Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Organik Hikayeler III: Organic Stories, #3
Organik Hikayeler III: Organic Stories, #3
Organik Hikayeler III: Organic Stories, #3
Ebook50 pages33 minutes

Organik Hikayeler III: Organic Stories, #3

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

İnsanlar para için birbirini üzüyor, hatta öldürüyorlar. Senin dünyanda para yok Duman: iyi ki yok! Birbirlerine yalan söylüyorlar, sen nankörsün, diyorlar. Kendilerini görmezmiş gibi, bir de kalkmışlar kedilere nankör diyorlar. Çok küçükken ailem ve çevremdeki büyükler bana yalan söylememem konusunda sıkça uyarılarda bulunurlardı. "Yukarıda Allah var, yalan söylersen seni taş eder" derlerdi. Çok korkardım. Peki o Allah; bu kadar yalan söyleyen insanları niye taşa çevirmiyor Duman? İnsanların söyledikleri ile yaptıkları neden bir olmuyor?

Merhamet ve vicdan, insanlar büyüdükçe küçülüp yok mu oluyor?

***

Konuyu değiştirmek istediğini anlamıştım. O yüzden sustum. Tanımaya çalışıyordum. Aslında tanımaktan daha çok, ruh halini çözmeye çalışıyordum. Bir anda duruyor ve sanki dünyada bir tek o varmış gibi kendi içine çekiliyor, bir müddet sonra da sanki tüm dünyayla konuşuyormuş gibi coşkuyla anlatıyordu. Tebessümle anlatırken, gözleri dolarak bitiriyordu. Bir sözün içerisinde tüm duyguları yaşıyordu ve bunu yaşamak için çok sevmek gerekiyordu.

***

İnsanlara temas etmemek ve bulaşmamak için okumadım ben. Adımın önüne bir unvan eklemek değersiz geliyordu. Bu ülkede unvan, parayla satın alınabilecek kadar ucuzdu.  Zeki ve hassas bir insanım. Sorun belki de hem zeki hem de hassas olmaktı. Zeki insan hassas olamıyordu. Hassas olan insanda zeki olamıyordu. Hassas olmak, duygusal tepkimelere neden oluyordu. İşin içine duygusallık ve acıma hissi girince, zekâ buhar gibi uçup gidiyordu. Aptal olmayı seçtim. Kimse bana bulaşmıyor ve dikkate almıyor, böylece insanların gözünde değersiz oluyorum ve beni görmezden geliyorlar.

 

LanguageTürkçe
PublisherMetin Yazgaç
Release dateAug 24, 2023
ISBN9798223420088
Organik Hikayeler III: Organic Stories, #3

Read more from Metin Yazgaç

Related to Organik Hikayeler III

Titles in the series (2)

View More

Related ebooks

Reviews for Organik Hikayeler III

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Organik Hikayeler III - Metin Yazgaç

    Annem ve babam biraz önce kavga etti. Kavga dediysem yanlış anlamayın. Birbirlerine bağırıp, hakaret ettiler. Babamın eve geç gelmesinden, beraber vakit geçiremediklerinden, bizi ihmal edip bir yemeğe bile götürmemesinden, özel günleri unutmasından, boş vakit bulduğunda  uyumasından, evin arızalı eşyalarını onarmamasından, tuvalette çok durmasından, horlamasından, çoraplarını salonda çıkarıp bırakmasından; annemin telefonda arkadaşlarıyla çok konuşmasından, lezzetli yemekler yapmamasından, her gece dizi izlemesinden, hep yorgun olduğunu söylemesinden, pilavı lapa yapmasından, geç yatmasından, misafirlikte önceliğin hep kendi akrabalarına tanınmasından dolayı karşılıklı bağırıp çağırmaları ve birbirlerini dinlememeleri sonucunda bir süre sonra küsüp, birkaç saat sonra tekrar barışmaları ile sonuçlanan tartışmalar dizisi. Aslında bu tartışmaların en büyük sebebi, babamın kazandığı paranın yeterli gelmemesidir. Annemin üstü kapalı feryatları, babamın yetersiz gelen kazancını başka nedenlerle çarpıtması ve hiçbir zaman konuşulmayan ama düzenli olarak yaşanan iç savaş durumu. Ben ve kedim Duman, bu tartışmalardan elimizden geldiğince uzak durmaya çalışıyoruz. Zaten o esnada bizi hatırlamalarına ve tartışmalarını izlediğimizi görmelerine imkân yok. İki düşman çete gibi oluyorlar. Anne ve babalar ya da tüm insanlar diyelim; mutlu ve gülümseyen fotoğraflarını çerçeveletip evin bir köşesine asıyor ve mobilyaların üstüne koyuyorlar ya; tartıştıkları anda ki görüntülerini de kamerayla çekip tablo halinde evin bir köşesinde görseler, o hallerinden, öfke ile bakışlarından pişman olup belki de bir daha birbirlerini üzmekten vazgeçebilirler. Bence bu denenmeli. Gazetelerde, dergilerde ve sokak duvarlarında büyük harflerle yazılmalı. On bir yaşındayım ve her şeye aklım eriyor.

    Size ismimi söylemeyi unuttum. Ben Ateş. Biraz önce de belirttiğim gibi on bir yaşındayım. Ailenin tek çocuğuyum. Kardeşimin olmasını çok istiyorum. Fakat anne ve babamın tartışmalarından dolayı, bazen iyi ki kardeşim yok diyorum. Eğer kardeşim olsaydı; benden daha küçük olacağı için, eminim ki, benim üzüldüğümden daha fazla üzülecekti. Bu seferde, benim üzülmem yetmiyormuş gibi, bir de kardeşim için üzülecektim.

    Konuyu değiştirmek istiyorum. Size biraz evimizden bahsedeyim. Evimiz iki oda ve bir salon, banyo ve tuvalet, mutfak ve balkondan ibaret. Yani oldukça küçük. Üstelik kiracıyız, ev bizim değil. Yaşadığın evin küçüklüğü ile içinde yaşayanların daha yakın olması ve sorunları beraberinde getirmesi arasında bir bağ olabilir mi? Yok canım, ne alakası var dimi? Babaannem bazen eski zamanları, hatta çocukluğunu anlatırdı bana. Tek odada altı yedi kişi yaşamışlar yıllarca. Gaz lambasının ışığında sohbet edip oyun oynadıklarını tebessümle anlatır, sanki o günleri tekrar yaşardı. Kıtlık varmış o zamanlar, her şey azmış ama yine de mutluymuşlar. Gözümü kırpmadan dinlerdim. Yaşadığımız evden saray diye bahsederdi hep. Saray olması için televizyonda, filmlerde gördüğümüz yüksek tavanlı beş altı odalı ve bahçeli ev olması lazım derdim babaanneme. Senin yaşındayken yaşadığımız evi görseydin ne derdin acaba! diye söylenirdi. Mutsuzluğun, sahip olamadıklarından değil, sahip olduklarınla yetinmemenden dolayı kaynaklandığını söylemişti dedem de. Çikolatası, oyuncağı, televizyonu, bilgisayarı olmayan dedemin, benim yaşımdayken benden daha mutlu olması bana hiç mantıklı gelmemişti. Fakat anlatılan yaşamlara bakılınca, benden daha huzurlu oldukları anlaşılıyordu. Dedemin topu yokmuş ve topu gazete kağıtlarından yuvarlak hale getirip etrafını iple doluyormuş. Pekâlâ işe yarıyordu, demişti. Oynadıkları oyun türleri hakkında hiçbir fikrim yoktu.

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1