Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Almanya`daki Türkler ve Ben: Türken in Deutschland
Almanya`daki Türkler ve Ben: Türken in Deutschland
Almanya`daki Türkler ve Ben: Türken in Deutschland
Ebook321 pages4 hours

Almanya`daki Türkler ve Ben: Türken in Deutschland

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

60 yildir Almanya'daki Türkler neler yasadi, ben neler yasadim? hepsini bu kitapta topladim. 2-3 yilligina Almanya`ya gelip kisa sürede zengin olup dönmek hayaliyle gurbete düsen insanlarimiz nelerle mücadele etti,hangi güclüklerle bu ülkede kaldi 60 yillarini doldurdular. Islami Holdingler milletimizi nasil dolandirdi? Bir roman gibi basit dille Almanya`daki Türklerin gecmis 60 yilini su icer gibi kolay okuyup ögrenin.
LanguageTürkçe
Release dateMar 16, 2020
ISBN9783743134751
Almanya`daki Türkler ve Ben: Türken in Deutschland
Author

Memet Aydemir

Seyyah Memet Aydemir 1980 yilindan beri Almanya`nin Hamburg sehrinde yasayan bir fotograf sanatcisi ve yazardir. Almanca iyi yazabildigi halde duygu ve düsüncelerini Türkce daha iyi anlattigi icin Türkce yazmayi secmistir. Bu onun onuncu eseridir. Bütün kitaplari Türkler ve Türk dünyasi hakkindadir.

Read more from Memet Aydemir

Related to Almanya`daki Türkler ve Ben

Related ebooks

Reviews for Almanya`daki Türkler ve Ben

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Almanya`daki Türkler ve Ben - Memet Aydemir

    İçindekiler

    Önsöz

    Almanya ve Türkler

    Şeytan ve Melek

    Almanların kibiri altında ezilen ilk göçmen işçiler

    Türkler geliyor kendisini kurtarabilen kurtarsın

    Almanya`da bir milyon Müslüman

    Köln Ford fabrikasinda Almanların zaferiyle sonuçlanan Türk grevleri

    Memletkette kalan çocuklar ve çocuk parası

    Ayak takımı serserileri dışarı atın

    Türkler için yeni dönemler başlıyor

    Hans, Mehmet’den ne öğrenebilir?

    1977 Türklerin esnaflık deneyimleri

    İşe yaramaz bu gençleri dışarı atın

    Türkiye Cehennemi

    Helmut Schimdt dönemi

    Camilerın Kiliseler gibi devlet tarafından tanınması talebi

    Vatanımız artık Berlin yıl 1980

    Bunları dışarı atın

    Türklerin sigortalarla sorunları

    Benim Almanya’ya gelişim

    Geldik 1981 yılına

    Göçmenler ülkesi Almanya

    Oriyentden Oksidente göç ve kültür şoku Türkleri hasta ediyor

    1984 Türklerin uyuşturucusu video filmleri

    Almanya’da daha neler oldu bir de onlara göz atalım

    Almanya’dan geri dönüşler

    Türkler Alman olabilir mi?

    Bu lokale Türkler giremez

    Hamburg fotografçılık okulu

    Almanya’da iş hayatım

    Yeni okul yeni hedefler

    Kiel fotoğrafçılık yüksek okulu

    Almanya`da 1988 yılındaki başka gelişmeler

    Ticarete atılışım

    Tekrar işçilik

    Yeni iş dalı

    Yeni iş dalımız

    Ülkedeki Türklerin değişimi

    Avrupa Birliğine ders veren Türk

    1993 yılındaki sayılar ve gelişmeler

    1993 yılının ortalarında yaşadığımız bir kabus yeniden canlanıyordu

    Alman Hans ile Türk Ali arasında ne fark var?

