Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Günümüzden Yaşanmış İbretlik Öyküler
Günümüzden Yaşanmış İbretlik Öyküler
Günümüzden Yaşanmış İbretlik Öyküler
Ebook122 pages1 hour

Günümüzden Yaşanmış İbretlik Öyküler

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Muhammet Ülker Kitapları -3
Günümüzden Yaşanmış İbretlik Öyküler
1-AYRILIK GÖZYAŞLARI (BOŞANMA)
2-KIYMETİNİ BİLEMEDİK (NİMETLERİN KIYMETİNİ BİLME)
3-ZARURET (YOKSULLUK VE AZİM)
4-ÖLEN DE ÖLDÜREN DE (KAN DAVASI)
5-ÇOBAN BİLE OLAMAZSIN (HORLANMA VE ÇALIŞKANLIK)
6-ZALİMLER İÇİN YAŞASIN CEHENNEM İSRAİL ZULMÜ VE FİLİSTİN)
7-UMUT SİZSİNİZ 1-AFRİKA (YURT DIŞI HATIRATI)
8-UMUT SİZSİNİZ 2-AFRİKA (YURT DIŞI HATIRATI)
YAZARI ve ESERLERİ HAKKINDA

LanguageTürkçe
PublisherRoh Nordic AB
Release dateOct 6, 2023
ISBN9798215549087
Günümüzden Yaşanmış İbretlik Öyküler

Related to Günümüzden Yaşanmış İbretlik Öyküler

Related ebooks

Reviews for Günümüzden Yaşanmış İbretlik Öyküler

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Günümüzden Yaşanmış İbretlik Öyküler - Muhammet Ülker

    Öğle arası teneffüsüydü. Küçük Sevgi okulun arka bahçesinde yine yalnız başınaydı. Sırtını duvara vermiş, mutlulukla oyun oynayan arkadaşlarını seyrederken boğazına bir şey düğümleniverdi. Sevgi rahatlamak için gözyaşlarını bırakıverdi. Hıçkıra hıçkıra ağlarken, yılların ezikliğini fazlasıyla hissetti. Sınıfta arkadaşlarının arasında ve mahalle oyunlarında dışlanmışlığını artık küçük yüreği kaldıramıyordu. Allah'a ya eksikliğini doldurmasını veya canını alıp cennetine koyması için dua etti.

    Birkaç dakika sonra dizlerinde derman kalmadığı için olduğu yere çöküverdi. Arkadaşlarını seyrederken yanağından akan yaşlar küçücük avucunu ıslatmıştı. Ellerini yüzüne götürüp dakikalarca ağladı. Tüm arkadaşları mutlu iken, o şimdi anne ve babasının yıllar önce verdiği kararın cezasını çekiyordu. Belki de yıllarca ebeveynlerinin verdiği kararın sıkıntısını çekecekti.

    Ders zilinin çalması kasvetli düşüncelerini bir anlığına dağıttı. Hemen toparlanıp yanı başındaki muslukta elini yüzünü yıkayıp sınıfa koştu. Sınıfının kapısına gelince aniden durdu. Hemen elini cebine götürdü. Öğretmeninin ağladığını anlamaması için elini ve yüzünü mendiliyle güzelce sildi. Zira öğretmeni niçin ağladığını sorunca bakışları yere inecek ve konuşamayacaktı. Kim bilir, bu sırada arkadaşlarının bir kısmı fısıltı ile kendisine acırken bir kısmı da babasız olmasıyla dalga geçecekti.

    Gerçi Sevgi okulda, mahallede her şeye rağmen dik durmaya, hiçbir şeye aldırmamaya çalışıyordu. Ama ne yapsın bir türlü istediği olmuyordu. Tıpkı sele karşı küçük bir çöp gibi akıntıya takılıp gidiyordu. Sınıftan ve mahalleden duyduğu dedikodu türünden sözlere artık dayanamıyordu. Böyle zamanlarda evinin ya da okulun tenha bir yerinde sakinleşinceye kadar ağlayıp rahatlıyordu.

    Elif Hanım da bu sırada evinin eşiğinde kızını düşünüyordu. Kızcağız sıkıntısından yemek yiyemediğinden, gittikçe zayıflamıştı. Bedeni, direncinin zayıflığından sık sık hastalıklara yenik düşüyordu. Kaç kez doktora götürmüştü. Ama doktorun tavsiyesi ile aldıkları iştah açıcılar, şuruplar, vitaminler faydadan çok zarar veriyordu. En son çare olarak komşularının tavsiyesi ile Sevgi’yi hocaya götürmüş ama ondan da bir fayda görememişti. Aslında herkes gibi kızının bu durumlara babasının boşluğundan dolayı düştüğünü çok iyi biliyordu. Kızını bu duruma soktuğu için kendisini suçluyor, adeta kendisinden nefret ediyordu. Bir an gözleri nemlendi. Geçmişe, o talihsiz yıllara dalıp gitti.

