Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Ataturk ve Japon Imparatoru Meiji, "Cennette Sohbetler"
Ataturk ve Japon Imparatoru Meiji, "Cennette Sohbetler"
Ataturk ve Japon Imparatoru Meiji, "Cennette Sohbetler"
Ebook675 pages5 hours

Ataturk ve Japon Imparatoru Meiji, "Cennette Sohbetler"

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Atatürk cennette Allah'tan niyaz eder.. Meiji ile Cennette Tuba Ağacı altında sohbetler ederler…

 

Bir roman şeklinde kaleme aldığım kitabımın amacı, Atatürk ve Meiji'nin gerçekleştirdikleri birebir aynı Batıcı ve laiklik reformlarına rağmen; Türkiye'nin, Atatürk'ün ölümümden bu yana Japonya'dan geri kalmasının nedenlerinden olan siyasal İslam'a ışık tutmak, Türkiye ve Japonya'nın bugün geldikleri zıt yerlerin nedenini açıklamak ve siyasal İslamcılara eleştiriler getirmektir.

 

Bir başka amacım da; hem Türkler, Japonlar ve yabancılara Türk ve Japon kültürleri hakkında karşılaştırmalı bilgi ve anekdotlar aktarmak, hem de Kubilay Han'ın Moğol ordularının 1274 ve 1281 yıllarında Japonya'yı istila girişimleri sırasında, Moğol ordularının büyük çoğunluğunu ve komutanlarını oluşturan Türklerle Japonların bundan 749 yıl önce ilk karşı karşıya gelişlerini ve ardından gelen asırlar içinde de Türklerle Japonlar arasında yaşanan tarihi olayları daha önce Türkiye'de yazılmamış örneklerle anlatmaktır.   

 

Ama nihayetinde, Japonya ve tüm dünyada İngilizce ve Japonca olarak da yayınlanacak olan kitabımın en büyük amacı, dünyanın yeni genç nesillerine Atatürk'ü tanıtmak olacaktır. Hem de tüm dünyada takdir edilen ve ilgi duyulan Japonya mucizesi örneğini kullanarak…

 

Atatürk ve laiklik karşıtlarını ve siyasal İslamcıları yanlış yollarından döndürmek ve ikna etmek amacıyla çok argümanlar sunuldu şimdiye kadar.

Ancak siyasal İslamcıları ikna konusunda benim bu kitapta sunacaklarım bir hayli farklı olacaktır.  

Benim anlatacak olduğum; hemen bugün, şimdi elle tutabileceğiniz ve gözle görebileceğiniz, Atatürk'ün ruh ikizi Meiji'nin eseri, Japonya örneğidir ve amacım, Japonya'nın "Atatürk devrimleriyle" kalkınmasını anlatarak Atatürk karşıtlarını aydınlatmak ve gözlerinin önündeki o kara perdeyi kaldırmaktır.

 

Aynen Atatürk'ün yaptığı gibi, Japonya'yı kalkındırma hamleleri sürecinde araştırmalar yapmak üzere Batı ülkelerine heyetler gönderen İmparator Meiji, rahip Shimaji Mokurai'yi de, 106 kişiden oluşan İwakura Heyeti ile birlikte 1871'de iki yıllığına Batı'nın politik ve dini sistemleri üzerinde araştırmalar yapmak amacıyla önce Amerika Birleşik Devletleri'ne ve sonra da Avrupa'nın çeşitli ülkelerine göndermişti. Osmanlı İmparatorluğu'nu da kapsayan ve iki yıl süren çalışmalar ardından ve de uzun uzadıya araştırmaları sonrasında, din adamı Shimaji Mokurai, daha Japonya'ya dönmeyi bekleyemeden ve sabırsızlıkla, Meiji'ye 'ağlayarak yazıyorum' dediği ve yalvararak Meiji'ye Paris'ten 1872'de yazdığı çok uzun mektubunu şu anıtsal, devasa ve tarihi cümle ile bitirmişti:" 3 yaşındaki çocuklar bile bilirler ki, Avrupa'nın kalkınması din ile değil bilimle olmuştur."

 

Atatürk'ün doğru yolundan Türkiye'yi saptıranlar ve dolayısı ile bugün Türkiye'nin ikinci bir Japonya olmasının önüne geçenler, aslında iki kesim olmuştur.  Birincisi, biraz önce sözünü ettiğim 'karşıtlar' ve siyasal İslamcılar ve ikincisi de geçmişte Atatürk'ün toprak reformuna karşı çıkanlar ve özel mülklerini ve büyük arazilerini vatanlarından, milletlerinden daha çok sevenler. Her ikisi de, el ele ve şahsi ve politik emelleri için bugün Japonya gibi bir ülkede yaşamamızın önüne geçmişlerdir. Bu kitap bu tezin ispatının kitabıdır.

LanguageTürkçe
Release dateJun 30, 2023
ISBN9798223103479
Ataturk ve Japon Imparatoru Meiji, "Cennette Sohbetler"
Author

Ercüment Kılıç

Ercüment Kılıç is a graduate of the University of Texas at Austin with a degree in Economics and International  Relations.    Upon being recognized around the US as a promoter of better Turkish-American relations for over 30 years, Ercüment Kılıç became the first and the last Turkish-American Washington D.C. NGO leader in US history to be invited to the White House by a US president. As a lecturer and promoter of Turkish history and culture, since the 1980s, he has been invited numerous times to all 50 US states, as well as Canada, Mexico, England, Germany, Holland, Switzerland, Austria, Singapore, China, Hong Kong, Taiwan and Japan. As a member and President of ATAA (Assembly of Turkish American Associations, Washington, D.C.), and in collaboration with the US State Department and the Turkish Foreign Ministry, he has made formal state visits tothe government officials in Germany, Austria, Bulgaria and Greece, and has had meetings with the presidents of Turkey, Azerbaijan and Israel.   During 1990s, Kılıç worked as an advisor to US Congressman Jim Moody, and organized fact-finding missions for him to Azerbaijan, Turkey, Crimea/Ukraine, and Russia. Kılıç's previous book, published in Turkey, about the lobbying industry in the US, is titled, "America For Sale." He is currently a lecturer at a university in Turkey.

Related to Ataturk ve Japon Imparatoru Meiji, "Cennette Sohbetler"

Related ebooks

Reviews for Ataturk ve Japon Imparatoru Meiji, "Cennette Sohbetler"

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Ataturk ve Japon Imparatoru Meiji, "Cennette Sohbetler" - Ercüment Kılıç

    TEŞEKKÜR EDERİM

    Chang Ching-San, Taipei, Tayvan

    Senzaki Hironobu, Tokyo, Japonya

    Eileen Shropshire, Virginia, A.B.D.

    Mary Dawn Broussard Harrington, Louisiana, A.B.D.

    Ishidate Shuzo, Tokyo, Japonya

    Ishidate Miyako, Tokyo, Japonya

    Jodi Brozio, Pittsburgh, Pennsylvania, A.B.D.

    Higa Kenichi, Okinawa, Japonya

    Katsutoshi Tsuyukubo, Hokkaido, Japonya

    Izumi Fairbanks, Seattle, Washington, A.B.D.

