürmüşlerdi ki, arabacıdan bile utanır olmuşlardı.
Yalnızca şimdi değil, yaşamlarının sonuna kadar mutlu olacaklarından kuşkuları yoktu. Mutluluk gülümsüyordu onlara. Şimdi, evlenmeye karar verdikleri günden beri hayalini kurdukları çiftliği, küçücük, şirin çiftliklerini görmeye gidiyorlardı.
Gelecek için ikisi de çok güzel şeyler düşünüyorlardı. Koca Kovalev toprakla uğraşacaktı. Bilimsel çalışmalar yapacaktı. Emeğinin karşılığını alacaktı. Kitaplarda okuduğu, tanıdıklarının anlattıklarından öğrendiği bütün bu mutluluklar göz kırpıyordu ona şimdi.
Karısı Bayan Kovaleva’nın ise mutluluktan başı dönüyordu. Onları bekleyen mutlu, romantik günleri düşündükçe içi içine sığmıyordu. İki yanı ağaçlı, gölgeli park yollarında kol kola dolaşacaklar, birlikte balık avlayacaklar, gecelerin çiçek kokusu dolu havasını ciğerlerine çekeceklerdi...
Sohbet ederken, kahkahalarla gülerken sekiz on kilometre yolun nasıl bittiğini anlayamamışlardı. Yedinci dereceden devlet memuru Mihaylov’un çiftliği derenin dik yamacında, geniş bir kayın ormanının içindeydi. Bu çiftliği görmeye gelmişlerdi.
Uzaktan koyu yeşilliğin arasında çiftlik binasının kırmızı çatısını görmüşlerdi. Dere boyunca taze fidanlar dikilmişti.
Araba derenin geçit verdiği yerden karşı kıyıya geçerken Kovalev şöyle dedi:
– Anladığım kadarıyla manzara fena değil... Ev yamaçta. Yamacın dibinde de dere... Bundan iyisi can sağlığı! Ama merdiven güzel değil, Veracığım... Kaba görünümüyle bütün güzelliği bozuyor... Burayı alırsak ilk işimiz bu merdivenin yerine güzel bir demir merdiven yaptırmak olsun...
Manzara Vera’nın da hoşuna gitmişti. Kahkahalar atarak, şakadan bedenini sağa sola eğerek merdivenden yukarı çıkmaya başladı.
Kocası da onu izliyordu. Soluk soluğa koruluğa vardılar. Eve geldiklerinde karşılarına ilk çıkan uykulu yüzüyle, saçı başı birbirine karışmış iriyarı bir köylü oldu.
Kapının eşiğine oturmuş, bir çift çocuk çizmesinin çamurlarını temizliyordu.
Kovalev,
– Bay Mihaylov evde mi? diye sordu. Koş, çiftliği görmeye geldiğimizi haber ver kendisine.
Köylü şaşkın şaşkın baktı gelenlerin yüzüne. Kalkıp ağır adımlarla yürüdü. Eve gireceğine, biraz ötedeki mutfağa gitmişti. Mutfağın penceresinden birbirinden uykulu, şaşkın birkaç yüz uzandı.
Bir ses duyuldu:
– Çiftliği alacak olanlar gelmiş. Tanrım, sen yardımcı ol bize... Mihaylovo çiftliğini satıyorlar... Alacak olanlar ne kadar da genç insanlar...
Yapıların arkasında bir köpek havladı.
Kuyruğuna basıldığında kedinin çıkardığı sese benzer bir ses duyuldu. Avludaki huzursuzluk çok geçmeden bahçede sakin sakin dolaşan tavuklara, kazlara, hindilere geçti.
Uşağa benzeyen kısa boylu biri mutfaktan çıktı, Kovalevlere şöyle bir baktıktan sonra, ceketini yolda giymeye çalışarak eve doğru koştu... Neden oldukları bu telaş karı koca Kovalevlere komik gelmişti. Gülmemek için zor tutuyorlardı kendilerini.
Kovalev karısının yüzüne bakarak,
– Ne tuhaf insanlar! dedi. Merih’ten gelmişiz gibi bakıyorlar bize.
