Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Kıyametten Önce ve Kıyamet Gününde Yaşanacak Olaylar
Kıyametten Önce ve Kıyamet Gününde Yaşanacak Olaylar
Kıyametten Önce ve Kıyamet Gününde Yaşanacak Olaylar
Ebook737 pages7 hours

Kıyametten Önce ve Kıyamet Gününde Yaşanacak Olaylar

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

DÜNYANIN SONU GELECEK, KIYAMET MUTLAKA KOPACAKTIR.


BU KİTAPTA KIYAMET ALAMETLERİ, KIYAMETTEN ÖNCE VE KIYAMET GÜNÜNDE YAŞANACAK OLAYLAR ANLATILMAKTADIR.


Rasulullah S. A. V. , biz Müslümanlara kıyamet ve kıyamet alametlerini mutlaka öğrenmemizi, insanların birbirine duyurmasını ve gelecek nesillere aktarmamızı vasiyet etmiştir.


 Kıyamet yaklaşırken kıyamet ve kıyamet alametleri, insanlara çok az ya da hiç anlatılmayılacağından dolayı ahir zamanda insanların işi daha zor olacaktır.


Bu sebeple kıyamet ve kıyamet alametlerini öğrenerek ve gelecek nesillerimize bu bilgileri aktararak kendimizi ve bizden sonra gelecek olan neslimizi ancak böyle koruyabiliriz çünkü kıyamete yakın yaşanacak olaylar, gerçekten çok sıra dışı ve olağanüstü olaylar olacaktır. Kıyamet ve kıyamet alametleri hakkında gerekli ilme ve bilgilere sahip olmazsak fitneye düşüp felakete sürüklenebiliriz.


Yazar


11: 32 2.09.2021


 


BAŞLANGIÇ


 Her nesnenin bir sonu olduğu gibi dünyanın da bir sonu elbette olacaktır. Bilim insanları dünyanın sonunun olacağını, büyük göştaşı çarpma ihtimalleriyle dünyada hayatın biteceğini tahmin etmektedirler. Dünyanın da ömrünün biteceği yani kıyametin kopacağı dinimiz İslam'da açıkça belirtilmiştir.


 Allah-u Teâlâ, Naziât Sûresi'nde buyurduğu ayette "Sen (Son peygamber olduğun için) onun alametlerindensin." diyerek kıyamet gününün yaklaştığını bize bildirmiştir. Rasulullah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem (S. A. V. ) buyurduğu hadiste kıyametin yaklaştığını bizlere şöyle haber vermiştir: "Kıyamet ile ben şu iki parmak gibiyiz. Ben gönderildim. Kıyamete yakınlığım, şu iki parmağın birbirine yakınlığı kadardır."


 Kıyametin kopması elli bin seneye yayılan bir süreçtir. Dünya'nın yaratıldığı günü dikkate alırsak kıyametin kopmasının çok yaklaştığını anlayabiliriz. "O yaklaşmakta olan(kıyamet) iyice yanaşmıştır." gibi Kur'an-ı Kerim'de geçen ayetlerde, kıyametin kopmasının yaklaştığını görmekteyiz. Bundan sonraki süreç, geçmiş kadar uzun olmayacaktır.


 Büyük âlimler kıyamet günü tarihini verdiler ama o tarihte kıyamet kopmamıştır. Tarih vermek sakıncalıdır. Bazı bilgiler ışığında tarih tahmin edilebilir. Hadislerde kıyametin kopacağı tarih bilgisi yer almamaktadır.


 Rasulullah S. A. V. hadis-i şerifinde "Ölenin kıyameti kopmuştur." buyuyurarak, insanın yaşantısına dikkat etmesini, öldükten sonra herşeyin artık geç olacağını bildirmiştir. Kulluk görevinin yerine getirilmesinin önemini anlatmıştır.

LanguageTürkçe
Release dateNov 5, 2022
ISBN9786258196146
Kıyametten Önce ve Kıyamet Gününde Yaşanacak Olaylar

Related to Kıyametten Önce ve Kıyamet Gününde Yaşanacak Olaylar

Related ebooks

Related categories

Reviews for Kıyametten Önce ve Kıyamet Gününde Yaşanacak Olaylar

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Kıyametten Önce ve Kıyamet Gününde Yaşanacak Olaylar - Muhammer Ferik

    KIYAMETTEN ÖNCE VE KIYAMET GÜNÜNDE YAŞANACAK OLAYLAR

    Muhammer Ferik

    Yazarı: Muhammer FERİK

    Editorial & İç Düzenleme: e-Kitap PROJESİ

    Kapak Tasarımı: © Ön Kapak Resmi (E-Kitap Projesi)

    Yayına Hazırlayanlar: Banu FİŞEK & Ayhan AYDIN

    Yayıncı: http://www.ekitaprojesi.com, Murat UKRAY

    * * * * *

    ISBN: 978-625-8196-14-6

    İstanbul, 2022

    * * * * *

    Bu Kitap, e-Kitap Projesi ® tarafından düzenlenmiş ve editorial çalışması yapılmıştır.

    {This book designed and edited: by e-Kitap Projesi}

    http://www.ekitaprojesi.com

    ANd9GcR3WgR8MfuOcC2EyyfIVPjZe1WzLm6S7E1TzoJ23hOhNANZ6BDwHw www.facebook.com/EKitapProjesi

    Cevap ve yorumlarınız için:

    {For reply and your Comments}

    E-Posta (e-mail):  muhammerferik@gmail.com

    www.ekitaprojesi.com/books/kiyametten-once-ve-kiyamet-gununde-yasanacak-olaylar

    Copyright, 2022 by Muhammer Ferik

    ÖNSÖZ

    DÜNYANIN SONU GELECEK, KIYAMET MUTLAKA KOPACAKTIR. BU KİTAPTA KIYAMET ALAMETLERİ, KIYAMETTEN ÖNCE VE KIYAMET GÜNÜNDE YAŞANACAK OLAYLAR ANLATILMAKTADIR.

    Rasulullah S. A. V. , biz Müslümanlara kıyamet ve kıyamet alametlerini mutlaka öğrenmemizi, insanların birbirine duyurmasını ve gelecek nesillere aktarmamızı vasiyet etmiştir.

    Kıyamet yaklaşırken kıyamet ve kıyamet alametleri, insanlara çok az ya da hiç anlatılmayılacağından dolayı ahir zamanda insanların işi daha zor olacaktır.

    Bu sebeple kıyamet ve kıyamet alametlerini öğrenerek ve gelecek nesillerimize bu bilgileri aktararak kendimizi ve bizden sonra gelecek olan neslimizi ancak böyle koruyabiliriz çünkü kıyamete yakın yaşanacak olaylar, gerçekten çok sıra dışı ve olağanüstü olaylar olacaktır. Kıyamet ve kıyamet alametleri hakkında gerekli ilme ve bilgilere sahip olmazsak fitneye düşüp felakete sürüklenebiliriz.

    Yazar

    11: 32 2.09.2021

    BAŞLANGIÇ

    Her nesnenin bir sonu olduğu gibi dünyanın da bir sonu elbette olacaktır. Bilim insanları dünyanın sonunun olacağını, büyük göştaşı çarpma ihtimalleriyle dünyada hayatın biteceğini tahmin etmektedirler. Dünyanın da ömrünün biteceği yani kıyametin kopacağı dinimiz İslam'da açıkça belirtilmiştir.

    Allah-u Teâlâ, Naziât Sûresi'nde buyurduğu ayette Sen (Son peygamber olduğun için) onun alametlerindensin. diyerek kıyamet gününün yaklaştığını bize bildirmiştir. Rasulullah Sallallâhü Aleyhi ve Sellem (S. A. V. ) buyurduğu hadiste kıyametin yaklaştığını bizlere şöyle haber vermiştir: Kıyamet ile ben şu iki parmak gibiyiz. Ben gönderildim. Kıyamete yakınlığım, şu iki parmağın birbirine yakınlığı kadardır.

    Kıyametin kopması elli bin seneye yayılan bir süreçtir. Dünya'nın yaratıldığı günü dikkate alırsak kıyametin kopmasının çok yaklaştığını anlayabiliriz. O yaklaşmakta olan(kıyamet) iyice yanaşmıştır. gibi Kur'an-ı Kerim'de geçen ayetlerde, kıyametin kopmasının yaklaştığını görmekteyiz. Bundan sonraki süreç, geçmiş kadar uzun olmayacaktır.

    Büyük âlimler kıyamet günü tarihini verdiler ama o tarihte kıyamet kopmamıştır. Tarih vermek sakıncalıdır. Bazı bilgiler ışığında tarih tahmin edilebilir. Hadislerde kıyametin kopacağı tarih bilgisi yer almamaktadır.

    Rasulullah S. A. V. hadis-i şerifinde Ölenin kıyameti kopmuştur. buyuyurarak, insanın yaşantısına dikkat etmesini, öldükten sonra herşeyin artık geç olacağını bildirmiştir. Kulluk görevinin yerine getirilmesinin önemini anlatmıştır.