    1994 yılı yeni gelişmeler ve biz

    Türkiye, Almanya ve PKK

    Yeni zorluklar yeni ufuklar

    1995 yılındaki gelişmeler

    1996 ve mücadeleye devam ediyoruz

    Almanları Türkleştiren Döner 1996

    1997 yılında çifte vatandaşlık artıyor

    Halifeler savaşı

    Kim kazana kim yiye

    Papanın hayalini Müslümanlar yaşıyordu

    Ülkücülerin yönettiği saydam cami

    Bitmeyen bir aylık askerlik anıları

    Tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkanıdır

    Apo ölürse bütün Avrupa`yı ateşe veririz

    Günaydın Berlin Kreuzberg

    Türk`ün Türk`den başka yoktur sözünü „Müslümanın Müslümandan başka dostu yoktur" yapanların Müslümanlara vurduğu darbe.

    Onlarca sahte holding milletten para topladı

    Size de Holding temsilciliği teklifi geldi mi?

    Kartopu sisteminin patlaması binlerce insanı sefil etti

    Devlet de seyirci kaldı

    Din tüccarı ürün olarak Cennet ve Cehennemi satar

    Başka bir gazetecinin Yimpaşla ilgli haberi

    Holding mağdurlarının anlattıkları

    Konu Avrupa Parlamentosuna`da bile tartışıldı

    Posta kutusu şirketlerine para

    Jet Fadıl, İstanbul’ da beş yıldızlı otel kuruyor

    Kanal 7 camilerde para toplanarak kuruldu

    Kanal 7’nin ilginç kuruluş öyküsü:

    Altınoluk’ta görüşmeler:

    Bu mesele namazdan önemli:

    Kanal 7`yi kuranlar Deniz Fenri ile yeni dolandırıcılık başlattı

    Yine Hayvancılık

    2000 Yılında Türkler

    2001 Yılı

    Yıkılan hayaller

    PKK kendi kendisini şikayet etti

    İmamların Cihat’a gönderdiği Türk genci

    Nazilere Türk Döneri

    Aile Döner bıçağı

    Antalya Grill’de son Döner

    Alman Almana karşı

    Savaş Ganimeti Türkler

    Hasan ve Ayşen`nin ismi şimdi Heinrich ve Susanna

    Son söz

    Önsöz

    8 yıl aradan sonra aklımda yeniden bir kitap yazmak fikri dolaşıyordu. Almanya’daki Türkler hakkında yazmayı düşündüm. 10 sayfa kendi hakkımda Almanca yazdım fakat Türkçe yazmak daha doğru olur düşüncesiyle yarıda bırakıp yeniden Türkçe yazmaya başladım. Nereden başlayacağımı tam olarak bilmiyordum. Önce internet üzerinden Türken in Deutschland yazdım. Almanya’daki Türkler. Karşıma dağ gibi sayısız haberler ve bilgiler çıktı. Benim için yeni kapılar açıldı. 1946 yılından başlayan çok sayıda dergi ve gazetenin arşivlerini okuyup inceledim. Kendi açımdan ilginç bulduğum bölümleri yazdım. Aynı haber ve bilgileri birkaç derginin sayfasından bakıp kendimce eklemeler yaptım ve doğru yazmaya çalıştım. Haberlerde bazı olayların başlangıcı vardı fakat devamı yoktu. Onları da ayrıca araştırmak gerekti. 2004 tarihinden sonra artık konuların tekrarlandığını görmeye başladım buradan sonra geri kalan kısmı bir seferde anlatmaya çalıştım.

    Kitabı toplam 30 günde yazıp bitirdim. Okuyup, araştırıp, ilginç bilgileri bulup Türkçeye çevirmek beni çok yordu. Bileklerim ve parmaklarım son günlerde ağrımaya başladı. Buna rağmen ilhamla yılmadan 18 Aralık 2016 yılında başladığım kitap 18 Ocak 2017 günü sabahı bitti. Bu süre zarfında yaşadığımız köyde yalnız günde bir saat yürüyüş yaptım, geceleri sabahlara kadar yazdım. İnsan vücudunun en tembel organı beyindir. Beyin çalışmayı sevmez, çok çalışan beyin insanın uykularını kaçırır. Bende öyle oldum bu yüzden geceleri uyuyamadım çok gergindim.

