Kamp Hatıralarım
By Deniz Zengin
()
About this ebook
Kadınlar bir çınara yaslanıp yaşlanmak ister, adamlar bir papatya ya sarılıp uslanmak. Adam kadına çınar, kadın adama papatya olduğu sürece ne papatya incinir, ne de çınar devrilir.
Mülteci kampında gün saymak yerine sabırla ayakta kalmaya devam ediyorum. Şartlar zor malum... Muhtemelen sonrasında; günler daha da zor geçecek. Beterin beteri vardır değil mi? "Sabır taşım çatladı" demeyeceğim. "Ey Sabır! Sen çatlayana kadar sabredecek ve dayanacağım."
Kampta yaşanan zorluklar, ülkesindeki insan manzaraları, kafa karışıklıkları, doğru yolu bulma, hayatına yön verme adına gördüğü ufacık bir umuda sarılan, yaşadığı her anı kaleme almış bir kadının kamp hatıraları.
Yaşanan karmaşa, yeni hayatın sancıları, geride kalanlar, yeni tanınan hayatlar ve her çilede, her hüzünde içindeki inanç gücüne sarılan bir köşe yazarının, içten, samimi, dobra, katıksız kamp hatıraları.
Deniz Zengin
İstanbul doğumlu üç çocuk annesi ve İpek medya grubunda gazete köşe yazarlığı yapmış olan Deniz Zengin, şu an Avrupa'da Sosyal Politikalar üzerinde doktora çalışmalarına devam etmektedir.
Related to Kamp Hatıralarım
Related ebooks
Ateşte Açan Güller Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsHatırat-ı Hindistan Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsProblem Tsunamileri Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsBabam Bir Teröristmiş Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsSon Cephede Şafak Rating: 5 out of 5 stars5/5Bana Çiçeklerimi Verin Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsNeşvünema Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsHaydi Kizlar Gokyuzune Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsYüzelli Yaşındaki Adam: Roman Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsUstam ve Ben Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsHicretten Hikmete Rating: 5 out of 5 stars5/5Biz Dünyada Göçer Olduk (Göç Şiirleri Antolojisi) Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsHüznün Dip Uğultusu Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsBoyası Kurumuş Sözler Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsYansımalar Rating: 5 out of 5 stars5/5Gece Yağıyordu Üstümüze Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsCennetin Son Yolcusu Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsBu Yol Uzundur Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsHasat Günleri Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsEdebiyat Dünyam Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsPırıltılar Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsOrhan Pamuk'un Cevdet Bey ve Oğulları Romanında Anlam Arayışı Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsDemir Bir Dolaba Sığan Hayatlar Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsNükteli Tebessümler Rating: 5 out of 5 stars5/5“Ufuk Ötesi” Cilt: I Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsHer Gün İnsan Olmak Rating: 0 out of 5 stars0 ratingsBeşik Kertmesi Rating: 1 out of 5 stars1/5Hayatın Yönü Rating: 5 out of 5 stars5/5Meriç'e Düşen Dua Rating: 0 out of 5 stars0 ratings
Reviews for Kamp Hatıralarım
0 ratings0 reviews
Book preview
Kamp Hatıralarım - Deniz Zengin
KAMP
HATIRALARIM
Deniz Zengin
Published by Crabs Publishing at Smashwords
Copyright © 2018 Crabs Publishing
Tüm hakları saklıdır. Bu yayının herhangi bir bölümü, yayınevinin önceden izni olmaksızın, hiçbir formatta ve hiçbir amaçla çoğaltılamaz, dağıtılamaz, yayılamaz, bir veri tabanı veya bilgi kurtarma sisteminde saklanamaz.
Bu e-kitap sadece sizin kullanımınız için lisanslanmıştır. Bu e-kitap başkalarına tekrar satılamaz veya verilemez.
Eğer bu kitabı paylaşmak istiyorsanız lütfen her birey için bir kopya satın alın. Eğer bu kitabı okuyorsanız fakat satın almadıysanız veya sadece sizin kullanımınız için satın alınmadıysa lütfen satın alan kişiye iade edin ve kendinize bir kopya satın alın.
