Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Tanrı Dağlarından Esintiler (Kırgız Hikayeleri Antolojisi 1)
Tanrı Dağlarından Esintiler (Kırgız Hikayeleri Antolojisi 1)
Tanrı Dağlarından Esintiler (Kırgız Hikayeleri Antolojisi 1)
Ebook305 pages3 hours

Tanrı Dağlarından Esintiler (Kırgız Hikayeleri Antolojisi 1)

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Modern Kırgız edebiyatının, 20. yüzyılın 30’lu yıllarında temeli atılmış, sonraki yıllarında Sovyet edebiyatının bir dalı olarak gelişmiş ve dünyaya Cengiz Aytmatov gibi büyük bir yazar vermiştir. Onun yanı sıra kalemi güçlü olan birçok yazar bulunmasına rağmen, onların çoğu çeşitli sebeplerle Sovyet sınırlarını aşmayı ve Türk okurlarla buluşmayı başaramamışlardır. SSCB’nin 1990’lı yılların başında parçalanmasıyla Kırgız edebiyatı da dünyaya açılmaya başlamış ve sayıları henüz yeterli olmasa da Türkçeye de çevrilmeye başlamıştır. Bu çalışma, Tanrı Dağlarından Esintiler / Kırgız Hikâyeleri Antolojisinin ilk kitabı olup 26 yazarın hikayelerinden oluşmaktadır.

LanguageTürkçe
Release dateSep 4, 2020
ISBN9781005184384
Tanrı Dağlarından Esintiler (Kırgız Hikayeleri Antolojisi 1)
Author

İbrahim Türkhan

Eğitimci, edebiyatçı ve çevirmen İbrahim Türkhan 1972 yılında Kahramanmaraş’ta doğdu. İlk ve ortaokulu Afşin’de, liseyi Kahramanmaraş’ta okudu. Kayseri MYO’nda okuduktan sonra 1992’de Kırgızistan’a gitti. Isıkgöl D.Ü. Eğitim Fakültesi Coğrafya Öğretmenliği Bölümü’nden 1998’de mezun oldu. Kırgızistan’da bulunduğu yıllarda yerel ve ulusal gazetelerde gazetecilik, Kırgız okullarında Türkçe ve Coğrafya öğretmenliği yaptı. 1999 yılında Türkiye’ye döndükten sonra Adapazarı, İstanbul, Aydın ve Manisa’da Coğrafya öğretmenliği yaptı. Halen Kırgız Edebiyatı alanında mastır yapmaktadır. Evli olup, iki oğlu vardır. Çok iyi derecede Kırgızca ve Rusça bilmekte olup, diğer Türk lehçelerini de orta seviyede anlayıp, konuşabilmektedir.İbrahim Türkhan, Avrasya Yazarlar Birliği, Kırgızistan Uluslararası Edebiyat Akademisi ve Kırgızistan Yazarlar Birliği Şeref üyesidir.

Related to Tanrı Dağlarından Esintiler (Kırgız Hikayeleri Antolojisi 1)

Related ebooks

Reviews for Tanrı Dağlarından Esintiler (Kırgız Hikayeleri Antolojisi 1)

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Tanrı Dağlarından Esintiler (Kırgız Hikayeleri Antolojisi 1) - İbrahim Türkhan

    Çevirmenden

    KIRGIZ HİKÂYELERİNDEN BİR DEMET

    İbrahim Türkhan

    Türkiye’de Kırgız edebiyatı denince akla ilk olarak şüphesiz rahmetli Cengiz Aytmatov gelmektedir. O, Sovyetler Birliği’nin hüküm sürdüğü yıllarda Kırgız yazar olarak değil de bir Sovyet yazarı olarak tanıdığımız ve eserleri vasıtasıyla Orta Asya’daki kardeş devletlerle aramızdaki edebî bağın tamamen kopmamasına vesile olan biridir. O, Türkiye’deki her bir okurunun gönlünde kendine özel yer edinmesinin yanı sıra, Türkiyeli okurların gözünde genelde Orta Asya, özelde ise Kırgız edebiyatının temsilcisi olarak uzun yıllardan beri yaşayagelmiştir. Orta Asya’da ondan başka edebiyat alanında yükselen sesler olmuşsa da sesleri SSCB dışına çıkma şansı bulamamıştır. Dolayısıyla geçen yıllar içinde Cengiz Aytmatov’dan başka yazarların eserleriyle tanışabilmemiz için Sovyetler Birliği’nin dağılmasını beklemekten başka çare yoktu.

