Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Diş Kirası
Diş Kirası
Diş Kirası
Ebook241 pages1 hour

Diş Kirası

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Sevgili Okuyucu,
Bu kitap, atasözleri ve deyimlerin derinliklerine inmek için bir davettir. Dilimizin zenginliği, kültürümüzün köklerine uzanan birer ipucudur. Atasözleri ve deyimler, yaşadığımız deneyimleri, gözlemleri ve öğretileri kuşaktan kuşağa aktarırken, aynı zamanda toplumun değerlerini, inançlarını ve yaşam felsefesini de yansıtır.
Bu kitapta, atasözleri ve deyimlerin sadece kelimelerden ibaret olmadığını göreceksiniz. Her biri, bir hikâyenin, bir tecrübenin veya bir öğretinin ta kendisidir. Bu ön sözde, sizleri bu derinliklere taşıyan bir serüvene çıkarmak istiyoruz.
Atasözleri ve deyimlerin kökenleri, genellikle geçmişte yaşanan gerçek olaylara, toplumsal yapıya ve doğaya dayanır. Bu öğelerin etkileşimi, zamanla dilimize yerleşen ve hayatımızın bir parçası haline gelen ifadelerin oluşmasına yol açmıştır. Bu kitapta, her bir atasözü ve deyimle birlikte, onların kaynağını ve ortaya çıkışını keşfedeceksiniz.
Atasözleri ve deyimler, dilimizin sadece iletişim aracı olmaktan öte, bir kültür mirası ve yaşam felsefesi taşıyıcısıdır. Onları anlamak, dilimize ve kültürümüze derinlemesine bir bakış açısı kazandırırken, aynı zamanda kendimizi ve çevremizi daha iyi anlamamıza da yardımcı olur.
Bu kitap, sadece atasözleri ve deyimlerin sözlük anlamlarını değil, onların içinde barındırdığı derinlikleri, hikâyeleri ve yaşam derslerini de sunmayı amaçlamaktadır. Alanındaki geniş kaynaklar özenle taranarak hazırlanan bu kitabın sayfalarını çevirirken, umarız ki atasözleri ve deyimlerin gizemli dünyasına bir adım daha yaklaşır, dilimizin ve kültürümüzün zenginliğine bir kez daha hayranlık duyarsınız.
Keyifli okumalar dileriz.

Yıldız Yılmaz

LanguageTürkçe
Release dateFeb 19, 2024
ISBN9798224873012
Diş Kirası
Author

Yıldız Yılmaz

1972 yılında İzmir’de doğdu. İlk ve ortaöğrenimini İzmir’de tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. Türkiye’de özel öğretim kurumlarında öğretmenlik yaptı. Zambak, Muştu, Gonca ve Kaynak Yayınlarından yayınlanmış farklı türde kitapları vardır. Halen Avustralya’da yaşayan yazar, evli ve bir çocuk annesidir.

Related to Diş Kirası

Related ebooks

Related categories

Reviews for Diş Kirası

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Diş Kirası - Yıldız Yılmaz

    Sevgili Okuyucu,

    Bu kitap, atasözleri ve deyimlerin derinliklerine inmek için bir davettir. Dilimizin zenginliği, kültürümüzün köklerine uzanan birer ipucudur. Atasözleri ve deyimler, yaşadığımız deneyimleri, gözlemleri ve öğretileri kuşaktan kuşağa aktarırken, aynı zamanda toplumun değerlerini, inançlarını ve yaşam felsefesini de yansıtır.

    Bu kitapta, atasözleri ve deyimlerin sadece kelimelerden ibaret olmadığını göreceksiniz. Her biri, bir hikâyenin, bir tecrübenin veya bir öğretinin ta kendisidir. Bu ön sözde, sizleri bu derinliklere taşıyan bir serüvene çıkarmak istiyoruz.

    Atasözleri ve deyimlerin kökenleri, genellikle geçmişte yaşanan gerçek olaylara, toplumsal yapıya ve doğaya dayanır. Bu öğelerin etkileşimi, zamanla dilimize yerleşen ve hayatımızın bir parçası haline gelen ifadelerin oluşmasına yol açmıştır. Bu kitapta, her bir atasözü ve deyimle birlikte, onların kaynağını ve ortaya çıkışını keşfedeceksiniz.