    Yaşanmış, yaşanmakta olan (orta) ve büyük olmak üzere kıyamet alametleri üçe ayrılır. Kıyametin orta alametleri günümüzde yaşanmaktadır. Şu anda devam eden bu orta alametlerin içindeyiz. Orta almetlerden sonra büyük alametler yaşanacaktır. Büyük alametler birden başlayınca peşi sıra gelecektir. Onlar birbirine çok yakın olacaklardır. Büyük alametler, kıyametin çok yaklaştığını ifade eder. Çok yaklaşması, zaman olarak yüz seneden fazla bir süreci belirtir. Tövbe kapısının kapandığı Güneş'in batıdan doğmasından sonra bile yüz yirmi senenin yaşanmasının ardından kıyamet kopacaktır.

    Kıyamet kopmadan önce, kıyametin yaklaştığını bizlere açıklayan alametler gösterilecektir. Kıyamet kopmadan önce yaşanmış, başlayıp da devam eden ve yaklaşan kıyamet alametlerini inceleyeğiz. Kıyamet kopmadan önce yaşanmış alametlerden konumuza başlayalım.

    GEÇMİŞ DÖNEMDE YAŞANMIŞ KIYAMET ALAMETLERİ

    1. Hz. Ömer'in Şehit Edilişi

    Hz. Ömer'in şehit edilişi, yaşanmış Rasulullah S. A. V. son peygamber olarak indirilişinden sonraki kıyamet alametidir. Peygamberimiz Rasulullah S. A. V. , Hz. Ömer'i şu Hadis-i Şerif ile övmüştür: Benden sonra bir peygamber gelseydi bu Ömer olurdu. Hz. Ömer haktan ve adaletten hiç şaşmadı, ayrılmadı. Hz. Ömer'e rüyasında vefat edilişinin haberi verilmiştir. Rüyasında kırmızı renkli bir horozun üç defa gagalaması, Müslüman olmayan bir kişinin onu öldüreceği anlamına geliyordu.

    Hz. Ömer müşrik esirlerinden buluğ çağına gelenlerin Medine'ye girmesine izin vermezdi. Hz. Ömer'e bir mektup yazan Küfe valisi Muğira b. Şu'be, mecusi (ateşe tapan) olan zanaatkâr bir kölesini Medine'ye göndereceğini bildirdi. Muğira mektupta Bu gençte çok işler var ki, insanlar bundan çok yararlanır. Zira o demircidir, süslemecidir, oymacıdır ve maran­gozdur. dedi. Hz. Ömer de buna izin verdi çünkü Medine'de zanaatkâr çok azdı. Bu mecusinin adı Ebu Lü'lü idi.

    Muğira b. Şu'be ona her ay yüz dirhem vergi vermesi şartını koydu. Ebu Lü'lü, Medi­ne'de Hz. Ömer'e bu haracın ağırlığını şikayete geldi. Hz. Ömer, ona ne iş yaptığını sordu. O da zanaatlarını söyleyince Hz. Ömer, İşine göre bu vergi çok değil. dedi. Mecusi ise öfkeyle homurdanarak geri döndü. Benden başka herkese adaletin var. dedi. Hz. Ömer'i öldürmek için plan kurdu.

    Zanaatkâr mecusi, birkaç gün sonra yine uğradı. Hz. Ömer, değirmen yapan mecusiyi yanına çağırıp latife olsun diye Bize de bir değirmen yap. dedi. Muğİra b. Şu'be'nin gönderdiği mecusi, asık bir suratla Hz. Ömer'e bakıp Ben sana öyle bir değirmen yapacağım ki hep insanlar onu konuşacak. dedi. Hz. Ömer de tehdit ettiğini anladı. Ona Şerrine Allah kafidir. dedi.

    Birkaç gün sonra bu Ebu Lü'lü denen mecuzi, uçları zehirli olan iki uçlu bir hançeri kuşandı. Sonra seher vakti mescidin bir köşesinde gizlendi. Sabah namazında Hz. Ömer'in arkasındaki ilk safta bulunan Ebu Lü'lü, iftitah tekbir alınırken arkadan yanında taşıdığı iki uçlu bir hançerle omuz, böğür ve kasıktan olmak üzere üç kez darbeyle Hz. Ömer'i ve kaçarken sabah namazına gelen on üç kişiyi daha ya­raladı. Hz. Ömer ve yaralananların yedisi bu yaradan dolayı öldüler. Sahabeden biri, şalını kaç­maya çalışan katilin üzerine attı ve yakaladı. Oradakiler mecusinin üzerine hücum etti. Kurtuluşunun olmadığını anlayan mecusi, kendisini hançerledi ve orada öldü.

    Fitnelerin önündeki kapı olan Hz. Ömer'in şehit edilişi ile kapı kırıldı ve ümmetin başı bir daha da musibetlerden, kargaşalardan ve iç savaşlardan kıyamete kadar kurtulmayacaktı. Hz. Ömer'in şehit edilişiyle fitneler İslam aleminde başladı. Peygamberimiz Hz. Muhammed S. A. V. , bu fitneleri haber verdi. Bazı sahabesine gizlice anlattı.

    Hz. Muhammed S. A. V. 'in sırdaşı olan ve münafıkların kimliklerini açıkladığı sahabilerden Hz. Huzeyfe bin Yeman şöyle buyurdu: Benimle kıyamet kopması arasında vuku bulacak tüm fitneleri en iyi bilen benim. Bunun da sebebi nedir? Ben gaybı bilmem ancak Allah bilir. Rasulüne bildirdi. Rasulü de Hz. Muhammed bana gizlice bildirdi. Benden başka kimseye söylemedi. Hz. Ebu Bekir bile bilmedi. Bir gün bir mecliste fitnelerden bahsediliyordu. Hz. Huzeyfe şöyle dedi: Öyle üç tane fitne çıkacak, hiçbir şey bırakmayacak, Müslümanları mahvedecek. Kırk dördüncü Müslüman olduğu rivayet edilen Huzeyfe bin Yeman , İslâm'ın ilk yıllarında okuma yazma bilen on yedi sahabîden biriydi.

    Hz. Muhammed S. A. V. , bazı müslümanların fitnelerin büyüklüğü ile bir günde dinden çıkacağını bildirmiştir. Sabah harama haram diyen, akşam bu harama helal demesiyle dinden çıkacaktır. O fitneler çıktığında oturan ayaktakinden, ayaktaki yürüyenden daha hayırlı olacaktır. Yürüyen de koşandan daha hayırlı olacaktır. Müslümanların birbirine savaş açtıklarında ve yaşanan bu fitnelerde Hz. Muhammed S. A. V. ; Allah'ın öldürülen kulu olmamızı, öldüren kulu olmamamızı istemiştir. Peygamberimiz Hz. Muhammed S. A. V. , bu fitnelerin hepsinin Medine'nin doğusunda yer alan bölgelerden çıkacağını bahsetmiştir.

    2. Hz. Osman'ın Şehit Edilişi

    Hz. Osman'ın şehit edilişi, yaşanmış kıyamet alametlerindendir. Hz. Muhammed'in bazı kişilerin halifelik makamını bırakmasını isteyeceklerini fakat halifeliğini bırakmamasını söylediği Hz. Osman, Hz. Ebû Bekir'in oğlu Muhammed'i Mısır'a vali atadı. Yeni vali devesiyle Mısır'a giderken, Hz. Osman'ın kölesine rastladı. Adamlarıyla onu sorguladı. Hz. Osman, beni Mısır'a vali tayin etti, sen nereye gidiyorsun? dedi. Doğru düzgün bir cevap alamayınca üstünü aradılar. Üzerinde Mısır valisine iletilecek bir mektup çıktı. Mektubu yazdıran Hz. Osman idi. Mektupta Size Ebû Bekir'in oğlunu vali gönderiyorum. Gelince onu kabul edin. yazıyordu. Mektubu yazan Hz. Osman'ın akrabalarından Mervân adlı katip, kabul edin sözünü mektupla oynayarak Öldürün ibaresine çevirmiştir. Bundan Hz. Osman'ın haberi yoktu.

    Ebû Bekir'in oğlu da mektupta bunu görünce kendisini, Hz. Osman'ın öldürmek için gönderdiğini düşünerek Medine'ye geri döndü. Dört bin tane adam toplayarak, Hz. Osman'ın bulunduğu yeri kuşattı. Hesap sordu. Mektubu incelediklerinde olayda katip Mervân'ın suçu olduğu anlaşıldı. Mervân'ı onlara teslim etmelerini istediler. Hz. Osman Mervan'ı teslim etmek istemedi. Hz. Osman, öldürmek için istedikleri Mervan'ı vermeyince Hz. Osman'dan halifelik görevini bırakmasını istediler.