    Kağan Gürsoy, Los Angeles, California, A.B.D.

    Satoshi Yosumoto, Kyoto, Japonya

    Keizo Tonohara, Tokyo, Japonya

    Sami Samancı, Istanbul, 

    Giray Küçükçelen, Istanbul,

    Betsy Smith Platt, Washington, D.C., A.B.D.

    Can Kıpçak, İzmir

    Behiç Günalan, www.fotograf.net, Edirne

    Hatice Caner, İstanbul

    ATATÜRK VE MEİJİ’NİN

    AZİZ RUHLARINA

    Bu kitap, tüm dünyada yayınlanmak üzere ilk önce İngilizce olarak yazdığım ve Japoncaya da tercüme edilen kitabımın Türkiye için uyarlanmış versiyonudur.

    MERHABA, KONNİÇİVA

    Atatürk’ü biliyoruz.

    Peki ya Meiji?

    Meiji mi?

    Evet, Meiji. Japonya’nın 122. İmparatoru.

    İki kurucu baba ve benzer devrimleri ile kaderlerini değiştirdikleri iki ülke, Türkiye ve Japonya.

    Biri, 600 yıl sonra çöken Osmanlı İmparatorluğu ardından yeni Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran; diğeri, son şogun’un tarihe karışması ardından, 2500 yıl sonra Japonya’da yeni bir yönetim sistemi oluşturan ve dünyayı bir asırdan fazladır kendilerine hayran bırakan iki büyük lider.

    Bu kitabı yazmaktaki amacım, Atatürk’ün Türkiye’de 1920’lu ve 1930’lu yıllarda ve Meiji’nin 1880’lerden sonra Japonya’da gerçekleştirdikleri birebir aynı Batıcı ve laiklik reformlarına ve iki kurucu babanın değiştirmeyi amaçladıkları ülke kaderlerine rağmen; Türkiye’nin, Atatürk’ün ölümümden ve özellikle 1950’lerden bu yana Japonya’dan geri kalmasının nedenlerinden olan siyasal İslam’a ışık tutmak, Türkiye ve Japonya’nın dünyanın gelişmişlik yelpazesinde bugün geldikleri zıt yerlerin nedenini açıklamak ve siyasal İslamcılara eleştiriler getirmektir.

    Bir başka amacım da; hem Türkler, Japonlar ve yabancılara Türk ve Japon kültürleri hakkında karşılaştırmalı bilgi ve anekdotlar aktarmak, hem de Kubilay Han’ın Moğol ordularının 1274 ve 1281 yıllarında Japonya’yı istila girişimleri sırasında, Moğol ordularının büyük çoğunluğunu ve komutanlarını oluşturan Türklerle Japonların bundan 749 yıl önce ilk karşı karşıya gelişlerini ve ardından gelen asırlar içinde de Türklerle Japonlar arasında yaşanan tarihi olayları daha önce Türkiye’de yazılmamış örneklerle anlatmaktır. 

    Ama nihayetinde, Japonya ve tüm dünyada İngilizce ve Japonca olarak da yayınlanacak olan kitabımın en büyük amacı, dünyanın yeni genç nesillerine Atatürk’ü tanıtmak olacaktır. Hem de tüm dünyada takdir edilen ve ilgi duyulan Japonya mucizesi örneğini kullanarak.

    Dünya bu iki liderin ardından da, kelimesi kelimesine aynen şu sözleri söylemişti; ne bir kelime fazla, ne bir kelime eksik: 

    ,

    "Büyük Dönüştürücüler"

    .

    Çok benzerlerdi birbirlerine Atatürk ve Meiji.  Ruh ikiziydiler. Bir elmanın yarısı... 

    Bağımsızlık mücadelesi vermiş, emperyalizme karşı savaş açmış ve laikliğe gönül vermiş ruh ikizleri...

    İkisi de Batı’yı geliştiren değerleri kullanarak ülkelerini geri kalmış dünyalarından koparıp çağdaş dünyanın birer parçası yapmaya kararlıydılar.  Atatürk bir devrim adamıydı, Meiji de.

    İkisi de laikliği ülkelerinin kalkınabilmesi için vazgeçilmez ve elzem bir araç olarak gördüler ve değerlendirdiler.

    İkisi de Türkiye ve Japonya’da, aynı amaçlarla, kutsal dinlerini dincilerden ve din tacirlerinin vesayetinden kurtarmak üzere, Japonya’da Ritüel ve Tapınak İşleri İdaresi olarak bilinen, Diyanet İşleri Başkanlıkları kurdular.

    İkisi de hem Japonya’da hem de Türkiye’de, fakir ve eğitimsiz kitlelerin din tacirleri tarafından tarihte yüzyıllarca olduğu gibi manipüle edilememesi, o kitlelerin gelecekte ekonomik olarak kalkındırılabilmeleri ve tarım ve hayvancılığı terk ederek büyük şehirlere göç etmeye ihtiyaç duymamaları için toprak reformunu laikliğin temel garantörü olarak gördüler. İmparator Meiji 1871’de dünya tarihinin ilk toprak reformunu yaptı. Japonya’dan sonra, Atatürk de dünya tarihinin ikinci toprak reformunu 1929’de başlattı ancak, ilk önce 1929’da başlayan dünya ekonomik krizi ve ardından da, başlayan hastalığı ve ölümü nedeniyle sona erdiremedi. 

    İkisi de Türkiye’nin ve Japonya’nın ilk demokratik anayasalarını yaptılar. 

    İkisi de ülkelerinde hukuki, ekonomik, demokratik, eğitimsel ve sosyal alanlarda eş devrimler yaptılar.

    Hem Atatürk,  hem Meiji devletin özel sektörle yardımlaşmasını ve özel sektöre sübvansiyonlar sağlamasını Türkiye ve Japonya’nın kalkınmasının en önemli öğelerinden biri olarak gördüler.

    Asırlardır devam eden sınıf sistemini kaldırdılar, vatandaşlarını eşit kıldılar.

    İkisi de kadınlara boşanma hakkı tanıdılar.

    Evlilikte yaş sınırı getirdiler, çocuk evliliklerini yasakladılar ve ağır cezalar getirdiler.

    İlköğretimi ve karma eğitimi zorunlu hale getirdiler.

    İkisi de toplumlarının önüne ilk kez Batı kıyafetleri ile çıkan liderler oldular.

    İkisi de vergi reformları yaptılar.

    İkisi de uzunluk, ağırlık ve tüm ölçüm birimlerini... takvimleri dahi baştan sona değiştirdiler, modern dünyaya ve gelişmiş ülkelere uydular.

    İkisi de Batı sanatlarına ilgi duydular ve ülkelerine tanıttılar.  Sanata ve sanatçıya saygıyı uygarlığın önemli bir parçası olarak gördüler.

    İkisi de yüzlerce Türk ve Japon gencini yurt dışına eğitim ve araştırmalar için gönderdiler.

    Türkiye ve Japonya’ya çok sayıda bilim insanları ve eğitimciler davet ettiler.

    Ülkelerinde soyadı kanunlarını çıkaran ilk onlar oldular. 

    Ve daha başka birçok ortak devrim...

