Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

İngiliz Ermeni İttifakı
İngiliz Ermeni İttifakı
İngiliz Ermeni İttifakı
Ebook571 pages7 hours

İngiliz Ermeni İttifakı

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşü İngiliz Ermeni İttifakı ile başladı. Peki İngilizler ve Ermeniler nasıl ittifak etti. 1688'de İngiliz ve İran-Hindistan Ermenileri arasında imzalanan ve asırlarca sadık kalınarak koruna bu antlaşma nasıl gerçekleşti. 


Üzerinde güneş batmayan İngiliz İmparatorluğu'nun kuruluşunda Ermeniler ne gibi bir role sahiplerdi?


İngiliz istihbarat ağının şekillenmesinde 19. yüzyılda İngilizler Ermenileri nasıl kullandı? 


İngilizler, kendi imparatorluk çıkarları için Ermeniler ve Türkleri nasıl birbirine düşman etti? 


1915 olaylarının perde arkasında neler var?


Peki İngilizler neden Ermenileri yüz üstü bıraktılar? 


Daha bunun gibi onlarca günümüze kadar cevaplanmamış sorular bu çalışmada cevap buluyor. 


Halil Ersin Avcı'nın 7 yıllık Türkiye, İngiltere, Fransa, ABD ve Almanya'daki araştırmalarının neticesinde ortaya çıkan bu çalışma kapsamı itibariyle de bir ilk. 


Ermeni Meselesine ve Ortadoğu'yu kana bulayan daha birçok mevzuya hiç bakmadığınız bir açıdan bakacaksınız. 

LanguageTürkçe
PublisherPublishdrive
Release dateSep 30, 2019
ISBN9786056960345
İngiliz Ermeni İttifakı

Related to İngiliz Ermeni İttifakı

Related ebooks

Related categories

Reviews for İngiliz Ermeni İttifakı

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    İngiliz Ermeni İttifakı - Halil Ersin Avci

    cover.jpg

    İNGİLİZ-ERMENİ İTTİFAKI

    Copyright © Bu eserin tüm yayın hakları Dr. Halil Ersin AVCI’ya aittir. Eserde yer alan metin ve resimlerin Dr. Halil Ersin AVCI’nın önceden yazılı izni olmaksızın tanıtım amaçlı kısa alıntılar dışında elektronik, mekanik, fotokopi ya da herhangi bir kayıt sistemiyle çoğaltılması, yayımlanması ve depolanması yasaktır.

    Published by Halil Ersin AVCI © 2019

    Yazar

    Halil Ersin AVCI

    Tasarım

    Erhan AKYEL

    Giray IŞIK

    Kapak Tasarımı

    Erhan AKYEL

    Giray IŞIK

    ISBN

    978-605-69603-4-5

    Yayın Yılı

    2019

    ÖNSÖZ

    Ermeniler, başlangıcından itibaren, Türk-İngiliz ilişkilerinde etkin faktör olmuşlardır. Bunun başlıca sebebi, Orta ve Yakın Doğu’ya yayılmış Ermeni Ticarî Ağı’nı İngilizlerin kendi politikaları doğrultusunda kullanmak istemesiydi.

    Türk-İngiliz ilişkileri, ticarî ve siyasî olarak eş zamanlı bir şekilde başlamış, Avrupa ve Ortadoğu’daki hızlı siyasî gelişmeler sebebiyle süratle ilerlemiştir. İngiltere ve Osmanlı Devleti’nin birbirinden uzak coğrafyalarda yer almaları, Osmanlı Devleti’nin Avrupa politikasında İngiltere’nin, Osmanlı-Avrupa Dengesi politikası açısından önemli bir yere sahip olması gibi nedenlerle iki ülke uzun süre genel olarak birbirleri ile savaşmaksızın uzun süre karşılıklı ilişkilerini sürdürmüşlerdir. İlişkilerin bu şekilde seyri İngiltere’nin Doğu politikalarını kendi istediği şekilde tatbik edebilmesinin önünü açmıştır.

    İngiltere’nin Osmanlı ve Güney Asya coğrafyalarına uzaklığı sebebiyle bölgedeki İngiliz menfaatlerinin kazanılması, korunması ve sürdürülebilmesi için bir ticarî ortağa ihtiyaç duyulmuştur. Bu ortak da hiç şüphesiz 14.yüzyıldan itibaren İngiltere ile siyasî ilişkiler kurmaya çalışan ve Ön Asya’da geniş bir ticaret ağına sahip Ermeniler olmuşlardır.

    Türk-İngiliz ilişkilerinde, özellikle ticarî planda, aracılık yapan ve maddî olarak giderek zenginleşen Ermeni tüccarı, zamanla İngiltere’nin Doğu politikalarında en önemli aygıt ve ticarî bir faktör haline geldi.

    İngiltere’nin Ermeniler vasıtasıyla yürüttüğü faaliyetlerin 19.yüzyıl ikinci yarısından itibaren Osmanlı Devleti aleyhine siyasî sonuçlar ortaya çıkarması Türk-İngiliz ilişkilerinde gerilime yol açmıştır. Bu gerilimli ilişkilerde Ermeniler, siyasî bir faktöre dönüştüler.

    İngiltere kadar Rusya ve Fransa’nın da Osmanlı ve Doğu’da çıkarlarını göz önünde bulundurarak, kendi etki alanlarını oluşturma hedefli başlattıkları Ermeni dönüşümü veya transformasyonu, Ermenileri yaşadıkları topluma, coğrafyaya ve metafizik ortama yabancılaşarak, ötekileştirmiştir. Ötekileşme İngiltere, Fransa ve Rusya tarafından Osmanlı Devleti’nin dağılma sürecinde etkin olarak kullanılmıştır. Ötekileştirerek ayrıştırma hem Türk hem de Ermeniler açısından yıkıcı sonuçlara yol açmış, en nihayetinde kazanan İngilizler ve kısmen de Fransızlar olmuştur.

    Bu çalışmada, Türk-İngiliz ilişkilerinde Ermenilerin nasıl bir rol oynadığı teması içerisinde, Ermeni-İngiliz ortaklığının kurulması, Ermenilerin İngilizler tarafından dönüştürülmesi ve özellikle bu dönüşümün Osmanlı Devleti’nin son yıllarındaki siyasî etkilerine temas edilmiştir.

    Türk-İngiliz ve Türk-Ermeni ilişkilerinin her birisi başlı başına çok geniş konular olması ve bu konularda birçok kıymetli çalışmalar bulunması hasebiyle bu çalışmada Türk-İngiliz-Ermeni üçlüsünün kesişim noktaları dikkate alınarak, Türk-İngiliz ilişkilerinde Ermenilerin rol aldığı önemli tarihî vakalar, eldeki belge ve verilerin durumuna göre değerlendirilme çalışılmıştır. Bunun dışında kalan ve hakkında özgün yayınların olduğu meselelerde dipnotlarla yönlendirmeler yapılmıştır. Söz konusu hususlar, bu çalışmada tarihî önem ve değerine göre değil Türk-İngiliz ilişkilerinde Ermeni Faktörü konusunda işgal ettiği alana göre yer almışlardır.

