Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Yakışıklı Olmak; Talih Mi, Lanet Mi?
Yakışıklı Olmak; Talih Mi, Lanet Mi?
Yakışıklı Olmak; Talih Mi, Lanet Mi?
Ebook96 pages1 hour

Yakışıklı Olmak; Talih Mi, Lanet Mi?

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

İmrenilen ve kıskanılan o görünüş, ona beklenen mutluluğu getirmiş miydi?

 

İnsanoğlu yüzyıllar boyunca güzelliği arzuladı. Ona sahip olan kişilere imrenildi veya onlar kıskanıldı. Onlar için şiirler, romanlar, şarkılar yazıldı. Peki, çoğu insanın arzuladığı o fiziki güzelliğe sahip olan kişiler, bununla ne kadar mutlu oldu ya da mutlu olabildi mi?

Göz kamaştıracak kadar yakışıklı bir adam olan Selim, neredeyse tüm hayatı boyunca kıskançlık ve şehvet kaynaklı nefretlerin hedefi olmuştur. Otuzuna gelmek üzereyken, hem yeni bir başlangıç yapabilmek, hem de hayallerinin peşinden koşabilmek amacıyla farklı bir şehre taşınır. Acaba Selim, hayallerini yakalayabilecek ve hayata sıfırdan başlayabilecek midir? Yoksa dışlanmışlık içindeki yaşamı devam mı edecektir?

 

Roman, ailesi tarafından terk edilmiş ve toplumun dışına itilmiş bir adamın, kaçış olarak başlayan ve daha sonra gerçeklerle yüzleştiği bir yolculuğu anlatıyor. Bu süreçte önemli bir bireysel ve toplumsal soruna da değinerek, hasetin ne kadar zararlı olabileceğinin altını çiziyor.

 

Yaşamın Gölgesindeki İnsanlar'ın yazarından   

Cihan Serdaroğlu, gazetecilikte bilim doktoru.

 

Bu kitabı satın almak için yukarıya kaydırın ve bugün okumaya başlayın!

LanguageTürkçe
Release dateSep 1, 2023
ISBN9798201735449
Yakışıklı Olmak; Talih Mi, Lanet Mi?
Author

Cihan Serdaroğlu

Dr. Cihan Serdaroğlu was born in Samsun, Turkey. He holds a B.S., M.S., and Ph.D. in journalism from Ankara University. After he got his M.S., he started his military service in April 2013, and finished it as a sergeant in September 2013. He completed his Ph.D. with the dissertation entitled, "Representation of Antisocials on Different Categories of Tv Series: The Analysis of Netflix Series", in 2022. He has been working as an independent journalist. He continues to write novel, memoir, poem and paper.

Related to Yakışıklı Olmak; Talih Mi, Lanet Mi?

Related ebooks

Related categories

Reviews for Yakışıklı Olmak; Talih Mi, Lanet Mi?

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Yakışıklı Olmak; Talih Mi, Lanet Mi? - Cihan Serdaroğlu

    SEVGİLİ OKURUM

    1Eylül 2023’de bu romanı yayınlamayı düşünürken, yayına kısa bir süre kala, 25 Ağustos 2023’de, hayatımın önemli bir parçası halini almış olan, çok sevdiğim muhabbet kuşum, Zeytin öldü. Belki bazıları bunun nasıl bir duygu olduğunu anlayamayabilir ve abarttığımı düşünebilir. Belki de bunun nasıl bir his olduğunu anlamak için, yaşamış olmak gerekiyordur.

    O benim için sıradan bir kuş değildi. Benimle yaşadığı dört yıllık süre boyunca, aramızda tahmin dahi edemeyeceğim bir bağ oluştu. Ona bağlandım. O da bana bağlandı. Onu sevdim. Onun da beni sevdiğini hissettim. Onu, belki de bencillik ederek, kimseyle paylaşmak istemedim. O da beni paylaşamadı, bir başka kuştan kıskandı. Yaşadığı o kısacık süre boyunca, hayatıma inanılmaz bir güzellik, iyilik, sevgi ve mutluluk kattı. O benim için bir aile üyesiydi. O benim en iyi arkadaşımdı. Hatta tek arkadaşım, dostumdu. Bana sevgisini verdi. Sevildiğimi hissettirdi. Dünyada hâlâ güzel bir şeylerin olduğunu hatırlattı. Onun kafesinde ötüşünü dinlemek bana huzur verdi. Onunla konuştuğumda tüneğinde zıplaması, o sevinç gösterisi, omzuma konması, elimde küçük ayaklarıyla parmağıma tutunması beni tarifsiz bir mutlulukla doldurdu. O çalışma masamdayken veya çalışma masamın yanındayken tezimi yazmam kolaylaştı. O benim için duygusal bir destek oldu.

    Onun küçük, zeytin gözlerini, o güzel, renkli tüylerini hayranlıkla izledim. Sanki canlı değil de oyuncak gibiydi. Sanki gerçek olamayacak kadar güzeldi. Ancak ne yazık ki, artık o yok. Onun o parlak tüyleri, şimdi toprağın altında soluyor. O zeytin gözleri, bir daha açılıp bana bakmayacak. Benim için ötmeyecek. Zıplamayacak. Artık elime ya da omzuma konmayacak.

    Öldüğü gün hatırlamaya çalışıyordum, ona hiç: Seni seviyorum. demiş miydim? Birlikte geçirecek daha çok zamanımız var sanıyordum. Onunla geçirdiğim zamanın kıymetini yeteri kadar bilebildim mi? Hayatta hiçbir şeyin garantisi yokken, neden: En az on yıl yaşar. diye düşündüm? Nasıl oldu da ölebileceğini düşünmedim? Sevdiklerimize ölümü konduramıyor muyuz? 