    Hz. Osman'ın arkasında bir aydır namaz da kılan, halifeliği bırakmasını isteyen bu kişiler; Hz. Osman'ı son cuma namazında minberde hutbe okurken taşladılar. Namaz kıldırma imkânı bulamayan Hz. Osman minberden indi. Namazın kılınmasını da engellediler. Camiyi ve Mescid-i Nebevî'yi ele geçirdiler. On gün buraları yönetimi altında tuttular. Hz. Osman'ın suyunu kesdiler, su vermediler. Medine halkı ensar kapısına geldi. Ya Amir al-Mu'minin (müminlerin emiri) biz ensarız. Allah'ın yardımcılarıyız, istersen bir daha ensar olalım. dediler. Hz. Osman, Hayır, sakın kimse kimseye saldırmasın. Beni kurtarmak isterken kan dökülmesin. Rasulullah'ın bana bir sözü var. Ben onu bekliyorum. diyerek yardımı geri çevirdi.

    Yardım etmek için Hâşimoğullarından bir cemaat ile Hz. Ali, Hz. Osman'ın evine geldi. Kapısını tutan binlerce kişi Hz. Ali'yi içeri almadılar. Hz. Ali, sarığını uzaktan eve attı. Sarığını atarak yardım etmek istediğini gösterdi. Hz. Ali’nin yeğeni ve Habeşistan’da doğan ilk sahabî olan Abdullah bin Caferi, gençleri üç kırba (deriden yapılmış, alt yanı geniş, ağzı dar su kabı) suyla gönderdi. Suyu bile içeri aldırmadılar. Hz. Osman'ın kapısında; Hz. Osman'a zarar verilmesini önlemek için Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve arkadaşları nöbet tutuyorlardı. Saldırılarda Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin yaralandı.

    Fitneciler; Hz. Ali, Hz. Hüseyin ve Hz. Hasan'ın güya için işinde olduklarını, takıyye yaptıklarını öne sürdüler, iftira attılar. Hz. Osman'a su verirken uğradıkları saldırıda Hz. Hüseyin ve Hz. Hasan, yaralandı ve kanları aktı. Hz. Osman'ı öldürmek için eşkıyalar, yanındaki evlerden gizlice içeri girdiler. Hz. Osman'ın içeride kendi köleleri vardı. Hz. Osman, saldırıyla karşılık vermek istemedi. Hz. Ebû Bekir'in oğlu Mısır'a atanan Muhammed, Hz. Osman'ın yanına girdi. Hz. Osman'ı tartaklayacak, güya kendisini öldürmek için adam göndermesinin hesabını soracaktı. Hz. Osman ona kendi menkıbelerini anlatmaya başladı. Hz. Osman, Sen İslam'ı bilirsin. Benim hakkımda Rasulullah'ın buyurduklarını bilirsin. Benim İslam'a yaptıklarımı bilirsin... Baban sağ olsaydı, senin de bu yaptıkları görse çok üzülürdü. deyince Muhammed kararından vazgeçti. Eziyet etmedi ve oradan ayrıldı.

    O gece Rasulullah S. A. V. , Hz. Osman'n penceresinden zuhur etti. Hz. Osman'a dedi ki: Ey Osman seni kuşattılar mı? Hz. Osman, Evet. dedi. Hz Osman, Su sarkıttı. İçtim ve hala serinliğini ciğerimde hissediyorum. diyerek o anı ifade etmiştir. Rasulullah S. A. V. , İstersen dua edeyim. Allah yardım etsin, seni kurtarsın. İstersen de iftarı beraber yaparız. dedi. Hz. Osman, Ben onun yanında iftar yapmayı tercih ediyorum. diyerek cevap verdi.

    Hz. Ebû Bekir'in oğlu Muhammed'in çıkışının ardından Hz. Osman, mushaf önünde Kur'an-ı Kerim okurken, oruçlu idi. Kuşatma altında günlerini oruçlu geçiriyordu. O gün iftar vakti gelince Hz. Osman'ı şehit etmek için gelenlere eşi, Siz onu öldürseniz ne zarar, öldürmeseniz ne kâr. Vallahi O, bir rekatta Kur'an'ı hatip eden insandır. dedi. Hz. Osman, mushafın önündeyken kuşatma yarıldı ve iki eşkıya tarafından şehit edildi. Kapıda bekleyen Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin, Hz. Osman'ın eşinin bağırma sesini duyarak içeri girdiklerinde Hz. Osman şehit edilmişti. Hz. Osman'ın sakalları kana boyandı. Kur'an-ı Kerim'e kanı damladı. Kanın damladığı ayette, Onlara karşı, sana Allah yetecek. yazıyordu. Hz. Osman'ı şehit edenlerin hepsinin Allah belasını verdi ve hepsi öldü.

    Hz. Osman'ı şehit edilişinin haberini duyup gelen Hz. Ali, kapıda bekleyen oğulları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'e tokat darbesiyle vurdu. Göğsüne darbe alan Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin yere devrildiler. Hz. Ali, olayda kabahati olmayan oğullarına Siz kapıdayken nasıl Osman Emîrü'l-Mü'minîn şehit oluyor? dedi. Hz. Osman'ın kargaşadan dolayı üç gün cenaze namazı kılınamadı. Hicretin 35. senesi yani miladi takvime göre 656 yılında yaşanan bu olaylarda, Hz. Osman'ın yaşı 88 idi.

    Rasulullah S. A. V. , Hz. Osman'ın şehit edilmesi ile ilgili hadisinde şöyle buyurmuştur: Kim Hz. Osman'ın şehit edilmesine seviniyorsa mutlaka kabrinde maymun ve domuza döndürülecektir.

    3.Cemel Vakası

    Hz. Osman'ın şehit edilişinden sonra Hz. Ali'ye biat edildi. Hz. Ali halife oldu. Sahabelerden Şam Valisi Hz. Muaviye, Hz. Ali'den Hz. Osman'ı öldürenleri kendisine vermesini istedi. Öldürenleri kısas yaparak cezalandıracacaktı. Hz. Osman kargaşada öldürülmüştü ve tam olarak katilleri belli değildi.

    Kıyamet alametlerin ilklerinden biri de sahabeler arasında yaşanmış savaşlardır. Peygamberimiz Hz. Muhammed S. A. V. bu hususu hadis-i şerifinde şöyle anlatmıştır: Bu olay yaşanmadıkça kıyamet kopmayacak. İki büyük cemaat arasında büyük savaş çıkacaktır, çok ölümler olacaktır. Bu iki Müslüman cemaatın da davası aynı olacaktır. Bu iki Müslüman cemaatin davası; hakkın ispatı, batılın iptaliydi. Davaları Hakk ve İslam'dı.

    Ayetlerde ve hadis-i şeriflerde açıkça bildirilmemiş, kapalı bildirilmiş olan bilgileri anlayıp, açıklayabilen derin âlimlere müctehid denir. Müctehid, ayet ve hadislerden hüküm çıkarma gücüne sahiptir. Ayetlerden ve hadis-i şeriflerden manaları açıkça anlaşılmayanları, açıkça bildirilen diğer hükümlere kıyas ederek, benzeterek bunlardan çıkarılan yeni hükümlere ictihad denir. Allah indinde hüküm tektir. Müctehid, Allah indinde hak olan hükmü bulmak için gayret gösterir. Bu savaşlarda iki farklı görüş ortaya çıkmıştır. Bir müctehidin; ictihad eder ve ictihadında hata ederse bir sevap, hata yapmazsa iki sevap kazandığı hadislerde belirtilmiştir. Sahabe-i Kiram'ın hepsi adaletlidir, hepsi faziletlidir. Allah hepsine de cenneti vadetmiştir.

    Kıyamet alametlerinden olan Cemel Vakası'nı, Peygamberimiz Hz. Muhammed S. A. V. vefatından önce haber vermiştir. Cemel deve demektir. Peygamberimiz eşi Hz. Ayşe'ye çok pahalı ve kıymetli bir deve hediye edilmiştir. Hz. Ayşe, Hz. Zübeyr ve Hz. Talha, Hz. Osman'ın katillerinin hemen cezalandırılması için bu deve ile yola çıkmıştı. Hz. Ali ise katillerin tam olarak kimlerin olduğunu bulduktan sonra harekete geçilmesini savunuyordu. Faillerin kimler olduğu tek tek tespit edilmeliydi.

    Peygamberimiz Hz. Muhammed S. A. V. halasının oğlu Hz. Zübeyr'e ictihadda hatasının olacağını hadiste şöyle rivayet ediliyor: Hz. Muhammed Hz. Zübeyr'e,Sen Ali'yi seviyor musun? dedi. Hz. Zübeyr, Evet seviyorum. diyerek cevap verdi. Bunun üzerine Peygamberimiz Muhammed S. A. V. Ben sana söylüyorum. Ey Zübeyr bir gün gelecek Ali'nin karşısında savaşa çıkacaksın. Onunla savaşacaksın ama haksız sen olacaksın.demiştir.