    Hepsi de Rusçadan Türkçeye çevrilen Cengiz Aytmatov’un eserlerinden başka Türkçeye çevrilmiş neredeyse bir tane bile eser olmadığından dolayı, bağımsızlık yıllarında Kırgızca ve Türkçe edebî eserlerin karşılıklı olarak çevrilmesi sorunu da ortaya çıkmıştı. Eskiden beri bu alanda uğraş veren insanlar olsa da imkânların yetersizliği, bu alanda yetişmiş uzmanların azlığı gibi sebepler çevrilen eser sayısının az olmasına sebep olmaktaydı.

    1990’lı yıllarda Türkiye’de üniversitede okuduğum sırada, Türk edebiyatının yaşayan üstatlarından, kıymetli yazar Yavuz Bülent Bakiler’in 1990’lı yılların ilk aylarında yayınlanan Türkistan Türkistan adlı gezi kitabı, Kırgız edebiyatına karşı ilgimi uyandırarak, gönlümde Orta Asya ile ilgili derin izler bırakmış, oralara gitme arzusu uyandırmış ve kitabın sayfaları arasında anlatılan olaylar, Kırgızistan’dan aktardığı izlenimler adeta beni kendine çekmişti. Nasıl giderim düşüncesiyle uğraşırken, 1992’de Yeniden Yapılanma ve Kurulma hareketinin neticesinde Kırgızistan da diğer Orta Asya ülkeleri gibi SSCB’den bağımsızlığını kazanınca, tarihin önüme çıkardığı fırsatı değerlendirme zamanı gelmiş oldu. 1992 yılında yeniden üniversitede okumak üzere Kırgızistan’a gelince, Türkiyeli her okur gibi en ufak bir bilgimizin olmamasının yanında, Türkçesinin de olmadığı eserlerin asıllarıyla ilk elden tanışma imkânı yakalamış oldum. Ancak çok geçmeden bu sevincimin kısa süreli olacağını anlamam gecikmedi. Büyük bir heyecan ve iştiyakla okumaya hazırlandığım eserleri alfabe farkı başta olmak üzere değişik sebeplerle anlamakta zorlanacağımı fark etmiştim.

    Buna rağmen üniversite eğitimi alırken bir yandan Kırgızca olarak elime geçen her edebî kitabı okumaya ve Türkiyeli okurlardan esirgenen zenginliklere ulaşmaya çalıştım. Birkaç yıl sonra Türkçeden Kırgızca’ya, ufak çaplı hikâye, şiir ve makale türü çeviri çalışmaları yaparak Kırgızistan’ın gazetelerinde yayınlatmaya başlamıştım. Neredeyse Kırgız edebiyatıyla tanıştığım ilk günden başlayarak, uzun yıllardan beri ‘acaba Kırgızca’dan Türkçeye çeviri konusunda daha fazla ne yapılabilir?’ sorusu ise aklımın bir köşesinde yer almaya devam ediyordu.

    Okumalarım arttıkça, Kırgız edebiyatının sadece Cengiz Aytmatov’un eserlerinden ibaret olmadığını, en azından onun kadar güçlü kalemlerin de var olduğunu gördüm. Artık o eserlerin de Türk okurlarıyla buluşması gerekiyordu. Ancak bunun için ne çalışma yapacak bir kişi ne de bu alanda bilgi birikimi mevcuttu. Durum ve sebep ne olursa olsun, günümüze kadar bu konudaki çalışmaların istenen seviyede olmaması iki kardeş edebiyat adına ‘eksiklikten çok kayıp’ olarak görülmelidir. Bağımsızlığın kazanılmasının üzerinden 30 yıla yakın bir süre geçmesine rağmen, karşılıklı olarak Kırgızca ve Türkçeye çevrilerek kitaplaştırılan eserlerin sayısının, iki elin parmak sayısını yeni yeni geçmeye başlaması, durumun vahametini açık bir şekilde göstermektedir. Bu durumun, çeviri çalışmaları üzerine yeniden ve daha dikkatli bir şekilde eğilmeyi, hiçbir bahanenin ardına saklanmadan iş birliğini artırmayı gerekli kıldığı aşikârdır.

