Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Şipşak Nietszche
Şipşak Nietszche
Şipşak Nietszche
Ebook294 pages3 hours

Şipşak Nietszche

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Vakti az olanlara, tüm zamanların gelmiş geçmiş en önemli ve en yanlış anlaşılan filozoflarından ŞİPŞAK NIETZSCHE! Vakti az olanlara! Hayatımızı değiştirenlerin hayatları Şipşak dizisinde! Tüm zamanların gelmiş geçmiş en önemli ve en yanlış anlaşılan filozoflarından Friedrich Nietzsche, "Ben insan değilim, dinamitim" diyordu. Gerçekten de düşünmek, hiçbir zaman Nietzsche'ninki kadar yüksek bir patlama tehlikesi içermemişti. Nietzsche, kendisini saran dünyanın, kültürün ve felsefenin darlığından mustaripti. İstediği az değildi; radikal bir şekilde "değerlerin yeniden değerlendirilmesi"ni talep ediyordu. Bu yolda ilerlerken yarattığı her eser; Tragedyanın Doğuşu'ndan Böyle Buyurdu Zerdüşt'e ve Ecce Homo'ya kadar bir çığlık, dayatma, kışkırtmaydı. Sivri dilli yazar ve mizah ustası Peter Zudeick, Friedrich Nietzsche'nin sarsıcı gücünü hâlâ koruyan eserlerini ve yaşamını zengin verilere dayanarak aktarıyor ve gerçekten zirveyi zorluyor.
LanguageTürkçe
Release dateJul 24, 2023
ISBN9786050923612
Şipşak Nietszche

Related to Şipşak Nietszche

Related ebooks

Related categories

Reviews for Şipşak Nietszche

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Şipşak Nietszche - Peter Zudeick

    DOĞAN KİTAP TARAFINDAN YAYIMLANAN DİĞER KİTAPLARI:

    https://www.dogankitap.com.tr/yazar/peter-zudeick

    ŞİPŞAK NIETZSCHE

    Orijinal adı: Nietzsche für Eilige

    © Aufbau Verlag GmbH & Co. KG, Berlin 2005

    Yazan: Peter Zudeick

    Almanca aslından çeviren: Regaip Minareci

    Türkçe yayın hakları: © Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş.

    Dijital yayın tarihi: /Haziran 2021 / ISBN 978-605-09-2361-2

    Kapak tasarımı: Geray Gençer

    Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş.

    19 Mayıs Cad. Golden Plaza No. 1 Kat 10, 34360 Şişli - İSTANBUL

    Tel. (212) 373 77 00 / Faks (212) 355 83 16

    www.dogankitap.com.tr / editor@dogankitap.com.tr / satis@dogankitap.com.tr

    Çeviren: Regaip Minareci

    Okurlarıma,

    Sağlam dişlerin ve sağlam bir miden

    Olsun isterim!

    Hele kitabımı bir sindir,

    İnan bana, o zaman benimle de uzlaşacaksın!

    Friedrich Nietzsche, Şen Bilim

    Önsöz

    Eserlerinden önce yaşamı

    Nietzsche’nin her dediğini ciddiye alan, ona inanan bitmiştir.

    Thomas Mann

    Kalem karalıyor: Canı cehenneme!

    Ben karalamaya mahkûm mu edildim?

    Uzanırım ben de cesurca mürekkep hokkasına

    Yazarım kalın mürekkep ırmaklarıyla.

    Nasıl da akıyor yoğun ve geniş!

    Nasıl da başarıyorum elimi neye atsam!

    Gerçi anlaşılır değil bu yazı

    Ama ne fark eder? Kim okuyor ki yazdıklarımı?¹

    Friedrich Nietzsche, bu soruyu sormakta haklıydı. Bu kısa şiiri 1882 yılında kaleme aldığında, yazdıklarını okuyan kimseler yoktu. Ancak köprülerin altından çok sular aktı. İngiliz The Philosophers’ Magazine dergisi 2001 yılında okurlarına, Batı felsefesinin en büyük eserlerini sormuştu. Nietzsche’nin İyinin ve Kötünün Ötesinde’si, Hegel’i, Heidegger’i, Hobbes’i açık ara geride bırakarak ilk ona girmişti. Bununla kalmamış, Nietzsche Böyle Buyurdu Zerdüşt’üyle ilk onda yer alarak, en önemli kırk eserin arasında da yerini almıştı. Ne var ki bu listeler, adı geçen kitapların okunduğu anlamına gelmiyor.