    Tüm bu ortak özelliklerine rağmen, araştırdıkça bazen bas bas bağıran, bazen de tesadüfen bulduğum başka birçok ortak yanları vardı ki benim Atam ve Japonların atası Meiji’nin, asıl işte o zaman bu kitap yazılmadan edilemezdi.  Bu kadarı da olmaz dedirten türden, bazıları tüyler ürpertici ve çok özel benzerliklerdi bunlar.

    Her ikisi de babasız ve yetim kalmışlardı.

    İkisinin de anneleri çocuk yaşta evlendirilmişlerdi.  Zübeyde 16 idi evlendirildiğinde, Yoşiko 14.

    İkisinin ailelerinin de altı çocuğu olmuştu.

    İkisini de sütanneler büyütmüşlerdi.

    İkisi de kardeşlerinin çoğunu çocuk yaşta kaybettiler.

    İkisi de küçük yaşlarda ülkelerinin kurtarıcıları olmayı hedeflediler

    İkisi de aynı yaşlarda ve genç öldüler.  Atatürk 57 ve Meiji 59 yaşında...

    10 Kasım!

    .

    Hayatlarındaki 10 Kasım benzerlikleri çok daha enteresandı.  Olamaz dedirtecek cinsten!

    Atatürk bir 10 Kasım’da öldü.  Meiji bir 10 Kasım’da Japonya’nın veliaht prensi ilan edildi.

    Çok garipti ama tatürk Meiji’nin ölüm haberini de, Libya’dan Trablusgarp savaşı dönüşünde, 10 Kasım 1912’de almıştı.

    456 Kilometre

    .

    1912 ve 1938’de, 26 yıl arayla dünyaya veda ettiklerinde, milletleri ikisini de ebedi istirahatgahlarına trenle yolcu ettiler.

    Atatürk, İstanbul’dan Ankara’ya ve Meiji, Tokyo’dan Kyoto’ya... Son yolculukları sırasında, yüzlerce kilometrelik tren rayları boyunca görüntüler da bire bir aynıydı. Demiryolu yanında sıralanmış ve saatlerce bekleyen sevenleri... Gözleri kan çanağına dönmüş Türkler ve Japonlar...

    Bu ortak özellikleri, bir tren yolculuğundan da öteydi ama. İnanılmaz bir şekilde, Atatürk’le Meiji’nin, hayata göz yumdukları yerlerden defnedildikleri yerlere olan mesafe kilometresi kilometresine aynıydı! Dolmabahçe’den Anıtkabir’e ve Tokyo’dan Kyoto’ya... İki mesafe de 456 km. idi! 

    Ölümlerinden sonra milletleri onlara görkemli anıtlar inşa ettiler. Ankara’da Anıtkabir ve Tokyo’da Meiji Jingu.  Planlanmamıştı ama bu iki anıt alanı, çok benzer olmanın da yanında, bire bir aynı ruhla inşa edilmişlerdi.  Atatürk’ün Anıtkabir’ine dört bir yandan vatan toprağı getirilmiş, Meiji’nin Meiji Jingu’suna da Japonya’nın her bir köşesinden ağaçlar getirilip dikilmişti.  Anıtkabir 750 bin metrekaredir ve Meiji’nin Meiji Jingu’su da 700 bin metrekare olmakla birlikte, çevresi ile beraber 750 bin metrekaredir..

    İkisinin de çok yakınları, Atatürk ve Meiji ölünce artık yaşamak istemediler. Çocukluk arkadaşı ve yakın dostu Salih Bozok, Atatürk ölür ölmez intihara teşebbüs etti.  Japonya tarihinin en kahraman askerlerinden, Meiji’nin yakın dostu ve Atatürk’ün de Zabit ve Kumandan ile Hasbihal kitabında, hakkında uzunca ve büyük bir övgü ile yazdığı General Maresuke Nogi, Meiji öldüğünde junshi yaptı. Salih dayadı tabancayı kalbine, sıktı bir kurşun ve General Nogi, kılıcıyla deşti karnını. 

    İkisi de ülkelerinin başkentlerini taşıdılar.  Meiji, 1077 yıllık başkent Kyoto’yu Tokyo’ya taşıdı, Atatürk de 470 yıllık başkent İstanbul’u Ankara’ya.  Modern tarihte, Rusya’da 1. Petro’dan başka hiç başkent taşıyan olmamıştı Atatürk ve Meiji dışında daha önceleri.

    İkisi de delici gözleri ile bilinirlerdi.  Katiyetle uzun süre bakılamaz derlerdi çevresindekiler o gözlere.

    İkisi de cenaze törenlerinden son derece nefret eder ve mezar ziyaretlerine tahammül edemezlerdi.

    Çılgın bir günlük çalışma tempoları vardı ikisinin de.  Uyku ile ilgili düşünceleri aynıydı:

    Atatürk, "Uykuyla geçen zamana acırım derdi, Meiji de, Uykuyla geçen zamanı düşman sayarım!"

    İkisinin de yemekle araları pek yoktu. Şatafatlı sofraları ve yemekleri pek sevmezlerdi.

    Her ikisi de inanılmaz derecede koyu birer güreş hayranıydılar. İkisi de, bazen bir imparator ve bir cumhurbaşkanı iken bile güreşe tutuşmaktan alıkoyamazlardı kendilerini.

    Ortak at sevgileri derseniz, sevgi kelimesi yetersiz kalırdı. Onlar birer at sevdalısıydılar. Ömürleri de at üzerinde geçmişti zaten. Meiji’nin atçılık hünerlerine savaşçı samuraylar bile gıpta ile bakarlardı. Atatürk de zaten hiç inmemişti at üzerinden.  Halılar serdirmişti Çankaya Köşkü’nün koridorlarına, atların yoluna.

    İkisi de bağdaş kurarak oturmayı çok severlerdi.

    İlk kez milli marşlar bestelettiler ikisi de.

    İkisinin de tarihe geçen konuşmaları ve yazılı eserleri olmuştu.  Atatürk, sayısız söylem ve nutuklarıyla ve Meiji de Japon waka tarzında yazdığı 100 bin şiiriyle yol göstermişlerdi milletlerine aradan geçen bir asırdan fazla süre boyunca.

    Olamaz dedirten birer hafıza güçleri vardı. Bir gördüklerini bir daha unutmazlardı.

    Ülkelerine davet ettikleri yabancı mimarlar tarafından inşa edilen devlet ve kamu binalarıyla Ankara ve Tokyo’nun görünümünü baştan aşağıya değiştirdiler. 

    İkisinin bayrağı da aynı renkti:  Kırmızı ve beyaz!

    İkisi de hiç yurt dışı ziyareti yapmadılar.  Sadece dünya onların ayaklarına gitti.

    Meiji ile ilk kitabımı yazarken tanışmıştım.