    Çalışmada ağırlıklı olarak İngiliz ait arşiv materyalleri ve bilgilerine yer verilmiş, Türk arşiv belgeleri, İngilizlere ait bilgiler yanında daha az kullanılmıştır. Bunun birinci sebebi, Ermeni meselesi ve Türk-İngiliz ilişkileri ile ilgili Osmanlı arşiv belgeleri çalışma hazırlanırken görüldüğü üzere, yapılan birçok çalışmada çok yoğun bir şekilde kullanılmıştır. Ancak İngiliz kütüphanelerinde ve arşivinde, Ermeni meselesini aydınlatabilecek, çok sayıdaki arşiv materyali ve birçok bilimsel çalışmadan henüz Türk bilim adamları tarafından yeterince istifade edilemediği dikkati çekmiştir. Bu sebeple İngiliz arşiv materyali ve bilimsel çalışmaları daha yoğun olarak kullanılarak söz konusu bilgiler bilim camiasının istifadesine sunulmaya gayret edilmiştir.

    İkinci sebep; dünyada özellikle batıda Türk belgelerinin yanlı olduğu yönünde bir kara bir propaganda yapılmaktadır. Bu sebeple, İngiliz belgeleri ve bilimsel çalışmaları öncelenerek, Osmanlı belgelerindeki bilim camiasınca malum mevzuların, vuzuha kavuşması ve teyit edilmesi hedeflenmiştir.

    Üçüncü sebep; yaptığımız araştırmalarda, Ermeni meselesinin, bir emperyalist kurgu ürünü olduğu kanaatini uyandırmıştır. Dolayısıyla bu kurgunun izlerinin ancak yine batı arşivlerinde sürülebileceği görülmüş, Osmanlı arşivlerinde ise ancak sonuçların takibinin yapılabileceği anlaşılmıştır. Bu sebeple asıl plan ve niyetlerin ortaya çıkarılabilmesi için İngiliz arşiv materyalleri, bilimsel çalışmaları yanında da kısmen Amerikan arşiv materyallerine daha fazla yer verilmiştir.

    Dördüncü sebep ise bu çalışmayı yapmaktaki esas amacımızdır. Bu çalışmayı yapmaktaki esas amacımız, Ermeni meselesindeki gerçeklerinin ortaya çıkmasına ve dolayısıyla da Ermeni meselesinin çözülmesine katkı sağlamaktır.

    Ermeni meselesinin sadece Türkiye’de ve sadece Osmanlı arşiv belgeleri kullanılarak çözülmesi pek mümkün görünmemektedir. Çünkü Türk tarafı açık yüreklilikle kendi arşivlerini delil olarak sunmaktadır. Bununla birlikte, bir suç eğer yoksa zaten olmadığına dair herhangi bir belgenin de bulunmasının mümkün olmayacağını düşünürsek ve Ermenilerin de iddialarını desteklemek üzere kendilerine ait bir arşivin olmadığını göz önünde bulundurursak ne olduğunu anlamak için üçüncü bir boyuta ihtiyaç duyulacağı muhakkaktır.

    Türk tarafı Osmanlı arşiv belgelerine dayanarak kendi haklılığından emindir. Ancak ortada cevaplanması gereken Ermeni iddiaları bulunmaktadır. Ermeni iddialarının cevaplanabilmesi için I.Dünya Savaşı öncesinde, sırasında ve sonrasında Ermeniler ile ortaklık içinde bulunan İngilizlere ait belgeler ve bilimsel çalışmalar önem kazanmaktadır. Dolayısıyla Ermeni iddialarına esaslı bir cevap buluna bilmesinin yolu İngiliz arşiv materyallerine ciddi bir şekilde müracaat gibi görünmektedir.

    Böylelikle bizde Ermeni meselesi ile ilgili Osmanlı Devleti’ni 19.yüzyılın sonlarında ve 20.yüzyılın başlarında en çok sıkıştıran devlet olan İngiliz arşivleri ve arşiv temelli bilimsel çalışmalarına müracaat ederek meselenin anlaşılması ve çözülmesi yönündeki ülkemizdeki gayretlere bir nebzede olsa katkı sağlamak istedik.

    Bu çalışmada öncelikli sorumuz Neden Ermeniler? idi. Bundan sonra ise İngilizlerin Ermenilere yönelik ilgisinin kökeni neydi? ve İngiliz-Ermeni birlikteliği nasıl ilerlemişti?. Araştırma ilerledikçe de İngiliz-Ermeni ittifakının siyasî ve sosyal sonuçları neler oldu? sorusuna cevap bulunmaya çalışıldı.

    Bu bağlamda, çalışmanın birinci bölümünde, Türk-İngiliz ilişkilerinin başlaması ve gelişmesi anlatılmakta sonra da öncelikli sorumuz, Neden Ermeniler?e cevap aranmaktadır. Yine birinci bölümde İngiliz-Ermeni işbirliğinin tesisi, bu işbirliğinin ticarî ve siyasî sonuçlarından bahsedilmektedir.

    İkinci bölümde milletlerarası rekabetin Ermenilere tesirinden bahisle İngilizlerin gerçekleştirdiği Ermeni transformasyonunun sosyo-politik etki-tepki ve tesirlerinden bahsedilmektedir.

    Üçüncü bölümde ise, Ermenilerin İngilizler ile ittifakının hem İngilizler hem Ermeniler hem de Türkler açısından hukukî yansımaları, siyasî ve sosyal sonuçları izah edilmeye çalışılmıştır.

    Bu çalışmanın hazırlanışı sırasında öncelikle Başbakanlık Osmanlı Arşivlerinde araştırmalara başlanmıştır. Buradan elde edilen bilgilerin ön değerlendirmesinden sonra buraya kadar bahsedilen gerekçeler ile öncelikle İngiltere’ye gidilerek İngiliz arşiv ve kütüphanelerinde araştırmalar yapılmıştır. İngiltere’deki araştırmayı müteakiben kısa süreliğine ABD’ye gidilerek burada da bir dizi inceleme yapılmıştır. Söz konusu ülke ve kütüphanelerindeki çalışmaları kendi imkânlarımla finanse ettiğim, herhangi bir yerden burs veya yardım görmediğim için çalışma içerisindeki eksiklik ve kusurların bu nazarla değerlendirilmesini temenni ederim.

    Bu araştırmalar neticesinde Türkiye’de ve yurtdışında bugüne kadar yapılmış çalışmalardan sınırlı süre içinde ulaşabildiklerimiz bir araya getirilerek değerlendirmeye başlanmıştır. Değerlendirme aşamasından sonra da yazım aşamasına geçilmiştir.