    Nietzsche’nin, dünyanın en çok alıntı yapılan düşünürü olduğunu her yerde duyarız. Aynı sav, René Descartes ve onun gibi diğerleri için de geçerlidir. Yapılan alıntıları oturup saymış olan biri var mıdır gerçekten? Nietzsche yaşamöykücüsü Werner Ross, Lexikon der Nietzsche-Zitate² adlı kitabın önsözünde, felsefe çalışmaları için ya da herhangi bilimsel amaçla yapılan alıntıların, en çok alıntı yapılan yazar olmaya yetmediğini yazmıştır. Nietzsche’den ayrıca, sansasyon yaratacak her şeye açık olan, günübirlik yaşayıp bir şeyler çiziktiren entelektüel avareler de alıntı yapmışlardır.

    Gerçekten de Nietzsche’nin cümleleri alıntı yapmaya çok uygundur. Nietzsche –tıpkı Schopenhauer gibi– yaşamın bütün koşullarına uygun tam bir alıntı fabrikasıdır. Dikkat çekici ve kışkırtıcı bir üslupta, yani alıntıya uygun yazar. Nietzsche külliyatının yayıncılarından biri olan Giorgio Colli’nin sert bir uyarısı vardır: Nietzsche’nin sözlerini kullanarak onu yorumlamaya kalkan, taklitçidir. Çünkü bu yolla, özgün sözcükler ve cümlelerle keyfince ve ustalıkla oynayarak, aslında kendi söylemek istediği her şeyi Nietzsche’ye söyletebilir. Bu düşünürün madeninde her metal mevcuttur: Nietzsche söylenecek her şeyi ve özellikle de her şeyin aksini söylemiştir. Bu elbette yalnızca Nietzsche için olmasa da, özellikle onun için geçerlidir. Bu ikilemden kaçış yoktur. Nietzsche gibi tartışılan bir düşünür hakkında bir şey söylemek isteyen, savını belgelemelidir. Alıntılar, belgelerdir.

    Nietzsche’nin dikkat çekmeye, çarpıcı sözcükler üretmeye ve başlık atmaya olan yatkınlığı aslında onu Vakti az olanlara Şipşak serisi için biçilmiş kaftan yapmaya yetebilirdi. Ancak gerçek hiç de göründüğü gibi değildir. Nietzsche kendini, Yazarken, ‘Vakti az’ olan insanları çaresizliğe düşürecek kadar ileri gitmem anlayışını düstur edinmiş, yavaş okumayı öğreten kişi olarak görür. Söylemi şudur: Her şeyi ‘bir anda bitirme’ gayreti içinde olan ahlaksızlık, kan ter içinde işgüzarlık ve de telaş çağının ortasında, kendimize zaman tanıyalım, sakinleşelim, yavaşlayalım [...]. Nietzsche, okurlarından kesinlikle modern insan gibi davranmalarını değil de, daha çok inek tarzı bir yaklaşım, yani "geviş getirme"lerini ister. Bu noktada bir uzlaşmaya varılabileceğine inanır: Alman halk bilgeliği ve Asya felsefesi şunun bilincindedir: Özellikle de vakti dar olan kişi, önemsediği işlerini ağır ağır yapmalıdır. Geviş getirme zaten sonrasında gelişecektir.

