Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Kanlı Toprak
Kanlı Toprak
Kanlı Toprak
Ebook155 pages1 hour

Kanlı Toprak

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Şu Boğaz Harbi Nedir? Var mı ki dünyada eşi?

En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,

Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya

Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,

Ne hayasızca tahaşşüd ki ufuklar kapalı!

Nerde gösterdiği vahşetle “bu: bir Avrupalı”

Dedirir yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi

Varsa gelmiş, açılıp mahbesi yahut kafesi!

Bu kitap, Türk tarihinin eşsiz sayfalarından biri olan Çanakkale destanına sıhhiyeci bir onbaşının gözünden bakıyor. Sayfalar ilerledikçe Halil onbaşı ve arkadaşlarının hayat hikâyeleri eşliğinde savaşın ne denli kötü bir şey olduğunu okuyacaksınız.

LanguageTürkçe
Release dateDec 9, 2019
ISBN9780463723463
Kanlı Toprak
Author

M. Mustafa Özdemir

Muhammed Mustafa Özdemir, 1972 yılında İzmir’in Kiraz ilçesinde doğdu. İlk, Orta ve Lise Öğrenimini aynı ilçede tamamladı. 1990 yılında Hava Teknik Okullar Komutanlığından Levazım Astsubayı olarak mezun oldu. Türkiye’nin değişik bölgelerinde görev yaptı. Anadolu üniversitesi İşletme ve Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerini okudu. Şenay Hanım’la evli olup dört kızı vardır.

Related to Kanlı Toprak

Related ebooks

Reviews for Kanlı Toprak

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Kanlı Toprak - M. Mustafa Özdemir

    KANLI

    TOPRAK

    Muhammed Mustafa Özdemir

    Published by Crabs Publishing at Smashwords

    Copyright © 2018 Crabs Publishing

    Tüm hakları saklıdır. Bu yayının herhangi bir bölümü, yayınevinin önceden izni olmaksızın, hiçbir formatta ve hiçbir amaçla çoğaltılamaz, dağıtılamaz, yayılamaz, bir veri tabanı veya bilgi kurtarma sisteminde saklanamaz.

    Bu e-kitap sadece sizin kullanımınız için lisanslanmıştır. Bu e-kitap başkalarına tekrar satılamaz veya verilemez.

    Eğer bu kitabı paylaşmak istiyorsanız lütfen her birey için bir kopya satın alın. Eğer bu kitabı okuyorsanız fakat satın almadıysanız veya sadece sizin kullanımınız için satın alınmadıysa lütfen satın alan kişiye iade edin ve kendinize bir kopya satın alın.

    Yazarımızın emeğine saygı gösterdiğiniz için teşekkür ederiz.

    Kanlı Toprak / Muhammed Mustafa Özdemir

    Yayın No: 24

    Roman: 3

    Yayın yönetmeni: Halit Emre Yaman

    Editör: Mehmet Ali Özcan

    Kapak tasarımı: Nazende Bahar

    Teknik hazırlık: Güray Ordueri

    Yayın tarihi: 2019

    Dijital ISBN:

    e-posta: crabspublishing@gmail.com

    Twitter: @CrabPublishing

    Muhammed Mustafa Özdemir, 1972 yılında İzmir’in Kiraz ilçesinde doğdu. İlk, Orta ve Lise Öğrenimini aynı ilçede tamamladı. 1990 yılında Hava Teknik Okullar Komutanlığından Levazım Astsubayı olarak mezun oldu. Türkiye’nin değişik bölgelerinde görev yaptı. Anadolu üniversitesi İşletme ve Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerini okudu. Şenay Hanım’la evli olup dört kızları vardır.

    İÇİNDEKİLER

    MAYIS 2005 / GELİBOLU YARIMADASI

    MAYIS 1914 / GROSS LİCHTERFELDE HARP OKULU BRİFİNG SALONU, ALMANYA

    MART 1915 / İNGİLİZ LORTLAR KAMARASI

    MART 1915 / ÇANAKKALE BOĞAZI

    ŞUBAT 1915 / ÖDEMİŞ BİRGİ KÖYÜ

    MART 1915 / 3. KOLORDU KOMUTANLIĞI GELİBOLU

    NİSAN 1915 / GELİBOLU YARIMADASI SARGI YERİ

    HAZİRAN 1915 / GELİBOLU YARIMADASI

    28 HAZİRAN 1915 / GELİBOLU YARIMADASI, ZIĞINDERE SARGI YERİ

    28 HAZİRAN 1915 / EGE DENİZİ

    MAYIS 2005 / SARGI YERİ ŞEHİTLİĞİ

    ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE

    Bu kitapta geçen kişiler gerçek değildir.

