Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

2 Kadin 1 Erkek: Dram
2 Kadin 1 Erkek: Dram
2 Kadin 1 Erkek: Dram
Ebook178 pages2 hours

2 Kadin 1 Erkek: Dram

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

O gün, 1991 Temmuz’unun sıradan bir günüydü. On bir yaşındaki Kerem, altı arkadaşıyla iyi bir gün geçirdi.
Ta ki o saate kadar…
 Batıkent, Ankara’nın Yenimahalle ilçesine bağlı küçük bir semttir. Tabi o yıllarda küçüktür. Genellikle

LanguageTürkçe
Release dateAug 31, 2015
ISBN9786056551413
2 Kadin 1 Erkek: Dram

Related to 2 Kadin 1 Erkek

Related ebooks

Reviews for 2 Kadin 1 Erkek

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    2 Kadin 1 Erkek - Erol Senturk

    2 Kadın 1 Erkek

    Erol Şentürk

    2 Kadın 1 Erkek

    Erol Şentürk
    Cagaloglu
    İstanbul

    2 Kadın 1 Erkek +

    Erol ŞENTÜRK

    CAGALOGLU PUBLISHING

    Kitap ve e-Kitap Temmuz 2015

    CAGALOGLU Global

    Hobyar Mah. Cemal Nadir Sokak.

    Büyük Milas Han No: 24- 229

    Cagaloglu, Fatih, İstanbul 34100 TR

    t: +90 (212) 639 0100

    f: +90 (212) 639 4542

    info@cagaloglu.com II www.cagaloglu.com

    Sizi sadece Türkiye değil, DÜNYA okusun!

    Cagaloglu bir F. ONCU Consulting markasıdır.

    Copyright © 2015 Erol ŞENTÜRK, Cagaloglu Publishing.

    Bu eser 120 ülkede 40.000 network de Kitap ve e-Kitap olarak satışa sunulmuştur.

    ISBN: 978-605-65514-0-6 (k)

    978-605-65514-1-3 (e)

    Printed on acid-tree paper, partially sourced from recycled waste material.

    Printed in the United States of America.

    Baslarken

    Hikayenin içinde geçen pek çok mekan ve nesne yazarın hayal gücü tarafından üretilmiş olup bu hayal ürünü sözcükler (*) sembolüyle işaretlendirilmiştir. Bu yüzden hikayede adı geçen değişik terimlerin bilgi kaynaklarından araştırılmasının vakit kaybından başka bir şey olmayacağını okuyucunun bilgisine sunarız.

    İçindekiler

    Baslarken ........................................................................... 5

    Saklambaç ........................................................................... 9

    Yasak ........................................................................... 19

    Toplantı ........................................................................... 24

    Roman ........................................................................... 33

    Gönüllü ........................................................................... 37

    Yeni Arkadas.............................................................. 50

    Takım Arkadaşı .............................................................. 71

    Kron ........................................................................... 80

    Cennetin Çocukları .............................................................. 99

    Astım ........................................................................... 106

    Kabus ........................................................................... 113

    Yangın ........................................................................... 119

    Yazar ........................................................................... 123

    Yemek ........................................................................... 129

    Karlı Tepe ........................................................................... 132

    Editör ........................................................................... 136

    Iddia ........................................................................... 139

    Şöhret ........................................................................... 144

    Metastaz ........................................................................... 148

    Filtre ........................................................................... 154

    Tilki Kapanı .......................................................................... 169

    Antalya ...........................................................................178

    Kumsalda Bir Gün...............................................................181

    Ziyaret ....................................................................185

    Son Yaklasırken ............................................................197

    Son Söz ...........................................................................221

    Temmuz 1991, Batıkent

    Saklambaç

    O gün, 1991 Temmuz’unun sıradan bir günüydü. On bir yaşındaki Kerem, altı arkadaşıyla iyi bir gün geçirdi.

    Ta ki o saate kadar…

    Batıkent, Ankara’nın Yenimahalle ilçesine bağlı küçük bir semttir. Tabi o yıllarda küçüktür. Genellikle memur ailelerin kooperatifler vasıtasıyla ev sahibi olduğu bir yer olmuştur. 1980’li yıllardan itibaren yerleşim hep devam etmiştir. Yapılaşması birbirine benzer birkaç adet mahalleden oluşur. Bu benzer yapılaşmadan bal peteği gibi yan yana dizilmiş dubleks evler kastedilmektedir. Sonraki yıllarda bölgedeki apartmanların sayısı artacaktır. Ama o yıllarda genel görünüm, kırsal araziye yayılmış müstakil evler topluluğundan oluşmaktadır.