    Her şeye rağmen tüm imkânları zorlayarak ortaya çıkan bu çalışmada her zaman desteğini yanımda bulduğum kıymetli Hocam Prof. Dr. Ali Arslan’a, öncelikle teşekkürü bir borç bilirim. Onun anlayış ve hoşgörüsü olmasa bu çalışma bitmeyecekti. Sayın Doç Dr. Deniz Ekinci’ye coğrafya konusundaki katkı ve yönlendirmeleri dolayısıyla da müteşekkirim. Ayrıca kıymetli Hocalarım Sayın Prof. Dr. Mehmet Saray’a, kitap ve çalışmalarından ilham aldığım Sayın Prof. Dr. Cezmi Eraslan’a ve çalışmanın tashihi konusundaki katkılarından dolayı Doç. Dr. Halil Bal’a, tavsiye ve yönlendirmelerinden dolayı Doç. Dr. Arzu Terzi ve Prof. Dr. Süleyman Beyoğlu’na da ayrıca teşekkürü bir borç bilirim.

    Kaynak ve kitap konusunda yardımlarını esirgemeyen vefalı arkadaşım Sayın Dr. İsmet Üzen’e, mesai arkadaşım, Bülent Yıldırım’a, Abdurrahman Bozkurt’a da teşekkür ederim. Çalışmanın tashihindeki katkılarından dolayı Çağlar Çetinkaya ve Kadir Peker’e de ayrıca teşekkür ederim.

    Ayrıca İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri ve Almanya’daki araştırma ve çalışmalarımda emeği geçen Sayın Mahmut Günaydın, Yusuf Çalış, Mehmet Said Güney, Ali Bayındır’a da teşekkür ederim.

    İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, Başbakanlık Osmanlı Arşivleri çalışanlarına ve BOA genel müdür yardımcısı Sayın Doç. Dr. Mustafa Budak’a, Beyazıt Kütüphanesi, Boğaziçi Üniversitesi Kütüphanesi, Ortadoğu Teknik Üniversitesi Kütüphanesi, Bilkent Üniversitesi Kütüphanesi, Milli Kütüphane, İBB Atatürk Kitaplığı, İngiliz Devlet Arşivi (Public Record Office), British Library, Times Gazetesi, Oxford ve Cambridge Üniversiteleri Kütüphaneleri, Library of Congress çalışanlarına ve New York Times’a ayrıca teşekkür ederim.

    Halil Ersin Avcı

    Fatih 2010

    İÇİNDEKİLER

    ÖNSÖZ

    KISALTMALAR

    Giriş

    I. BÖLÜM

    1.Ermenilerin Yaşadığı Yerler Ve Ermeni Ticaret Ağının Oluşumu

    1.1. Ermeni Kimliğinin Korunmasında Ermeni Kilisesinin Rolü

    2. İngilizler İle Ermenilerin İlk Teması

    2.1. İngiliz Moskova Kumpanyası (Şirketi) (The Muscovy Company)

    2.1.1 İngiliz Moskova Kumpanyası’nın (The Muscovy Company) Kuruluşu

    2.1.2. Anthony Jenkinson ve Seyahatleri

    2.1.3. İngiltere(Balina) ve Rusya(Ayı)

    2.2. İngiliz Levant Kumpanyası (The Levant Company)

    2.2.1. Ortadoğu Ticaret Yolları

    2.2.2. Ortadoğu’nun Etkin Tüccarları, Ermeniler

    2.2.3. İngiliz Levant Kumpanyası(The Levant Company) ve İzmir’in Yükselişi

    2.2.4. İzmir’in Yükselişi

    3. İngiliz Doğu Hind Kumpanyası (The East Indıa Company) İle İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ni Bypass Politikası Ve İngiliz-Ermeni İttifakının Kuruluşu

    3.1. İngiltere’nin İran ile Teması ve Ticaret Yollarını Değiştirme Girişimleri

    3.2. Doğu Hind Kumpanyası(The East India Company)

    3.2.1. Doğu Hind Kumpanyası(Şirketi)’nın Kuruluşu ve İran ve Basra Körfezindeki Faaliyetleri

    3.2.2. İngiliz-Ermeni Ticarî Ortaklığının Başlaması veya Ermeni Dünya Ticaret Merkezi Yeni Culfa

    3.2.3. Doğu Hind Kumpanyası’nın Hindistan Ve Ötesindeki Faaliyetleri

    3.2.4. İngiliz-Ermeni İttifakı

    II. BÖLÜM

    1. Büyük Güçlerin Rekabeti:

    1.1. Sömürgecilik Anlayışının Değişimi

    1.2. İngiltere’nin Diğer Güçlerle Osmanlı Toprakları Üzerinde Rekabeti(19.-20.yy)

    2. Ermenilerin Nüfuz Alanına Ayrılması Veya Ermeni Reformasyonu

    2.1. Ermeni Reformasyonu

    2.1.1. İtalyan Katolik Misyonerlerinin Ermeni Reformasyonu (14–17.yy’lar)

    2.3. 18.Yüzyıl İtalyan-Fransız Eksenli Ermeni Reformasyonu

    2.4. Rus Reformasyonu

    2.5. Parayla Gelen Değişim ve İngiliz Reformasyonu

    2.6. Ermenilere Yönelik İngiliz-Amerikan Misyonerlik Faaliyetleri

    2.7. Osmanlı Ermenilerinin Dönüşümü (Transformasyonu)

    2.7.1. Ermeni Dönüşümümün Sonucu, Ermeni Ayrılıkçı Örgütleri

    2.7.2. İngiliz Destekli Ermeni Ayrılıkçı Hareketleri

    3. İngiliz 5. Kol Faaliyetleri Vasıtasıyla Osmanlı Coğrafyasında Ermeni Formülünü Gerçekleştirmek İçin Kullandığı Araçlar

    3.1.İngiltere’nin Jeostratejik İstihbarat Yapılanması

    3.2. İngiliz Ermeni Dernekleri

    3.3. İngiltere’nin 20.Yüzyılın Başlarında Osmanlı Coğrafyasındaki Stratejik ve Jeopolitik Öncelikleri

    4. II. Meşrutiyet İlan Edildiği Dönemde Ermeniler İle İlgili Gelişmeler

    4.1. Osmanlı Devleti’nin Doğusu ve Türk-İran Sınırı

    4.2.İzmirliyan’ın İstanbul’a dönüşü

    4.3. Osmanlı Kabinesinde Ermeni Bakan Değişikliği

    5. Adana Ermeni Olayları:

    5.1. Adana Ermeni Olayları’nın Analizi

    5.2. İngiliz Psikolojik Harekâtı Açısından Adana Ermeni Olaylarının Etkileri

    5.3.Karşı Tezler

    6. İzmirliyan’ın Katagikosluğu

    7. Adana Ermeni Olaylarından Sonraki Siyasî Ortamda Ermeniler(1909-1912)

    8.Ermeni Reformları veya Doğu Anadolu’nun Balkanlaştırılması

    8.1.Birinci Adım

    8.2.İkinci Adım

    9. Dünya Savaşı’nda Türkiye Ermenilerinin İsyanı

    9.1. Dünya Savaşı Öncesinde Erzurum’da Toplanan 8. Daşnak Dünya Kongresi

    9.2. Ermeni İsyan Hazırlıkları

    9.3. Ermeni İsyanı(Ermeni Kıyamı)

    9.4. Ermeni Ayaklanmalarına Karşı Osmanlı Hükümeti’nin Önlemi, Ermenilerin Sevk ve İskânı

    9.5. İngiliz Tepkisi

    10. İngiltere’nin İnsanlığa ve medeniyete karşı işlediği yeni suçlar veya İngilizlerin İrlanda Katliamları