    Kırgız edebiyatı ve edebiyatçılarıyla yakından tanışma fırsatı bulmuş biri olarak, bunca yıldan beri ağır aksak ilerleyen çeviri çalışmalarına az da olsa bir katkım olabilir mi düşüncesinden cesaret alarak, bu zamana kadar Kırgız Edebiyatından Toktogul Satılganov, Cengiz Aytmatov, Omor Sultanov, Alıkul Osmonov, Aalı Tokombayev, Kasım Tınıstanov, Aydarbek Sarmanbet gibi 120’yi geçkin şair ve yazarın eserlerinden çeviriler yaptım, Manas Destanının en büyük varyantı olan Sayakbay Karalayev varyantının tamamının çevirisine katıldım ve Kırgız edebiyatının Türkiye’de tanınması için uğraş verdim. Bu çalışmalarım neticesinde, Kırgız edebiyatıyla ilgili olarak 3 tane telif, 12 tane kendi yaptığım çeviri, 3 tane ortak çeviri ve tashih ettiğim 3 kitap ortaya çıktı ve eserler hem Türkiyeli hem de Kırgızistanlı okurlarla buluştu.

    Şu an elinizde bulunan kitap, Kırgız hikâyesinden örneklerin yer aldığı, Türkçeye çevrilmiş ikinci derleme kitap olup, 26 yazarın eserlerinden oluşmaktadır. Bu antoloji, ‘Bunca yıldan beri ağır aksak ilerleyen çeviri çalışmalarına az da olsa bir katkım olabilir mi?’ düşüncesinden cesaret alarak hazırlamış olduğum kitaplardan biridir. Buradaki hikayelerin bir kısmı farklı zamanlarda Türkiye’deki çeşitli edebiyat dergilerinde yayınlanmış, bir kısmı ise herhangi bir yerde yayınlanmamış çalışmalardan oluşmuştur. Emek verdiğim bu çalışmaların dergi sayfalarında ve bilgisayar hafızasında saklı kalmasına gönlüm razı olmadığı için kitaplaştırmaya karar verdim.

    Elbette ki, eksik yönlerine rağmen, bu kitabın sonraki çalışmalara yol göstereceğine olan inancımı da hoşgörüsüne sığındığım okurlarla paylaşmak isterim. Bu kitaptaki hikâyeleri sadece bir dönemdeki yazarların eserlerinden seçmek yerine, geniş bir tanıtım olması amacıyla, Kırgız yazılı edebiyatının ilk döneminden son dönem temsilcilerine kadar geniş bir yelpazede daha çok yazar olsun düşüncesiyle seçmeye çalıştım. Bu çalışmanın, bu yönde yapılacak çalışmalara örnek teşkil ederek, ilerleyen dönemlerde daha fazlasının çıkmasına vesile olacağı; hem Türk okurların nezdinde hak ettiği değere ulaşacağı, hem de kardeş Kırgız edebiyatını tanıma yolunda mütevazı bir katkı yapacağı ümidindeyim.

    Bu vesileyle, 26 hikâyeden oluşan bu antolojinin hazırlanması sırasında manevî destek ve fikirleriyle yol gösteren Kırgız Cumhuriyeti Yazarlar Birliği başkanı şair Nurlan Kalbekov’a, başkan yardımcısı şair Kerimbek Kadırakunov’a, Kırgızistan Uluslararası Şiir Akademisi genel başkanı Kırgız halk şairi Omor Sultanov’a, gazeteci-yazar Aydarbek Sarmanbet’e, yazar Sultan Rayev’e, hayatta olan eser sahiplerine, edebiyat araştırmacısı ve eleştirmen Prof. Dr. Aida Egemberdiyeva’ya, Kırgız Dili ve Edebiyatı öğretim görevlisi Doç. Dr. Keldibek Koylubayev’e ve bu kitabın dünyada tanınmasına vesile olacak olan Crab Publishing’in değerli çalışanlarına şükranlarımı sunuyor, kitapta eserleriyle yer alan müteveffa yazarları saygıyla anıyorum.

