Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Adam Kazandı
Adam Kazandı
Adam Kazandı
Ebook282 pages2 hours

Adam Kazandı

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

“Adam öldü!... Adam öldü amca!”
“Sus be oğlum bir duyan olacak.”
“Adam öldü diyorum amca. Tüm televizyonlar haber veriyor. Başka ülkeler alt yazı geçiyor. İnternet çalkalanıyor. Uzun süredir hastaymış. Hep saklanmış. Öleli de birkaç gün olmuş. Ekranlara çıkmayıp da dedikodu ayyuka çıkınca açıklamak zorunda kalmışlar.”
Yaşlı adam titreyen elleri ile televizyonun düğmesine dokundu, kanalları gezdi gerçekten öldüğünden bahsediliyordu. Kimisi yas kimisi bilgi şeklinde söylüyordu. Ne diyeceğini bilemedi. Öylece bekledi.
Yıllar çarçabuk geçmişti. Hafızası ne kadarda taptazeydi. Bazen bulanıklaşıp silikleşiyor. Yabancılaşıyordu. Ama sonra durulmayan bir fırtına gibi yeniden doğarcasına netleşiyor, gerçekleşiyor belirginleşiyordu. Duyduğu haber gördüğü manzara çok derinlere gömdüğü anıların keskin tortularını temizliyor, kalbini sızım sızım sızlatıyordu. Sahip olduğu tek şey ~Pişmanlıklarla dolu kalın ve kirli bir başucu defteri~
Boylu boyunca uzatılıp yatırılmıştı. Kameralar onu süzüyordu. Önce etkili gözlerini gösterdi, o gözler ki tüm dünya işlerine ne kadarda kapılmıştı. Sonra sımsıkı kapalı ağzını, bin bir türlü yalanlar için açılan kudretli çığlıklarla haykıran ağzını, sonra da yere kapanırcasına sonsuz hürmetlerden zevk alan ellerini ve nihayet dümdüz duran ayaklarını, o ayaklar ki bir zaman bitmek bilmez hırslarının tatminine koşarken nasılda pek canlıydı, fakat şimdi yerinden kıpırdayamayacak bir halde son derece sessiz ve sakin.
Bir hafta sonra tören düzenlenecekti. Epey katılımcı bekleniyordu. Mezar taşında başka bir isim yazılsa da halk onu SONS ÜFYAN olarak hatırlayacaktı.

LanguageTürkçe
Release dateMay 3, 2023
ISBN9798215425602
Adam Kazandı
Author

M. Fatih Işık

1974’te Türkiye’de doğdu.1992’de Meslek lisesini, 1996’da eğitim fakültesini bitirdi.Özel eğitim kurumlarında öğretmenlik, okul müdürlüğü, genel müdürlük ve yönetim kurulu başkanlığı yaptı.Evli ve 3 çocuk babasıdır.

Related to Adam Kazandı

Related ebooks

Reviews for Adam Kazandı

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Adam Kazandı - M. Fatih Işık

    ADAM

    KAZANDI

    -Yakın Geçmişe Gerçek Yolculuk-

    M. Fatih Işık

    Published by Crab Publishing at Smashwords

    Copyright © 2018 Crab Publishing

    Tüm hakları saklıdır. Bu yayının herhangi bir bölümü, yayınevinin önceden izni olmaksızın, hiçbir formatta ve hiçbir amaçla çoğaltılamaz, dağıtılamaz, yayılamaz, bir veri tabanı veya bilgi kurtarma sisteminde saklanamaz.

    Bu e-kitap sadece sizin kullanımınız için lisanslanmıştır. Bu e-kitap başkalarına tekrar satılamaz veya verilemez.

    Eğer bu kitabı paylaşmak istiyorsanız lütfen her birey için bir kopya satın alın. Eğer bu kitabı okuyorsanız fakat satın almadıysanız veya sadece sizin kullanımınız için satın alınmadıysa lütfen satın alan kişiye iade edin ve kendinize bir kopya satın alın.

    Yazarımızın emeğine saygı gösterdiğiniz için teşekkür ederiz.

    Adam Kazandı

    M. Fatih Işık

    Yayın No: 176

    Roman: 18

    Yayın yönetmeni: Ali Topdağ

    Editör: Mehmet Ali Özcan

    Kapak tasarımı: Nazende Bahar

    Teknik hazırlık: Yücel Darcan

    Yayın tarihi: 3 Mayıs 2023

    E-book ISBN:

    Web: https://crabpublishing.com

    E-posta: crabspublishing@gmail.com

    M. FATİH IŞIK

    1974’te Türkiye’de doğdu.