    11. İngiltere’nin Ermeni Kartı

    11.1. Mısır Ermeni Kampı

    11.2. Kıbrıs Monarga Ermeni Kampı ve Ermeni Lejyonu

    11.3. İngiliz Ermeni Propagandası

    11.4. Osmanlı Karşı Önlemleri

    III. BÖLÜM

    1.Ermenistan Cumhuriyeti

    1.1.Kuruluşu

    2.Türk-Ermeni İlişkileri (1918-1919)

    3.Ermenistan Cumuriyeti’nin İdaresi

    4.Ermenistan Cumuriyeti’nin Sınırları

    5.Sevr Antlaşması ve Ermeni Melesesi’nin Hukuken Çözülmesi

    5.1.Azınlık Kavramı

    5.2. Misak-ı Millî

    5.3. 10 Ağustos 1920 Sevr Antlaşması

    5.3.1. Anahatları İle Sevr Antlaşması’nın Hükümleri

    5.3.2. Ermenistan ile ilgili 88-93. Maddeler

    5.3.3. Sevr Antlaşması’nın Azınlık Hakları İle İlgili 140-151. Maddeleri

    5.3.4. Sevr Antlaşmasının Emval-i Metruke(Terk Edilmiş Mülkler) ile ilgili 144. Maddesi

    5.3.5. Sevr Antlaşması’nın Savaş Suçları ile ilgili 226-230. Maddeleri

    5.4. Sevr Antlaşması’nın İmzası’ndan Önce Ermeniler İle İlgili Hükümlerinin Uluslararası Hukuka Aykırı Bir Şekilde Uygulanmaya Başlanması

    5.4.1. Ermenilere Karşı İşlenen Sözde Suçlarla İlgili Türk Divan-ı Harpleri veya Divan-ı Harbî Örfînin Kurulması

    5.4.1.1.Beşinci Şube Komisyonu

    5.4.1.2. Tetkîk-i Seyyiat veya Mazhar Soruşturma Komisyonu

    5.4.2. Divan-ı Harp Mahkemeleri

    5.4.3. İngiliz Malta Mahkemeleri ve Uluslararası Hukukun İhlali

    6. Mütareke Döneminde Türk Vatandaşlarına Karşı Gerçekleştirilen Ermeni Suikastleri veya Ermeni Nemesis Operasyonu(Operation Nemesis)

    6.1. Suikaste Uğrayan Belli Başlı Kişiler

    6.2. Talat Paşa Suikastı

    6.3. Shahan Natalie

    6.4. Soghomon Tehlirian

    7. Sevr Antlaşması İle İlgili Bir Değerlendirme

    8. Ermenistan Cumhuriyeti’nin İngilizler için Önemini Kaybetmesi ve Ermenistan Cumuriyeti’nin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne İlhakı

    9. İngiltere’nin Türkiye’ye Yönelik Politikası’nın Değişmesi

    10. Lozan Barış Antlaşmasında Ermeniler

    SONUÇ

    EK 1

    EK 2

    EK 3

    KAYNAKÇA

    KISALTMALAR

    ABD: Amerika Birleşik Devletleri

    ADM: Admiralty

    age: Adı geçen eser

    agm: Adı geçen makale

    agt: Adı geçen tez

    Bkz.: Bakınız

    BL : British Library

    BOA: Başbakanlık Osmanlı Arşivi

    C: Cilt

    Cmd: Command

    çev.: Çeviren

    D.: Domestic

    DH.: Dahiliye

    D.İ.A: Diyanet İslam Ansiklopedisi

    DNI: Department of Naval Intelligence

    E.: East

    Ed.: Editör

    EMST: Ermeni Meselesinin Siyasî Tarihçesi

    ERAREN: Ermeni Araştırmaları Enstitüsü

    F: Folio

    FO: Foreign Office

    H.M.S.O.: Her/His Majesty’s Stationary Office

    HMS: Her/His Majesty’s Service

    HR. MÜ.: Hariciye Mütareke

    HR. SYS.: Hariciye Siyasî

    IB: Intelligence Branch

    Ibid: Aynı yerde

    ID: Intelligence Department

    IOR: India Office Library and Records

    İ.DH: İrade Dâhiliye

    İRA: İrlanda Kurtuluş Örgütü

    Loc. cit: Aynı yerde

    ME: Middle East

    MEB: Milli Eğitim Bakanlığı

    MID: Military Intelligence Department

    MKT: Umur-u Mektubî Kalemi

    MO: Military Operations

    MI: Military Intelligence

    MUİ: Muhaberat-ı Umumiye Dairesi

    M.V.: Meclis-i Vükela

    NID: Naval Intelligence Department

    No: Numara

    PRO: Public Record Office

    RG.: Record Group

    s.: Sayfa

    SC: Special Collections

    SP: The State Papers

    TBMM: Türkiye Büyük Millet Meclisi

    TİT: Türk İnkılâp Tarihi

    TTK: Türk Tarih Kurumu

    USNA: United States National Archives

    Vol: Volume

    WO: War Office

    Giriş

    A) Türk-İngiliz İlişkilerinin Başlangıcı ve Gelişmesi

    Türkler ile İngilizlerin ilk teması I. Haçlı Seferi sırasında, Haçlıların 1098 yılındaki Antakya kuşatması esnasında gerçekleşti. Haçlıların Antakya kuşatması esnasında İngilizler bir filo göndererek Haçlı seferine katılmışlardı. Uzun süren Antakya kuşatmasında Haçlı Ordusu, bir türlü teslim olmayan Antakya’yı ancak Firuz isimli şehrin savunmasında görevli Ermeni asıllı mühtedi bir komutanın yardımıyla ele geçirebilmişlerdi. Firuz gizlice şehrin kapılarını Haçlı Ordusuna açmış şehri savunan Türk Ordusu büyük bir katliama uğramıştı¹. Böylelikle Türkler, İngilizler ve Ermeniler belki de tarihte ilk kez aynı mekânda bir araya gelmiş oldular.

    Türkler ve İngilizlerin ikinci karşılaşması III. Haçlı Seferi sırasında oldu. III. Haçlı Seferi’ne komuta eden İngiltere Kralı Arslan Yürekli Richard(1189–1199)’a karşı savaşan, Selahattin Eyyubi’ye Haçlılara karşı mücadelesinde Türk beyleri de yardım etmişlerdi. Böylece Türkler ve İngilizler bir kez daha savaş alanında karşılaşmış oldular. Kral Richard, bu savaşta sadece Türkler ile karşılaşmakla kalmamış aynı zamanda devrin ana ticaret yollarının geçtiği Antakya, Halep ve civarı (Kınnesrîn bölgesi) ile Suriye-Ürdün bölgesinin önemini de kavramıştı. İngilizlerin burada elde ettiği bu ön bilgiler 15 ve 16. yüzyıllarda işlerine çok yarayacaktı. İngilizlerin Haçlı Seferlerinde elde ettiği bu bilgiler 16. yüzyıldan itibaren Akdeniz coğrafyasında faaliyete geçtiklerinde Ön Asya’ya gelmelerinde önemli bir etken olmuştur denilebilir. İngilizler 16.yüzyıldaki gelişlerinde bu sefer savaşa değil ticaret yapmaya geleceklerdi.

