Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Çukurda
Çukurda
Çukurda
Ebook71 pages49 minutes

Çukurda

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

ÇUKURDA

Modern öykücülüğün ustalarından Anton Çehov'un Çukurda öyküsü Rusya'da 1900 yılında yayımlandı. Yazarın ülkesinin farklı bölgelerinde çalıştığı hastanelerde ve Sahalin'de bulunduğu dönemde tanık olduğu gerçek olaylardan esinlendiği öykü, toplumsal sınıflar arasındaki derin uçurumu gözler önüne seriyor ve Rus halkının ruhunun derinliklerine iniyor.
LanguageTürkçe
Release dateNov 10, 2023
ISBN9786256843448
Çukurda

Read more from Anton çehov

Related to Çukurda

Related ebooks

Reviews for Çukurda

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Çukurda - Anton Çehov

    Çukurda

    DOĞAN KİTAP TARAFINDAN YAYIMLANAN DİĞER KİTAPLARI:

    https://www.dogankitap.com.tr/yazar/anton-pavlovic-cehov

    Çukurda

    Anton Pavloviç Çehov

    Orijinal adı: в овраге

    Rusça aslından çeviren: Eyüp Karakuş

    Yayına hazırlayan: Burcu Oğuz

    Türkçe yayın hakları: © Doğan Yayınları Yayıncılık ve Yapımcılık Ticaret A.Ş.

    Dijital yayın tarihi: /Eylül 2023 / ISBN 978-625-6843-44-8

    Sayfa uygulama: Gökçen Yanlı

    Kapak tasarımı: Cüneyt Çomoğlu

    Doğan Yayınları Yayıncılık ve Yapımcılık Ticaret A.Ş.

    19 Mayıs Cad. Golden Plaza No. 3, Kat 10, 34360 Şişli – İSTANBUL

    Tel. (212) 373 77 00 / Faks (212) 355 83 16

    www.dogankitap.com.tr / editor@dogankitap.com.tr / satis@dogankitap.com.tr

    Çukurda

    Anton Pavloviç Çehov

    Çeviren:

    Eyüp Karakuş

    * Sansür Kurulu’nun 24 Ocak 1900 tarihli izin kararıyla ilk kez Jizn (Hayat) dergisinin 1. sayısında (s. 201–234) yayımlanmıştır.

    I

    Ukleyevo kasabası çukur bir yerdeydi; öyle ki şoseden ve demiryolu istasyonundan bakıldığında yalnızca çan kulesiyle dokuma atölyelerinin bacaları görünürdü. Gelip geçenler buranın hangi kasaba olduğunu sorduklarında onlara şöyle deniyordu:

    – Zangocun, cenaze yemeğinde bütün havyarı yalayıp yuttuğu kasabadır.

    Atölye sahibi Kostyukov’un evinde verilen cenaze yemeğinde her nasılsa yaşlı zangoç diğer mezelerin arasında tane havyarı görünce oturmuş büyük bir iştahla yemeye başlamış; kolundan çekmişler, dirsekleriyle dürtmüşler, bir şekilde uyarmaya çalışmışlar ama o zevkten adeta gözü dönmüş bir halde ve hiçbir şey hissetmeksizin sadece yemesine bakmış. Sonunda havyarın hepsini yemiş, halbuki kavanozda dört funt¹ kadar havyar varmış. Üzerinden o kadar zaman geçmiş, zangoç ölmüş gitmiş ama havyar bir türlü unutulmamış işte. Burada yaşam mı çok bedbahttı yoksa insanlar mı on sene önce olup bitmiş bu önemsiz olay dışında bir şey görmekten yoksundular artık bilinmez ama kasabada bundan başka bir şey anlatılmaz olmuştu.