    Atasözleri ve deyimler, dilimizin sadece iletişim aracı olmaktan öte, bir kültür mirası ve yaşam felsefesi taşıyıcısıdır. Onları anlamak, dilimize ve kültürümüze derinlemesine bir bakış açısı kazandırırken, aynı zamanda kendimizi ve çevremizi daha iyi anlamamıza da yardımcı olur.

    Bu kitap, sadece atasözleri ve deyimlerin sözlük anlamlarını değil, onların içinde barındırdığı derinlikleri, hikâyeleri ve yaşam derslerini de sunmayı amaçlamaktadır. Alanındaki geniş kaynaklar özenle taranarak hazırlanan bu kitabın sayfalarını çevirirken, umarız ki atasözleri ve deyimlerin gizemli dünyasına bir adım daha yaklaşır, dilimizin ve kültürümüzün zenginliğine bir kez daha hayranlık duyarsınız.

    Keyifli okumalar dileriz.

    Yıldız Yılmaz

    Ocak 2024 / Avustralya

    ABAYI YAKMAK

    Birine aşırı bir biçimde gönül vermek, tutulmak, âşık olmak anlamında kullanılan bir deyimdir.

    Eskiden tekkedeki dervişler, medreselerde ders gören öğrenciler üzerlerine kalın yün kumaştan yapılmış aba denen bir üstlük giyerlermiş.

    Soğuk bir kış gününde dervişler abalarına bürünüp ocağın başına toplanmışlar, hocalarını dinliyorlarmış. Hoca tatlı tatlı anlattıkça dervişler bütün dikkatlerini vererek dinlemeye devam etmişler. Bir müddet sonra adeta kendilerinden geçmişler.

    Bu arada dervişlerden birinin abasına ocaktan küçük bir kıvılcım sıçramış. Yün aba için için yanmaya başlamış. Ancak derviş, derse o kadar dalmış ki abasının yandığını anlamamış. Allah aşkıyla içi yanan derviş, dünya ateşinin farkına varamamış.

    AĞACA ÇIKSA PABUCU YERDE KALMAZ

    Davranışlarına engel olabilecek hiçbir takıntısı olmamak, her işi yolunda olmak anlamında kullanılan bir deyimdir.

    Nasrettin Hoca bir gün yeni aldığı pabuçlarını giymiş, dolaşıyormuş. Mahallenin yaramaz çocukları bu durumu görünce Hoca’ya bir oyun oynamaya karar vermişler. Hoca’nın pabuçlarını saklayıp onu arattırmak için hemen bir plan kurmuşlar. Hoca karşıdan gelirken onun duyacağı bir şekilde aralarında konuşup bahse girmeye başlamışlar.

    - Bence Hoca bu ağaca çıkar.

    - Bence çıkamaz!

    - Evet, evet… Kesinlikle çıkar.

    Hoca çocukların bu yapmacık hallerini görünce şüphelenmiş, işin içinde bir oyun olduğunu anlamış. Çocuklar, Nasrettin Hoca yanlarına gelince:

    - Hoca’m, aramızda bir anlaşmazlık çıktı. Sen bu ağaca çıkabilir misin, çıkamaz mısın, diye sormuşlar.

    Nasrettin Hoca:

    - Çıkarım tabii ki, demiş.

    Sonra yeni pabuçlarını çıkarıp koynuna sokmuş ve ağaca tırmanmaya başlamış.

    Çocuklar hep bir ağızdan:

    - Hocam, pabuçlarını yerde bırak, ağacın üstünde onları ne yapacaksın, diye bağırmışlar.

    Kendisine oynanacak oyunu anlayan Hoca, cevabı yapıştırmış:

    - Belli mi olur, bakarsınız ağaçtan öteye karşıma bir yol çıkar.

    AĞZIYLA KUŞ TUTSA

    Ne yapsa ne kadar çaba ve ustalık gösterse, anlamında kullanılan bir deyimdir.

    Osmanlı Devleti’nin güçlü zamanlarında, Fransa ile iyi ilişkiler kurulmuştu. Osmanlı Devleti’nin desteğini gören Fransa, Osmanlı Padişahını en büyük hükümdar olarak tanımıştı.