    Kitabı tekrar okuyup hatalarını düzeltip yayına hazırladığım bir haftalık dönemde kendimi rahat bıraktım yazdıklarımı keyifle okuyarak eksikleri tamamladım. Bir işin bitmesi insana böyle gurur veriyor. Tatar Türklerinin dediği gibi Başlanan iş biten iş

    Kitabımda hiç kimseye düşmanlık veya hakaret amaçlı bir satır yazmadım. Kaynaklara ve kendi yaşadıklarıma, bilgime göre olanları yazdım. Genç nesilleri nasıl kandırdıklarını ve kimlerden korunmaları gerektiği konusunda uyarılarda bulundum. Türkçe yazmamın belli bir sebebi oldu. Aklımda daha çok Türkiye’deki insanların, Almanya’da ki Türklere onların sözde zengin parayı çöpten topladığı Alamancı zenginlere karşı olan ön yargılarını yok etmekti. Kitabın çok satmasını istemiş olsam sırf Almanca yazardım ve büyük ihtimalle Türkçeye çevirmez burada büyük kitleler tarafından okunurdu. Kitabımı tekrar okuyup imla hatalarını düzelten yayına hazırlayan Editör Bünyamin Tetik kardeşime ayrıca teşekkür ediyorum. Bana manevi destek veren Mikail Demir Hayta Hoca ve beni gülme krizlerine sokan Fatih Durak dostuma ayrıca teşekkür ediyorum.

    Almanya ve Türkler

    Almanya Osmanlı arasındaki iyi ilişkilere bakarsak Osmanlı Devletinden Cumhuriyete geçinceye kadar yaklaşık 100 yıl öncesi iki ülke arasında ilk askeri ve ticari iş birliğinin başladığını görüyoruz. Osmanlı Devleti Almanya’ya okumak için öğrenciler gönderip buradan o döneme göre gelişmiş teknolojiler satın almaya başladı. 1955 yılında Almanya’da yükselen sanayide fabrikalar, tarım ve maden işletmelerinde çalıştırmaya işçi bulunamıyordu. Tüm dünyadan gelen siparişlere fabrikalar, işçi yetersizliğinden mal yetiştiremiyordu. İtalya, İspanya ve Yunanistan ile yaptıkları işçi alma antlaşmalarına rağmen yeterince elaman bulunamıyordu.

    Türklerin Almanya’ya misafir işçi göndermesi, işsizliğin ve yoksulluğun yoğun olduğu 1961 yılında iki ülke arasında yapılan bir antlaşmayla başlıyordu. Elinde zanaatı olan, taşı sıksa suyunu çıkaracak genç, kuvvetli kadınlar ve erkekler İstanbul-Sirkeci Tren Garı’ndan trenlere binerek bilmedikleri uzak diyarlara doğru yola çıkarlar. 1960 yılında Alman iş ve işçi bulma kurumu 153 bin işsize karşı 487 bin işçi arıyordu. 2. Dünya savaşından çıkan ülkede çocuk doğum oranı daha çok düşüktür. Almanya’da 1950-1960 yılları arasında maaşlar %67 artıyor, haftalık 48 saatlik çalışma saatleri 40 saate sendikaların baskısı sonucu düşürülünce yeni gelen işçilere rağmen 1973 yılına kadar işçi sıkıntısı devam ediyordu. 1955 yılında Almanların yeniden bir ordu kurması ve bir yıl sonra zorunlu askerliğin yürürlüğe girmesiyle çalışacak binlerce işçi orduya alınıyor, çalışan eleman sıkıntısına tuz biber ekiyordu.

    Türkiye açısından Türklerin Almanya’ya gitmesi büyük gelir kaynağı olarak görülüyordu. NATO ülkesi Türkiye, Almanya’dan çok mal alıyor ve döviz sorunu yaşıyordu. 2. Dünya savaşına girmediği için nüfusu sanayisinden çok hızlı artmış ve ülkede işsizlik giderek yükselmiştir. Sovyetler Birliğini kendisi için tehlike gören Almanya, Türkiye’den işçi getirmekle kendi stratejik ortağı ülkeye büyük yardım ve destek sağladığını düşünüyordu. İki ülke arasında ilk işçi nakli değişik kurumlar tarafından 1956 yılında Cumhurbaşkanı Tehodor Heuss zamanında yapılmıştır. Aslında 150 meslek lisesi öğrencisinin Almanya’ya davet edilmesiyle ilk işçi gönderilmesine başlanmıştır. Bunu gören bazı şahıslar toplam 2.500 kişi kendi imkânlarıyla 1960 yılında gelmişlerdi. Türkiye’den ilk göçlerin ardından iki ülke devlet yoluyla işçi göndermeyi düşünmeye başlanmıştı. Bu işçilerin gönderdiği dövizler ülke ekonomisini de rahatlatacaktı.