    Romanın başına böyle bir bölüm yazacağım aklıma bile gelmezdi. Önsöz yazmayı da düşünmemiştim. Ancak şimdi bunları yazıyorum. Yazıyorum, çünkü Zeytin öldü. Yazıyorum, çünkü sanki benim güzel, şirin Zeytin’im öylece kaybolup gidecek gibi geldi ve ben de yazarak onu kalıcı hale getirmek istedim. Birileri ondan haberdar olsun istedim.

    Seni seviyorum Zeytin. Seni gerçekten çok seviyorum. Sen benim hayatıma gerçekten çok anlamlı bir şeyler kattın. Sana asla: Güle güle! demiyorum. Bir gün yeniden buluşmak dileğiyle benim güzel, şirin Zeytin’im. 

    BİRİNCİ BÖLÜM

    Saat öğle bire geliyordu . Her ne kadar sıkı sıkıya kapatılmaya çalışılmış olsa da, küçük bir aralık kalmış olan beyaz perdenin arasından sızan güneş, şövalenin üzerinde duran, tuval üzerine yapılmış, yağlı boya natürmort çalışmasına vuruyordu. Dün gece, geç bir saatte tamamlanmış olan son resmiydi bu. Zaten, gündüzleri neredeyse hiç çalışmıyor denilebilirdi. Daima, geceler onun üretme zamanı olmuştu.

    Kül tablasında izmaritler, yerde giysiler, çoraplar, çalışma masasının üzerinde kitaplar, notlar, kalemler, dizüstü bilgisayar, siyah bir güneş gözlüğü, içinde hâlâ biraz kahve olan bir kupa ve yarıya inmiş bir şişe parfüm vardı. Kitapların çoğu kitaplığa dizilmemiş, yerde üst üste yığılmış biçimde duruyordu. Duvarın köşesindeki, bordo renkli İspanyol gitar tozlanmıştı. Belli ki, bir süredir çalınmamıştı.

    Yavaşça kehribar ve zümrüt yeşili karışımı iri ela gözlerini aralayan genç adam, bir süre yatakta genleştikten sonra doğruldu. Üzerinde sadece siyah slip donu vardı. Vücudu bir heykel kusursuzluğunda ve beyazlığındaydı. Yakışıklı yüz hatlarında yorgunluk vardı ve bu sadece fiziksel bir yorgunluk değildi.

    Güneşliği açtı ve içeriye dolan güneş ışığıyla kamaşan gözlerini kırpıştırdı. Güneşin yıkadığı çatılara baktı. Sanki hepsi çoktan güne başlamış ve ona: Yine geciktin. der gibiydi. Ancak umurunda değildi. Güne geç başlamayı her zaman sevmişti ve insanların nasıl olup da sabahın erken saatlerinde kalktığını asla anlayamamıştı. Anlayamadığı, bunu para kazanmak zorunda olduğu için yapanlar değil, mecburiyeti dahi olmadığı halde yapanlardı. Üniversitede lisans eğitimini aldığı dönemde, hafta sonlarında bile sabahın yedisinde kalkan oda arkadaşını asla anlamaması gibi. 

    Sanki güne başlamaya hazır değildi. Bir yandan yeni bir güne başlamak için can atıyor; diğer taraftan ise, kendini yeniden, yapmayı arzuladığı şeylere pek de zaman ayıramadığı, bir diğer hengâmenin içinde bulmak istemiyordu. Başarması gereken ve yapmak istediği çok fazla şey vardı, ancak bunlar için ne gerekli olan zamanı, ne de olanakları bulabiliyordu. Neyse ki doktoraya başlayabilmişti ve bu sayede kendisini çok daha iyi hissediyordu. En azından artık, o kapana kısılmışlık ve hiçbir ilerleme kaydedememe duygusundan kurtulmuştu. İşler yavaş yavaş da olsa yoluna giriyor, bebek adımlarıyla da olsa hayallerine doğru ilerliyordu. Çay suyunu koydu ve tuvalete doğru seğirtti.

    Çayını içerken, camdan dışarıya bakmaya devam etti. Gözleri, güneşin yıkadığı kırmızı çatılara dalıp giderken, bakıyor ama aslında görmüyordu. Yine dışarıya çıkmak için sabırsızlandığı bir gün olduğunu söyleyebilirdi, ancak aynı şeyi görünür olmak için söyleyebileceğinden emin değildi. Bazen, sadece görünmez olmak istiyordu. Kimsenin onu görmemesini, kimsenin onu fark etmemesini arzuluyor ve böylece, rahat edebilmeyi umuyordu. Zira görünür olmak, onun için çoğu zaman pek de iyi sonuç vermemişti. Görünür olmak, genellikle kıskançlıklarla, nefretle karşılaşmak anlamına geliyordu. Gelgelelim on beş yaşından beri, görünmez olmanın onun için mümkün olduğu bir zaman dilimi hatırlamıyordu. Her ne kadar istemese de, daima birilerinin gözüne batmayı başarıyordu.

    Bugün de yine, tüm dünyayı, her şeyi ve herkesi bırakıp gitmeyi veya hiç var olmamış olmayı arzuladığı; kimseyle görüşmek, konuşmak istemediği o anlardan birisini yaşıyordu. Yeniden kaçmak istiyordu ama zaten buraya kaçmamış mıydı? Daha ne kadar kaçabilirdi ki? Üstelik

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1