    1992’de Meslek lisesini, 1996’da eğitim fakültesini bitirdi.

    Özel eğitim kurumlarında öğretmenlik, okul müdürlüğü, genel müdürlük ve yönetim kurulu başkanlığı yaptı.

    Evli ve 3 çocuk babasıdır.

    TEŞEKKÜR

    Hayat, bu romandan çok daha gerçek.

    Birisi cesaretle bir roman yazar, kimisi de o romanı okumaya korkar. Bu romana bilinen birçok kitaptan, sevilen birçok filmden, izlenen birçok diziden; kelime, cümle, benzetme katılmıştır. Bir kişiye değil her kişiye aittir.

    Bu kitap cezaevinde yazılmıştır. Koğuşa gelip kalabalık memur grubu ile arayan, tüm dokümanları toplayıp romanı bulamayan beceriksiz cezaevi müdürüne teşekkürler…

    AKN 1

    18 Mart 2025 EYİKRÜT

    Adam öldü!... Adam öldü amca!

    Sus be oğlum bir duyan olacak.

    Adam öldü diyorum amca. Tüm televizyonlar haber veriyor. Başka ülkeler alt yazı geçiyor. İnternet çalkalanıyor. Uzun süredir hastaymış. Hep saklanmış. Öleli de birkaç gün olmuş. Ekranlara çıkmayıp da dedikodu ayyuka çıkınca açıklamak zorunda kalmışlar.

    Yaşlı adam titreyen elleri ile televizyonun düğmesine dokundu, kanalları gezdi gerçekten öldüğünden bahsediliyordu. Kimisi yas kimisi bilgi şeklinde söylüyordu. Ne diyeceğini bilemedi. Öylece bekledi.

    Yıllar çarçabuk geçmişti. Hafızası ne kadarda taptazeydi. Bazen bulanıklaşıp silikleşiyor. Yabancılaşıyordu. Ama sonra durulmayan bir fırtına gibi yeniden doğarcasına netleşiyor, gerçekleşiyor belirginleşiyordu. Duyduğu haber gördüğü manzara çok derinlere gömdüğü anıların keskin tortularını temizliyor, kalbini sızım sızım sızlatıyordu. Sahip olduğu tek şey ~Pişmanlıklarla dolu kalın ve kirli bir başucu defteri~

    Boylu boyunca uzatılıp yatırılmıştı. Kameralar onu süzüyordu. Önce etkili gözlerini gösterdi, o gözler ki tüm dünya işlerine ne kadarda kapılmıştı. Sonra sımsıkı kapalı ağzını, bin bir türlü yalanlar için açılan kudretli çığlıklarla haykıran ağzını, sonra da yere kapanırcasına sonsuz hürmetlerden zevk alan ellerini ve nihayet dümdüz duran ayaklarını, o ayaklar ki bir zaman bitmek bilmez hırslarının tatminine koşarken nasılda pek canlıydı, fakat şimdi yerinden kıpırdayamayacak bir halde son derece sessiz ve sakin.

    Bir hafta sonra tören düzenlenecekti. Epey katılımcı bekleniyordu. Mezar taşında başka bir isim yazılsa da halk onu SONS ÜFYAN olarak hatırlayacaktı.

    BŞKN 1

    9 yıl önceydi...

    CNK 1

    Ülkenin kaliteli üniversitelerinden birinde ilk dönem bitmek üzereydi. Vizeler tamamlanmış, finaller devam ediyordu. Yeni dönem ders kayıtları başlamıştı. Öğrenci işleri her zamankinden daha yoğun ve daha kalabalıktı. Üniversitenin aldığı büyük ödeneğin minik bir bölümünde yer alan öğrenci işleri bürosunun personel azlığı tüm çalışanlar tarafından sorgulanıyor, bu yoğun günlerde insanlar burnundan soluyordu. Öğrencilere en güzel hizmeti verebilmek için banka gişeleri gibi masalar oluşturulmuş, yapılacak işler üzerine yazılmıştı. ~Ders Kaydı, Transkript, Diploma, Kimlik~ ve birçoğunda da ~Öğrenci Kabul~ yazıyordu, şaşkın öğrencileri yönlendirmeye yarıyordu. Altı mavi üstü kiremit kırmızı masalar cıvıl cıvıldı.