    Büyük bir fiyasko ile biten, III. Haçlı Seferi’nde Türkler ile İngilizlerin ikinci karşılaşmasından sonra Türkler ile İngilizlerin üçüncü karşılaşması 1396 yılında Niğbolu Savaşı sırasında yine Osmanlı Devleti’ne karşı gerçekleştirilen bir Haçlı Seferi sırasında oldu. Yani Türkler ve İngilizlerin teması yine bir savaş alanında gerçekleşti. Ancak bu karşılaşmadan sonra uzun zaman boyunca neredeyse 16. yüzyıla kadar bir Türk-İngiliz temasından bahsetmek mümkün olmayacaktır.

    Kıta Avrupası’ndaki devletler ile Türkiye’nin ilişkilerinin başlamasına nispetle Türk-İngiliz siyasî ilişkilerinin başlamasındaki gecikmenin başlıca etkeni coğrafî uzaklıktır. İngiltere ile Türkiye’nin birbirine uzak olması Türk-İngiliz ilişkilerinin başlamasını geciktirmiştir. Bundan başka İngiltere 14. ve 15. yüzyıllarda hatta 16. yüzyılda bile küçük bir devletti. Bu sebeple henüz denizler ötesi büyük emelleri takip etmekten uzak bulunuyordu. Ayrıca Fransa ile giriştiği Yüzyıl Savaşları, sosyo-ekonomik geriliği İngiltere’yi 16. yüzyılın ortalarına kadar kendi adasına hapsetmiştir.

    Türk-İngiliz ilişkilerinin başlamasına giden süreci tetikleyen gelişmelerin başında 16. yüzyılda İngiltere’nin hızla gelişmeye başlaması, nüfusun giderek artması, halkın yiyecek ve diğer mamullere olan ihtiyacının adadan karşılanamaması İngiliz tüccarlarını adanın dışında ticaret yapmaya yöneltmiştir. Bundan başka Britanya Adası’na mal getiren Venedik, Ceneviz ve Hollanda tüccarlarının tekelinden kurtulmak isteyen İngiliz tüccarları söz konusu ülke tüccarlarının getirdiği mallarının kaynağına yani Doğu’ya yönelmişlerdir.

    Bu yöneliş İngiliz tüccarlarının Akdeniz’e girmesine sebep olmuş başta tek tük gelen İngiliz gemilerinin sayısı 16. yüzyıl boyunca giderek artmıştır. 16. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin Akdeniz’de ve dünyada bir süper güç olarak varlığı, İngiliz’lerin bu devleti dikkate almaksızın Akdeniz’de ve Ortadoğu’da herhangi bir faaliyette bulunamayacaklarını anlamaları ve İngilizlerin Osmanlı Devleti’ni baypas etme girişimlerinin akamete uğraması, Türk-İngiliz ilişkilerinin başlamasında önemli bir etken olmuştur.

    İngilizler başta Müslüman Türkler ile iş yapmayı tercih etmemişlerdir. Özellikle Ege coğrafyasında yaşayan Rum tüccarlarıyla ve yer yer daha önce tanıdıkları Venedik ve Ceneviz tüccarları aracılığıyla Türkler ile dolaylı olarak iş yapmaya başlamışlardır.

    Ancak Venedik ve Cenevizlierin aldığı yüksek komisyonlar, Rumların aracı ve komisyoncuların ikircikli davranışları İngilizleri Türkler ile doğrudan temas etmeye yöneltmiştir. Bu gayret, Osmanlı Devleti ile iyi bir kapitülasyon antlaşması yapmış olan Fransa’nın tepkisine yol açmıştır. Fransızlar eski rakipleri olan İngilizlerin kendilerinden habersiz Türklerle temas etmelerini istememişler ve bu ilişkileri sabote etmek için ellerinden geleni yapmışlardır.

    İngilizler, rakip tüccarların her türlü girişimine rağmen İstanbul’daki gerek Yahudi, gerekse bir kısım güvenilir Rum iş ortaklarını kullanarak önce Osmanlı Sarayı’ndaki belirli yöneticilere sonra vezirlerle daha sonra sadrazamla hatta en sonunda Sultan III. Murat ile görüşmeyi başarmışlardır.

    1579 Yılında resmî olarak başlayan Türk-İngiliz ilişkileri, gelişen bazı siyasî olayların etkisiyle daha çok ticarî yönde hızla gelişmiştir. İstanbul’daki Osmanlı sarayındaki görüşmeleri neticesinde istediklerine ulaşmayı başaran İngilizler 1580 yılında İngiliz tüccarı ve elçisi William Harborne vasıtasıyla bir imtiyaz elde etmeyi başarmışlar ve Akdeniz’de kendi bayraklarıyla ticaret yapma hakkını kazanmışlardır.

    Osmanlı Devleti’nin 1578–1590 yılları arasında İran’a karşı, 1593–1606 yılları arasında da Avusturya’ya karşı giriştiği savaşlarda çok ihtiyaç duyduğu barut, tüfek gibi harp araç gereçleri ve bunların imali için gerekli olan hammadde, özellikle de kalay, kırık çanlar, çelik, güherçile gibi malzemeler İngilizler tarafından tedarik edilmiştir². Osmanlıların bu dönemde takip ettiği kapitülasyon politikasının iki önemli amacı şuydu: Birincisi, yabancı devletlere bahşettiği tek taraflı kapitülasyonların sonucu olarak ihraç ve ithal mallarından gümrük vergisi almak suretiyle hazineye gelir sağlamak. İkincisi, kendi çıkar ve politikalarına yardımcı olacak batılı merkantalist devletlerden istifade etmek ve onları birbirine karşı kullanmaktı³.