Yazarımızın emeğine saygı gösterdiğiniz için teşekkür ederiz.
Kamp Hatıralarım / Deniz Zengin
Yayın No: 1
Hatıra: 1
Deniz Zengin Eserleri: 1
Yayın yönetmeni: Halit Emre Yaman
Editör: Irmak Aksu
Kapak resmi: Öykü Adal
Kapak tasarımı: Erdal Akçay
Teknik hazırlık: Güray Ordueri
Yayın tarihi: 2018
Dijital ISBN: 978-046-361-249-1
e-posta: crabspublishing@gmail.com
Twitter: @CrabPublishing
DENİZ ZENGİN
İstanbul doğumlu, 3 çocuk annesi ve İpek Medya Grubu’nda gazete köşe yazarlığı yapmış olan Deniz Zengin, şu an Avrupa’da Sosyal Politikalar
üzerinde doktora çalışmasına devam etmektedir.
"Belki hiçbir şey yolunda gitmedi…
Ama hiçbir şey de beni yolumdan etmedi!"
Deniz Zengin
İÇİNDEKİLER
TAKDİM
BAŞLARKEN
BEN KİMİM?
BENİM ADIM DENİZ
BEN NEREDEYİM? KİMLERLE BERABERİM?
AVRUPA’YA YOLCULUK
ENSAR & MUHACİR KARDEŞLİĞİ
AĞLAMAK KÂRIM OLDU
SANA YAZILMIŞ YAZGINI SEV
AĞLAMA
YAVRUM HASTA
HER BEBEK YENİ BİR ÜMİT
AKŞAM YEMEĞİ
İYİLİK OYUNU
LAVABOLAR & WC
UYUMA
ANNE ÖLME
GÖÇMEN BÜROSU
TOST / DOST MAKİNESİ
KOŞU-YORUM
YOLUN KADERİ
BİR KOVA SU
ARAKAN
BAYRAM
ÇAY
CEZAEVİNE MEKTUP
HATUN TUĞLUK HEPİMİZİN ANNESİ
MAĞDUR EDEBİYATI
BEN YETİM
KAÇIRILDIM
SEFERBER OLMA ZAMANI
HASTANEDEN HAPİSHANEYE
668 BEBEK HAPİSTE
İNLE! MATEMDİR MUHARREM’DİR BUGÜN
HASTANEDEYİZ
HADİSELERİ DOĞRU OKUMAK
HASTANEDEN HAPİSHANEYE 668 BEBEK
BASIN BİLDİRİSİ
İYİ Kİ VARSIN GAZETECİLER VE YAZARLAR VAKFI
DELİ SAÇMASI BİR HAYAT… YE, İÇ, YAT
VEFALI BİR ADAM DUA İSTİYOR
ÇOK MU ÖNEMLİ! KAMP KAPANIYOR
CANINA YANDIĞIM SÜREÇ
ACISIYLA TATLISIYLA 3X3=9 ÇOCUĞUN HİKÂYESİ
KİLİSEDE BİR CUMA
AHVALİ ÖZETLEDİM
ÖKSÜZ EMRAH
BÜYÜK ÇARESİZLİĞİMİZ
ATLA
KADINLAR
ANNE BAĞRINA TAŞ MI BASACAK?
MAHALLE BASKISI
VAR OLMANIN DAYANILMAZ AĞIRLIĞI
ZULMEDENLER GÖRMEZ
KİMLİK(SİZ)
ORGANİK OYUNCAK
BİR DİLEĞİM VAR
ANAHTAR
YAŞAMAK KADAR ÖZGÜR 1
SEVGİLİ ARKADAŞIM KATA
YAŞAMAK KADAR ÖZGÜR 2
ÖLDÜM
TANDIR EKMEĞİ
ÖĞRETMENİM ANNİCA
İYİLER KAZANIR, KÖTÜLER KAZANAMAZ!