    Iorgio Colli’ye göre Nietzsche, söylenecek her şeyi ve her şeyin aksini söylemiştir. Yorumcular da onunla aynı görüştedir. Ayrıca Nietzsche hakkında da söylenecek her şey ve her şeyin aksi söylenmiştir. Nietzsche edebiyatının pek çok yazarı neredeyse hiçbir konuda anlaşamazlar, ancak bir nokta hariç: Bu adam bütün düşünürlerden farklı olarak, kendi felsefesini yaşamak ve kendi yaşamının, felsefesinin örneğini oluşturmasını istemiştir. Düşünürün ürünü, kendi yaşamıdır (eserlerinden öncelikli olarak). Onun sanat yapıtı işte budur der Nietzsche. Kendini çağının aşırı ucu olarak biçimlendirir, çünkü çağın kaderi onun bünyesi üzerinden yansıtılmalıdır. Bu sözler de Nietzsche uzmanı Volker Gerhardt’a aittir. Gerhardt, sonra şöyle devam eder: Eserlerin tümü, tüyler ürpertici tamamlanmayla tinsel bir çöküşe ulaşan entelektüel bir varoluşun kayıtsız şartsız, ihtiraslı, hatta yer yer şiddet içeren mizanseni olarak görünmektedir. Aristoteles, Kant, Hegel gibi isimlerin yaşamları hakkında pek bir şey bilmeden bolca konuşulur ve yazılır. Oysa Nietzsche bu noktada köklü bir farklılık gösterir. Bu fark, kendiliğinden gelişmemiştir, Nietzsche böyle olmasını istediği için vardır.

    Nietzsche, meslektaşları Jean-Jacques Rousseau ve Arthur Schopenhauer ile ilgili olarak, Onların yaşamları, melodiye bir türlü ayak uydurmak istemeyen kaprisli bir bariton gibi, bilgileriyle birlikte öylesine ilerleyip gitmiştir der ve iki düşünürün de bu durumdan acı çektiklerini savunur. Nietzsche’nin yaşamdan anladığı, idrak edenin cüretli girişimlerini görmektir, onun için yaşam, zorunluluk, kötü yazgı, hele aldatmaca hiç değildir! İdrake can vermek ve onu yaşatmak, aynı zamanda kişinin kendi yaşamına destek vermesidir, yani olduğu kişi olmasıdır. "Herkes doğuştan yeteneklidir, ne var ki çok az insan gerçek bir yetenek, kısacası kendisi olabilmesine yetecek düzeyde dayanıklılık, sebat ve enerjiye doğuştan sahip olur ve de bunlara sahip olmak üzere eğitilir, yani doğumsal yeteneklerini eserlere ve davranışlarına aktarır."

    Bu, Kişi nasıl kendisi olur kavramının şimdi eserlerinden önce, yaşamın ve felsefe yapmanın dramatik bir şekilde sergilenmesi olarak betimlenmesi gerekiyor; bu yaşam ve felsefe anlayışı emsalini, hiç değilse Nietzsche’nin dönemi olan 19. yüzyıl sonlarında aramıştır.


    1. Aksi belirtilmedikçe kitaptaki şiir çevirileri çevirmene aittir. (yay.n.)

    2. Nietzsche Alıntıları Sözlüğü. (ç.n.)

    1

    Kişi nasıl kendisi olur?

    Bu çocuk acaba ne olacak? Çünkü Rab onunla birlikteydi.³ Carl Ludwig Nietzsche, oğlu Friedrich Wilhelm’in vaftizi için, Luka’nın Yeni Ahit’indeki bu çok anlamlı ayeti seçmiştir. İncil’de kastedilen bu çocuk, Elizabet ile Zekeriya’nın oğlu Yahya’dan – Vaftizci Yahya’dan başkası değildir. Birkaç ayet sonra şöyle denir: Sen de, ey çocuk, en yüce Olan’ın peygamberi diye anılacaksın. Rabb’in yollarını hazırlamak üzere önünden gideceksin.