    İngiliz tüccarları, Sultan III. Murad’tan (1574–1595) Mayıs 1580 tarihinde serbest ticaret için bir ahidname aldıktan sonra, İngiltere Kraliçesi Elizabeth’e (1553–1603) başvurarak 1581’de The Levant Company veya Turkey Company kurmayı başarmışlardı. İngiliz tüccarları, İngiltere kral ve kraliçelerinin desteği ve bu kumpanya aracılığıyla Doğu Akdeniz bölgesindeki ticarî faaliyetlerini 1825 yılına kadar sürdürmeye muvaffak oldular⁴. İlk kapitülasyonların bahşedilmesinden sonra da III. Murad ile Kraliçe Elizabeth arasındaki yazışmalar devam etmiştir. III. Mehmed (1595-1603) döneminde önceki antlaşmaların teyit edilmesinin yanı sıra, 1601 yılında bazı yeni hükümleri ihtiva eden yeni bir kapitülasyon fermanı verilmiştir. Bu kapitülasyon ile birlikte, İngiliz tüccarının Osmanlı ülkesindeki hakları köklü bir şekilde düzenlenmiştir. Ayrıca bu kapitülasyon, İngiltere ile Osmanlı Devleti arasındaki siyasî ve ekonomik ilişkileri düzenleyen ve bu ilişkilerin temelini teşkil eden bir vesika halini almıştır. 1601 Kapitülasyonu sayesinde İngilizler, Osmanlı devlet adamlarının nazarında ticarî ve siyasî işler konusunda Fransızlar kadar hatta daha da güvenilir bir millet olarak kabul edilmişlerdir ⁵

    Bu kapitülasyonlar, 1675 yılına kadar her padişah döneminde yenilenmiş ve gerekli durumlarda yeni maddeler eklenmiştir. 1675 ahidnamesi ise Osmanlıların İngilizlere verdiği kapitülasyonların sonuncusu olup bu tarihten sonra gelen padişahlar tarafından da onaylanmıştır⁶. Daha sonraki dönemlerde her iki ülke arasında yapılan 1809 Kal’a-yı Sultaniye ve 1838 Balta Limanı antlaşmalarıyla karşılıklı görüşmelere dayalı antlaşma yapma dönemi başlandığı söylenmektedir⁷. Ancak 19.yüzyıldan itibaren Türk-İngiliz ilişkilerinde tek taraflı İngiliz dayatması ile yapılan antlaşmalar dönemi başlamıştır denilse daha uygun olacağı kanaatindeyiz. Çünkü 1838’den itibaren İngiltere ile yapılan antlaşmalarda Osmanlı Devleti’nin iradesi değil İngilizlerin iradesi baskın çıkmış, antlaşmalar İngiltere’nin isteğine göre yapılmıştır. Dolayısıyla görünüşte karşılıklı görüşme olsa bile sonuçları itibariyle 19.yüzyıldan itibaren Türk-İngiliz ilişkilerinde İngiliz baskın diplomatik ilişkiler dönemi olarak ortaya bir tablo çıkmaktadır.

    B) Türk-İngiliz Siyasî İlişkilerinin Başlamasının Sebepleri

    1579’da Türk-İngiliz ilişkileri resmî olarak başladığı sıralarda, Avrupa’nın İspanya, Portekiz gibi sömürgeci devletleri topraklarına toprak katarken, İngilizlerin Britanya Adaları dışında denizaşırı herhangi bir toprağı yoktu. Dolayısıyla da sömürge yarışında da çok gerilerde bulunuyorlardı.

    Kraliçe I. Elizabeth’in(1558–1603) tahta geçişiyle birlikte İngiltere, Doğu’nun zenginliklerinden nasiplenme, genişleme ve denizaşırı toprak edinme politikası takip etmeye başladı. Donanmasının zayıflığı nedeniyle, güney yönünde devrin güçlü İspanya Krallığı ile mücadele etmesi olanaksızdı. Bu durumda İngiltere için ya çok çetin iklim şartlarına ve acımasız koşullara sahip Kuzey Denizi yolunu kullanma ya da Doğu Dünyasında kendisini koruyup kollayacak müttefik bir devlet bulmaktan başka çare kalmıyordu⁸.

    Devrin, Müslüman ve Hıristiyanları birbirine düşman ve ayrı gören anlayışına rağmen, sadece siyasi değil aynı zamanda Hıristiyan İngiliz tebaasının kâfirler ile ticarî ve sosyal münasebetler kurmasının önünü açan ve bu münasebetleri başlatan ilk İngiliz Hükümdarı, Kraliçe Elizabeth olmuştur⁹.

    Osmanlı hükümdarı Sultan III. Murad ile İngiltere Kraliçesi Elizabeth arasında Türk-İngiliz ilişkilerinin başlamasının karşılıklı iki ülke çıkarları açısından birçok sebepleri vardır.

    Öcelikle, 1570’li yılların başına kadar İngiltere, ipek ve baharat ihtiyacını Belçika’daki Anvers pazarından veya Fransa yoluyla Venedikli tüccarlardan sağlıyordu. 1572’de Belçika’nın İspanya Krallığı’nca işagal edilmesi ve İngiliz-Venedik deniz ticaretinin Osmanlı-Venedik Savaşları neticesinde sekteye uğramasıyla İngiltere, en büyük ihraç malı olan yünlü tekstil ürünlerini satabileceği ve yukarıda sözü edilen ürünleri satın alabileceği yeni pazarlar aramak zorunda kaldı. Ayrıca 1580’de İspanya’nın Portekiz Krallığını da ele geçirmesi İngiltere’nin çabalarına ayrıca hız vermesini gerektirmiştir¹⁰.

    İkincisi, 1570 yılında Papa V.Pius, Kraliçe Elizabeth’i aforoz etmiş bunun üzerine de Kraliçe, İngiltere’de Protestan mezhebini ve İngiliz kilisesini kurmuştu. Kraliçe’nin aforoz edilmesi ve İngiltere’de Protestan mezhebinin kuruluşu ile İngiltere’ye saldırmak için haklı bir gerekçe arayan İspanya’nın eline önemli bir koz geçmiş oldu. Papalığın teşvikiyle Katolik İspanya, Fransa, Mukaddes Roma-Germen devleti ve bu devletin içinde yer alan Katolik İtalyan devletçiklerini karşısına alan İngiltere’nin güçlü bir müttefike ihtiyacı vardı. Belçika’yı ele geçiren İspanyollar İngiltere’ye yakın bir üs elde etmişlerdi. İspan’yanı Portekiz’i de istilasından sonra sıra İngiltere’ye gelmişti. İspanyol işgaline karşı Portekiz ve sömürgelerinde süren direnişin İspanya tarafından bastırılış hızı İngiltere’nin ömrünü belirleyecek gibi görünüyordu.

    Üçncü sebep ise, Kraliçe, Hıristiyan din adamlarına göre kâfir Osmanlılar ile işbirliği yapmanın getireceği sözümona uzak günahları yakın İspanyol tehdidine de yeğlemekteydi¹¹. Böylece global ekonomik çıkarlar ve jeopolitik beklentiler, İngiltere’deki karanlık Avrupa Ortaçağ’ının skolastik inanışlarının önüne geçmiş oldu.

    İspanya ve İran eksenli bazı siyasî gelişmeler Osmanlı Devleti’ni İngiltere ile doğrudan ilişkiler kurmaya yöneltmiştir. Esasen Osmanlı Devleti de zaten Avrupa ülkeleri ile doğrudan ticari bağlantılar kurmak niyetindeydi. İkinci olarak, İngiltere’nin silah ve cephane imalî için uygun iklim şartlarına ve yer altı zenginliklerine sahip olması sebebiyle, Osmanlı Devleti’nin çok ihtiyaç duyduğu kaliteli barut, kalay, gülle, çelik, kurşun gibi savaş hammaddelerinin İngiltere’den bolca temin edilebilirdi. Üçüncü bir sebep de İngiltere’nin coğrafî konum olarak Avrupa’nın kuzeyin bulunması ve İngiltere’ye konuşlanacak Osmanlı deniz gücünün İspanya’yı baskı altına almakta kullanılabilecek olması idi. Dördüncü bir sebep ise, Osmanlı Devleti’nin düşmanı Safevî İran ile ilişki içindeki İspanya’nın hem Osmanlı Devleti’nin hem de İngiltere’nin ortak düşmanı olması, Osmanlı Devleti’nin çıkarları açısından İngiltere ile ittifakı son derece makul ve mantıklı kılıyordu¹².