SIFIR NOKTASI
ÜMİT Kİ EN ÇOK YAKIŞANDIR BİZE
ELİN OĞLU ELON MUSK
YAŞASIN DİASPORA
YOKTUR ONLARIN MEZAR TAŞLARI
ASLAN BABAM
EY AHALİ DUYDUK DUYMADIK DEMEYİN!
AYNALAR
İNSANCA YAŞA, İNSANCA YAŞAT
SÜPERMEN AKÜ
PATATES KIZARTMASI
BİR LOGO HATIRASI
ÇILGIN TÜRKLER, SAKİN AVRUPALILAR
135 CM OTO KOLTUĞU
YALAN YOK, DOSDOĞRU YAŞIYORLAR
AVRUPA’DA KADIN OLMAK
YALNIZLIK SENFONİSİ
TEŞEKKÜRLER
BİRKAÇ FOTOĞRAF
TAKDİM
Hep geride kalanlar ah, vah
eder,
Ama en büyük acıyı gidenler çeker.
Okuyacağınız bu kitap;
Başına gelmeyenin, hoşuna gelirmiş.
Atasözünün, hoşa gidilen değil, başa gelinen bölümüdür.
Hayatın en ağır yükünü sırtına değil, yüreğine koyarak çıktığı yolda; yolda kalmamak, başka gönüllere umut olmak, umut aşılamak için yollara düşmüş bir gönlün, gönülsüz olarak yazdığı, gönül yazıları...
Bedenin efendiliğinden sıyrılıp, ruhunun, duygularının, hayallerinin, yeniden kuracağı hayatın efendisi olmak için mücadele veren bir kadın, bir anne, bir birey, bir insanın; insan olarak kalabilmeyi gaye edinmiş, gücünü kalemden almış, kalemin gücüyle ayakta kalmış bir gönlün yazıları...
Duyduğu, okuduğu, şahit olduğu her acıya, her zulme ağlayan, ateş nereye düşerse düşsün, kendi ocağına düşmüş gibi acı duyan; şahit olduğu acılara eliyle, diliyle, dualarıyla dur
diyen bir gönül insanının, zamanı en doğru şekilde değerlendirmek için gösterdiği gayretin bize bakan yönüdür bu satırlar...
Hayata yeniden yelken açmak istediğinizde yaşananlar ve yaşanacak olanların harmanlandığı, ayaklara pranga vurup, vazgeçildiği bir dönemde; her şeye rağmen Vira Bismillah
deyip dualarıyla yol alan bir yolcunun yazıları...
Hasreti buram buram yaşarken, gurbeti satır aralarına sıkıştıran bir yüreğin, kendinden önce yaralı gönüller için gurbette tüllenen bir yüreğin yazıları...
Kırık bir kalbi yüklenip kendi kendine yararlarını sararken, etrafındaki sevdiklerine, kendisini sevenlere gülümseyen bir kalbin yazıları...
Yanına aldığı dört bavuldan daha ağırdı, yaşadığı hayatı bırakmak. Sevdiklerini, anılarını, hayatı, yaşanacakları bırakıp gitmek daha da ağırdı. Hiç bilmediği, kırkından sonra meramını anlatmak için önce Tarzanca
sonra da yaşayacağı ülkenin dilini öğrenmek zorunda kalacağı bir hayata sabır
yüklenip yola revan olmuş bir kadının, gönlünden kalemine dökülen yazılar, bu satırlar...
Okurken kimi zaman kendinizi sorgulayacak, Ben olsam yapamazdım.
diyeceksiniz. Kimi zaman da duanın, teslim olmanın gücüne şahit olacak, imanınızı yeniden tazelemek isteyeceksiniz. Her şeyden önemlisi, ister kadın olun, ister erkek bu hayatta neler yapabileceğinizin sınırlarını hayal edeceksiniz.