    31. 08. 2020 / Bişkek

    Takdim

    KIRGIZ EDEBİYATI BÜYÜK BİR MEKTEPTİR

    Aydarbek Sarmanbet / Gazeteci-Yazar

    Cengiz Aytmatov, özelde Kırgız edebiyatının, genelde Türk dünyası edebiyatının en büyük kalemi olarak, arkada bıraktığı eserleriyle, dünya edebiyatının en büyük kazanımlarından ve klasik yazarlardan biridir. Cengiz Aytmatov, Kırgız edebiyatını günümüz şartları içinde en yüksek seviyeye çıkarmayı başarmış bir yazardır. Onun Kırgız Edebiyatındaki yeri şüphesiz ki çok özeldir. Ancak, onunla aynı asırda yaşamış Kırgız yazarlar gerek onu kendilerine örnek alarak gerekse onunla kalemlerini yarıştırarak, Kırgız edebiyatının gelişmesine katkıda bulunmuşlardır, bulunmaktadır ve bulunacaklardır. Aytmatov’un eserleri, kendisi hayattayken 150’den fazla farklı dile çevrilerek, Yeni Zelanda’dan Kuzey Buz Denizi’ne, Japonya’dan ABD’ye kadar olan çok geniş bir coğrafyada tanınmış, her bir eseri okurların elinden düşmeyen kitaplara dönüşmüşlerdir. Günümüzde de en çok okunan yazarlardan biri olmaya devam etmektedir. Onunla aynı dönemde yaşayıp, günümüzde hayatta olan ve yeni yetişmekte olup Aytmatov’un yolundan giden yazarların çalışmaları da zaman zaman tek başına, zaman zaman elinizdeki bu kitap gibi derleme yapılarak başka dillere çevrilmektedir.

    MS. 3-8. asırlarda, merkezinde Yenisey ve Altay’ın olduğu Büyük Kırgız Kağanlığını iki defa tarih sahnesine süren, iç ve dış düşmanların etkisiyle bazı yıllarda tespih taneleri gibi dağılan, bir süre sonra kendi küllerinden yeniden dirildiği söylenen Simurg kuşu gibi bir araya gelerek yaşamaya başlayan Kırgız halkının yazılı edebiyattan bin yıldır ayrılmak zorunda kaldığı yeni yeni bilinmektedir. Öyle olmasına rağmen Manas, Semetey ve Seytek ile onların 12. nesline kadar devam ettirilen destanlardan başka, halkımızın eşsiz hazinelerinden olan yüze yakın genç destanların ağızdan ağıza, nesilden nesle anlatılagelmesi şaşırtıcı bir durumdur. Belli bir alfabesinin ve kullanageldiği yazısının olmamasına bakmadan her biri okyanus mesabesindeki onca destanı gönüllerinde saklayıp, akıllarında tutarak yaşatagelmesi Kırgız halkının söze ve edebiyata yatkınlığını açıkça göstermektedir.

    Yukarıda ‘küçük’ diye andığımız Kırgız destanlarının her birinin Yunanlıların İlyada Destanı’na göre hacmi, kapsadığı olayları ve sanatsal yönüyle kaç kat ileride olduğunu bilemeyiz ama ondan geri kalmayacakları kesindir. O destanların ‘küçük’ diye anılmaları, aslında Manas’la karşılaştırılmalarından dolayıdır. Yoksa onların her biri kendi çapında harikalık barındırmakta olan, dünyanın edebî hazinesi olmaya aday birer halk eserleridir. İşte o destanlar, dünya edebiyatında eşsiz bir yerde duran Cengiz Aytmatov’un başını çektiği Kırgız edebiyatçılarının beslendiği belli başlı kaynakların başında durmaktadır.