    Alman çalışma bakanı Theodor Blank iki ülke arasında resmi antlaşmaya karşı durmuş, dini ve kültürü farklı bir toplumun kendi ülkelerine yerleşmesi sonu belli olmayan sorunlar çıkarabilir diye açıklamalar yapıyordu. Anton Sabel, Almanya iş ve işçi bulma kurumu başkanı, Eylül 1960 yılında çalışma bakanlığına Türkiye ile resmi işçi alma antlaşmasının şimdi gerekmediğini bildirdi.

    1961 yılında Sovyetler, Doğu Almanya ile Batı Almanya arasında tel örgüler ve duvar örmeye başladı. Bu duvar 1945 yılında iki ülkeyi böldüğü halde kaçarak gelenler çoktu. Önceden bu kaçaklar da iş dünyasına giriyordu. Duvarların örülmesi ile yeni işçilerin yolu kesilmişti. Türk hükümetinin bastırması sonucu Almanya işçi alma antlaşmasını onaylıyor. Aksi takdirde İspanya, İtalya ve Yunanistan ile yaptığı anlaşmalardan dolayı Türkiye dışlanmış sayılacaktı. Fakat 1967 yılında kadar gelen işçi sayısı pek rol oynamıyordu. 1967 yılında otomobil ve çelik sanayisine kalifiye olması aranmayan, Almanlardan daha ucuza çalışan çok sayıda işçiye ihtiyaç duyuluyor, fabrikaları modernleştirmek fazla işçiden çok daha pahalıya mal oluyordu.

    İlk gelen işçilere iki yıllık çalışma ve oturum hakkı veriliyordu. iki yılını dolduran memleketine dönecek onların yerine yeni işçi gerekirse gelecekti. Diğer işçi antlaşması yapılan diğer üç ülkeye verildiği halde Türklerin ailelerini getirmelerine izin verilmiyordu. Sanayi kuruluşları 2 yıllık süreye karşı çıkıyor. 2 yılda işi öğrenen işçilerin tekrar gönderilmesi onların işine yaramıyordu. 1964 yılında bu kanun tekrar değiştirildi. Oturma hakkı alan Türklerin ailelerini getirmesine izin verildi. 1973 yılında Almanya’da başlayan petrol krizi denen ekonomideki durgunluk, ülke yönetimini yeni değişikliklere zorluyordu. Bütün ülkelerden gelen göçmenlerin gelişleri durduruluyor, ya ülkenize temelli gidin ya da burada kalın deniyordu. Kalanlara süresiz veya uzun vadeli oturum hakkı veriliyordu.

    Aradan geçen 12 yılda Türklerin nüfusu 500 bin ile 750 bin arasında yükselmiştir. Birçok Alman araştırmacı göçmen işçi anlaşmalarını Alman sanayisinin hız kesmeden yükselmesine bağlıyordu. Sosyal devletin güçlenmesi, göçmen işçileri mağdur etmemek için geliştirilen bir sistem olarak öne çıkarılıyordu. Alman çalışma bakanlığı 1976 yılında yaptığı bir açıklamada yeni işçilerle birlikte ekonominin hız kaybetmeden geliştiğini, Almanların çalışma saatlerinin düştüğünü belirtirken göçmenleri araştıran Friedrich Heckmann, 1960-1970 yılları arasında 2,3 milyon Almanın işçilikten yöneticiliğe yükseldiğini belirtiyordu. Başka bir araştırmacı, göçmen işçiler olmadan 1971 yılından itibaren emekli sandığına işçilerin ödediği miktarın yükselmesi gerektiği halde çok uzun yıllar aynı seviyede kaldığını yazıyordu.

