Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Fethullah Gülen Hocaefendi'ye Göre Kur'ân'ı Okuma ve Anlama Yöntemleri
Fethullah Gülen Hocaefendi'ye Göre Kur'ân'ı Okuma ve Anlama Yöntemleri
Fethullah Gülen Hocaefendi'ye Göre Kur'ân'ı Okuma ve Anlama Yöntemleri
Ebook240 pages2 hours

Fethullah Gülen Hocaefendi'ye Göre Kur'ân'ı Okuma ve Anlama Yöntemleri

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Kur’ân-ı Kerîm’i okuyan veya okumak isteyen bir Müslüman'ın, Kur’ân'dan en iyi şekilde istifade edebilmesi için, onu nasıl okuması ve anlaması gerektiği üzerinde düşünmesi gerekir. Bunun üzerinde düşünen az olduğu gibi, tavsiye edileni tatbîk edenler ise daha da azdır. Bu hususu vurgulama ihtiyacı duyan Fethullah Gülen Hocaefendi, eserlerinde değişik vesilelerle Kur’ân'ı nasıl okuyup anlamak gerektiğine dair metotlar sunmakta ve tavsiyelerde bulunmaktadır. Biz bu çalışmamızda, Hocaefendi’nin eserlerinde dağınık halde bulunan Kur’ân’ı okuma ve anlamayla ilgili görüşlerini derleyerek okuyucularımızın istifadesine sunmak istiyoruz.
Hocaefendi’nin bu konuyla alakalı müstakil bir eseri olmadığından, onun bütün makalelerini, kitaplarını, sesli ve görüntülü sohbetlerini tarayıp, konumuzla ilgili görüş, tavsiye ve tecrübelerini derlemeye gayret ettik.
Başka bir çalışmamızda, Kur’ân-ı Kerîm’i okuma ve anlama ile ilgili bugüne kadar ve günümüzde bu konuyla ilgili ilim erbâbının görüşlerine yer vermiştik. Bu çalışmamızda ise sadece Hocaefendi’nin görüşlerini zikredeceğiz. Böylece okuyucu bir mukayese yapma imkânını bulmuş olacaktır.
Böyle bir kitabı yazmanın zor yönlerinden birisi şudur: Kur’ân ile münâsebeti olanları şöyle sınıflandırabiliriz:
1. Kur’ân’ı yüzünden okuyan ve Arapça bilmeyenler.
2. Kur’ân’ı yüzünden okuyan ve Arapça bilenler.
3. Kur’ân’ı anlamak için meâl veya tefsirinden okuyanlar.
4. Kur’ân meâli veya tefsiri yazabilecek seviyede ilmi ve Arapça bilgisi olanlar.
Hocaefendi, eserlerinde bunların hepsine birden hitap etmektedir. Belki bazı yerlerde ayrım yapmış olabilir. Fakat biz, Kur’ân’ı okuma ve anlama adına Hocaefendi’nin görüşlerini bu kitapta ele alırken, ayrıma gitmedik. Yani Hocaefendi, Arapça bilmeyenlere şunu, bilenlere şunu tavsiye ediyor, yüzünden okuyanlara şunu, meâl veya tefsirinden okuyanlara ise şunu tavsiye ediyor gibi bir tasnif yapmadık.
Hocaefendi’nin, Kur’ân’ı okuma ve anlayıp istifade etme ile ilgili makâle ve kitaplarının yanı sıra, farklı zaman ve mekânlarda vermiş olduğu vaaz, sohbet ve soru-cevaplarında yer alan hususları derlemeye gayret ettik. Bu bilgileri okuyucuya kolaylık olsun diye belli başlıklar altında sunduk. Okuyucunun, kendi durumuna göre bu tavsiyelerden istifade edeceğini ümit ediyoruz.
Hocaefendi’nin görüşlerini zikrederken, -benzeri çalışmalarda olduğu gibi- özet olarak veya onun cümlelerinden anladığımızı kendi ifadelerimizle verme yerine, Hocaefendi’nin görüşlerini olduğu gibi naklettik. Bazen uzun alıntılar yaptık, bazen kısa olarak verdik, öncesine ve sonrasına üç nokta ile işarette bulunduk. Böyle önemli bir konuda Hocaefendi’nin bizzat kendi ifadeleri, kurduğu cümleler ve seçtiği kelimeler önemli olduğu için, özetleme veya kendi ifadelerimizle özet olarak verme yerine böyle bir usûl takip ettik. Ayrıca, herkes Hocaefendi’nin bütün kitaplarına sahip olmayabilir veya zikredilen konuları bizzat ilgili kaynaklara gidip bulamayabilirler.
Kur’ân okuma ve ondan istifade ile ilgili konular, makâle, kitap ve sohbetlerde, başka konularla birlikle, bazen ana konu olarak, bazen de tâli konu olarak ele alınmıştır. Bazı konular önemine binâen tekrar tekrar zikredilmiştir. Buradan hareketle, konuları belli başlıklar halinde ele alırken bu konuları biz de tekrar etmek zorunda kaldık.
Çalışmamız üç ana bölümden oluşmaktadır:
Birinci Bölüm: Kur’ân-ı Kerîm'i Arapça Aslından Okumayla İlgili Görüşleri.
İkinci Bölüm: Kur’ân Okurken Dikkat Edilmesi Gereken Usûl ve Edepler ile ilgili Görüşleri.
Üçüncü Bölüm: Genel Olarak Kur’ân Okuma ve Anlama İle İlgili Görüşleri.
Hayat kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’i, hayatımıza hayat yapabilmek için nasıl okunması, anlaşılması ve yaşanması gerektiği önemli bir meseledir. Bu konuda Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin tavsiyelerinden istifade etmeye Yüce Rabbimiz bu fakiri ve değerli okuyucuları muvaffak etsin dualarımla, sizleri kitapla baş başa bırakıyorum.

