Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Suçluluk Ateşi
Suçluluk Ateşi
Suçluluk Ateşi
Ebook173 pages1 hour

Suçluluk Ateşi

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Merkez ve Batı Jutland polisi Johan Boje, bir Mart gecesi evinin önünde bir araba kazasında can verir. Olay yerine ilk gelenlerden biri, Johan’ın şefi Axel Borg’dur. Olayın sıradan bir trafik kazası değil, vahşi bir cinayet olduğunu anlaması pek uzun sürmez. Boje’nin dokuz yaşındaki oğlu, arabayı gördüğünü ve şoförün polis olduğunu söyler. Tüm bunlar bu trajik olayla sarsılan çocuğun hayal gücünden mi ibarettir? Benzin istasyonundaki güvenlik kamerası, cinayet gecesi arabayı kullanan kişinin üstünde polis üniforması olduğunu doğrular. Polis Soruşturmaları Komisyonu dedektiflerinden Rolando Benito davayı devralır. Bu korkunç cinayeti Johan Boje’nin iş arkadaşlarından biri işlemiş olabilir mi? Rolando Benito, Doğu Jutland TV2’de gazeteci olan Anne Larsen ile iş birliği yapar. Birlikte bir ailenin hayatını karartan korkunç bir yangının ipuçlarını incelemeye başlarlar. Belki de yangın kaza değildir. Anne ve Rolando, cinayet sebebinin hiç de umdukları gibi olmadığını göreceklerdir. Şimdi sıra, yeni cinayetler olmadan katili durdurmaya gelmiştir.
LanguageTürkçe
PublisherSAGA Egmont
Release dateAug 28, 2019
ISBN9788726233490

Related to Suçluluk Ateşi

Related ebooks

Related categories

Reviews for Suçluluk Ateşi

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Suçluluk Ateşi - Inger Gammelgaard Madsen

    purchaser.

    Suçluluk Ateşi

    Bölüm 1

    Arabanın motoru sustuktan sonra tüm garaj sessizliğe gömüldü. Hızla alıp verdiği nefesinden başka hiçbir şey duyulmuyordu.

    Arabayla içeri girdiği sırada çalışma tezgahının üzerindeki ışık yanıyordu. Görünüşe bakılırsa, Lukas yine kuş yuvasının üzerinde çalışmış ve arkasını toplamadan gitmişti. Talaş her yere dağılmıştı. Üstelik testere de duvardaki diğer aletlerin arasında değildi. Oğlu yine projesini yarım bırakmış olmalıydı. Ama televizyonun ya da bilgisayarın karşısında pineklemek yerine en azından bir şeyler denediğini bilmek ona mutluluk veriyordu. Dokuz yaşındaki çocukların biraz hareketli olması önemliydi. Üstelik Lukas, haftada iki kez hentbol antrenmanına giden Mia’nın aksine spor yapmayı da sevmiyordu. Gerçi Mia ondan birkaç yaş büyüktü. Belki de büyüdükçe bu huyları da değişecekti.

    Oğlunun onu hiç dinlemediğini, kendisi gibi tez canlı ve düzenli olmadığını düşününce biraz canı sıkıldı. Duvarlardaki tüm aletlerin yerini birlikte belirleyip etrafını çizmişlerdi. O yüzden testerenin yerini bulmak o kadar zor da olmamalıydı. Midesinin asitle köpürdüğünü, kalbinin daha hızlı atmaya başladığını hissetti.

    Elleri hala araba sürüyormuş gibi direksiyonun üzerindeydi. Arkasına yaslanıp gözlerini kapatarak sinirini ve öfkesini bastırmaya çalıştı. Asıl sorun testere değildi. Dağınıklık ya da Lukas da değildi.

    Asıl sorun kendisiydi. Hayal kırıklıkları ve kötü seçimleriydi. Belki o zamanlar Alice’e her şeyi anlatmış olsaydı, bütün bunlar olmayacaktı. Alice’in bir süredir şüphelendiğini hissetmişti. Her mesaiye kaldığında veya yurt dışında konferansı olduğunu söylediğinde bunu onun gözlerinde görebiliyordu. Her şeyi biliyor ama hiçbir şey söylemiyordu. Alice onu gerçekten bu kadar çok mu seviyordu? Acaba ondan daha iyi birini bulamayacağını mı düşünüyordu? İstediği kişiyi elde edebilecek kadar güzel bir kadındı.