    Tüm bunlara ek olarak beşinci sebep ise İngiltere’nin Protestan mezhebini seçerek Katoliklerden ayrılması ve ikonoklastik(ikonkırıcı) bir yaklaşıma sahip olması ile Osmanlı Devleti’nin Avrupa’da takip ettiği anti-Katolik politikaya uygun bir vaziyet alması idi.

    Kraliçe Elizabeth’in Papalık tarafından aforoz edildiği ve Protestan-Katolik ilişkilerinin gerilimden çatışmaya dönüştüğü sırada 1574 yılında Osmanlı Devleti tahtına çıkan III. Murat, Fransa’ya verilen kapitülasyonları yenilemedi. Osmanlı kanunlarına göre, tahta her yeni hükümdar çıkışında diğer devletlere verilen tüm imtiyazların tekrar tasdiki gerekiyordu. 1574’de tahta çıkan III. Murad, 24 Ağustos 1572’deki Katolik Fransa’nın Protestan Fransız vatandaşlarını yok etmek üzere başlattığı, tarihe St. Bartholomew Günü Katliamı olarak geçen, on binlerce insanın öldüğü ve Rönesans Avrupası’nın bilinen bu ilk Jenosidi(soykırım)ni, gerekçe göstererek, Fransa’ya verilen kapitülasyonların yeniden onayını geciktiriyordu. Bu gecikme ve geçen zaman hem İngiltere’nin Osmanlı Devleti nezdindeki girişmelerini cesaretlendirdi hem de Osmanlı Devleti’nin dikkat ve ilgisini İngiltere’ye yöneltmesi sonucunu da doğurdu. Osmanlı Devleti’nin 16. ve 17. yüzyıllarda kendisine karşı birleşene Katolik Avrupa’ya yönelik takip ettiği Protestan ve Kalvinistleri destekleme politikasının temelleri de burada atılmış oldu¹³.

    İngiltere’nin Levant(Doğu Akdeniz) ticaretine dâhil olması ve Osmanlı Devleti ile siyasî ve ticarî ilişkilerini geliştirmesi Kıta Avrupası’ndaki belli başlı devletleri endişelendirmekteydi. Fransa ve Venedik, İngiliz malları ve tüccarlarının kâr ve çıkarlarına ortak olmasından hoşlanmazken, İspanya ve Avusturya, İngiltere’nin Osmanlı Devleti’nin yanında yer almasından dolayı stratejik açıdan endişeliydiler¹⁴.

    Osmanlı-İngiliz resmî münasebetlerinin başladığı tarih aynı zamanda 1578–1590 yılları arasındaki Osmanlı-Safevî Savaşlarının devam ettiği döneme de rast geliyordu. Savaşın uzaması acilen askerî mühimmatın teminini gerekli kılmıştı. Bu mühimmatın sadece üretim ile karşılanması mümkün olamayacağından acilen, gerekli mamul silah ve mühimmatın dışarıdan temini zorunluydu. Osmanlı Devleti’ne silah satışını kesinlikle yasaklayan Papalık sebebiyle Papa’ya bağlı olmayan İngiltere’nin silah ticaretindeki önemi artıyordu. Osmanlı Devleti savaşta en çok çelik, gülle, barut gibi savaş araç-gereçlerine ihtiyaç duymaktaydı ve bunun şimdi en kolay sağlanabileceği yer İngiltere gibi görünüyordu¹⁵.

    İngiltere açısından bulunmaz bir fırsat ortaya çıkmıştı. Papalığın Osmanlı Devleti’ne satışını yasakladığı dolayısıyla karaborsa olan bir malı şimdi İngiltere, Osmanlı Devleti için temin edecekti. Bu sadece fiyatları arttıracak bir imkân değildi. Aynı zamanda dünyaya açılmaya çalışan ancak henüz Britanya toprakları dışında hiçbir yere sahip olmayan ve ayrıca İspanyol işgali tehdidinde bulunan güçsüz İngiltere Krallığı için tarihi bir fırsattı. Eğer İngiltere bu fırsatı değerlendirebilirse, İngiliz tüccarı dışarıya açılabilecekti. Bu sayede İngiltere malî olarak güçlenirken kendisini koruması için ihtiyaç duyduğu donanmayı inşa edilebilecekti. Ayrıca İngiltere, Habsburg İspanyası’na karşı devrin süper gücü olan Osmanlı Devleti’nin desteğini sağlayacaktı. İngilizler bu himayenin önemini daha önce, Fransa örneğinde görmüşlerdi. Fransa, Habsburgların Avusturya ve Almanya kolundan Şarlken tarafından tehdid edildiğinde Osmanlı Devleti’nin himayesi sayesinde ayakta kalabilmişti. Dolayısıyla Fransa, Avrupa’daki bağımsızlığını Osmanlı himayesine borçluydu¹⁶.

    Ancak İngiltere açısından bir iç politika sorunu vardı. İngilizler henüz eğitilmiş entelektüel bir toplum olmadıkları için, hâlâ karanlık Avrupa Ortaçağı’nın skolastik basma kalıp kâfir Türkler inanışına sahiptiler. Bu sebeple Kraliçe Elizabeth, ikiyüzlü bir siyaset izlemek zorunda kaldı. Osmanlı Sultanı III. Murad ile yazışmalarında, alttan alan, İslam’a yakın ve anti-Katolik bir görünüş sergilerken, iç politikada, Türk düşmanlığını bir ölçüde desteklemiş, yapılan ticarette Türklere sadece kırık çan ve eski ikon gibi Hıristiyanca şeylerin satıldığı ve bir anlamda Türklerin Hıristiyanlığa yaklaştırıldığı propaganda edilmiştir. Bu sebeple de Osmanlı Devleti’ne ihraç edilen demir, kurşun gibi savaş hammaddesi ticaretine bu dönemde Bells Trade(Çan Ticareti) ve gönderilen ürünlere de Bells Metal(Çan Metalleri) adı verilmiştir. Bununla birlikte İngilizler tüfek, kılıç, top gibi mamulleri de satmaktaydılar¹⁷.

    Dolayısıyla, Osmanlı Devleti’nin 1578 yılında batıda Fas’ta Portekiz ile doğuda İran ile giriştiği savaşların sebep olduğu cephane ve mühimmat ihtiyacı böylelikle İngiliz silah sanayinin hızla gelişmesini sağlamıştır.

