Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Saklı Bahçe
Saklı Bahçe
Saklı Bahçe
Ebook190 pages1 hour

Saklı Bahçe

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Aaah yüreği yangın yeri güzel, gitmişken öyle bir gideceksin ki ardın sıra Süphan yürüyecek Kızılırmak coşacak, feryâd u figanlar Toroslarda dalları devirecek.
Gitmişken öyle bir gideceksin ki Gediz’i buz kesecek, Kula’da volkanlar patlayacak ardın sıra.
Gitmişken öyle bir gideceksin ki sevdanın başkenti sen nerede durduysan orası olacak.
Gitmişken öyle bir gideceksin ki Mevlâna dönecek aşkından her dem gece gündüz ve her gidişin bir şeb-i aruz olacak.
Gitmişken öyle bir gideceksin ki Uzunyayla’da kurtlar, kangallarla kardeş olup aya karşı beraber uluyacak.
Gitmişken öyle bir gideceksin ki İdil imana gelecek, Fırat’ın başı dönecek, utanacak cellatlığından. Dicle’yi sevda tutacak.
Gitmişken öyle bir gideceksin ki Cudi’de rüzgâr duracak, Ağrı Dağı efsanesini unutacak, Palandöken’den çığ düşecek, Hazar’ı yangınlar basacak.
Gitmişken öyle bir gideceksin ki canları can tutacak, sevdayı heyecan saracak, geceyi an tutacak.
Ve gitmişken öyle bir gideceksin ki Sırâtı sübhân tutacak, cehennemi nisyan tutacak ve cennet kollarında sen sen olacaksın. Sevgiliyi, sevdanı bulacaksın. Sen senden öte bir can olacaksın.
Gitmişken bir cennet bulacaksın. Cennette sevgiliye selam duracaksın.
Bu kitapta gerçek hayattan, yaşanmışlıklardan hikayeler var. Çocukluk, köy hayatı, eğitim sevdası, idealler, sevdalar, fedakarlıklar... Edebî ziyafet sizi bekliyor.

LanguageTürkçe
Release dateJun 10, 2020
ISBN9780463856949
Saklı Bahçe
Author

Bayram Gökmen

1976. Çile dergâhının kapısı açıldı.1982. Selendi YİBO’nun hasret kapısı açıldı ve gurbet yolculuğu başladı.1987. Isparta-Keçiborlu’da lise okurken hayat kader ağını ördü.1994. Adnan Menderes Üniversitesi, Türk dili ve Edebiyatı bölümünü kazanarak ideallerine doğru yürüdü.1998. Kara tahtanın önüne geçti.2001. Dünyanın en güzel yüreğiyle yüreğini birleştirdi.2003. Keremcan, baba kimliğini verdi.2005. Aslıcan, kız babası unvanına layık gördü.2013. Selçuk Üniversitesi Radyo Televizyon Sinema bölümünü kazandı.2014. İlk yürek sesi yankılandı, aysuveateş doğdu.2014. “Aşkın Öznesi; Öğretmen” şiiriyle bir’inci oldu.2015. Aşkın Öznesi-Elif’i Sevmek, aysuveateş’e kardeş oldu.2016. Çukurova Üniversitesi, Radyo Televizyon Sinema bölümünü kazandı.2016. Kara tahtanın önünden kara bahtına ‘eyvallah’ dedi. Bir bilinmez akşamın ufkunda bir avuç gökyüzüne mecbur edildi.2017. Hayatı dondu, Üniversite eğitimini dondurdu.2017. ‘Yusuf Gibi Sevmek’ ve ‘Zeytin Çekirdeğinden Tesbih Yapmak’ romanlarını yazdı. Yayımlamadı.2018. İki yıl süreyle kaldığı Nazım Hikmet-Necip Fazıl okulunu başarıyla tamamladı.2019. Çukurova Üniversitesi Radyo Televizyon Sinema bölümüne merhaba dedi.

