Discover millions of ebooks, audiobooks, and so much more with a free trial

Only $11.99/month after trial. Cancel anytime.

Karma Çamaşırhanesi
Karma Çamaşırhanesi
Karma Çamaşırhanesi
Ebook186 pages2 hours

Karma Çamaşırhanesi

Rating: 0 out of 5 stars

()

Read preview

About this ebook

Beyoğlu'nda apartman çatısına çıkarttığı karavanda yaşayan Tibet, doğaüstü güçler atfedilen nesneyi çalmak zorunda kalacaktır. Bu süreçte hayatı boyunca aradığı kadını bulacak ve kaybetmemek için uğraşacaktır. "Karma Çamaşırhanesi", modernite ile birlikte gelen yaşam pratiklerine isteksiz ve uyumsuz bir kaybedenin hikayesidir. Roman, odağına aldığı nesne etrafında olup bitenleri; alaycı, trajikomik ve Çağdaş Türk Edebiyatı klişelerine pek uymayan anlatı ile sunuyor.

LanguageTürkçe
Release dateMar 14, 2022
ISBN9798201825126
Karma Çamaşırhanesi

Related to Karma Çamaşırhanesi

Related ebooks

Reviews for Karma Çamaşırhanesi

Rating: 0 out of 5 stars
0 ratings

0 ratings0 reviews

What did you think?

Tap to rate

Review must be at least 10 words

    Book preview

    Karma Çamaşırhanesi - Ceyhun C. Canbazoglu

    Bölüm 1:

    Düşük Olasılıklar

    Hayat sık tekrarlı ve genellikle sıkıcı bir film tadında olduğundan başımıza gelen iyi veya kötü her şey genellikle sıradan günlerde başlar. Anlatacağım hikâye böyle bir günün gecesin de başladı. Tibet, her zamanki gibi en yakın arkadaşı Cenk’in Beyoğlu’nda küçük ancak sadık müdavimleri olan Bardak ismindeki barına takılmıştı. Genelde kariyer basamaklarının başındaki reklam metin yazarları, blogcular, Youtuber ve Instagram yıldızcıkları ve yaptığı müziğin anlaşılmadığını düşünen genç müzisyenlerin uğrak yeridir. Popart dekorasyonu, müdavimlerine ucuz içki sunması rağbet görmesinin başlıca nedenidir. Bulunduğu binanın geniş sayılabilecek apartman boşluğuna açılan kaçak bir girişle iç avlusuna yerleştirilen masalarda sigara içilebiliyor olması tercih nedenlerinin başında gelir.

    Neredeyse her akşam gittiği bu mekânda Tibet, tek kişilik gösteri kabilinden gündelik yaşam üzerine iğneleyici tiratlarıyla popülerdi. Bu tiratların bazıları sentetik romantizm, bir kısmı ise gündelik hayat üzerine olurdu. İçeriğin tek ortak noktası ise eğlenceli olmaları ve mutlaka müdavimlerden birinin ortaya attığı bir laf ile tiradın başlamasıydı.

    Tibet, en yakın arkadaşı Cenk ile Bardak’ın müdavimlerin den olan Reklamcı Vespalı İkizler Verda, Serda ve Yoga Eğit meni Müge’yi çıkışta evine davet etti. Ev dediğime bakmayın.

    Beyoğlu’nda ailesinden kalan evi bankadan kullandığı bir krediye karşılık ipotek ettirmiş ve kredi geri ödemesini yapamadığı için kaybetmişti. Apartman kat malikleriyle anlaşıp belediye izinlerini aldıktan sonra üzeri düz olan çatıya karavanını vinçle çıkartıp orada yaşamaya başlamıştı. Kaybettiği dairesinin çatısında anlayacağınız.

    Öncesinde yalıtım malzemesiyle çatı tabanını izole ettirdi. Sonrasında çim ektirdi. Büyük saksılar içerisinde iri kıyım bitkiler yerleştirdikten sonra ise taşındı. Sanırım İstanbul’da botanik bahçesine benzer böyle bir başka açık teras yoktur.

    Tibet ve arkadaşları saat iki civarında Cenk’in barını kapatmasının ardından yürüyerek beş dakika uzaklıktaki Tibet’in evine vardılar. Karavanının bulunduğu çatıya çıkmak için beş kişi asansöre bindiler. Asansör zorlanarak da olsa en üst kata varmayı başardı. Sadece birkaç basamak merdiven daha çıkmaları gerekecekti.