    2009’da yayımlanan ilk kitabım, Sahibinden Satılık Amerika ve Türk Lobiciliğinin Sahipsizliği isimli lobicilik kitabımı yazarken ve Amerika’yı esas alarak Türkiye için uzun menzilli bir lobicilik yol haritası önerirken, Türkiye’de lobiciliğin esasları için asıl anlatılması gerekenin Amerika değil, Japonya olması gerektiğini fark etmeye başlamıştım.  Çünkü:

    Amerika’da Texas Üniversitesi’nde Ekonomi ve Uluslararası İlişkiler eğitimi görmüş, 30 yıl Amerika’da yaşamış, Washington’da ATAA (Türk Amerikan Dernekleri Asamblesi) Başkanlığı yapmış, Amerika Birleşik Devletleri tarihinde ilk kez bir Amerikan Başkanı tarafından Beyaz Saray’a davet edilen Türk-Amerikan sivil toplumu lideri olmuş ve uzun yıllar dünyanın dört bir yanında Türkiye için lobicilik ve tanıtma çalışmaları yapmış olmanın verdiği tecrübe ile görmüştüm ve Türkiye’deki devlet büyüklerine, siyasi parti liderlerine, özel sektörümüze ve Amerika’daki Türk sivil toplum kuruluşlarına şunları da anlatmıştım ki:

    Türkiye Cumhuriyeti’nin lobiciliği kaynakları on yıllardır yapıldığı gibi Amerikan lobi şirketlerinin ellerine her yıl yüz milyonlarca dolar sayarak ve tekrar tekrar sokağa atılmak yerine, Japon lobiciliğinin modern bilimsel ve metodik çalışmaları örnek alınarak şekillendirilmelidir ve bendenizin de Amerika’daki ATAA başkanlığım sırasında ilk kez başlattığım gibi, yurt dışındaki Türk dernekleri devlet parası ile tanıtım yapmak yerine kendi kaynaklarını yaratarak çalışmalıdır.

    Örneklerle anlatmıştım ki, Amerika’daki en görkemli lobi grubu Yahudiler değil, Japonlardır.  Japonlar, kalkınmanın kitabını yazdıkları gibi, lobiciliğin de kitabını yazmışlardır.

    Bugünün Japon lobiciliğinin ve daha da önemlisi, modern Japonya’nın temellerini, Japonların babası Meiji atmıştır.

    Batıcılık, laiklik, Atatürkçülük... Ve karşıtlığı...

    .

    Atatürk ve laiklik karşıtlarını ve siyasal İslamcıları yanlış yollarından döndürmek ve ikna etmek amacıyla çok argümanlar sunuldu şimdiye kadar.

    Ancak siyasal İslamcıları ikna konusunda benim bu kitapta sunacaklarım bir hayli farklı olacaktır. 

    Benim anlatacak olduğum; hemen bugün, şimdi elle tutabileceğiniz ve gözle görebileceğiniz, Atatürk’ün ruh ikizi Meiji’nin eseri, Japonya örneğidir ve amacım, Japonya’nın Atatürk devrimleriyle kalkınmasını anlatarak Atatürk karşıtlarını aydınlatmak ve gözlerinin önündeki o kara perdeyi kaldırmaktır.

    Ancak burada bu aydınlatma bendeniz tarafından değil, iki farklı Japon’un ağzından yapılacaktır.

    .

    O Japonlardan birincisi, yani ikna edecek olanların ilki, Japonların babası, 1852 doğmuş ve 1912’de hayata gözlerini yummuş, 122. Japon İmparatoru Meiji’dir.  Atatürk’ün devrimlerinden farksız devrimleri ile Japonya’yı dünya devi yapan, Atatürk’ün ruh ikizi, Meiji... 

    Siyasal İslamcıları aydınlatacak ve umuyorum ki inşallah sonunda uyandıracak olan ikinci kişi de, Japonya’ya laikliğin getirilmesi için 1872’de Meiji’yi ikna eden, hatta ağlayarak yalvaran ve sonunda bugün Japonya’nın bir dünya devi olmasının yolunu açan Shimaji Mokurai’dir (1838-1911). İnanılır gibi değildir ancak laikliği Japonya için ısrarla isteyen ilk Japon, Shimaji Mokurai, bir din adamıydı! Evet, Türkiye’deki dinciler ve sözde din adamları kulaklarını iyi açsınlar. Laiklik ilkesini bir asırdır hakkıyla uyguladığı için bugün dünyanın üçüncü büyük ekonomisi olan Japonya’ya laikliğin getirilmesinin şampiyonluğunu yapan ve laiklik meşalesini en önde taşıyan kişi, vatanını çok seven bir Japon din adamı olmuştur.

    Aynen Atatürk’ün yaptığı gibi, Japonya’yı kalkındırma hamleleri sürecinde araştırmalar yapmak üzere Batı ülkelerine heyetler gönderen İmparator Meiji, rahip Shimaji Mokurai’yi de, 106 kişiden oluşan İwakura Heyeti ile birlikte 1871’de iki yıllığına Batı’nın politik ve dini sistemleri üzerinde araştırmalar yapmak amacıyla önce Amerika Birleşik Devletleri’ne ve sonra da Avrupa’nın çeşitli ülkelerine göndermişti. Osmanlı İmparatorluğu’nu da kapsayan ve iki yıl süren çalışmalar ardından ve de uzun uzadıya araştırmaları sonrasında, din adamı Shimaji Mokurai, daha Japonya’ya dönmeyi bekleyemeden ve sabırsızlıkla, Meiji’ye ‘ağlayarak yazıyorum’ dediği ve yalvararak Meiji’ye Paris’ten 1872’de yazdığı çok uzun mektubunu şu anıtsal, devasa ve tarihi cümle ile bitirmişti:

    .

    .

    ... 3 yaşındaki çocuklar bile bilirler ki, Avrupa’nın kalkınması din ile değil bilimle olmuştur.

    Elçiye zeval olmaz. Ben, dünya lideri Japonya’nın bu iki insanının düşüncelerini, argümanlarını ve yaşamlarını anlatacağım siyasal İslamcılara.  Belki de mantık ve Japon milletinin hak ettiği nezaket sınırlarını aşıp Japonları eleştirmeye yeltenebilirler, peki ya Japon laikliğinin muhteşem eserini ve bugünün Japonya’sını?  Kanımca siyasal İslamcılar, çevrelerindeki Japon markaları her gözlerine iliştiğinde ve Japon laikliğinin yarattığı dev Japonya’yı her gözlerinin önüne getirdiklerinde, Atatürk konusundaki tüm düşüncelerini yeniden gözden geçirmelidirler.  Çünkü Atatürk ve Meiji’nin eş reformlarıyla Türkiye ve Japonya’nın bugün dünya sahnesine geldikleri son derece farlı yerler, ancak ve ancak ve sadece siyasal İslamcıların laikliğe sadakatsizlikleri ve Atatürk’e ihanetleriyle izah edilebilir.

    Çünkü 3 yaşındaki çocuklar bile bilirler ki, refah içinde yaşayan tüm ülkelerin kalkınmaları din ile değil bilimle olmuştur."

    Atatürk’ün ruh ikizi Japon İmparator Meiji ve din adamı Shimaji Mokurai, bu kitapta Atatürk karşıtlarına göstereceklerdir ki, Atatürk’ün yolu Türkiye için hep doğru yol olmuştur ve hep doğru yol olacaktır.  Bu tezin aksini savunacak olanlar, Atatürk’ün reformlarının bire bir aynıları ile Japonya’nın kalkınmasını ve bugün bir dünya devi haline gelmesini nasıl izah edebilirler? 