Related to Saklı Bahçe

Related ebooks

Reviews for Saklı Bahçe

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Saklı Bahçe - Bayram Gökmen

    SAKLI

    BAHÇE

    GÖKMENZÂDE

    Bayram Gökmen

    Published by Crab Publishing at Smashwords

    Copyright © 2020 Crab Publishing

    Tüm hakları saklıdır. Bu yayının herhangi bir bölümü, yayınevinin önceden izni olmaksızın, hiçbir formatta ve hiçbir amaçla çoğaltılamaz, dağıtılamaz, yayılamaz, bir veri tabanı veya bilgi kurtarma sisteminde saklanamaz.

    Bu e-kitap sadece sizin kullanımınız için lisanslanmıştır. Bu e-kitap başkalarına tekrar satılamaz veya verilemez.

    Eğer bu kitabı paylaşmak istiyorsanız lütfen her birey için bir kopya satın alın. Eğer bu kitabı okuyorsanız fakat satın almadıysanız veya sadece sizin kullanımınız için satın alınmadıysa lütfen satın alan kişiye iade edin ve kendinize bir kopya satın alın.

    Yazarımızın emeğine saygı gösterdiğiniz için teşekkür ederiz.

    Saklı Bahçe

    Gökmenzâde / Bayram Gökmen

    Yayın No: 45

    Hikâye: 3

    Yayın yönetmeni: Halit Emre Yaman

    Editör: Mehmet Ali Özcan

    Kapak tasarımı: Nazende Bahar

    Teknik hazırlık: Yücel Darcan

    Yayın tarihi: 10 Haziran 2020

    Dijital ISBN:

    e-posta: crabspublishing@gmail.com

    Twitter: @CrabPublishing

    GÖKMENZÂDE / Bayram Gökmen

    1976. Çile dergâhının kapısı açıldı.

    1982. Selendi YİBO’nun hasret kapısı açıldı ve gurbet yolculuğu başladı.

    1987. Isparta-Keçiborlu’da lise okurken hayat kader ağını ördü.

    1994. Adnan Menderes Üniversitesi, Türk dili ve Edebiyatı bölümünü kazanarak ideallerine doğru yürüdü.

    1998. Kara tahtanın önüne geçti.

    2001. Dünyanın en güzel yüreğiyle yüreğini birleştirdi.

    2003. Keremcan, baba kimliğini verdi.

    2005. Aslıcan, kız babası unvanına layık gördü.

    2013. Selçuk Üniversitesi Radyo Televizyon Sinema bölümünü kazandı.

    2014. İlk yürek sesi yankılandı, aysuveateş doğdu.

    2014. Aşkın Öznesi; Öğretmen şiiriyle bir’inci oldu.

    2015. Aşkın Öznesi-Elif’i Sevmek, aysuveateş’e kardeş oldu.

    2016. Çukurova Üniversitesi, Radyo Televizyon Sinema bölümünü kazandı.

    2016. Kara tahtanın önünden kara bahtına ‘eyvallah’ dedi. Bir bilinmez akşamın ufkunda bir avuç gökyüzüne mecbur edildi.

    2017. Hayatı dondu, Üniversite eğitimini dondurdu.

    2017. ‘Yusuf Gibi Sevmek’ ve ‘Zeytin Çekirdeğinden Tesbih Yapmak’ romanlarını yazdı. Yayımlamadı.

    2018. İki yıl süreyle kaldığı Nazım Hikmet-Necip Fazıl okulunu başarıyla tamamladı.

    2019. Çukurova Üniversitesi Radyo Televizyon Sinema bölümüne merhaba dedi.

    İÇİNDEKİLER

    BENİN İÇİNE YOLCULUĞU

    CAN KIRIĞI

    GARDAŞ

    GİZEMLİ ÖLÜM

    İNCE NAZ

    KALEMİN DİLİ

    KÜÇÜK DÜNYALAR

    PAZAR ODUNU

    SAKLI BAHÇE: ÖĞRETMEN

    SAKLI BAHÇEDEKİ HAYATLAR

    SUSMA PAYI

    YANIKKAŞI YAYLASINDAKİ BİR KÜÇÜK DAM

    HÜZÜN GÖMLEĞİ

    KaHKahanın KOKUSU

    AÇIK GÖRÜŞ

    BENİN İÇİNE YOLCULUĞU

    Yorgundu kızın minik yüreği. Yorgun düştükçe gözlerinden yaşlar akıyordu. Irmak kenarında kendini avutuyor. Irmağın suyunu gözyaşlarıyla yıkıyordu. Gözlerini ufka dikmişti. Akşam olmak üzereydi. Güneş, suyla ufukta buluşmuştu. Bütün evlerin camları yanıyordu. Denizi ateşe vererek batıyordu güneş.