    Vespalı İkizler’den Verda hiç çıkartmadığı Ray Ban Wayfarer model gözlüğünü üzeri çillerle kaplı küçük düğme burnundan aşağıya doğru indirdi ve terasa ilk defa geldiği için şaşkınlığını gizleyemeden Hey Bet! Burası belgesel çekilebilecek bir yer. Hayvanat bahçesi gibi. dedi.

    Verda, Daha önce buraya gelmemiş olmam ne büyük kayıpmış. diyerek sözlerine devam etti. O sırada Cenk alaycı bir ses tonuyla araya girdi, Verda, hayvanat bahçesi nereden çıktı ya? dedi, ardından güldü. Verda, En son hatırladığım bu kadar enteresan yeşilliği orada gördüm, bebeğim. İstanbulluyum. Nerede göreceğiz yeşili? dedi.

    Tibet gülümseyerek aralarından geçti ve Alman arabalarından sonra en büyük icatlardan biri olarak gördüğü Hymer marka çekme karavanının içindeki mini buzdolabından beş soğuk Miller aldı. Bir iki tanesini yere düşürdü. Cenk düşenleri yerden alarak ona yardım etti.

    Tibet, Boğaziçi’ne cepheden bakan terastaki şezlonglarla yere dağınık hâlde atılmış hâlde duran büyük yer yastıklarında oturan arkadaşlarına biraları dağıttı. Sonra yeniden karavana

    döndü ve içinden büyük bir Marshall amfili gitar kolonu çıkardı. Taşırken biraz zorlandı. Bir zamanlar merak saldığı elektrik gitar için almıştı ve müzik dinlemek için de kullanıyordu.

    Ancak gitarını yeni yetme bir müzisyen adayına kafasının güzel olduğu bir gece hediye etmişti. Cebinden çıkarttığı eski ipod’unu amfiye bağladı. Üzerinde Güzel Eski Kafa yazan liste için çalma tuşuna bastı. İstanbul’da tam dolunayın olduğu bir yaz gecesi olarak manzara muhteşemdi. Boğaziçi Köprüsü, Kız Kulesi ve Topkapı Sarayı’nı gören teras üzerinde çalan 80’lerden kalma müzik, zaman makinesi gibiydi. Herkesi geçmişten bir yere götürmüştü.

    Aradan yarım saat kadar bir süre geçmişti. Terasa açılan kapı tekmelenerek açıldı. Üzerinde ipek pembe gecelik ile çatı terasındaki kapıda Tibet’in alt komşusu Alev sinirli bir şekilde beliriverdi. Önünde pompiş pembe tüylü terliğinin topukları yürürken çimlere batıp durduğundan sinirli bir şekilde, zar zor yürüyerek Tibet’in yanına zorlukla geldi. Dip boyası gelmiş sarı saçlarını sağa doğru salladı. Solaryumda yaktığı derisinde beyaz kalan tek yer olan sol işaret parmağıyla Marshall amfiyi gösterip, diğer elini beline yaslayarak ağzını sonuna kadar açtı. Açılırken âdeta kara delik gibi her şeyi içine çekecek bir hâli vardı. Şu lanet müziğin sesini kıs, gece 3 oldu! diye bağırdı.