    Hem Atatürkçülerin hem de siyasal İslamcıların ortak kahramanı İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy dahi Japonya gerçeklerini, zamanın Osmanlı yobazlarına rağmen daha 1912’de görmüştü!  Japonlar ve yobazlar hakkında uzun uzun yazmıştı da.  Mehmet Akif’in Japonlar ve yobazlarımız hakkındaki ibret verici düşüncelerini kitabımın sonunda kendisinin ağzından, şaşkınlık içinde siz de dinleyeceksiniz. 

    Atatürk’ün doğru yolundan Türkiye’yi saptıranlar ve dolayısı ile bugün Türkiye’nin ikinci bir Japonya olmasının önüne geçenler, aslında iki kesim olmuştur.  Birincisi, biraz önce sözünü ettiğim ‘karşıtlar’ ve siyasal İslamcılar ve ikincisi de geçmişte Atatürk’ün toprak reformuna karşı çıkanlar ve özel mülklerini ve büyük arazilerini vatanlarından, milletlerinden daha çok sevenler. Her ikisi de, el ele ve şahsi ve politik emelleri için bugün Japonya gibi bir ülkede yaşamamızın önüne geçmişlerdir. Bu kitap bu tezin ispatının kitabıdır.

    Atatürk, ömrü vefa edip de biraz daha uzun hizmet edebilseydi milletine, o da kimselerin özel topraklarını milletlerinden daha çok sevmelerine yine izin vermeyecekti Meiji gibi.  Meiji’nin dünya tarihinde başarıyla yaptığı ilk toprak reformunun ardından, hastalığı ilerlemiş Atatürk’ün başlayıp da, bir yandan da Hatay’ı da vatan topraklarına katmak için uğraşırken bitiremediği toprak reformu, tüm dünya tarihinde Japonya’dan sonra dünya tarihinin ikinci toprak reformu olarak sonuçlanacaktı ve zamanın büyük toprak sahibi toprak reformu karşıtları ve siyasal İslamcılar Türkiye’nin şahlanmasının önüne geçemeyeceklerdi. Onların artlarından gelen din tacirleri ve siyasal İslamcılar da yüzyıllarca istismar edilmiş ve bilhassa fakir ve eğitimsiz bırakılmış Türk halkını Allah’la kandırmaya devam edemeyeceklerdi.

    Bahsini ettiğim, dini politikaya sürekli alet eden kesimler bir yandan Atatürk’ün mirasına hıyanet eder, Türkiye’yi sürekli olarak tökezletir, kelimenin tek anlamıyla milletlerini dolandırır ve Allah’la aldatırken, Meiji’nin emanetine hıyanet etmeyen onurlu, sadık, akıllı, dürüst ve vefalı Japonlar, Meiji’nin Atatürk’e benzer izinden hiç ayrılmamış ve bugün tüm dünyanın gıpta ile baktığı o büyük Japon mucizesini yaratmışlardır.

    Türkler Japonları sever ve de çok takdir ederler ancak pek tanımazlar.  Japonlar, Kushimoto-cho’da bir Atatürk Anıtı dikmişlerdir ancak Japonların da Türkleri çok iyi tanıdıkları pek söylenemez.  Hele ki bu iki ülkenin sokaktaki insanları ve çocukları, kurucu babaları Atatürk ve Meiji’nin inanılmaz benzerlikleri hakkında pek fazla bilgi sahibi de değillerdir.

    Peki, Atatürk’ün Meiji adına bir ruh ikizi vardı da, siz bunu neden daha önceleri duymadınız?

    Aslına bakarsanız, Türkiye’de bunu duyuran değerli akademisyenler ve araştırmacılar olmuştur geçmişte, ancak yazılanların genellikle akademik içerikli olmaları, ya da geniş kitlelerin erişebileceği anlamda bir kitap olarak yayınlanmamaları, Meiji’nin daha evvel Türkiye’de tanınmamasının ek bir nedeni olmuştur. 

    Dolayısıyla bu kitap yazılmalıydı bu iki insan hakkında...  Tanımalıydınız Atatürk’ün ruh ikizi Japon Meiji’yi.  Atatürk’ün Japon kardeşini... Görmeliydiniz ikisinin de laikliğe verdikleri ortak değeri. Karşılaştırmalıydınız yaptıkları laiklik devrimlerini... Görmeliydiniz Japonya’nın Atatürk laikliği ile nasıl kalkındığını...

    Atatürk ve Meiji birbirlerini uzaktan tanımış ve izlemişlerdi ancak hiç tanışmamışlardı. Peki, bunun için, bu tanışma için geç mi kalınmıştı diye düşündüm bu iki lider ve benzerlikleri hakkında yazmayı ilk düşündüğümde.

    Örneğin, eski Amerikan Başkanı Ulysses Grant’ın 1879’da üç ay süren Japonya ziyaretini ve Grant ile Meiji arasında başlayan yakın arkadaşlığı okurken, Atatürk ve Meiji de bir araya gelebilmiş olsalardı onlar da aynı türde ve aralarındaki yakın benzerlikler nedeniyle, mutlaka daha da derin bir dostluk oluştururdu düşüncesi gelince aklıma, acaba geç de olsa bir romanda tanıştırabilir miyim onları diye düşüncesi oluştu bende...

    Evet, kitabımı bir roman gibi yazmalıydım. Çünkü tamamıyla akademik içerikli bir kitap olsaydı kimseler okumaz, amacıma da ulaşamazdım.

    Ama nasıl bir roman? 

    Bir romanda da olsa nasıl tanıştırılabilirlerdi ki?

    Cennette! diye düşündüm sonradan...

    .

    Evet,  CEN  NET  TE!

    O benim Atatürk’üm değil miydi, hayata veda etmeden önce, son sözlerinde Ve Aleykümselâm diyen Allah’ın meleğine? Atatürk’üm cennette değil miydi?

    Peki, Meiji ve Atatürk cennette bir araya gelemezler miydi? Geç kalınmış sohbetlerini hala yapamazlar mıydı?

    Neden olamasındı?  Neden cennet bahçelerinde, Tuba Ağacı altında tanışamasalardı?  Neden birbirlerine Türk ve Japon gelenek ve adetlerini anlatmasalardı?  Neden benzer devrimlerini karşılaştırmasalardı, neden laiklikle ilgili düşüncelerini birbirleriyle paylaşmasalardı?  Yaptıkları, eserleri ve söyledikleri ortada değil miydi?

    Aslında, bu noktada romanımın kurgusu tamamlanmıştı kafamda ancak bir problemle karşı karşıyaydım. Çünkü Japonların milli dini Şinto’da ahiret inancı yoktu. İşte o noktada da Allah’ın yardımına bir kez daha ihtiyacım oldu... O değil miydi ol deyince olan? Öyle olunca da kitabımda Atatürk Büyük Allah’tan niyaz etti ve Allah da ol dedi. Artık O’nun mucizesi ile Meiji Atatürk’ün cennetine ayak basabilecekti ve hikayem başlayabilecekti.

    Yani, her ne olursa olsun hoşgörülerine sığınmalıydım bu iki insanı seven çocuklarının ve bu iki babanın gerçekten birer ruh ikizi olduklarını anlatmak zorundaydım.