    Son sınıfta okuyan, son dönemi kalan, aklının ciddiye alındığı tek yerden yuvasından yakında uçacak olan öğrenci nazikçe yaklaştı.

    Merhaba.

    Bu inceliğe alışık olmayan bayan önce ters ters baktı. Beklentisi ~Bakar mısınız!~ sözü gibi aceleci ifadelerdi. Yüzünde tebessüm belirdi. Elindeki kâğıtları uzattı delikanlı. Ders kaydı yaptırabilir miyim?

    Elbette. dedi bayan. Ama alt alta beş kişiye ait olunca yüz rengi değişti.

    Başka yok muydu? dedi. Bu bir meraktan değil kızgınlıktandı. Başını kaldırdığında delikanlının yüzündeki mahcubiyeti gördü. Öfkesi dindi. Sessizce ekledi. Rektörlük başka öğrencilerin kaydını yapmamızı istemiyor.

    Gelirken elime tutuşturdular. Diyerek savundu öğrenci kendini.

    İki masa arasına konan telefon çaldı. Telefonu yan masadaki açtı. Bayana döndü. ~Sibel Hanım sizi arıyorlar~ Telefonu eli ile kapattı. ~Dekanlıktan~ dedi dudak bükerek.

    Sibel Hanım telefonla görüşüyordu. ~Hemen mi, ben mi, birisi ile gönderemez misiniz?~ Sorularını sıralıyordu. Sinirle telefonu kapattı. ~Tamam~

    Telefon görüşmesine tanıklık eden delikanlı tereddüt yaşadı. Cesaretini topladı.

    Sakıncası yoksa ben alabilirim. Başı ile telefonu işaret ediyordu. Dekanlıkta bir şeyler yapılması gerektiğini biliyordu.

    Kadının tüysüz yüzündeki cılız kaşlar mutlulukla havaya kalktı.

    Tabi tabi… Zahmet olmasın.

    Yok, yok müsaitim hemen gidip gelebilirim. Siz bana ne yapılacağını tarif edin yeter.

    Afallayan kadının sesi titredi: Dekanın özel kaleminden ‘Sibel Hanım’a verilecek klasörler’ diyeceksin. Delikanlı tam dönmüştü ki sesle duraksadı. Dur evladım elindeki dosyayı bırak bir de onu taşıma. Bayan delikanlının elindeki kabarık dosyayı aldı. Emanet artık masanın sağ üst köşesindeydi.

    

    Alımlı ve pahalı kıyafetlerden, lüks ve harika parfümlerden kendini esirgemeyen havalı kız, öğrenci işlerine doğru ilerliyordu. Yanından geçen delikanlının bakışları ~Beklediğinin tersine~ bir an için bile kıza çarpıp dönmedi. Transkript yazılı bölüme geldiğinde kimseyi göremedi. Yan masada ders kaydı yapan görevli bayana baktı.

    Hatice Abla yok mu?

    Sibel Hanım çalışanlarla laubali olacak kadar cıvıyan öğrencileri oldu olası sevmezdi.

    Arka tarafta. Arşivde. Birazdan gelir.

    Hıı… dedi kız. Elindeki dosyayı transkript masasında yer kapar gibi bıraktı. ~Öğrenciler çalışanlar kısmına geçemez~ yazan panonun altından geçerek arka kısma girdi. Sibel Hanım kızın rahatlığını hayretle seyrediyordu. Kısa süre sonra kız öğrenci ve Hatice Hanım kol kola geldiler.

    Kız, kadının yanağına masum bir öpücük kondurdu.

    Hatice Abla sen bir tanesin.

    Ne yapacaksan iki ayda bir alıyorsun bunları.

    Kız transkriptin onaylanması için imzalatmalıydı ama gerek yoktu. Resmi belge değildi. Kız arkadaşları arasındaki partide pizzaları kim ısmarlayacak sorusunun cevabıydı. ~Kaybeden öder~

    Teşekkürler, teşekkürler, teşekkürler… dedi kız ve aynı renkte olan diğer masadaki delikanlının dosyasını alıp gitti.

    Hatice Hanım yerine otururken mırıldanıyordu. ~Deli kız~

    Canı sıkılan Sibel Hanım dişlerini sıkıyordu. Ciddiyetin kırıntısı bulunmayan masa komşusuna akıl vermek yersizdi. Sustu.

    CNK 2

    Elinde yedi klasörle yürümekte zorlanan delikanlıyı Sibel Hanım fark etti.

    Uuu, ne kadarda fazlaymış… Kusura bakma inan bilmiyordum.