    Adı, Friedrich Wilhelm konulan çocuk da büyük ve önemli biri olacaktır. Çünkü bütün işaretler bunu göstermektedir, en azından baba Nietzsche’nin yorumu böyledir: Kendi ekimde doğmuş, yine ekimde evlenmiştir, oğlu 15 Ekim’de, Prusya Kralı IV. Friedrich Wilhelm’le aynı günde dünyaya gelmiştir. O gün resmi bir bayramdır, çocuklar tatildedir, sokaklar ve meydanlar bayram için pırıl pırıl temizlenmiştir, kilise çanları her yeri çınlatmaktadır. Mutluluktan uçan baba Nietzsche, vaftiz konuşmasında, Farklı yıllarda hayatımın en önemli olaylarını yaşadığım ey kutsanmış ekim ayı; bugün yaşadığım ise en yücesi, en muhteşemi, evladım vaftiz edilecek! der ve şöyle devam eder: Ey bahtiyar an, ey şahane tören, ey olağanüstü kutsal eser, seni Tanrı adına kutsarım! Vaftiz, 24 Ekim 1844 tarihinde gerçekleşir. Carl Ludwig Nietzsche, karısı hâlâ lohusa yatağından kalkamadığı ve vaftiz törenine katılamayacağı halde, bu günde ısrar etmiştir. Çünkü bir başka işaret almıştır: 24 Ekim, kendi vaftiz günüdür.

    Röcken’de papazlık yapan baba için, kralın doğum gününün simgesel bir anlam taşımasının bir nedeni daha vardır. Baba Nietzsche’nin Lützen kasabasının bir semti olan Röcken’in kilise papazlığına getirilmesini Kral IV. Friedrich Wilhelm sağlamıştır. Nietzsche, saray çevrelerinde bilinen bir addır, çünkü Carl Ludwig, Altenburg Sarayı’nda Prusya prensesleri Therese, Elisabeth ve Alexandra’ya öğretmenlik yapmıştır. Kralın buna karşılık teşekkürü, onu Röcken Kilisesi’ne yerleştirmek olur. Nietzsche’nin babası koyu bir monarşisttir, saray görgü ve geleneklerine uygun davranır, özenli giyinir ve aristokrat davranışlar sergiler. Tanrısına ve kralına aynı sadakatle hizmet eden, kralın Tanrı’dan aldığı yetkiyle ülkeyi yönettiğini doğal kabul eden bir din adamıdır.

    Carl Ludwig Nietzsche için, ilk çocuğunun doğumu, Tanrı’nın ve kralın bir işaretidir. Hiç kuşkusu yoktur, dünyaya gelen, Tanrı’nın ve kralın oğludur. Çocuk, doğal olarak kralın adını taşıyacaktır ve yine doğal olarak Friedrich Wilhelm Nietzsche büyüdüğünde papaz olacaktır. Nietzsche’nin iki büyükbabası da din adamlığı yapmıştır, ayrıca babasının babaannesi, beşinci kuşaktan papaz bir ailenin kızıdır. Kaynaklar, Nietzsche’nin babasını duyarlı, müzik yeteneğine sahip bir adam olarak aktarır. Ayrıca Röcken Kilisesi’nin idari binası bütün anlatımlarda, yansıttığı huzur ve sükûnetle betimlenir.

    Nietzsche on üç yaşındayken, Hiçbir zaman unutamayacağım yerlerin başında hoş ve sakin papaz konutu gelir diye yazmıştır, çünkü devasa kalemleriyle ruhuma kazındı. Özellikle de, papaz konutunu çevreleyen bahçe ve çayırlar Nietzsche’nin anılarında büyülü yerler olarak kalır. Yeşil çitlerin ardında, çevreleri sazlıklarla sarılı dört gölet vardı. En büyük mutluluğum, bu suların arasında dolaşmak, güneşin yüzeye yansımasını ve balıkların neşeyle oynaştıklarını görmekti. Friedrich’in bulunmaktan haz duyduğu bir diğer yer, sessizce ve düşüncelere dalarak babasını izlediği çalışma odasıdır. Babası piyano başına oturup, parmaklarını tuşlarda doğaçlama gezdirirken, küçük Fritz onu dinlemeye bayılır. En azından annesi böyle anlatmıştır.

