Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

1965: 2015’ten 50 Yıl Önce 1915’ten 50 Yıl Sonra
1965: 2015’ten 50 Yıl Önce 1915’ten 50 Yıl Sonra
1965: 2015’ten 50 Yıl Önce 1915’ten 50 Yıl Sonra
Ebook148 pages1 hour

1965: 2015’ten 50 Yıl Önce 1915’ten 50 Yıl Sonra

Rating: 4 out of 5 stars

4/5

()

Read preview

About this ebook

1965... Ermeni siyasi tarihinde bir dönüm noktası...
1915’te soykırımla birlikte dünyanın dört bir yanına dağılan bir nüfusun, yerleştiği yeni topraklarda artık siyaset yapabilme gücüne eriştiği, fikirlerini yeni vatanında yüksek sesle dile getirdiği, ataları için adalet aramaya başladığı tarih...
2015’e bir kala, Ermeni Soykırımı’nın 100. yılı yaklaşırken, dünyanın özellikle de Türkiye’nin gözü Ermenilerin anma faaliyetlerine çevrilmişken, soykırımın üzerinden 50 yıl geçtikten sonra yani bugünden 50 yıl önce neler yaşandığına yeniden bakmak gerektiğini düşündük.

LanguageTürkçe
Release dateNov 25, 2014
ISBN9781927893432
1965: 2015’ten 50 Yıl Önce 1915’ten 50 Yıl Sonra

Related to 1965

Related ebooks

Related categories

Reviews for 1965

Rating: 4 out of 5 stars
4/5

1 rating0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    1965 - Serdar Korucu Aris Nalcı

    Sunuş

    1965…

    Ermeni siyasi tarihinde bir dönüm noktası…

    1915'te soykırımla birlikte dünyanın dört bir yanına dağılan bir nüfusun, yerleştiği yeni topraklarda artık siyaset yapabilme gücüne eriştiği, fikirlerini yeni vatanında yüksek sesle dile getirdiği, ataları için adalet aramaya başladığı tarih…

    2015’e bir kala, Ermeni Soykırımı’nın 100. yılı yaklaşırken, dünyanın özellikle de Türkiye’nin gözü Ermenilerin anma faaliyetlerine çevrilmişken, soykırımın üzerinden 50 yıl geçtikten sonra yani bugünden 50 yıl önce neler yaşandığına yeniden bakmak gerektiğini düşündük.

    Türkiye'nin yazılı basın geçmişi, geçmişi izleyerek geleceğe bakmak için bize her zaman cömert davranmıştır. Cumhuriyet tarihindeki birçok siyah nokta gazete sayfalarından kopuk bir filmin parçaları gibi günümüze geliyor...

    1965’te dünyanın dört bir yanında Ermeniler, atalarını anma mitingleri düzenlerken Türkiye'den taleplerini de ilk kez bu denli yüksek sesle duyuruyordu. Bu taleplerin ve mitinglerin Türkiye basınına nasıl yansıdığını bu çalışmada sizlere sunmayı amaçlıyoruz.

    O gün neler yaşandığını, hangi dinamiklerin etken olduğunu, dünya kamuoyunda bu çabanın nasıl yankılandığını bugüne taşımak bize 2015'te neler yaşanabileceği ile ilgili bir öngörü veriyor...

    Lübnan'da alevlenen ve tüm dünyaya yayılarak diaspora siyasetinin temellerinin atıldığı 1965’te, Osmanlı İmparatorluğu’nun bakiyesi Cumhuriyet Türkiye’sinin ruh halini de gazete küpürlerinin manşetlerinden okumak mümkün. Soykırımla ilk kez bu kadar sert yüzleşen Ankara yönetiminin tutumu dönemin medyasının da yüzüne yansıyor.

    Bu makaleden yola çıkarak başladığımız araştırmalarımızda birçok başka dergi ve gazeteye ulaştık ve 1965'te Türkiye’de yayınlanan gazete ve dergilerden bir derleme sunmaya çalıştık.

    Taramalarımızda Türkçe yayınlanan Akşam, Cumhuriyet, Dünya, Haber, Hürriyet, Meydan, Milliyet, Ulus, Tercüman, Yeni İstanbul, Yeni Gazete ve Zafer gazeteleri ile Akbaba ve Yön dergilerinden ayrıca Ermenice yayınlanan Jamanak ve Marmara gazetelerinden makale ve haberler göreceksiniz.