    Mesa, Batıkent’in o zamanlar da var olan mahallelerinden biriydi. Saat 15:00’ e yaklaştığında mahallenin en büyük pazar yerinde Kerem ve altı arkadaşı buluştular. O günlerde bölgenin çoğunu oluşturan kırsal alanların birinde futbol maçı yaptılar. Batıkent’in tüm mahallelerinde olduğu gibi Mesa’da da evler kırsal araziye çok yakındı. Çevre düzeni henüz tam anlamıyla oluşmamıştı.

    Defans oyunculuğunu bırakmayan Kerem maçta takımına epey fayda sağladı. Üstelik takımı maçı kazandı da. Yedi çocuk, maçın ardından kırsal araziden çıkıp geri mahalleye döndü ve 121. Sokağa* gitti.

    121. sokak, kırsal arazinin kıyısını izleyen ve ortasından sola doğru kıvrılan asfalt bir yoldan oluşmaktaydı. Arazi yapısından dolayı yokuş aşağı seyretmekteydi ve son kısımlarında düzleşiyordu. Düzleştikten iki yüz metre sonra 122.* ve 124.* Sokaklara ayrılarak iki katlı müstakil evlerden oluşan mahallenin içinde kayboluyordu. Arazinin yapısından dolayı bu yokuşun tepesine çıktığınızda sola doğru dönüş yapan kısımdan sonrasını göremiyordunuz. Büyükçe bir tepenin yanında kayboluyordu çünkü. Işte bu coğrafik yapı, Kerem’in arkadaşlarından Ahmet’in aklına parlak bir fikir getirmişti. Zaten Ahmet’den sürekli parlak fikirler çıkmaktaydı. Kaykay oyunu bunların başında geliyordu.

    Gruptaki çocuklardan Hüseyin’in eski bir kaykayı vardı. Bu oyunda çocukların her biri sırayla kaykayı alıp yokuşun tepesine çıkıyordu. Diğerleri de yolun dönüş yaptığı yerde (tepenin ardında) gözden kayboluyorlardı. Yukardaki çocuk, bulunduğu yerden sesleniyordu:

    Hazır mısınız?

    Aşağıda, -görünmeyen- diğer grup elemanları da cevap veriyorlardı:

    Tamam, gel.

    Yukardaki çocuk eski kaykayın üzerine oturup yokuştan kendini bırakıyordu. Dönüş noktasından döndüğünde diğer arkadaşlarının hazırladığı sürprizlerle karşılaşıyordu. Bu sürprizler luna parklardaki korku tünelini andıran görsel efektlerden oluşuyordu. Elinde kocaman bir sopa tutan bir grup arkadaşınızın dikkatle havaya savurduğu sopanın altından geçmek mi dersiniz, yoksa asfalt yolun ortasında çömelmiş bir arkadaşınızın korkufilmlerinden fırlayan bir hortlak gibi birden size dönüp kaykayın üzerine Blarh! diye atılmasını mı dersiniz… Her şey o günkü grup arkadaşlarınızın hayal gücüne bağlıydı.

    Temmuz güneşinin yavaşça batıya kaydığı o saatlerde tepeye çıkma sırası Erkan’a geldi. Kaykayı asfaltın üzerine koyan çocuk durup arkadaşlarının hazırlanmasını beklerken birden yolun aşağısında, tepenin ardından dumanlar çıkmaya başladı. Hafif bir rüzgar, iyice belirginleşen dumanları asfalt yolun üzerinden geçirerek yakındaki evlere doğru süpürdü. Yokuşun tepesinde hala olanlara anlam veremeyen Erkan, aşağıdan arkadaşlarının kıkırdamalarını duydu.

    Lan n’oluyor orda? diye bağırdı bir ayağını kaykayın tekeri önüne yerleştirip bekleyen çocuk (bunu yapmadığı takdirde kaykayın yokuş aşağı tek başına gitmesi an meselesiydi).

    Aşağıdan Özkan’ın aceleci yanıtı geldi hemen:

    Bir şey yok, gel hadi. Ses tonundan keyifli olduğu belliydi.

    Erkan kaykayın üzerine oturdu. Iki ayağını da tahtanın üzerine yerleştirmeden önce söylendi:

    Kötü bir şaka yapıyorsanız hepinizin… diye başladığı cümlesini küfürle bitirdi.

    Sonra da kay kayın kendi kendine yokuştan inmesine izin verdi.