    Ufaklık aynı zamanda inatçıdır da. İşine gelmediği zaman kendini yere atar, tepinir, ağlar. Oğluna sıklıkla Herzensfritz⁵ diye seslenen anne, 1847 yılında şunları yazmıştır: Bizim Fritz’e şimdi çok otoriter davranıyoruz, sık sık da kızılcık sopası yiyor, ama yine de hiçbir şeyi umursamıyor. Nietzsche’nin babasının 1846 yılında yazdığı bir mektupta şu satırlar yer alır: Bizim Fritz kardeş, canavar bir oğlan oldu, bazen onu babasından başkası yola getiremiyor, tabii çoğunlukla kızılcık sopasının yardımıyla. Şimdi onun eğitiminin büyük bir kısmını üstlenmiş olan biri var, Aziz İsa bu, hem Aziz İsa daha şimdiden küçük Fritz’in aklına da yüreğine de yerleşti, Fritz onu dilinden hiç düşürmüyor, sürekli ‘heile Kist’ diyor.⁶ İsa ve kızılcık sopası, gerçekten çocuk beynine kazınan oldukça ilginç bir bileşim... Gelgelelim falakalar yine de etkisini gösterir: Küçük Fritz, kızdığı zaman artık kıyameti koparmaz, annesinin yazdığı gibi, tuvalete kapanır.

    Nietzsche’nin eserlerinde, kızılcık sopası ve falakalar hiç geçmez. Baba figürü daha çok yüceltilmiştir: Kusursuz bir taşra papazı! Ruh ve yürekle bahşedilmiş, bir Hıristiyan’ın bütün erdemleriyle donatılmış biri; sakin, sade ancak mutlu bir hayat yaşadı ve onu tanıyan herkes tarafından saygı ve sevgi gördü. Nietzsche, bu satırları on üç yaşındayken yazar. Üç yıl sonra, şu notları düşer: Onu ruhumda hâlâ canlıymış gibi görüyorum: Uzun boylu, çelimsiz bir siluet, ince hatlar ve içten gelen bir nezaket. Her yerde sevilen, sayılan biri, aile içinde en şefkatli eş, en müşfik baba, bütün bu özellikleriyle taşralı bir din adamının mükemmel örneği.

    Şu da gerçektir: Röcken Kilisesi asla eğlenceli bir yer değildir. Nietzsche’nin babası sakin, müzikle ilgilenen bir adam olmasının yanı sıra, otoriterdir ve konu din olunca asla taviz vermez; Prusya-Lutheran çizgisinde titiz ve hazzı reddeden bir dindarlık anlayışına sahiptir. Evet, müşfik bir babadır, ancak bu özelliği, devlet makamlarına boyun eğen, otoriter ve dayak atan bir baba olmasını engellemez. Evi, büyükanne yönetir, hiç evlenmemiş iki hala ve bir hizmetçi kız da onlarla birlikte yaşar. Yani evde kalmış kızların idaresinde bir evdir burası. Şen şakrak bir kadın olan annenin evde pek sözü geçmez, ama bu düzene uyum sağlamıştır. Protestan ve Nietzsche’lerle kıyaslandığında çok daha eğlenceli bir ailenin kızıdır. Carl Ludwig Nietzsche, karısının ailesinin onlara yakışmadığını düşünür ve ilişkileri olabildiğince soğuk tutar, çünkü olası bir skandaldan korkar. Güler yüzlü peder bu konularda dogmatik ve hoşgörüsüzdür.

    Friedrich Nietzsche, bu koşullara ya hiç tanık olmamıştır ya da gençlik ve yetişkinlik anılarında bu bölümleri bilinçli olarak atlamıştır. Üstünkörü işlenmiş de olsa, Röcken, Nietzsche’nin yaşamı boyunca huzurlu ve sakin çocukluğunun simgesi olarak kalır. Oysa bu huzur, 1848 yılındaki siyasi koşullarla bozulmuştur. Mart Devrimi onların kasaba yaşamlarını doğrudan etkilemez. Nietzsche daha sonraki yıllarda devrimle ilgili olarak, Bu ayaklanmalar Röcken’e ulaşmamıştı diye yazacaktır. Ancak karayolundan geçen, sevinç çığlıkları atan ve bayrak sallayan insanlarla dolu araçları anımsıyorum. Gelgelelim 1848 Martı babası için korkunç geçer: Kralın, Berlin’de şapkasına devrim kokartı takarak halkın karşısına çıktığını gazetelerden okuyan Carl Ludwig, gözyaşlarına boğulur, saatlerce çalışma odasına kapanır, yemeden içmeden kesilir ve kimseyle görüşmez. Sonrasında, bu olaydan söz edilmesi Nietzsche’lerin evinde yasaklanır.