    Sürç-i lisanım olacak olursa demiyorum.  Olacak.  Lisanım her ne olursa olsun, birilerine mutlaka sürç edecek.  Onun da farkındayım.

    Eleştirecek olan; varsa fikri, irfanı ve vicdanı hür din alimlerine bir şey diyemem, ancak kimi de olacak ki, sırf Atatürk’e düşman olduğu için eleştirecektir. Kimi Atatürk sever de muhtemeldir ki, sohbet lisanımı beğenmediği için eleştirebilir. Eh, ona da bir şey diyemem. Sonuçta, Atatürk’ü ölüden diriltip konuşturan da olmamış şimdiye kadar fıkralar dışında.  Kimilerine, Atatürk’ün cennette Harmandalı oynayışını tasvirim de ters gelebilir ama varsın gelsin.  Kaç tane gelmiş ki Allah’ın insanlığa hediyesi, dans aşığı bir başka dahi lider daha önceleri dünyaya? Hiç.

    Hal-i hazırda Atatürk’ü seven kesimler, hele ki bu kitapta İmparator Meiji’yi yakından tanıdıkça, Atatürk’ü daha fazla sevmek için yeni sebepler bulup mutlu olacaklardır.  Burada Meiji’nin övülüp göklere çıkartılması da Atatürk’ün övülüp göklere çıkartılmasından başka bir şey değildir çünkü.

    Siyasal İslamcıların Meiji’yi tanıdıkça, burada anlatılanlara reaksiyonları tabiatıyla farklı olacaktır ve pek mutlu olmayacakları kesindir.  Çünkü bugünkü Japonya eserini görüp de, hem yaptıklarıyla, hem de çok özel yaşantısı ile takdir etmeye mecbur olacakları o özel insan Meiji, düşman oldukları Atatürk’ün bir ruh ikizidir.  Meiji’nin 1870’lerden başlayarak Japonya’yı ekonomisi, teknolojisi, Batıya açılma ve laiklik felsefesiyle bir dünya devi yapan reformları, Atatürk’ün 1920’lerden başlayarak yaptığı tüm reformları, Batıyı örnek alması ve laiklik mantalitesinden farksızdır ve bire bir aynıdır. Ancak, Meiji’nin reformları Japonya’yı uçururken, Atatürk’ün reformları önüne demirden bir duvar ören siyasal İslamcılar Türkiye’nin gelişmesini engellemişlerdir.

    Bu nedenle de işte burada, kocaman bir ironi ile karşı karşıyayız. Çünkü hem Atatürk’ü sevenler, hem de şeriatçı laik-cumhuriyet karşıtları, ender bir şekilde ve bir konuda aynı saftadırlar. Her iki kesim de çok büyük Japon hayranıdırlar. Kafalarına tabanca dayasanız vazgeçiremezsiniz.

    Ancak bu ironi bir yandan da büyük bir çıkmaz sunacaktır siyasal İslamcılara.

    Siyasal İslamcıların birinci çıkmazları şu olur: Hem Japonya’ya, hem de Japonya’yı Japonya yapan laik Meiji’ye hayran olurken, onun ruh ikizi laik Atatürk’e düşman olabilmelerini nasıl açıklayacaklar?  Atatürk’ün ruh ikizi Meiji’nin eserlerine bakıp da Japonlara hayran olmayanların akıl sağlıklarından biraz şüphe etmek gerekmez mi?  Aynı anda Meiji’yi takdir edip, onun ruh ikizi Atatürk’ten nefret etmek, vatanını milletini seven, mantıklı insanların yapabileceği bir şey olabilir mi?  Olabilirse, izah etmek zorundadırlar siyasal İslamcılar.

    Siyasal İslamcıların ikinci çıkmazları da şu olur: 

    Kendileri bu kitapta ispatları ile göreceklerdir ki, şimdi geri dönmek istedikleri  ‘eski Osmanlı’nın, sadece kendi içindeki tebaası değil, aynı zamanda, İslam’ın sözde hamisi Halife Sultan Abdülhamid’den çok uzun yıllardır umudunu kesmiş ve Avrupalının sömürgeleri olarak despot rejimler altında tüm dünyada zulüm gören Müslümanlar, daha bundan yüz yıl önce, 1904-1905 Japon-Rus Savaşı’nda Osmanlı düşmanı Rusları yenen Atatürk’ün ruh ikizi Meiji’nin İslam’ın kurtarıcısı ve halifesi olarak İslam’ın başına geçmesini arzulamışlardı! Evet! Müslüman dünyada, bundan 100 önce, 1900’lerin başında Meiji’nin Müslüman dünyanın kurtarıcısı olması arzu edilmişti!

    Hal böyle iken Atatürk, yani Meiji’nin Japonya’da yaptığı devrimleri aynen Türkiye’de uygulayan, emperyalist güçlere savaş açan ve onları darmadağın eden ve aynen Japonya gibi tam bağımsız ve laik bir ülke yaratan Atatürk, nasıl olur da’ kötü adam’ olabilir?

    Meiji’nin ruh ikizi Atatürk’ün laik devrimlerine ihanet edilmeseydi, bugün Türkiye bir Japonya olmaz mıydı? Siyasal İslamcılar dahi Türkiye’nin bir başka Japonya olmalarını istemezler miydi? Onların öngördükleri ideoloji, şeriat ve hayal ettikleri sistemle kalkınmış tek bir Müslüman ülke var mıdır bugün dünyada?

    Bu sorulara cevap vermek zorundadırlar siyasal İslamcılar. 