    Devletin yarı resmi ajansı Anadolu Ajansı’nın yayınladığı haberler, gazetelerin yurtdışındaki temsilcilerinin özel dosyaları, resmi Türk Tarih Tezinin ruhunu yansıtan sütunlar ve karikatürler ile bugün isimleri farklı anılan yazarların o günkü bakış açılarını yansıtan yazıları…

    Tüm bunları bir araya toplayan, rapor niteliğindeki bu çalışma aynı zamanda okuyucularına kupürleri arşivleme imkanı da sunuyor.

    Dönemi dönemin şartlarında yorumlayabilmek için alıntıların tamamını yayınlamanın, zamanın ruhunu anlamak için önemli olduğu kanaatindeyiz.

    Bu haliyle bile birçok eksikleri olan bu kitabın, Rifat Bali'nin Toplumsal Tarih dergisinin Mart 2007 sayısı için kaleme aldığı Ermeni kıyımının 50. yıldönümünün yansımaları başlıklı makalesinin bize verdiği motivasyon gibi, dönemin sosyolojik, siyasal yapılarının araştırılması ve tanıklıkların toplanması için araştırmacı ruhlu okuyucularımıza bir motivasyon kaynağı olmasını diliyoruz...

    "Turnam bizim memlekete gidersen

    Allahın sevgili kulları anam-babamdan selam götür

    Memleketlerine bağlılıkları takdire şayan, kül olan ruhları için

    Muş’a, Van’a, Alaşkert’e selam götür

    Memleketin dört bir yanında onların çeşmeleri

    Memleketin dört bir yanında onların harabeleri

    Tüm eski ve yeni ölülerin ışık dolu ruhlarının yer aldığı mezarlara

    Muş’a, Van’a, Alaşkert’e selam götür…"

    1915 yılına ait bu Ermeni halk türküsü, üzerinden yaklaşık bir asır geçmiş olmasına rağmen acısını tüm yüreklerde koruyor. Nedeni ise, Ermeni Soykırımı’nın 1965’ten bu yana sürdürülen mücadeleye rağmen Osmanlı İmparatorluğu’nun varisi Türkiye Cumhuriyeti tarafından resmen tanınmaması…

    24 Nisan 1915’te Osmanlı Dahiliye Nezareti’nin İstanbul Ermeni toplumunun önde gelen 250 aydınını tutuklaması ve Çankırı’ya sürmesinin ardından 27 Mayıs’ta yürürlüğe giren, savaş sırasında askeri tedbir olarak tanıtılan Tehcir Kanununun uygulanmasının üzerinden tam 99 yıl geçti.

    Türk Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanlığı’nın verilerine göre felakete dönüşen bu karardan Osmanlı toprakları üzerinde yaşayan 987 bin 569 Ermeni’den 413 bini etkilendi ve Suriye civarına sevk edildi.

    Ermeni kaynaklarına göreyse bir nesil yok oldu. Belgelere göre, Birinci Dünya Savaşı’ndan önce 2 milyondan fazla Ermeni’nin yaşadığı imparatorluk topraklarında 1915-1923 tarihleri arasında 1,5 milyon Ermeni katledildi, geri kalan 500 bin ise farklı şehirlerde öldürüldü.¹

    Ermeni halkı bu derin acısına rağmen uzun süre başından geçenleri konuşamadı, anlatamadı, paylaşamadı. Ne de olsa öncelikleri hayata tutunmaktı. Bir avuç kadarı anavatanlarında kalsa ya da dönse de, büyük bölümü yüzlerce yıllık topraklarından kopartılıp Suriye çöllerine sürüldükten sonra Lübnan’dan Fransa’ya, Mısır’dan ABD’ye, dünyanın dört bir yanına yeni hayatlar kurmak için yola çıktı.

    Onlar, 2007 yılında öldürülen Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in deyişiyle hazır cennetlerde diaspora olarak yaşamaya çalışırken Avrupa’nın ortasında Yahudi nüfusun yoğun yaşadığı Polonya’ya girmeden önce Bugün Ermenileri kim hatırlıyor? diyen Nazi Almanyası’nın lideri Adolf Hitler dünya literatürüne soykırım kelimesinin girmesine neden olacak Endlösung der Judenfrage yani Yahudi Sorununa Son Çözüm planını devreye soktu.

    Fakat bu kez dünya felaketin ardından sessiz kalmadı. Avrupa’nın ortasında 6 milyon Yahudi’nin sistemli katledilişi, Nazi Almanya’sının yenilmesi ardından, 1948 yılında, daha önce Ermeni katliamını inceleyen Polonya Yahudi’si avukat Raphael Lemkin tarafından yaratılan Yunanca genos (soy) ve Latince’deki cide (kırım) kelimelerinden oluşan soykırım kelimesi ile resmen tanımlandı.