    Tibet sakin bir şekilde birasını yudumladı. Bak Alevciğim, burasının benim evim olduğunu hâlâ anlamıyorsun. Böyle istediğin zaman kafana göre çıkıp gelemezsin. dedi. Bu sırada terasa açılan kapıda Evrim Teorisi’nin belki de yaşayan son kanıtı olan Alev’in sevgilisi, maymunları kıskandırabilecek çokluktaki tüyleriyle birlikte beliriverdi. İşinde tecrübeye ihtiyacı olan her ağdacının üzerinde çalışmaktan büyük mesleki tatmin duya bileceği sevgilisi, üzerindeki beyaz renkli banyo bornozu ile terasa açılan kapının önünde duruyordu. Ayağında bağcıkları bağlanmamış, ucu sivri, siyah rugan ayakkabılarıyla. Ses tellerinden çıkıp terastakilere doğru bir yağmur bulutu gibi gelen cümle içinden tanıdık gelen kelimeler kapat ve ulan olmuştu. Alev bu sırada Marshall amfiye doğru yürürken Tibet peşin den gitti. Alev kolona tekme attığı sırada onu kolundan tutup kendine çekti. Ardından bırakmadığı kolundan terasın kapısına doğru sürükler hâlde götürmeye başladı. Bu esnada ortadan bir süre önce kaybolan Alev’in sevgilisi, elinde Smith Wesson’a benzer küçük ve toplu bir tabanca ile terasın kapısında yeniden belirdi. Alev çığlık atıyordu. Alev’in Chivava türü köpeği Köpük, Tibet’i apış arasından ısırdı ve ısırdığı yeri bırakmıyordu. Tibet, Alev’in sevgilisinin elinden tabancayı almaya çalışırken tek el bir silah sesi duyuldu. O an derin bir sessizlik oldu. Alev, sevgilisi ve Tibet hareket etmeden birbirlerine bakıyorlardı. Köpük bir kez şiddetli şekilde havlamış ancak daha sonra sesini kesmişti. Ancak hâlâ Tibet’in apış arasını bırakmamıştı. O an Alev’in köpeği de dâhil olmak üzere orada bulunanlardan herhangi birinin vurulma ihtimali matematiksel olarak yüzde yirmi beş ti. Kimse bahsi kime yatıracağını tam olarak kestiremiyordu. Olayın gelişimini görmeden sadece o anın fotoğrafını gören biri Facebook’ta koptum başlığı ile kolaylıkla bu durumu paylaşabilirdi. Gülen kesin çıkardı.

    Kısa süren sessizliğin ardından Alev’in Chivava türü köpeği Köpük’ün sağ omzundan vurulduğu anlaşıldı. Benzer tartışmalarında köpeğinin özel eğitim aldığını ve bir erkek için tehlikeli olduğunu söyleyen Alev’in ne demek istediğini Tibet o gece anlamıştı.

    Alev kısa süre içerisinde 112’yi arayarak ambulans çağırdı. Vurulanın köpeği olduğunu söylemedi. Gelecek olan sağlık eki binin köpeği gördüğünde ne yapacağını merak ediyorduk.

    Alev ikna edici bir kadındı. İşin komik yanı Tibet’in ailesinden kalan ve banka yüzünden kaybettiği evde bir başkasının kiracısıydı. Ankara’nın kenar mahallerindeki pavyonlarda başlayan şarkıcılık kariyeri, tanıştığı iş adamının ona kaset yapması sonrası değişmişti.

    İstanbul’a gelmiş ve eskisine göre daha iyi yerlerde sahne alıyordu ve sevgilisi onun yaygın olarak bilinen tanımıyla sponsoruydu. Kolaylıkla fark edilen İç Anadolu aksanı vardı.

    Ankara’nın kenar mahallelerinde büyümüş, uzun boylu ve seksi kadın o gece Tibet’in kaderi üzerinde yürüdüğü yüksek topuklu terlikleriyle önemli kırılmalardan ilkini gerçekleştirmişti.

    Geri kalanı peşi sıra gelecekti.

    Silah sesinin üzerinden on beş dakika kadar geçmişti. Tibet’in yaşadığı binanın önüne iki polis ekibi geldi. Alev’in sevgilisi ve Tibet’i polis gözaltına almadan önce herkes terastaydı.

    Gelen polisler arasında en yaşlı ve deneyimli görüneni olayı anlamak ve hazırlanacak tutanak için sorguya başladı.

    Yaşlı polis Önce bir şey aklıma takıldı. Bu karavanın çatıda ne işi var? dedi. Yanına gidip baktı. Ayrıca çevresindeki çiçekleri ve ağaçları göstererek yanındaki polislere Bakın bir çocuklar bunlara. Paf küf işi mi? şeklinde yönlendirme yaptı. Oysa karavanın haricinde İstanbul’un orta yerinde üzeri gerçek çimle kaplı ve ağaçları olan bir teras onu şaşırtmamış görünüyordu.