    Her şey altı yıl önce başlamıştı. Evliliğin ilk yılı her şey istedikleri gibi gitmiş, minik kızlarının dünyaya gelmesiyle mutlulukları artmıştı. Küçük kıza mutlu olsun, sevgiyle büyüsün diye Sevgi ismini koymuşlardı. Hayat gerçekten çok ilginçti. Evlilikleri, Elif'in doğması, ilk doğum günü ne güzel günlerdi. İlk doğum günü için kocasıyla günler öncesinden heyecanla hazırlıklar yapmışlar, anne-babaları ve yakın dostlarına küçük bir parti vermişlerdi. Anne ve babaları, yakın arkadaşları aile saadetlerine imrenmişler, hep beraber çok mutlu bir gece geçirmişlerdi. Doğum günü pastasına Elif götürülürken yavrucak meraklı gözlerin ilgisinden sevinçle mırıltılar çıkarıvermişti. Önce anne ve babaları daha sonra diğerleri altın, oyuncak gibi hediyelerini bebeğin önüne bırakmışlardı. Yavrucak hediyelere sadece eliyle vurarak bu mutlu anın tadını çıkarmıştı.

    Sevgi doğduktan ve yıldönümünden sonra nazar mı değmişti, bilmiyordu, her şey kötüye gitmeye başlamıştı. Bekir Bey yeni edindiği serseri arkadaş çevresi ile iş çıkışı takılıyor, eve gece yarısından sonra geliyordu. Gecenin geç vakitlerinde eve gelir gelmez, bağırıp çağırıyor, sonra yatağında sızıp kalıyordu. Ama daha yeni yürümeye başlayan minik yavrusu hiçbir şey fark etmemekle birlikte hep huzursuzdu. Zavallı yavruyu ihtiyaç duyduğu şefkatten mahrum bırakmışlardı.

    Elif Hanım ilk zamanlar eşini bağırmasına ve hakaretlerine katlansa da zamanla sabrı taşmıştı. Üstelik anne ve babasının tavsiyesi ile kendisini ezdirmeyecekti. Zamanla kocasına karşılık vermeye başlamıştı. Bir yaşını dolduran Sevgi annesiyle babasının her kavgasında korkup ağlamıştı. Zaten eşinin memur maaşıyla kazandığı askeri ücreti içki ve kumarda kaybetmesi, borçların ağır yükü, maddî beklentilerin geçekleşmeyişi sıkıntıları artırmış, yeni doğan kızlarını bile umursamaz olmuşlardı. Artık Bekir Bey’le en küçük problemlerde bile birbirlerini suçluyorlardı.

    Hatta tartışma uzayınca birbirlerine hakaret ve küfür etmeye başlamışlardı. İşin içine annelerinin ve babalarının girmesi ile eşiyle aralarındaki uçurum iyice derinleşmişti. İki tarafın birbirlerini suçlamasıyla ipler kopmuştu. Elif Hanım kızını alıp ebeveynlerinin yanına taşınmıştı. Nihayetinde iki taraf da avukatlar tutmuş ve mahkeme kararıyla bir buçuk ay sonra boşanmışlardı. Ne kadar saftılar, o bunalımlı dönemde öfkelerine hâkim olamamışlardı. Kızgınlıkla hareket ederek sorunlarının çözüldüğünü zannetmişlerdi. Ama sorunları boşanmayla daha da artmış hayatlarında esas yıkım ondan sonra başlamıştı.

    Boşanmalarından iki yıl sonra Elif Hanım önce babasını kaybetmişti. Babasının acısına dayanamayan annesi de on gün sonra kalp krizinden bu dünyadan göçüp gitmişti. Bunca acının hatırasını taşıyamayan Elif Hanım doğup büyüdüğü şehirden başka bir yere taşınmış, eşini uzun yıllar görmemişti. Ama dört yıl sonra bile ne kendisi ne de kızı Sevgi, Bekir Bey’i aklından çıkaramıyordu. Sevgi hiç tanımadığı ve bilmediği babasını ağzından düşürmemişti. Herhangi bir sıkıntısı olduğunda ya da canı yandığında gayri ihtiyarî ‘‘Baba!’’ diyerek ağlıyordu. Her fırsatta ‘‘Anne, benim babam nerede?’’ diyerek annesini zor durumda bırakıyordu. Küçük kızın küçük aklı babasız kalmasını almıyordu. Annesi ilk zamanlar ‘‘Baban yakında gelecek.’’ diyerek onu kandırsa da zamanla büyüyen kızına gerçekleri anlatmak zorunda kalacaktı. Ama kızcağız bu olanları anlamakta zorlanıyor, her ne olursa olsun babasını görmek istiyordu.