    Peygamberimiz Hz. Muhammed S. A. V. bir gün hanımları ile beraber oturuyor ve sohbet ediyordu. Peygamberimiz hanımlarına sordu:Acaba hanginiz o bol tüylü makbul devenin sahibesi olacaksınız? Hav'eb köpekleri hanginizin devesine havlayacaktır? O kadar büyük bir savaş çıkacak ki o devenin sağında ve solunda binlerce kişi ölecektir. Kendisi de az kalsın ölecekken kurtulacaktır. Hanginizdir? Peygamberimizin eşi Hz. Ayşe hayretle güldü. Hz. Muhammed S. A. V. eşi Hz. Ayşe'ye Dikkat et sen olmayasın. dedi. Sonra Hz. Muhammed S. A. V. , Hz. Ali'ye dönerek şöyle dedi: Ey Ali eğer bir gün Ayşe senin eline düşerse ona çok iyi ve yumuşak davran.

    Peygamberimizin sırdaşı Hz. Huzeyfe rivayet ediyor: Peygamberimiz Ben size desem ki 'Müminlerin annelerinden biri, sizinle bir savaşa girecek.' hiçbiriniz bana inanmazsınız. Halbuki olacaktır. dedi. Oradakiler Buna kim inanır. dediler.

    Bir tarafta Hz. Ali ile diğer tarafta Hz. Ayşe, Hz. Zübeyr ve Hz. Talha grubu savaşmak için yola çıkmamışlardır. İki tarafta Müslümanların arasında barışı sağlamak için yolculuğa çıktılar. Onların kastı olmadan, başkalarının devreye girmesiyle iş çığrından çıktı. Hz Ali ile Hz. Ayşe, Hz. Zübeyr ve Hz. Talha'nın sözlerini dinlemeyen gruplar savaşın çıkmasını sağladılar. Onların sözlerini dinleseylerdi savaş çıkmayacaktı. Bazılarının işi karıştırmasıyla savaş başlamıştır. Hz. Ayşe, Basra'ya geldiğinde Hav’eb suyu civarında konakladı. Oradaki köpekler havladı. Hz.Ayşe, Bu suyun adı nedir? diye sordu. Ordakiler Hav'eb suyudur. dediler. Hz. Ayşe, hemen Hz. Muhammed S. A. V.'in sözünü hatırladı ve Ben dönüyorum. dedi. Hz. Zübeyr, Dönemezsin, olmaz geleceksin. dedi. Peygamberimizin hanımı olarak barışı, Hz. Ayşe'nin sağlayacağını söyledi. Yaşanmış bu olaylar takdiri ilahidir çünkü her iki tarafta barışı sağlamak maksadıyla yola çıkmışlardır.

    Hz. Osman'ın şehit edilişinin ertesi günü, Hz. Ali mescide geldi. Hz. Osman'ın amcasının oğlu Hz. Talha'nın başında toplanan bir cemaat gördü. Hz. Talha, haklı olarak Hz. Osman'a yapılanların hesabının sorulmasını istedi. Yanındakilerden bazıları; ona Hz. Osman'ın amcanın oğlu olduğunu, cennet ile müjdelendiğini söyleyerek biat etmek istediler. Hz. Talha ise istişare olmadan, onların biadıyla bu işin olmayacağını belirtti. Müslümanların halifesinin evinde şehit edilip, hesabının da sorulmaması İslam'ın güvenliği tartışmaya açacak ve herkes istediğini yapmaya başlayacaktı. Hz. Ali'ye sahabeden birisi biat etmek içn müracaat etti. Hz. Ali de haklı olarak dini muhafaza etmek için biadı kabul etti ve halife oldu. Sonrasında herkes Hz. Ali'ye biat etti.

    Hz. Ali, Hz. Talha ve Hz. Zübeyr'e haber gönderdi. Herkesin ona biat ettiğini söyleyerek, onların da biadını istedi. Onlar da biat ettiler fakat sonradan Hz. Osman'ın katillerinin bulunamaması, kısas yapılamaması üzerine pişman oldular. Hz. Talha ve Hz. Zübeyr, Hz. Ali'ye haklı olarak Hz. Osman'ı şehit edenler bulunup, kısas yapılacak. diyerek şart koştular. Hz. Ali, buna cevap veremedi. Cevap verememesinin nedeni, katilin kim olduğunun çıkan izdiham ve kargaşada bilenememesiydi. Hz. Ali, haklı olarak katillerin bulunması için karışıklıktan dolayı tehir edilmesine ve işin netleşmesine karar verdi çünkü işin netleşmesi için kuşatmadaki binlerce kişi sorgulanacak, şahitler dinlenecek ve süreç uzayacaktı.

    Bunun üzerine Hz. Talha ve Hz. Zübeyr, umre gitmek için izin istediler. Hz. Ali, onlara Hz Osman'ın katilleri bulacağını ve işi karıştırmamalarını isteyerek izin verdi. Onlar umreye giderken Hz. Muhammed S. A. V. 'in eşi Hz. Ayşe ile karşılaştılar. Hz. Ayşe de katilin bulunmasını istiyordu. Çok zengin olan Yemen'in Sana şehrinin valisi Ya’lâ b. Ümeyye, Hz. Osman'ı çok severdi. Hz. Osman da onu çok severdi. Hz. Osman çok cömert ve yumuşak huylu olduğundan çok sevilirdi. Ya’lâ b. Ümeyye de umreye geldi. Bunlar umrede buluşunca, Ya’lâ b. Ümeyye 400 bin dinarlık yardım koyarak katilin bulunup kısas yapılması için yardım etti. Kureyş'ten 70 kişiye binek verdi. Hz. Ayşe'ye de adı asker olan 80 dinara bir deve aldı. Bunlar, Hz. Osman'ı şehit edenlerin çoğunluğu Basra'dan geldiği için Medine'den Basra'ya doğru yola çıktılar.

    Basra'ya gelince orada yaşayan insanlar şaşırdılar. Hz. Osman'a yapılanların hesaba çekilmesi ve Hz. Osman'ın hakkı için sefere çıktıklarını oradakilere anlattılar. Hz. Ali'nin Basra'daki valisini de devre dışı bıraktılar. Bu olayları duyan Hz. Ali, 900 atlı asker ile Medine'den Basra'ya doğru yola çıktı. Zikar denen bir yere geldi. Hz. Ali'ye gelen haberde Basralıların Hz. Talha ve Hz. Zübeyr'in etrafında, ona karşı toplandıkları bildirildi. Hz. Ali'nin etrafındakiler bu duruma üzüldüler. Hz. Ali, oğlu Hasan'ı ve Hz. Ammâr'ı onlarla birlikte hareket etmesini bildirmek için Kûfe'ye gönderdi. Hz. Ali'nin mesajını ilettiler. Mesajda Allah'tan korkan herkesin onların yanına gelmesi isteniyordu. Hz Ali, Ben mazlumsam bana yardım edersiniz, ben zalimsem benim elimi tutar vazgeçirirsiniz. diyordu. Hz. Ali, Hz. Talha ve Hz. Zübeyr hakkında Hz. Talha ve Hz. Zübeyr bana en evvel biat edenlerdi fakat sonra biatlarını bozdular. Hâlbuki ben ne mal sahibi olup zenginlikle bir şeyimi değiştirdim ne de bir hükmümü değiştirdim. demiştir.

    On iki bin kişi Hz. Ali'nin yanında toplandı. Bu toplanan on iki bin kişilik cemaatte, Hz. Osman'ın kuşatmasında bulunanlar da vardı. Hz. Osman'ın şehit edilişinde kan dökenler ve kuşatmaya katılanlar; Hz. Ali, Hz. Talha ve Hz. Zübeyr'in anlaşıp kısas yapmasından korktular. Başlarına kötü şeyler geleceğini düşünerek ufak tefek taş, sopa, ok ile birbirine atışmaya başlarken peşinden köleler olaylara katıldı. Daha sonra cahiller, deliler olayların içine katıldı. Hz. Ali ile Hz. Talha ve Hz. Zübeyr anlaşamadıkları konuyu görüşürken; Hz. Osman'ın şehit edilişinde kan dökenler ve kuşatmaya katılanlar, başlarına kısas geleceği korkusuyla savaşın kıvılcımı olan atışmayı başlatmışlardır. Bizden onlara mı, onlardan bizlere mi derken; kargaşa ve yaralanan sayısı arttı ve savaş başladı.

    Hz. Ali bu olaylara şaşırdı, iki rekat namaz kıldı ve Allah'a dua etti. Sonra cemaatine şöyle dedi: Eğer galip olursanız sakın kaçanın peşine düşmeyin. Yaralıya saldırmayın, kimsenin malına dokunmayın, ganimet saymayın. Kendilerinin malları, ölürlerse varislerinin malıdır. Sakın normal savaş gibi düşünmeyin. Savaşta Hz. Ali, Hz. Zübeyr ile karşılaştı. Hz. Zübeyr'e Gel bir şey yapmayacağım. dedi O da geldi. Başbaşa kaldılar. Hz. Ali Hz Zübeyr'e, Allah hakkı için böyle sen benim elimden tutmuşken Rasulullah S. A. V., 'Sen haksız yere Ali ile çarpışacaksın ve haksız olacaksın. Sonra Ali galip gelecek.' demişti hatırlıyor musun? dedi. Hz. Zübeyr, Çok zaman geçti. Vallahi unuttuğum şeyi bana hatırlattın. Bu bu savaşta yokum. diyerek savaştan çekildi. Hz. Zübeyr, Ben barış için geldim ama bu işi karıştıranlar, bizi bu olayların içine düşürdüler, ne olduğunu anlamadık. dedi.