    Memur bey, bu çatı katı belediye izinli ve benim resmî ikametgâhım. dedi Tibet. Yaşlı polis yüzünü ekşiterek Haaaa. Bir de ‘Arama izninizi görebilir miyim? Avukatımla görüşmek istiyorum.’ filan da diyecektin, değil mi? Bak aslanım, bu karavana park cezası yazıp çektiririm bile buradan. Burası keşhane olmuş yaaa! şeklinde konuşmasını sürdürdü.

    Gördüklerinden çıkarımında nelerin bu çağrışımı yaptırdığını çok merak ediyorduk.

    Tibet sakin bir şekilde yerde duran bira şişesinin dibinde kalandan son bir yudum aldı ve cebinden sigarasını çıkartıp Zippo çakmağıyla yaktı. Yaşlı polise de uzattı. İçmek isteyip istemediğine dair sessiz bir reverans yaptı. Polis, Tibet’in ağı zındaki sigarayı telsiz tutmadığı diğer eliyle aldı ve yere atarak üzerine bastı. "Aslanım, gece güzel kafa köpek vuruyorsunuz.

    Satanist filan mısınız? Manyak mısınız? Bunlar kim?" diyerek Vespalı İkizler, Cenk ve Müge’yi gösterdi. Terasta normal bir insan için dahi tuhaf gelecek görünümlü ve o polis tarafından tanımlanamayacak cisimler gerçekten Verda ve Serda’ydı.

    İkizler her yere iki ayrı beyaz renkli Vespa motosikletle gidiyorlardı. Giydikleri her şey siyahtı. Ayaklarında yaz kış Dr. Marten bot olurdu. Siyah camlı Ray Ban gözlük takıyorlardı.

    Bir reklam ajansında çalışıyorlardı. Motosikletle yolda gidebilmek için kulağa takılan iki adet küçük telsiz kullanıyorlardı. Özellikle Bardak’ta Verda’nın ona yazan bir çocuğu terslemek için yaratıcı bir cümle için Serda’ya danışmak için kullanması çok eğlenceli oluyordu. Serda, Verda’nın karbon kopyası gibiydi. Kimse onları ilk tanıdıkları dönemden öncesine ilişkin haklarında hiçbir şey bilmiyordu.

    Cenk ise Tibet’in en yakın ve en eski arkadaşıydı. Liseyi beraber okumuşlardı. Tibet sonrasında gençliğinde yaşadığı bo hem hayatı uzatmak için fırsat olarak gördüğü tiyatro eğitimini seçmişti. Çünkü çıkmak istediği her kız için yaptığı kurlar ciddi bir oyunculuk becerisi kazanmasını sağlamıştı. Cenk ise mimar oldu. Sonrasında mesleğinden kazandığı para ile bar açarak yeni insanlarla tanışmak ve kalabalık dost grubu olmasını istemişti.

    Ailesini erken kaybetmişti. Onu kontrol manyağı, obsesif teyzesi büyütmüştü. Tıpkı Tibet gibi çok olmasa da uzun saçları, hiç çıkartmadığı Jean pantolonu, üzerinde mesajları olan tişörtleri ve yazın giydikleri Crocks terlikleri genel eşkâliydi.

    Müge ise Cenk’in eski sevgilisiydi. Büyük bir şirketin finans departmanında çalışmış ve sıkıcı işinin üzerinde yarattığı stres ten kurtulmak için yogaya başlamıştı. Cenk ile kötü giden ilişkilerinin de bu sonuca katkısı vardı. Yoga ile ilgili eğitim almıştı. Hindistan’a gitmişti.

    Edremit Körfezi’nde Kaz Dağları’ndaki Zeytinli köyüne yakın yoga merkezinde üçüncü gözü açıldıktan sonra işini ve Cenk’i terk etmişti. Nişantaşı’ndaki dairesinde özel yoga ve meditasyon dersleri veriyordu. Ailesinden kalan miras sayesinde rahat bir yaşamı vardı.

    Özetle ekip marjinal görünüyor ve polis için sadece soru işaretinden ibaretti. Tibet terastakilerin arkadaşları ve olayın tanığı olduklarını söyledi. Müzik dinlediklerini, komşusu Alev’in müziğin sesiyle ilgili şikâyete geldiğini, köpeğinin apış arasından ısırırken sevgilisinin tabanca çektiğini ve köpeğin yanlışlıkla Alev’in sevgilisi tarafından vurulduğunu anlattı. Bu ifadeyi doğrulayabilecek en önemli tanık olan Köpük’ün konuşamaması Tibet’in en önemli çıkmazlarından sadece bir tanesiydi. Ancak tek çıkmazı değildi kuşkusuz. Çünkü Tibet arkadaşlarından emin olsa dahi ilk ifadeyi alan polisten pek ümitli değildi. Yaşlı polis ön yargının Nirvana’sındaydı.