    Tamamen hayal ürünüdür.

    Ruşen Eşref’in Atatürk’le mülakatından…

    Biz ferdi kahramanlık sahneleriyle meşgul olmuyoruz. Yalnız size Bombasırtı vakasını anlatmadan geçemeyeceğim. Mütekabil siperler arasında mesafeniz sekiz metre, yani ölüm muhakkak, muhakkak… Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulmamacasına kâmilen düşüyor; ikincidekiler, onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar şayanı gıpta bir itidal ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiç ufak bir fütur bile göstermiyor; sarsılmak yok! Okumak bilenler ellerinde Kur’an-ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şehâdet çekerek yürüyorlar. Bu, Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki Çanakkale muharebesini kazandıran, bu yüksek ruhtur.

    Mustafa Kemal ATATÜRK

    Kılınan son namaz ve son dua

    Batılıların bir Seyit Onbaşısı olsaydı, acaba ne yaparlardı? Amerikalıların, İngilizlerin veya Fransızların Seyit Onbaşı gibi bir kahraman için neler yapacaklarını siz bir hayal edin. Kaç bin tane heykelini dikerlerdi… Hem de memleketlerinin kaç köşesine. Kaç üniversitelerinde onun adına kürsü, enstitü veya yüzlerce araştırma konusu, doktora tezi…

    Sizler de takdir edersiniz ki, savaşın seyrini değiştiren bir kahraman adına ne yapılsa azdır. Batıda bunun sayısız örneği mevcuttur. O ki savaştan sonra, kendine tahsis edilen maaşı almamış, ben görevimi yaptım demiş, bir oduncuda, odun kırarak geçimini sağlamış, hayatını yokluk ve fakirlikle noktalamış bir kahramandır.

    Bizler yani onların nesli, varisleri, acaba görevimizi yapıyor muyuz? O kahramanlara layık nesiller olabiliyor muyuz?

    Savaşın kaderini değiştiren kahraman, Seyit Onbaşı

    İsmi bilinmeyen, sayısız ve mezarsız kahramanlara…

    MAYIS 2005… GELİBOLU YARIMADASI...

    Boğazın kıyısında, sıcaklığın sebep olduğu aşırı nem, insanı bunaltmaya yetiyordu. Daha Mayıs ayında havaların bunaltıcı derecede sıcak olması normal değildi. Sıcaklık şimdiden böyle olursa yaz nasıl olurdu.

    Anadolu yakasında, iskelede girdiği tekne kuyruğundan, karşıya geçmek için sırası geldiğinde otomobilini ağırdan hareket ettirdi. 15-20 kadar araba alabilen tekneler boğazda köprünün yokluğunda iyi çalışıyordu. Boğaz köprüsünün olmaması onlar için ekmek kapısıydı. Yaşlı tekneyle Gelibolu yarımadasına geçerken, yumuşak hafiften esen mayıs rüzgârı, serin boğaz suları üzerinde yolculara eşlik ediyordu.

    Oysa kıyıda beklerken yüksek binaların etkisinden dolayı rüzgârın, pek tesiri yoktu. Rüzgâra karşı keyifle uçarak, tekneyi takip eden martıların sesleri boğazın serin sularında yankılanıyor, teknedeki genç bir çiftin attığı simit parçalarını daha suya düşmeden kapan bu usta uçucuların manevraları yolcuların dikkatini çekiyordu.

    Olayların dönüp dolaşıp, kaderin çizdiği yolu takip etmesi, istemsiz ve zoraki insanı yola koyması ne garipti. İsteksiz ve gönülsüzce çıkılan bir yolculuk…

    Tekneye binmeden az önce, geri dönmek istermiş gibi bir ruh haline bürünmüştü. Sanki gizli bir güç tarafından götürülüyordu. Canı hiç gitmek istemiyordu. Acaba son zamanlarda gördüğü ilginç rüyaların bu yolculukta etkisi var mıydı? Sanki bu ziyaret o rüyalardan sonra bir zorunluluk olmuştu. Gizemli bir güç onun yolculuğuna eşlik ediyordu. Rüyada bir avuç toprak görmek… Hem de kanlı toprak… Ninesinin avucunda sunduğu kanlı toprak… Ne anlamı vardı acaba… Kâbuslarla dolu rüyaları, uykusunda kaç gecedir, deliye çeviriyordu onu.

    Hem çekiniyor, hem de ürküyordu. Ürküyor ama bir yandan da gitmesi gerektiğine inanıyordu. Çocukken büyük ninesine verdiği sözlerin acaba zamanı mı gelmişti? Yüzünde, nereden çıktım bu yolculuğa der gibi sıkıntı ve pişmanlık karışımı bir ifade vardı. Mıknatıs gibi bir manyetik alan sanki onu kendine doğru çekiyordu.

