Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Organik Hikayeler II
Organik Hikayeler II
Organik Hikayeler II
Ebook67 pages42 minutes

Organik Hikayeler II

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Herkes birbiriyle bir şeyler konuşuyordu. Konuşmaları dinlemek geldi içimden. Merak ettim; sabahın bu saatinde hararetli ne konuşabilirlerdi ki? Merakım çabuk geçti. Konuşmaların çoğu dedikodu kaynaklıydı. Sağ tarafımdaki iki adam iş yerinden birilerini çekiştiriyor, üç öğrenci okuldan kaçmaktan bahsediyor ve birkaç kadında kocalarından yakınıyordu. Yurdum insanı işte; dedikoduyu mühim bir şey sanır. Sanki günlük birkaç bin kelime tüketmek zorundaymış gibi, boş boş konuşur. Dedikodu yasaklansa, eminim ki yüz binlerce insan sıkıntıdan bir balon gibi patlar.

***

Kitabın üst kısmına baktığımda, iri ve siyah iki gözle karşılaştım. Kirpikleri ve kaşları simsiyahtı. Sanırım saçlarını da yeni boyatmıştı. Bu durumda, hafta sonu kuaföre gitmiş ve bakım yaptırmıştı. "Sana ne? Tabii ki bana ne!" Nelere dikkat ediyorum. Geçen gün sevgilim saçlarını kestirmiş ve ben fark etmemiştim. Bunu nasıl fark ettim? Ah, ben yok muyum ben…

***

Kabarık bir cüzdan, birkaç takı vardı, onları aldım çantayı çöpe attım. Biraz daha ilerleyip Gülbahar tarafına geçtim. İkinci tahliyeyi burada yaptım. Cüzdanı açıp paraları aldım ve cüzdanı çöpe attım. Üç bin dört yüz yirmi lira, altı yüz dolar ve yüz elli avro, bir yüzük, iki küpe ve bir kolye. Muhteşem hasılat! Bölgeden tamamen uzaklaşmam gerektiği için bastım köprüye, doğru Kadıköy. Bira, patates, midye ile kutladım kendimi. Sonra Maltepe tarafına geçtim. Akşam olmuştu. Baktım ileride sokağın birinden müzik sesi geliyor. Ortalık ana baba günü. Sen de yüz elli, ben diyeyim iki yüz kişi. Geniş avlulu, adalara nazır manzaralı iki katlı gecekondunun önünde yapılıyor düğün. Araya kaynadım. Baktım rakı sofrası var, oturdum. Gelen geçen bir fırt çekip oynuyor. Ben de hızlıca bir duble içtim, arkasından doldurup yarısını da kafaya diktim ve kendimi attım ortaya.

LanguageTürkçe
PublisherMetin Yazgaç
Release dateAug 21, 2023
ISBN9798223025627
Organik Hikayeler II
Author

Metin Yazgac

Story producer... creative writer... underground literature

Related to Organik Hikayeler II

Related ebooks

Reviews for Organik Hikayeler II

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Organik Hikayeler II - Metin Yazgac

    Hayal/et Sevgili

    Tren, kitap ve o kadın...