    Aynı yılın ağustos ayı sonlarına doğru baba ansızın ağır bir hastalığa yakalanır. Önce şiddetli baş ağrıları çeker, çok geçmeden ayinleri yönetemez, din dersleri almak üzere kiliseye gelen Protestan gençlere ders veremez olur. Böylece keyifli, huzurlu ve sakin mutlu aile yaşamının yerini kaygı ve gerginlik almıştı. Carl Ludwig Nietzsche’nin durumu hızla kötüleşir, hiçbir tedavi yanıt vermez. Evin reisi bir süre sonra hareket edemez, göremez ve konuşamaz hale gelir. Çok sıkıntılı geçen bir yılın ardından, baba Nietzsche 30 Temmuz 1849’da, henüz otuz altı yaşını bile dolduramadan yaşamını kaybeder. Kayıtlara geçen teşhis beyin genişlemesidir; bu, o günün tıbbında beyin kanaması, beyin tümörü, felç gibi çeşitli hastalıkların tanımı olabilmektedir. Nietzsche ise, babasının ölüm nedeninden ruhsal bir hastalık olarak söz eder. Ne var ki annesi ile kız kardeşi bunu asla kabul etmezler. Anne-kız herkese Carl Ludwig’in merdivenden düşüp, başına darbe aldığını anlatırlar. Gerçekten böyle olduğuna dair hiçbir dayanak yoktur, zaten Nietzsche de bu söylenceyi desteklememekte her zaman direnmiştir. O, başka bir söylenceye tutunmuştur. On yedi yaşındayken şunları yazar: Babamın hastalığı beyin iltihabıydı ve seyri, merhum kralınkine son derece benzemekteydi. Bu korkunç olayda bile saraya dair izler olmalıydı.

    Cennetteki Tanrı, cennetteki baba

    Babası öldüğünde henüz beş yaşını bile doldurmamış olan küçük Friedrich, derinden sarsılır. En kısaları dahil, bütün biyografik anlatımlarında babasının ölümü merkezi bir rol oynar. Nietzsche, babasının kaybını her zaman önemli bir dönüm noktası olarak tanımlamıştır. Nietzsche on üç yaşındayken, Sevgili babamdan ebediyen ayrılmış olma düşüncesi bana çok dokunmuştu, çok ağlıyor ve acı çekiyordum der ve bir yıl sonra şöyle yazar: Bütün neşemiz kaçmış, yerini acıya ve yasa bırakmıştı. Bundan yaklaşık on yıl sonra yazılmış cümlelere bakalım: Thüringen eyaletinde Protestan taşralı bir din adamı olan babam, çok erken ölmüştü; bir erkek entelektinin otoriter ve üstün idaresinden yoksun kalmıştım.

    Babasının ölümü, Friedrich Nietzsche’yi başka nedenlerden dolayı da etkiler, çünkü büyük bir travmayla yüzleşmiştir. Çok sevdiği, saydığı, aynı zamanda da korktuğu babasının, 1848 yılının Eylülü’nden başlayarak bakıma muhtaç kalmasına, hızla elden ayaktan düşmesine tanık olur. Nietzsche, on altı yaşındayken, Bütün yaşamımın akışını değiştiren lanetli günlerdi der. Babamın acılarının gitgide artması, kör olması, gözlerimizin önünde erimesi, annemin gözyaşları, doktorun kederli bakışları, pusuda bir felaketin beklediğinin habercisiydi.