Prof. Dr. Selman Pak

LanguageTürkçe
Release dateFeb 27, 2024
ISBN9798224882625
Fethullah Gülen Hocaefendi'ye Göre Kur'ân'ı Okuma ve Anlama Yöntemleri
Author

Selman Pak

Erzurum’da dünyaya geldi. İmam-Hatip Lisesi ve İlahiyat Fakültesini bitirdikten sonra Kahire’ye gitti ve el-Ezher Üniversitesi Usûlu’d-Dîn Fakültesi Tefsir Bölümü’nde doktora yaptı. Daha sonra akademik hayatına ABD’de devam etti. Şimdi emekli ve Kanada’da ikamet ediyor.

Related to Fethullah Gülen Hocaefendi'ye Göre Kur'ân'ı Okuma ve Anlama Yöntemleri

Related ebooks

Related categories

Reviews for Fethullah Gülen Hocaefendi'ye Göre Kur'ân'ı Okuma ve Anlama Yöntemleri

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Fethullah Gülen Hocaefendi'ye Göre Kur'ân'ı Okuma ve Anlama Yöntemleri - Selman Pak

    İlk inen âyeti Oku! olan ve Okunan şey mânâsına gelen Kur’ân; okunsun, âyetleri üzerinde düşünülsün, anlaşılsın ve hayata tatbik edilsin/yaşansın diye gönderilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’i okuyan veya okumak isteyen bir Müslüman'ın, Kur’ân'dan en iyi şekilde istifade edebilmesi için, onu nasıl okuması ve anlaması gerektiği üzerinde düşünmesi gerekir. Bunun üzerinde düşünen az olduğu gibi, tavsiye edileni tatbîk edenler ise daha da azdır. Bu hususu vurgulama ihtiyacı duyan Fethullah Gülen Hocaefendi, eserlerinde değişik vesilelerle Kur’ân'ı nasıl okuyup anlamak gerektiğine dair metotlar sunmakta ve tavsiyelerde bulunmaktadır. Biz bu çalışmamızda, Hocaefendi’nin eserlerinde dağınık halde bulunan Kur’ân’ı okuma ve anlamayla ilgili görüşlerini derleyerek okuyucularımızın istifadesine sunmak istiyoruz.

    Hocaefendi’nin bu konuyla alakalı müstakil bir eseri olmadığından, onun bütün makalelerini, kitaplarını, sesli ve görüntülü sohbetlerini tarayıp, konumuzla ilgili görüş, tavsiye ve tecrübelerini derlemeye gayret ettik.