    Alev almıştı etrafındaki ağaçları. Kuşlar pervane olup dönüyordu etrafında halenin. Kıskandı güneşin dağla visalini kız. Güneşin aşkını yaşamak istedi kız. Kıskandı güneşi. Güneş olup sarılmak istedi alev içinde. Yandıkça can vermek istedi dağlara.

    Bir hayal kurdu. Hayalinde bir yurda vardı. Bir can vardı sevdiği. Sevdiğini söyleyemediği. Söyleyemediğini de söyleyemediği.

    Aşk evine akıl ile girmez kişi diye bir ses yankılandı içinde. Dağlara doğru uzadı gitti ses. Güneş perdesini kaldırdı dağlardan.

    Can! dedi içinden usulca. Sana ben… dedi, tamamlayamadı cümleyi.

    Can baktı. Duymamış gibi yaptı.

    Duymadı sandı kız. Başını eğdi. Yürüdü. İki üç adım. Eğildi bir menekşe vardı bahçesinde. Ona dokundu, onu okşadı.

    Can! diye sevdi, konuştu çiçekle. Kaldırdı başını tekrar ufka baktı.

    Güneş uykuya dalıyordu yavaş yavaş dağın kollarında. Bir derin nefes aldı kız. İç geçirdi. Göğsü kabarmış bir şekilde iç çekti. Derin bir nefes alıp verdi. Kollarını birbirine kenetleyip başını hafiften eğdi. Adım atmaya başladı. Yıllar önce içmiş olduğu kahve aklına geldi. Candan bir yudum kahve içmenin mutluluğu sardı hayallerini. Can’ın hayali geldi yanına gezmeye başladılar.

    Usul usul konuşuyordu Can’ın hayaliyle. Kahve mi daha sıcaktır yoksa dudak mı daha yakıcı? dedi Can.

    Kız sustu.

    Yürek yangın yeridir. dedi kız. Ve ekledi. Dudakta kalır sevgilinin izi.

    Düşündü anlamaya çalıştı Can.

    Ya kahve falında hep sen çıkarsan. Benim sen işlemeli falım olur musun? dedi Can.

    Kız eğdi başını. Yürüdü bir iki adım sonra durdu.

    Aşk ve ateş. İkisi de ateş. Ne de zordur insanın ateşle imtihanı. Aşka bir adım atsa yanar insan. Ateşe tek bir adıma atsa âşık olur. Yanar insan. Tam ortası. Arafat. Çöl. Susuz kalmış yürek. Ya aşktan harap ten ya ateşten kavruk beden.

    Bir adım ötesi aşk mıdır ateş midir? Anlayamadı kız. Kalbine sordu Aşk mı ateş mi?

    Kalbi sustu.

    Susmak aşk mıdır ateş midir? diye düşünmeye başladı kız.

    Karar veremedi.

    Ateşe mi atsa kendini aşk için yoksa aşka mı salsa kendini ateşe verip. Durdu. Oturdu ırmağın kenarına bir fincan kahve aldı. Usul usul dokundu fincana dudağı. Bir nokta vardı kahveden dudağında, silmedi.

    Aynaya baktı. Noktayı gördü. Noktaya baktı kendini gördü. Kendini seyre daldı. Gidiyordu, uzun bir yolda. Yolun iki kenarında ağaçlar vardı. İlerledi. Yolun ucunda bir bulut vardı. Nefes alan buluta doğru girdi kız. Ve gitti. Bir adım ötesi cennetti.