    Nietzsche’nin annesi 1849’da şunları yazar: Evlatlarımız da sevgili babalarının sağlığına kavuşması için bıkıp usanmadan her gün Tanrı’ya yalvarıyorlar, en büyüğümüz dört yaşındaki Fritz dün bana, ‘Dur anne, şimşeklerin çakmaya başlamasını bekle, o zaman sevgili Tanrı bizi duyacak’ dedi. Ne var ki sevgili Tanrı onları duymaz. Fritz’in gözünde, Tanrı’nın yeryüzündeki bir tür temsilcisi olan babası ölür ve sözümona her şeye gücü yeten merhametli Tanrı bunu durdurmak için hiçbir şey yapmaz. Demek ki ya çocuğun dualarını duymamıştır, duymak istememiştir ya da Tanrı’nın her şeye gücünün yettiği ve merhametli olduğu savı doğru değildir. Altı ay sonra aile sarsıcı bir olay daha yaşar ve Nietzsche’nin henüz iki yaşını bile doldurmamış olan kardeşi Joseph ölür.

    Çok geçmeden Nietzsche ailesi papaz konutunu boşaltmak zorunda kalır, çünkü kiliseye yeni bir papaz atanmıştır. Evdeki herkes; babaanne, anne, iki bekâr hala, Fritz, kız kardeşi Elisabeth ve hizmetçi kız Wilhelmine toplu halde Naumburg’a taşınırlar. Ailenin, babaanne tarafından yönetilen birkaç malı mülkü vardır, anneye ufak bir maaş bağlanmıştır; çok mütevazı koşullarda yaşarlar. Ancak her şey, babanın manevi mirasını üstlenmiş olan anne aracılığıyla ölen aile reisinin Prusya-Protestan gelenekleri doğrultusunda düzenli ve tertemiz devam eder. Cennetteki baba, küçük Friedrich için örnek figür olup çıkar. Annesi, ailesi ve babasının arkadaşları Friedrich’e papaz olabilmesi için azimle çalışması gerektiğini sürekli anımsatırlar. Genç Nietzsche de kendisinden beklenildiği gibi davranır.

    Nietzsche, 1850 yılının Mayısı’nda Bürgerschule Burschenschaft erkek okuluna yazılır. Bundan on bir yıl sonra, Kişiliğim daha o yıllarda kendini göstermeye başlamıştı diye yazar. Küçük Nietzsche, diğerlerinden farklıdır, kendini arkadaşlarından soyutlar, tuhaf davranışlarıyla dikkat çeker. Kendisi, bu tutumunda, birçok akrabasını erken yaşlarda kaybetmesinin de etkili olduğunu söyler. Önce babası, sonra erkek kardeşi ölmüştür. Onları 1855 yılında Augusta Hala izler, altı ay geçmeden Büyükanne Erdmuthe de yaşamını yitirir. Yedi yıl içinde ailenin yarısı göçüp gitmiştir. Genç yaşımda pek çok acı ve kayıp yaşamıştım, bu nedenle normal çocuklar gibi neşeli ve haşarı değildim. Bu ciddi duruşum arkadaşlarım arasında sık sık alay konusu olurdu. Bir yanda bu yaşantılar, diğer yanda babasının Nietzsche’nin içine işleyen etkisi vardır. Baba, ciddi adamın, gözlemcinin ilk tohumlarını ruhuna atmıştır: Neşe, bana yabancı bir duygudur. İncil ayetlerini ve kilise şarkılarını öylesine güzel okur ki, okul arkadaşları ona, Küçük Papaz adını takarlar. Belli ki Nietzsche, kendisine biçilen rolü kusursuz oynamaktadır.