    Portekiz’in 1578’de Vadiüsseyl savaşında Osmanlı Devleti’ne yenilmesinin meydana getirdiği siyasî ve iktisadî istikrarsızlık, 1580’de İspanya’nın Portekiz’i istilası sonucunu doğurmuştur. 1640 yılına kadar ancak sömürgelerinde varlığını sürdürebilen Porktekiz Krallığı ile İngiltere arasında bu dönemde başlayan yardımlaşmada İngilizler, Portekizlilerin yardımıyla Basra Körfezi, İran ve Hindistan’a giden deniz yollarını öğrenmişlerdi.

    Türk-İngiliz yardımlaşması sadece silah ticareti ile sınırlı kalmamış, bu münasebetlerin İngiltere açısından askeri ve siyasi faydaları da olmuştur. Türk kroniklerinde Türk-İngiliz ittifakının sadece kâğıtta kaldığı bunun İngiltere açısından müspet bir netice doğurmadığı yazılıdır.

    Bununla birlikte, İspanya’ya karşı yapılan Osmanlı-İngiliz ittifakında da Türk kaynaklarında çok net bilgiler bulunmasa da İngiliz kayıtlarında 1588’deki İspanyolların Yenilmez Armadasına karşı gönderilen İngiliz donanmasının yanında Akdeniz’den gelen hatırı sayılır miktarda Müslüman Berberi savaş gemileri de bulunmaktaydı.

    İngiliz kayıtlarında geçen Berberiye tabiri Osmanlı Devleti’ne ait olan Kuzey Afrika topraklarını yani Osmanlı Garp Ocakları’nı ifade etmek üzere kullamılmıştır. Garp Ocakları, Barbaros Hayreddin Paşa’nın Osmanlı Kaptanpaşalığı’nı(Donanma Amiralliği) üstlendiği 1537 yılından itibaren Osmanlı Devleti’na bağlı bulunuyordu. Ayrıca 1578’den itibaren Fas da Osmanlı Devleti himayesinde idi. Garp Ocakları, Osmanlı Batı Akdeniz Filosu’nun yerleşik üslerinin bulunduğu, çok sayıda Osmanlı deniz askerinin yani levendlerin yaşadığı bir coğrafya idi. Dolayısıyla bu dönemde Garp Ocakları veya Berberiye’den İngiltere’ye gönüllü olarak bir donamanın gitmesi imkânsızdır.

    Buradan hareketle Osmanlı Garp Ocakları’ndan müttefik İngiltere’yi korumak üzere bilinç bir şekilde 1588 yılında, İspanyol Yenilmez Armadası’na karşı bir filonun gönderilmiş olması kuvvetle muhtemeldir. İngiliz kayıtlarında gelen gemi sayısı tam net olarak verilmezken 20-30 adet gemiden bahsedilmektedir. İspanyol Yenilmez Armadası’nın gemi sayısı 160, İngiliz gemi sayısı 55 olduğuna göre Garp Ocaklarından gelen 30 gemi hiç de küçümsenmeyecek bir yardımı ifade ediyordu. İttifak 1588’deki bu olaylada bitmemiştir. 1595 yılında İspanyolların, hayati derecede önemli, ticaret limanlarından ve donanma üslerinden olan Kadiz kuşatmasında İngiliz donanmasının içinde hatırı sayılır miktarda yine bu Berberi gemilerinden oluşan bir filonun da yer aldığı bilinmektedir. Anlaşıldığı üzere Osmanlı-İngiliz ittifakı klasik Osmanlı tarihlerinde anlatıldığı gibi pek de kâğıt üzerinde kalmamıştır. Ayrıca Türk limanları İngiliz korsanlarına ve İngiliz limanları da Türk korsan gemilerine açılmış bunun sonucunda Türk-İngiliz korsan gemileri Akdeniz’den Karayip denizlerine, Orta ve Güney Amerika açıklarına kadar bir alanda İspanyol ticaret gemilerinin korkulu rüyası haline gelmişlerdi¹⁸.

    Osmanlı Devleti’nin takip ettiği uluslararası askeri strateji gereğince, Osmanlı Devleti çift cepheli bir savaşa girmekten genelde kaçınmıştır. Çünkü askerlik ilmince, çift cepheli savaş zaaftır. Bu sebeple de Osmanlı Devleti’nin 1578’de Safevî İran ile giriştiği savaşın, 1588’de hâlâ devam ettiğini düşünürsek, Osmanlı Devleti’nin İspanya ve bu devirde İspanya’nın bağlaşığı ve parçası olan Habsburgların Alman-Avusturya koluna karşı açıkça savaş ilan etmeyerek, İngiltere’ye Garp ocakları vesilesi ile yardım etmesi kadar doğru bir taktik olamaz. Zaten bu yönde bir adım olarak, Osmanlı Devleti, 1585’de İspanya ile barış antlaşmasını yenilemeyerek askerî bir harekete girişeceğinin de sinyalini vermiştir.

    Görüldüğü üzere Kraliçe, İslam tehdidine karşı Hıristiyan birliği düşüncesine katılmayarak, yakın tehdit olan İspanya’ya karşı Türkleri kıymetli bir müttefik olarak görmüş ve yapılan ticareti de tarihi bir fırsat olarak değerlendirmiştir¹⁹.

    İngiltere, Osmanlı Devleti’nin yardım ve himayesiyle, büyük devlet olma yolunda ihtiyaç duyduğu zamanı, Osmanlı Devleti ile yaptığı silah ticareti ile gereken parayı ve Osmanlı Devleti’nce bahşedilen imtiyazlarla Doğu dünyasından çok ihtiyaç duyduğu hammaddeleri güven içinde ve ucuz maliyetlerle elde etmiştir.

    Lakin İngiltere gibi küçük ve Doğu dünyasından uzak bir devlet için attığı bu büyük adımın sağlam ve uzun süreli olabilmesi, İngiltere’nin söz konusu coğrafyada kendisi ile işbirliği yapacak bir ortak bulmasına bağlı idi. İngilizlerin ticarî ortağı Doğu dünyasında yaşayan Hıristiyan Ermeniler olacaktı. İngilizler ve Ermeniler birbirlerini 11.yüzyıldan bu yana tanıyorlardı. İleride görüleceği üzere İngiltere, 1555 yılında Moskovy Kumpanyası’nın kuruluşundan sonra Osmanlı Devleti’ni baypas etme niyeti ile ilk ticarî teşebbüsünü gerçekleştirip önce Volga sonra da İran’a doğrudan mal satmak istediğinde karşısına Ermeni tüccarları rakip olarak çıkacaktı.

    Ermenilere karşı ticarî hiçbir şanslarının olmadığını gören İngilizler, Osmanlı Devleti coğrafyası boyunca Balkanlardan Akdeniz havzasına ve oradan da İran ve Hindistan’a yayılan Ermeni Ticarî Ağı’nın önemini daha o zaman fark etmişlerdi.

    İngilizler Avrupa’da var olmak istiyorlarsa Osmanlı Devleti ile dostluğu devam ettirmelerinin gerektiğini anlamışlardı. Aynı şekilde eğer Doğu dünyasında da

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1