    Sonra düşündü kız. Aşk evine akıl ile girmez kişi. Sevdiğinin ayıbını görmez kişi. diye bir ses yankılandı tekrar içinden.

    Bilge bir sesti bu. Hızlı adımlarla, yürümeye başladı kız. İlerledi, ilerledi. Saldı kendini aşkın kollarına. Uçtu uçtu. Vardı Kevser Irmağı’nın kenarına. Ne de çok benziyordu gözyaşlarıyla yıkadığı ırmağa. Diz çöktü iki avucuyla su alıp önce yüzünü yıkadı, sonra suyu yüzüne çarptı ve serinledi. Oh be aşk varmış. dedi içinden.

    Kız kendine bir fincan aşk ısmarladı Kevser’in başında ve suya saldı yangınlarını. Ateşe verdi ırmağı. Ve bir çığlık attı. "Ey Sevgili, ben sana aşıksam kulum. Ki kulsam aşığım

    Uçsuz bucaksız güzellikler ülkesinin sahibine mi aşıktı kız bilemedi. Suskun bir kızdı. Susardı. Sessizliği takmıştı bileklerine. Sarrafın elinden çıkmış bir bilezikti zaman. Bilekleri sessizlik kadar inceydi. Sükût ne de çok yakışıyordu. Sözlerinden daha derin gözleri vardı. Anlatırdı tüm derdini bir bakışı. Ağlardı sessizce için için. Niçin ağlardı bilinmez niçin! Ağlardı, ayakları suya inerdi sevdiği için. Susmak cennetiydi. O gün cennette otururken sevdiğinin hayalini koydu yanına. Oturdular Kevser Irmağı’na. Uzattılar ayaklarını. Suda makaslar yaparak suyu sıçrattılar üzerlerine. Islandı biraz hayalleri kızın. Sevdiğinin hayali gülümsedi. Islanmak istedi sevdiğinin hayali. Yorulmuştu kız. Susmaktan yorgun düştü. Bıraktı hayallerini baş başa ve gitti. Uzaklara gitti. Hayallerinin göremeyeceği uzaklara. Baş başa kalmıştı hayalleri.

    Anlatamadıkların, anlatamadıklarım dedi. Anlatamadıklarım da anlatamadıkların mı? dedi hayali sevgilinin.

    Sustu kızın hayali. Kız hissetti. İçini çekti. Susmasana! Konuşsana! dedi içinden. Ama nafile, hayal işte laftan anlar mı?

    Hayal dedi hayaline Hayalin ne kadar hayalim?

    Sustu sevdiğinin hayali. Hayalin ne kadar hayalimse, hayalim de o kadar hayalin.

    Ya hayalinin de gizli sırları var mı?

    Sır benim, ben sırrım. Ben sırdan derme bir hayalim. Lakin bazen sırrım dökülüyor yerlere. Belki sen toplarsın diye.

    Sırrına ermek isterim! dedi sevdiğinin hayali. Ermek ne mümkün ki eremezdi. Sır da bir hayaldi, hayal de bir sırdı. Sırrını vermeden kalktı gitti kızın hayali.

    Kız seyrine bakarken iki hayalin içine bir kor düştü. Yandı bağrı.

    Yoksa! dedi, hayallerimiz de mi anlaşamadı acaba?

    Usul usul kalktı oturduğu yerden. Bir güvercin kanadına tutunup gitmişti hayali. Sonra sevdiği geldi yanına. Gözlerine baktı Ben ansızın bir gün gideceğim bu dünyadan, geri dönmek mümkün olmasa da. Nasıl olsa ölüm var bir gün. Ben işte gidiyorum!

    Gitmek istedi. Sevdiği de gelmek istedi ardı sıra. Baktı. Gidiyordu kız.

    Vuslat ne zaman? diye içinden geçirdi Can. Kız sezdi ve döndü.

    Ölümün öldüğü vakit! dedi.

    Ne gündü ölümün öldüğü gün. Sırrına eremedi Can. Döndü ardın sıra geri. Kız gitti. Arkasına bakmadan. Koluna takarak sükûtu uzaklaştı oracıktan. Adam oturdu iki elinin arasına aldı başını.