    Tebessüm etti genç.

    Önemli değil. Kaslarım güçlüdür.

    Bende senin ders kayıtlarını bitirdim. Kadın karşılığını öder gibiydi.

    Çok teşekkür ederim yordum sizi ama resmiyet dışı bir şeye zorladıysam bunu istemem.

    Yoo pek öyle sayılmaz ders kayıtlarını girdim ama onay kağıdına imza atmadan evrakları vermeyeceğim. Üşengeç arkadaşlarına söyle ikinci dönem başlamadan beni görmek zorundalar.

    Delikanlı rahatlamıştı.

    O zaman anlaştık… Dosyamı alabilir miyim?

    Aaa dedi Sibel hanım. Hiç nefes vermeden bir nefes daha aldı. Dosyayı yerinde görememişti. Buraya koymuştum. Sonra yan masadaki dosya çarptı gözüne kalkıp onu aldı. Eyvah dalgın kız karıştırmış. Dosyayı delikanlıya uzattı. Bu da sende kalsın bir de onu kaybetmeyelim.

    Delikanlı bir kâğıt parçasına adını ve sınıfını yazdı. ~Cenk matematik son sınıf~

    Sibel Hanım utanmıştı.

    Yan masadaki arkadaş kızı tanıyor ona haber gönderip sana ulaştırırız. Zaten oda evine gitmiştir. Saatine bakıyordu.

    Tekrar teşekkürler. dedi Cenk tebessümle ve dosyayı alıp gitti.

    Yerinde pek duramayan Hatice Hanım geldiğinde Sibel Hanım dosyayı hatırladı.

    Şu senin şaşkın kız başkasının dosyasını alıp gitmiş. İğneleyici bir ifadeyle söylemişti.

    Azıcık duraksadı kadın.

    Kimin?

    Tam benim oğlum olsun denecek birinin.

    Azra’nınki nerede? Nihayet minicik endişelenmişti.

    Onu da delikanlıya verdim. Kaybedip havalı kızla karşı karşıya gelmek istemedim.

    Dosyaları değiştiler öyle mi? Yaşlı kadının suratına bir tebessüm oturdu.

    Ne yazık ki.

    Ayy çocuk yakışıklı mıydı? Suratına oturan tebessüm iyice yayıldı

    Uff… Hatice Abla bu yaşına gelmişsin hala romantizm hala romantizm.

    Ne varmış ki yaşımda. Önemli olan hissettiğin yaş. Kadının inatçılığı bile sevimliydi. En son isteği şey yaşının hatırlanmasıydı. Boş ver şimdi benim yaşımı sen çocuktan bahset.

    Valla pek akıllı bir çocuğa benziyor. Hem de çok yardım sever. Dekanlıktaki klasörleri getirdi benim için.

    Nasıl söyledin böyle bir yardımı?

    Ben istemedim ki o teklif etti. Benim yüzümden de dosyası karıştı tek kelime etmedi. İsmini yazıp gitti. Bu kadar nezaketli bir öğrenci tüm annelere.

    Adı neymiş, hangi bölümdeymiş?

    Al işte burada yazıyor. ~Cenk matematik son sınıf~

    Hatice Hanım Azra’nın sınıfından gördüğü ilk kıza dosyanın Cenk’te olduğunu akşam olmadan iletmişti. Aklı bir karış havadaki kız bu notu ancak gece 10’da hatırlamış ve Azra’ya telefonda aktarmıştı. ~Dosya Cenk’te ne arıyormuş, neden bu saatte arıyormuş, yarınki finalden haberi yok muymuş?~ bir çok sorunun cevabını bulamayan Azra hadsiz çocuğa haddini bildirmenin yollarını arıyordu. Kafası durmuştu. Sinirden düşünemiyordu. Ertesi gün gireceği sınavın tüm notlarını bir dosyada toplayıp o dengesiz çocuğa kaptırmıştı. Elleri boştu. Üniversite yurdundaydı. Arkadaşlarından yardım dileniyordu. Elbette yardım ediyorlardı. Onu seviyorlardı.

    Arkadaşlarından biri,

    Tuğçe! dedi. Senin arkadaşlarından biri değil mi?

    Evet. dedi Azra. Nasılda aklımdan çıkmış.

    Oda matematik bölümündeydi ve son sınıfta okuyordu.

    Hemen telefona sarıldı Azra, Tuğçe’yi arıyordu.

    Alo Tuğçe ne yapıyorsun?