    Başka bir çalışmamızda, Kur’ân-ı Kerîm’i okuma ve anlama ile ilgili bugüne kadar ve günümüzde bu konuyla ilgili ilim erbâbının görüşlerine yer vermiştik. Bu çalışmamızda ise sadece Hocaefendi’nin görüşlerini zikredeceğiz. Böylece okuyucu bir mukayese yapma imkânını bulmuş olacaktır.

    Böyle bir kitabı yazmanın zor yönlerinden birisi şudur: Kur’ân ile münâsebeti olanları şöyle sınıflandırabiliriz:

    1. Kur’ân’ı yüzünden okuyan ve Arapça bilmeyenler.

    2. Kur’ân’ı yüzünden okuyan ve Arapça bilenler.

    3. Kur’ân’ı anlamak için meâl veya tefsirinden okuyanlar.

    4. Kur’ân meâli veya tefsiri yazabilecek seviyede ilmi ve Arapça bilgisi olanlar.

    Hocaefendi, eserlerinde bunların hepsine birden hitap etmektedir. Belki bazı yerlerde ayrım yapmış olabilir. Fakat biz, Kur’ân’ı okuma ve anlama adına Hocaefendi’nin görüşlerini bu kitapta ele alırken, ayrıma gitmedik. Yani Hocaefendi, Arapça bilmeyenlere şunu, bilenlere şunu tavsiye ediyor, yüzünden okuyanlara şunu, meâl veya tefsirinden okuyanlara ise şunu tavsiye ediyor gibi bir tasnif yapmadık.

    Hocaefendi’nin, Kur’ân’ı okuma ve anlayıp istifade etme ile ilgili makâle ve kitaplarının yanı sıra, farklı zaman ve mekânlarda vermiş olduğu vaaz, sohbet ve soru-cevaplarında yer alan hususları derlemeye gayret ettik. Bu bilgileri okuyucuya kolaylık olsun diye belli başlıklar altında sunduk. Okuyucunun, kendi durumuna göre bu tavsiyelerden istifade edeceğini ümit ediyoruz.

    Hocaefendi’nin görüşlerini zikrederken, -benzeri çalışmalarda olduğu gibi- özet olarak veya onun cümlelerinden anladığımızı kendi ifadelerimizle verme yerine, Hocaefendi’nin görüşlerini olduğu gibi naklettik. Bazen uzun alıntılar yaptık, bazen kısa olarak verdik, öncesine ve sonrasına üç nokta ile işarette bulunduk. Böyle önemli bir konuda Hocaefendi’nin bizzat kendi ifadeleri, kurduğu cümleler ve seçtiği kelimeler önemli olduğu için, özetleme veya kendi ifadelerimizle özet olarak verme yerine böyle bir usûl takip ettik. Ayrıca, herkes Hocaefendi’nin bütün kitaplarına sahip olmayabilir veya zikredilen konuları bizzat ilgili kaynaklara gidip bulamayabilirler.

    Kur’ân okuma ve ondan istifade ile ilgili konular, makâle, kitap ve sohbetlerde, başka konularla birlikle, bazen ana konu olarak, bazen de tâli konu olarak ele alınmıştır. Bazı konular önemine binâen tekrar tekrar zikredilmiştir. Buradan hareketle, konuları belli başlıklar halinde ele alırken bu konuları biz de tekrar etmek zorunda kaldık.

    Çalışmamız üç ana bölümden oluşmaktadır:

    Birinci Bölüm: Kur’ân-ı Kerîm'i Arapça Aslından Okumayla İlgili Görüşleri.

    İkinci Bölüm: Kur’ân Okurken Dikkat Edilmesi Gereken Usûl ve Edepler ile ilgili Görüşleri.

    Üçüncü Bölüm: Genel Olarak Kur’ân Okuma ve Anlama İle İlgili Görüşleri.

    Hayat kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’i, hayatımıza hayat yapabilmek için nasıl okunması, anlaşılması ve yaşanması gerektiği önemli bir meseledir. Bu konuda Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin tavsiyelerinden istifade etmeye Yüce Rabbimiz bu fakiri ve değerli okuyucuları muvaffak etsin dualarımla, sizleri kitapla baş başa bırakıyorum.