    İbrahim Türkhan’ın Türkçeye tercüme ederek daha önce okurların istifadesine sunduğu Kırgız Hikâyeleri Antolojisinin ilk kitabında yer alan Kasımalı Bektenov, Tölögön Kasımbekov, Cunay Mavlânov, Murza Gaparov, Keneş Cusupov gibi yazarlarımızın bir kısmı ebedî âleme göç etmiş, bir kısmı 70-80 yaşına ayak basmış önde gelen yazarlardı. Bu kitapta ise, Kırgız yazılı edebiyatının ilk yıllarından, günümüzdeki temsilcilerine kadar geniş bir yelpazede yazarlara yer verilmiştir. Yazarlardan Abdımomun Kalbayev, Aman Saspayev, Asankadır Esenkanov, Baratbay Arakayev, Caparali Osmonkulov, Ceenbay Türk, Cekşen Aşubayev, Cılkıçı Capiyev, Çıntemir Askarov, Elmira Acıkanova, Hüseyin Esenkocoyev, Kalkanbay Aşımbayev, Kasımalı Bektenov, Macit Karimov, Mar Bayciyev, Mendi Mamazairova, Mirzohalim Karimov, Musa Murataliyev, Musakun Satıbaldıyev, Ömürbek Karayev, Sımbat Maksutova, Tügölbay Sıdıkbekov, Zinakan Pasanova, Zuura Sooronbayeva'nın eserleri Türkçeye ilk defa çevrilerek bir antolojiye dahil olmaktadır.

    Aydarbek Sarmanbet ve Sultan Rayev’in daha önce Türkiye’de Türkçeye çevrilmiş kitapları yayımlanmıştır. Bu yazarların bir kısmı, Kırgız edebiyatının günümüzdeki önde gelen temsilcilerinden olup, bir kısmı uluslararası ödüllere sahip, eserleri birçok dile çevrilmiş olarak yüz akımız, her türlü övgüyü hak eden edebiyatçılarımız arasında yer almaktadır. Onlar, Cengiz Aytmatov başta olmak üzere, hayatta olmayan edebiyatçı ağabeylerinin sanat yolunda başarılı bir şekilde yol alarak, Kırgız edebiyatına katkıda bulunmakta ve onun Dünya’da, özellikle Türk halkları arasında geniş bir şekilde yayılması için uğraş vermektedirler. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Kırgız edebiyatı maharetli yazarlar bakımından fakir değildir. Çünkü Kırgızistan’da Cengiz Aytmatov’un edebî mektebi bulunmaktadır.

    Bu yönüyle yayınlanan bu antolojinin önemi büyüktür. Bu kitap, Kırgız edebiyatından sadece bir yazarı tanıtmak yerine birçok yazarımızı tanıtması bakımından, Türkçeye kazandırılmış ikinci hikâye antolojisi olması yönüyle, elden düşmemesi gereken bir çalışmadır. Kırgız edebiyatçılarının eserleri, Türkiyeli okurlara daha fazla tanıtılabilirse, Kırgız halkının ruh dünyası, tarihi, geçmiş ve günümüzdeki hayat şartları daha iyi anlaşılabilecektir. Böylece kanı, dili, dini bir olan kardeş Kırgız ve Türkiye halkları daha da yakınlaşacak, birlik beraberlik yolunda önemli ve sağlam bir adım atılmış olacaktır.

    Antolojinin bu görevi hayata geçirecek güce sahip olduğuna inancımız tamdır. Öyle olmasını can-ı gönülden diliyor, kitabın okurların beğenisini kazanacağını umuyoruz.

    22.04.2020 / Bişkek

    Önsöz

    RUHUN ALTIN KÖPRÜSÜ

    Sultan Rayev / Kırgız Yazar

    Kırgız-Türk edebî alâkaları eski zamanlara kadar dayanmaktadır. Bunu biz gelenek olarak adlandıracak olursak, bu geleneğin Cengiz Aytmatov'la derin bağlantılı olduğu da bir gerçektir. Çünkü, Aytmatov dünya edebiyatına hediye ettiği her bir eseriyle sadece Kırgız Edebiyatını değil, tüm Türk dünyasının edebiyatını ve isimlerini dünya sahnesine çıkarmıştır.

    Bir millet dünyada kültürü, edebiyatı ve manevî zenginliğiyle tanınır. Günümüzde Türk dilini konuşan halkların edebiyatı milletlerarası seviyeye çıkarak, dünya edebiyatında özellikle Avrupa, Amerika ve Asya ülkelerinin yazarları arasında kendince bir rekabet ortamı oluşturmaktadır. Günümüz Türk dünyası edebiyatının büyük parçalarından biri olan Kırgız edebiyatı da hususî bir devri, edebî değişim devrini başından geçirmektedir.