    Erkan, dönüş yerine geldiğinde arkadaşlarını pataklamasına gerek olmadığını gördü. Bu bir eşek şakası falan değildi. Özkan, yol kenarındaki kırın içinde büyükçe bir ot yığınını ateşe vermişti ve rüzgar da onun dumanlarını yola doğru savuruyordu. Kaykayın üzerindeki Erkan, bu yoğun dumanın içinden geçti. Görüş alanı açıktı. Sol yanında dikilen Kerem yolu dikine koşarak geçti. Bunu yaparken eğmiş olduğu sırtı onu avına saldıran bir yırtıcı gibi gösterdi. Kaykayın ucunun da bu yırtıcının ayaklarından birine çarpmasına ramak kaldı ama bir kaza olmadan Kerem yolun karşısına ulaştı. Heyecanlanan Erkan yine de bir çığlık attı. Daha sonra Erkan yol kenarında arka arkaya dizilmiş Ahmet ve Murat’ın dikkatle havaya savurdukları sopaların altından başını eğerek geçti ve yine çığlık attı. Dumanlar olayı daha da heyecanlı hale getiriyordu. Sağ yanda bekleyen Mustafa yolun yanında çömelmiş dururken elindeki futbol topunu yolun dikine gidecek şekilde yavaşça yuvarladı. Karşıya geçmekte geciken topa Erkan keyifle bağırarak bir tekme atıp yoluna devam etti. Artık dumanın içinden çıkmıştı. Az ilerde yolun ortasında bağdaş kurmuş oturan arkadaşı Hüseyin başını kaldırıp dişlerini gösterdi ve bir vampir taklidi yapıp yerinden fırladı. Erkan ona da bağırıp iki eliyle ‘şlap’ diye hareket çekti ve geri kaykayın kenarlarını tutarak dengesini sağladı. Çakma vampiri geride bırakıp bir gülme kriziyle asfaltın kenarına geçti ve çakıl taşlarının üzerinde durdu. Kendini geriye, kaykayın üzerine bıraktı. Omuzlarıyla sırtının üst yarısı çakıl taşlarının üzerine yattı. Dumanın içinden diğer altı arkadaşı da koşarak yanına geldiler ve onlar da çılgına dönmüş halde gülerek -gol sevinci kazanan futbolcular gibi- arkadaşlarının üzerine atladılar. Bu insan kulesi fazla dayanamadı ve Kerem’in de içinde olduğu üç çocuk yere devrildi. Diğer üçü ise hala Erkan’ın tepesindeydiler. Yedisi birden deliler gibi gülüyordu. Iki yüz metre ilerdeki kooperatif evlerinden birinin üst kat penceresinin perdesini aralayan Hikmet Hanım; ateşi, dumanı ve yerde taşın toprağın içinde yuvarlanan çocukları gördü ve hayıflarcasına başını iki yana salladı.

    O güzel oyunun o güzel karelerini yedi çocuk da ömürleri boyunca unutamayacaktı. Ama iki saat sonra o yedi çocuğun unutamayacağı başka bir olay olacaktı.

    121. sokakta bir saat kadar kaykay oyunu oynayan çocuklar tekrar kırın içine yöneldiler. Bir patikayı izleyerek bir kilometre ilerdeki gölete ulaştılar. O yıllarda Batıkent’in her yerinde göletler ve bataklıklar vardı. Biraz dinlenip kıyıdan suya taş attılar ve tekrar yola koyulu kırsal arazinin içinde başka bir patikayı izlediler. Beş yüz metre sonra bu patikanın ucundaki in yeri*’ne ulaştılar.

    Bu arazinin adı in yeri’ydi. Iki asırlık söğüt ağacı ve eski bir baraka vardı burada. Barakanın uzunluğu altı metre, yüksekliği iki metre kadardı ve tek göz bir odadan ibaretti. Çatısı panjurdan ve duvarları bakır plaklardan yapılmıştı. Iki yanında ikişer tane penceresi vardı. Ancak bütün camları kırıldığı için pencereden ziyade bakır plakların ortasında dört adet açıklık gibi görünüyorlardı. Yakınlardaki bir fabrikanın kimyasal temizleyici maddelerini istiflediği bir depoydu burası. Ama üç yıl önce fabrika kapanınca burası da atıl bir yapı olarak kalmıştı.

    İçinden idrar ve dışkı kokularıyla karışık küf kokusunun hiç eksik olmadığı bir yapı...

    Söğüt ağacı ile barakanın arasında yaklaşık on metre vardı. Bakır plak duvarların birinin yanında ne işe yaradığı bilinmeyen üç adet madeni varil dururdu. Çoğu zaman paslı yağmur sularını içerirdi bu variller. Mesa Mahallesine ait Erenler Sitesinin* evleri bu barakanın altı yüz metre kadar batısındaydı. Barakanın arkasında ise iki büyük toprak tepesi vardı.

    Civardaki sarhoşların uğrak yeriydi burası. Sırtlarını bakır duvarlara yaslayan sarhoşlar gece geç saatlere kadar içerler ve naralar atarlardı. Mahallelilerin Inlerine çekilmişler bağırıyorlar yine diye söylendikleri bu eski yapı ve çevresindeki küçük arazinin adı in yeri olarak kalmıştı.