Bir süre sonra ufak tefek, sakalsız, saçı başı karmakarışık yaşlıca biri çıktı evden. İşlemeli yırtık terliklerini sürüyerek Kovalevlerin yanına geldi. Dalgın bakışını soğuk soğuk gülümseyerek dikti davetsiz konukların yüzüne.
Kovalev şapkasını çıkarıp şöyle dedi:
– Yanılmıyorsam, Bay Mihaylov olacaksınız? Saygılar sunarım... Ziraat Bankası’nın duyurusunu okuduk da... Çiftliğiniz satılıkmış... Bir görelim dedik... Belki alırız... Zahmet olmazsa, karımla bana çiftliğinizi dolaştırabilir misiniz?..
Mihaylov bu kez soğuk soğuk gülümsedi. Yüzü kızardı. Gözlerini kırpıştırdı. Şaşkınlıktan başını kaşıyarak, zaten karışık saçlarını daha da karıştırdı. Sakalsız yüzünde sıkılgan bir ifade vardı. Öyle ki, Kovalev ile Vera bakıştılar, tutamadılar kendilerini, hafiften gülümsediler.
Mihaylov,
– Pekâlâ, dedi. Emrinizdeyim... Uzaktan mı geliyorsunuz?
– Kunkovo’dan... Orada yazlıktayız.
– Yazlıkta mı?.. Hayret!.. Affedersiniz, yataktan yeni kalktık da... Her yer karmakarışık... Bağışlayın...
Soğuk soğuk gülümseyerek ellerini ovuşturdu Mihaylov. Konukları evin arkasına götürdü.
Kovalev gözlüklerini takıp, antik yapıtları inceleyen meraklı bir turist tavrıyla çevresine göz gezdirmeye başladı. Önce büyük, taş binayı incelemeye koyuldu. Evin armalı, aslanlı, ağır mimari bir yapısı vardı. Sıvası yer yer dökülmüştü. Çatısının uzun zamandır boyanmamış, camlarının temizlenmemiş olduğu belliydi. Merdiven basamaklarının arasında otlar büyümüştü. Ev her şeyiyle çok eskiydi. Ama Kovalev gene de hoşlanmıştı evden.
Bu evin her zaman çocuk kalan güleç yüzlü bir teyze gibi duygulu, alçakgönüllü, cana yakın bir görünümü vardı. Giriş kapısının önündeki havuzda iki ördek ile oyuncak bir kayık yüzüyordu. Evin çevresini aynı boyda, aynı kalınlıkta kayın ağaçları kuşatmıştı.
Kovalev güneşten gözlerini kısarak,
– Ooo! dedi. Havuz da var. Bu güzel işte. Alabalık var mı havuzunuzda?
– Var efendim... Bir zamanlar havuz sazanı bile vardı. İçini temizlemeyi bırakınca hepsi öldü...
Kovalev, bir öğretmen tavrıyla,
– Yazık! dedi. Havuzu elden geldiğince sık temizlemek gerekir. Üstelik, içinden çıkan pislik ve yosun da ekinler için çok yararlı bir gübredir. Veracığım, burayı alırsak havuzun ortasına ayaklar üzerine oturan bir kameriye ve kameriyeyi kıyıya bağlayan bir köprü yaptırırız. Böyle bir kameriye ile köprüyü Prens Afrontov’un köşkünde görmüştüm.
Vera tatlı tatlı bir soluk aldı.
– Sabahları böyle bir kameriyede çay içmek ne hoş olur...
– Haklısın... Tepesi sivri şu kule neyin nesidir acaba?
Mihaylov,
– Konuk odaları... dedi.
– Ha çöktü ha çökecek... Orayı da yıktırmamız gerekecek.
Ansızın bir kadın çığlığı duyuldu. Karı koca Kovalevler sesin geldiği yana baktılar. Tam o anda pencerelerden birinde ağlamaktan şişmiş iri bir çift göz görmüşlerdi. Arkasından hemen kapanmıştı pencerenin kepengi. Biri ağladığı için utanmış olacaktı... Mihaylov, zaten buruşuk yüzünü soğuk gülümsemesiyle daha da buruşturarak,
– Bahçeyle öteki yapıları da görmek ister misiniz? diye sordu. Gidelim... Asıl önemli olan onlardır çünkü...
Ahırlarla ambarları görmek için yürüdüler. Hukukçu Kovalev her ambarı, her ahırı tek tek gezip inceledi.