    Prof. Dr. Selman Pak

    Kanada / 02.02.2024

    GİRİŞ

    MÜSLÜMAN VE KUR’ÂN-I KERÎM

    Kur’ân-ı Kerîm, dünyanın pek çok ülkesinde ve özellikle ülkemizde insanların en çok okuduğu ilâhî bir kitaptır. Bununla birlikte bugün -maalesef- Müslüman fertlerin en az anladığı bir kitap durumundadır. Türkiye’de yaşayan toplumun neredeyse evinde Kur’ân bulunmayan kimse olmamasına rağmen, Kur’ân’ı anlayarak okuyanların oranı oldukça düşük düzeydedir.

    Allah’ın kitabı Kur’ân, bu topraklarda, yıllar ve yüzyıllar boyu câmilerde, mescitlerde, mektep ve medreselerde, Kur’ân kurslarında ve İmam-Hatip okullarında, daha çok lafız itibariyle okunup öğrenilen bir lâhûtî kitap, sevap maksadıyla tekrar edilen bir mukâbele kitabı, ölülerin ruhlarına bağışlanan bir dua kitabı, hastaların üzerinde taşıdıkları bir muska, özel mahfazalarda saklanan esrarengiz, efsunlu bir kutsal metin olarak nesilden nesile aktarılmıştır. Binlerce hâfız yetiştirilmiş; her Cuma Yâsin’ler, Fâtiha’lar okunmuş; her Ramazan hatimler indirilmiştir. Mushaf-ı Şerif hep el üstünde, baş üstünde tutulmuş; ta’zimle öpülüp en mutena mekânlara konulmuştur. Ama… Kur’ân’ın mânâsını, mesajını anlama ve yaşama çabaları hep ihmal edilmiş ve ikinci planda kalmıştır.

    Kur’ân’ı öğrenmek ve öğretmek söz konusu edilince, genellikle sadece Arapça okunuşu (kırâati) anlaşılmıştır. Bu yüzden de Kur’ân’ın toplumlar ve zamanlar üstü evrensel, ebedî mesajı yeterince anlaşılamamıştır. Kur’ân-ı Kerîm’i, Arapça olarak yüzünden yahut ezberden okumak, tecvîd kâidelerine uygun ve düzgün bir şekilde kırâat etmek elbette güzel bir maksattır ve gereklidir. Fakat asıl ve önemli olan, Kur’ân’ın hayat veren mesajını doğru olarak gereği gibi anlayabilmek ve hayata tatbik edebilmektir.

    Bu itibarla Müslüman bir fert, Kur’ân okurken, ne okuduğunu düşünerek okumalıdır. Kendisine inmişçesine, anlayarak, düşünerek ve yaşamak gayesiyle okumalıdır. Kur’ân’ı, hayatının her anında bir uyarıcı, her zaman, her yerde, en güvenilir, en güzel bir rehber olarak görmelidir. Yoksa güzel sesle, doğru mahreçle okunan ama muhtevası anlaşılmayan, âyetlerin indiriliş maksatları gereğince düşünülmeyen, emir ve yasakları hayata tatbik edilmeyen Kur’ân’ın müntesiplerine kazandıracağı çok fazla bir şey yoktur.

    1. Bir Müslümanın Kur’ân-ı Kerîm’e Karşı Görevleri

    Her bir Müslümanın, Kur’ân-ı Kerîm’e karşı bir takım görev ve sorumlulukları vardır. Bunlardan bazılarını maddeler halinde şöylece sıralayabiliriz:

    a. Kur’ân’ı Arapça aslından tecvitli olarak okumak.

    b. Mânâsını öğrenmek. (Arapça öğrenerek, meâl¹ veya tefsir okuyarak)

    c. Öğrendiklerini hayata geçirmek.

    d. Bilmeyenlere öğretmek (Kur’ân’ın gerek Arapça okunuşunu gerek mânâsını öğretmek).

    Çalışmamızın bu giriş kısmında özet olarak ele aldığımız konuları, daha sonra Hocaefendi’nin görüşleri içinde geniş olarak açıklayacağız. Böyle bir çalışmayı yapmamızın esas gayesi de inananlara bu görevlerini hatırlatmaktır.