    Bu pozitif açıklamalara ve gelişmelere rağmen göçmenlerin gelmesine karşı olan tarihçiler ve sıradan insanlar da çok sayıda mevcuttu. Bunlardan tarihçi Heike Knortz, yabancı işçilerin gelmesi ekonomik planlama ve dış siyaset hatası olarak belirtiyordu. Eski gelişmemiş sanayi dalları bunun yanında maden işletmeleri de mevcuttur, yabancı işçilerin gücüyle ve gereksiz yere ayakta tutulmuştur diye yazıyordu. O dönemlerde Almanların her işte çalışmak istemediğini, Türkler sayesinde Almanların daha çok kendilerine boş vakit ayırıp seyahate çıktıkları da gelişmelerin diğer yan etkileriydir.

    Kitabımıza Almanya’dakı Türkleri olarak başladığımız halde Almanya’ya komşu ülkelere de çok sayıda Almanya kadar olmasa da Türkler, çalışmak para kazanmak ve birkaç yıl sonra temelli dönmek fikriyle gelmiştir. Danimarka`ya ilk gelen Türkler hakkında çıkan bir haber.

    Şeytan ve Melek

    1969 yılında Danimarka’ya göçen Türkler ve yabancıların ilk yıllarında yaşadıkları zorluklar. Danimarkalılar, ülkeye ilk gelen göçmenlere, sokaklarda küfür edip Kopenhagen sokaklarını kirletiyorsunuz. Güneyin maymunları veya Domuz yavrusu diyerek açıkça sözlü saldırılarda bulunuyorlardı. Ülkeye ilk gelen İtalyanlara, Makarna afacanı gibi akıllarına gelen her sözle ne kadar ırkçı ve yabancı düşmanı olduklarını açıkça meydana koyuyorlardı.

    Amerika’nın güney kesiminde Apartheit sistemi denen ırk ayrımı gibi bir hava vardı. Son Yahudi saldırılarından yüz yıl kadar vakit geçtiği halde ülkede aynı atmosfer, aynı utanç verici bir hava hâkim. Başka Kuzey ülkelerden gelen Norveç, İsveç, Finlandiya gibi yabancılara, açık iş pazarı olduğu halde çok misafir perver davranıyorlardı. Amerika’dan gelen 15.000 işçi ve 6.000 Almana kimse bir kelime söylemiyordu. Güney Avrupalı, Arap, Yugoslav ve Türklerin işçilerin sayısı 10.000 kişiye yükselmiştir. Onların Osmanlı dediği Türkler, büyük ölçüde ülkeye kaçak gelmiştir. Kazanacakları yüksek paraların hayaliyle önce vizeyle Doğu Almanya’ya, oradan yük vagonları ile Baltık denizi sahillerine gelip gemi veya karayolu ile Flensburg kenti sınırından kaçakçılara 350 mark para ödeyerek geçiyorlardı.

    Değişik yollarla Danimarka’ya giren Türkleri ya polis geri gönderiyordu ya da onlar bir yol bulup ülkede kalmaya çalışıyorlardı. Yakalanan 200 Türk’ün pasaportlarına el konuluyordu. Onlar Almanya’ya çalışmak için geldiklerini anlatıp, Alman konsolosluğundan yardım istiyorlardı. 200 Türk, haftalarca bekletildi. Sonunda Almanya 30 kişi hariç hepsini kabul etti. Daha sonrasında Kopenhagen kentinde faaliyet gösteren bir çimento fabrikasının bu işçileri istediği ama geldiklerinde işçileri ortada bıraktığı meydana çıktı. Gazetelerde çıkan bu ve buna benzer olaylar, Danimarka halkını Türklere ve güneyli işçilere karşı ayaklandırıyordu. Kopenhagen çevresinde bir bahçe evinin bodrum katında, çok kötü odalara konulmuş çok yataklı pansiyonlarda, bir yatak için aylık 100 mark kira isteniyor, insanlar sokakta yatmaktansa ellerine geçen paraları kiraya veriyorlardı.