    Günümüz Kırgız edebiyatında artık yeni yeni bir devir, Postaytmatov devri başladı. Cengiz Aytmatov'un dünya edebiyatı seviyesinde sahip olduğu zenginliklerini iyi bilen, derinlemesine anlayan okurlar, mutlak anlamda günümüz edebiyatının seviyesini, yönünü, gidişatını, arayışlarını ve dünyaya olan bakış açısını ve dünyayı anlamasını da merak etmektedir.

    Kırgız Edebiyatı dünyaya Aytmatov gibi bir ismi verdi. Ancak günümüzde, Aytmatov'un peşinden onun edebî yolunu, geleneğini, yakaladığı seviyeyi devam ettirebilecek olan güçlü kaleme sahip yeni bir nesil var mı sorusu da ortada cevap beklemektedir. Elbette, zaman zaman toplumsal aksaklıklar yaşansa da halkımız hiçbir zaman geriye gitmeyecek, milletimizin kültürü, dünyanın durduğu seviyeye uygun olarak kendi bilinçaltında yatmakta olan ruhun paha biçilmez değerini muhafaza edecektir.

    Diğer yandan, kıymetli edebiyatçı ve çevirmen dostumuz İbrahim Türkhan'ın çevirisiyle basılmış olan bu yeni çeviri kitabı, her biri bir yıldız gibi olan Kırgız yazarlarına karşı duyulan ilgiye, edebiyatımızın durumuyla ilgili sorulara bir nebze cevap veren ve aynı zamanda bu alandaki boşluğu doldurmaya aday özel bir edebî hediye misali elimizde durmaktadır. Çeviri işi, manevî diyalog, altın köprü, dil ile gönlü birbirine yaklaştıran eşsiz bir emektir.

    Özellikle son on yılda, Türk kardeşlerimizin Kırgız edebiyatına karşı ilgi duyması oldukça sıradan bir durumdur. Elinizdeki kitaba eserleriyle dahil olan yazarlar, günümüz Kırgız edebiyatının farklı devirlerinin temsilcileri, farklı nesillerinin yazarlarıdır. Ancak, onların hepsini yüce Türk dili bir araya getirmekte, eserlerindeki mesajı gönülden gönle, kalpten kalbe iletmektedir.

    Türkçe günümüzde dünyanın en çok tanınan ve merak edilen dillerinden birine dönüşmüştür. Onun içindir ki, Kırgız yazarların eserleri de Türkçe vasıtasıyla dünya arenasına çıkma imkânı yakalamaktadır. Bu, güzel bir durum, güzel bir gelişmedir. Bundan dolayıdır ki, çeviri, iki milleti birbirine yaklaştıran ‘ruhun altın köprüsü’ görevini yerine getirmektedir.

    Bu köprüyü kurma işini kendine görev bilenlerden biri olan İbrahim Türkhan'ın bu çalışması kardeş iki halkın arasındaki mesafeyi yakınlaştırarak, gönüllerinde yeni bir hoş sadâ oluşturacaktır. Kırgız Edebiyatının önde gelenlerinden olan Tügölbay Sıdıkbekov, Aman Saspayev, Hüseyin Esenkocoyev, Mar Bayciyev, Kalkanbay Aşımbayev, Mendi Mamazairova, Musa Murataliyev, Cılkıçı Capiyev'den başlayarak, biraz daha genç temsilciler Mirzohalim Karimov, Baratbay Arakayev, Aydarbek Sarmanbet, Zinakan Pasanova, Elmira Acıkanova, Sımbat Maksutova gibi yazarların eserlerini bir araya getiren bu hikâyeler antolojisi, Türkiyeli okurlara Kırgız Edebiyatının yeni yüzünü, arayışlarını ve durduğu yeri gösterecek, sanatsal gidişatı hakkında ipuçları verecektir.

    Bu antolojik eserin yolunun açık olmasını, iki ülkenin halklarının arasındaki kardeşliği pekiştirmesini ve manevî altın köprü olarak Kırgız-Türk kültürel alâkalarının yeni bir sayfasına dönüşmesini diliyorum.