    2. Mânâsını Anlayarak ve Gereklerini Yerine Getirerek Kur’ân Okuma

    Emir ve yasaklarına uyulmadan, sadece yüzünden veya ezberden Kur’ân-ı Kerîm’in okunması; bir kölenin efendisinden bir mektup (emirnâme) alıp da gereğini yerine getirmeksizin bir yere oturup mektubu yüksek sesle okumasına benzetilir. Şüphesiz böyle bir kimse, azarlanmaya ve cezaya müstahak olur. İmam Gazzâlî böyle bir teşbihi ifade etmekle ne kadar güzel bir tespitte bulunmuştur.²

    Kur’ân’ı anlamadan okuyan ve içindeki emirleri yerine getirmeyen, yasaklarından kaçınmayan kimsenin durumu aynı zamanda; hastalıkları için doktorun yazdığı reçetedeki ilaçları alıp kullanmayan, sadece reçeteyi yüksek sesle okuyan hastanın haline benzer. Elbette ki böyle bir reçete ve onu saygıyla okuma, o kimsenin dertlerine ve hastalıklarına çâre olmayacaktır.

    Burada bizler de kendimize sormalıyız: Acaba Kur’ân okurken, okuduklarımızı anlıyor ve gereklerini yerine getiriyor muyuz? Yoksa -anlamadan- tecvidine, i’rabına, mahrecine ve sesin güzelliğine dikkat ederek -sadece- okuyup geçiştiriyor muyuz?

    Şu hususu da ifade etmekte yarar var: Güzel sesle tilâvet edilen âyetler karşısında mânevî bir haz duymamız tabiî bir durumdur. Ancak çelişkili olan, Kur’ân’ı anlama konusunda bir gayretimizin olmaması, bizleri mest eden bu âyetlerin gereğini yerine getirmeyişimizdir. Bu bakımdan Kur’ân’ı güzel sesli hâfızlardan dinlemek arzusuna sahip olmak kadar, hatta daha fazlasıyla onun mesajını anlama ve yaşama azmi içerisinde olmamız gerekir. Nitekim Millî Şâirimiz Mehmet Akif, Müslümanların içerisinde bulunduğu bu çelişkili durumu, yıllar önce kaleme aldığı şu dizelerinde gâyet güzel bir şekilde dile getirmiştir:

    İbret olmaz bize, her gün okuruz ezberde

    Yoksa hiç mana aranmaz mı bu âyetlerde

    Lafz-ı muhkem yalnız anlaşılan Kur’ân’ın

    Çünkü kaydında değil hiç birimiz mananın

    Ya açar nazm-ı celilin bakarız yaprağına

    Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına

    İnmemiştir hele Kur’ân şunu hakkıyla bilin

    Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için. ³

    3. Ashâb-ı Kirâm ve Kur’ân

    Kur’ân’a karşı görevlerimizde örnek alacağımız ilk rehberlerimiz, Peygamber Efendimiz ve O’nun yetiştirdiği güzîde ashâbıdır. Nitekim Allah Rasûlü (s.a.s.) Kur’ân’ı ilk tebliğ eden, tefsir edip açıklayan, hayata tatbik eden başmuallimdir. O’nun ahlakı Kur’ân’dır.⁴ Ashâb-ı Kirâm da Kur’ân mektebinde ve Rasûl-i Ekrem’in muallimliğinde yetişen seçkin insanlardır. Onlar, Kur’ân’ı hayatlarına rehber edinen bir topluluktur. Hayatlarını onunla ilmek ilmek dokudular. İlâhî kelâm, onların düşünce ve pratiklerine desen ve rengini verdi. Kur’ân’ın şerefiyle şereflendiler ve bu sayede insanlık tarihinde Saadet Asrı denilen bir dönemin bânisi oldular.

    Onlar, Kur’ân’ın âyetlerini inceden inceye düşünmeyi (tefekkür, tezekkür, tedebbür, taakkul), ona sımsıkı sarılıp gerekleriyle amel etmeyi, onu öğrenip öğretmeyi, müzâkere ve ezberlemeyi hayatlarının gayesi edindiler. Çünkü onlar biliyorlardı ki, kendilerini Yüce Allah’a yaklaştıracak ilâhî kelâmdan daha değerli ve ondan daha sevimli başka bir şey yoktur. Onlar sadece Kur’ân'ı öğrenmek ve ferdî olarak onu yaşamakla yetinmediler. Ayrıca onun nurlu ve bereketli mesajını insanlara ulaştırmak için her türlü çile ve zorluğa katlandılar. Hicret edip cihat ettiler, mal ve canlarını bu uğurda feda ettiler.