Bu işlere yabancı olmadığı belliydi. Çiftliğin arazisinin kaç dönüm olduğunu, ahırlardaki hayvanların sayısını sordu. Ormanlarda ağaçların kesilmesini yasaklamadığı için Çarın hiç iyi etmediğini söyledi.
Bunca gübreyi kullanmadığı için Mihaylov’a sitem etti... Bütün bunları söylerken arada dönüp dönüp Veracığına bakıyordu. Vera da tutku dolu bakışlarını ayırmıyordu kocasının yüzünden. İçinden şöyle geçiriyordu Vera: Çok zekisin be sevgilim!
Ahırları dolaşırlarken biraz önceki hıçkırığı gene duydular.
Vera,
– Bir dakika, dedi, kim ağlıyor orada?
Mihaylov Boş ver!
der gibi kolunu salladı. Başını öte yana çevirdi.
Hıçkırıklar giderek çoğalıyordu. Vera mırıldandı kendi kendine:
– Çok tuhaf! Sanki birini acımadan dövüyorlar ya da kesiyorlar.
Mihaylov karşılık verdi:
– Karım... Allah yardımcısı olsun!
– Neden ağlıyor karınız?
– Zayıf yaradılışlı bir kadındır. Doğup büyüdüğü yuvasının satılmak üzere olduğunu görmeye dayanamıyor.
Vera sordu:
– Karınız satılmasını istemiyorsa neden satıyorsunuz çiftliğinizi?
Mihaylov,
– Ben satmıyorum ki efendim, dedi. Banka satıyor...
– Engel olun bankaya, sattırmayın.
Mihaylov şaşırmış gibi baktı Vera’nın yüzüne, omuz silkti. Şöyle cevap verdi:
– Bankadan aldığımız kredinin faizini ödeyemiyoruz. İki bin ruble borcumuz var bankaya, kolay değil! Nereden bulursunuz bunca parayı? İster istemez çiftliğimizi satmalarına ses çıkarmıyoruz. Kadınlara gelince, böyle şeylere dayanamıyorlar. Yuvasını, çocuklarını, beni bu durumda görünce üzülüyor... Ayrıca, hizmetçilerden, uşaklardan da utanıyor... Havuzun başında konuşurken şurayı yıktırmak, buraya şöyle bir şey yaptırmak gerektiğini söylüyordunuz. Dedikleriniz hançer gibi saplanmıştır yüreğine...
Dönüşte evin yanından geçerlerken Vera pencerede saçları dibinden kazınmış bir lise öğrencisi ile iki kız çocuğu gördü. Mihaylov’un çocuklarıydı bunlar. Çiftliği almak için gelen konuklara bakarken ne düşünüyorlardı acaba? Vera anlıyordu akıllarından geçeni...
Kente dönmek üzere arabaya bindiklerinde taptaze sabahın güzelliği de, şirin çiftlik hayalleri de Vera için tüm çekiciliğini yitirmişti. Kocasına dönüp şöyle dedi:
– Çok acı bir durum! İki bin rubleyi verip onları kurtarsak bence daha iyi etmiş oluruz. Satılmaz zavallıların çiftliği... Yuvalarından olmazlar...
Kovalev gülümsedi:
– Çok akıllı bir insansın be karıcığım! Acımasına ben de acıyorum onlara, ama suç onlarda. Çiftliklerini ipotek ettirip kredi almalarını kim söyledi onlara?.. Neden hiç ilgilenmemişler topraklarıyla? Acımayacaksın öylelerine! Çiftliğin toprağını akıllıca işleselerdi, bilimsel tarım yapsalardı... Hayvancılığın, şunun bunun hakkını verselerdi borçsuz harçsız, kredi almadan pekâlâ yaşayıp giderlerdi... Allah’ın tembelleri, yemiş içmiş, yan gelip yatmışlar... Kesin, sarhoşun, kumarbazın tekidir... Suratını görmedin mi? Karısının da giyimine kuşamına, süsüne püsüne düşkün şıllığın teki olduğuna kalıbımı basarım. Bilirim ben böylelerini!
Vera,
– Nereden bilirmişsin bakalım? diye sordu.
– Bilirim işte! dedi Kovalev. Kredinin faizini