    Çocuklar genelde buraya sarhoşlardan kalma bira şişelerini toplamaya gelirlerdi. Çünkü o yıllarda bira şişeleri kıymetliydi. Depozito niyetine verdiğiniz bakkal da size hatırı sayılır bir harçlık veriyordu. Ancak bugün kimsenin o ağzı-beli yapışkan bir sıvıyla kaplanmış şişeleri toplamaya niyeti yoktu. Herkes yorgundu ve zaten bir saat sonra hava kararacaktı. Herkesin gözünden bitkinlik akıyordu. Galiba artık eve gitme zamanı gelmişti.

    Oraya vardıklarında Ahmet’le Özkan barakanın eski maden kapısına gittiler. Her zaman açık olan kapıyı aralayarak içeri şöyle bir göz attılar. Kerem de yarısı yere gömülü kaya parçasına oturup -patikada yürürken otların arasında bulduğu- gazete parçasını inceledi. Diğerleri de Erkan’ın elindeki Robo-kid* isimli çizgi filmin çıkartmalarına bakıyorlardı.

    Kerem, oturduğu yerden elindeki gazete parçasına bakarak söylendi:

    Şuraya bakın, ‘Edebiyatımızın parlayan yıldızı Volkan Altınkaya*’nın yeni romanı Gece Kılıcı yakında yayınlanacak’ yazıyor.

    Madeni kapının eşiğinde dikilen Özkan hala barakanın içine göz gezdirirken söylendi:

    Bize ne bundan.

    Kerem hayranlıkla makalenin devamını gözleriyle okurken cevap verdi:

    Çok ünlü bir yazar. Nerdeyse bütün romanlarının filmi çekiliyor. Dedi ve dalgın bakışlarını karşıdaki kıra dikerek ekledi: Bir gün ben de onun gibi bir yazar olacağım.

    O anda yan tarafında dikilenlerden Hüseyin karşılık verdi:

    Hıh. Sen yazar olursan ben de pabucumu yerim.

    Diğerleri güldüler. Kerem’in yüz hatları değişti. Arkadaşlarına gücendi. Zaten ne zaman buna benzer bir şey söylese aynı tepkiyi alıyordu. Insanlar neden onu elinden bir şey gelmez aciz bir yaratık olarak görüyorlardı anlayamıyordu bir türlü.

    Ahmet sonunda barakadan çıktı. Özkan’ın yanına geldi. Içerde sarhoşların düşürmüş olabileceği ilginç bir şey yoktu. O an aklından Haydi artık evlere demek geçti. Ama tam o sırada Kerem oturduğu yerden başka bir şey söyledi:

    Hadi saklambaç oynayalım.

    O anda Özkan’ın gözleri parladı. Diğerleri ise hep bir ağızdan söylendiler:

    Ööööff…

    S.ktir git.

    Adama bak, saklambaç diyor ya. Özkan hemen atıldı:

    Olur, niye olmasın?

    Hepsi birden Özkan’a baktılar. Kerem de ona baktı. Bu bakışı ve sırıtışı Kerem dışındaki çocuklar biliyorlardı. Harika bir gırgır onları bekliyordu. Sonunda sessizlik bitti ve diğer beş çocuk da Tamam dediler. Hepsi de Özkan’ın kafasından geçenleri merak ediyordu.

    Özkan tekrar Kerem’e döndü:

    Ilk ebe sensin.

    Kerem yaşlı söğüt ağacına yürüdü. Sağ kolunu söğütün engebeli kabuğuna yasladı. Alnını da bu kolunun üzerine dayadı ve saymaya başladı. Yüzünde çılgınca ve bir o kadar da delice gülümseme beliren Özkan heyecanlı heyecanlı diğerlerine el işaretleri yaptı. Hadi kaçalım diyordu bu hareketler. Hepsi de sessiz ve aceleci adımlarla Erenler sitesine yöneldiler, oradan da gülüşerek evlerine gittiler.

    Kerem saymayı bıraktı. Başını kolundan çekti. Önce varillerin oraya yürüdü. Etrafta anlaşılmaz bir sessizlik vardı. Arkadaşlarının bu kadar sessiz kalabilmesi onu şaşırttı. Varillerin yanına geldi, uzanıp baktı. Ufuktaki pembe-turuncu ışıklar varillerin dibindeki suyun üzerinden yansıdı. Burada değillerdi. Madeni kapıya yürüdü ve kapıyı açtı. Karanlık, küf kokulu odaya iki adım attı. Ufkun turuncu ışıkları çatlak ve kırık camlardan içeriye hüzme hüzme giriyordu. Burda da kimse yoktu. Dışarı çıktı. Barakanın arkasındaki iki tepeden en yakınının üzerine çıktı. Bu tepelerin ardında da kimse yoktu. Geri döndü. Arkadaşlarının ne yaptığını anlamıştı. On dakika önce oturduğu kayanın yanına döndü ve canı sıkkın bir ifadeyle kayanın üzerine çöktü. Eline yerden bir dal

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1