    Sahâbe’nin Kur’ân’a karşı olan muhabbeti çok derin idi. Çünkü onlar, Kur’ân’ı Allah Teâlâ’nın kendilerine bahşettiği bütün hayır ve güzelliklerin kaynağı, sonsuz mutluluk ve saadetin rehberi olarak gördüler. Onu güzelce okuyup anladılar, maksatlarını kavradılar, hayatın bütün alanlarında olanca gayretleriyle onunla amel ettiler. Zira onlar biliyorlardı ki, Peygamber Efendimizin dediği gibi:

    مَنْ قَالَ بِهِ صَدَقَ وَمَنْ عَمِلَ بِهِ أُجِرَ وَمَنْ حَكَمَ بِهِ عَدَلَ وَمَنْ دَعَا إِلَيْهِ هُدِىَ إِلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ

    ..Onunla konuşan doğru söyler; onunla amel eden mükâfata erer, onunla hükmeden adaletli olur ve ona davet eden dosdoğru yola davet etmiş olur..

    İşte Kur’ân’a olan bu bağlılık onların hayatlarının akışını değiştirdi; İslâm öncesi Câhiliye toplumunun hurafelerinden İslâm’ın hakîkatine, şirk ve nifakın karanlıklarından tevhîdin aydınlığına çıktılar.

    4. Kur’ân'dan Ayrı Düşmenin Neticesi

    Geçmişten günümüze insanlığın, özellikle Müslümanların; sosyal, siyasî, ekonomik, psikolojik, kültürel, ahlâkî, i’tikâdî çöküntülerinin, pek çok sıkıntı ve problemlerinin sebepleri arasında bir yönüyle Kur’ân’dan ayrı düşmelerini söyleyebiliriz. Diğer yönüyle de Yaratana itaat ve kulluğu terk etme, ilâhî nizama aykırı davranmayı ifade edebiliriz. İnsanlık yeniden ilâhî nizama (Kur’ân'a) dönmedikçe, fert ve toplumların hayatlarına vahiy hâkim olmadıkça, yapay (pansuman) tedbirlerle insanlığın sıkıntıları ve problemleri bitmeyecek, gözyaşları dinmeyecek ve yüzü gülmeyecektir.

    Yeryüzünde güven, huzur, barış ve esenlik isteyenler, önce kendileri Kur’ân’la barışmalıdırlar. İşte o zaman bütün problem ve sıkıntıların nasıl kolayca çözüldüğü görülecektir. Aksi halde, insanlar bekledikleri mutluluğu, düşlerinde bile göremeyeceklerdir.

    Kur’ânî bir temele dayanmayan birçok sözde dinî, mezhebî, tasavvufî yaklaşım, bâtıl anlayış ve hurafenin Müslümanlar arasında bu denli yaygınlaşmasının önemli sebeplerinden birisi de Kur’ân’dan kopuk olmak, Kur’ânî kültüre sahip olmamak ve Kur’ânî bakış açısından yoksun bulunmaktır.

    5. Kur’ân ve Günümüz Müslümanları

    Günümüzde Müslümanların Yüce Kur’ân’a karşı şeklî saygıda kusur etmedikleri bir gerçektir. Hatta dinin emirlerini yaşamada gereken hassasiyeti göstermeyenler bile, Kur’ân’a karşı son derece hürmetkârdırlar. Meselâ, en azından uğurlu gelir inancıyla evlerinin mûtena bir yerinde onu saklar; cenaze ve benzeri merasimlerde teberrüken ondan belirli sûre ve âyetleri okur veya okuturlar. Kur’ân isminin geçtiği hayır faaliyetlerine karşı da özel bir teveccühleri vardır.

    Toplum olarak hayatın değişik alanlarında Kur’ân’a yer verilir… Kılınan namazlarda ondan âyetler ve sûreler okunur. Ayrıca namazda okunan bazı dualar da yine Kur’ân’da yer almaktadır. Müslümanlar, sadece hayatlarının doğum, sünnet, evlilik ve ölüm gibi önemli zamanlarında değil; Kur’ân Ayı olarak bilinen Ramazan ayında ve cuma gecelerinde de Kur’ân okur, bütün bunları da ibâdet şuuru içerisinde yaparlar. Yine Kur’ân’ın baştan sona hatmedilmesinin, halkımız arasında ayrı bir önemi vardır.