    Büyük bir Danimarka tersane şirketi olan Burmeister & Wain`a Kopenhagen’de çok sayıda işçi gerekliydi. Ülkede aynı Almanya’da olduğu gibi işçi sıkıntısı baş gösteriyordu. Gelen işçileri şirket Obo isimli gemiye yerleştirecek, geceleri ve çalışma saatleri dışında burada yaşayacaklardı. Gemide yaşayıp çalışan Danimarkalı diğer işçilerin hepsi ayaklanıp Onlar gelirse biz gemiyi terk edeceğiz. Biz buna karşıyız, geminin bir domuz ahırı olmasına karşıyız. diyordu.

    Mayıs ayında Vahşi Melek isimli bir motosiklet derneği üyeleri, bir Heim`da kalan Türklere saldırıp kalın zincirlerle birçoğunu yaraladı. Mahkemeye çıkartılan üyeler Biz yabancıları görmek istemiyoruz, duyduk ki bir kıza tecavüz etmişler. diyerek kendilerini savunmuşlardı. Hâlbuki ortada öyle bir olay yok. Kopanhangenlı birisi Politiken isimli gazeteye bir makalede Sokaklarda, trenlerde güneylilere dikkat edin. Bizim kadınlarımıza kızlarımıza bakıp taciz ediyorlar. Restoranlarımıza gelenler kadınlarımızı rahatsız ediyorlar. diye yazmıştır.

    Göçmenlerin çok gittiği büyük bir kahvehane olan ABC, yine Vahşi Melekler tarafından saldırıya uğruyor. Ellerinde kalın zincirlerler ve değneklerle önlerine gelen yabancıları dövmeye başlıyorlar. Ancak bir saat sonra 30 kişilik polis kuvvetleri kahveyi basıyor. Danimarkalılar polise; Bu siyah şeytanları Almanya’ya gönderin. Onların gaz odaları yıllardır boş duruyor. diye bağırıyorlar.

    Akşama doğru güneyliler, Araplar ve bileği güçlü bütün yabancılar toplanıp ABC kahvehanesini basıyorlar. İçerisi müşteri dolu olduğu halde onların gözü önünde kapı, pencere, masa sandalye demeden yerle bir ediyorlar. Polis gelinceye kadar hepsi kaçıp dağılıyorlar.

    Ertesi günü Güneyli göçmen işçiler Kuzeyli Danimarkalılara bir ültimatom gönderiyor: 48 saat içerisinde bir daha bize saldırı olursa 800/1000 kişi toplanıp silah ve Molotof kokteyli ile sizlere karşı koyacağız. Fas’tan Yugoslavya’ya kadar, İsrail’den İspanya’ya kadar bütün Danimarka Konsolosluklarını ateşe vereceğiz.

    Bir hafta sonra Danimarka sokaklarında bir pankart duvarları süsleyip broşürler elden ele dağıtılıyor. Kimin yazdığı belli değil. 1940 yılında Almanya bizi işgal etti, 1969 yılında yabancıların işgaline uğradık. Danimarka tekrar savaş halindedir. Halkımız bin kat daha büyük tehlikededir. Yabancılar, evlerimizi, iş yerlerimizi, kadınlarımızı, yeraltı dünyamıza kadar herşeyimizi ele geçiriyorlar. İşlenen bütün suçların çoğunda onlar var. Aradan kısa süre geçmeden Danimarka hükümeti bir karar alıyor ve komisyon kuruyor. İş Kurumları Bakanlığı, yabancılar polisi, belediyeler, sendikalar, işverenler bir an önce yabancıların düzenli yaşayacağı evler temin etmelidir. Kopenhagen belediyesi onların topluma uyumlu kendilerinin toplanacağı salonlar, gazeteler ve kitaplar okuyacağı, televizyon izleyeceği, yemek hazırlayacağı bir salon ve toplantı yeri hazırlamaya başlıyor ve olayların büyümesinin önüne geçiliyor. 1969 yılında ilk işçilerin Danimarka serüveni böyle başlıyor.

