Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Yrd. Doç. Dr. Rahmi Oruç Güvenç
Yrd. Doç. Dr. Rahmi Oruç Güvenç
Yrd. Doç. Dr. Rahmi Oruç Güvenç
Ebook117 pages1 hour

Yrd. Doç. Dr. Rahmi Oruç Güvenç

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Bu kitap yakın bir tarihte fiziksel olarak aramızdan ayrılan Yrd. Doç. Dr. Rahmi Oruç Güvenç, hayatı ve çalışmaları hakkındadır. Kendisi Sufizm çevrelerinde 'Şeyh Ezel' olarak tanınmaktaydı. Aziz Serhat Kural 40 yılı aşkın süren bir Şeyh-mürid etkileşiminin hatıralarıyla renklendirdiği kitabını özlü yapısıyla sizlere sunuyor.

Sufizm'den, Peygamberler'den, manevi gıdadan, şeytanın hilelerinden, müzikle tedavi, şifahaneler, Türk tarihi ve geniş coğrafyasına, Türk Dünyası ve Anadolu Evliyaları'ndan, neden yaşıyoruz sorularına kadar geniş bir etkileşim yelpazesini bu kitapta bulabilirsiniz.
LanguageTürkçe
PublisherTektime
Release dateMay 4, 2019
ISBN9788893983631
Yrd. Doç. Dr. Rahmi Oruç Güvenç

Related to Yrd. Doç. Dr. Rahmi Oruç Güvenç

Related ebooks

Related categories

Reviews for Yrd. Doç. Dr. Rahmi Oruç Güvenç

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Yrd. Doç. Dr. Rahmi Oruç Güvenç - Aziz Serhat Kural

    1.pngmestre-Oruc-Guvenc_1682841825_35119620_1500x1130.jpg

    YRD. DOÇ. DR. RAHMİ ORUÇ GÜVENÇ

    Aziz Serhat Kural

    TEŞEKKÜR

    Kitabın yazılması ve hazırlanmasında bana manen ve maddeten yardımcı olan Yaşar Güvenç, Andrea Azize Güvenç, Kanıkey Güvenç-Akçay ve Emre Başaran’a teşekkürü borç bilirim.

    ORUÇ BEYLE TANIŞMAMIZ

    İnanın bu kitabı yazacağım hiç aklıma gelmezdi. Hatta Oruç Bey’in fiziksel olarak aramızdan ayrılmasından sonra, Oruç Bey’le ilgili bir kitabın yazılması gerektiği fikri aklıma ilk geldiğinde arkadaşım olan ve Oruç Bey’in müzik ve spiritüel çalışmalarında yakın yardımcısı olan Emre Başaran’a böyle bir şey yapıp yapamayacağını sormuştum. O da cevaben sen niye yazmıyorsun demişti.

    O nedenle ilk önce Oruç Bey’le nasıl tanıştığımı aktarmak istiyorum. 1976 veya 77 yılıydı. Bir satranç turnuvasında oynuyordum. Üzerinden çok zaman geçtiği için hangi turnuva olduğunu tam olarak hatırlayamıyorum ama galiba Musa Tebi Anı Turnuvası’ydı ve turnuva sonunda ilk üçe girip küçük bir para ödülü de almıştım. Bu turnuvada, daha sonra Fide Ustası ünvanını alan Ali İpek’le bir maç oynuyorduk.

    Ali bir şah kanadı atağı yapıp şiş atarak Kale’mi Fili’ne karşı kazanan bir hamle yaptı. Yanılmıyorsam oyunu kazandığını sanmıştı o anda. Fakat Kale’mi almasının akabinde ben bir piyon sürüşü ile hem kaybettiğim taşları geri alabiliyor ve hem de konumsal olarak da daha iyi bir duruma geçiyordum. Piyon sürüşümün sonrasında biraz şaşıran Ali bir sonraki hamlesini yapmadan önce uzun süre bu zor durumda ne oynayacağını düşünmek zorunda kalmıştı. Sonunda oyun ‘ajurne’ oldu. 76’lı yıllarda internet olmadığı gibi kişisel bilgisayarlar ve akıllı cep telefonları da henüz piyasada yoktu. O zamanlarda bir satranç oyunu uzadığında askıya alınır (ajurne edilir) ve daha sonra hakemin belirlediği bir tarihte kalınan yerden devam edilirdi. Şimdi ise bilgisayarlarla oyunu analiz etmek mümkün olduğundan, ‘giyotin’ yöntemi ile zamanı biten oyuncunu derhal kaybetmesine dayalı bir sistem bazı farklılıklar göstererek uygulanmaktadır. Velhasıl oyun askıya alındı ve ben bir piyon fazlaydım. Eve gittim ve gördüm ki piyon fazlam olmasına rağmen problematik bir şekilde oyunu kaybediyordum. Fakat rakibimin bu çözümü bulamayabileceği de aklımdaydı. Normal analiz ise benim kazandığımı gösteriyordu.