    Bir gün okul çıkışında sağanak bastırınca, arkadaşları çılgın gibi evlerine koşarlar. Gelgelelim küçük Fritz, taş yazı tahtasını mendiliyle örttükten sonra başının üzerine tutar ve ağır adımlarla yürümeyi sürdürür. Eve vardığında sırılsıklam olmuştur, neden koşmadığını soran annesine yanıtı hazırdır: Ama anne, okul kurallarında şöyle yazılı: Okuldan çıkarken çocuklar atlamamalı ve koşmamalıdırlar, sakin sakin ve terbiyeli bir şekilde evlerine doğru yürümelidirler. Nietzsche on dokuz yaşına geldiğinde çocukluğunu anlatırken, Bacaksız bir dar kafalının vakarına sahiptim diye yazar. Tabii bu durum daha farklı da yorumlanabilir: Papaz olmasına karar verilmiş ve de itaate, disipline, sorumluluğa talim edilmiş olan bu çocuk, babasının ölümünden sonra, Cennetteki Tanrı-cennetteki baba kavramlarına maruz bırakılmıştır. Omuzlarına binen bunca yüke –bilinçli ya da bilinçsiz olarak– aşırı uyum göstererek tepki verir. Mottosu şudur: Beni madem böyle istiyorsunuz, o halde tam olsun!

    Küçük Nietzsche öte yandan kendine küçük de olsa bir çocukluk alanı açar. Hayal dünyası güçlü bir çocuktur, masallar başta olmak üzere öyküler anlatmayı çok sever, savaş oyunları gibi vurdulu kırdılı oyunlara düşkündür. 1848’deki Mart Devrimi’nde Röcken’e süvari birlikleri yerleştirildiğini gören küçük Friedrich savaşı öğrendiğini savunur, ne var ki dört yaşını bile henüz doldurmamıştır. Kırım Savaşı patlak verdiğinde Nietzsche on yaşındadır ve Sivastopol kuşatmasını arkadaşlarıyla canlandırırlar. Zift, kükürt ve güherçileden yaptığımız yığınla bombayı önceden hazırlar, bunları ateşledikten sonra kâğıttan gemilerin üzerine atardık. Çok geçmeden alevlerin yükseldiğini görünce daha da aşka gelirdik, oyunumuz akşama kadar sürerse, ateş topuna dönen bombalarımızın karanlıkta uçuştuklarına tanık olmaktan büyük zevk alırdık. Oyunun sonunda genelde bütün donanmayı yakar, dolayısıyla bombaların hepsini ateşlerdik ve bu alevler neredeyse diz hizasına yükselirdi. Nietzsche ve arkadaşları, savaş bilimi hakkında ne bulurlarsa okurlar, Dahası hep birlikte büyük bir savaş sözlüğü yazmak istiyorduk, müthiş planlarımız vardı. Gerçi planların uygulanması oldukça mütevazı seyreder, Nietzsche’nin heyecanı yine de bundan etkilenmez. Müthiş, en sevdiği sözcüklerden biridir, elini attığı her şeyin müthiş olmasını ister. Bu onun, çocukluğundaki Tanrı ve baba kaynaklı çifte tıkanmaya ikinci yanıtıdır.

    Nietzsche’nin ikinci kaçış alanı, babasından kalan müzik mirasıdır. Müzik, Nietzsche’nin büyük tutkusu olup çıkar. Müziği küçümseyen herkes, hayvan benzeri ruhsuz yaratıklar olarak görülmelidir diye yazar 1858’de. Tanrı’nın bana sunduğu bu büyük armağan ömür boyu yoldaşım olsun, müziği sevdiğim için kendimi şanslı sayıyorum. Özellikle de kilise müziği! 1854 yılındaki İsa’nın göğe yükseliş günü Naumburg kent kilisesinde Händel’in Messiah’ını dinler. Halleluja! Sanki bu koroya katılmam gerektiği duygusuna kapıldım, sonra düşündüm, bu, meleklerin sevinç çığlığı şarkısıydı, çağıltısıyla İsa’yı göğe doğru yükseltiyordu. Hemen kesin bir karar verdim: Benzeri bir şey besteleyecektim. Annesi ona bir piyano alır, Nietzsche dersler alır, çok geçmeden ilk beste denemeleri başlar; bunları sonatlar, motetler,⁷ kilise şarkıları, oratoryolar, senfoniler, uvertürler izler. Okul

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1