    İyiyim Azra sen iyi misin sesin garip geliyor. Azra’nın yaralanmışlığından kendine pay çıkarabileceğini iyi bilen Tuğçe bir görev eri gibi telefonu cevaplamıştı.

    "Hayır… Sizin sınıftaki aptal Cenk’i tanıyor musun?

    Evet bir Cenk tanıyorum ama aptal olan değil.

    Azra espri kaldıracak halde değildi.

    Telefonunu alabilir miyim?

    Tamam mesaj atıyorum. Bir ihtiyaç mı vardı?

    Yok yok dedi Azra siniri gittikçe artıyordu. Mesaj gelir gelmez arama tuşuna bastı açılmasını hırsla bekledi.

    Buyurun! dedi karşıdaki ses.

    Sen kim oluyorsun? dedi Azra bağırıyordu.

    Cenk... Duyabilen biri. Bağırmasına gerek olmadığını söylüyordu. Bir an gıcık olmakla anlamak arasında gelip gitti.

    Sen kim oluyorsun da benim dosyamı alma cesareti bulunuyorsun? diye açıklama getirdi Azra.

    Cesaretin bir yerlerde bulunduğunu sanmıyorum o insanın doğasında vardır. Biraz sakin olur musunuz! sesi ciddi geliyordu. Korkmuş sinmiş suçlu gibi değildi kendi kendine karar verebilen birinin tonlamasıydı bu.

    Bir karışıklık olmuş neredeyseniz dosyanızı getireyim.

    Azra’nın kalbine dokunan bir erkek olmamıştı. Romantik bir ilişki arayışından usanan kızlardan değildi. Hayat ona erkeklerden uzak durmayı ve onlardan şüphe duymayı öğretmişti. Erkekler bu tip cümleleri defalarca söylemişti. Ama sanki duyduğu sözler oldukça samimi görünüyordu. Bu teklif Azra’yı yumuşatmıştı ama çaktırmadı.

    Saatin kaç olduğunu biliyor musun?

    Dosyayı ‘getirin’ demedim, ‘getireyim’ dedim. Saatin önemi dosyanın değeri kadar yok sanırım. Hem siz kimsiniz? Dosyanın sizin olduğunu nereden bileyim ben.

    Sesin değiştiğini az önceki özgüvenden bir şeyler kaybettiğini memnuniyetle tespit eden Cenk durumu Azra’nın aleyhine çevirmek ister gibiydi.

    Azra! diye cevap verdi Azra. Adını söylemenin yeteceğinden emindi ama bu cümleyi çok geç söylediğini fark etti.

    Azra diye düşündü Cenk, adı da sesi gibi keskindi. Bu sese bu isim ne kadarda yakışıyordu.

    Olabilir!... Ama bu dosyanın sahibi olduğunuzu ispatlamaz.

    Dosyanın ilk sayfasında adım yazıyor. Kapağı kaldırma zahmetinde bulunsaydınız anlardınız.

    Bürodaki bayan dalgın bir kız öğrenciye ait deyince içerisine bakmanın sıkıntı doğuracağını bundan rahatsızlık duyacağınızı düşünmüştüm. Oğlan cin gibiydi.

    Azra mantıklı cevaplar alınca hasmını hafife aldığını anladı. İlk hamleyi anlayamadan yenisi gelmişti. Saniyeler içinde istem dışı gelişen düşünceler Azra’nın karşısındaki erkeğin konuşmalarından etkilenip tıkanmış bir kız modundan çıkarıp rakibini tartan bir savaşçı moduna geçirmişti ama karşıdan gelen ses hala etkisi devam eden klasik bir müzik gibiydi. Hemen savuşturmalıydı. Anlamamış gibi çamura yattı.

    Sen bana dalgın mı diyorsun?

    Onu demek istemedim, bayan öyle bir ifade kullandı. Ben sadece sizin kız öğrenci olmanızdan bahsediyorum… Tamam, teslim oluyorum dosya sizin rehineleri ne zaman değiştiriyoruz.

    Azra bu espriye gülmemek için kendini zor tuttu.

    Ben şu an üniversite yurdundayım bu saatte yabancı birinin yurda gelip beni güvenlikçilere rezil etmesine müsaade edemem.

    O zaman. dedi Cenk, kafası navigasyon gibi çalışıyordu yolu kaçırdı mı alternatifini buluyordu. Size dosyadaki sayfaları WhatsApp’tan atsam problem olur mu?

    Azra bir miktar bekledi.