    23.05.2020 / Bişkek

    AMANBAY

    Abdımomun Kalbayev

    Pehlivan Amanbay ve Nahiye Müdürü pazardaki lokantada birlikte oturmuş, laflıyorlardı. Sohbetin konusu, Kokoylu hocanın Anciyan (Andican) yöresinde yapılan at yarışlarında birinciliği kimseye kaptırmayan boz yeleli doru atı hakkındaydı. O atın şimdiye kadar aldığı ödüllerden laf açılınca, sohbet epey uzamıştı. Kokoylu hoca atının maharetleri dile getirildikçe koltukları kabarıp, başköşede oturmakta olan pansat* Turdumat'ın da vakti zamanında söz konusu ata ilgi duyduğunu ama alamadığını anlatıp gülmekteydi.

    "Şimdi Hocam, ozanların,

    Var mı güneşi batmayan,

    Var mı sabahı olmayan,

    Ecel kapıyı çalınca,

    Geyikler düşer yamaçtan.

    diyerek dillendirdikleri gibi, günü gelince, atı alacak birileri de çıkacaktır." dedi, yudumlamakta olduğu çayı yere bırakan Nahiye Müdürü Bekmurat. Başköşede oturan Turdumat da bu sözleri tasdiklediğini göstermek ister gibi, göğsüne kadar inen beyazlamakta olan sakalını sıvazlayarak başıyla işaret etti.

    Turdumat bu sırada, çay doldurmakta olan gence bakıp, Oldukça maharetli, taşı sıksa suyunu çıkaracak kadar güçlü kuvvetli ve aklı başında birine benziyor. Adamın olacaksa bunun gibi biri olmalı. diyerek gençliğini hatırladı. O, Nahiye Müdürü Bekmurat'ın sağ kolu, en yakın adamı, tuttuğunu koparan, yarışacak olsa kimseyi önüne geçirmeyen, güreşecek olsa rakibini bir tutuşta yere çarpabilecek olan Amanbay'dı.

    Müdürüm, ben atla yatıp, atla kalkıyorum. Hatta, yatmadan önce elime kıldan yapılma bağcık bağlayıp, atın yanında yatıyorum. Duvarları oldukça sağlam olan ahırda baktırıyorum. Etrafında, iri bir domuzun üzerine atılmaktan çekinmeyecek kadar gözü pek köpeklerim var. Bu atı birilerine aldıracak olsam, benim için her şey biter. dedi. Bunca yıldır vermemişim, şimdi mi vereceğim. Koca bir köyü bakmakta olan at, benim Gümüşyelem… dedi Hoca, elinin yağını el beziyle silerken.

    İnşallah dediğiniz gerçekleşsin, Hocam. Başkası bir yana, senin doru atın anası nasıl bir at acaba? dedi Nahiye Müdürü.

    Anası artık yaşlandı. Ama cinsi bozulmasın diye, anasını da elimden çıkarmadım. Cins at dediğin çok sık karşılaşılan bir şey değilmiş. ‘İyi insan bir asırda bir çıkar.’ dedikleri gibi, cins at da aynen öyleymiş. Böyle bir durumu yaratan Allah, o cins atlardan birini de bana nasip etmiş olmalı.

    Evet, evet, hayrını gör. dedi Turdumat. Böbürlenen hocaya kızgınlıkla dolu dileğini göstermek istemişti.

    Teşekkür ederim pansatım. Siz atın iyisini-kötüsünü biliyorsunuz. Atın cinsine biniyor, atın kadir-kıymetini anlıyorsunuz. Müdür de bunu iyi biliyor. Sizden öğrenecek çok şey var. Yakın zamanda Hokan Hanlığında pansat olarak askerlerin başındayken kahramanlıklarınızı gören bilenler, mesel olarak anlatagelmekteler. Nüsüp Atalığın** sağ kollarından biri olduğunuz için biz gurur duyuyoruz.

    Teşekkür ederim Hacım, artık o günler geride kaldı. Atın hakkında ozan Karakurman'ın övgü dolu deyişleri olduğunu biliyorum. Atın cins olduğu için ihtiyatı elden bırakma...