    Almanların kibiri altında ezilen ilk göçmen işçiler

    Göçler Almanya’ya devam ederken 1973 yılında bir araştırma yapılıyor. Bu araştırmaya göre göçmenler, kibirli Almanlardan daha fazla ödedikleri kiranın altında daha da eziliyor. Yine araştırmaya göre Almanya’da en mutlu yaşayanlar Yugoslavlar, en çok sayıda olanlar Türkler, en güzel arabaları sürenler İtalyanlar, en kötü eğitimi alanlar Yunanlar, en çok para gönderenler ise İspanyollardır. Aynı yıl ülkedeki yabancı işçilerin ülke genelindeki işçi sayısı arasına yüzde ona yükseldiği tespit edilip araştırmalar yayınlanmıştır.

    Araştırma; 2.000 Türk, Yugoslav, İtalyan, Yunan ve İspanyol’un katıldığı bir anket sonucunda ortaya çıkmıştır. Yabancı işçilerin sayısı 2,1 milyona yükselmiş durumdadır. Ankete katılanların hiç biri çalışırken, boş zamanlarında ya da aileleri ile vakit geçirirken Almanlar kadar hayatlarından memnun değillerdir. Katılımcıların %77’si 20-39 yaş arasındaki gençlerdir. Eğitim seviyesi araştırmasında her 20 Türk’ten birisinin okuma yazma bilmediği, genel olarak bütün yabancıların % 64’ünün 8 yıldan az okuduğu ortaya çıkmıştır. Alman okullarında o dönem zorunlu eğitim en az 8 yıldır. Mesleğini iyi yapabilenler ister önceden meslek eğitimi almış olsun, ister sonradan öğrensin, iş hayatında yükselebiliyorlar. Elin yaptığı işe yatkın olması gibi dilinde çok önemi var. Bütün göçmenler Almanca öğrenmek için çok gayret ediyorlar. Her on göçmenden birisi dil kurslarına gitmektedir. Göçmenlerin dörtte üçü iyi veya orta derecede konuşmaya başlamıştır. Almancayı en çabuk öğrenenler İtalyanlardır. Türklerin dili daha çok bozuk.

    Türk göçleri devam ederken diğer milletlerin göç akışları duraklamaya başlamıştır. Yabancıların aldıkları aylıklar Almanlardan azdır. 1971 yılında bir göçmen işçinin aldığı aylığı 870 Mark iken aynı işi yapan Alman 98 mark daha fazla almaktadır. Aylık gelir dengesi göçmenler arasında çok değişik ve dengesizdir. Her dört erkekten birinin ve her üç göçmen kadından ikisi 800 marktan az aylık alıyor.

    Göçmenlerin yüzde otuz sekizi hala Heim denen kamplarda oturuyor, bir o kadarı da kiralık daire bulmuştur. Yüzde kırkı oturdukları konutlardan memnun değil, yüzde on sekizi ödedikleri kiraların çok yüksek olduğunu dile getirmektedir. Yarısından çoğu aldığı para ile ülkelerine gidip gelebildiklerini açıklıyorlar. Her beş kişiden biri, kendi arabasını sürüyor. İtalyanların çoğu yeni araba alırken Türkler daha çok ikinci el araba alıyor. Türklerin aldığı her 14 arabadan sadece biri yenidir.

    İçinde bulundukları şartlar ve koşullardan göçmenlerin çoğu memnun sayılır. Yüzde sekizi halinden şikâyetçidir, yüzde on sekizi ne iyi ne kötüdür diyor. Yüzde elli yedisi iyi olduğunu beyan ediyor, yalnız yüzde on yedisi halinden çok memnundur. Göçmenler Almanya hakkında iyi düşünürken, Almanlar hakkında ise daha kötü düşünüyordu. Almanya’daki sosyal haklar, okul sistemi, meslek eğitimi, güvenlik, sağlık hizmetleri ve iş yerlerini beğendikleri halde ailelerinden ayrıldıklarından, yaşadıkları daire veya heimlardan memnun değillerdi. Almanların kendilerini üstün ırk olarak görmelerini kabul etmiyorlardı.

    Göçmenler Almanlardan öğrendiği gibi onlara öğretecekleri olduğundan eminler. Göçmenlere göre Almanlar bazı bölümlerde üstünler; dakik, sakin, disiplinli ve çalışkanlar. Göçmenler bazı alanlarda da kendilerinin daha üstün olduklarını söylüyorlardı; tutumluluk, hoşgörü ve ailelerine bağlılık. Kendilerinin sanatta daha ileri olduklarına, hayatın tadını çok daha güzel çıkarabildiklerine inanıyorlar.