    Hayır!.. sonra ~Hayırı~ nasıl yorumlayabileceğini düşünüp açıklama getirdi. Hepsini mi? Dosyanın kalınlığını anlatıyordu.

    İhtiyaç olanları.

    Ben kimyada okuyorum. Diye hatırlattı Azra. Matematikte değil.

    Önemli değil dosyayı açabilir miyim?

    Aç aç. dedi Azra. Fizikokimya en zor ders.

    Ben notları inceleyeyim finalde çıkabilecekleri sana gönderirim başka bir teklifin varsa onu yapalım bence, tek ve en iyi alternatif bu.

    Azra’ya saçma gelmişti ama cezasını çekmeliydi. Her şeyin bir bedeli vardı. Cenk için yeterince sıkıcı olacak bu durum Azra’ya oldukça eğlenceliydi

    Tamam, deneyelim bakalım.

    Tamam, iyi çalışmalar. Son cümle arkadaşlarmış gibiydi.

    Cenk dosyadaki bilgileri inceliyor gerekli gördüklerinin fotoğraflarını çekiyor bazı kısımlarının altını çizip ehemmiyetine göre tek yıldız çift yıldız ekliyordu. Notlar o kadar hızlı akıyordu ki Azra telefonun sesini kıstı.

    CNK 3

    Cenk notları tek tek okuyor tahminlerde bulunuyordu ama kafası başka dolanıyordu. Bu kız kimdi, nasıl biriydi, bu özgüveni nereden buluyordu? Acaba dosyayı o mu karıştırmıştı yoksa bürodakiler yanılıyor muydu? Hata Cenk’in miydi? Kendisi yüzünden kız sınavdan geçemeyebilirdi. Zaten epey stres yapmıştı. Bu sıkıntı onun başarısını etkileyecekti. Aslında hakaret etmişti. Telefonu yüzüne kapatabilir alttan almayabilirdi, ‘asıl dengesiz sensin’ diyebilirdi ama sabır, yaşanan sıkıntılı bir olayda, en yüksek şiddet ve sıcaklıktaki anda vermediğimiz tepkinin adıydı. Evet sabretmişti iyi ki etmişti yarın yüz yüze geldiklerinde utanılacak bir şey söylememişti, özür dilemesi gerekmeyecekti. Bu gece olumsuz düşüncelerin Beynine sızmasına izin vermeyecekti. ~Sadece olumlulara~

    

    Azra Cenk’in gönderdiği fotoğrafların bir ikisine baktı. Altı çizilip yıldız atılanları fark etti önemini belirtiyordu. Arkadaşlarına gülerek gösterdi. ~Bak şu akıllı çocuğa aklı fazla gelmiş etrafa saçıyor~

    Gece üçe kadar çalıştılar. Üst üste içilen acı kahvelerde göz kapaklarını kaldıramayınca herkes bir köşeye sızdı. Azra’da uzanmıştı, gözleri kapanmıştı. Hem kızmış hem de aklı karışmıştı. Telefondaki oluşturduğu imaj saçmalığını düşününce bir an güldü kendine. Yaşananlar komik gelmişti. Acaba fazla mı üzerine gitmişti, gerçekten bir karışıklıktan mı dosyasını almıştı, kasıt olmayabilir miydi? Peşinden koşanlardan biri değil miydi? Sınav aklına düşünce tekrar gerildi. ~Hayır hayır~ Kesinlikle öyleydi kim bilir kaç kızın dosyasını değiştirmişti. Sadece bu seferki daha profesyoneldi. İyi rol yapıyordu. Azra yutmazdı yutmamalıydı.

    BŞKN 2

    Başkan konuşuyordu.

    Tüm kanallar canlı yayındaydı. Bu önemli konuşmalar kaçırılamazdı. Başkanın sözlerinden daha önemli ne olabilirdi ki? Ülkede 100 milyon insan vardı ama bir tane başkan vardı. Az olanlar değerli çok az olanlar çok değerli bir tane olanlar en değerliydi. İş bilmez spikerin biri saçmalayıp lafı uzatmış canlı yayın üç dakika gecikmişti. Suç kameramandaydı, yok yok yönetmendeydi spikerin cümlesini yarıda kesip dakikalar öncesinden ortama bağlanmalıydı. Ama olan olmuş o kanal geç bağlanmıştı. Sonuç belli miydi? Hayır, değildi. Fatura kime kesilecek? Spikeri mi kameramana mı yönetmene mi? Sürpriz bir gelişme oldu.

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1