    İri yapılı ve cesur bir sahabe olan Hz. Zübeyr, Hz. Muhammed S. A. V. 'in en büyük yardımcılarındandır. Hz. Muhammed S. A. V. , Hz. Zübeyr hakkında Her Peygamberin bir havârisi (yardımcısı) vardır. Benim de havârim Zübeyr'dir. demiştir. Hz. Zübeyr Medine'ye dönerken, Amr b. Cürmûz isimli birisi tarafından şehit edildi. Hz. Zübeyr'in kılıcını getiren bu kişiye Hz. Ali, Sen biliyor musun bu kılıcı, bu kılıcın sahibini? Bu kılıcın sahibi Zübeyr, bu kılıçla Rasulullah'ın önündeki belaları açtı. Kainatın efendisini müdafa etti o zat. Sen onu mu öldürüp, kılıcını bana getiriyorsun! diyerek kızdı. Hz. Ali Hz. Zübeyr öldüren kişiye, Safiye'nin oğlunu Zübeyr'i öldürüp de iftihar mı edilir! Cehennem müjde olsun sana! Rasulullah'tan işitim: 'Safiye'nin oğlunu öldüren ateştedir.' dedi.

    Savaş başlamıştı, barıştan da ümit kesildi. Hz. Ali tarafı savaşta galip geldi. Ölü sayısı on üç bin idi. Hz. Talha da bu savaşta şehit oldu. Savaşın sonlarına doğru Hz. Ali'nin adamlarından olan ve onu öldürmek isteyen kişiye, tam ölecek iken Hz. Talha, Elini uzat sana biat edeyim. Hz. Ali'nin adamına biatlı gideyim. Ben biadı bozmuş gitmeyeyim ahirete. İşte Ali'ye niyet, sana biat ediyorum. Sen git ona elini götür. Benim biadımı götür. diyerek son nefesini verdi.

    Savaş bitince Hz. Ayşe'nin yanına geldiler. Hz Ayşe, devenin üstünde bulunan ve onun için özel olarak yapılan perdeli dışardan bakanın göremeyeceği hevdeç denilen yerdeydi. Bu deve kesildi. Onlarca oklarla vurulan hevdeçte, Hz. Ayşe'ye hiçbir şey olmamıştı. Hz. Ali emrindekiler hevdeç ile Hz. Ayşe'yi, Hz. Ali'nin yanına getirdidiler. Hz. Ali kardeşine ve Ammar'a, hevdeçi yenilemelerini ve onarmalarını istedi. Hz. Ali Hz.Ayşe'ye selam verdi. Hz. Ali, Ey anneciğim nasılsın? dedi. Hz. Ayşe, Hayır üzerineyim elhamdülillah. dedi. Hz. Ali de Hz. Ayşe'ye Allah seni affetsin. dedi. Bütün orada yaşayanlar zevdeçteki Hz. Ayşe'ye selam verdiler. Basra'daki en büyük evde misafir edildiler. Hz. Ayşe oradan vedalaşarak ayrılırken, Birbirimizin aleyhinde konuşmayalım. Benim Ali ile aramda bu zamana kadar bir şey olmamıştır. dedi. Hz. Ali, Hz. Ayşe'ye hürmette kusur etmedi. Ona yaya olarak Basra'dan çıkana kadar kilometrelerce refakat etti. Oğuları Hasan ve Hüseyin'e de bir gün boyunca Hz Ayşe'nin peşinden yürümelerini istedi.

    Hz Ali, Hz. Talha'nın oğluna babasının mallarını verdi. Sonra Hz Ali, Talha, Zübeyr ve ben bu ayete mazhar olacağımıza ümit ediyorum: 'Biz cennete girenlerin kalplerindeki bütün kini soyup çıkarttık. Kardeş olarak cennetteki köşklere oturacaklar. Serillere kurulacaklar, karşılıklı oturacaklar.' dedi. Cemel Vakası'nın nedeni bir ictihad hatasıdır.

    4. Sıffîn Savaşı

    Hz. Muhammed S. A. V. hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur: İki büyük cemaat savaşmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Aralarında büyük bir savaş olacak ama davaları da bir olacaktır. Bu savaşın, Sıffîn Savaşı olduğu tahmin edilmektedir. Kıyamet alametlerinden olan Sıffîn Savaşı'nda, Hz. Ali ve Hz. Muaviye tarafları büyük bir savaşa girmişlerdir ve çok sayıda Müslüman ölmüştür. Davaları birdir, aynıdır. Davaları hakkı ispat, batılı iptaldir ancak bazı fitnecilerin nedeniyle olaylar büyümüştür. Hadis-i şerifte de davalarının bir olduğu belirtilmiştir ancak bir taraf haklı, diğer taraf ise haksızdır.

    Hz. Osman şehit edilince Hz. Ali'ye biat edilmişti. Hz. Ali, Cemel Vakası'nın bitiminde Küfe'ye döndü. Hz. Ali, Hz Ömer ve Hz. Osman döneminde Şam valiliği görevini yürüten Peygamberimizin vahiy katibi olan Hz. Muaviye'ye elçi göndererek Müslümanların girdiği biata Hz. Muaviye'nin de girmesini ve görevi bırakmasını istedi. Danışmanlarından İbn-i Abbas ve oğlu Hz. Hasan, Hz Muaviye'nin önce biat ettirilmesi ve sonra görevinden alınmasını önerdiler. Hz. Ali ise buna karşı çıkarak, Doğru söylüyorsunuz ama Allah'ın dininde gevşeklik yapmanın caiz olduğunu bilseydim, sizin dediğinizi yapardım ama Allah Kur'an ehline celle celâlühü yağcılık ve gevşeklik yapma müsadesi vermedi. Ona da bunu tebliğ etmek zorundayım. Ayrılsın görevinden, bana biat etsin. Biatı geciktirmiştir, sonrasına bakarız. dedi.

    Bu haber Hz. Muaviye'ye ulaşınca Hz. Muaviye yemin ederek, Ben Ali'nin valiliğini yapmayacağım. dedi ve biat etmedi. Hz. Ali, Hz. Osman döneminde Mısır valisi olan Amr bin Âs'ı da valilikten azletti. Görevden alınan zeki ve kabiliyetli biri olan Hz. Muaviye ve Amr bin Âs bir araya geldiler ve Hz. Ali'ye karşı birleştiler. Hz. Muhammed S. A. V. daha önce hadisinde bu konu hakkında şöyle buyurmuştu: Amr bin Âs ile Muaviye'yi bir arada oturuken görürseniz, aralarını ayırın. Onun için sahabelerden bu hadisi bilenler, ikisi bir araya gelince aralarına girer ve ayırırdı.

    Hz. Ali'nin, fazileti çoktur. Hz. Muaviye de sahabi, valilik yapmış bilgili bir kişidir ve Peygamberimiz Hz. Muhammed S. A. V. 'in bazı dualarına mazhar olmuştur. Hz. Muhammed S. A. V. bir gün Hz. Muaviye'ye, Senin zürriyetinden, benim zürriyetime zarar gelecektir. diyerek Hz. Muaviye'ye oğlu Yezîd'in yapacaklarını işaret etti. Bunun üzerine Hz. Muavi'ye kılıcını çekerek, Müsaade edersen keseyim zürriyetimin hepsini. Senin zürriyetine zarar gelmesin. demiştir. Hz. Muhammed S. A. V. , Olmaz, takdir-i ilahi devam edecektir. Ezelde yazılan şey zaten olmuş, bitmiştir. Biz burada bir önlem alamayacağız ama böyle bir şey olacağını sana bildiriyorum. demiştir.

    İki taraf da sahabedir. Bir taraf haklıdır ama diğer tarafın hatası da ictihad hatasıdır. Yani iki tarafa da günah yazılmayacaktır. Haklı iki, haksız bir sevap alacaktır. Bu savaşta Hz. Ali haklıdır.