    Bu yolculuk, yıllardır yapılmayan ziyaretin verdiği biraz suçluluk, biraz da endişe… Sanki kaderle hesaplaşacakmış gibi bir yolculuğa doğru akıp gidiyordu. Boğazın karşı yakasına yaklaştıkça içindeki tarif edemediği korku karışımı heyecan onu endişeye sevk ediyor, bu yolculuğun sonunun nasıl olacağını kestiremiyordu. Tarihi yarım adanın kıyısına varınca, içindeki korku, ılık bir güven sarmalına dönüşüverdi.

    Yaşlı tekne, tarihe şahitlik etmiş bir şaheserin önüne, iskeleye yanaştı. Arabasını tekneden iskeleye doğru sürdüğünde, muhteşem görüntüsü, heybetli duruşu ve zamana meydan okuyan sağlamlığıyla Sultan Fatih’in inşa ettirdiği surlar karşıladı onu. Utangaç köylü çocuğu edasıyla tarihi muhteşem kaleye kaş altından, şöyle bir bakış attı. Kalp şeklinde inşa edilmiş olan kale, ruhunda ve duygularında tarihin sayfalarının arasından kopup gelen bir ihtişam etkisi meydana getirdi.

    Fatih’in kahraman askerlerinin ve atlarının seslerini duydu. Kalenin görüntüsü arkasındaki ruhi silueti tüylerinin diken diken olmasına yetti. Kalp atışları hızlandı. Arabanın dikiz aynasında yüzünün kızardığını gördü. İçinde bir şeylerin coşup kabardığını, mazi ile kurduğu bu ani temasın çıktığı yolculuğun doğru verilmiş bir karar olduğu hissine kapıldı. Hey gidi! dedi içinden. Kim bilir kaç deprem gördü, kaç vefasız gördü, kaç ihanet gördü. Ama vefasızlık yapmadı! İhanet etmedi! Kendine biçilen görevi, o vefasızlıklara, o ihanetlere rağmen sadakatle yerine getirdi.

    Çanakkale’nin geçilmez olduğunun ispatıyım…

    Bir daha gelsinler, denesinler bir daha boğazı geçmeyi!

    Evvel Allah! Ben ve bağrımda yatanlar yeteriz onlara! dercesine başını göğe dikmiş…

    Hayalinde, Fatih’in yadigârı ile konuşuyordu ki arka sırada arabanın cırtlak kornasıyla irkildi,

    Uğursuz herif

    Ne de güzel hülyalar kurmaya başlamıştı. Uyandırmıştı onu doksan yıl öncesinden… Tarif edilemez tatlılıkta, manevi bir lezzet çeşmesine yanaşmış, susuzluğunu dindiriyormuş gibi… Daha önce hiç tatmadığı değişik lezzeti yudumlasaydı bir süre…

    Mehmetler gibi mermilerin, top güllelerinin önüne atsaydı kendini… Seyit Onbaşı olup bomba gibi patlasaydı başlarına… Yahya Çavuş ve neferleri gibi el sürdürmeseydi namahreme… Mustafa Kemal’in yanında Savaşmaya değil, ölmeyi gidiyorum! diye haykırsaydı… Ulubatlı Hasan gibi surlara tırmansaydı… Ve Bedrin aslanlarıyla at koştursaydı…

    Uğursuz herif diye sinirli sinirli söylenerek arabayı ağırdan hareket ettirdi.

    İskeleden, yer yer asfalt kaplaması kalkmış, virajlı dar yola sürdü arabasını. Tarihi kalenin önünden arabasıyla geçerken, yüzünde hüzün okunuyordu. Dönüp dönüp bakıyor, sanki hasret çekmiş iki dostun kavuşması gibi içinde sevinç karışımı bir hüzün kıpırdanmaları beliriyordu.

    Yol boyunca, tam teçhiz yedi düvelin karşısında, yoktan var olma mücadelesi veren, vefasız torunlarından bir Fatiha beklercesine, ecdattan kalan savaş emanetlerini, gözleri buğulu, yüreği buruk, biraz da kendine kızarak seyrederek ilerledi.

    Tarihi eserler ve savaş kalıntıları, onda değişik düşünceler ve tarifi imkânsız bir heyecan meydana getirmişti. Kafası karmakarışıktı. Bu onun için çok yeni bir durumdu ve gittikçe daha fazla kendini bir cenderede hissediyordu. Ev ödevini

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1