    Kafamda çeşitli düşüncelerle oyunun devam edilmesine karar verilen gün satranç derneğine gittim. Ali de gelmişti. Aramızda konuşurken, oyunun oynamadan berabere yapılmasına karar verdik. Ali berabereden sonra benim kazanabileceğimi söyleyince ben de ona kendisi için bulduğum problemetik kazancı gösterdim. Çok şaşırdı, biraz düşünceye daldı ve gel seni bir yere götüreyim dedi. Yolda beni tanıdığı bir Sufi Üstadı’yla tanıştırmak istediğinden bahsetti.

    Ben o sırada ömrümün kalanını tamamen ve derinden etkilecek bir etkileşime gireceğimden tamamen habersizdim. Ali, otobüste, bu şahsın büyük bir Üstad olduğunu, müzik ve ayrıca Türklük’le ilgili büyük bir zat olduğunu anlatıyordu. Sonunda Oruç Bey’lerin Kadırga’daki üç katlı ahşap yapılı köşküne vardık. Eğer yanlış hatırlamıyorsam Ali’de anahtar vardı. İçeri girdik. Girişteki antrenin solundan yukarı çıkan ahşap bir merdivenle 2. ve 3. katlara ulaşılabiliniyordu. Daha çok 2. kat kullanılıyordu. Diğer katlar belirli işlerin yapıldığı ve ilgili odaların bulunduğu yerlerdi. 2. kattaydık. Her tarafta duvarlara asılmış ve daha önce hiç görmediğim müzik enstrümanları vardı. İlgimi çeken enstrümanlardan bazıları, yerde duran ve üzerine çok sayıda teller gerilmiş kutular diyebileceğimiz ve daha sonra Hint enstrümanları olduğunu öğrendiğim garip çalgılardı. Orada, 2. katta ilk kez Oruç Bey’le karşılaştım.

    2. katın girişinin hemen sağındaki odaya geçtiğimizi ve bana Şakuhaçi (Bambudan yapılmış bir Japon flütü) ile el-Condor Pasa’yı çalışını hiç unutmam. Ona hemen ısındım ve onu çok sevdim ve bu sevgi artarak hala sürmektedir. O andan itibaren bir Şeyh - mürid ilişkimizin başladığını söylemem abartılı olmaz.

    O günün akşamı veya ilerleyen günlerde tam olarak hatırlamıyorum Ali beni neden Oruç Bey’e götürdüğünü şöyle açıkladı: Yukarıda anlattığım maçtan sonra Ali sürekli bir baş ağrısı yaşamış ve aspirin ve benzeri ilaçlar fayda etmeyince konuyu Oruç Bey’e danışmaya gitmiş. Ali’nin anlattığına göre Oruç Bey baş ağrısını şu şekilde açıklamış: ‘Çenesinde hafif sakalı olan uzun saçlı bir çocukla satranç oynarken Fil’ini kaybettiğini sandın ve o anda bilincinde bir düğüm oluştu. Sebebi budur. Müsait bir anında o çocuğu bana getir.’

    Oruc_ve_serhat_1.png

    Oruç Bey ile bir sohbet sırasında

    Evet, Oruç Bey’le böyle tanıştım ancak bu kitap Oruç Bey hakkındadır. Eğer kitap ilgi çeker ve destek ve talep de olursa bu müridlik dönemimi de yazmayı çok isterim. Bu kitaptaki amacım tarih, yer, saat ve kişilerin isimleri vb. teferruattan çok, önemli noktalarıyla Oruç Bey’in hayatını ve çalışmalarını gözler önüne sermek ve esas olarak da öğretileri hakkında okuyucuya bir fikir verebilmektir.

    ETNİK KÖKEN VE ÇOCUKLUK

    Ailemin bir tarafı Kazan diğer tarafı Kırgız Türkü. Küçük yaşlardan itibaren ailemizin icra ettiği eserleri dinledik. Meğer bu müzik bana lazım olacakmış.¹

    Oruç Bey’in müzik hayatına geçmeden önce etnik kökeni hakkında biraz bilgi vermek istiyorum. Yukarıdaki alıntıdan da anlaşılacağı gibi Oruç bey Orta Asya kökenli. Babası Ahmet Kamil Güvenç 93 harbinde Tataristan’dan Tavşanlı/Kütahya’ya göç eden bir ailenin oğludur. Ahmet Kamil Güvenç’in hayatı hakkında önemli bilgileri, diğer oğlu ve Oruç Bey’in ağabeyi olan Yaşar Güvenç’in hazırladığı küçük biyografiden öğreniyoruz:

    Tataristan’dan 93 harbinde göçedip Tavşanlı Hamitabat köyüne yerleşen

    bir ailenin oğludur. Babası Abdüşşükür, Çanakkale savaşında şehit olmuştur. Bu yüzden annesi ile Tavşanlı’ ya gelmişlerdir. Gençliğinde saat ve gramafon tamirciliği, bisiklet, gramafon, saat satıcılığı yapmış, 1948 yılında Tavşanlı Postası Gazetesi’ ni çıkartmıştır. Gazete, 40 yıldan fazla

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1