    Marmaray durağında tren bekliyorum. Her zamanki gibi kalabalık. Çoğunluğunu işe giden insanların oluşturduğu bir topluluk. Herkesin herkesi fiziksel olarak tanıyacak kadar samimi bir ortamdan bahsediyorum. İsmini, hayatını, gelmişini, geçmişini bilmediğimiz ama yoğunluktan bir şekilde fiziksel temasta bulunduğumuz, değişik bir enerji akışının olduğu ilişkiler. Zamanla kokusundan, kıyafetinden hatta duruşundan gözü kapalı tahmin edebileceğimiz bir kitle. Belli bir süre aynı güzergahı kullandığınızda kaçınılmaz bir durum. Bir süre dışarıyı seyredersiniz fakat zamanla sıkılırsınız. Aynı duraklar ve aynı evler, yollar, manzaralar. Düzenli olarak kitap okuduğumdan, seyahatlerim boyunca yanımda mutlaka kitap bulundururum. İster ayakta olayım ister oturarak, kitapla birlikte ezberlediğim düzenden uzaklaşmayı tercih ederim. Özellikle ayakta olduğum zamanlar, kitap okurken bir ayakkabı ya da bir koku dikkatimi dağıtabiliyor. Özellikle daha öncesinde algıladığım bir detaysa, ilgimi o yöne çekebiliyor. Bakmadan önce tahmin oyunumu oynuyorum; bu koku geçen gün karşılaştığım sarı dalgalı saçlı ve yeşil ayakkabılı bayana ait ya da üzerinde x firmasının yeleği olan beyefendi gibi kendimle yarıştığım zihin oyunları. Bir sesi, kokuyu ya da görünen bir yerdeki detayı asla unutmam. Eğer bunları yapmazsam, inanın bu yolculuklara katlanamam. Çünkü yaz veya kış fark etmeksizin, ekşimsi ter ve ucuz parfüm kokularının esiri olursam yolculuğumu bitiremem. İlk başlarda, bu beni çok rahatsız ettiği için, ineceğim durağa gidene kadar, vagonlar arasında dolaşıyordum. Sonra hem alıştım hem de bakış açımı değiştirdim. İlginç olan nedir biliyor musunuz? Her gün, aynı saatte trene binerseniz, sanki aynı iş yerinde çalışan insanları taşıyan bir servise binmiş gibi hissediyorsunuz. Zamanla Günaydın, ya da İyi akşamlar, diyebileceğiniz ilişkiler oluşabiliyor. Fakat ben gereğinden fazla insanla temas kurmayı sevmediğim için, bunu yapmamayı tercih ediyorum.

    Saat 08:48... Tren perona yaklaşmış ve durmak üzereydi. Trene binmeden önce, özellikle sabahları yaşanan bir durumdan bahsetmek istiyorum. Tren, beklediğim perona gelene kadar iki durak geçiyor ve dolayısıyla oturmak için çok az yer kalıyordu. Bu peron ise, en yoğun duraklardan biriydi ve kapı açıldığı zaman, herkes içeriye girip yer kapmak için deli danalar gibi boş koltuklara saldırıyordu. Bence eğlenceliydi. Hatta bazıları için gurur verici bir eylemdi. Oturanların yüzlerine bakıyordum; etrafa Sizden daha hızlı davranıp, nasıl oturdum ama, bakışları ya da Kimse benden hızlı oturamaz, küstahlığında bir duruşla etrafına bakınıyorlardı. Zamanla bu koltuk kapma yarışından dolayı, form grafiği yükselen ve daha hızlı hareket etmeye başlayan birileri mutlaka olmuştur. Ha, bir de şu tipler var; kalkarmış gibi yapıp, etrafındaki üç beş kişinin dikkatini üzerine çekip, ama bir türlü kalkmayıp, o insanlarla oynayan dengesizler... ha, ha, ha...

    Yine yeni yeniden kapı açılınca içeriye hücum eden ve kapı girişinde sıkışan insanların arasından kurtulup sırtımı dayayabileceğim bir yer buldum. Çantamı yere koyup, kitabımı çıkardım. Bugünlerde okuduğum kitap, Dostoyevski’nin öyküleri. Üçüncü defa okuyorum. Çok sevdiğim bir yazardır ve nedendir bilmem, kendime yakın buluyorum. Etrafıma baktığımda, neredeyse aynı insanlar ve kokular, sesler... ve bitmeyen telaş. Bindiğim durakla gideceğim yer arasında yirmi beş dakikalık bir seyahat süresi vardı. Birkaç sayfa okuduktan sonra insan seslerinden rahatsız oldum. Herkes birbiriyle bir şeyler konuşuyordu. Konuşmaları dinlemek geldi içimden. Merak ettim; sabahın bu saatinde hararetli ne konuşabilirlerdi ki? Merakım çabuk geçti. Konuşmaların çoğu dedikodu kaynaklıydı. Sağ tarafımdaki iki adam iş yerinden birilerini çekiştiriyor, üç öğrenci okuldan kaçmaktan bahsediyor ve birkaç kadında kocalarından yakınıyordu. Yurdum insanı işte; dedikoduyu mühim bir şey sanır. Sanki günlük birkaç bin kelime tüketmek zorundaymış gibi, boş boş konuşur. Dedikodu yasaklansa, eminim ki yüz binlerce insan sıkıntıdan bir balon gibi patlar.

    Sonra aklıma başka bir şey geldi. Neredeyse herkes telefonla meşguldü. Bazıları oyun oynuyor, bazıları sosyal medyada geziniyor bazıları da film izliyordu. Peki kitap! Kitap okuyan var mı

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1