Okurken bazı cümlelerde yaşanan zihin karmaşasını, çaresizliği fark edeceksiniz. Yaşanan bu iç sancıların cümlelerde aksini görecek, okudukça aynı sancıyı hissedeceksiniz.
Yazının, okuyucu ile buluştuğu yerde önce kul, sonra insan, sonra birey, anne, kadın, gönül insanı, gönülsüz bir kalemin yaşadığı sıkıntıların cümlelere yansımasına şahit olacaksınız.
Bir döneme, yaşananlara şahit olması adına yazılan bu satırların, gelecek nesillere ufuk oluşturması için yazılan günlüklerin, yüklendiği vazifeyi yerine getirmesi adına bu satırları okuyan herkese sonsuz teşekkürler.
IRMAK AKSU
BAŞLARKEN...
Yeni bir hayata,
Eskiye dair ne varsa
Sığdırıp üç beş bavula
Düştüm yollara.
Yol uzun,
Dertli gönül çok
Derman olmak için
Allah'tan gayrı sığınacak makam yok.
BEN KİMİM?
Yanlış bildiğin yolda, herkesle yürüyeceğine; doğru bildiğin yolda, tek başına yürü. Seni hayallerine ulaştıracak en önemli şey, cesaretindir.
diyerek yola revan olmuş birisiyim.
Üniversitede doktora öğrencisiydim, gazetelerde yazılarım yayınlanırdı, sivil toplum kuruluşlarında aktif görev alırdım, oldukça iyi bir çevrem vardı ve tanınırdım. En önemlisi kimseyi incitmemiş bir anneydim ben.
Hayat, bir fotoğraf makinesi objektifi değildi. O yüzden, maalesef, her karesinde gülemiyorsunuz.
Küçük dünyalarında, kendi halinde yaşayan, hayata bir kenarından tutunmaya çalışan bir sürü insanın başına olmadık şeyler geliyordu.
Bu olağan dışı olaylar elbette benim sokağımdan da geçecekti. Geçerken de objektife gülümseyemeyecektim.
Doktoram yarım kalmış, gazetem kapatılmıştı. Güzel niyetlerle başladığım her şey baltalanmıştı.
Onlarca insan tutuklanıyordu. Binlerce kadın, kadınlarla birlikte binlerce çocuk, her meslekten, her kesimden kişiler, hatta öğrenciler bile tutuklanıyordu birer, beşer, yüzer… Sayıları her geçen gün çoğalan gönül kırmamış, gönül dahi koymamış binlerce kişi.
Bu kasırga beni de içine alacaktı. Benden hiçbir farkı olmayan on binlerce kadın gibi hiç bir suç işlemeden ben de hapishanelere düşebilirdim. Adaletin olmadığı yerde suçsuzluğumu nasıl ispat edebilirdim? Üstelik üç çocukla tek başıma kalmışken. Çocuklarımı gölgemden nasıl mahrum edebilirdim ya da onlarla dört duvar arasına nasıl girebilirdim?
Tek başıma kalmışken diyorum. Çünkü artık hayatı tek başıma omuzluyorum.
Kadınlar bir çınara yaslanıp yaşlanmak ister, adamlar bir papatyaya sarılıp uslanmak...
Adam kadına çınar,
Kadın adama papatya olduğu sürece
Ne papatya incinir,
Ne de çınar devrilir.
Aynı yolun sevdalıları olarak başladığımız, aynı yastığa baş koyduğumuz çocuklarımın babası ile bu süreçte yollarımızı ayırdık.
İfadesi kolay ama yaşaması oldukça zor olan, birbiri içinde birçok problemle aynı anda mücadele ediyordum. Bir zamanlar birbirimize hülyalarımızdan bahseder, koca bir dünyayı değiştirme idealleri uğrunda her şeyi göze alırdık. Bu uğurda fedakârlık gerekiyorsa bundan hiç çekinmezdik. Kendimizi değiştirdiğimizde, dünyanın değişeceğine inanırdık. Aynı yolun yolcusuyduk. Onun (eşimin) mefkûresine inanmıştım. Nihayet, aramızdaki sevda ile nikâh masasına oturmuştuk. Bu beraberlik ahret beraberliği
olacaktı.