    Gözlerini açarak karanlığa baktı. Alice’in başka bir erkekle birlikte olabileceği düşüncesinin verdiği kavurucu bir kıskançlık tüm bedenini sardı. Bu bile ne kadar aşağılık bir adam olduğunu görmesine yetiyordu. Kıskanmaya hakkı yoktu. Evin önünden geçerken ışıkların kapalı olduğunu, yani Alice ve çocukların yattığını gördüğü anda duyduğu o rahatlamayı hissetmeye de hakkı yoktu. Elbette yatmışlardı. Çocuklar erken kalkıp okula gitmek zorundaydı. Alice de hastanedeki sabah vardiyasına yetişmeliydi. Belki de erken yatarak onu protesto ediyordu.

    Evi araması gerekirdi. Ama sonunda bir şeyler olmuştu. Yarın emin olacaktı.

    Onunla tekrar görüşüp gözlerinin içine baktıktan sonra davayı bırakamayacağını anlamıştı. Onca yıldan sonra artık çoktan geride bırakmış olmalıydı. Sonuçta bir kazaydı. Raporda da öyle yazıyordu. Ama o günden beri hep başka bir şeyler olduğundan şüphelenmişti. Bu takıntısı mesleğine duyduğu aşktan mı geliyordu, yoksa başka bir şey mi vardı? Alice onu neyin rahatsız ettiğini sormuştu. İlgili ve dikkatli bir kadındı. Tabii ki, o da bir şeyler seziyordu. Kendiyle ve çocuklarıyla ilgili olmayan her türlü gizli kederi ve düşünceyi hissedebiliyordu. Dürüst olup ona her şeyi söyleyebilir, içini dökerek hem ruhunu hem de hayatını bu sırdan arındırabilirdi. Ama artık önemli değildi. Artık hiçbir şeyin önemi yoktu.

    Yutkunurken ağlama dürtüsünü engellemek için baş parmağıyla işaret parmağını burun kemerinin hemen üstüne sıkıca bastırdı. Onun özel biri olduğunu biliyordu. Onu gerçekten sevmiş olduğundan emindi. Diğerleriyle olduğu gibi sadece şehvet ve seksten ibaret de olmamıştı üstelik. Alice’in bilmezlikten geldiği hovardalıklardan biri değildi. Bu sefer ne gençliğe ne de güzelliğe kapılmıştı. Bu başkaydı. Daha yakın ve daha samimi bir şeydi. Tanımlayamadığı, hem fiziksel hem de zihinsel olarak başka hiçbir kadınla yaşamadığı bir bağ vardı ortada. Alice’leyken bile böyle hissetmemişti.

    Komşunun köpeği havlamaya başladığında kendini toparlayarak kapıyı açtı. Arabanın kapısını kapatırken çıkan malum ses garajda yankılandı. Adımını attığı anda çivili bir tahta parçasına basarak içinden küfretti. Işıkları yakarak tahta parçasını çalışma tezgahının üstüne koydu.

    Lukas, kuş yuvasında bayağı ilerlemiş görünüyordu. Yuvayı alıp her yanını incelemeye koyuldu. Çatının bir parçası biraz eğri duruyordu ve çivilerden biri biraz dışarı fırlamıştı. Ama onun dışında gayet iyi görünüyordu. Bir anda dalgınca gülümseyerek gözlerindeki yaşları sildi. Yarın bitirmesine yardım edecekti.

    Alice’e olanları anlatmamasının en önemli nedeni çocuklardı. Lukas ve Mia. Onlarsız yaşayabilir miydi? Onlardan vazgeçmesi şart mıydı? Onun da çocukları seveceğini adı gibi biliyordu. Onun da çocukları vardı. Bu sorular, aklının yine davaya geri dönmesine neden oldu. Torben’in bu gece odaya aniden geri döndüğünde, eski raporu fark etmemiş olduğunu umuyordu. Ortağı genelde bu tür detaylar konusunda aşırı dikkatliydi. İyi bir polis olmasının nedeni de buydu zaten. Hemen ayağa kalkarak paltosunu sandalyenin arkasından almıştı. Böylelikle eve gitmek için hazırlanıyor gibi görünecekti. Yeni en azından o öyle umuyordu.

    Arabanın sol arka kapısını açarak arka koltuktan ceketini ve çantasını aldı. Paltosunu omuzlarına aldıktan sonra garajdan ayrıldı. Oldukça ılık bir Mart akşamıydı. Yıldızlar gökyüzünde parlıyor, kayın ağaçlarının kurumuş yaprakları rüzgârda hışırdıyor, komşunun köpeği Max ise hâlâ havlıyordu.