    Elif Hanım bu yükü artık taşıyamıyordu. Evinde erkek olmayışı onu kızından daha beter durumlara sokmuştu. Mahalleli ile küçük sorunlarında kocasından boşanmış deli kadın kakınçları onu yaralamış, mahalleli çocukların, okuldaki arkadaşlarının kızını bu nedenle dışlamaları, oyunlarına almayışları canından bezdirmişti. Ne kadar kızına güçlü görünmeye çalışsa da eşiyle ayrıldığına çok pişmandı. Kızına yaşattığı acılardan kendisini sorumlu tutuyordu. Kızının her mutsuzluğunda ve hırçınlaşmasında tenha bir odaya çekilip, gizli gizli ağlayıp rahatlamaktaydı.

    Elif Hanım verdiği boşanma kararının o zamanlar doğru olduğunu düşünüyordu. Ama yıllar geçtikçe kızının içine düştüğü boşluk onu yanlış yaptığına inandırmıştı. Şimdi çok pişmandı. Zamanı geri çevirmeyi, eşiyle ve çocuğuyla tekrar birlikte olmayı ne kadar isterdi.

    Boşanarak sorunlardan kurtulacağını umarken hayat kendisi, kocası ve en önemlisi çocukları için çekilmez hale gelmişti. Kocası ailesinin baskısıyla boşanmalarından bir ay sonra akrabalarının bir kızıyla evlenmişti. Fakat bir yıla kalmadan yine kötü yaşamından dolayı ikinci eşiyle de anlaşamayarak boşanmış, bir daha da evlenmemişti. Sonraları memuriyetten atılmasıyla dünyası kararmış, hayatta istediklerine kavuşamamanın perişanlığı ile serserilerle daha fazla vakit geçirmeye başlamıştı.

    Sevgi Hanım kendini sorguluyordu. Maddî sıkıntıların neden olduğu boşanma onları içinden çıkamayacakları ve dönemeyecekleri bir uçuruma sürüklemişti. Aslında kocasının kendisini aramasını beklemiş, onunla tekrar evlenmeyi bile kızı için düşünmüştü. Ama kocası gururundan bir defa bile aramamıştı. Kadınlık gururunu hiçe sayarak aslı astarı olmayan mazeretlerle kocasını telefonla aramış, kendisi ve yavrusunun perişanlığından bahsederek onu dolaylı yollardan tekrar yuvalarını kurmaya davet etmişti. Ama kocası aksi adamdı, tükürdüğünü yalamazdı. Çevresinin kendisini alaya almasından çekinirdi. Kocasına umutla açtığı her telefonla bir daha hayal kırıklığı yaşamıştı. Eşine ne anlatsa boşunaydı. Eşinin ayaklarına kapanmaya bile razıydı ama her defasında kindar kocasından duyduğu hakaret dolu sözlerden dolayı hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağına emindi. ‘‘Keşke,’’ diye inledi, Elif Hanım, ‘‘kısa bir süre daha birbirimizi idare etseydik, biraz sabretseydik.’’. Elif Hanım’ın artık maddi sıkıntısı yoktu ama manevî sıkıntıları kaldırılamayacak derecede artmıştı. Birden bahçe kapısının sesiyle irkildi. Kızı gelmiş olmalıydı.

    Elif okuldan gelir gelmez odasına geçti. Akşam yemeğinde bir iki kaşık yemek yedi, hiç konuşmadı. Annesine iyi akşamlar dileyip odasına geçti. Yatağına uzanırken yine düşünceliydi. Gün hiç doğmasın, hep gece kalsın istiyor, yeni bir güne uyanmak istemiyordu. Biliyordu ki yeni gün ona mutluluk getirmeyecekti.

    Ertesi sabah annesinin çabasıyla zorla kalkıp elini yüzünü yıkadı ama kahvaltıda ancak bir iki lokma atıştırabildi. Kahvaltıdan sonra isteksiz adımlarla okula doğru ilerlerken bu kısa yolculuğu geçmek bilmiyor, uzadıkça uzuyordu. Çevreden okula oluk

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1