    Kasabada bir sıtmadır sürüp gidiyordu. Yaz aylarında bile özellikle üzerlerine yaşlı söğütlerin sarktığı ve uzun gölgeler oluşturan çitlerin dibi her zaman vıcık vıcık çamur olurdu. Havaya her zaman atölye atıklarından ve dokumaların işlendiği asetik asitten yükselen bir koku hâkimdi. Atölyeler –bir tabakhane ve üç dokuma atölyesi– kasabanın içinde bulunmaz, hemen dışından başlayıp uzaklara doğru yayılırdı. Bunlar küçük atölyelerdi ve hepsinde toplasanız çok değil, en fazla dört yüz kişi çalışıyordu. Tabakhaneden dereye akan su yüzünden ortalığa pis bir koku yayılırdı. Atıklar çayırlara da bulaştığı için sığırlarda şarbon eksik olmuyordu. Sonunda tabakhanenin mühürlenmesine karar verildi. Tabakhane, resmen kapalı görünüyorsa da sahibinin her birine ayda onar ruble ödediği mahalli polis şefi ve kasaba doktorunun görmezden gelmesiyle faaliyetlerini gizliden gizliye sürdürüyordu. Bütün kasabada eli ayağı düzgün, çatısı sacla kaplı sadece iki taş bina vardı; bunlardan birini nahiye müdürlüğü işgal ediyor, diğerinde yani tam da kilisenin karşısında yer alan iki katlı evde ise Yepifanlı bir meşçanin² olan Grigori Petrov Tsıbukin oturuyordu.

    Grigori bir bakkal dükkânı işletiyordu ama bu sadece vaziyeti kurtarmak içindi. Aslında votka, büyükbaş hayvan, deri, hububat, domuz ticareti yapıyor, eline ne geçerse alıp satıyordu. Diyelim ki kadın şapkası için yurtdışından saksağan talebi mi geldi, çift başına otuz kapik kâr ederdi. Ya da kesim için koruluk satın alır, faizle borç verirdi. Velhasıl işini bilen, becerikli biriydi.

    İki oğlu vardı. Büyük olan Anisim, polisti ve hafiye bölümünde³ görev yapıyor, bu yüzden eve de pek uğramıyordu. Küçük olan Stepan ise ticarete atılmış, babasına yardım ediyordu. Ancak ondan gerçek anlamda bir yardım beklemek doğru olmazdı çünkü hem sağlığı yerinde değildi hem de sağırdı. Karısı Aksinya ise güzel, boylu boslu bir kızdı; bayramlarda şapka takar, eline bir şemsiye alır öyle dışarı çıkardı. Genellikle geç yatıp erken kalkardı ve gün boyu eteklerini devşirir, elinde anahtar destesini şıngırdata şıngırdata kâh ambara, kâh mahzene, kâh dükkâna koşturur dururdu. Yaşlı Tsıbukin gelinine neşeyle bakar, gözleri çakmak çakmak yanardı; bu sırada büyük oğlunun değil de sağır ve muhtemelen bu yüzden kadın güzelliğinden pek anlamayan küçüğünün karısı olduğu için hayıflanır dururdu.

    Yaşlı adamın aile yaşamına her zaman bir düşkünlüğü vardı; kendi ailesini de, özellikle hafiye olan büyük oğlunu ve gelinini dünyada her şeyden çok severdi. Aksinya Sağır’la evlenip eve gelir gelmez akıl almaz bir beceriklilik gösterip işlere hâkim olmuştu; artık dükkânda kimlere borca mal verilebileceğini, kimlere verilmeyeceğini biliyor, kocasına bile güvenmeksizin anahtar destesini kendi elinde tutuyor, abaküsle şakır şukur hesaplar yapıyor, bir erkek gibi atların dişine bakıyor, bu arada her zaman ya gülüyor ya da birilerine bağırıp çağırıyordu. O ne yaparsa yapsın, ne derse desin yaşlı adam her seferinde müteessir bir şekilde şöyle mırıldanıyordu:

    – Güzelim benim! Helal olsun, gelin dediğin böyle olur işte!

    Tsıbukin duldu; ancak oğlunun

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1