    Hz. Ali'nin biat istek haberi gelince Hz. Muaviye'nin yanında olan büyük ve ulu zatlarından Müslümül Havli, Hz. Muaviye'ye Sen halifelik konusunda Ali'le mi çekişiyorsun? Sen onun misli misin? dedi. Hz. Muaviye, Değilim, biliyorum o çok üstündür ama bilmiyor musunuz ki Hz. Osman haksız yere şehit edildi. Ben de onun amcasının oğluyum. Dolayısıyla velayet hakkım var. Kanını kısasla talep ediyorum. Hz. Ali, bunları bulup Hz. Osman'ın kanına karışanları bize teslim etmelidir. Hz. Osman'ın akrabaları olarak biz, bunu talep etme hakkına sahipiz. Önce bu konuyu halledelim. Gidin Ali'ye deyin ki 'Osman'ı şehit edenleri bize teslim et.' dedi. Şam'da bulanan sahabe ve yaşayan halkın hepsi de bu fikri uygun buldular. Hz. Muaviye de Ebu Müslim'i, Hz. Osman'ın kanının kısasını talep üzere Hz. Ali'ye gönderdi. Hz. Ali de Önce diğer insanlar gibi biata girsin, ondan sonra bana biat ettikten sonra bana desin ki 'Ben sana bir mahkeme intikal ettiriyorum. Bu davayı hallet.' Biat etmedi ki benden ne dava talep ediyor. diyerek Hz. Muaviye'ye cevap verdi.

    Hz. Muaviye Şam'dan büyük bir donanımla yola çıktı. Hz. Ali de Kûfe'den yola çıktı. 657 yılının Mayıs ayında, Rakka’nın doğusunda Sıffîn denen yerde ordular halinde karşılaştılar. Cemel Vakası'nda olduğu gibi iş kontrollerinden çıktı. Orduların içinde her zaman olduğu gibi sahabe olmayan zorbalar vardı. Ordularda, en çok 18 ile 20'li yaşlarda gençler vardı. Bunların içinde Hz. Osman'ın şehit edilişinde Medine'ye saldıranlar da vardı. Milleti savaşa teşvik edenler, fitneciler işi kontrolden çıkardılar. Şiddetli bir savaş başladı.

    Bu büyük savaşta iki taraftan, toplam ölü sayısı yetmiş bine ulaştı. Hz. Ali, savaşta Hz. Muaviye tarafından ölenlerin yanına gelerek, Allah size rahmet etsin. diyerek dua etti. Sonra kendi ashabından ölenlerin yanına giderek, onlara da rahmet okuyarak dua etti. Hz Ali, bu savaşta karşı taraftan ölenler için Allah'ın onların hatalarına kefaret yaptığını bildirdi. Hz Ali, Onlardan veya bizlerden kim Allah rızası için yola çıktıysa iki taraftan da rıza-i İlâhî kastedenler kurtulmuştur. İki tarafın da ölüsü cennettedir. dedi. İki tarafdan da fitne ve kargaşa için yola çıkanlar hiçbir zaman kurtuluşa erememiştir. Rasulullah'ın haber verdiğini Hz. Ali, Sonunda hüküm bana kalacak, ben halifeliğimi sürdüreceğim. Benden sonra da halifelik Muaviye'ye kalacak. diyerek bildirdi.

    Savaş sonunda Hz Muaviye'nin adamları, Hz. Ali'nin tarafı galip gelince aciz kaldılar. Amr b. Âs şöyle dedi: Hz. Ali'ye mushafı gönderelim ve onu Allah'ın kitabına davet edelim çünkü o buna icabet eder. Mushafı görünce susar, durur, kabul eder. Amr b. Âs'ın bu isteği onaylanılarak kabul gördü ve harekete geçildi. Hz. Ali, onların elçilerinin mushafla geldiğini görünce Tamam, tabii ki Allah'ın kitabına icabette daha layıkız sizden. dedi. Bu sefer de sonradan Havârîc olacak Hâricî fırkasını kuracak olan, kurrâ adlı hepsi de hafız olan Hz. Ali'ye muhalefet eden bir sapkın grup; Hz. Ali'ye Ne bekliyorsun, bunları Kur'an getiriyor diye. Bitirdik işlerini zaten az bir şey kaldı. Kılıçlarımızla yürüyelim, Allah hükmü versin, onları bitirelim. dedi. Bunun üzerine sahabelerden Sehl İbni Huneyf, Bu işte, bu görüşünüz doğru değildir. Hz. Ali'nin bu duraklaması yerindedir. Mushafı görülerek bir duraklama olması doğrudur. Siz şimdi hemen atılganlık yapmayın, ortalığı karıştırmayın. derken tahkim meselesi gündeme geldi. Tahkim, bu olayda hakem tayin etmek meselesidir.

    Hz. Ali, İbn-i Abbas'ı hakem tayin etmek istedi fakat Kûfe ehli onu istemedi. Hz Ali kendi yerine Ebû Mûsâ'yı hakem tayin etti. Hz. Muaviye de Amr b. Âs'ı hakem tayin etti. Hakemler toplandı. Uyanık biri olan Amr b. Âs şöyle dedi: Onun oyu bende, öbürünün oyu sendedir. Önce ikimizde şunu yapalım. Ben Hz. Muaviye'yi valilikten, sen de Hz. Ali'yi halifelikten azlet, ikisinin de vasfı ortadan kalksın. Sonra Kur'an'a müracaat ederek seçim yapalım. Sorunu halledelim. dedi. Ebû Mûsâ bu teklifi kabul etti ve Hz. Ali'yi halifelikten aldığını açıkladı. Amr b. Âs'ın da Hz. Muaviye'yi görevinden almasını bekledi. Amr b. Âs ise sözünde durmadı ve Hz. Muaviye'yi halife tayin ettiğini açıkladı. Ebû Mûsâ, haklı olarak buna itiraz etti ve anlaşma sağlanamadı. Hakem olayı, barışı getirmedi ama yenilmek üzere olan Hz. Muaviye tarafını yenilgiden kurtardı. Savaş devam etseydi yenileceklerdi. Hakem olayında bir duraklama olunca bir taraf Şam'a, diğer taraf Küfe'ye dönmüştü.

    Sonra Hz. Ali, bir daha hakkı olan biatı almak için savaşmaya karar verdi. İslamiyet'in dirliği ve birliği için bu kararı verdi. Ama Hâricî belası çıktığı için harekete geçemedi. Şam için kırk bin kişilik orduyla hazırlık yapsa da Hz. Ali, bu kez Hâricîlerle savaş etti. Hz. Ali, Irak'ta görüş ayrılıkları oluştuğundan dolayı Şam'a taarruz gerçekleştiremedi. Hz. Ali, hicretin kırkıncı yılında miladi olarak 661 yılının Ocak ayında Hâricîlerden İbn-i Mülcem denen hain tarafından sabah namazında şehit edildi.

    Peygamberimiz Hz. Muhammed S. A. V. 'in yanına gelen bir Bedevî onunla güreş yapmak istedi. Peygamberimizin yanında bulunan Hz. Muaviye, Sen önce benimle güreş. dedi ve güreş için maçı için hazırlandılar. İşte o zaman Hz. Muhammed S. A. V. , Muavi'ye ebediyyen mağlup olmasın. dedi. Güçlü bir Bedevî olan adamı, Hz. Muhammed S. A. V. 'in duasıyla Hz. Muavi'ye yendi. Sıffîn Savaşı'nda bu yüzden tam olarak yenilgiye uğramamış, kurtulmuşlardır. Hz. Ali bu konu hakkında, Bu hadisi bilseydim, hatırlasaydım Hz. Muaviye ile ebediyyen savaşmazdım. demiştir. Allah'ın takdiri olacağı zaman da unutturmalar oluşur.

    Hicrette Medine'deki evinde Hz. Muhammed S. A. V. 'i misafir eden, Hâricîlere karşı Hz. Ali'in yanında yer alan ve cihat için yapılan bütün savaşlara haklının yanında katılan Ebû Eyyûb el-Ensârî'ye birisi sordu: Rasulullah'ın yanında kılıcınla müşriklerle harp ettin. Şimdi de geldin Müslümanlarla mı (Hâricîler için) harp ediyorsun? Ebû Eyyûb el-Ensârî'ye bu soruya şöyle cevap verdi: Rasulullah bize üç kısımla harp etmemizi emretti. Biatı bozanlar, zulme düşen ve haksızlık yapanlar, bir de yoldan ve dinden çıkanlar. Biz bu üç fırka ile harp edeceğiz. Ben bu üçünden ikisiyle harp ettim. Biatı bozanlarla Cemel Vakası'nda harp ettim. Ondan sonra kasıtlarla da (Hz. Muaviye'ye karşı) harp etmeye şimdi gidiyoruz. Bir de hepten dinden çıkanlarla harp edilmemiz emredildi ama henüz onları görmedik, ne zaman çıkacaklar bakalım. Ondan sonra da Hz. Ali'den ayrılan Hâricîler grubu, bu üçüncü fırka olarak ortaya çıktı.