    Ben söyleyemediklerimle baş başa, sen söyleyemediklerinle yoldaşsın. Gidiyorsun, hayalini bırak bari. diye geçirdi içinden.

    Bir ses duydu Can.

    Hayalin gelirken peşimden sen neden kaldın madem!

    Kaldırdı başını. Sağına soluna bakındı. Kızın hayali yoktu. Gitmişti.

    Bak yine yalnız kaldım. dedi.

    Bir anda hem kendi hem kızın hayali belirdi sisli bir havada.

    Hayali, kızın hayalinin yanına vardı. Tuttu elinden. Parmaklarını doladı parmaklarına. Sonra sıktı kokladı. İçine çekti kokusunu. Kız, kendi hayalinin Can’ın hayaliyle el tutuştuğunun fark etti. Kızdı hayaline. Hayalini çekti eteklerinden kendine doğru. Sallandı hayali kızın. Başı döndü. Bulutlar döndü. Güneş döndü. Ağaçlar uzadı peşin sıra. Döndükçe döndü başı kızın. Dünya döndü.

    Ama gidenler dönmedi! diye bir ses duydu. Ayakları dolandı birbirine ve yere düştü bayıldı kız. Kolları açıldı iki yana. Saçları savruldu hayali gibi. Baygın, bitkin ve harap halde idi kız. Can’ın hayali ile kendi hayali girdi kızın kollarına kızı doğrultmaya çalıştı iki hayal. Kaldıramadılar.

    Can Ya Allah, Bismillah dedi sırtına aldı kızı. Pınarın yolunu tuttu. Bir damla su bulsa yetecekti kızı ayıltmaya. Sıcaktı, tozlu yoldan, dere kenarından, çınarların altından geçip pınara ulaştılar. Pınarın buz gibi suyu vardı. Kızı usul usul oturttular ahar taşının üzerine. Düşmesin diye kızı çınara yasladı. Eliyle kıza biraz su tuttu. Suyu kızın alnına sürdü. Kız uyanır gibi oldu. Bir nefes aldı. Bir daha aldı. Gözlerini açtı. Can’ı gördü.

    Kıymetlim buradaymış! dedi içinden. Canından pek kıymetlisiydi. Söyleyemediklerini söyleyemeden ölümü öldürecekken yanında olmasına sevindi. Nefesini tuttu.

    Artık elini tutacam dedi. Uzattı elini Can’a. Can’ın eline ulaşamadı. Baygın gözlerle bakarken, Can’ı tam göremiyordu.

    Kıymetlim dedi usulca.

    Gülümsedi Can bana! diye mutlu oldu kız.

    Can’ın elini tutmak istemişti. Kız elini bir daha uzattı. Can’ın eline ulaşamadı. İçi yandı.

    Yoksa elini benden kaçırıyor mu? diye içerledi kız.

    Ne olursa olsun tutacaktı. Son bir defa daha uzattı elini. Uzattı. Eli suya değdi. Su sepserindi.

    Hani elin! derken kız iyice açtı gözlerini. Suya baktı. Baktı. Suda kendini gördü. Kendini kıymetlisi sanmıştı. Sonra çıkardı elini. Ve mırıldandı dudaklarıyla.

    Ben, ben değilim, sen olmuşum. Sen, sen değilsin ben olmuşsun! dedi.

    Seni görüyorum suya bakışımda seni. Ey Can, ey sevgili. En kıymetli artık bekletme beni. dedi ve elini, yüzünü yıkadı. Saçlarını savurdu. Bir yudum su içti ve aktı gitti kız. Su gibi. Yakıp gitti adam ateş gibi.

    ***

    Hayalinde diyar diyar geziyordu kız. Hayallerin bir yurdu yuvası yoktu. Hayaller kadar özgür bir şey var mıydı ki. Yoktu. O yüzden hayali seviyordu. Sonsuzluktu hayal. Özgürlüktü.

    Hayalinde, ak saçlı, yılların yorgunluğu yüzüne sinmiş çoban gördü. Çobanın elinde budakları bile belli uzun

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1