    Sofradakiler dua ettikten sonra herkes kendi işine döndü. Turdumat Hacı Kiçi-Akcol'a, Pazardan birkaç mal alan Bekmurat ise Taş-Döbö'ye doğru yola çıktılar."

    Nahiye Müdürü Bekmurat, boz atın üzerinde yarı uykulu bir şekilde yol almaktaydı. Yanında Amanbay da vardı.

    Müdürüm, şu Kokoylu hocanın atını sana getirsem nasıl olur? diye sordu.

    Bekmurat beklemediği bir soru karşısında, yarı uykusunda uyandı:

    Bırak bu düşünceni. Onun kapısında elliden fazla adam hizmet etmekte. Ortalıkta ‘Benden âlâ hırsız yok.’ diye dolanan nice hırsızlara kaptırmadığı atı, sana mı kaptıracak? dedi.

    Alırım, müdürüm. Sadece biraz vakit ve biraz para gerek.

    Ben bir düşüneyim. dedi müdür, biraz ilgisiz bir şekilde.

    O günden sonra fazla vakit geçmeden, başında büyük bir sarık, elinde bir asa, uzun ala cüppesi olduğu halde, orda burda dolanan fakir birine benzeyen görünüşüyle, Amanbay, Kokoy'a doğru yola koyuldu.

    Hoca, Narın nehrinin kıyısında çeltik tarımıyla uğraşmaktaydı. O günlerde çeltik hasadı için adam ararken, Amanbay da Üç-Korgon'da başka gençlerin arasına katılarak, Hocanın evine ırgatlığa vardı. At arabalarından birini kullanmak üzere işe girdi. Üç-Korgon'dan çeltik yükleyip, pazardaki kasaplardan ciğer alıp yola çıkıyordu. Ve akşam karanlığı çökünce, cüppesine sakladığı ciğerleri hocanın itlerine veriyordu. Gündüzleri ise çeltik taşımayla meşguldü. Bu şekilde üç ay geçirdikten sonra, yanına kimseyi yaklaştırmayan Hocanın köpeklerini kendine iyice alıştırdı. Bu arada, atın bağcığı, Hoca uyurken bile onun eline bağlıydı. Bu arada cins at Gümüşyele ise arada bir pıskırarak Hocanın yanından uzaklaşamadan bekliyordu.

    Günlerden bir gün, Hocanın misafirleri geldi. Onlar nehir kenarındaki salkım söğütlerin birinin altında sofraya oturup, yenice gelen tabak tabak etli pilavları, birbirine Buyrun, buyrun diyerek yemekle meşguldüler. Amanbay, işinin bir kısmını bitirmiş, at arabasını bir kenara çektikten sonra, Gümüşyele ile anasının yanına varmıştı. Köpekler de kendi hallerinde mayışmış bir halde, kafaları yerde dinlenmekteydiler. Ana atın boynuna uzun ipi geçirip, doru atın bağcığını yavaşça kesip, az ileri çektikten sonra, çevik bir hareketle ata bindi ve bahçenin çitlerinden atlayıp kaçarken, Hocam, hoşça kalın! diye bağırdı.

    Lokması boğazına tıkanana Hoca, bağırıp, etrafa emir verene kadar doru at gözden kaybolmuştu bile. Etraf bir anda toz-duman oldu. Hocanın adamları atlara binelim diyene kadar çay kaynayacak kadar süre geçmişti. Çünkü o sırada atların tamamının ipleri ve kolonları kesilmiş, hepsi de ortadan kaybolmuştu. Onları kimin aldığı, nerede olduğu belli değildi. Hoca, etrafa küfürler savurup, kamçıyla denk geldiğine vurarak, bağırmaktaydı.

    Bir müddet sonra, Hoca moral bozukluğuyla avluda kalakaldı. Dört bir yana dağılan adamlarıysa, attan bir iz bile bulamadan geri geldiler. Hemen etrafa habere saldılar. Duyan, gören, bilen çıkarsa, müjde vereceklerini ilan etmelerine rağmen, hiç kimse gelip de işe yarar bir şey söyleyemedi. Gümüşyele âdeta sırra kadem basmıştı.

    Bu arada Amanbay gece yol alıp, gündüz gözlerden uzak

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1