    5. Nehrevan Vakası

    Kıyamet alametlerinden biri de Nehrevan Vakası'dır. Nehrevan Vakası'nda Hz. Ali; kendisine karşı gelenler, onun adamlarından başta oldukları hâlde ahdini bozanlar, biatından çıkanlarla savaş etmiştir. Hz. Ali, İbn-i Mülcem'in kendisini şehit etme girişiminden sonra biraz yaşamıştır ve vasiyetinde şunları buyurmuştur: Rasulullah S. A. V. bana kendisinden sonra ümmetinin ihtilâfa düşeceğini, kargaşa çıkacağını, fitne çıkacağını bildirdi. Bana ahdi bozanlarla, yoldan çıkanlarla harp etmemi emretti. Dolayısıyla bu başıma gelecekleri de bana haber verdi. Bana nasıl şehit edileceğimi haber verdi. Hz. Ali de bunların hepsiyle savaş etmiştir. Hz. Ali, Cemel Vakası ve Sıffîn Savaşı'nın ardından son olarak da tamamen yoldan çıkan Hâricîlerle cihat etmiştir.

    Hz. Muhammed S. A. V. bir gün Hz. Ali'ye şöyle sordu: Evvelki ümmetlerin en bedbahtı, en şakîsi (eşkiya),en mahmuru (sersemlik içinde bulunan) kimdir? Hz. Ali, Deveyi boğazlayandır. (Bu deve olayı, Kur'an-ı Kerim'de kıssası anlatılan ve Hz. Salih'in Semud kavmini yola getirmek için Allah'ın verdiği kayadan deve çıkarması mucizesidir. Bu deveyi boğazlayanlar, öldürenler helâk olmuştur.) dedi. Sonra Hz. Muhammed S. A. V. , Bu ümmetin en kötüsü, en bedbahtı kimdir? diye tekrar sordu. Hz. Ali, Allah ve Rasulullah''u bilir. diyerek cevap verdi. Hz. Muhammed S. A. V. de Seni şehit eden adamdır. dedi. Hz. Ali'yi şehit eden İbn-i Mülcem denen alçak, bu ümmetin en kötüsü olma unvanını almıştır.

    Hz. Muhammed S. A. V. vefatın önceden Hz. Ali'ye gelecekte yaşanacak bazı olayları haber vermiştir. Onun halifeliğinden sonra Hz. Muaviye'nin halife olacağını ve babadan oğula halifelik geçeceğini, sonra Emevilerin ve devamında Abbasilerin halifelik yapacağını, oğlu Hüseyin şehit edileceğini bildirmiş ve şehit edileceği toprağı ona göstermiştir.

    Hz. Ali'yi şehit eden Hâricîlerdendir. Bu Hâricîler, daha önce Hz. Ali'nin ordusunda bulunan kurrâ adlı hepsi de hafız olan ve çok aşırı ibadet yapan kişilerdir. Toplamları on bin kişiyi bulmaktadır. Bunlar, Cemel Vakası'nda Hz. Ali tarafında bulunmuşlardır. Sonra Sıffîn Savaşı'nda tahkim meselesinde Havârîc denen kişiler şöyle dediler: Hüküm ancak Allah'ındır. Allah'tan başkası hüküm veremez. Bu söz doğrudur ve Kur'an'da bir ayettir. Ayette, Hüküm (karar verme yetkisi) kimseye ait değildir. Ancak Allah'a aittir. denilmektedir. Havârîçler bu sözü, Hz. Ali'nin bir kişiyi hakem tayin etmesinin yanlış olduğunu kanıtlamak için söylemişlerdir. Bu sözün devamında, Hz. Muaviye zaten kâfirdir, Hz. Ali de kâfir oldu. dediler ve Hz. Ali'den ayrılarak Kûfe yakınındaki Harûrâ denen yere yerleştiler.

    Bu on bin kişilik Hâricîler Kur'an okuyor, zikir yapyor,ibadet yapıyor, ardından da kendi görüşlerine uymayanları kâfir ilan ediyorlardı. Hz. Ali'ye onların yaptıkları ve dedikleri nakledilince Hz. Ali, Söyledikleri söz doğrudur. Hüküm ancak Allah'ındır ama verdikleri mana bâtıldır. dedi. Hüküm Allah'ındır. diyerek Hz. Muhammed S. A. V. 'i devre dışı bırakmak, onun halifesini devre dışı bırakmak yanlıştır. Allah'tan sonra peygambere, ardından peygamberin halifelerine müracaat edilmelidir. Halifelerden sonra da doğruyu söyleyen âlimler, pegamberlerin vârisleri olduğu için onlara müracaat edilmelidir. Hâricîler ayet, hadis okurlar ama manayı yanlış verirlerdi. Kâfirler hakkında inen ayetleri Müslümanlara da uygularlardı.

    Hz. Ali, bunlarla mücadele için ümmetin büyük âlimi, Kuran'ın müfessiri (Kuran’ı yorumlayan) ve tercümanı, Rasulullah'ın amcasının oğlu Hz. İbn-i Abbas'ı gönderdi. Rasulullah S. A. V. , Hz. İbn-i Abbas'a tefsir ilimini öğretmesi için Allah'a dua etmiştir. Hz. İbn-i Abbas da tefsir bilimini en iyi bilen sahabe olmuştur. Hz. İbn-i Abbas, Hz. Ali'ye biat etmiş ve onun yanında cihat ediyordu. Hz. İbn-i Abbas, Hâricîlerle ilmi mücadelede etti. Onları ikna etmek için büyük çaba sarf etti. Çeşitli delillerle Hâricîler’i davranışlarının yanlışlığı konusunda uyardı.

    Hz. Ali, Hz. İbn-i Abbas'ı gönderirken ona Sakın onlarla ilmi münazaraya giderken, onlarla konuşurken ayetlerle münakaşaya girme çünkü Kur'an çok yönlüdür, manası çok yere çekilebilir. Rasulullah'ın sünneti ve hadislerle onlara karşı gel çünkü Kur'an'ı en iyi bilenler, hadisleri en iyi bilenlerden oluşur, hadis Kur'an'ın tefsiridir. Rasulullah Kur'an'ı açıklamıştır. Kur'an-ı Kerim ile direkt, hadis olmadan kalırsan onlarla baş edemezsin. diyerek yol göstermiştir. Gerçekten de çoğu meselede örneğin namazda, nasıl bozulduğunu, günde kaç kez, kaç rekat olduğu hadislerden çıkarılmıştır. Oruç, hac, zekâtın ayrıntılı açıklamaları Kur'an'da yoktur. Dolayısıyla hadisi bilmeyen, Kur'an'ı bilemez.

    Tefsir neden önemlidir? Çünkü Kur'an'ın kendi yeterli olsaydı peygambere ihtiyaç olmazdı. Allah kitabını Kâbe'nin damına toptan indirirdi. 'Nasıl olsa Arap'sınız, alın size Arapça kitap, alın okuyun.' derdi. Peygamberimiz Hz. Muhammed S. A. V. bu konu hakkında şöyle buyurmuştur: Beni görün, bakın. Benim kıldığımı görüyorsunuz ya beni gördüğünüz gibi kılın çünkü Kur'an size bu şekilde tatbikatını vermez. Beni gönderdi Allah, canlı Kur'an. Onun için Hz. Ali, onların hadislerle ikna olabileceklerini söyledi. Kur'an-ı Kerim çok yönlüdür. Allah'ın bazı ayetlerdeki maksadını ancak peygamberi bilir. Hadis de Rasulullah'ın sözüdür. Dolayısıyla bir ayet hakkında bir hadis varsa, onu açıklıyorsa başka yoruma ihtiyaç yoktur.

    Kıyâmet Sûresi'nin mealinde İşte o gün (ahirette) birtakım yüzler parlaktır. Rab'binin cemâline bakacaktır. diyor. Hâricîler denen bu sapık fırka ise bu ayeti, Allah'ı görmek mümkün değil. Allah'ın emrini bekliyecek. diyerek yorumlamaktadır. Bu ayete mana verirken, hadislere bakmak gerekmektedir. Hadis ise Açıkça, alenen Rab'binizi göreceksiniz. denilmektedir. Bu konu hakkında 21 sahabeden gelen 30 hadisten sonra yorum yapmaya gerek yoktur. En'âm sûresindeki bir ayette, Gözler onu idrak edemez. diyor. Bu ayet dünyada, diğer bir ayetteki Rab'bine bakacak. demek bunun cennette gerçekleşeceği ancak hadislerle anlatılmıştır. Gözler onu göremez. demek, her gözün onu göremeyeceği demektir çünkü bu görme olayı kâfirlere nasip olmayacaktır. Aydın olan yüzler Allah'ı görecektir. Görme olayını Hz. Muhammed S. A. V. , dünyadaki gibi olmayacağını yine hadislerle anlatmıştır. Hz. Muhammed S. A. V. bu konu hakkında hadisinde şöyle buyurmuştur: Gökteki şu Ay'ı nasıl net görüyorsanız cennette, Rab'binizi böyle açıkça göreceksiniz. Müslümanlar cennette Allah'ın cemalini görecek ama kavrayamacaktır çünkü dünyadaki görmedeki gibi ucu sonu, Allah'ın hududu olmadığı için normal görme olmayacaktır. Bunları da ancak hadislerden öğrenmekteyiz.