    Türkler geliyor kendisini kurtarabilen kurtarsın

    Yıl 1973 Almanya’da yaşayan Türkler’in sayısı bir milyon kişiye yükselmiştir. Anadolu’da 1,2 milyon kişi daha gelmek için bekliyor diye Alman basınında haberler çıkmaya başlıyor. Bu haberler sosyologları açıklamalar yapmaya zorluyor. Berlin, Münih ve Frankfurt gibi şehirlerde yabancıların sayısı oldukça yükselmiş, göçmenlerin yoğunlukta olduğu mahalleler, gettolar oluşmuş, bu gelişmeler şehirlerin yıkımı, suç oranlarının yükselmesi gibi sosyal çöküşe yol açabilir. Örnek olarak zencilerin kendi arasında çoğunlukta olan ABD’nin Harem’i gösteriliyor. Almanların alışık olmadığı şehir manzaraları sokaklarda yer almaya başlıyor. Berlin Kruzberg, özellikle çok Türk göçmen almıştır. Köşelerde Berlin Kindl birası, Alman tarzı köfte, birahanelerin arka odasında para biriktirme kulüpleri, müzik dolaplarından kendi halk müzikleri yerine şimdi bazı ufak lokantalar açıp ismine Hisar gibi Türkiye’yi hatırlatan isimler takıyorlardı.

    Lokantalar Almanların hiç bilmediği ayran, şekerli koyu kahve, döner ve hasretlik kokan türküler çalıyordu. İlk bakkallar, kasaplar açılmaya başlamış, vitrinleri koyun, kuzu etleri süsleyip camekânlara Alman ve Türk bayrakları yapıştırılmıştı. Her iki kesime de hizmet ediliyordu. Büyük Victoria parkına bir levha yerleştirilmiş Çimenlere basmak yasaktır. Türkçe Almancaya ek olarak konulmuştu; Almanların disiplin anlayışı. Kruzberg mahallesinde 2. dünya savaşı öncesi 35.000 kişi yaşıyordu. Bu rakam 1973 yılında 160 bin kişiye yükselmişti, resmi olarak 21 bin mahallelinin Türk olduğu söyleniyordu fakat bu rakamlar hatalıydı çünkü Türklerin büyük bir kısmı kaçak kalıyordu, belirli adresleri yoktu ve günlük işlerde çalışıyorlardı. Her posta kutusunu 30 kişi kullanıyordu. Adres ve mektuplaşma konusunda böyle dayanışma içine girmişlerdi.

    Devlet yoluyla resmi olmadığı halde gelenlerin çoğu Doğu Almanya’ya vize alıp geliyor oradan Berlin’e değişik yollarla geçiyorlardı. Kontroller çok sık değil, geçişler kolaydı. Batı Berlin’e gelenler turist vizesi ile geliyor bir daha dönmüyor, bu şekilde rakamlar durmadan artıyordu. Türklerin nüfusu öyle veya böyle artmaya devam etmekteydi. Berlin Urban Çocuk Doğum Hastanesi’nde 1972 yılında dünyaya gelen 1720 çocuktan 650 Türk vatandaşıdır. O yıl Berlin Kreuzberg’deki 5000 Ahmet, Mehmet, Selimler 14 yaşının altındadır. Çok genç nüfus hızla yükselmeye başlıyor. Anaokuluna bırakılan çocukların sayısı 430’a yükseliyor, her üç çocuktan birisi Türk’tür.

    Kontrollü göçler, kaçak göçler ve doğumlarla Kruzberg Türklerinin sayısı bir yılda 4000 artıyordu. Ortalama her ay 500 kişi daha göç ediyordu. Bazı sokaklarda Türklerin ve göçmenlerin sayısı artmaya devam ederken bazı sokaklarda yalnız 5 kişiden biri Alman’dı. Belediye başkanı Günter Abendroth Böyle devam ederse batacağız. diye açıklama yapıyordu. Berlin’de gelişen ve çoğalan

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1