    İşte o devirlerde, Fransız elçisi padişahla görüşmek için Topkapı Sarayı’na gelmişti. Uzun süre sarayın arz odasında, padişahın huzuruna kabul edilmeyi bekledi. Görevli memura işinin önemli ve acele olduğunu, bir an önce padişahla görüşmesi gerektiğini bildirdi. Sonuç alamayınca ısrar etmeye başladı. Görevli memur buna sinirlendi ve sabırsız elçiye şunları söyledi:

    - Sen ne laf anlamaz adamsın! Padişahımız bugün çok öfkeli, seninle görüşmek isteyeceğini hiç sanmam. Az önce yabancı bir sihirbaz buradaydı. Adamcağız türlü türlü hünerler gösterdi. Şapkasının altından tavşanlar çıkardı, alev alev yanan demir çubukları ağzında söndürdü, sekiz arşın uzaklıktaki iğneye iplik taktı. Sonra havaya bir kuş uçurdu, uçun kuşa bir şeyler söyledi, kuş gelip ağzına kondu, o da ağzıyla ayaklarından yakaladı. Sultanımız o adamı bile kabul etmedi. Senin anlayacağın, ağzınla kuş tutsan nafile. Ama bu saydıklarımdan daha büyük bir hünerin varsa söyle, padişahımıza ileteyim.

    AHFEŞ’İN KEÇİSİ GİBİ BAŞ SALLAMAK

    Söylenen bir sözü anlamadan, kafa sallayarak onaylamak anlamında kullanılan bir deyimdir.

    Ahfeş lakaplı bir Arap dil bilimci, dil konusunda dersler veriyormuş. Fakat bu dersleri dinlemeye çok az kişi geliyormuş. Onlar da sık sık devamsızlık yapıyormuş. Ahfeş, böyle durumlarda bile görevini kesinlikle aksatmıyormuş. Öğretmenliğin hakkını vermek, devletten aldığı parayı hak etmek ve bilimsel araştırmalarını ilerletmek için bomboş sınıfta dersini anlatmaya devam ediyormuş.

    Bir gün sınıfta bir dinleyici olursa ders anlatmanın daha zevkli geçeceğini düşünmüş ve keçisinin boynuna ip geçirerek bir öğrenci gibi kendisiyle beraber derslere getirmeye başlamış. Ahfeş, keçisinin karşısına geçip dersini anlatıyor, gerekli yerlerde Anladın mı? diyerek keçinin yularını çekiyormuş. Keçi, yuları her çekildiğinde mecburen başını öne eğiyormuş. Ahfeş de bunu onaylama olarak kabul edip bir sonraki konuya geçiyormuş.

    Ahfeş’le keçisi arasındaki bu öğretmen öğrenci ilişkisi o kadar uzun sürmüş ki sonunda keçi, Ahfeş’in Anladın mı? sözünü duyar duymaz ipinin çekilmesine gerek kalmadan başını sallamaya başlamış.

    Ahfeş, anlatacak öğrenci bulamayınca derslerine yıllarca böyle devam etmiş. Takdir edilecek bir görev şuuruyla dilin inceliklerini keçisine anlatmış ama ne yazık ki keçi asla konuşamamış.

    AKLI KESMEK

    Bir şeyin gerçekleşebileceğine inanmak anlamında kullanılan bir deyimdir.

    Ünlü bilim adamı İbni Sina’yı babası çocukken matematik öğretimine ağırlık veren iyi bir okula yazdırmış. Fakat İbni Sina, bu okulda matematik ve geometri derslerinde bir türlü başarılı olamamış. Bunun üzerine bir gün okuldan kaçmış. Babasından korktuğu için eve dönememiş ve yoldan geçmekte olan bir kervana katılmış. Bir süre onlarla birlikte yol aldıktan sonra kervan mola vermiş. Kervanbaşı, yolcuların en küçüğü olan İbni Sina’yı su getirmesi için yakındaki bir kuyuya göndermiş. İbni Sina, ipe bağlanmış kovayla su çekerken gözü taşın üzerindeki oyuklara takılmış. Su dolu kova kuyudan çekilirken ip, taşa sürtüne sürtüne onu aşındırmış ve derin oluklar meydana getirmiş. Bu, İbni Sina’yı çok etkilemiş. Kendi kendine:

    - Yumuşak bir cisim olan ip, en sert cisim olan taşı bile kesebiliyor. Öyleyse neden benim aklım da azim ve gayretle çalıştıktan sonra matematik ve geometriyi kesmesin, demiş.