    Meal okumak tehlikelidir. Tefsir okunmalıdır çünkü mealde bize o ayetle ilgili hadisleri veremez, yer yetmez. Meal kısadır. Hadisleri veremeyince, hükümleri veremeyince bizler çelişkiye düşebiliriz. Yanlış manalar verebiliriz. Bütün Kur'an'ın mealini okumaktansa üç beş ayet tefsir okumak daha iyidir çünkü Rasulullaha'a ayet gelirken, parça parça geliyordu. Üç, beş ayetin manasını anlayarak okumak; bütün Kur'an'ı anlamadan okumaktan efdaldir. Mealden bütün Kur'an'ı bitirirsiniz ama sonradan kafanızda soru işaretleri kalır.

    Hz. İbn-i Abbas Hâricîlere şöyle dedi: Dönün halifenizin biatına, bu tekfir (Müslüman olduğu bilinen bir kişiyi, inkâr özelliği taşıyan inanç, söz veya davranışından ötürü kâfir saymak.) işini bırakın. Niçin ahdi bozdunuz, biattan çıktınız? Hz. Ali'nin hangi hükmüne razı değilsiniz? Hangi taksimine razı değilsiniz? Onlar ise Biz korkuyoruz. Zaten Cemel Vakası oldu, sonra Sıffîn Savaşı oldu. Şimdi başka bir fitneye girmeyelim. diyerek bahaneler buldular. Uzun ilmi münazaralar yaşandı. Hz. İbn-i Abbas onları susturdu, bütün delillerini çürüttü. Onlar ilmi bir cevap çıkaramayınca, bahane arayınca Biz fitnelere girmemek için şimdilik böyle bir kenarda kalalım. dediler.

    Hz. Ali de Hz. İbn-i Abbas'a, Bir dahaki sene fitneye giremeyelim diye, bu seneden fitneye girmiş olmayın. dedi. Bu şekilde biatsız gitmek, imansız gitme tehlikesi oluşturur. Hâricîlerin bazıları, Hz. İbn-i Abbas'ın daveti ile gittikleri yanlış yoldan geri döndüler. Bazıları ise Biz şimdilik bir kenarda duralım. Bakalım ne olacağını görürüz. dediler. Bir takımları da nehri geçtiler. Fırkalara bölündüler. Bölük bölük oldular. Yine bunlardan bazıları; oradaki Müslümanları kâfir olduklarını ileri sürerek öldürdü, oraları yağmaladı, oradaki hamile kadınların karnını deştiler. Kendileri de çok takvâ geçiniyorlardı. Bir takımları da onlara, Bu ne iştir, insanları öldürüyorsunuz? diye sordu. Onlar da Bunlar Hz. Ali'ye biatlı, Hz. Ali'nin hükmüne razılar, Hz. Ali başkasının hükmüne razı. Demek ki bunlar Allah'ın hükmünden çıkmışlar. Bunların hepsi kâfirdir. Namusu da, malı da, canı da helaldır. dediler.

    Şam'da bulunan Hz. Muaviye'ye, saldırmak için hazırlık yapan Hz. Ali'ye Hâricîlerin yaptıkları fesatlık haberleri ulaştı. Hz. Ali, biatı almak ve davayı birleştirmek için Şam'a yürüyecekti. Hz. Ali cemaate sordu: Şam ehlinin üzerine mi yürüyelim, yoksa bu kendi memleketimizdeki, kendi diyarımızdaki arkamızda bulunanları mı bırakıp gidelim? Etrafındaki cemaattekiler, Biz önce bunların hakkından gelelim. dediler. Hz. Ali de bu kararı onaylayarak Sizden on kişi bile şehit olmayacak. Onlardan on kişi bile kurtulamayacak. dedi ve aynen dediği de gerçekleşti. Hz Ali, Hâricîleri katletti.

    Rasulullah S. A. V. daha önceden bunları haber vermiştir. Rasulullah S. A. V. hadisinde, Hz. Ali'ye karşı çıkacaklar, Hâricîler cehennemin köpekleridir. buyurmuştur. Hatta Hâricîlerin babasını gösteren Rasulullah S. A. V. , Bunun sulbünden (öz evladından) bir kavim çıkacaktır. Bunlar Allah'ın kitabını okuyacaklar taze taze. Okudukları Kur'an boğazlarından aşağıya inmeyecektir, orada kalacaktır. Ok avdan çıkar gibi dinden çıkacaklar, sonra dine dönemeyeceklerdir. Müslümanları öldürecekler, putperestleri terk edeceklerdir. demiştir. Bunlar dinsizle uğraşmamış, Müslümanlarla uğraşmışlardır ve böyle insanlar hâlâ vardır. Hz. Muhammed S. A. V. , hadis-i şerifinde bunlar hakkında ne yapılması gerektiğini şöyle buyurmuştur: Ben bile yetişirsem onlara, Âd, Semûd kavmileri gibi onları öldüreceğim.

    Rasulullah S. A. V. , bunlar hakkındaki hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: Hâricîler, Allah'ın yaratıklarının en şerlileridirler., Öldürün onları. Katletmekte, kıyamet günü onları öldürenlere ecir (sevap) vardır. Hâricîlerin öldükleri şehittir. , Onları öldürene de müjde olsun, onların öldürdüklerine de müjde olsun., İnsanları Kur'an'a çağırır gibi görünürler. Halbuki Kur'an ile hiçbir alakaları yokturlar., Onlarla savaşan Allah'a daha yakın olur., Alametleri tıraşlarıdır., Eğer Hâricîlerle savaşan, Hâricîleri katleden ordu; Rasulullah'ın onlara ne müjdeler verdiğini bilseydiler amel bile etmezdiler.Onların içlerinde bir adam vardır. Bu adamın pazısının başında gögüs ucu gibi yer vardır. Onun üzerinde de beyaz tüyler vardır."

    O zamanki fırka sakallıydı ama kafalarını kazıtıyorlardı. Kafadaki saçın kazıtılmasında dinen sakınca yoktur. Sakalın kesilmesi ise caiz değildir. Bu tür fırkalar Deccal'e kadar devam edecektir. Hz. Ali'nin adamları, Hâricîleri katlettikten sonra Hz .Muhammed S. A. V. 'in tarif ettiği adamı arayarak bulmuşlardır.

    Hâricîleri katleden Hz. Ali Bunları helak edip, bizi rahatlatan Allah'a hamdolsun. dedi. Hz. Ali, bu Hâricî fırkanın ve bu tür fırkaların devamının geleceğini şöyle bildirmiştir: Bunların devamı gelecektir. Babalarının sulbinde (dölünde) olanlar vardır. Henüz ana karnına düşmeyenler vardır. Bunlar, bu zihniyetle devam edeceklerdir. Rasulullah S. A. V. bir hadisinde şöyle buyurmuştur: Medine'nin doğu (Harura civarı) tarafından bir takım insanlar çıkacaktır. Kur'an okuyacaklar, çenelerinden aşağıya inmeyecektir. Bunlar bir dönemde bitecekler, bir bölümü de yok olacaktır. Ama yenisi çıkacaktır. Bunların sonu Deccal'la beraber olacaktır.

    Sonraki kıyamet alametlerinden biri de Hz. Ali'nin oğlu, Hz. Muhammed'in torunu Hz. Hasan'ın; halifeliği Hz. Muaviye'ye bırakmasıdır. Bu da Rasulullah S. A. V. 'in verdiği haberlerden biridir. Rasulullah S. A. V. hadislerinde Hz Muaviye hakkında şöyle buyurmuştur: Muaviye hükümdar olmadan günler, geceler geçmez., Bu ümmetin hepsi toplanacak, bir adamın üzerinde kalacaktır. Bu kişinin kalçası geniş, boğazı büyük ve yiyerek doymayacaktır. Bu fitneler, ihtilaflar kalkacaktır. O halifeliği devam ettirecektir.

    Müslim, hadisinde rivayet şöyle ediyor: Hz. Muhammed S. A. V. bir gün Hz. İbn-i Abbas'a, Bana Muaviye'yi çağır. dedi. Hz. İbn-i Abbas ona baktı yemek yediğini gördü ve O yemek yiyor. dedi. Hz. Muhammed S. A. V. , Hz. Muaviye'yi bir daha çağınca ve tekrar aynı cevabı aldı. Üçüncüsünde Hz. Muhammed S. A. V. , latife yaparak Hz. Muaviye için Allah karnını doyurmasın. dedi. Hz. Muhammed S. A. V.'in latife manasındaki bedduaya benzeyen bu duasından beri Hz. Muaviye hiç doymamıştır.

    Hz. Muhammed S. A. V. , Hz. Muaviye'ye Ey Muaviye, Allah sana bu ümmetin yönetimini verecek. Bakalım neler yapacaksın? Hz. Muaviye'nin kardeşi ve Hz. Muhammed S. A. V. 'in eşi Ümmü Habîbe, Hz.

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1