     Genelde çitlerle çevrili bahçede sessizce dolaşan köpek, tanıdığı kişilere asla havlamazdı. Caddeye baktı. Komşunun evinin önüne, sokak lambasından birkaç metre uzağa bir araba park edilmişti: Koyu renk bir Peugeot 208. Evin ışıkları yanmadığına göre misafir gelmiş olamazdı. Belki de Max evde yalnızdı? Bir an gidip köpeği sakinleştirmeyi düşündü. İçeri girip Alice’in yanına yatmadan önce biraz daha oyalanmayı tercih ederdi. Neden bu kadar geciktiğini açıklamak istemiyordu. Belki de Alice ona sırtını dönüp gözlerini karanlığa dikecekti, kim bilir? Geç saatlere kadar çalışacağını söylememiş, Alice de defalarca ona telefon etmiş ama yanıt alamamıştı.

    Karanlığın içindeki araba sanki hınzırca gülümsüyor gibiydi. Bu düşünceyle o da belli belirsiz gülümsedi. Arabalara bu gözle bakmayı ona Lukas öğretmişti. İzlediği onca çizgi filmden sonra, baktığı her araba modelinde bir yüz görebiliyordu. Hep canlı bir hayal gücü olmuştu zaten. Arabalar genelde tatlı, hınzır ya da sinsi bir şekilde gülümsüyor, bazen de kızgın veya öfkeli oluyordu. Lukas ona farların gözleri temsil ettiğini, radyatör ızgarasının da ağız ve dişlere benzediğini anlatmıştı.

    Genelde pek misafiri olmayan yaşlı bir çiftin evinin önünde duran araba, hiç de oraya aitmiş gibi gözükmüyordu. Galiba direksiyonun başında biri vardı. Gözlerini hafifçe kıstı. Arkadaki sokak lambasından gelen loş ışıkta, arabanın içindeki gölgeyi seçebildi.

    Geçenlerde soygundan önce mahalleleri izleyip kolaçan eden bir organize suç şebekesini araştırmışlardı. Arabaya doğru yürümeye başladı. Bir anda açılan farlar gözlerini kamaştırınca kolunu gözlerine siper etti. Bir anda hareket eden araba patinaj yaparak hızla ilerlemeye başladı. Neler olduğunu anlayana kadar radyatör ızgarası diz kapağını ve uyluk kemiğini ezmişti. Havaya fırlayan bedeni, adeta bez bir bebek arabanın geride bıraktığı asfalt zemine yığıldı. Başını çevirdiğinde kırmızı ışıkların kaybolduğunu gördü.

    Asfaltın kaba yüzeyi yanağını kesmişti. Ayağa kalkmaya çalıştıysa da acı dayanılacak gibi değildi. Ağzından gelen kanı görünce bayılacak gibi oldu. Köpek daha da yüksek sesle havlıyor, sanki çitin üstünden atlayarak yanına gelmeye çabalıyordu. Bir anda evin pencerelerinden birinde ışığın yandığını fark etti.

    Lukas’ın odasıydı bu.

    Gözlerini kapattığında kanın ağzının kenarından aktığını hissedebiliyordu. Boş yere de olsa kanı silmek için kolunu kaldırmaya çalıştı. Lukas onu böyle görmemeliydi. Motor sesiyle birlikte gözlerini tekrar açarak başını çevirdi. Kendisi caddenin ortasında yatıyor, araba da ona doğru hızla geliyordu. Bir hayvan gibi çaresizce yerde sürünmeye çalıştıysa da hareket edemedi. Farların kör edici ışıklarını durdurmak istermişçesine, büyük bir gayretle elini havaya kaldırarak parmaklarını açtı. Büyük bir hızla üstüne gelen araba sonunda ona ulaşmıştı. Aynı arabaydı. Ön tekerleği o kadar yakından görebiliyordu ki, üzerindeki deseni bile seçebiliyordu. Son gücüyle gecenin karanlığını delen bir çığlık attı.

    ###

    Polis müfettişi Axel Borg, sessiz bir ambulansla adli tıbba götürülen kişinin kendi adamlarından biri olduğunu duyunca tepkisini gizlemeye çalışmıştı. Ambulansın sirenlerini çalıştırmamışlardı. Ne de olsa bir yere yetişmeleri gerekmiyordu. Beyaz tulumlu olay yeri inceleme ekiplerinin küçük sarı renkli numaraları yerleştirdiği yola ve kan birikintisine isteksizce baktı. Üzerinde sayıların yazdığı üçgen tabelalar, tıpkı bir iskambil kulesinin ilk katı gibi görünüyordu. Teknisyenlerden biri, cımbızla asfalttan bir şey aldı. Axel bunun ne olabileceğini düşünmek bile istemiyordu. Kapkara asfalttaki çatlaklara sızmaya başlayan kırmızı kan havuzunun önünde fren izi olmadığını fark etti.