    Japonya’ya laikliğin getirilmesine din adamlarının önayak olduğu daha evvel yazılmamıştır.  Atatürk’ün Meiji ile aynı amaçla kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı Türkiye’de zamanla yozlaşırken Japonya’da Meiji’nin kurduğu Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Japonya’nın bir dünya gücü olması yolunda nasıl amacına ulaştığı ve Atatürk’ün Japon Teğmen Shirai Jiro ile Fransa’daki Picardie Manevraları sırasında 1910’da Paris’te tanışması gibi konularda da Türkiye’de daha önceleri yazılmamıştır.  Japonların İnebahtı Deniz Savaşı’ndan itibaren Türkler hakkında nasıl ve neden bilgi topladıkları, İnebahtı Deniz Savaşı’nın bir yağlı boya resminin 1573’den beri, 450 yıldır Japonya’da saklandığı ve bugün Kobe şehrindeki Kosetsu Sanat Müzesi’nde sergilendiği ve o resmin Japonya’ya Portekizliler tarafından nasıl götürüldüğü, Japonların Türklerle tarihteki ilk tanışmasının Kubilay Han’ın Moğol ordularının 1274 Japonya seferinde, Kubilay’ın mahiyetindeki Hıristiyan Nayman ve Kirayit Türkleriyle olduğu, 1904-1905 Japon-Rus savaşı sonucunda Japonların Rusları bozguna uğratması ardından halife Sultan Abdülhamid’den umudunu kesmiş Müslüman dünyanın Meiji halifemiz olsun feryatları, her iki milletin tarihleri boyunca Hıristiyan misyonerlerle yaşadıkları sorunlar, Halide Edip Adıvar’ın bir oğlunun adının neden bir Japon amiralinin adı, ‘Togo’ olduğu, Meiji’nin melek eşi, Japonya’ya annelik yapmış İmparatoriçe Shoken (Şoken) 550 Türk denizcisinin Japonya açıklarında can vermesine neden olan Ertuğrul Fırkateyni faciasından sağ çıkan 69 yaralı Türk askerine nasıl şahsen baktığı ve 69 denizcimizden 12’sinin Japonya’nın beriberi salgınında Japonlarla birlikte öldüğü, Meiji’nin defalarca Osmanlı’ya yaptığı Türkiye’de ortak çay ekme önerisini Abdülhamid’in neden defalarca reddettiği, Abdülhamid’in, kendisini dünyanın 3. en zengin insanı yapan ve akıllara durgunluk veren mal varlığının tamamı, Abdülhamid’in, 300 yıldan uzun bir süredir Türk toprağı olmuş ve 50,000’den fazla Türk evladı askerin hayatına mal olmuş Kıbrıs’ı İngilizlere neden sattığının hikayesi, Sultan Abdülmecid’in 1856’da ve Sultan Abdülaziz’in 1867’de (İngilizlerin ayağına İngiltere’ye giderek) tereddütsüz kabul ettikleri ve Atatürk’ün elinin tersi ile ittiği, The Order of the Garter İngiliz Şövalye Nişanını, İngilizler ayağına gittiğinde Meiji’nin neden kabul etmeye mecbur kaldığı, değişik zamanlarda Türkiye’de ve Japonya’da uzun süreler yaşayan ve bir Türk ve bir Japon kızına aşık olan Pierre Loti’nin neden Türklerin ve Japonların ortak kahramanı olduğu, yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yabancı yatırımcısının bir Japon, Otani Kozui olduğu ve aynı zamanda, Meiji’nin oğlu İmparator Taisho’nun kayın biraderi olan Kozui’nin Ankara’ya gelerek Atatürk’ün ortağı olduğu ve Gazi Çiftliği’nin (Atatürk Orman Çiftliği)  ve 2016’da Türk hükümetinin yıktırdığı Atatürk’ün Marmara Köşkü’nün yatırımcısı olduğu da dahil olmak üzere ortak reformlarının tamamı...  

    Bu gibi bazı bilgileri burada belki de ilk kez görecek olmanız rağmen, çok tabiidir ki Atatürk’le ilgili anlatacaklarımın birçoğu hali hazırda bilgi dağarcığınızda olabilir.  O nedenle, kitabımı öncelikle İngilizce olarak dış dünya için yazdığımı ve yapılan Japonca tercümesi ile birlikte Japonlar için de yazılmış olduğunu lütfen hatırınızda bulundurarak ve buradaki Atatürk ile ilgili bilgileri, ilk kez öğrenecek bir yabancının bakış açısı ile de okumanızı lütfen rica ederim. Bu kitap aynı zamanda Atatürk’ü tanımayan dünyanın yeni nesillerine Atatürk’ü tanıtma kitabıdır. Japonya ve Japon kültürüne de meraklı insanlara da hitap edebileceği nedeniyle daha geniş kitlelere ulaşmayı arzulamaktayım.

    Kitabım için ilk önce şu isme niyetlenmiştim: İki Millet, İki Lider, İki Kader. Takdiri sizlere bırakarak iyi okumalar diliyorum.

    Japon kültürünü yakından bilen okuyuculara özel not:

    .

    Malumumuzdur ki, Japonların nezaket icabı olarak, karşısındakilerin isimlerinin sonuna getirerek kullandıkları san eki, yani eşit seviyedeki insanların birbirlerine, bizdeki bey, hanım şeklindeki hitabı, İmparator Meiji’ye hitaben kullanılamazdı. Ancak, tüm roman boyunca da bu iki liderin, yani iki kardeşin, hele ki Allah’ın cennetinde, birbirlerine sürekli olarak Haşmetmeap, Sayın Cumhurbaşkanı, Ekselansları, İmparator Hazretleri, Cumhurbaşkanı Hazretleri, Zat-ı Şahaneleri diyerek hitap etmeleri, benim onlara yakıştırdığım kardeşlik ruhuna, en azından benim gönlümde, hele ki cennet ortamında hiç uymadı.  Dolayısı ile Japon arkadaşlarımla da yaptığım karşılıklı mütalaalar ardından, her nasıl ki Meiji Atatürk’e romanımda, örneğin Sarı Zeybek kardeşim diyebilecekse, Atatürk ve Meiji’nin de birbirlerine san şeklinde hitap edebilecekleri neticesine vardık. Amacım Japon kültürüne olması gereken saygı sınırlarını aşmak değildir. 

    <> Atatürk ve Meiji’nin Ardından

    NEW YORK TIMES GAZETESİ Meiji’nin 1912’deki cenaze törenini şöyle aktarmıştı:

    Cenaze arabasının önünden eski Japonya gidiyor, arkadan yeni Japonya geliyordu.

    NEW YORK TIMES GAZETESİ Atatürk için de şu sözleri söylemişti:

    Hiçbir reform ölçüsünü kendisi için yeterli bulmayan adam.

    AMERİKAN BAŞKANI JOHN F. KENNEDY de Atatürk hakkında şöyle söylemişti:

    "Atatürk bu yüzyılın büyük insanlarından birinin tarihi başarılarını, Türk halkına ilham veren liderliğini, modern dünyanın ileri görüşlü anlayışını ve bir askeri lider olarak kudret ve yüksek cesaretini hatırlatmaktadır. Çöküntü halinde bulunan bir imparatorluktan özgür Türkiye’nin doğması yeni Türkiye’nin özgürlük ve bağımsızlığını şerefli bir şekilde ilan ve o zamandan beri koruması, Atatürk’ün Türk halkının işidir. Şüphesiz ki, Türkiye’de giriştiği derin ve geniş inkılâplar kadar bir kitlenin kendisine olan güvenini daha başarı ile gösteren bir örnek yoktur.

    <> Meiji Ardından Türkler

    Osmanlı aydınlarından, 1914’de Japonya’yı ziyaret etmiş ve Japonları okuyalım ve ölüme mahkûm bir millet nasıl kurtulurmuş, nasıl yükselirmiş öğrenelim diyen gazeteci ve edebiyatçı Samizade Süreyya 1912’de Resimli Kitab adlı dergide şunları yazmıştı:

    .

    "Hüsn-i niyyet perverde eden hükümdarların, bu, tarîhin sîne-i ihtiramında ebediyyen muhafaza-i nam u şan edecek büyük hükümdarların en bahtiyarı şübhesiz geçende vefat eden Japonların muhlis ve müncî-i a’zamı Mutsuhito’dur (Türkçede Matsuhito olarak okunur) . O, ne şanlı mazhariyetdir ki vefatına yalnız mensup olduğu kavim değil belki bütün beşeriyyet eşkrîz olmuş, bi’l-cümle milel-i mütemeddidine bu ziya’a acımış ve ağlamıştır."

    Meşhur Japon yazarı Kenjiro Kokutomi de şöyle söylemişti iki millet hakkında:

    .