    Bu olumlu davranışlara rağmen, toplum olarak Kur’ân’ı anlama konusunda gayret sarf edildiğini söylememiz maalesef zordur. Bu açıdan Kur’ân’a, günlük hayatta hak ettiği zaman ayrılmamaktadır. Böylece o, yüceltilmeye devam edilen, buna karşılık yaşanan hayattan gittikçe irtibatı kopan kutsal bir nesneye dönüşmektedir. Dolayısıyla Müslümanların zihniyetine rengini veren, gönüllerini tesiri altına alan, vicdanlarını harekete geçiren temel kaynak olmaktan günbegün uzaklaşmaktadır. Kısaca, ona karşı olan tavır daha ziyade şeklîdir, özle alâkalı değildir; gerçekliği ve içtenliği tartışmaya açık bir özellik ortaya koymaktadır. Bu tespitler, -bütün Müslümanlar için olmasa bile- en azından toplumun bazı kesimleri için geçerli olan bir durumdur.

    Hâlbuki Kur’ân, ona revâ görülen bu muameleyi ve ilgisizliği asla hak etmemektedir. Çünkü o, sadece kutsallaştırılsın ve bir inanç nesnesi olarak kabul edilsin diye gönderilmemiştir. Onun temel gayesi, insanın aklı ve vicdanıyla buluşmak, hayat yolculuğunda ona rehberlik yapmak, dünya ve âhirette onu aydınlığa ve esenliğe kavuşturmaktır. İşte bunu gerçekleştirebilmek için, Kur’ân’la olan ilişki sadece kutsama, yüceltme ve duygusal boyutta kalmamalı, anlama ve zihinsel boyutu da kapsayacak bir içeriğe kavuşmalıdır. Çünkü değişim zihniyetten başlar. Vahiyle düşünen, vahiyle algılayan, vahiyle muhâkeme eden bireyler yetişmediği müddetçe Kur’ân’ın hedeflediği insan ve toplumun oluşması mümkün değildir.

    6. Kur’ân’ı Anlama Gayreti

    Büyük çoğunluğu itibariyle Müslümanlar, Kur’ân’ı anlamaya yönelik bir çaba içerisinde bulunmamaktadır. İnsanlara gönderiliş gayesinin, âyetleri üzerinde düşünmek ve öğüt almak olduğunu bildiren bu İlâhî kelâmın (Sâd, 38/29), mânâsını kavrama konusunda hala ilgisiz kalmamızı anlamak zordur. Çünkü Kur’ân’ın kendisi, âyetlerini anlama çabası içerisinde bulunmamanın, Müslümanların değil, aksine inkârcıların bir özelliği olduğunu şöyle hatırlatır: İşte bunlar, Allah’ın lânet edip kulaklarını sağırlaştırdığı, gözlerini kör ettiği kimselerdir. Öyle olmasaydı, Kur’ân’ı düşünmeleri gerekmez miydi? Yoksa kalplerinin üzerinde üst üste kilitler mi var? (Muhammed Sûresi, 47/23-24)

    Günümüzde, geçmişten farklı olarak Kur’ân’ın anlaşılması ile ilgili meâl ve tefsir tarzında değişik yayınlara rahatlıkla ulaşılabilmektedir. Bu sebeple, artık Müslümanların bu konuda herhangi bir mâzeretleri kalmamıştır. Dolayısıyla onlar, Allah’ın kendilerine yüklemiş olduğu tedebbür, yani âyetler üzerinde derinlemesine düşünme vecibe ve sorumluluklarını yerine getirmelidirler.

    Kur’ân’da sıklıkla geçen kırâat, tilâvet, tertîl, aklı kullanma, tebyîn (beyan etme, açıklama), ilim, ta’lîm, tafsîl, istima’ (dinleme), tefekkür, tedebbür, tezekkür, tezkîr vb. birçok kavram vardır ki, bu kavramlar, doğrudan veya dolaylı olarak âyetleri anlama ve onların mânâları üzerinde yoğunlaşmanın önemini göstermektedir. Birçok âyet, Kur’ân’ı iyice anlamanın ne denli önemli olduğunu fazla söze hâcet kalmadan apaçık bir şekilde gözler

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1