Her şey çok güzeldi. Bir tek evlilik ağacının meyvesi eksikti. Etrafımızda anne babalar görüyorduk. Biz de boğazımız düğümlene düğümlene onların mutluluklarını seyrediyorduk. Onlar yavrularını severken gözlerimiz buğulanıyordu. Dualarla birlikte tedavi süreci başladı. Zorlu geçen günlerin, imtihan dolu uzun yılların sonunda ikiz çocuklarımız dünyaya geldi.
İyi şeyler inandığında, daha iyi şeyler sabrettiğinde ve en iyi şeyler hiç vazgeçmediğinde gelir.
Şimdi beş yaşında olan kızlarım; Halide ve Refika ömrümü uzatmıştı benim. Öpüp koklayıp bağrımıza bastığımız yavrularımız, hayatımızı şenlendirmişti. Mutluluk bu muydu? Huzuru yudum yudum çocuğunun kokusunda içine çekmek bu muydu? Masallardaki krallara tavsiye edilen altıntop bu muydu?
Masal odur ki,
Bir ülkenin kralı çok mutsuzdu. Tebdili mekân halkının arasında dolaşırken bir evden gelen kahkahaların sebebini merak etti. Evin sahibini çağırdı. Mutluluğun sebebini sordu. Yoksul adam iki büklüm, başı öne eğik cevap verdi:
Bizim bir altıntopumuz var kralım. Hanımla karşılıklı oturur, bu altıntopu birbirimize atarız. Topu tutan da atan da çok mutlu olur. Kahkahalarımızın sebebi budur.
dedi.
Kral bu yoksul adamın nasıl bir altıntopu olabilir diye düşündü. Ama bundan daha önemli olan, bir an önce mutlu olmaktı. Bu yüzden hemen bir altıntop yaptırdı. Kraliçeyi karşısına aldı. Topu ona attı, tuttu. Ama bir türlü kahkaha atamadı.
Yoksul adamı yeniden çağırdı. Kızdı. Öfkesini kustu. Kendi mutsuzluğunun sebebini sordu.
Yoksul adam:
Kralım benim gerçekte altın bir topum yok. Bu yüzden altıntopu Kraliçeye atınca, o da tutup size atınca neden mutlu olmadınız bilemiyorum. Ama bizim altıntopumuz, çocuğumuz. Bizim çocuk her akşam bir anasına, bir bana gülücükler saçar, biz de onun için mutlu olur kahkahalar atarız.
dedi.
Kral mutluluğun kaynağı altıntopun çocuk olduğunu anlayınca, sarayı çocuk sesleri ile doldurdu. Kraliçe ve çocukları ile birlikte sonsuza kadar mutlu yaşadılar.
Biz de kendi sarayımızda, sonsuza kadar mutlu yaşayacaktık. Bunun için çıkmıştık yola, üstelik bizim altıntopumuz değil, altıntoplarımız vardı. Fakat günler geçtikçe, Sonsuza kadar mutlu yaşadılar.
ifadesinin bizim için geçerli olmadığını öğrenecektim.
Tam iki yıl sonra, hiç beklemediğimiz bir zamanda erkek evladımız dünyaya geldi. Minik yavrum Numan'ın doğumu ile birlikte hayatımızın zor sınavları başlamış oldu. Zira 2013 yılsonu ve o günlerle birlikte hayatlarımıza giren bir Aralık zemherisi vardı. Zihinler bölünmüştü, herkesin çevresinde derin izler bırakacak ayrılıklar yaşanıyordu. Aileler, dostlar akrabalar herkes karmakarışık bir kaosun içine düşmüştü. Memleketimiz bunları yaşarken, çok geçmedi; bu derin zihni bölünmeler bizim ailemizde de yerini aldı. Sadece zihinsel ayrılıkla kalmadı,