    Polis, Vespalı İkizler’in siyah gözlüklerinden çok tedirgin olmuştu. "Kızım, siz kör müsünüz?

    Nedir maksadınız, gece gece takmışınız âmâ gözlüğü. Satanist misiniz siz? Bi’ bakın bana hele. Bu saatte ananız babanız merak etmiyor mu sizi?" diyerek bunu açıkça ortaya koydu.

    Verda cevaben Polis bey, satanistler kedilerle ayin yapıyor. Köpekle olmuyor. Köpeği ilk defa sizden duydum. cümlesini tamamladığında Tibet lehine destekleyici bir ifade olmadığı açıktı.

    Alev’in sevgilisi ise Tibet’in kapılarına dayandığını, kapıyı aralığında köpeğin kaçtığını, kaçan köpeği Tibet’in alıp yukarı çıkarttığını söyledi. Satanist olduklarından şüphelenip can güvenliğinden endişe ettiği için silahını yanına alarak peşin den gittiğini söyledi. Bu esnada Tibet’in silahını elinden alıp köpeği vurduğuna ilişkin bir ifade verdi. Zaten polis sufleyi baştan vermişti. Alev’in sevgilisinin yaptığı tek şey alt yazıyı okumaktan ibaretti.

    Yaşlı polis her iki tarafı dinledikten sonra Artık savcıya anlatırsınız hikâyenizi. Ancak ikincisi benim kafama daha yattı. diyerek ikisini de götürdü. Tibet bu esnada Cenk’e avukatı Ferit’i aramasını ve karakola gelmesini istedi. Bir polis ekibi Tibet ile Alev’in sevgilisini götürdü. Kalan ekip ise olay tanıklarının kimliklerini ve ifadelerini aldı. Avukat Ferit, alkolik olduğundan her zamanki gibi ulaşılamıyordu. Muhtemelen bir yerde sızıp kalmıştı.

    Ekip arabasına bindirilen Tibet, polis karakoluna götürüldü. İfadesi alındıktan sonra sağlık kontrolü için oradan hastaneye. Ardından ayrı bir polis biriminde fotoğrafı çekildi ve parmak izi bilgisayar tarayıcısına benzer cihaz ile alındı. Tibet’inkinde biraz sorun çıktı. Elleri terlediğinden defalarca tekrarlanmak zorunda kalınıyordu. Vücudunda belirgin bir yara izi olup olmadığı sorulduğunda sağ baldır içinden silahla vurulduğunu beyan etmişti. Polisin

    Belalısın yani. yorumuna Askerde oldu. diyerek soruyu soran polisi hafif mahcup bırakan cevabıyla… Köpeğin ısırması nedeniyle tetanos ve kuduz aşısı oldu. Adli muayenesi yapıldı.

    Fişleme sonrasında karakolda tutanak ile parasını, cep telefonunu, metal eşyalarını, kemerini teslim etti. Ardından nezarete atıldı. Sabah savcı karşısına çıkartılacağı söylendi.

    Nezarethanede geçirdiği ilk gece değildi. Ancak kötü şans, içerisi hafiften kalabalıktı.

    Muhtemelen kavga edenler, uyuşturucu satıcıları, yankesicilerle dolu hücrede duvara ince bir bant şeklinde tutturulan uzun döşekte diğerleri oturuyordu. Tibet demir parmaklığın köşesinde yere bağdaş kurarak çömel di. Saat sabah beş civarıydı. Sabah ezanı yeni okunmuştu. En fazla üç dört saat orada kalacağını düşünüyordu. Başını ellerinin arasına aldı ve gözlerini kapattı.

    Rahatlamak için bildiği tek duayı okudu. İçinde derin bir huzur hissetti.

    Tibet en son silah sesini 1995 yılında duymuştu. Askerliğini Diyarbakır’da jandarma komando er olarak yapmıştı.

    Enjoying the preview?
    Page 1 of 1