    Suyu kervanbaşına teslim ettikten sonra hemen okuluna dönmüş. İpin taşı kesmesinden azmi ve gayreti öğrenen İbni Sina, o günden sonra çok çalışmış. Matematik ve geometriyi öğrenmekle kalmamış, bu sahada önemli eserler bile yazmış.

    AL KÜLAHINI, EYVALLAHI DA İÇİNDE

    Zor bir işi sabredemediği için başaramayan veya bıkıp usandığı için bırakan kişinin Bana yaptığın iyilikten vazgeçiyorum, sana da teşekkür ederim. anlamında söylediği bir deyimdir.

    Bir zamanlar sabırsız biri, derviş olmak için dergâha gitmiş. Üstü sivri bir başlık olan külahı takıp dervişliğin esaslarını öğrenmeye başlamış. İlk ders olarak:

    - Nefsini terbiye etmek ve benliğini öldürmek için her zorluğa, başına gelen her şeye Eyvallah diyeceksin. Her işte ve her şeyde sabır gösterecek, sinirlerine hâkim olacaksın, demişler.

    Derviş, o günden sonra her şeye eyvallah demeye başlamış. Fakat zaman geçtikçe sabır imtihanı da zorlaşmış. Derviş yine de kendini zorlayarak eyvallah demeye devam etmiş. Ancak bir süre sonra sabırsız dervişin tahammülü iyice tükenmiş. Sonunda dayanamamış ve başındaki külahı çıkararak:

    - Alın külahınızı, eyvallahı da içinde, diyerek dergâhtan çıkıp gitmiş.

    ALTI KAVAL ÜSTÜ ŞİŞHANE (ŞEŞHANE)

    Giysileri birbirine uymamış, yakışmamış; altı üstüyle, bir parçası diğer parçasıyla uyumlu değil, anlamında kullanılan bir deyimdir.

    Eskiden tüfeklerin namluları kaval gibi içi düz bir boru biçiminde yapılırmış. Merminin daha uzağa gitmesini sağlayan yivin icadından sonra yivli namlular tercih edilmiş. Bir namluda genellikle altı tane yiv olurmuş. Bu yivlere altı bölüm anlamına gelen şeşhane ya da şişhane denirmiş.

    Avcının birinin iki tane namlusu bulunan çiftesi varmış. Yivli namlunun icadından sonra tüfeğini teknolojiye uydurmak istemiş. Kaval namlunun üstüne şişhane namlu takmış. Tüfek, bu uydurma hâli ile çok komik bir şekle girmiş. Bu durum diğer avcılar arasında uzun bir müddet alay konusu olmuş.

    - Altı kaval, üstü şişhane, ne biçim tüfek bu böyle, diyerek gülüp durmuşlar.

    ALTINDAN ÇAPANOĞLU ÇIKMAK

    Girişilen işte bir tehlikeyle, başa dert olacak bir durumla karşılaşmak anlamında kullanılan bir deyimdir.

    Yozgat şehrinin kurucusu, Çapanoğulları sülalesinden Ahmet Paşa’dır. Ahmet Paşa, 1764 yılında Sivas valisiyken görevden alınmış ve kısa süre sonra da idam ettirilmiş. Yerine önce büyük oğlu Mustafa Bey, sonra da küçük oğlu Süleyman Bey geçmiş.

    Süleyman Bey hem Yozgat’ı geliştirip güzelleştirmiş hem de Amasya, Ankara, Kayseri, Niğde, Maraş ve Tarsus’u idaresi altına almış. Orta Anadolu’nun büyük bir kısmına hükmeden Süleyman Bey, Çapanoğullarının şöhretini kısa zamanda her tarafa yaymış. Çapanoğlu adı sadece halk arasında değil, devlet adamları arasında da meşhur olmuş.

    Süleyman Bey zamanında bir yolsuzluk olayı ortaya çıkmış. Devlet memurlarından biri, bu yolsuzluk davasını soruşturmak için görevlendirilmiş. Soruşturma yaparken Çapanoğullarından birkaç kişinin de yolsuzlukta parmağı

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1