    Doğuda Güneş halkı  (Japonlar), Batıda Hilal halkı (Türkler)! Güneş ve Hilal her zaman birbirlerine düşünceli davranmıştır. Hilalin artık tamamlanmasını diliyor ve bir ayna gibi parlaması için dua ediyoruz’.

    <> Atatürk Ardından Japonlar

    JAPAN TIMES GAZETESİ, Tokyo: Şaşırtıcı ve çekici bir insan. Asker olarak büyük, devlet adamı olarak daha büyük.

    JAPAN TIMES GAZETESİ, Tokyo: Sarışın, mavi gözlü yurtsever, Türkiye Cumhuriyeti‘nin cumhurbaşkanı, ülkesi uğruna bir ömre pek çok devlet başkanından daha fazla şey sığdırmayı başarmış  Atatürk Çarşamba sabahı öldü. Cumhurbaşkanı Atatürk‘ün kuşkusuz yetenekli yardımcıları, sadık izleyicileri vardı, fakat cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Türk dış ve iç politikasına damgasını vuran sıra dışı gerçekçilik, tümüyle onun özgün dehasının eseridir. Yunanistan’la karşılıklı anlayışa dayalı bir yakınlaşma, Irak’la anlaşma, Balkan Antantı, Asya Paktı ve Türkiye’nin Boğazlar üzerinde savaş alanında kaybettiği egemenliğini masada tekrar kazandığı Montrö başarısı. İşte  Atatürk‘ün kurduğu rejim altında Türk diplomasisinin başarılarından bazıları 12 yıla sığdırılmış olağanüstü bir sicil.

    JAPAN CHRONICLE GAZETESİ,  Kobe: Bir yüzyıldan beri küçük Asya’nın çıkardığı en büyük lider.

    M atta.jpg

    The New York Tribune

    (Time Dergisi Meiji hayatta iken henüz yayınlanmıyordu.)

    Dünya barışı hakkında aynı söylemleri aynıydı...

    Atatürk’ün,

    Yurtta Barış, Dünyada Barış

    Uchi ni heiwa wo, Soto ni heiwa wo.

    söylemine benzer olarak, Meiji de şunu söylemişti:

    .

    "Her yana uzanan okyanuslarda

    İnanırım ki, herkes benim dostumdur

    Şaşarım neden birbirine ters düşsünler"

    "Yomo no umi

    Mina harakara to omofu yo ni

    Nado namikaze no taçi savaguramu."

    ÖN NOT:

    Tüm kalın ve italik harflerle aşağıda yazılmış bölümler Kuran-ı Kerim ve hadislerden alıntılardır.

    ATATÜRK CENNETTE ALLAH’IN HUZURUNDA

    Atatürk’ün Dolmabahçe’de ikinci kattaki denize bakan odası.  Gün ağarmış ancak güneş bulutların arkasından çıkmaya kararsız.  Atatürk’ün öleceği oda loş.

    Ölüm yatağında aldığı en son nefesi burnundan verdiğinde saat 9’u 5 dakika geçiyor. Tarih 10 Kasım 1938.

    En son konuşması, mırıldanması 38 saat önce olmuştu, komaya girmeden.

    Gözlerini ebediyyen kapatmadan önce mırıldandığı son söz Aleyküm selam olmuştu kendisine "Selamün aleyküm" diyen cennet kapısındaki hazeneye.

    Yüzü pırıl pırıl parlıyordu şimdi.

    Sevinç içindeydi cennette!

    .

    Allah’a yemin ederim ki; Allah, cennetliklere kendini görmekten daha sevinçli bir şey vermemiştir buyurmuştu Çünkü Resülullah (SAV)...

    .

    Ve şimdi Allah’ın cemâline bakıyordu Atatürk.

    Atam yeryüzünde yaşarken, yerküresinin bir benzeri olan aya, ayın 14’ünde baktığında veya dünyanın bir milyon katı büyük olan güneşe, altında bulutların bulunmadığı bir anda baktığında nasıl zorluk çekmedi ise, Allah’ın güzelliği de işte o berraklıkla görünüyordu ona.

    Allah, cennetin sekiz kapısından, namaz kılanları Salat Kapısı’ndan, sadaka verenleri Sadaka Kapısı’ndan cennete çağırırken, bazı büyük insanlar gibi Atatürk’ü de tüm kapılarından çağırmıştı cennete.

    Çünkü Mustafa Kemal Atatürk, iyi ve yararlı işleri devamlı yapmakta kararlı bir kulu olmuştu Yüce Allah’ın.

    Atatürk, cennette Allah’ı diğerleri gibi sadece Cuma günleri değil, bazı özel insanlar gibi sabah, akşam, her gün görebilecekti artık.

    Atatürk, cennete girerken Allah’ın bir tellalı ona:

    "Senin için Allah’ın verdiği bir sözü vardır" diye seslenince, Atatürk de:

    "Ben yüzümü ak etmedim mi? Rabbim beni ateşten kurtarmadı mı?  Beni cennete sokmadı mı?" demiş ve melekler de ona evet diye cevap vermişlerdi.

    Cennet, Allah’ın Atatürk’e layık gördüğü mükâfatıydı.

    Onun mükâfatı Allah’ın cemâlini apaçık görebilmek, peygamberlerle, meleklerle aynı yerde bulunabilmekti.

    Allah Tebareke ve Teala,  "Bir şey istiyor musun, onu sana fazladan vereyim?" diye buyurdu sonra Atatürk’e.

    Sonsuz kudret ve izzetinle Sen Ne Yücesin! diye cevap verdi Atatürk de Allah’a.

    "Allah’ım, Resülullah Efendimiz Senin cennet bahçelerini tasvir ederken, ‘cennet ehli, hayal süratinde, istedikleri yere gidebilecekleri gibi bir anda birçok yerde bulunabileceklerdir’ demişti...  Allah Teala, ben salih kullarıma hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı, hiçbir insanın tasavvur edemeyeceği nimetler hazırladım buyurmuştur’ demişti"  dedi sonra Atatürk Allah’a ve ekledi:

    "Yaşarken bir hayalim olmuştu Büyük Allah’ım. Ömrümün sol yıllarında, hep dünyayı gezmek hayali ile yaşamış, lakin o emele nail olmak nasip olmamıştı.

    Ben cenneti kaybedilenlerin bulunacağı yer, vuslat yeri, kavuşma yeri diye bildim Yüce Allah’ım. Şimdi burada, senin cennet bahçelerinde, benimle tanış olmak isteyen ve Sana yaptığı hizmetlerle insanlığa mal olmuş kullarınla buluşmayı, sohbetler etmeyi Senden niyaz ederim Büyük Allah’ım" dedi Atam.... 

    Cennette üzüntü yok, sevinç vardı.

    Keder yok, saadet vardı.

    Gam yok, mutluluk vardı.

    Hüzün yok, huzur vardı.

    Ağlamak yok, gülmek vardı.

    Ama cennette gözler yaşarmaz mıydı heyecandan?

    .

    Elhamdülillah, elhamdülillah, elhamdülillah dedi Allah’a Atatürk’üm!

    VUSLAT.  ATATÜRK’ÜN CENNETTE MEİJİ İLE

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1