    Genel anlamda konuşursak, soykırım milletin tüm üyelerinin kitlesel kırımlarla yok edildiği durumlar hariç, bir milletin anında yok edilmesi anlamına gelmek zorunda değil. Ulusal bir grubun yok olması niyetiyle grubun elzem yaşam kaynaklarının yok edilmesi amacını taşıyan çeşitli hareketlerden oluşan örgütlü bir planı ifade eder. Bu tür bir planın hedefi ulusal gruplara ait siyasi ve toplumsal kurumların, kültürün, dilin, milli hislerin, dinin ve iktisadi varlığın tahrip edilmesi ve bu gruplara dahil kişilerin bireysel güvenlik, özgürlük, sağlık, onur ve hatta yaşamlarının yok edilmesidir.

    Raphael Lemkin

    Ermeniler, 1916’dan itibaren her yıl kiliselerinde ayinlerle kayıplarını ansa da soykırım terimini, resmi literatüre girdikten 17 yıl sonra, katliamın 50. yıldönümünde yani 1965’te uluslararası platforma taşıdı. Artık dünyanın dört bir yanına dağılmış olan bu halk, yarım yüzyılda yeni topraklarına kök salmış, ayakları üstünde durmaya başlamıştı.

    Bir yandan Fresno’daydık, bir yandan hiçbir yerde. Ölüm içimizden birini yakalamadığı, biz de onu gömüp orada yattığını bilmediğimiz sürece nasıl herhangi bir yere ait olabilirdik ki?

    Bitlisli Ermeni yazar William Saroyan

    Ganimet Paylaşımı Sürüyor

    Türkiye basını 1965 yılının Nisan ayına ilginç bir gündemle başladı. Konu 50 yıl önce topraklardan sürülen Ermenilerin geride bıraktıkları altınlar yani kalanlar arasında hala paylaşılamayan ganimetlerdi.

    5 Nisan’da Milliyet’te yayınlanan Bahattin Özpirinççi’nin haberine göre Diyarbakır’daki altınları bulmak için 15 gün önce valiliğe başvuruda bulunulmuştu. Definenin Çarşı karakolunun bahçesinde olduğu öne sürülüyordu. Arama iznini alan Mehmet Çeliker ve arkadaşları, 55 yıl önce bölgede bulunan evin sahibi Ermeni bir kadının bahçeye bir bakır kazan içinde altın gömdüğünü söylüyordu. İddia gerçek mi bilinmez ama sonunda kazı, yetkililerin nezaretinde yapıldı. Netice ise dönemin gazetelerinde yer almadı.

    Altınları ile 1965 yılının Nisan ayında hatırlanan Ermeniler, aynı ayın ilerleyen günlerinde farklı bir gündemle birinci sayfadaki haberlerin konusu olacaktı.

    Ankara’nın gündemini değiştiren haber 8 Nisan’da Yeni Gazete ve Hürriyet’te yayımlandı. Beyrut’taki Ermeni Ortodoks Kilisesi’nin girişimiyle Ermeni katliamı 50. yılında uluslararası platforma taşınıyordu. Her iki gazetenin de haberine göre anma törenlerinin arkasındaki gerçek güç, Kıbrıs sorunu nedeniyle Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı Yunanistan – Kıbrıslı Rum ittifakıydı.

    Ortodoks Kilisesi - Yunanistan - İsrail Planı

    Hürriyet’ten farklı olarak Yeni Gazete ittifakı daha geniş görüyordu.

    Neticede Türkiye’nin Arap dünyasına yakınlaşmasını hiç arzulamayan Ortodoks Kilisesi ile Yunanlıların ve İsrail’in Beyrut’taki Ermenileri müştereken kendi menfaatlerine ne nispette alet edip edemeyeceklerini birkaç gün içinde görmek mümkün olacaktır

    Haber, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk devlet başkanı, Kıbrıs Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Makarios’un fotoğrafı ile yayımlanıyor, Ortodoks Kilisesi’nin yeni bir oyunu başlığı kullanılıyordu.

    Gazetede, Beyrut’tan gelen bilgilere göre mitinge 125 bin kişinin katılacağı iddiası ifade edilse de Lübnan’ın tamamında Ermenilerin sayısının bu kadar olduğu belirtiliyordu.

    "Hastası, ihtiyarı çocuğu, köylüsü ve kentlisi ele alınacak olursa mitinge iştirak edeceklerin rakam olarak ne derece mübalağalı bir hale getirilmiş

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1