    Başka bir teknisyen, başıyla Axel’e selam verdikten sonra çamurlu lastiğin bıraktığı belli belirsiz izin yanına yerleştirilen 5 numaralı tabelanın fotoğrafını çekti. Axel tekerleğin üstündeki maddenin çamur olmadığını görür görmez başını çevirdi. Ellerini koyu gri, yünlü trençkotunun cebinden çıkararak eve doğru baktı. Yutkunurken boğazı düğümleniyordu. Ailelerle konuşmak ona hep zor gelmişti.

    Aslında mecbur da değildi. Departmana yeni gelen ve bu konularda oldukça yetenekli olan Katja, o işi çoktan halletmişti. İşte o kadar yeniydi ki, Johan’ı bile pek tanımıyordu. Ama Axel Alice’i tanıyordu. Daha dört ay önce departmanın Noel partisinde dans etmişlerdi. Johan dans etmezdi. Aslında kendisi de pek dans etmezdi. Ama Alice’ten uzak kalmak zordu. Tuhaf da olsa kadın için üzülmüştü. Departmanda çalışan herkes Johan’ın sadık bir eş olmadığını biliyordu. Alice’in de bilip bilmediği hakkında hiçbir fikri yoktu. Ama şimdi ne önemi vardı ki? Ölümle burun buruna geldikten sonra tüm bunların ne önemi vardı?

    Ağırlaşan ayaklarını sürükleyerek taş merdivenleri çıktı. Villanın ön kapısına ulaştığında zili çaldı. Basamaklarda biriken toprak, ayakkabılarının altında çıtırdıyordu. Kapını zili, duruma hiç de uymayan mutlu bir melodi çalıyordu. Meşeden yapılma ağır kapının ardından gelen sesi belli belirsiz duyuyordu. Beklerken baş parmağı ve işaret parmağıyla ağarmaya başlayan bıyıklarını ovuşturdu. Sakalı uzadığından beri huy edindiği ve gergin olduğunda istemsizce yaptığı bir alışkanlıktı bu. Görevli memurdan o trajik mesajı aldığı sırada akşam kahvesinin yanında yediği kurabiyenin kırıntılarının da sakalında kalmadığından emin oluyordu böylece.

    Saatine baktı. 01:15. Katja büyük ihtimalle gitmişti. Eğer Alice bu konuşmayı kaldıracak halde değilse sonra da konuşabilirlerdi. Belki de yatmıştı bile. Kapının zilini tekrar çalmaya cesaret edemedi. Acelesi yoktu. Derin bir oh çekerek geri dönüp arabasına doğru yürümek üzereyken arkasındaki kapının açıldığını duydu. Kadının gözleri şişip kıpkırmızı olmuş, alt dudağına hafif bir titreme yerleşmişti. Yüzü makyajlı değildi. Manken gibi göründüğü Noel partisindeki halinden eser yoktu. Makyaj genelde kadınları olduklarından güzel gösterirdi, ama yine de Alice’i makyajsız daha çok beğeniyordu.

    Kadın hiçbir şey söylemeden kapıyı açarak oturma odasına doğru yürüdü. Pijamalı haliyle bile güzel görünüyordu. Kestane rengi, kıvırcık saçlarını dağınık bir atkuyruğu ile toplamıştı. Kanepeye, çocuklarının yanına oturdu. Küçük kızın yüzüne baktığında ağlamış olduğunu anlayabiliyordu. Bu Mia olmalıydı. Oğlanın yüzü ise şok geçirmiş gibiydi. Kız kenarları dantelli pembe çiçekli bir gecelik, oğlan da pijama giyiyordu. Axel, bir an dalıp pijamanın üstünde kaç farklı dinozor olduğunu saydığını fark etti.

    Hafifçe öksürdü.

    Çok üzgünüm, Alice, dedi boğuk bir sesle.

    Alice başını salladı. Titreyen dudaklarından sessiz bir teşekkür okunuyordu.

    Axel, ailenin kendilerini başka kazalardan korumak istermişçesine birbirlerine sokularak oturdukları kanepenin önündeki koltuğa oturdu. Alice, kolunu en yakınındaki oğluna sararak kendine doğru çektikten sonra Axel’e baktı. Kelimeler ağzından güçlükle dökülüyordu.

    Kim… Boğazını temizleyerek devam etti. Kim olduğunu biliyor musun?

    Axel kafasını iki yana salladı.

    Hayır, henüz bilmiyorum. Kim olduğunu bulan kişi ben olmayacağım.

    Öyle mi? Peki, ama kim… Axel’e şaşkın bir bakış attı.

    Kurallar böyle, Alice. Kendi adamlarımızı araştırmamıza izin verilmiyor.

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1